Ensar'ın Yenilgiye Uğraması
Ensar'ın yıldızı söndü. Zillet ve horluk, kâbus gibi üzerlerine çöktü. Hassan b. Sabit, şu beyitlerinde onların hezimetini şöyle dile getirmiştir:
"Peygamber'e yardım ettik ve onu barındırdık. Gecelerin ve belânın bir insana dönmesinden korkmadık. Kolay bir şekilde elde edilen deve etini şereflice paylaşırcasına; elimizde avucumuzda ne varsa onlarla yarı yarıya paylaştık. Bizden onlara yönelik bu iyiliğin karşılığı ise, kadir bilmezlik oldu. Bu, adalet değildir."1
Ensar, halifeler ve sultanların birçoğunun döneminde mihnetler ve belâlara maruz kaldılar. Bu sıkıntılar ve mihnetler, onların Ehl-i Beyt'in hakkını tanımamalarının ve haklarında işledikleri zulmün karşılığı olarak onlara geri dönüyordu. Çünkü Ehl-i Beyt'in hakkının ellerinden alınmasının kapısını onlar açmıştı.
Kureyş'in Sevinci
Kureyşliler Ebu Bekir'in yönetimin başına geçmesine sevindiler. Bunu kendileri için büyük bir başarı olarak gördüler. Çünkü bu, onların yönetimde sözlerinin geçeceği ve menfaatlerinin korunacağı anlamına geliyordu. Kureyşli Ebu Abre bir şiirinde şöyle diyor:
"Övgüye lâyık olana şükürler olsun ki, inatlaşma gitti de Sıddık'a (Ebu Bekir'e) biat edildi. Bundan sonra artık Sa'd'ın (Sa'd b. Ubade'nin) ayakları kayıp da yanlış yapmaz. O, sadece akılsız birinin kapılacağı (ulaşılmayacak) bir arzuya kapıldı. Hilâfet artık Kureyş'tedir. Muhammed'in Rabbine andolsun ki, onun tüm nimetleri sizindir artık."2
Bu şiir, Kureyşlilerin Ensar'a karşı elde ettikleri, onları yönetimden tamamen silen bu zafere ne kadar sevindiklerini göstermesi açısından ibret vericidir. Amr b. Âs da Ensar'ın yenilgiye uğramasına ve emellerinin boşa çıkmasına çok sevinmiş ve onlara nispet yaparcasına şöyle demişti:
"Evsliler ve Hazreclilerin yanına her gittiğinde onlara de ki: Yesrib'de (Medine'de) mülkü (saltanatı) ele geçirmeyi arzuladınız, ama içindeki daha pişmeden çömlek ocaktan indirildi."1
Evet, Ebu Bekir'in yönetimi ele geçirmesi ve Ensar'ın bundan mahrum kalması, bütün Kureyşlileri sevince boğdu.
Ebu Süfyan'ın Tavrı
Ebu Süfyan, Ebu Bekir'in hükümetine muhalif olduğunu açıklayarak İmam Ali'ye gitti ve onu Ebu Bekir'e karşı başkaldırmaya ve savaş ilân etmeye çağırdı. Bu durumda kendisine yardım edeceğini söyledi. Ebu Süfyan'ın ne niyetle ve hangi saiklerle böyle bir tavır takındığı İmam'a gizli değildi. O, İslâm'a darbe vurmak ve Müslümanlar arasında savaş ateşini alevlendirmek istiyordu. Bu yüzden İmam (a.s) ona olumlu cevap vermedi.
Ebu Süfyan istediğine ulaşamadan:
"Allah'a yemin ederim ki, ben öyle bir ateş görüyorum ki, onu ancak kan söndürebilir. Ey Abdumenaf Oğulları! Nasıl oluyor da Ebu Bekir sizin yönetiminizi ele alabiliyor?!" dedi ve şu cümleleri tekrarlamaya başladı:
"Nerede iki zayıf düşürülmüş?!" Ali ve Abbas'ı kastediyordu.
"Nerede iki ezilip horlanmış?!"
"Bu iş nasıl oluyor da Kureyş'in en küçük oymağının eline geçiyor?!"
Sonra İmam'a şöyle dedi:
"Uzat elini, sana biat edeyim. Allah'a yemin ederim ki, eğer istersen onlara karşı vadiyi atlı ve piyadelerle doldururum."
Sonra şu şiiri okudu:
"Oymağının iki direği olan şu iki ezilmişten başkası böyle yerin dibine geçirilmeye asla dayanamaz. Biri yere geçirilmek üzere tepe taklak edilmiş, diğerinin ise başı yarılıyor da kimse ona ağlamıyor."
Yine şu şiiri okudu:
"Kureyş, izzet ve şevketten sonra (Ebu Bekir'in oymağı) Teym'e boyun eğmiştir, hem de kılıçların darbesine maruz kalmadan. Teym'in kazandığı bu zaferden dolayı ne kadar üzgün olduğumu bilemezsiniz! Bu zafer ile daha nice rağbet edilecek şeylere ulaşacaklar!"1
Bu sözler üzerine İmam (a.s) onu azarladı ve şöyle dedi:
"Allah'a yemin ederim ki, senin tek amacın fitne çıkarmaktır. Sen, Allah'a yemin ederim ki, İslâm için yeterince kötülük temenni ettin. Senin öğüdüne ihtiyacımız yoktur."2
İmam'ın bu sözünden sonra Ebu Süfyan şu şiiri okuyarak geri dönüp gitti:
"Ey Haşim Oğulları! İnsanların sizin hakkınıza göz dikmesine müsaade etmeyin. Hele Teym b. Mürre'ye ya da Adiy Oğulları'na asla. Bu makam ancak ve ancak sizindir, başkasının değil. Bu makama Ebu'l-Hasan'dan başkası lâyık değil. Ey Hasan'ın babası! Tedbirini al ve şiddetli davran. Sen, ümit edilen işin üstesinden hakkıyla gelirsin."3
Hiç şüphesiz, Ebu Süfyan'ın Ebu Bekir'in hilâfetine karşı çıkması, Müminlerin Emiri İmam Ali'nin hakkına inanmasından kaynaklanmıyordu. Onun amacı, fitne çıkarıp Müslümanları birbirine düşürmekti.
Yine hiç şüphesiz, Ebu Süfyan, İslâmî değerlere iman etmiş biri değildi; menfaatlerini ve çıkarlarını düşünen biriydi.
Bazı kaynaklarda, Ebu Bekir ile Ebu Süfyan'ın arasında varılan bir anlaşmadan söz edilir. Bu anlaşma uyarınca Şam ve Taif valilikleri Ebu Süfyan'ın oğullarına verilecekti. Nitekim öyle de oldu. Ebu Bekir, Ebu Süfyan'ın oğlu Yezid'i Şam valisi olarak atadı ve kendi yaya, Yezid de ata binmiş olduğu hâlde onu uğurladı. O öldükten sonra da Ömer, kardeşi Muaviye'yi onun yerine Şam'ın valisi yaptı.1
Yine, Ümeyye Oğulları'nın hilâfette payları olacağı da anlaşmanın bentleri arasındaydı.2
Her neyse, Ebu Süfyan ile Ebu Bekir arasında oldukça sağlam ilişkiler vardı. Buharî şöyle rivayet eder: Bir gün Ebu Süfyan, aralarında Ebu Bekir, Selman, Suheyb ve Bilâl'in bulunduğu bir grup Müslümanın yanından geçti. Müslümanlardan bazıları dediler ki: "Allah'ın kılıçları Allah'ın düşmanının boyunda ineceği yere inse nasıl olur?" Ebu Bekir onları iterek şöyle dedi: "Bunu Kureyş'in ileri geleni ve efendisi için mi söylüyorsunuz?!" Sonra derhal Peygamber'in (s.a.a) yanına gitti, olayı haber verdi ve topluluğun söylediği sözleri aktardı. Peygamber (s.a.a) ona şu karşılığı verdi: "Ey Ebu Bekir! Belki de onları kızdırmışsın. Eğer onları kızdırmışsan, Allah'ı kızdırmışsın demektir…"3
Aynı şekilde, Ebu Süfyan ile Ömer arasında da çok sağlam bir ilişki vardı. Ömer, evinin bir odasını en güzel halıları sererek kendine ayırmıştı ve Ebu Süfyan'ın dışında kimsenin o odaya girmesine izin vermezdi. Bunun sebebi sorulunca şöyle demişti:
"O, Kureyş'in efendisidir."4
Yine Ömer, Ebu Süfyan'ın eşi Hind'e ticaret yapması ve fakirlik çekmemesi için bir miktar mal vermişti.
Her neyse, şunu biliyoruz ki Peygamber (s.a.a), Emevîlerin değerini düşürmüş, onlara zillet ve utanç elbisesi giydirmişti. Bir keresinde Ebu Süfyan dişi bir deveye binmiş, Yezid yularını tutmuş çekiyor, Muaviye de arkadan deveyi sürüyordu. Peygamber (s.a.a) onları görünce şöyle buyurmuştu:
"Allah'ım! Binene de, çekene de, sürene de lânet et."1
Yine Muaviye, Müslümanlardan bir kadına talip olmuştu. Kadın onunla evlenmeme konusunda Peygamber'e danışmış, Peygamber (s.a.a) de onu bu işten sakındırmış ve şöyle buyurmuştu:
"Onunla evlenme. Çünkü o, beş parasız bir berduştur."2
Peygamber'in (s.a.a) zamanında Emevîler zillet ve horluğun en aşağı mertebesinde iken Ebu Bekir ve Ömer'in zamanında yıldızları parladı ve devlet kademelerinde yer aldılar. Ömer, Emevîlerin efendisi Osman'ı kendisinden sonraki halife olarak tayin ederek onu Müslümanlara musallat etti. Şûranın yapısını bilenler açısından bunun böyle olduğunda en ufak bir şüphe yoktur ve mesele gayet net ve açıktır.
Her neyse, Ebu Süfyan'ın Ebu Bekir'in hilâfeti karşısında hoşnutsuzluk şeklinde beliren tavrı, hiçbir gerçekliği olmayan göstermelik bir tavırdı. Bu yüzden İmam (a.s) ona itina etmeyip çağrısına olumlu cevap vermekten kaçındı.
Dostları ilə paylaş: |