İşrakî Uyarı
Bu kitaptaki açıklamalardan da, gaybetten hitaba geçisin nüktesi açıklığa kavuşmuştur. Bu sanat, sözün güzelliklerinden ve belagatın süslerindendir. Fesahat ve belagat alimlerinin sözlerinde çok görülmektedir ve sözün güzelliğine sebep olmaktadır. Bir halden bir hale iltifat, muhataptan dalgınlığı giderir ve ruhuna yeni bir sevinç verir. Ama namaz Hz. Kuds’e ulaşma ve üns makamının husul merdiveni olduğu hasebiyle, bu sure-i şerifede de bu ruhani yüceliş ve irfani yolculuk emredilmiştir. Kul Allah’a doğru seyrin başlangıcında, tabiat aleminin zulmanî hicaplarında ve gayb aleminin nuranî örtülerine mahpus kaldığı ve de Allah’a doğru yolculuk manevi sülûk adımıyla bu örtülerden çıkış olduğu sebebiyle ve hakikatte Allah’a doğru hicret; nefis ve yaratıklar evinden, Allah’a doğru dönüş, kesretleri terk etmek, gayriyet tozunu silmek, tevhitlerin husulü, halktan uzak durmak, rab nezdinde huzura erişmek olduğundan ve de “maliki yevmiddin” ayet-i şerifesindeki kesretleri, Allah’ın kahiriyet ve malikiyet nuru ışığında gördüğünden, kesretten mahv ve Hak Teala’dan huzur haleti ortaya çıkar. Huzuri muhataplık, cemal ve celali müşahade ile ubudiyeti öne geçirir. Allah’ı istemeyi ve Allah’ı görmeyi, mukaddes huzura ve ünsiyet mahfiline ulaştırır.
Bu maksadın “iyyake” zamiriyle eda edilişinin nüktesi de, bu zamirin kesretlerin içinde fenaya erdiği zata irca etmesidir. O halde bu makamda sâlike zatî tevhid makamı hasıl olabilir. Esma ve sıfat kesretinden yüz çevirebilir ve kalbin yüzü kesretler örtüsü olmaksızın Hz. Zat’a yönelebilir. Bu da muvahhitlerin imamı, arifler halkasının başı, aşıkların önderi, meczub ve mahbublar silsilesinin başı olan Müminlerin Emiri (a.s) ve masum evlatlarının buyurduğu tevhid kemalidir. “Tevhidin kemali O’ndan sıfatları nefyetmektir.”1
Zira sıfatın gayriyet ve kesret boyutu vardır. Bu kesrete teveccüh –esma-i kesret bile olsa- tevhidin sırlarından ve tecridin gerçeklerinden uzaktır. Bu yüzden belki de Adem’in (a.s) hatasının sırrı da, yasaklanmış ağacın ruhu olan esmai kesrete teveccühtü.
İrfani Bir Araştırma
Bil ki zahir ehli, abid tek olduğu halde “na’budu” ve “nestain” diye çoğul kipiyle ifadesi hususunda, bir takım nükteler beyan etmişlerdir.
Bu nüktelerden biri de abid şahsın, ibadeti vesilesiyle Hak Teala’nın dergahında makbul olması için, şer’i bir hileye baş vurmuş olmasıdır. O da abid insanın kendi ibadetinin makbul olması için içlerinde Hak Teala’nın ibadetlerini kabul buyurduğu kamil evliyanın da bulunduğu diğer yaratıkların ibadeti arasında kendi ibadetlerini rahmet dergahına ve mukaddes huzura takdim kılmasıdır. Zira ayrıcalık gözetmek yüce varlıkların adetinden değildir.
Bu nüktelerden biri de işin başında namazın cemaatle kılınmış olması hasebiyle, çoğul kipiyle ifade edilmiş olmasıdır.
Biz ezan ve kametin cümlelerinin sırrı hakkında bu sırrı açıklayacak bir takım nükteler de beyan ettik. O da şudur ki, ezan, sâlikin Allah’ın huzuruna ermek için mülki ve melekuti güçlerini ilan etmesidir. Kamet ise, onları ilahi huzurda ikame etmesidir. Sâlik mülki ve melekuti güçlerini huzura eriştirince ve güçlerin önderi olan kalp de imamete kalkınca ve namaz ikame edilince “mümin tek başına bir cemaattir.”1 O halde “nabudu”, “nestain” ve “ihdina” tümüyle bu cemiyet vasıtasıyla mukaddes huzurda hazır bulunmaktadır. İrfan ve şuhudun kaynağı olan ismet ve taharet Ehl-i Beyt’inden menkul rivayet ve dualarda da bu anlama işaret edilmiştir.
Yazara göre diğer bir nüktesi de şudur ki, sâlik elhamdulillah’ta, mülk ve melekutta, her övenin tüm övgülerini Hakk’ın zat-ı mukaddesine has kılmasıdır.
Burhan ehlinin kaynaklarında ve irfan ashabının kalplerinde, mülk ve melekutuyla tüm vücudu dairesinin idrakî, hayvanî ve hatta insanî bir şuura dayalı hayata sahip olduğu, Hakk Teala’yı şuur ve idrak üzere övüp tespih ettiği ispatlanmıştır. Tüm varlıkların özellikle de insan türünün fıtratında, mutlak cemil ve kamilin mukaddes dergahında huzu sabittir ve alınları mukaddes dergahta toprağa kapanmış durumdadır. Nitekim Kur’an'da da şöyle buyurulmuştur: “O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur; fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız.”1
Diğer ayet-i şerifeler ve bu ilahi latifelerle dolu olan Masumlar’ın rivayeti de bu sağlam felsefi bürhani teyid etmektedir. O halde Allah’a doğru seyr-u sülûk eden bir kimse, bürhani istidlal veya imanî zevk veya irfani müşahade adımıyla bu hakikati derkedince, olduğu her makamda tüm vücud zerrelerinin, gayb ve şühud sakinlerinin, mutlak abid olduğunu ve kendi yaratıcılarını talep ettiğini anlar. Dolayısıyla da çoğul kipiyle bütün varlıkların, bütün hareket ve sükunetlerinde, Hak Teala’nın mukaddes zatına ibadet ettiğini ve O’ndan yardım dilediğini izhar eder.
Bir Uyarı ve Bir Nükte
Bil ki kaide gereğince ibadette yardım dileme, ibadetten öncelikli olduğu halde “iyyake na’budu” cümlesinin “iyyakenestein” cümlesinden önce zikredilmesi hakkında, ibadetin, ianete (yardıma) değil, istianete (yardım dilemeye) takdim edildiğini söylemişlerdir. Bazen yardım, yardım dilenmeksizin gerçekleşir. Bu ikisi birbiriyle irtibatlı olduğu için de, takdim ve te’hir hususunda bir fark söz konusu değildir. Nitekim şöyle denmektedir. “Hakkımı eda ettin, dolayısıyla bana iyilik ettin” veya “bana iyilik ettin, dolayısıyla hakkımı eda ettin.” Ayrıca istianet, yapılması düşünülen ibadet içindir, yapılmış ibadet için değil. Bu yorumların soğukluğu zevk erbabına gizli değildir.
Belki de nüktesi şudur ki, istianetin Hak Teala’ya özgün kılınışı, Allah’a sülûk eden kimsenin makamı hasebiyle ibadetin özgünlüğünden daha geri plandadır. Nitekim açıkça bilindiği gibi bir çok muvahhitler ve ibadeti Hakk’a özgün kılanlar, istianette ortaktırlar ve istianeti Hakk’a özgün kılmazlar. Nitekim tefsir ehlinin bazılarından, istianeti özgün bilmediklerine dair nakilde bulunmuştuk. O halde ibadette özgünlük, bilinen anlamıyla muvahiddlerin makamlarının ilklerindendir ve istianeti Hakk’a münhasır kılmak da, mutlak anlamda Hakk’tan gayrisini terk etmektir.
Dikkat etmek gerekir ki istianetten (yardım dilemekten) maksat sadece ibadette yardım dilemek değildir. Aksine bütün işlerde yardım dilemek anlamındadır ve bu da nedenleri ortadan kaldırdıktan, kesreti terk ettikten ve Allah’a tam bir yönelişten sonradır. Başka bir ifadeyle ibadet özgünlüğü; Hakk’ı istemek, Hakk’ı talep etmek ve gayrisini talep etmeyi terketmektir. Yardım dileme özgünlüğü ise; Hakk’ı görmek ve gayrisini görmeyi terketmektir. Gayrisini görmeyi terketmek ise ariflerin makamlarında ve sâliklerin menzillerinde, gayrisini talep etmeyi terketmekten daha sonra gelmektedir.
Dostları ilə paylaş: |