Rak kabul edilen ve Mezopotamya'nın "Aslan avcıları" kabartması ile yakın benzerliği bulunan "Avcılar paletfnde, avcılar grubu



Yüklə 1,07 Mb.
səhifə18/25
tarix03.01.2019
ölçüsü1,07 Mb.
#88916
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   25

müslüman göçü çok azalmış ve geriye dönüşler başlamıştır. Ayrıca demiryolu ve karayollarının yapılması ulaşımda de­velere duyulan ihtiyacı ortadan kaldırdı­ğından bu işle meşgul olan müslüman-lar çok zor durumda kalmışlar, bazıları ülkelerine dönerken bazıları da iş değiş­tirerek başka alanlarda çalışmaya baş­lamışlardır. 1911'de bu ülkede bulunan müslümanların sayısı 2020'ye kadar düş­müş ve varlıklarını devam ettirmede bü­yük zorluklarla karşılaşmışlardır. Sistem­li ve yoğun misyonerlik faaliyetleriyle hi-ristiyanlarla evlenmeler Müslümanlığın gerilemesine, müslümanların din değiş­tirmelerine ve dinlerini değiştirmeyen­lerin de sadece ismen İslâmiyet'e bağlı kalmalarına sebep olmuştur.

XX. yüzyılın başına kadar dışarıdan ge­len göçmenler Avustralya'nın çeşitli şe­hirlerinde teşkilâtlanarak İsiâm merke­zi ve camiler tesis etmişlerdir. Ülkede ilk İslâm merkezi (1889] ve camisi (1896) Adelaide'de açılmış olup bunları Marree, Perth, Broken Hill, Brisbane gibi şehir­lerde açılan camiler takip etmiştir. Ayrı­ca Broome, Darwin, Port Heldand, Farına, Oodradatta, Bridsville, Alice Springs ve Coolgardie şehirlerinde de küçük mes-cidler kurulmuştur. Bu dönemde inşa edilen camilerden iki tanesi (Perth'de ve Adelaide'de! bugün hâla ayakta olup iba­dete açıktır. Diğerleri ise zamanla yıkıl­mış veya başka maksatla kullanılmaya başlamıştır.

XX. yüzyılın başından 1953'e kadar As-yalılar'a ve koyu renkli insanlara yasak olması sebebiyle Avustralya'ya pek faz­la müslüman göçmen gelmemiş olmak­la birlikte Balkanlar'dan, Ege adaların­dan, Arnavutluk ve Batı Trakya'dan bazı Türkler buraya göç etmişlerdir. İtalya'nın Oniki Ada'yı, Yunanistan'ın da Ege ada­larını işgal etmeleri ve özellikle I. Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı Devleti'nin dağılması üzerine Rodos, İstanköy, Mi­dilli ve diğer adalardan gelen Türklerle çeşitli eski Osmanlı yurttaşları Avustral­ya'ya yerleşmişlerdir. Komünist idare­nin kurulması üzerine de Bulgaristan'­dan bazı Türkler buraya göç etmişlerdir. İki dünya savaşı arasında Avrupa'dan göç eden müslüman göçmenlerin ülke­ye kolay girmeleri İngiliz, İtalyan, Yunan ve Bulgar pasaportu taşımaları sebebiy­ledir. Buraya ilk gelen göçmenler önce savaş kamplarına yerleştirilmiş, daha sonra da toprak tahsis edilerek kendi­lerine çiftçilik yapma imkânı verilmiştir. Fakat bunların bir kısmı Müslümanlık'la-rım koruyamamış ve Avustralya toplu-

mu içerisinde erimişler, bir kısmı da II. Dünya Savaşı'ndan sonra kendi ülkele­rine geri dönmüşlerdir. II, Dünya Sava­şı'ndan sonra idarenin karşı tedbirleri­ne rağmen Arnavutluk, Yugoslavya, Lüb­nan, Suriye, Mısır, Kıbrıs ve Türkiye'den Avustralya'ya yönelen müslüman göçü, bilhassa 1960'tan sonra yoğunlaşarak devam etmiştir. Yugoslavya'nın Bosna şehrinden gelenler Adelaide. Melbourne ve Sydney'deki İslâmî teşkilâtlarda aktif rol oynarken özellikle 1948-1952 ara­sında Kıbrıs'tan gelen Türkler Sydney ve Melbourne'da geniş bir cemaat oluş­turmuşlardır. 1968'den itibaren ülkenin iktisadî alanda ihtiyaç duyduğu iş gü­cünü karşılamak için imzalanan göç an­laşmaları uyarınca Türkiye, Lübnan, Mı­sır ve Suriye'den gelen göçmenler fab­rikalarda çalıştırılmışlardır. Bunların ya­nında Hindistan, Pakistan, Çin, Burma, Sovyetler Birliği ve Güney Afrika'dan da gelenler olmuş ve böylece Avustralya'da çok milletli bir İslâm cemaati meydana gelmiştir.

Bugün Avustralya'da ki İslâm cemaati­ni oluşturanlar, sadece buraya çalışmak ve yerleşmek amacıyla gelen müslüman göçmenler değildir. Cemaatin içinde özel­likle Uzakdoğu ve Güney Asya ülkelerin­den gelen çok sayıda öğrenci ile müslü­man devletlerin buradaki diplomatik mis­yonlarında görevli memurlar da bulun­maktadır. Çeşitli üniversitelerde öğrenim gören müslüman öğrenciler, Avustral­ya Müslüman Öğrenci Dernekleri Fede­rasyonu'nun (Australian Federation of Müslim Students Associations: AFMSA} çatısı altında toplanarak İslâm'ın tanı­tılmasında çok önemli rol oynamakta­dırlar.

Anadolu, Kıbrıs, Batı Trakya, Oniki Ada ve diğer yerlerden buraya gelen Türk­ler, ülkenin çeşitli şehirlerine dağılmış

olmakla beraber Sydney, VVollongong, Melbourne ve Auburn taraflarında da­ha yoğundurlar. Ülkedeki toplam Türk nüfusu resmî belgelerde 17.727 (1981] olarak gösteriliyorsa da gerçek sayının 100.000'in üzerinde bulunduğu ve bu­nun % 40'ını Kıbrıs kökenli Türkler'in oluşturduğu tahmin edilmektedir.

Çeşitli milletlere mensup olan Avust-ralya'daki müslümanlar değişik iktisadî faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Arnavut asıllı olanlar çoğunlukla çiftçilik, Lüb­nanlılar küçük esnaf, fırın ve bakkaliye işleri, Türkler genellikle fabrika işçiliği yaparlarken Mısırlılar ile Hintliler eğitim ve sağlık kurumlarında çalışmaktadırlar. Anadolu'dan gelen Türkler'in bazısı oto tamirciliği, lokanta işletmeciliği ve tica­retle meşgul olup aralarında küçük atöl­yelere sahip olanlar da bulunmaktadır.

Avustralya'da yaşayan müslümanlar, milliyet temeline göre teşkilâtlanan ma­hallî derneklere ve bütün dernekleri tek bir şemsiye altında toplamış olan millî bir federasyona sahiptirler. İlk müslü­man dernekleri Mareeba'da (1953} ve Shepparton'da (1958] kurulmuştur; bu­gün ülkenin her tarafına dağılmış olan bu derneklerin sayısı altmışı geçmiş du­rumdadır. Dernekler kuruldukları şehrin veya bölgenin adıyla anılmakta ve bü­tün cami ve mescidler derneklerin bün­yesinde bulunmaktadır. 1986'daki res­mî rakamlara göre ülkede ibadet edilen elli dokuz yer vardır ve bunlardan on üçü TC Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağ­lı olmak üzere on altısı Türkler tarafın­dan açılmıştır. Aslında ibadet yerlerinin çoğu ev, fabrika, imalâthane veya kilise­den mescide dönüştürülmüş olup cami planında inşa edilenlerin ülke çapındaki sayısı yedi sekiz civarındadır. 1986 yılın­da, Türkler'in yoğun bulunduğu Auburn'-da, İstanbul'daki Sultan Ahmed Camii

planında ve 5000 kişi alabilecek büyük­lükte bir caminin yaptırılması için Auburn Kur'an-i Kerim Course and Islamic Cul-tural Centre öncülüğünde başlatılan ça­lışmalar son merhalesine varmış olup caminin inşası tamamlanmak üzeredir. Avustralya'da Türkler'in kurdukları dinî ve sosyal amaçlı derneklerin sayısı, ço­ğu Victoria ve Yeni Güney Galler'de ol­mak üzere yirmi dört tanedir. Bu der­neklerin çoğu da 16 Nisan 1986 tarihin­de "Avustralya Türk İslâm Cemiyetleri Birliği" adı altında kurulan, bir yıl sonra ise adı "Avustralya Türk İslâm Federas­yonu" şeklinde değiştirilen kuruluşun çatısı altında toplanmıştır.

Ülke geneline yayılmış dernek ve İs­lâm merkezlerini bir çatı altında topla­mak amacıyla 1964'te Avustralya İslâm Dernekleri Federasyonu (Australian Fede-ration of Islamic Societies: AFIS) kuruldu; 1976'da ise adı Avustralya İslâm Kon­seyleri Federasyonu (Australian Federati-on of Islamic Counciis) şeklinde değiştiril­di. Eyaletlerde dernek ve merkezlerin birleşmesiyle İslâm konseyleri, yedi İs­lâm konseyinin birleşmesiyle de Avust­ralya İslâm Konseyleri Federasyonu doğ­muştur. Avustralya hükümetinin bütün müslümanların bir üst kuruluşu olarak kabul ettiği AFİC, ülkede İslâmî hizmet­leri organize etmekte, çeşitli müslüman ülkelerden din görevlisi getirtmekte, bun­larla anlaşmalar yapmakta ve en önem­lisi Avustralya'dan İslâm ülkelerine ih­raç edilen etlerin İslâmî esaslara uygun biçimde kesilmelerini sağlayarak üzer­lerine "helâl" damgası vurmakta ve rad­yo-televizyonda çeşitli programların ya-

pımında etken olmaktadır. Faaliyetleri­ni petrol zengini İslâm ülkelerinden al­dığı yardımlarla yürütmekte olan AFİC'in merkezi Melbourne'dadır ve içerisinde Türkçe, İngilizce, Arapça ve Sırpça yazı­ların yer aldığı Minaret adlı aylık bir der­gi yayımlamaktadır. Millî nitelikte ikinci teşkilât, ülkedeki üniversite ve kolejler­de okuyan müslüman öğrencileri aynı çatı altında toplayan Avustralya Müslü­man Öğrenciler Federasyonu'dur. Öğren­cilerin her türlü meseleleriyle ilgilenen bu teşkilât kamplar düzenlemekte, tatil ve pazar günleri İslâm dini ve kültürüy­le ilgili kurslar tertip etmektedir. Mer­kezi Sydney'de olan Avustralya Müslü­man Öğrenciler Federasyonu Light adın­da bir mecmua çıkarmaktadır. Ayrıca Türk dernekleri tarafından çıkarılan çe­şitli Türkçe gazete ve dergiler de bu­lunmaktadır.

Dinî eğitim ve öğretim verecek özel okulların açılması için AFİC'in teşebbüs­leri ve Suudi Arabistan'ın desteğiyle Mel-bourne'da Melik Hâlid İslâm Okulu (King Khalid Islamic School) açılmış (1983) ve Sydney'de de Melik Fahd İslâm Okulu'-nun (King Fahd Islamic School) tesisi için faaliyetlere başlanmıştır. Müslümanlığı kabul etmiş olan Avustralyalılar da ken­di aralarında bir dernek oluşturarak İs­lâmî bir okul açma konusunda çalışma­larını sürdürmektedirler.

Avustralya'da doğrudan İslâmiyet, şar­kiyat ve türkiyat sahalarında öğrenim ve­ren veya araştırma yapan kuruluş yok­tur. Sydney Üniversitesi'nde Sâmî Diller Bölümü'nde "İslâmî çalışma" adıyla bir ders okutulmakta, ayrıca Melbourne Üni­versitesi Ortadoğu İncelemeleri Bölü­mü'nde de İslâmiyet'le ilgili bilgiler ve­rilmektedir. Bunların yanında New Eng-land Üniversitesi ile Sydney Üniversite­sinde Arap dili bölümleri bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

M. Ali Kettani, Müslim Minorily in the World Today, Mew York 1986, s. 214-224; K. Fewster v.dğr., A Turkish Vieıu of Gaillpoli, Victoria, ts., s. 119-125; İsmail H. Okday, "L'Is-lam en Australie et en Oceanie", WI, III (1954), s. 235-253; Atiyye Sakr. "el-îslâm fî Astrâlyâ", Mecelletü't-Ezher, XXXII/2, Kahire 1960, s. 171-175; Anwarul-Qadeer Rathur, "Müslim Encounter Down Under: islam in Western Australîa", JIMMA, 1/1 (1979), s. 103-106; a.mlf., "Proposed Programme for Week-End Islamic Education to the Müslim Communi-ties of Westem Australia", Müslim Education Quarterly, İV/2, Cambridge 1987, s. 85-88; Stıabbir Hussain, "Economic Status of Muslims in Australia", JIMMA, IV/1-2 11982), s. 41-59; Alî Hadîdî, "el-İslâm ve'1-müslimûn fî Astrâl-yâ", Mecelletü'L-İstâmiyye, sy. 12, Rabat 1982, s. 71-82; L. P. Fitzgerald. "Christians and Muslims in Australia", Islamochrisliana, sy. 10, Rome 1984, s. 159-170; S. H. Muhatar, "An Islaraic Cultural Centre lor Auburn", The Müs­lim Worfd League Journal XV/5-6, Mekke 1988, s. 62. m

Iffl Davut Dursun

AVUSTURYA

Bir Orta Avrupa devleti.

I. FİZİKÎ ve BEŞERÎ COĞRAFYA H. TARİH

III. ÜLKEDE İSLAMİYET

IV. İSLÂM ARAŞTIRMALARI

J

Yüzölçümü 83.857 km2 olup 9*-17' do­ğu boylamları ile 46°-49° kuzey enlemle­ri arasında yer alır. Doğu-batı doğrultu­sunda uzunluğu 300 kilometreden faz­la ise de kuzeyi ile güneyi arasında 30-80 km, mesafe bulunmaktadır. Komşu olduğu ülkeler kuzeyde Almanya, Çekos­lovakya, doğuda Macaristan, güneyde Yu­goslavya, İtalya, batıda ise Liechtenstein ve İsviçre'dir; denize kıyısı yoktur. Avus­turya Cumhuriyeti Burgenland, Karnten (Carinthia), Aşağı Avusturya, Yukarı Avus­turya. Salzburg, Tirol, Steiermark (Styrie), Vorarlberg ve Viyana eyaletlerinden mey­dana gelen dokuz üyeli bir konfederas­yondur; başlıca şehirleri ise başkent Vi­yana, Graz, ünz, Salzburg, Innsbruck ve Klagenfurt'tur. 1986'da 7.552.000 olan nüfusunun çoğunluğunu Avusturyalılar teşkil eder (% 95).



I. FİZİKÎ ve BEŞERÎ COĞRAFYA

Avusturya Avrupa'nın en dağlık ülke­lerinden biridir ve topraklarının % 70'ini Alp dağları kaplar. Bu dağlar üç sıra ha­linde uzanır ve aralarında bulunan aynı doğrultudaki vadilerle birbirinden ayrı­lır. Alpler'i oluşturan üç sıradan kuzeyde ve güneyde bulunanı kalker yapıdadır;

ortadaki sıra İse billûriu kayalardan mey­dana gelmiştir. Yer yer buzullarla kaplı Avusturya Alpleri'nin en yüksek noktası, merkezî kesimde bulunan Grossglockner zirvesidir (3798 m.). Kuzeydoğudaki Vi­yana havzası alüvyonlu topraklardan ve tepelerden müteşekkil alçak bir bölge olup doğusundaki Macar ovalarının de­vamı görünümündedir. Ülke yüzeyinin yaklaşık % 20'si kadar bir alanı kapla­yan bu bölgede yükseklikler 400-500 m. arasında değişir. Bu iki bölgeden farklı jeomorfolojik yapıdaki bir bölge de ülke yüzeyinin % 10 kadarını kaplar ve ku­zeyde bulunur. Bu bölge Tuna'nın gü­neyden aldığı kollar tarafından yarıl­mış alçak tepeler ve platolar halindedir. Avusturya sınırları içinde batıdan doğu­ya doğru 300 kilometreden fazla bir me­safe kateden Tuna, Avrupa'nın Volga'-dan sonra ikinci büyük nehridir ve üze­rinde yoğun biçimde taşımacılık yapılır. Batıdan gelen nehir gemileriyle mavna­lar, Viyana'daki ana kol ve kanalları da geçmek suretiyle Karadeniz'e ulaşabilir­ler. İnn, Salzach ve Enns Avusturya'nın diğer büyük akarsularıdır. Viyana'ya ka­dar olan kesimde tam bir Alp rejimi gös­teren Tuna sularının en yüksek seviyesi haziran ve temmuz aylarına, en düşük seviyesi ise kış aylarına- rastlar. Macaris­tan sınırındaki Neusiddler ve İsviçre-Al-manya sınırındaki Konstanz önemli büyük göllerdir. Bunların dışında ülkede özel­likle dağlık kesimlerde birçok buzul gö­lü vardır.

Avusturya'da genel olarak yıllık sıcak­lık farkının fazla olduğu karasal bir ik­lim gözlenir. Orta kesimde yağışlar kar şeklindedir; büyük vadilerde kuru ve sı­cak fön rüzgârı eser. Alp dağlarının ya­ğışları engellemesi sebebiyle Tuna neh­rinin bulunduğu Kuzey Avusturya daha az yağış alır. Yazlar sıcak, kışlar sert geçer. Orman varlığı yönünden Avru­pa'nın en zengin ülkelerindendir. En yaygın ağaç türü ladin olup yüksekler­de de çam bulunur. Dağlık bölgelerde dag keçileri, dağ sıçanı (alpine marmot), geyik ve tavşan gibi çeşitli av hayvanla- 4, rı yaşar. Dağ, tabiat ve av turizmi ülke­de çok yaygındır.

90/km2 olan nüfüs yoğunluğu komşu ülkelerinkinden daha azdır (İsviçre 159, Çekoslovakya 121, Almanya 217, Macaris­tan 114, İtalya 190, Liechtenstein 169, Yu­goslavya 91}. Bu azlık her şeyden önce ülke yüzeyinin dörtte üçüne yakın bir kısmının yüksek dağlarla kaplı olması­nın bir sonucudur. Avusturya'da nüfus

daha çok Alp dışı bölgelerde yoğunluk kazanır: özellikle Viyana havzası en yo­ğun olduğu kesimdir. Bütün ülke halkı­nın dörtte birine yakını Viyana ile bu şehrin yakın çevresinde yaşar. Nüfusları 100.000'in üzerinde olan beş büyük şe­hir Viyana [1.5 milyon), Graz (243.0001, Linz (200.000], Salzburg (139,0001 ve Inns-bruck'ta [117.000) yaşayanlar ülke nü­fusunun aşağı yukarı üçte birini oluştur­maktadır. Nüfus artış oranı son dere­cede düşük olan Avusturya'da kalkınma hamlesi hızlıdır. Nüfusunun % 42 kada­rı endüstri sektöründe çalışır. Ülkede daha çok yüksek düzeyde uzmanlaşmış olan, faaliyetleri çeşitli küçük endüstri kollarının geliştirilmesi yoluna gidilmek­tedir. Son yirmi yılda gelişme gösteren en faal kollar kimya, kâğıt ve ağaç en-düstrisidir; giyim endüstrisi de bunları takip eder. Kuzeydeki Linz-Wels-Steyr üçgeni ülkenin en önemli endüstri alan­larından biridir. Burada gübre, ilâç, ma­kine ve otomotiv endüstrisi bulunur. En­düstrinin bu üçgen dışındaki başlıca top­lanma alanı da Viyana ve çevresidir. De­miryolu, vagon, elektrikli aletler, giyim, mücevher, porselen gibi muhtelif ağır ve hafif sanayi kollan Viyana ve çevresin­de yoğunlaşmıştır. Ülkenin en önemli petrol rafinerisi de Viyana yakınındaki Schvvechat'tadır. Bu iki toplanma alanı dışında Graz çevresindeki teknik aletler ve dokuma endüstrisi, Konstanz gölü kıyısındaki Bregenz'de görülen ve daha çok turizm amaçlı olan dokuma, nakış, dantel endüstrisi ve Klagenfurt'ta top-

lanmış orman endüstrisi zikredilmeye değer faaliyetlerdir.

Yer altı servetleri açısından Avustur­ya toprakları öze! bir önem taşır ve bu­rada maden işletmeciliğinin çok eskiye inen bir tarihi vardır. Ağır endüstrinin başlıca ham maddelerinden olan demir çok eskiden beri Steiermark eyaletinde işletilmektedir; bugün ise Karnten'de-ki yataklar daha önemlidir. Demirin bu­lunuşu yanında ülkede ve özellikle yi­ne Steiermark, Burgenland ve Karnten eyaletlerinde linyit yataklarının da bu­lunması ağır demir endüstrisinin geliş­mesini sağlamıştır. Bu sonuncu eyalet Avusturya madenciliğinde en ön planda gelmekte ve bütün ülkede çıkarılan de­mirin % 90'ından, linyitin ise % 50'sin-den çoğu ve magnezitin de % 4O'ı bu­radan elde edilmektedir. Avusturya'nın petrol yatakları Viyana havzasının ku­zeybatısında Çekoslovakya sınırı yakın­larındadır ve üretime 1935'te başlan­mıştır. Başlıca petrol üretim merkezleri Gaiselberg ve Zisterdorf'tur; bu kesim­de ayrıca doğal gaz üretimi de yapıl­maktadır.

Avusturya'da faal nüfusun üçte biri tarım sektöründe çalışır. Ekili dikili kı­sımlar ülke topraklarının beşte birinden biraz fazla yer kaplar ve büyük kısmı Alp dışı alanlarda bulunur. Burgenland, Tuna vadisi ve Viyana havzaları ülkenin başta gelen tarım alanlarıdır. En fazla yer kaplayan ekin tahıl türüdür ve bu kategori içinde arpa birinci, buğday ikinci sırada gelir. Patates ve şeker

pancarı, kapladıkları alan bakımından ön sıralarda olmadıkları halde, tarımsal üretim miktarı göz önüne alındığında ilk iki sırayı işgal ederler. Elde edilen tarım ürünleri ülke ihtiyacının ancak % 80 kadarını sağlayabilmektedir. Geniş dağ otlaklarının mevcudiyeti hayvancılı­ğı geliştirmiştir. Peynir ve sığır eti baş­ta olmak üzere çeşitli hayvansal ürün­ler ülke ihtiyacını karşıladığı gibi dışarı­ya da satılmaktadır. Süt üretiminin faz­lalığı buna bağlı endüstriyi de geliştir­miştir. Daha çok makine aksamı, demir çelik mamulleri, dokuma ürünleri, kim­yasal maddeler, kereste ve kâğıt ihra­catı yapılır; buna karşılık besin ve yakıt maddelerinin bir kısmı ithal edilir.

Turizm ülke ekonomisinde önemli bir yer tutar. Özellikle kış sporları Avustur­ya'yı Avrupa'nın bu konudaki en önemli ülkesi durumuna getirmiştir. Ülkenin en önemli turistik yöresi olan Tirol böl­gesinde çalışan nüfusun üçte birinden fazlası turizmle ilgili iş kollarında hiz­met vermektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

AH Tanoğlu, Enerji Kaynaklan, İstanbul 1958, s. 290; Sami Öngör, Deuleüer ve Ülke­ler Ansiklopedisi, Ankara 1967, s. 17-18; Be­sim Darkot, Avrupa Coğrafyası, istanbul 1969, s. 55, 65; Selâmı Gözenç. Avrupa ülkeler Coğ­rafyası II: Kuzey, Batı ue Orta Avrupa Ülkele­ri, İstanbul 1983, s. 229-237; Emm. de Mar-tonne, "L'Autriche", Geographie üniverselle (nşr. P. Vîdal de La Blache - L. Gallois], Paris

1931, IV, 451-504. r-|

I#J Ahmet Ertek

II. TARİH

Habsburg hanedanı idaresi altında XV!-XX. yüzyıllar boyunca Avrupa'da Os­manlı İmparatorluğu'nun kuzey ve ku­zeybatı komşusu olan Avusturya, Mu­kaddes Roma Cermen (Alman) İmpara­torluğu bünyesinde Türkler'le doğrudan mücadeleyi üstlenmek zorunda kalan bir arşidüklük olmuş ve 1804-1867 ara­sında Avusturya İmparatorluğu, 1867-1918 arasında da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu (Çifte Monarşi, Tuna Monar­şisi) adlarını taşımıştır. 1526 Mohaç Mey­dan Savaşı sonunda Macar Krallığı'nın yıkılması ile Macaristan'ın kuzey ve ku­zeybatı kısımlarının Avusturya'nın elin­de kalması, XVI. yüzyıl boyunca devam edecek olan Osmanlı-Avusturya müca­delelerinin başlıca sebebini teşkil eder. 1529'daki Türk ilerleyişinin Viyana ön­lerine kadar gelmesiyle birlikte, Avus­turya arşidükleri ve Alman imparatorla­rı olarak Habsburglar bu ilerlemenin ağır yükünü çekmek ve uzun süre. Türk ta-

174


rafının "haraç", karşı tarafın ise "ulula­ma hediyesi" (munus honoriarium) adını verdikleri bir çeşit vergiyi ödemek zo­runda kalmışlardır. Türkler'e karşı sür­dürülen mücadelenin XVI. yüzyıldaki tek galibiyeti olan ve Habsburglar'ın da da­hil bulundukları hıristiyan ittifakının İne-bahtı'da sağladığı deniz zaferi (1571), Osmanlılar'la sınır savaşlarını sürdüren Avusturya'ya bir fayda sağlamamıştır. Osmanlılar'a karşı. XVI. yüzyılın ortala­rından itibaren zayıf da olsa belirmeye başlayan, müstahkem mevkiler ve mü­dafaa görevini üstlenmiş Özel statülü iskânlarla geliştirilen ve XVII-XVII1. yüz­yıllarda tam bir askerî sınır halinde olu­şumunu tamamlayan bir savunma zin­ciri, bütün Osmanlı-Avusturya sınırı bo­yunca uzanmaktaydı. Türkler'e karşı di­renişte önemli ve tarihî hizmetler gören bu savunma hattı, iki düşman dünya arasında uzanan sınır bölgeleri boyunca zamanla sadece yeni bir ahali tipinin oluşmasına yol açmakla kalmamış, aynı zamanda Osmanlı serhadlerînin de -özel­likle Bosna'da görüldüğü gibi- benzeri bir askerî teşkilât ile organize edilme­sinde etkili olmuştur. Bu dönemde sı­nırda meydana gelen çarpışmalar kolay­lıkla büyük savaşların sebepleri olabil-

mekteydi. 1593-1606 arası devam eden ve Avrupa'da "Uzun Türk savaşları" adıy­la anılan savaş, nihayet Zitvatorok (Zsitva Torok) Antlaşması (1606] ile sona ermiş­tir. Buna göre padişah, yalnız protokol yönünden de olsa imparatorun kendi­siyle eşit olduğunu kabul etmiştir. Avus­turya'nın senelik ödemelerine son veril­mesi ve artık yavaş da olsa kuvvet den­gesinin sağlanmaya başladığına dair İşa­retler taşımasından dolayı Zitvatorok, Avusturya-Osmanlı münasebetlerinde bir dönüm noktası teşkil eder.

İki ülke arasında alışılagelmiş küçük bazı sınır olayları dışında birçok defalar uzatılan Zitvatorok barış hali, nihayet Avusturya'nın Erdel'in iç meselelerine müdahalesi üzerine 1662'de yeniden bü­yük bir silâhlı mücadeleye dönüşmüş­tür. Raumund Graf von Montecuccoli'nin Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa kuman­dasındaki Osmanlı kuvvetlerini Raab ır­mağı kıyısındaki St. Gotthard'da yenil­giye uğratmış olmasına rağmen Vasvar Antlaşması (1664) ile Avusturya, Uyvar gibi önemli serhad kalelerinden bazıla­rını elden çıkarmak zorunda kalmıştır. Erdel ile Macaristan'daki gelişmeler ve Avusturya'nın batı cephesinde Fransa tarafından sıkıştırılması, yirmi yıl sonra Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın elin­de yeni ve büyük bir savaşın sebebi ol­du. 11. Viyana Kuşatması ile başlayan ve Avrupa'da "Büyük Türk savaşları" (1683-1699) adıyla bilinen bu savaşlar, hıristi­yan dünyasının Türkler'e karşı ittifak etmesine vesile teşkil etti. Bu ittifak içinde Alman İmparatorluğu'ndan baş­ka Papalık, Venedik, Rusya ve Lehistan devletleri de bulunmaktaydı. Viyana ba­şarısızlığından sonra gelişen bozgun bü­tün Macaristan'ın elden çıkmasının yanı sıra 1688'de Belgrad'ın da düşmesiyle doruk noktasına ulaşmış; Venedik Mo-ra'yı, Rusya Azak Kalesi'ni zaptetmiş, Lehistan da son savaşta Türkler'e ter-ketmek zorunda kaldığı yerleri geri al­mıştır. Uzun mücadeleler ve bizzat II. Mustafa'nın başında bulunduğu Osmanlı ordusunun Zenta'daki mağlûbiyeti (1697), nihayet Türkler'i kayıplarını sineye çe­kecek bir barışa mecbur etmiş ve Kar-lofça Antlaşması (1699) İle Osmanlı Dev­leti, 1690'da tekrar ele geçirdiği Belgrad hariç elinde tuttuğu yerlerden vazgeç­mek zorunda kalmış ve ayrıca Erdel ile Tımışvar (Banat) dışında kalan bütün Ma­caristan topraklarını da Avusturya'ya ter-ketmiştir. Karlofca, düşmanlarının dikte ettirmeye muvaffak oldukları ilk barış antlaşması olması bakımından Osmanlı-

Avrupa münasebetlerinde yeni bir dö­nüm noktası teşkil etmiş, bu antlaşmay­la gerileyen Osmanlı gücü yerini Avustur­ya ve Rusya'ya bırakmıştır. Alman-Avus-turya literatüründe, Macaristan'ın Türk hâkimiyetinden çıkarılmasının mesnet­siz olarak bir "kurtarılış" şeklinde nite­lendirilmesi ise bizzat Macar milliyetper­verlerinin bu kurtarılışa rağmen Avus­turya idaresinden duydukları hoşnut­suzluğu sayısız mücadele ve millî ayak­lanmalarla dile getirmeleri ve nihayet Avusturya'yı 1867'de eşit şartlarda ikili bir devlet kurmaya zorlamaları ile yete­rince tekzip edilmiş olmalıdır.

Osmanlı-Avusturya mücadeleleri XVIII. yüzyılda da üç büyük savaş ile devam etmiştir. 1716-1718 savaşı Avusturya'­nın, Karlofça Antlaşmasıyla kaybettiği yerleri geri almak isteyen ve bu amacı­na Rusya (1711 Prut) ve Venedik (1714 Mora) ile yaptığı savaşlar sonunda kıs­men ulaşıp Mora ve Azak'ı tekrar ele geçiren Osmanlı Devleti'nin karşısına zorlu bir düşman olarak çıktığını gös­termektedir. Prens Eugen idaresindeki Avusturya kuvvetleri Damad (Şehid) Ali Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu­nu Peter Varadin'de ağır bir yenilgiye uğratmış 11716! ve Belgrad tekrar Avus­turya'nın eline geçmiştir. Savaşa son ve­ren Pasarofça Antlaşması (1718) ile Tı-mışvar ve Belgrad Avusturya'ya bırakıl­makta ve böylece Balkanlar'daki Osman­lı hâkimiyeti de ağır bir darbe yemek­teydi. 1718 Ticaret Antlaşması Avustur­ya'yı doğu ticaretinde o tarihe kadar Ve-nedik'in elinde bulunan üstün durumun sahibi yapmaktaydı. Bu antlaşma ile Avusturya'ya Osmanlı topraklarında ser­best ticaret yapma ve uygun gördüğü yerlerde konsolosluklar açma hakkı ve­rilmekteydi.

Avusturya, Osmanlılar'a karşı mütte­fiki Rusya iie birlikte sürdürdüğü 1737-1739 savaşından mağlûp çıkmış ve ya­pılan Belgrad Antlaşması [1739) ile, da­ha önce Pasarofça'da kazandığı yerleri (Banat hariç) ve Belgrad'ı geri vermiştir. Bu yenilgi Avusturya'nın doğuya doğru genişlemesini engellemiş ve Balkanlar'­daki sınırlan ilerideki 140 yılda da he­men pek fazla değişmeden kalmıştır. Belgrad Antlaşması, iKi devlet arasında 1787 senesine kadar sürecek uzun bir barış devrini açmıştır. Bu devirde Avus­turya, özellikle Maria Theresa zamanın­da (1740-1780) "Veraset savaşları" ve Prusya ile giriştiği Schlesien (Siiezya) ve Yediyi! savaşları sebebiyle fevkalâde zor


Yüklə 1,07 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin