AHMED HASİB EFENDİ
Osmanlı alimlerinden. Mü’minzade diye de bilinir. Bursa’da doğdu. Doğum tarihi belli değildir. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra 1708’de devrin meşhur müderrislerinden Süleyman Efendiye muid (asistan) oldu. Şeyhülislam Ebu İshak İsmail Efendi tarafından imtihan edilerek 1716’da Esediyye Medresesinde müderrisliğe başladı. Daha sonra çeşitli medreselerde müderrislik yaptı ve 1735 Nisanında Bosna’ya tayin edildi. Tokat, Kayseri ve Manisa’da kadılık yaptı. Manisa kadılığından alınınca İstanbul’a geldi. Bir süre sonra İstanbul’da vefat etti (1752).
Ahmed Hasib Efendi birçok ilimleri haiz (ilimlere sahib) bir alim idi. Eserlerinden bazıları şunlardır:
1) Silk-ül-Leali-i al-i Osman: Osmanlı tarihi ile alakalı manzum olarak yazılmış bir eserdir. Eserde Fatih devri şairlerinden, tabiplerinden, şeyhlerinden, vezirlerinden ve ümeradan, bazı tarikat büyüklerinin menkibelerinden ve Fatih devrinde tamir edilen türbe, cami gibi binalarla bazı yeni yapılardan bahsedilir. Yazarın hattı ile olan eser Süleymaniye Kütüphanesi Halet Efendi kısmı 596 numarada kayıtlıdır. 2) Ravzat-ül-Kübera: Eserde 1703 Edirne Vak’ası anlatılmaktadır. Yazarın hattı ile olan nüsha Murad Molla Kütüphanesinde 1437 numarada kayıtlıdır. 3) Mecmua-i Tevarih: Hekimoğlu Ali Paşanın 21 Nisan 1742’de tekrar sadarete gelmesi üzerine söylenen kaside, gazel, tebrik gibi şiir ve yazıların isteği üzerine bir araya getirilmesinden meydana gelmiştir. Eserin yazarın hattı ile olan nüshası Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi kısmında 3388’de kayıtlıdır. 4) Dergahname: İstanbul’daki yedi tekkeden bahseden mesnevi tarzında 129 beytlik bir eserdir.
AHMED HAŞİM
Asrımız şair ve edebiyatçılarından. 1883’de Bağdat’ta doğdu. Sülalesinden birçok alim yetişmiştir. Babası devlet memuru olduğundan onunla beraber bulunamadı. 8 yaşında annesini kaybetti. 12 yaşına kadar düzgün bir tahsil görmedi. 1895’te İstanbul’a geldi. Babası önce Nümune-i Terakki Okuluna, ertesi sene de Galatasaray Sultanisine yatılı olarak verdi. Ahmed Haşim alışmadığı bu çevrede tamamen içine kapanık bir duruma düştü. Okulda en sevdiği ders edebiyat, en beğendi hoca da Ahmed Hikmet (Müftüoğlu) idi.
1907’de Sultani’yi bitirdikten sonra Reji idaresine girdi. Hukuk Fakültesine girmesine rağmen bitiremedi. Daha sonra İzmir Sultanisine Fransızca öğretmeni olarak tayin edildi. İki senelik bir çalışmadan sonra İstanbul’a dönerek Maliye Nezaretinde tercümanlık yaptı. Çeşitli dergiler neşretti. Birinci Cihan Harbine yedek subay olarak katıldı. Savaş dönüşü, Osmanlı Bankasında çalıştı. Aynı zamanda Güzel Sanatlarda ve Harp Akademilerinde ders verdi. 1921 yılında o ana kadar yazdığı şiirlerini toplayarak Göl Saatleri adı altında bastırdı.
1924 yılında Avrupa seyahatine çıktı. Paris’te Türk Edebiyatının Bugünkü Eğilimleri adlı bir makale yazdı. 1926’da ikinci şiir kitabı olan Piyale’yi neşretti. 1929’da Demiryolları İdare Heyetine girdi. 1932’de tedavi için Frankfurt’a gitti. Seyahat hatıralarını daha uzun bir kitapta toplayıp yayınladı. 4 Haziran 1933’te Kadıköy’de vefat etti.
Ahmed Haşim, 1908 sonrası ferdiyetçi şiir tarzının en büyük ustalarından idi. Şiire merakı okul sıralarında başlamış, ilk şiirlerini 1901 yılında Mecmua-i Ebediyye’de yayınlamıştır. Daha sonraki şiirlerinde Fransız Sembolizminin etkisinde kalmıştır. Bu etki, yayınlamış olduğu Göl Saatleri ve Piyale adlı kitaplarında açıkça görülmektedir.
1909 yılında Fecr-i Ati topluluğuna dahil oldu. Daha sonra tamamen sembolizmin etkisine girdi. Şiirle ilgili görüşlerini Piyale adlı kitabının başındaki mukaddimede özetlemiştir. Ona göre, şair ne bir hakikat habercisi, ne bir belagatlı insan, ne de bir kanun koyucudur. Şairin dili nesir gibi anlaşılmak için değil, duyulmak üzere vücud bulmuş ortak bir dildir. Daha sonra Yahya Kemal’in tesirinde kalmış ve birlikte halis Türk şiirini müdafaa ederek büyük hizmette bulunmuştur.
Ahmed Haşim nesir alanında da eser vermiştir. Nesirlerinin lisanı şiirlerininkinden daha sadedir.
Eserleri:
Şiirleri : Göl Saatleri ve Piyale isimli iki kitapta toplanmıştır.
Nesirleri ise; Gurabahane-i Laklakan (1928), Bize Göre (1928). Frankfurt Seyahatnamesi (1933).
MERDİVEN
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...
Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta,
Kızıl hevaları seyret ki akşam olmakta...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller.
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer.
Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta,
Kızıl hevaları seyret ki akşam olmakta...
AHMED HİKMET MÜFTÜOĞLU
Yazar ve diplomat. 1870 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Müftüoğlu Sezai Beydir. Dedesi Yunanlılar tarafından şehid edilen Mora Müftüsü Abdülhalim Efendidir. Dedesinin müftü olması sebebiyle Müftüoğlu adını almıştır.
Ahmed Hikmet, sık sık hastalanması sebebiyle okula muntazaman devam edememesine rağmen, Dökmecilerdeki Taş Mektebi ile Mahmudiye Vakıf ve Soğukçeşme Askeri Rüşdiyesini bitirerek Galatasaray Mekteb-i Sultanisine girdi. Dördüncü sınıftayken ilk eserinin basılışı edebiyata ilgisini artırdı. 1888’de Galatasaray’ı bitirdi ve Hariciye Nezareti Umur-ı Şehbenderi Kalemine memur tayin edildi ve vazifesi dışında Fransızcadan roman tercümeleri yaptı. Marsilya, Pire ve 1890 yılında da Kafkasya’ya gönderildi. Sefaretlerde çalışan yazar, 1896’da İstanbul’a dönerek Umur-ı Şehbenderi Kalemi Ser-halifeliğine getirildi. Meşrutiyete kadar Hariciye Nezareti merkezinde çalıştı. Bir yıla yakın Nafia Nezaretinde, Ticaret Müdiriyet-i Umumiyesinde vazife aldı. Tekrar Hariciye Nezaretine dönerek 1912’de Peşte Başşehbenderi oldu. Bu tarihe kadar geçen zaman içinde Ahmed Hikmet, 1908 yılında Türk Derneğinin ve 1911 yılında da Türk Yurdu’nun kurucu üyesi olarak hizmet verdi. 1918’de İstanbul’a dönen yazar, 1924 yılında Halife Abdülmecid Efendinin Ser-karinliğine, iki yıl sonra da Hariciye Vekaleti Müsteşarlığına getirildi. Anadolu-Bağdat Demiryolları İdare Meclisi Azalığı ve Elektrik Şirketi İdare Meclisi Azalığı görevlerini de üstlendi. Ahmed Hikmet 19 Mayıs 1927 günü karaciğer kanserinden öldü.
Ahmed Hikmet’in edebiyat merakı daha lise yıllarında başlamıştı. Bu alandaki merakının, aileden gelen bir haslet olduğunu ifade eder. İlk olarak Asır Kütüphanesi neşriyatı arasında çıkan Leyla Yahut Bir Mecnunun İntikamı yayınlandı. Daha sonra Fransızcadan Tuvalet ve Letafet ve Bir Riyazinin Muaşakası adlarında iki eser tercüme ettiyse de, doğu ile batı kültürünün çok farklı olduğunu görerek bir daha eser tercüme etmedi.
Servet-i Fünun devrinde, İkdam ve Servet-i Fünun dergilerinde yazdığı hikaye ve nesirlerini 1901 yılında Haristan ve Gülistan adlı eserlerde topladı. Bu iki eserinde Ahmed Hikmet Müftüoğlu, daha iyi tesir yapmak, gönülleri heyecanlandırmak için mübalağalı bir üslub kullandığını, ağır ve anlaşılması güç Servet-i Fünun dilini işlediğini ve hayal mahsulü konular anlattığını bizzat kendisi söyler. Kendisinin de ifade ettiği sebeplerden dolayı bu iki eseri fazla itibar kazanamamıştır.
İkinci Meşrutiyetten sonra, zamanın modasına uyarak o da Turancılık edebiyatı akımına uymuştur. Bu akıma bağlı olarak yazdığı yazıların büyük kısmını Çağlayanlar (1922) adlı eserinde toplamıştır. Bu eserinde yazar arı Türkçeciliğe yönelmiş, fakat bu defa da kelime uydurma ve Servet-i Fünundan kalma hayalcilikten kendini kurtaramamıştır.
Gönül Hanım adlı romanı Tasvir-i Efkar Gazetesinde tefrika edilmiş ve 1970’de kitap olarak bastırılmıştır. Ahmed Hikmet, yazılarında daha ziyade kelime bulmaya ve üsluba dikkat ettiği için, konulara dikkat etmemiş ve bu yüzden zamanındakilerin ayarında bir edebiyatçı olamamıştır.
Eserleri:
Patates (ilmi, 1890), Leyla yahud Bir Mecnunun İntikamı (hikaye, 1891), Tuvalet yahud Letafet-i Aza (tercüme ve ilaveler, 1892), Bir Riyazinin Muaşakası yahud Kamil (tercüme, roman, 1892), Haristan ve Gülistan (hikaye, 1901), Gönül Hanım (roman tefrikası, 1920), Çağlayanlar (hikaye, 1922).
Dostları ilə paylaş: |