AHMED MEKKİ
Son devirde yetişen büyük İslam alimlerinden. Alim, arif, veliyy-i kamil olan Seyyid Abdülhakim Arvasi’nin büyük oğludur. Annesi, büyük veli Seyyid Fehim-i Arvasi hazretlerinin torunu Aişe hanımdır. 1894 (H. 1314)te Van’ın Başkale kazasında doğdu. 1967 (H. 1387)de İstanbul’da vefat etti. Kabri, Ankara Bağlum’dadır.
Küçük yaştan itibaren ilim tahsiline başlayan Ahmed Mekki Efendi, medrese tahsilini bitirdikten sonra, ilim deryası olan babalarından zahiri ilimlerin inceliklerini tamamladı. İcazet alıp, vilayet mertebelerinde kemale erdi. Son derece edep, tevazu ile halk arasında Hak ile olan Ahmed Mekki Efendi, uzun yıllar İstanbul’da Üsküdar ve Kadıköy müftiliği vazifelerinde bulundu. Yüzlerce genci örnek teşkil edecek şekilde yetiştirdi. Cumartesi ve Pazar günleri öğleden sonra Fatih Camiinde vaz ve nasihatlerde bulundu. Bu vazlarında Beydavi Tefsiri'ni şerhleri ile birlikte baştan sonuna kadar dinleyenlere anlatıp izah etti. Bu şekilde başlayıp bitirmek babalarından sonra bir de kendilerine nasip oldu. İstanbu Kadıköy Müftisiyken vefat etti. Fatih’te Edirnekapı Kabristanına defnedildi. Defninden üç sene sonra, kabrinin bulunduğu yerden çevre yolu geçtiği için, Ankara’nın Bağlum kasabasına, babalarının yanına nakledildi. Nakil esnasında, üç sene geçtiği halde cesedinin hiç bozulmadığı gibi, kefeninin dahi kabre konulduğu gibi sağlam olduğu görüldü.
Zahiri ve manevi ilimlerde çok yüksek dereceye sahib olan Ahmed Mekki Efendi, sorulan suallere delil ve senet bulmadan cevap vermeyen, kitaba bakmadan söylemeyen, dünyada pek az eşi bulunan sağlam fetva kaynağıydı. Son derece edep, tevazu (alçak gönül) sahibiydi. Huzurunda bulunanlar onun gösterdiği edep ve yakınlıktan utanırdı. Çağrılan, davet edilen yere gider, ilim öğretmek için, talebelerine kendisi gider, tatlı diliyle okumak istemeyenleri ikna eder, onlara bir şeyler öğretmek için çırpınırdı. Arapça ve Farsçayı Türkçeden iyi bilirdi. Sevdiklerine yazdıkları Arapça ve Farsça mektuplar pek fasih ve beliğdir.
AHMED MİTHAT EFENDİ
Devrinin büyük gazetecisi. İkinci Abdülhamid Han zamanında yazdığı romanlar ve yazılarla ün kazanmıştır. Ahmed Mithat Efendi 1844 yılında İstanbul’un Tophane semtinde doğdu. Babasını 5-6 yaşlarındayken kaybetti. Çocukluğu ve gençliği sıkıntılar içinde geçti. Bir ara Mısır Çarşısında aktar çıraklığı da yapan Ahmed Midhat Efendi, Taşhane’deki Sıbyan Mektebinde ve bir müddet de Rüşdiyede okudu. Rüşdiyeyi Niş’te tamamladı.
Ağabeyi ile Tuna vilayetine gelen Ahmed Midhat Efendi, Rusçuk’ta Vilayet Tercüme Dairesine girdi. Bu görevindeyken kendi gayreti ile Fransızca öğrendi. Midhat Paşa tarafından vilayette çıkarılan Tuna Gazetesinin başyazarlığına getirildi. Bu gazetede kendini yetiştiren Ahmed Midhat Efendi, Irak’ta bulunduğu sırada da Zevra Gazetesini kurdu. Bu gazetede iki yıl çalıştı.
İstanbul’a döndükten sonra Ceride-i Askeriyye Gazetesinin başyazarlığını yaptı. Bir yandan evinde kurduğu matbaasında bastığı Dağarcık adlı dergide yazılarını yayınlamaktaydı. Bu dergide çıkan bir yazısından dolayı Namık Kemal ve Ebüzziya Tevfik ile birlikte Rodos’a gönderildi. 1876 yılında İstanbul’a dönen Ahmed Midhat tekrar gazeteciliğe başladı.
Üss-i İnkılab adlı eseri ile Sultan İkinci Abdülhamid Hanın takdirlerini kazandı ve Matbaa-i Amirenin ve Takvim-i Vekayi Gazetesinin müdürlüklerine getirildi. Ona en büyük ün sağlayan çalışması 1878 yılında yayınlamaya başladığı Tercüman-ı Hakikat Gazetesidir.
1888’de Stockholm’de toplanan şarkiyatçılar kongresinde Türkiye’yi temsil etti. Bu görev dolayısıyla gittiği Avrupa’da üç ay kadar kalarak Avrupa’yı dolaştı. Görüp incelediklerini Avrupa’da bir Cevelan adındaki kitabında anlatmıştır.
1908 yılında İstanbul Darülfünunu Tarih Muallimliğine tayin edildi. Burada bir süre pedagoji okuttu. Tekrar yazı yazmak istediyse de, zamanın değişmesine ayak uyduramadığından yazamadı. 28 Aralık 1912’de nöbetçi olduğu okulda kalp sektesinden öldü.
Ahmed Midhat Efendinin yazıları belli bir alan içinde kalmamıştır. Nesir çeşitleri olan hikaye, roman, seyahat, hatıra ve tiyatro dallarında bir çok yazı yazmış ve eserler vermiştir. Ayrıca tarih, felsefe, din, biyoloji, coğrafya, astronomi, fizik, iktisat alanında da bir çok eser ve tercümeleri vardır. Edebiyatımıza iki yüze yakın eser kazandırmıştır.
İlk roman ve hikaye yazarlarımızdan olan Ahmed Midhat Efendi, bu iki tür arasında pek ayrılık gözetmemiştir. Aynı zamanda halk romancısı olarak da isim yapan Ahmed Midhat, İlkokul seviyesindeki bir çoğunluğa hitab etmiştir. Romanlarını, ilgi çekici, ders verici ve eğlendirici özellikte olmasına dikkat ederek yazmış, yer yer kendisini ortaya koyarak öğütler vermiştir. Romanlarında geçen olayları daha çok kendi zamanından seçmiştir. Bununla beraber tarihi ve gelenekle ilgili romanları da vardır.
Eserlerinden bazıları: Parlamento Rezaletleri (Bu eseriyle Genç Osmanlılara cephe almıştır.), Hasan Mellah (1874), Hüseyin Fellah (1875), Pariste Bir Türk (1876), Üss-i İnkılab (1877), Henüz On Yedi Yaşında (1880), Dürdane Hanım (1884), Gönüllü (1898), Jön Türk (1910).
AHMED MİRZA SULTAN
Timurluların Semerkand’daki hükümdarlarından. İsmi Ahmed, babası, Timur Hanın torunlarından Sultan Ebu Sa’id bin Muhammed’dir. Annesi, Ordu Buga Tarhan’ın kızı idi. Semerkand’da 1451 senesinde doğdu. Mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Devrin en büyük alimlerinden Silsile-i aliyyenin on sekizincisi, müslümanların gözbebeği Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerinin sohbetinde bulunup, terbiyesinde yetişti. Ondan feyz aldı. Zahiri ve batıni ilimlerde derin alim oldu. İlm-i siyasetin, şahikasına yükseldi. Semerkand ve Buhara’nın idaresi verildi. Buraları, adilane bir şekilde idare etti. Şehzadeliğinde, Yunus Hanın kızı Mihr-Nigar Hanım ile evlendi.
Babası Ebu Sa’id Mirza, 1469 senesinde Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’la harp ederken vefat edince, Semerkand tahtına geçti. Akkoyunlulara mağlubiyetle dağılmaya yüz tutan Timuroğulları Devletine hakim oldu. Merkezi Semerkand olmak üzere, Maveraünnehr-Timurlu Devletinin başına geçti. Yirmi beş sene hükümdarlık yaptı. Devrinde Orta Asya, Çok hareketli siyasi hadiselere sahne olmasına rağmen, ülkesini sulh ve sükun içerisinde idare etti. İktidarının ilk yıllarında isyan eden kardeşi Sultan Mahmud’u yendi. Bunun üzerine Sultan Mahmud, büyük bir orduyla kardeşi Sultan Ahmed Mirza’nın hakim olduğu Semerkand şehrini kuşattı. Ahmed Han, hocası Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerinin duası ve tavsiyeleri ile kardeşinin kuvvetlerini bozguna uğrattı. Bundan sonra 25 sene adaletle hüküm sürdü. Sağladığı imkanlarla, devrinde pek kıymetli alimler, işinde mahir sanatkarlar ve devlet adamları yetişti. Sultan Ahmed Mirza hocası Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerinin vefatından dört sene sonra 45 yaşındayken vefat etti (1494).
Ahmed Mirza, Allahü tealanın emirlerini eksiksiz yerine getirir, beş vakit namazını cemaatle kılardı. Tebeasına adaletle muamele ederdi. Hocası Ubeydullah-ı Ahrar’ın (kuddise sirruh) ve sohbet ehlinin meclisinde edeple otururdu. Hocasının meclisinde otururken, edebinden dizini bile değiştirmezdi. En yakınları yanında dahi bu edebini muhafaza eder, kimsenin yanında ayaklarını uzatmaz, asil ve vakurane hareket ederdi. Türkistan, Maveraünnehr ve diğer beldelerdeki alim ve velilerin hayat ve menkıbelerini anlatan ve okuyanın ihlasını arttıran Reşahat kitabında Sultan Ahmed Mirza’nın bu hali ile ilgili olarak şunlar anlatılır:
“Bir gün Sultan Ahmed Mirza, Hace Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerini, Maturid köyünden ziyarete gelmişti. Huzuruna girince, geride, iki dizi üzerine edeple oturdu. Ubeydullah-ı Ahrar, ona çok iltifat etti. Buna rağmen Sultan Ahmed Mirza, onun heybeti karşısında tir tir titriyor, alnından ter damlaları dökülüyordu.”
Her icraatını, Ubeydullah-ı Ahrar (kuddise sirruh) ile istişare eder, onun tavsiyesi ile hareket ederdi. Bütün icraatı, İslamiyete uygundu. Az konuşurdu. Çok cesurdu. Mükemmel ok kullanırdı. Harp talimi için sık sık ava çıkardı.
Sultan Ahmed Mirza, şehzadeyken, babası Ebu Sa’id onu, Yunus Hanın kızı Mihr-Nigar Hanım ile evlendirdi. Değişik zamanlarda Tarhan Beğim, Kutuk Beğim, Hanzade Beğim, Latife Beğim ve Habibe Sultan Beğim adlı hanımlar ile evlendi. İki oğlu olduysa da küçük yaşta vefat etti. Kara Göz, Rabia Sultan Beğim, Ak Beğim dedikleri Saliha Sultan Beğim, Ayşe Sultan Beğim ve Ma’sume Sultan Beğim adında beş kızı vardı.
Dostları ilə paylaş: |