Sayın konuklar,sayın basın mensupları serbest bölgeler ve serbest şehir konusundaki panelimize hoşgeldiniz diyorum



Yüklə 116,9 Kb.
səhifə2/3
tarix09.01.2019
ölçüsü116,9 Kb.
#93868
1   2   3

Celal Beşiktepe


Sayın arkadaşlar, ben Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği adına serbest bölgelerle ilgili sunuşumu yapmadan önce bir konudan sözetmek istiyorum. Bugünkü gündemimizde de yeralan, 15 Aralık 1998 tarihli Resmi Gazete'de ilan edilen Bakanlar Kurulu kararı biliyorsunuz İpek Yolu Vadisi Serbest Bölgesi'nin yer ve sınırlarının belirlenmesi, kurulup işletilmesine dair bir karardır. Bu karar, beş maddeden oluşuyor. Sakarya ve İzmit illeri sınırları içinde kaldığı ifade edilmektedir. İpek Yolu Vadisi'ndeki bu serbest bölgeyi kurup işletmekle bir anonim şirket görevlendirilmiştir. Bu bölgedeki kamulaştırma işlemlerinin Maliye Bakanlığı'nca yapılacağı belirtilmiştir. Bu kararı da dış ticaretten sorumlu devlet bakanının yürüteceği ifade edilmiştir.

Şimdi biz, Türk Mühendisler Odası Birliği olarak 60 meslek disiplinini ve 23 meslek odasını bünyemizde bulunduran 250.000 üyesi olan bir birliğiz. 20 meslek disiplininden arkadaşımızla birlikte bayramdan önce bölgeyi gezmeye gittik, bölgeyi inceledik.Gördük ki bu bölge Sakarya Nehri'nin Karadeniz'e döküldüğü yerden yani Karasu ilçe sınırları

içindeki yerden başlamakta o noktadan İstanbul istikametine doğru Kefke ve Ağva dediğimiz bölgeye doğru 30 km.lik bir sahil bandını kapsamakta ve bilgisayar ortamına aktardığımız ve hesapladığımız alanı 100.000 dönümü buluyor. Biz bu bölgeyi gezdik. Oradan bazı görüntüler vererek ben değerlendirmemi ve sunuşumu yapmak istiyorum.

.....Evet bu bölge Kefken, Kerpe, Cebeci istikametinden giriş bölgesidir ve bölgeye doğru ilerledik ve şu anda bölgenin içindeyiz. Bu gördüğümüz yolun sağı ve solu tamamen ilan edilen serbest bölge içinde kalmaktadır ve buralar onu sonra sunacağım. Ormanlık alanlarla kaplı bir bölgede özellikle yoğun olan bir bölgedeyiz şu anda.Görüyorsunuz orman alanları tamamen serbest bölge içinde kalan alanlardır. Longos Ormanları denilen bir bölgenin uzantısı olan bölgelerdir bunlar. Longos Ormanları'nın çok büyük bir bölümünün de serbest bölge gelişme sınırları içine alındığının bilgisini aldık çeşitli kamu kurumlarından. Bölgedeki orman müdürlükleri ile yaptığımız görüşmelerde bu bölgenin bir orman rejimi içinde olduğunu öğrendik. Şimdi bir Arifağa Köyü'nden yani Karaburun dediğimiz bölgede o Kefken istikametine girdikten sonra Karaburun bir sulak bir bölgeyi oluşturuyor.Evet şu gördüğümüz yer Karaburun. Karaburun yörede Karaboğaz diye geçiyor. Şu tamamen Karadeniz'e dökülen bir sulak alan, ormanlara doğru giden bir alan, bir bölge. Burası tamamen serbest bölge içinde kalan bir alan.Burada eskiden Karadeniz kıyısında Karaburun ve Karaliman diye geçen bu bölgede eskiden bakın şu sol tarafta bir liman varmış ama bugün artık kullanılmıyor. Ticaret amacıyla herhalde yapılmış bir liman. Bu bölgede serbest bölge kararının, bizim gitmemizden 15 gün önce bir kahveye asıldığını söylediler. O kararı diğer köylerde inceledik. O karar meğerse bu bölgedeki 30 km.lik sahil bandında 3621 sayılı Kıyı Kanunu'na göre denizin bittiği en son noktayla denizin doğal karakterinin devam ettiği anlamına gelen kıyı kenar çizgisi dediğimiz bölgenin ilan edilme kararıymış. Denizden 600m. mesafede bir alan kıyı-kenar çizgisi olarak ilan edilmiş. Biliyorsunuz kıyı-kenar çizgisi +100m.lik bantta herhangi bir yapılaşma, herhangi bir kullanım yapılamamaktadır. Anayasaya ve Kıyı Kanunu'na göre devletin tasarrufu altında ve toplumun eşitlikle ve serbest yararlandığı bir alandır. Yani böylece şöyle bir bilgiyle de buluşturmak istiyorum sizi. 30 km. lik bir bantta 600+700 çarpı 30 km 21.000 dönümlük bir alan zaten hepimize ait olan hiç kimsenin herhangi bir ad altında da olsa özel mülkiyetine veya bir kullanımına alamayacağı bir bölge.

Şimdi, şu anda biz birden doğu bölgesindeyiz. Şu gördüğümüz Sakarya nehri arkadaşlar. Sakarya nehrinden İhsaniye köyü var. Şimdi bölgeye doğru giriyoruz biz. Sakarya nehri sınır. Şu anda bölgenin içindeyiz, geziyoruz, bölgede yukarı doğru tırmanıyoruz ki tepeden görelim bölgeyi diye. Şu tekrar Sakarya nehri. Bu Sakarya nehri dönüyor, şurdan dönüp Karadeniz'e dökülüyor. Buradan Adapazarı istikametine gidiyor. Şimdi evet o bölgenin içindeyiz arkadaşlar. Bu bölgede özellikle fındık bahçelerini görüyorsunuz, bunlar fındık bahçeleri. Manam Pınarı, İhsaniye, Gölköprü yeni adı Baltaköy, Karamüezzinler köylerinin fındık bahçeleri. Şu anda içindeyiz, tam da ortasındayız serbest bölgenin.

Devam ediyoruz yürüyüşümüze, yukarı çıkıp bölgeyi tepeden almak istiyoruz bütün sahili kucaklayacak şekilde. Bakın şu noktaya kadar serbest bölge. Bu serbest bölgenin biz aşağı yukarı ilan edildiği noktadan 100 metre mesafede bir tepedeyiz, yani içindeyiz ve şu gördüğümüz bölge olduğu gibi ilan edilen, Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilen serbest bölgeyi kucaklıyor. Burada da şunlar fındık bahçeleri, şunlar da yeni ekilmiş fındık bahçeleri. Şu gördüğünüz ufak tek tük evler var .İhsaniye köyünün Karadeniz yerleşimlerini bilirsiniz dağanıktır. Beşer yüz, altışar yüz metre aralıklarla yerleşirler. Bu görüntüyle aktarım arasında bir kopukluk olmasın diye aslında ben temovi adına yapmış olduğumuz dünya düzeyindeki ve Türkiye'deki serbest bölgelerin ilanına ilişkin tarih değil ama bir somut tespitlerimizi aktarmak istiyorum. Ama önce bu görüntüyle süreç kopmasın diye bu bölgeyle ilgili özellikle size bilgiler vermek istiyorum. Bir kere şunu ifade etmek istiyorum Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu, bölgenin iptali için Danıştay’a dava açma kararı aldı 26 Ocak tarihli Yönetim Kurulu kararında ve Pazartesi günü iptal davası açıyoruz, bölgenin tamamen iptal edilmesi için.

Çünkü bölgede aşağı yukarı bir aydır yaptığımız incelemelerde, bir bölge ilanında nasıl titizlik gösterildiğini bir ibret belgesi olarak sunmak istiyorum. Bu bölge 25.6.98 gün ve 62265 sayılı kararla kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulu tarafından birinci derece doğal SİT alanı ilan edilmiş bölgedir arkadaşlar. İkincisi, bu bölge dünyada eşine rastlanmayan dışbudak ormanlarıyla kaplıdır. Üçüncüsü meşe baltalıkları vardır. B3 dediğimiz çam ormanlarıyla kaplıdır bu bölge. B3 çam oranlarındaki sıklığa göre verilen bir kod numarasıdır. Bu tamamen ormanlarla kaplı bir bölgedir. Şimdi bunun dışında kumsalla ilgili bilgiyi aktardık. Onun dışında ilginçtir, bizim zaten Resmi Gazete'de ilan edilen karardaki kıvrımlar dikkatimizi çekmişti. Öyle bir kıvrım var ki yani buradan belki görmek çok güç, ama ben göstermek istiyorum. Bölge sınırı geliyor, şöyle bir kama. Bu Karadeniz, Sakarya nehri. Gösterdiğim bölgeydi burası. Şu kama bir kama, Resmi Gazete'de tabii bunlar gözükmediği için bir kama bölge dışında gözüküyor. İlk dikkatimizi çeken, ilk yoğunlaşmak istediğimiz bölge orası oldu İhsaniye köyünde. Niye bu kadar kıvrak eğrilerle geçirilmiş diye. Çünkü biz mühendislik mimarlık alanında faliyet gösteren bir kuruluş olarak bunu yorumlamak isteriz. Yani buradan bir kuşku duyduk. İlginç bir sınır geçirme olayına tanık olduk. Köylülerin, İhsaniye köyünün ipek yolu dediği stabilize yol var, oldukça geniş. Sahilden 1,5 km mesafeden, Sakarya nehrinden başlıyor, Kefken istikametine doğru gidiyor. Orada İhsaniye köyünün bütün tarım alanlarını ve fındık bahçelerini bölge alanı içine alan karar, binaları dışarıda bırakmış. Yani lütfetmişler binaların dışına bırakmışlar.

Daha önce isimlerini söyledim Denizköy'den Arifiye köyüne kadar yedi köy yerleşim alanı bölgenin çevresinde konumlanmış durumda. Ama o bina köylerin yerleşim alanlarını o asıl köyün merkezini oluşturan alanlar dışında bırakılmış. Şimdi bir ilginçlik daha var. Biz dört gün kaldık bölgede, köylerde yattık. Bütün köylülere sorduğumuzda kararın sınırlarından haberleri olmadığını gördük. Evet bir serbest bölge ismi duyduk Ramazan ayıydı, bizi Sakarya Üniversitesi'nden arabalar geldi, Başbakan Mesut Yılmazın da katıldığı bir yanıtım toplantısına götürdüler, vallahi yemek yiyip döndük dediler. Tablo bu. Bölge halkının haberi yok. Bölge halkının aşağı yukarı 25.000 dönüm fındık bahçesi içinde, 20.000 dönümü kumsal, 40.000 dönümlük bir alan tamamen dışbudak, meşe ve çam ağaçlarıyla kaplı, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı var. Artı ben bir kararı da size bahsetmek istiyorum. Hani hep altına çeşitli imzaları atarız diplomatik ilişkilerde, uluslararası ilişkilerde ama sonra da nedense hiç bir anlamda da gereğini yerine getirmeyiz. Bu yüzlerce doğal, kültürel varlıkları, ormanları, sahip olduğumuz toplumsal doğal kaynakları koruma anlaşmalarıdır. Bunlar çok taraflı ikili anlaşmalardır .Bir kısmı OECD Strasbourg Bakanlar Kurulu tarafına. Mesela bu bölge ilan edilirken altına bütün Bakanlar Kurulu'nun imza attığı, altında Kültür Bakanlığı'nın imzasının olduğu, onikinci ayda Kültür Bakanlığı'nın bu kararı imzaladığı, ama altıncı ayda kendisine bağlı Koruma Kurulları tarafından birinci derece SİT alanı ilan edilen bir bölgede bunu sorgulamamız gerekiyor. Bunu her düzeyde biz sorgulayacağız. Bir de Karadeniz'in ve çevresinin kirlenmesine dair yapılmış olan çok taraflı, bütün Karadeniz kıyı ülkelerinin imzaladıkları anlaşma vardır. Bunun gerekliliği bile unutulmuştur. Artı, altına yine 988'de Strasbourg'da Bakanlar Konseyi'nde Türkiye'nin imza attığı ve 92 yılında 3723 sayılı yasayla kabul edilen Avrupa Yerel Yönetimler Özel İş Şartı vardır. Bu Şart şunu söylemektedir. Demektedir ki, yöre halkının o bütün bölgeyi ilgilendiren projelere doğrudan katılımı sağlanacak ve hatta referandumlar yapılacaktır.

Türkiye belleğini unutmuş durumda.Türkiye hafızasını yitirmiş durumda. Herşeyin altına bol bol altına imza atmakta, arkasından da unutmakta. Değerli arkadaşlar bu bölgeyle ilgili

gözlemlerimiz bu. Dediğim gibi Pazartesi günü hukuk düzeyinde iptal davasını açıyoruz.

Elimizdeki bir kısım belgeler bunlar. Daha başka tabii çevre mevzuatı, anayasa ve bir yığın imar kanununları var. Benim esas değinmek istediğim olay, bu noktadan sonra serbest bölgelerin ilan edilmesi süreci de olsa Türkiye'de Bakanlar Kurulu’nca alınan turizm merkez kararlarının ilan edilmesi süreci de olsa bir olaya hiç dikkat edilmiyor artık. Özellikle 1980 sonrası Türkiye bir alandan çıkarıldı. Artık ulusal planlama kavramını terk etti Türkiye. Bunu en yakın hisseden, en yakın tanıklık yapan bir meslek grubuyuz, bir örgütüz. Biz bu ülkenin geleceğine sahip çıkacağız, bu ülkenin altmış meslek disiplini bizi ilgilendiriyor. Kentleşmeden sanayileşmeye, tarımdan ormancılığa, her boyutta herhangi bir ulusal planlama kavramı terkedildi bitti. Tabi ulusal planlama kavramı terkedilince bölgesel planlama kavramı zaten olmadı. Bölgesel planlama kavramı olmayınca da kentsel kavramlar, kentsel planlama kavramları unutuldu. Bu çok tesadüfi olay değil. Bu 1980 sonrası, yeni dünya düzeni dediğimiz globalizmin, yeni liberal politikaların Türkiye'deki yansımalarıdır. Başka bir türlü izah etmek mümkün değildir. 24 Ocak kararlarının devamıdır bugünkü konuştuğumuz süreç.

Bakınız arkadaşlar, 80 sonrası bir tarafta bütün dünyaya yeni liberal politikaları belirleme ve artık onu uygulama diye verdiğimizde bizim ülkemizde bu kararların en iyi uygulayıcısı olan bir şansımız vardı tabii. En iyi uygulayan Turgut Özal idi. İlk Serbest Bölge ilanı, Türkiye'de henüz az önce konuşmacı arkadaşımızın değindiği 12.12.1953 tarihli ve 6209 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu yürürlükte olduğu dönemdedir. Bugün üstünde konuştuğumuz Serbest Bölgeler Kanunu 6.6.85 de 3218 sayılı yasayla ilan edilmiştir. Ama Türkiye'de serbest bölge ilan kararının kapsamlı tarihi, yani başlangıcı 3.11.1983'tür. Yani demek ki bugünkü yürürlükte olan 3218 sayılı yasadan önce 1953 tarihli yasaya göre bir süreç başlatılmıştır ve o süreç başlamıştır ve başlangıcı da Antalya ve Mersin Limanları'nı serbest bölge olarak tespiti ve gruplarının belirlenmesi kararıdır.

En son bugün üstünde konuştuğumuz İpekyolu Vadisi Serbest Bölgesi de 15.12.1998 tarihlidir. Arada 41 tane Bakanlar Kurulu kararı vardır serbest bölgelerle ilgili. 41 kez Bakanlar Kurulu karar almıştır. Tabi bu 41 kez Bakanlar Kurulu'nun aldığı karar 41 tane bölge anlamına gelmiyor. Mesela Antalya, Mersin serbest bölgelerini önce ilan ediyor, sonra sınırlarını belirliyor, sonra kurucu şirketi görevlendiriyor gibi süreçler içeriyor. Ben bu 41 Bakanlar Kurulu kararında dikkatimizi çeken bölümleri bilgilerinize sunmak istiyorum. Burada bir kez, Serbest Bölgeler Kanunu'nda biliyorsunuz, “3218 sayılı yasanın amacını, ihracatı artırma amacıyla bir üretim faliyetinin olabileceğini...” diye devam ediyor yasanın giriş maddesi. Burada tabi bu kararlarda ilginç küçük küçük notlar var. Örneğin İzmir, İzmir Gaziemir Serbest Bölge Sınırı 10.8.89'da ilan edildikten sonra, pardon daha önce ilan edildikten sonra sinai amaca bir de ticari amaç ekleyen bir Bakanlar Kurulu kararı daha çıkıyor. Böyle bazı bölgelerde sinai amaca ticari amaçlar ilave eden kararlar var ve sonra bu kararlardan sonra ilan ediliyor, sınırları belirleniyor, sonra peşpeşe geliyor. Kurucu firmaların görevlendirilmesi de ayrı Bakanlar Kurulu kararı olarak devam ediyor. Tabii burada çok ilginç kararlar var. Biz yani mühendis mimarlar olarak, o coğrafyanın neden öyle serbest bölge yapılmak istendiğini bütün zorlamamıza rağmen çözemedik. Yine böyle flu, yani çok ilginç bir karar var okumak istiyorum, bilgilerinize sunmak istiyorum. 3.11.1990 tarihinde İstanbul Ataköy Turizm Kompleksi'nde bulunan Galleria ünitesinin kıyı bankacılığı faaliyetlerinin yürütülmesi amacıyla serbest bölge ilan edilmesine ait karar var. Kararın özeti bu ama içeriği nasıl biliyor musunuz arkadaşlar? Okuyorum içeriğini de. İstanbul Ataköy Turizm Kompleksi'nde bulunan Galleria'nın C blok 1. ve 2. katlarındaki bölümler, diye inanılmaz bir şey. Bir binanın C blokunun 1. ve 2. katları serbest bölge oluyor.Yani şimdi değerli arkadaşlar, devam ediyor bunlar. Tabii Özal'la başlayan bir süreç dedik. Tabi özal'ın başbakan olduğu 3 Kasım 1983, aynı zamanda Kenan Evren'in cumhurbaşkanı olduğu bir dönem. Ben şöyle bir bilgi de sunmak istiyorum. Sonra da Yıldırım Akbulut'un Başbakan, Özal'ın Çumhurbaşkanı olduğu bir dönem. İzmir Deri Serbest Bölgesi ilan oluyor. Mesut Yılmaz'ın Başbakan, Süleyman Demirel'in Çumhurbaşkanı, Necmettin Erbakan'ın Başbakan, Demirel'in Cumhurbaşkanı olduğu dönemler. Şimdi bu tabi bize şeyi çağrıştırdı. Biz SEKA Orman Fidanlık'ını Koç-Ford ortaklığına devrine de iptal davası açtık ve sürüyor davamız. Muhtemelen de kazanacağız. Başbakan da söz verdi. Şayet bu konuda imara ilişkin bir usulsüzlük varsa biz bu işi geri alırız dedi. Aldıracağız da bu kararı, ben buna inanıyorum. Arkadaşlar o tarihlerde Türk Mühendis Odaları Birliği olarak bir şeyi sorduk biz bütün devlet

yetkililerine, cumhurbaşkanı dahil. Bize dünyanın herhangi bir örneğini, herhangi bir ülkesinde deniz kıyısında bir otomotiv fabrikası örneğini verirseniz dava açma hakkından vazgeçiyoruz dedik. Yok böyle bir şey. Burdaki arkadaşlar dahil, varsa biz bilmiyorsak lütfen söyleyin. Deniz kıyısında bir otomotiv fabrikası yok. Dünyada bir tek Türkiye'de var. Yine hatırlayacaksınız, işte yatırım buraya yapılmazsa Portekiz'e yapılacak diye başbakan demeçler verdi. Araştırıldı bu konu. Portekiz'in hiç haberi yok bu işten. Biz Portekiz deki mühendis mimar örgütleri kanalıyla bunu sordurduk. Gerçekten hayır dediler böyle bir şey yok, ilgisi yok. Şimdi İspaş'ın İstanbul Trakya Serbest Bölgesi'nin temel atma töreninde yine Cumhurbaşkanı bir demeç verdi. Cumhurbaşkanı serbest bölgeleri çok seviyor, serbest dolaşmak için herhalde. 400 tane daha bölge sırada bekliyor.

Değerli arkadaşlar, ben memleketimi söylemeyi pek hani sevmem. Öyle bir hemşericilik şovenizmden yana değilim ama biz geçen hafta Bursa'daydık. Yine TMMOB olarak. Bursa'daki bütün bu doğa yokediciliği, atmosferi, doğal kaynaklarımızı yok eden Uludağ'dan başlayan bütün projeleri basın, yerel basınla gezdik. Birşeye tanık olduk Gemlik'de. Sayın genel müdür burada belki bilgileri olmayabilir, Gemliği çıktıkdan sonra Bursa istikametine azot fabrikasına ayrılan Şükrü Kaya'nın çiftliği dediğimiz bölgeye giden yerde muazzam zeytinliklerin kesildiğini ve katledildiğini gördük. Basın mensupları dediler ki burda Serbest Bölge girişimi başladı. Önce ağaçları yok ediyorlar, arkasından serbest bölge kuracaklar. Sonra Bursa'ya geldik tabi. Bursa'daki yağma ve rant projelerini gezdik, oradan Uludağ'a çıktık. Ben Bursalıyım doğma büyüme.Yani oradaki tekstilcilerin bayağı kökenini biliriz biz. Mesela Cavit Çağlar'ın şu anda tekstil fabrikasının bulunduğu alanın bile müracaatı köşkte. Serbest bölge yapmak için. Yani kokusu çıkmış durumda olayın. Serbest bölge kavramıyla amaçlananla fiilen yürütülen arasında her zaman Türkiye'deki temel devlet uygulamalarında olduğu gibi aralarının açıldığını görmekteyiz.

Buna bir örnek daha verip serbest bölgeye ilişkin daha köklü, ekonomik ve toplumsal görüşlerimizi aktarmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, Serbest Bölgeler Kanunu'na göre, mevcut kanuna göre arazi kullanımı diye bahsedilir, hep arazi kullanımı denir.Yine genel müdürümüz burada, yetkili diğer arkadaşlarımız burada. Buralar artık bir rant kaynağı. Arazi el değiştirme ve rant yaratma aracı olarak görülmekte. Belge mi? Değerli arkadaşlar, İspaş sınır tanımaz bir gelecek.Türk Hava Yolları dergilerinde verdikleri ilan elimde duruyor. Bir bölümünü okumak istiyorum. buradan diyor ki verdiği reklamda, Sınır tanımaz avantajlarda tapu, İspaş sundu, satın al, sahip ol. Uygulamayla serbest bölgeye farklı bir bakış açısı getiriyor.Yani yasa böyle bir bakış açısı getirmemiş.Ama bu şirket herhalde farklı bir bakış açısı getiriyor. Gayrimenkulleri tapuyla satma devri. Oysa bizim bildiğimiz, yasada yorumladığımız, yönetmeliği yorumladığımız bölümde burada bir kullanım hakkı verilebilir ve bu kullanım hakkı da Serbest Bölgeler Yasası ve yönetmeliklerinde Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü ve Bölge Müdürlüğü'nün o amaca dönük gerçekten kullanıp kullanmadığına ilişkin sicilleri tutulur demektedir. Bazı belgelerin iptal edildiği bilgisini aldık doğrusu Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü'nden.

Şimdi böyle bir süreç, zaman bitiyor herhalde ama bizim sözümüz çok. Şimdi 2. bölüme geçmeden belki söz zamanı kalmaz diye hani ne olur ne olmaz diye söyleyelim. Değerli arkadaşlar, ben şöyle bir şeye sizi davet ediyorum.Son günlerde Türkiye'de inanılmaz bir tartışma yapılmakta. İnanın Mustafa Kemal'in bir dönem gaflet delalet içinde dediği. Hıyaneti demiyorum belki yapmazlar uyarırsak diye böyle bir süreç var. Yani nedir bu süreç? Yap-işlet-devret. Yap-işlet modelleriyle uluslararası tahkime gidebiliriz diyorlar, ticari bir iştir gidebiliriz diyorlar. Bakın arkadaşlar, bunun serbest bölgeyle ne ilgisi var? Tabii ben hep iyilik olarak konuşmaya çalışıyorum. Bir karar ilan ediliyor. Bu kararda Yap- işlet-devret modeliyle yapılacak olan bir termik santralin, zamanınızı almayayım arada bakacağım, elimde kararları var çünkü. Şimdi şunları birleştirelim ayrı ayrı taşları, zaten küreselleşme politikaları ve o parçalayıcı mantık bize şunu dayatıyor. Bütün düşünmekten uzaklaştırıyor. Noktasal hedeflere yöneltiyor, parçalar üzerinden bizi tartıştırarak bütünlük kavramamızı, bütünü anlamamızı dolayısıyla buna bütünlüklü bir karşı çıkışı ve coğrafyanın farklı bölgelerinde bundan mağdur olan insanların buluşmasını engelliyor. Ama biz bütünü kurmaya çalışıyoruz. Bu bütünü şöyle anlıyoruz. Bir taraftan serbest bölgeler var bu yap-işlet-devret ile. Termik santraller de yap-işlet-devretle. Yap-işlet-devretle serbest bölgenin ne ilgisi var arkadaşlar? Ne alakası var böyle bir şeyin? Ama yap-işlet modelleri bir özelleştirme uygulamasının kendidir. Uluslararası tahkim sadece TBMM iradesinde olan bir haktır. Bunu o kullanırsa yine biz hesap sorarız ayrı, ama böyle kalkıp da kıyısından köşesinden kıvırarak, ederek 65 tarihli anlaşmaları referans göstererek... Şimdi bu olay şudur. Bu Türkiye'de 1980 sonrası izlenen artık ihracata dayalı büyüme politikalarının yansımalarıdır. Biliyorsunuz 1980 öncesi özellikle 1970 dünya krizi nedeniyle bizim gibi az gelişmiş ülkelerde korumacı politikalar vardır. Ama artık 80 'e doğru geldiğimizde, dünyada yaşanmakta olan krizin Türkiye'deki etkileri de hissedilir bir şekilde ortaya çıkınca işte o Reagan, Thatcher işbirliğiyle ve Özal’la birlikte başlayan süreç artık yeni bir sermaye büyüme birikim sürecidir. Bu büyüme sürecinin onsekiz, ondokuz yıllık pratiği üzerine çok şey anlatılabilir, çok şey konuşulabilir. Serbest bölgelerde gerçekten yasaya uygun, ihracatı artırmak amacıyla üretim faliyetinin olup olmadığı, ticari kıyı bankacılığı gibi şeyleri ikinci bölümde belgelerle, bilgilerle aktarmaya çalışacağım. Ama sonuç da şudur. Ondokuz yıllık pratik bize hangi yasa adlı altında olursa olsun bu coğrafyada bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler diye bütünlüklü bir yağmanın önünü açmıştır. Buna hep birlikte dur demek zorundayız. Biz bu duruşun bu yağmaya, talana karşı bir duruşun hukuk alanında da diğer meşru alanlarda da mücadelesini yürüten bir örgütüz ve devam edeceğiz. Teşekkür ediyorum.
Yahya Arıkan

Sayın Beşiktepe'ye teşekkür ediyoruz. Üçüncü konuşmacımız sayın Ertuğrul Önen. Ben eski İhracat Genel Müdürü sayın Önen'i sunuyorum.Ulaştırma Bakanlığı eski Müsteşarı, Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın ilk müsteşarı, otuz yıl kamu hizmetinden sonra 1995 sonunda emekli olmuş, halen Türk Dış Ticaret Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı, Trakya Serbest Bölgesi A.Ş. Yönetim kurulu Başkanı ve Serbest Bölgeler İşleticileri Derneği Yönetim Kurulu üyesi. Buyrun sayın Önen.


Ertuğrul Önen

Efendim, teşekkür ederim. Evet değerli izleyiciler, değerli basın mensupları hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önce tabii merak ettim, böyle bir toplantı acaba nereden ihtiyaç hasıl oldu, yapıldı diye. Ama görüyorum ki gerçekten iş akut hale gelmiş ve o nedenle bu toplantı düzenlenmiş. Biz yeni bir derneğiz. Ben dernek adına burada bulunuyorum. Bir yerde bu akut hale gelme durumunu biz de tespit ettiğimiz için bu derneği kurmak ihtiyacı duyduk. Bu toplantıda adımızı duyurma imkanı bulduk. Bu toplantıda sesimizi duyurma imkanı bulduğumuz için ayrıca toplantıyı düzenleyenlere teşekkür ediyorum. Şimdi efendim, bugün serbest bölge kavramını dünya üzerindeki ekonomik geçerliği açısından zannediyorum tartışmıyoruz. Çünkü dünya üzerinde serbest bölgelerin bir ekonomik araç olarak faydalı olduğu, dolayısıyla tatbik kabiliyetinin bulunduğu ve bu amaçla da tatbik edildiğini hepimiz biliyoruz. En gelişmiş ülkelerden daha az gelişmiş ülkelere, geniş mahalindeki ülkelere kadar dünyanın çok yöresinde serbest bölge tatbikatı var. Bizde de arkadaşlarımız anlattılar, işte 3218 sayılı kanun 1985'te yürürlüğe girmiş. Ama ondan önce de yine serbest bölgelerin Türkiye'de çeşitli şekillerde tatbik edildiğini görüyoruz. Şimdi meşhur bir Karadenizli fıkrası vardır, lütfen Karadenizli arkadaşlarımız alınmasınlar. Karadenizli ağır bir suç işlemiş ve de idama mahkum olmuş. İnfazdan önce sormuşlar, nedir son sözün diye. Ha bana bu bir ders olsun demiş. Bizim de ulus olarak herşeyi mahvettikten, bitirdikten sonra ders çıkarmakta üstümüze yoktur. Şimdi bizim bu birliği kurarken işte amaçlarımızdan biri buydu. Serbest bölge denen olay Türkiye'de gerçekten ifrat noktasına gelmiştir ve müessese tümüyle çökmek üzeredir. Bu çöküşe acaba biz kendi açımızdan nasıl dur diyebiliriz, diye bir araya gelmeye karar verdik. Şimdi ben geçmişte, kamuda olduğum dönemlerde hatırlarım, sınır ticareti diye bir kavram çıkmıştı. Bu halen uygulanıyor. Başlangıçta baktık, gerçekten Türkiye'nin çok geri kalmış yörelerinde hiç bir ekonomik canlılık yok. Acaba biz burayı ekonomik bakımdan nasıl canlandırabiliriz diye düşündük. Bir fikir olarak sonra dedik ki sınır ticaretine açalım, dar bir coğrafi alanda o bölgenin üretimini komşu ülkenin üretimiyle oradaki yaşayan insanlarımız değiştirsinler ve dolayısıyla da bir ekonomik değişimin canlılığı buraya gelsin. Biz buna böylece başladık. Bir müddet sonra baktık ki her sınır şehri bunu talep etmeye başladı. Sınır şehridir, ekonomik kalkınmışlığı yeterli değildir, diye onlara da müsade verdik. Ama bu sefer sınır şehrine komşu olan şehirler de talep etmeye başladı. Arkasından malların hüviyeti değişti. Yani o bölgede üretilen mallar değil de artık İstanbul'da Arçelik fabrikasının ürettiği mallar da oraya gelip sınır ticaretine konu yapılmak istendi ve neticede iş gerçekten bir ifrat noktasına geldi. Bunun çok değişik kesimlerde örneklerini hepimiz sıralayabiliriz.



Şimdi serbest bölge olayı da gerçekten böyle bir hale gelmiştir. Türkiye'nin serbest bölgelere ihtiyacı vardır. Bakın kanun ne diyor. 3218 sayılı kanunun birinci maddesini açtığımız zaman bu saydıkları amaçlara karşı çıkmak mümkün değil ve gerçekten serbest bölgeler amacına uygun olarak kullanıldıkları taktirde de Türkiye ekonomisinin yararına olacaktır. Ne diyor bakın. Bu kanun, Türkiye'de ihracat içi yatırım ve üretimi artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji girişimini hızlandırmak, ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve düzenli şekilde temin etmek, dış finansman ve ticaret imkanlarından daha fazla yararlanmak üzere serbest bölgelerin kurulmasını öngörüyor. Şimdi bu amaçların hepsi çok güzel bunu hepimiz okeyleriz. Ama acaba bugün tatbikat böyle oluyor mu? Birincisi ben samimiyetle söylüyorum bu birliğin içinde olan bir arkadaşınız olmama rağmen, muhalefet cephesinin temsilcisi gibi konuşuyorum. Şu anda serbest bölgeler bu amaçlara uygun faliyet göstermemektedir. Bunun bu amaçlara uygun faliyet gösterir hale gelmesi gerekir diyorum.

İkincisi efendim, biraz önce ifrattan bahsettim. Bugün Türkiye'de benim bildiğim sayın genel müdür herhalde daha detaylı bilgiler verecektir, 17 tane serbest bölge vardır. Bunların birçoğu son yıllarda ortaya çıkmıştır. Ama çok daha vahimi var. Şu anda benim bildiğim kadarıyla 50'nin üzerinde serbest bölge pay planında beklemektedir. Yani nerdeyse hemen hemen her kente bir serbest bölge yapmak üzereyiz. Tabi biz bununla da yetinmedik. İşte biraz önce sayın Beşiktepe'nin uzun uzun detaylı olarak anlattığı bir serbest bölge projesiyle karşı karşıyayız. Şimdi bizim toplam serbest bölgelerimizin şu andaki alanı sanıyorum 14-15 kilometrekaredir. Bir kez tek bir defada kurulmak istenen yeni serbest bölgelerin alanı 100 kilometrekaredir.Yani mevcut serbest bölgelerin neredeyse 7 katına varan bir kapasite devreye sokulmak istenmektedir. Şimdi tabi sormak lazım Türkiye'nin buna ihtiyacı varsa tamam, amenna, bunu yapmak lazım gerçekten. Peki, Türkiye'nin buna ihtiyacı var mıdır? Hayır, kesinlikle yoktur. Şu anda 17 serbest bölgenin takriben yüzde 50'ye yakın kısmı boştur, kullanılmamaktadır. Yani Erzurum boştur. Özellikle o bölgeleri kalkındırmak amacıyla ihdas edilen Erzurum'daki serbest bölge boştur. Benim bildiğim Mardin'deki serbest bölge boştur, Kayseri'deki serbest bölge boştur, Yumurtalık boştur. Hatta batıdaki bazı örnekleri de halen tam doluluk oranına ulaşmamıştır. Keyfiyet böyle iken, devlet yeniden nereden aklına düştüyse bilemiyorum büyükçe bir serbest bölge ihtisas etmek gereği duydu. Hem de biraz önce video filminden izledim yani sanki Türkiye'de hiç çorak, kıraç arazi yokmuş gibi ormanların, deltaların üzerine, denizin kenarına bunu yapmak üzere ayağa kalkmış. Şimdi arkadaşlar, elimizi vicdanımıza koymamız lazım. Biz, bir de uluslar arası antlaşmalara biraz önce yine Celal Bey'in ifade ettiği gibi ekonomik bakımdan da imzalar atmış bir ülkeyiz.Biz Dünya Ticaret Örgütü'nün tarafıyız. Biz Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşmasını imzaladık. Şimdi bir ülke düşünün ki bir sayı daha vereceğim bugün toplam zannediyorum Avrupa Birliği'nde 25 civarında serbest bölge var, bizde 17. Bir ülkede 17, 15 tane ülkede de 25 civarında serbest bölge var ve metrekare alan olarak da bizim serbest bölgelerimiz onlardan daha büyük. Şimdi biz bunla yetinmiyoruz diyoruz ki biz sizin şimdi 7 katınız 8 katınız kadar bir yeni serbest bölge daha kuruyoruz. Şimdi Gümrük Birliği Antlaşması'nda serbest bölge konusu tabiri caizse es geçilmiştir.Yani 2 taraf da görmezlikten gelmiştir. Şimdi siz böyle bu hızla devam edip her isteyene bir serbest bölge kurmaya kalkarsanız ondan sonra birgün size çıkacak biri düdüğü çalacak diyecek ki paydos. Ben serbest bölgeden gelen malları vergilendirmediğiniz taktirde kabul etmiyorum.İşte bu olay serbest bölgenin sonu demektir. Yani Türkiye yavaş yavaş kendi ekonomisine gerçekten hizmet edecek, en azından o amaçla tasarlanan, o amaçla uygulamaya konulan bir kurumsal yapıyı son derece düşüncesizce hareket ederek, ölçüsüzce hareket ederek tehlikeye atmaktadır. Bundan biz bu sektörün içinde olan, bu sektöre yatırım yapmış olan, devlete güvenerek devletin bu kadar ölçüsüz hareket edeceğini düünmeyerek ortaya çıkmış olan yatırımcılar olarak da ciddi kaygı duymaktayız. Bu sektörün geleceğini biz ciddi olarak tehlikede görmekteyiz. Şimdi tabii serbest bölgeler için söylenecek çok şey var. Bugün mesela Gümrük Birliği'nden bir örnek vermek istiyorum. Gümrük Birliği'ne geçtiğimizde bir kısmımız çok sevindik, bir kısmımız üzüldük. Şimdi sevinenler dediler ki "Tamam biz gümrük birliğine geçtik evet Türkiye'de işte ekonomide çok olumlu gelişmeler olacak, dış ticaretimizde bir patlama yaşayacağız, Türkiye'nin refahı artacak." Karşı görüşlü olanlar da, "Hayır, Gümrük Birliği'ne geçtik, bizim istismar edilmemiz için, bizim kullanılmamız için batılıların önüne yeni bir mekanizma geçti." dediler. Şimdi tabi ikisinin de küçük de olsa gerçek payları var. Ama realite şuydu: Biz zaten Gümrük Birliği'nden alacağımız, daha doğrusu Avrupa Birliği'nden alacağımız herşeyi almıştık.Yani Gümrük Birliği ile onlar bize taviz vermedi biz onlara verdik. İkincisi belki mali protokolün yürütülmesi ile bir takım imkanlar kazanacaktık. O da olmadı. Şimdi burda uygulama döneminde şunu gördük, gerçekten dış ticaretimiz patladı. Ama ne patladı? İthalatımız patladı, ama ihracatımız aynı gelişmeyi gösteremedi. Bunu hepimiz tahmin ediyorduk ama bir şeyi bekliyorduk. Beklediğimiz bir şey vardı, diyorduk ki "Bu sayede, işte ortak bir ekonomik alanın yarattığı avantajla Gümrük Birliği'nin yarattığı bu ekonomik avantajla Avrupa Birliği kaynaklı yabancı sermayeyi çekebiliriz. Bu sayede de işte orta vadede Türkiye'deki kapital ihtiyacını, teknolojik gelişmeyi ve yeni pazarlara ulaşmayı sağlayabiliriz" düşüncesindeydik ve serbest bölgelerin de bunun için iyi bir zemin oluşturacağını düşünüyorduk. Ben zannediyorum özellikle kamuda bu konuyla görevli arkadaşlarımız özellikle bu amaçta olsunlar son zamanlarda serbest bölgelere sıcak baktılar. Ama malesef bir takım sizlerin de bildiği gelişmelerin sonucunda bu amaca ulaşamadık. Ama tabii bu sıcak bakma hiçbir zaman bu işi istismar boyutlarına ulaştırma, ifrat boyutlarına ulaştırmayı haklı kılmaz. Ben kamudaki arkadaşlarımı yıllardır tanıyorum,

birlikte çalıştık. Onların bu konularda son derece duyarlı olduklarını, belli prensipleri sonuna kadar uygulamaya gayret ettiklerini biliyorum. Ama diyeceksiniz niye böyle oldu? Malesef siyasi nedenlerle böyle oluyor, bunu hepimiz biliyoruz. Yani siyasetçi hangi işe elini sokarsa o işte muhakkak bozulmayla karşı karşıya kalıyoruz. Yani ben hatırlarım her ilin milletvekili ve hele bakan çıkmışsa o ilden mutlaka hemen bir müddet sonra işte o ilin şirketleri, ileri gelenleri giderler ve mutlaka başka bir ilde ne varsa aynısını kendi illerine de yapılmasını isterler. Şu anda arkadaşlarımızın maruz kaldığı bu talep tacümünün altında da bu siyasi arzu, bu siyasi bozukluk, bu siyasi parmak yatmaktadır. Ben kendilerine kolay gelsin diyorum ve bizim derneğimizin kurulmasının tabi amaçlarından biri de kendilerine bu konuda yardımcı olmaktır. Tabi ne kadar muvaffak olabiliriz onu bilemiyorum ama bir vaka var ki serbest bölgeler işi bugün çığırından çıkmıştır. Yani bunu altını çizerek söylemek istiyorum. İşte hep beraber, elbirliğiyle inşallah düzeltmek kısmet olur diyorum. Efendim ben ikaz almadan konuşmamı bitirmek istiyorum. Eğer sonradan söz gelirse tekrar görüşlerimi ifade edeceğim. Teşekkür ederim.


Yüklə 116,9 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin