Sayın konuklar,sayın basın mensupları serbest bölgeler ve serbest şehir konusundaki panelimize hoşgeldiniz diyorum



Yüklə 116,9 Kb.
səhifə3/3
tarix09.01.2019
ölçüsü116,9 Kb.
#93868
1   2   3

Yahya Arıkan

Sayın Önen'e teşekkür ediyoruz. Dördüncü konuşmacımız sayın Selahattin Okur. Sayın Okur istanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu. Ağırlıklı olarak sendikalarda çalıştı. Otomobil iş sendikasının 1982-85 dönemi toplu iş sözleşmesi uzmanı, Lastik İş'te 1986 yılında eğitim uzmanı olarak görev aldı. Şu anda Deri İş'in Genel Koordinatörü, Genel Başkan Danışmanı ve Yazı İşleri Müdürü. Buyrun sayın Okur söz sizin.


Selahattin Okur

Şimdi sesim geliyor mu fark edemiyorum. Biz bu işe nereden bulaştık ben biraz o noktaya temas etmek istiyorum. Bizim Tuzla Deri Organize Sanayi Bölgesi'nde yaklaşık 120 işyerinde örgütlenmemiz vardı. Yan tarafta da 1992’lerde yanılmıyorsam veya 93 sıralarında bir Deri Serbest Bölgesi kuruldu. Biz o zaman biraz sevinmiştik, ya ne güzel buraya ham deri gelecek, ham deri buradan girecek, bu fabrikalar üretimi artıracak, istihdam artacak biz de örgütleneceğiz diye düşünüyorduk. Fakat aradan geçen zaman içerisinde Deri Serbest Bölgesi öyle şişti ki, dediler biz yan tarafı da istiyoruz. Ankara'da Organize Deri Sanayi Bölgesi'nin tamamını serbest bölge yapalım diye bir girişimde bulunduklarını öğrendik. Kendi aralarında da sık sık bu sorunu gündeme getirdiklerini, tartıştıklarını, karar aşamasına geldiklerini, hatta Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'yla temasları olduğunu da öğrenmiş olduk. Bu vesileyle biz bu meselenin üzerine gittik. Tabi yasaları bulduk. Serbest Bölgeler Yasası'nı. Arkasından dünyada serbest bölge örnekleriyle ilgili bir çok yayınları gözden geçirdik. Şu noktaya geldik .Uzatmak istemiyorum, bizim burada karşılaştığımız serbest bölge olayı, çok eski zamanlardan beri süregelen, böyle kıyıda veya sınırda malların depolandığı transit gelip geçiş yaptığı bir olay değil. Bu 1960'lardan 1970'lerden sonra dünya ölçüsünde ortaya çıkan yeni bir kategori. Yani dünyada bunun örnekleri özellikle serbest ihracat bölgeleri diye ortaya çıkıyor. Özellikle Güneydoğu Asya ülkelerinde, Latin Amerika ülkelerinde, azgelişmiş ülkelerde yabancı sermaye böyle olağanüstü imtiyazlarla donatılmış bölgeye gelerek dünyaya ihracat amacıyla fabrikalar kuruyor, istihdam yapıyor ve o ülkenin siyasileri de, otoriteleri de bu doğrultuda karar veriyor.

Şimdi bu anlamda serbest bölge olayının bir iki uluslar arası yazarlar tarafından yapılan tanımını vermek istiyorum. Bir tanıma göre serbest ihracat bölgesi ihracat amacıyla üretime tahsis edilmiş ithal edilen hammadde ve ara girdilerin nihai ürüne dönüştürüldüğü fiziki olarak ve idari olarak gümrük işlemlerinin dışında kalan sanayi bölgeleridir. Yani ihracat amacıyla nihai ürüne dönüştürülen üretim bölgeleri, fiziki ve idari bakımdan ülke topraklarından ayrı. Gelin Tuzla'daki Organize Deri Sanayi Bölgesi'nin bitişiğindeki serbest bölgeyi görün. Tel örgülerle çevrilmiş. Dünyada bir tek örnekleri de buna benzerdir. Tel örgülerle çevrilmiş veya duvarlarla çevrilmiş, kapısına polis konmuş, kolluk kuvvetleri konmuş. Kamu gücü özel şirketlere devredilmiş, büyük ölçüde böyle girilmez, kapalı uluslararası alanlardır. Şimdi bir başka tanıma göre serbest ihracat

bölgesi ülkenin diğer ülkelerinden fizik olarak tecrit edilmiş bir çok durumda özel bölge polisi tarafından korunan gümrükler ve ülke yasaları açısından tam bir torba bölge niteliğinde olan adeta ülke içinde ülke olan bölgelerdir. Esas özellikler ihracat amacıyla sanayi üretimin olduğu ve uluslararası pazarlara ihracat yapan bölgelerdir. Ülke sınırlarından adeta ülke içinde ama ülkeden kopuk bir vaziyettedir. Son bir tanım yine serbest ihracat bölgelerinin temel işlevinin ucuz olan iş gücünün uluslararası üretimde etkin bir şekilde kullanılmasının gerektirdiği özel koşulların sağlanması olduğu vurgulanıyor.

Yani ucuz işgücünün kullanılması öğesi ön plana çıkarılıyor. Gümrük ve diğer yasal düzenlemelerin sağladığı ayrıcalıklar ayrıcalıklar ise ikinci planda. Özellikle serbest ihracat bölgeleri işgücünün sömürülmesi için özel koşulların sağlandığı, üretim yapan ve ürettiğini dışarı satan bölgelerdir.Yani bu 1965'lerden 70'lerden sonra dünyada sözkonusu olan serbest ihracat bölgelerinin veya serbest bölgelerin temel karakterleri bunlardır.

Şimdi bu bize nereden geldi? Birleşmiş Milletler Örgütü UNIDO, aşağıdaki olanakların sözkonusu serbest üretim bölgelerinde standart bir donanım olarak varolduğunu, dolayısıyla bu fırsatların kaçırılmaması gerektiğini öğütlüyor. Diyor ki "Koşulsuz ve sınırsız kar transferi ve bunun gelecek yıllar için garanti edilmesi, gelir ve kurumlar vergilerinden bağışıklık, yatırım mallarının ve diğer girdilerin gümrük ve harçlardan muaflığı, yatırımı özendirici dolaysız vergi bağııklığı, yatırım ve girdilerin sübvansiyonu, kısa ve orta uzun vadeli kredilerin kullandırılması, bölgeyle deniz ve havalimanları arasındaki ulaşım ve hizmetlerde özel tarife uygulanması, arsa bina ve tesislerin kirayla ve elverişli fiyatlarla devri, elektrik, su, haberleme fiyatlarında indirimli tarife, bakım-onarım tesislerinde vs. diyor. Sendikaların bölgeye sokulmaması veye sendikal hakların kısıtlanması, firmaların sosyal güvenlik primlerinden muaf tutulması veya firmalara düşen primlerin devletçe ödenmesi, işgücünün devletçe eğitilmesi, daha neler neler neler..."

Yani bunlar artık uluslararası literatürlere girmiş şeyler arkadaşlar. Bize nereden geldi? Bize şuradan geldi. Sayın Celal Beşiktepe konuya değindi ve biraz açtı. Bize bu 1980'den sonra 24 Ocak kararlarıyla girdi. 24 Ocak kararları hepimizin bildiği gibi o güne kadar Türkiye'de uygulanan ithal ikameci sanayileşme modelinin iptal edilmesi, kaldırılması, yerine ihracata yönelik sanayileşme modelinin ve açık kapı politikasının, ülke pazarlarının yabancı sermayeye ve yabancı mallara karşı tamamiyle serbest hale getirilmesinin ve bu politikanın uygulanmasının bir sonucudur. 80'den sonraki 12 Mart kararları Türkiye'nin tarihinde temel stratejik bir karardır ve kalkınma modeli tamamiyle değişmiştir. Bu model o güne kadar Güneydoğu Asya ülkelerinde, Latin Amerika ülkelerinde çok sıkça uygulanan bir modeldi.Yabancı sermayeyle kalkınma modeli: O nedenle ülkeye yabancı sermaye çekmek için her türlü taviz verildi, her türlü ekonomik-politik kararlar alındı.

Başta da ülkede istikrar sağlandı.Çalışan insanlar, emekçiler, demokratik kitle kuruluşları, devrimci, ilerici partilerin hepsi susturuldu.Bu sadece bizde değil. Bu modeli uygulayan her ülkede bu tür politik kararlarda yürürlüğe konmuştur dünyanın her yerinde. Onun için hepimiz hatırlarız, 80'li yıllarda Turgut Özal bürokratları toplayıp uçaklara bindirip Hong Kong, Tayland, Singapur diye bütün dünyayı dolaşırdı. Yabancı sermaye davet turlarına çıkardı ve gittiği ülkelerde Türkiye'de işgücünün çok ucuz olduğunu, tekstil işçisinin 20 dolar aylıkla çalıştığını söylüyordu. Gerçekti o günlerde. Devletin de bir asgari ücret politikası vardı sendikalar ve işçileri zaten susturulmuştu. Asgari ücretle belirleyici bir rol oynuyordu. İşte bu şartlarda bu modelin gerektirdiği Serbest Bölgeler Kanunu bize de geldi. 80 lerden önce de vardı Türkiye'de, ama ekonomik kalkınma modeliyle uyumlu değildi. O uygulamalar onun için tutmadı. Ne zaman ki 80'le birlikte ihracata yönelik yabancı sermayeyle kalkınma modeli diyelim Türkiye'ye ithal edildi, getirildi, yerleştirildi.

Serbest bölgeler olayı da ona uygun olarak kanunlaştırıldı. Burada bir parantez açmak istiyorum bu yabancı sermayeyle kalkınma modelinin ve yabancı sermaye çekme stratejisinin temel öğelerinin biri de daha sonra özelleştirme şeklinde başımızda patladı. Çünkü özelleştirme olayında temelinde kamu kuruluşlarının yabancı sermaye devri yatmaktadır esas olarak. Uluslararası yabancı sermayeyi Türkiye'ye çekme niyetleri ve planları yatmaktadır ve nitekim bugün elektrik santrallerinin, petrol tesislerinin, Telekom'un ve büyük yatırımların, büyük kamu kuruluşlarının ihalesinde dikkat edersek hep yabancı sermaye ve partner olarak da özel şirketler Türkiye'de katılmaktadır. Kanunu okumak istemiyorum biraz önce arkadaşlarımız kanunu açıkladılar. Ben Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü'nün yayınlarından şöyle bir toparlama yaptım. Biraz canınızı sıkacak ama sabırla dinlemenizi rica edeceğim.

Bölgede yapılan faliyetler sonucunda elde edilen gelirler, gelir vergisi, kurumlar vergisi, katma değer vergisi dahil olmak üzere diğer her türlü vergilerden muaftır. Avrupa Topluluğu, Orta Doğu, Bağımsız Devletler Topluluğu ve Kuzey Afrika Pazarlarına kolayca ulaşabilmenin yanında dikkatinizi çekerim altını çiziyorum 65 milyonluk Türk pazarını girebilme imkanı vardır. Çok enteresan, dünyanın hemen hemen hiçbir ülkesinde kendi iç pazarına yönelik serbest bölge kurulmasına izin verilmemiştir. Ben bilmiyorsam diğer bilen arkadaşlar söylesin, vardır belki bir-iki istisna. O istisnaların içine biz de giriyoruz. Dikkat edin, 65 milyonluk Türkiye pazarına girebilme imkanı. Kendi pazarını da bu serbest bölgelerin mal satabileceği, ihraç edebileceği bir alan haline getiriyorsun. Bölgede elde edilen kazançlar ve iratlar istenilen ülkeye serbestçe transfer edilebilmektedir. Her türlü bürokrasi ve kırtasiyecilik en aza indirilmeye çalışılmıştır.Uygun fiyatlarla kullanıma hazır, modern büro ve depolar bulunmaktadır. Gelişmiş ülkeler düzeyindeki hazır altyapının yanında ileri teknolojiye dayalı üretim, ulaştırma hizmetleri sunulmuştur. Kalifiye ve düşük ücretli işgücü bulunmaktadır. Grev ve lokavt, altını çiziyorum, her bir serbest bölgenin açılışından itibaren 10 yıl süre ile yasaktır. Geçerli para birimi Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tarafından kabul edilen konvertibil dövizdir. Burada tüzüğü de getirdim Serbest Bölgeler Tüzüğü'nü. 99 yıla kadar faliyette bulunabilme izni vardır. Bu izin dünyada sayılı ülkelerde çok az ülkede serbest bölgede tanınmıştır. Bizde de tanınmıştır. Yurt dışından bölgeye giren mallar için gümrük vergisi alınmamaktadır. Takas zoruyla ticaret serbesttir. Türkiye'nin diğer yerlerinden bölgeye yapılan statüsler ihracat sayıldığından, bölge kullanıcıları Türkiye'de ihracat fiyatına KDV'siz mal satın alabilirler. Yatırımcılar ve kullanıcılar kurdukları tesisleri Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü'nün izniyle başkalarına devredebilirler.

Bölgede faliyet gösterecek firmalar tamamen yerli, yabancı ve karma olabilir. Türkiye'de kredilerin faizi yüzde 20'lerden aşağıya düşmezken, minimum bir milyar liralık yatırım yapacak firmalara yatırım tutarının yüzde 40'ı, yıllık yüzde 30 faiz ile beş yıl vadeli kredi olarak verilmektedir. Enteresan birşey, bir nokta daha, bu serbest bölgelerde yabancı firmalara yerli firmalara tanınan tevikler aynen tanınmaktadır, bunlar olacak şeyler değildir bana göre. Keza saymakla bitmiyor. Tayland, Güney Kore, Pakistan, Hindistan, İrlanda gibi pek çok ülkede serbest bölgede üretilen mallar ev sahibi ülkeye satılmasına izin vermezken biraz önce söyledim bizde verilmektedir. Serbest bölge bankalarından cazip krediler sağlanabilmektedir.

Şimdi serbest bölgelerimizde yapılabilen başlıca faaliyetlere dikkat edelim. Üretim, alım satım, depolama, bankacılık, sigortacılık, kıyı bankacılığı, paketleme, ambalajlama, bakım, onarım, montaj, mühendislik, kiralama, sergileme. Bunları şunun için söylüyorum bu faliyetlerin bir kısmı ne oranda gerçekleşmiştir ona gelmek istiyorum. Rakamlar değişti. 31 Temmuz 1993 tarihi itibarıyla faal durumda olan, o zaman yenisini de vereceğim beş bölgedeki kullanıcıların faliyet konularına göre dağılımına baktığımızda, üretimin yüzde 13, ticaretin yüzde 58, kiralamanın yüzde 10, bankacılığın yüzde 5, diğer faaliyetlerin ise yüzde 6'lık bir paya sahip olduğu görülmektedir. O tarihte ticaretin payı yüzde 58, üretimin payı yüzde 13, ticaretin, bankacılığın, kiralamanın, depolamanın payları yüzde 81'dir. Hani bölgeler serbest üretim bölgeleriydi? Sanayi merkezleri olacaktı, istihdam artıracaktı? Keza yine o tarihte bölgelerde bulunan toplam kullanıcı ve sayısı 510, üretim faliyetinde bulunan yerli ve yabancı firma sayısı 65, ticari firma sayısı 297, kiralamayla uğraşan 49, bankacılıkla uğraşan 28, depolamayla uğraşan 39'dur. Bölgelerde bulunan firmaların yüzde 60'ı, yani 297'si ticaretle uğraşıyor. Yüzde 12'si olan 65 firma ise üretimde bulunuyor. Hani bu bölgeler kanuna göre ihracat amaçlı üretim merkezleri olacaktı? Serbest bölgelerin toplam ticaret hacminde Türkiye'nin payı yüzde 55tir. Bu yüzde 55'in en büyük kısmı serbest bölgelerden Türkiye'ye yapılan ihracatı oluşturur. Örneğin 95 yılı ilk dokuz ayında serbest bölgelerin ticaret hacmi 2 milyar dolar olmuştur. Bunun yüzde 50'sini Türkiye ile olan ticaret oluşturur. Türkiye'den bölgeye yapılan ihracat 359 milyon dolar, bölgeden Türkiye'ye yapılan ihracat 662 milyon dolardır.

Burada bir başka yazarımızın bir şeyini okumak istiyorum size, destekleyici mahiyette. Beklenenler gerçekleşti mi? Sayın Mustafa Özyürek 4 Haziran 1998 tarihinde Milliyet gazetesinde şunu yazıyor. Sekiz serbest bölge bulunmaktadır. Bu bölgelerde 28.2 97 tarihi itibariyle 257'si yabancı olmak üzere toplam 1365 firma faliyet göstermektedir. Yani yabancı firma sayısı nerdeyse yüzde 18-19 bu bölgelerdeki.Yani diğerleri 1000'den fazlası yerli şirket. Faal olan serbest bölgelerde yaklaşık 11.000 kişilik istihdam yaratılmıştır. Serbest bölgelerde oluşan ticaret hacmiyle ilgili bilgiler yıllar itibariyle şöyledir. Biraz önce söyledim arkadaşlar, bir nokta daha söyleyeyim. Örneğin 1996 yılında Türkiye'den bölgeye satış 584 milyon dolardır, bölgeden Türkiye'ye satış bir milyar 243 milyon dolardır. Keza serbest bölgelerle Türkiye arasında yapılan ticaret toplam ticaret hacminin yüzde 30'unu oluşturmaktadır. Serbest bölgelerin asli amacına isabet eden kısım yani bölgeden yurt dışına yapılan ihracat ise toplam ticaret hacminin yüzde 16'sına tekabül etmektedir. Bunlar olacak şey mi arkadaşlar? Kanunun amaçlarına, çıktığı tarihe, aradan geçen zamana, rakamlara bakıyorsun serbest bölgeler Türkiye'ye yabancı mal satma üssü haline gelmiş durumda. Bu rakamlar onu gösteriyor. Türkiye vergi cennetimiz. Sayın Özyürek devam ediyor. Bakın çok enteresan, bunu yeni öğrendik. Serbest bölgelerde vergi olmadığı gibi buralarda elde edilen kazanç ve iratlar Türkiye'ye getirildiğinde de vergi alınmamaktadır. Serbest bölge rejiminin sağlıklı işlemesi ciddi bir gümrük uygulaması gerektirmektedir. Gümrük denetimi sağlıklı yapılmadığı zaman serbest bölgeler tam bir vergi planlaması bölgesi haline gelmektedir. Serbest bölgede faliyet gösteren bir firma yurt içinde firma merkeziyle kurduğu mekanizma yoluyla vergiden kurtulma ağı kurmaktadır.

Örneğin yurt içinden firma daha az vergi ödemek istiyorsa kendi stoklarında bulunan malı düşük kar marjlarıyle serbest bölgedeki firmasına ihraç etmektedir. Bu ihracat dolayısıyla Türkiye'deki firma KDV iadesi almaktadır. Giden bu mal serbest bölgede belli bir süre bekletildikten sonra yüksek fiyatlarla yeniden ithal edilmektedir. Bu mekanizmayla yurt içindeki firmanın maliyetleri yükselip kar marjı düşmektedir. Serbest bölgede bulunan firmanın ise olağanüstü karı oluşmaktadır. Serbest bölgeden elde edilen kazançlar vergi dışı olduğundan firma açısından bir sıkıntısı olmamaktadır. Anlatıyor işte bunlar birbirini destekleyen şeyler.

Özür dilerim vaktimiz var mı? Biz emek cephesine gelemedik,o zaman ikinci kısmına gelelim bir cümleyle. Yani arkadaşlar biz bugerçeği açıklayalım dedik, dedik de yani dert büyük. Girdikçe de böyle çok tuhaf şeylerle karşılaşıyor insan. Şimdi biz birkaç noktadan bu serbest bölgelere itiraz ediyoruz. Birincisi, bunlar amacından çıkmıştır.Yasalara aykırı bir şekilde gelişiyor. İkincisi biz emek cephesi olarak bu bölgelerde yasanın geçici birinci maddesine göre işçilerin örgütlenme ve toplu sözleşme hakkı, örgütlenme demeyeyim de toplu sözleşme hakkı yasaklanmıştır on yıl süreyle. Yani biz örgütlensek de toplu sözleşme yapmak da istesek sonunda anlaşmazlık Yüksek Hakem Kurulu'na gidiyor orada bağlanıyor.

Kaldı ki şimdi anlattığım çerçevede baktığımız zaman Trakya'da Şahinler Holding'in kurduğu, Tuzla'da kapısını Turgut Koşar'ın tuttuğu iki bölge var. Türkiye'de iki tanedir yanılmıyorsam serbest bölgenin işletilmesi ve kurulması. Diğerleri büyük ölçüde özel sektörün yerli yabancı şirket ortaklıklarıyla kurulup işletiliyor. Kapısını bu özel şirketlerin tuttuğu serbest bölgelere nasıl gireceğiz arkadaşlar? Sendikanın girmesi mümkün mü, orada işçinin örgütlenmesi mümkün mü? Artık bunlar imkansız denecek kadar zor olaylardır. Dolayısıyla bunların ILO nun 87 ve 98 sayılı sözleşmelerine aykırı olduğu bir gerçektir. Bağlı olduğumuz konfederasyon Türk İş bu konuda girişimlerde bulunmuştur ve ILO kararlarında da bizim girişimimiz kabul edilmiştir. İkinci kısımda arkadaşlar biraz toparlamak istiyorum, birkaç nokta daha var. Buralarda bizim egemenlik haklarımız da kısmen gidiyor, ona da sonra temas edeceğim, teşekkür ederim.







Yüklə 116,9 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin