Haricileri Diğerlerinden Ayıran Özellikler
Haricilerin kendilerine has bir takım özellikleri vardı. Onları diğerlerinden ayıran özelliklerinden biri olağan üstü şecaat ve fedakârlıklarıydı. Onlar inanarak çalıştıkları için fedakârlardı; hem de çok büyük fedakâr. Onların fedakarlıklarıyla ilgili ilginç kıssalar vardır. İkinci özellikleri ise çok ibadet etmeleriydi. Onların bu özelliği diğerlerini oldukça fazla şüpheye düşürüyordu. İşte bu nedenle Ali (a.s), “Benden başka hiç kimse onları öldürmeye cüret edemezdi” buyurmuştur. Üçüncü özellikleri haddinden fazla cehalet ve bilinçsizlikleriydi. Eyvah cahillikten! Cahillik nedeniyle İslam’ın başına neler gelmiştir neler?! Nehcu’l - Belağa mükemmel bir kitaptır; her açıdan çok mükemmel bir kitaptır. Tevhidi mükemmeldir; vaazları mükemmeldir; dua ve ibadet konusu mükemmeldir; kendi zamanının tarihini tahlil edişi mükemmeldir. Ali (a.s) Muaviye’yi tahlil edince, Osman’ı tahlil edince, Haricileri tahlil edince, diğer olayları tahlil edince, çok mükemmel bir şekilde tahlil ediyor. Örneğin Ali (a.s) Hariciler hakkında, “Siz halkın en kötüsüsünüz” buyuruyor. O kutsal görünümlü kişilere, siz insanların en kötüsüsünüz diyor. Neden mi? Biz olsaydık, “Efendim!” derdik, “Ne de olsa zararsız insanlardır, iyi insanlardır.” Biz böyle kişilere iyi insanlar diyoruz. Bizim açımızdan bunlar iyi insanlardır. Fakat Ali’nin (a.s) onlara neden, “Siz insanların en kötüsüsünüz” dediğini biliyor musunuz? Bunu sonraki cümlesinde şöyle açıklıyor: “Sizler şeytanların elindeki oklarsınız; şeytan sizi ok olarak kullanıyor. Yayına yerleştirip hedef alıyor.” İşte bu nedenle kötü insanlarsınız. Ali (a.s), sizler şeytanların elinde çok katı vesilelersiniz diyor. Şunu da unutmayın ki Ali aleyhisselamın döneminde Amr-ı As ve Muaviye gibi bilgili ve gerçekleri bilen münafıklar vardı. Vallahi onlar Ali’yi (a.s) diğerlerinden daha iyi tanıyorlardı. Tarih Muaviye’nin Ali’ye (a.s) karşı ilgi duymasına rağmen onunla savaştığına tanıklık ediyor. -Fakat onlar dünyaperest, dünya metasına düşkün, ukdeli kişilerdi; bunu unutmamak gerekir.- Bunun delili ise şudur: Ali’nin (a.s) şehadetinden sonra yanına gelen Ali’nin dostlarına, “Bana Ali’den anlat” diyordu. Anlattıklarında ise gözlerinden yaşlar aktığı halde “Ne yazık ki artık dünyaya Ali gibi bir insan gelmez” diyordu.
Amr-ı As ve Muaviye gibi Ali ve Ali’nin (a.s) hükümetini tanıyan, hedeflerinden haberdar olan, fakat dünyaperestlikten kurtulamayan kişiler vardı. Bu uyanık münafık grup bu kutsal görünümlü kişileri sürekli hedeflerini vurmak için bir ok olarak kullanıyorlardı; dünyada bu olay her zaman devam etmektedir; Ali’nin (a.s) bu büyük sorunu dünyada her zaman vardır; her zaman münafık vardır; vallahi şimdi bile çeşitli elbiselerde Muaviye ve Amr-ı As vardır. İbn-i Mülcemler, kutsal görünümlüler ve şeytanların elinde birer vesile olan oklar vardır. Sürekli Ali (a.s) gibi kişilere kafir olmuştur, müşrik olmuştur demek için aldanmaya, iftira etmeye hazır kişiler vardır.
Biri İbn-i Sina hakkında, “İbn-i Sina kafir olmuştur” demişti.[12]
İbn-i Sina onun hakkında şu dörtlüğü okudu:
Benim gibi birinin küfrü rahat ve kolay değil
Benim imanımdan sağlam iman mevcut değil
Asırda benim gibi bir kişi, o da kafir olursa
O halde hiçbir asırda bir kişi bile Müslüman değil
İslam dininin ne kadar büyük alimi varsa, bu ruhsuz kutsalcılar onlar Müslüman değildi, kafirdi; Şii değildi, örneğin Ali aleyhisselamın düşmanıydı diyorlar. Size bir olayı anlatayım; Müslümanlar! Uyanık olun; Nehrivan haricilerinden olmayın; şeytanın oku olmayın.
Bir gün bir arkadaşım telefon açıp, “Efendim! Hayret” dedi; “acayip bir şey duydum. Şu hakkında anma programı düzenlediğiniz Pakistan’lı İkbal, kitabında İmam Cafer-i Sadık aleyhisselama hakaret ettiğini, küfrettiğini söylüyorlar.” Ben, “Söylenecek söz mü bu?!” dedim. Arkadaşım, “Falan kitabın filan sayfasına bir bakıver” dedi. Ben, “Kendin baktın mı?” diye sordum. Arkadaşım, “Hayır; çok saygın bir kişi söyledi bana” dedi. Ben bu sözler üzerine afalladım. -İkbal’ın divanını baştan sona kadar okuyan- Saidî gibi bazı kişilerin nasıl bunu görmemişler diye şaşırdım. Ona dedim ki, “Birincisi anma ve yüceltme değil, konu etmek söz konusuydu. Bizim övüp yüceltmediğimiz bir kişi vardıysa o da İkbal’dı. İkbal’ı bir takım İslamî hedefler için konu ettik. Programda siz yoktuysanız yayınlanacak olan kitabında göreceksiniz.” Hemen Said Gulam Rıza Saidî ile bağlantı kurup durumu kendisinden sorudum. O da şaşırarak, “Efendim! Ben bu kitabı okudum; fakat böyle bir şey bulamadım onda” dedi. Ben, “Bu kadar büyük bir yalan olmaz ya” dedim. Bir iki saat sonra hatırlayarak gelip, “Olayın ne olduğunu anladım” dedi; “Hindistan’da bir Cafer ve diğeri ise Sadık isminde iki kişi vardı. İngilizler gelip Hindistan’ı işgal edince Müslümanlar onlara karşı kıyam ettiler; bu ikisi ise gidip İngilizlerle uzlaştılar; İslamî kıyamı arkadan vurup yok ettiler. İkbal kitabında bu ikisini kınamıştır. Sanıyorum bunu karıştırmışlar.” Ben, “Bakalım” dedim. Kitabı getirdiklerinde onların söylediği sayfada şöyle yazıldığını gördüm: “Dünyanın neresinde bir bozukluk varsa orada ya bir Sadık vardır ya da bir Cafer.”
İki sayfa öncesinde ise şöyle yazılmıştır:
Bangladeş’ten Cafer, Dekan’dan Sadık
Dinin utancı, dünyanın utancı, vatanın utancı
Bangladeşli Cafer ve Dekanlı Sadık’dan bahsediyor. İmam Cafer-i Sadık (a.s) Bangladeşli veya Dekanlı mıydı?! Daha sonra olayın tarihini araştırınca gördüm ki, İngilizler gelip Hindistan’ı işgal etmek isteyince Siracuddin ve Tiposultan ismindeki iki büyük ve kahraman İslam kumandanı -galiba Sıracuddin Hindistan’ın güneyinde ve Tiposultan ise kuzeyinde- İngilizlere karşı kıyam ediyor. -İkbal bu iki Şii kahramanı övüp göklere çıkarıyor- İngilizler Siracuddin’in ordusunda Cafer’i bulup onunla uzlaşıyor; Cafer dost görünüp İngilizlerle işbirliği yapıyor. Tiposultan’ın ordusunda ise Sadık’ı ele geçiriyorlar; o da İslam ordusu içerisinde İngilizlerle işbirliği yapıyor. Her ikisi de gelip arkadan vuruyorlar; bunun sonucu olarak İngilizler Hindistan’ı üç yüz sene sömürüyorlar. İster Sıracuddin olsun ve ister Tiposultan, her ikisi de saygın ve kahraman bir Şiidirler. İslam kahramanı oldukları için Ehl-i Sünnetce de kahramandırlar. Milli kahraman olmaları nedeniyle Hindistan halkı arasında da sevilen sayılan kişilerdir. Fakat bu ikisi Hindistan ve Pakistan’da Şiisi, Sünnisi ve Hindusuyla herkes arasında hain, kötü ve çirkin kişilerdir.
Bu anma toplantısı üzerinden üç ay geçmesine rağmen, “Efendim! İmam Hüseyin’in methinde Şiirlerini okuduğunuz bu adam neden İmam Sadık’a küfretmiş?!” sorusuyla karşılaşmadığım çok az gün var. Ve şimdi gayr-i İslamî toplantılarda alay konusu olan ve bana ıstırap veren şey, bu olayın gayr-i İslamî toplantılara yansıması, oralarda “Pakistanlı İkbal Bangladeşli Cafer’i ve Dekanlı Sadık’ı yermiş, Müslümanlar ise her yerde İkbal, İmam Cafer-i Sadık’a küfretmiştir diyorlar. Şu Müslümanların aklına bakın!” söylenmesi ve bu gayr-i İslamî toplantılar karşısında Müslümanlarımızın düşünce seviyesinin bu kadar düşük olduğunu görüp utanmamızdır.
Hz. Ali’nin (a.s) elçisinin Şam’da olduğu bir sırada Muaviye Çarşamba günü olduğu halde Cuma namazı kılınacağının ilan edilmesini emretti. Cuma namazı için ilan edildi. Çarşamba günü Cuma namazı kıldı. Buna rağmen kimse ona itiraz etmedi. Daha sonra gizlice Ali’nin (a.s) elçisini çağırıp, “Git Ali’ye de ki, Çarşambayı Cuma’dan ayırt edemeyen eli kılıçlı yüz bin kişiyle ona karşı savaşacağım; bunu Ali’ye söyle de hesabı yapsın” dedi. Şimdi Hüseyniye-i İrşad bir gün Filistinliler hakkında bahsedip, “Ey İnsanlar! Filistinlilere yardım edin” dediği için suç işlemiş konumdadır. Bir grup Yahudi -bu ülkede çok sayıda İsrail casusu var; ne yazık ki bir çok Müslüman onların casusudur- Hüseyniye-i İrşad’a karşı kin beslemişler ve Hüseyniyeye karşı yaygara yapmadıkları bir gün bile yoktur.[13] Sizden istediğim tek şey şu ki gözlerinizi açın; araştırın; bilin ki bu ülkede -ve bütün İslam beldelerinde- çok sayıda Yahudi unsurları var. Elemanları, casusları ve paraları sürekli çalışmaktadır. Nehrevan Haricilerinden olmayın. Ne zamana kadar İslam adına İslam’a karşı kılıç sallayacağız?! Bu derslerden ibret almazsak nelerden ibret alacağız? Neden her yıl gelip Ali adına meclis düzenliyoruz? Çünkü Ali’nin (a.s) yaşamı eğiticidir. Ali’nin (a.s) yaşamının eğitici yönlerinden biri işte bu Haricilerle mücadelesidir; bu kutsal görünümlü yobazlarla mücadelesidir; nifakla ve cahillikle mücadelesidir; Ali (a.s) cahil Şii istemiyor. Ali (a.s) hilekârlar, Yahudi ve katı kişilerin gelip Pakistanlı İkbal İmamını Cafer-i Sadık’a küfretmiştir diye yaygara çıkarması sonucu yıldırım hızıyla halk arasında -Resulullah’ın (s.a.a) Ehl-i Beyt’ine gönül veren- “Pakistanlı İkbal neuzibillah nasibiymiş” diye yayan, gidip kitabını okumayan veya en azından Pakistan elçiliğinden ya da başka bir yerden onun tarihini sormayan bir Şia’yı istemiyor. Gözlerinizi açın; kulaklarınızı açın. Bir şey duyar duymaz hemen, “Böyle diyorlar” demeyin. Bu “diyorlar” kelimesinin kökü bir takım tehlikeli yerlere dayanmaktadır. Araştırın; araştırdıktan sonra kendinizle Allah arasında istediğinizi söyleyin; fakat araştırmadan bir şey söylemeyin.
Abdurrahman b. Mülcem gelip Ali’yi (a.s) öldürüyor; bakın bunun için nasıl alkışlıyorlar onu. Bu haricilerden birinin bu konuda bir dörtlüğü var; bu dörtlüğün birinci mısrası şöyledir:
Aferin Allah’ın rızasını kazanmayı yeğleyen
O takvalı kişinin o güzel darbesine
Aferin o takvalı kişinin darbesine. -Hangi kişinin? İbn-i Mülcem’in- Allah’ın rızasından başka hiçbir şeyi amaçlamayan o takvalı ve çekingen kişinin darbesine. Daha sonra diyor ki: “Bütün insanların amellerini ilahi terazinin bir kefesine, İbn-i Mülcem’in o darbesini de diğer kefesine koysalar. Allah kulları arasında hiç kimsenin İbn-i Mülcem’den daha büyük bir amel yapmadığını görürsüz.” İşte cehalet İslam ve Müslümanlarına bunları getirir.
Dostları ilə paylaş: |