Can-u dilden bel bağlayub evliya erkanına
Hamd-ü lillah, yine durduk pirimiz divanına
Çok kusurum var, el-aman zikrederek
Sığınıp geldim Erenler; Lütfuna, ihsanına
Canım kurban, tenim kıldım bu yola tercüman
Allah, eyvallah candan Hünkarın fermanına
Allah Allah.
Yüzüm yerde, özüm dar’da, Hak Muhammed Ali divanında.
Erenler Dar-ı Mansurunda, Canım kurban, tenim tercüman.
Bu fakir’den, eğrinmiş incinmiş, gücenmiş olan can kardeşler var ise, dile gelsin,
Bile gelsin, hakkını talep eylesin. Allah, eyvallah...
2) Tariyk Urunduktan Sonra Okunan Tercüman
Bismişah Allah, Allah
Estağfurullah, Estağfurullah, Estağfurullah...
Tevbe-Estağfurullah...
Elimizden, dilimizden, belimizden ve cümle azalarımızdan,
Bilerek, bilmeyerek sadr olan, cümle günahlarımıza;
Estağfurullah, Estağfurullah, Estağfurullah...
Erenlere karşı kem hallerimize ve ayni cem’deki kal’lerimize,
Muhib kardeşlerle kil-ü kal’lerimize ve gıll-ü gişlarımıza
Tevbe Estağfurullah...
Allah, Allah,
Ya Gaffar-ı zünüb-i Ya gani’sin, Ya Muhammed, ya Ali’sin
Ehlibeyt-i pençe-i Al’i aşkına, Estağfurullah...
Üç yüz altmış, yedi iklim gözcüleri aşkına, Estağfurullah...
Allah, Allah,
Pir, Nefes, üstad ve kanun-u Evliya...
Şahım; Allah, Eyvallah...
Ber Cemal-ı Muhammed, Kemal-i İmam hüseyn, Ali ra bülende salavat
Allahümme, Sal-li ala, Seyyidina muhammedin ve Ala-Ali Muhammed...
Pençe (Pençe-i Al-i Aba)
Burada, daha önce zikr olunan ve Tariyk değneği ile icra edilen, tüm meydan ritüellerinin, bu kez dedeler tarafından, muhib ve muhibbelerin sırtlarına sağ ellerinin avuç içleri ile (Aya’sı ile) üç kez sıvazlanarak gerçekleştirildiğini görürüz. Bir takım sürekler arasında, serdeste ile yapılan takdisin (kudsamanın) Pençe-i Ali Aba (kısaca pençe) ile yerine getirildiği gibi, serdeste ve pençe ritüellerinin her ikisine de bir arada rastlanıldığı müşahade edilmiştir. Pençe’den kastedilen teolojik misyon, Ehlibeyt olup, Merhum Bedri Noyan Dedebaba bu konuda şu bilgileri vermektedir:
Ehlibeyt, Hz. Peygamberin, kendileri hakkında bu sözü kullanmış olduğu kimselere verilmiş bir sıfattır. Ev halkı demektir. Al-i Aba’da derler. Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Ehlibeyt’i oluştururlar. Bir el şekli ile sembolize edilirler. Elin parmak uçları yukarıya doğru tutulunca, Arap harfleriyle (Allah) yazısına benzediği için ve El’de beş parmak dolayısıyla Pençe dendiğinden, pençe-i Al-i Aba ile uluhiyyetin bağlantısı kurulmuştur.
Bu pençe şekli, Yeniçeri Ordusu, orta flamalarında da ayın önüne yıldız yerine konularak kullanılmıştır. Bu elde; Baş parmak; Hz. Fatıma, yüzük parmağı; Hz. Hasan ve serçe parmağı, Hz. Hüseyin’i temsil eder. Ehlibeyt hakkında birçok hadisler ve Kur’an-ı Kerim’de ayetler vardır. (Bakınız: Bektaşilik, Alevilik Nedir? Doç. Dr. Bedri Noyan, Ant / Can Yayınları. 1995 İstanbul Shf. 63)
Abdülbaki Gölpınarlı’da özellikle Yeniçeri 17’inci ortasında asılı olan bir pençeli alemden söz eder ki; ifadesine göre; baş parmak; Elif, şahadet parmağıyla orta ve adsız (yüzük) parmağıyla; iki lam ve küçük parmakta H işaret ile kabul görmüşlerdir, demektedir ki, bu da Allah demektir. (Bakınız: Tasavvufi Deyimler ve Atasözleri / A. Gölpınarlı, İnkılap-Aka Yay. İstanbul 1976 Shf. 4)
Uygulamaya İlişkin Bir Anektod
Cem dergisi, Genel Yayın Yönetmeni, Sn. Murat Küçük beyefendi tarafından yapılan bir röportajda (bakınız, Cem Dergisi 7 Şubat 97 yıl ve sayı 63 Sahife 56, 57, 58) Baba-Mansur Evlatlarından olduğunu ifade eden, Seyyid Ali Üçlertoprağı isimli zat, Serdeste ve Pençe isimli ritüelik standartlara şu şekilde bir açılım getirmiştir:
Cem’de ikrar verip yola girenin sırtını sıvazlayan dede, duasını okur. Bu ritüel kimi yerde ise Tarıyk adı verilen, çubukla yapılır. Hangisinin asıl olduğuna dair tartışma ise bu iki farklı erkan bölgelerinin ilişkili olduğu yörelerde tartışma konusudur. O yıllarda aynı tartışmanın Hacı Bektaş ilçesinde de gündeme geldiğini anlatan Seyyid Ali Dede, bir gün muhabbette “Hangisi Haktır? Söyleyin, bilelim” diye sorduklarında, orada bulunan Çelebi dedesi Rıza Ulusoy: “gerçek olduktan sonra dede, isterse çarığıyla vursun. Talibin içinde çelişki bırakmayın, hiç bir zaman ağaçtan evliya (tariyk) olmaz” demiştir. Yine Rus harbi yıllarında köylerine gelen Cemaleddin Ulusoy beyefendinin de Tariyk kültü karşısında benzer bir tutum sergilediğini anlatıyor. Sivas ve Erzincan köylerini dolaşan Çelebi, Şahverdi köyünde, Seyyid-Ali Dedenin dedesine konuk olmuş. Ve dedesi tarıyk yüzünden sürekli tartıştıklarını anlatınca, sopayı getirerek, çubuğu diziyle kırıp, yanmakta olan ocağa atmıştır.
Seyyid Ali Dede de sopanın (Tariykin) kerametine inanmıyor ve Musa, Tur Dağına çıktığında Cenab-ı Hakk’ın kendisine;
-Nereye yaslanıyorsun? dediğinde Musa (A.S.)’ın,
-Asama (bastonuma) demesi üzerine;
-Onda bir şey yok, gel bana yaslan! dediğini hatırlatıyor.
Bölgelere Göre Anadolu Sürekleri
Trakya Sürekleri
1) Kızıldeli Sürekleri
Edirne yöresi ve Dimetoka-Otuzüç Babalar (Vakıflar) Civarında ikamet eden topluluklarda görülürler.
Erkanlarında Serdeste (Serdeste) ve Pençe-i Ali Aba kalıplarından her ikisine de, tesadüf edilir. Meydanları: 5 Niyaz ve 12 Post üzerinedir.
2) Otman Baba (Sultangani-Hüsamşah) Sürekleri
Deliorman, Dobruca, Tuzluk ve Gerlova yöresindeki yerleşimlerde görülürler. Erkanları, serdeste iledir. Meydanları: 3 Niyaz ve 5 Post üzerinedir.
3) Yeşil Abdal Sürekleri
Deliorman ve Dobruca havalisinde bulunurlar. Çarşambalılar diyerek de anılırlar. (Meydanlarını, Çarşambayı, Perşembeye bağlayan gece açarlar.)
Erkanları, serdeste iledir. Meydanları: 3 niyaz ve 5 post üzerinedir.
4) Sarı Saltuk Sürekleri
Babadağı, Alvanlar ve yukarı Arnavutluk kesimlerinde bulunurlar. Erkanları, Pençe-i Al-i Aba üzerinedir. Meydanları: 3 Niyaz ve 5 post üzerinedir.
Dostları ilə paylaş: |