Hü Dost
Cemal-i pertev’le rıhlet evinde
Mazhar-ı rahmet’e erdin erkence
Dalmıştım Vahdet-i hüsran seline
Çekip de çıkartan el oldun baba
Namaazım, niyazım, imanım oldun
Bu acelen neydi, göç ettin Baba
Yoksa, çağırdı mı Al-i Haydar’ın
Destin’den içmeye tahuru Baba
Bir miras bırakıp kürb-u Mevla’dan
Ateş-i süzan’a dil oldun Baba
Kör müydü ki bilmem, Zülfikarını
Bileyip, yağlayıp devr ettin Baba
Evliya bi- vücud seyr eyler mekan
Zamana sır’landın aşk olsun Baba
Veraset bıraktın, cönk tomarını
Oğluna petek’de Bal oldum Baba
Fakirem, dervişem her dem ağlarım
Tükenmez gözyaşım, Kerbela’danım
Postacı getirdi selamın aldım
Vadi-i Semsem’e Gavs oldun Baba
Şevki idim Fecri oldum yanarım
Nür-u Cemalinde, Kur’an yazarım
Anamı unutmam her dem anarım
Hakirin, mektubun kabül et Baba
Şevki Koca ile çoğu zaman haftada bir iki sefer görüşür uzun uzun sohbet ederdik. Bu görüşmelerimizde Bektaşi babalarının hayatları ve dergahlarla ile ilgili oldukça çok bilgisinin mevcut olduğunu fark edince ısrarla “aman bunları mutlaka yaz” demiştim. Bunun üzerine Cem dergisinde bu konularla ilgili yazılar yazmaya başladı. Onun önerisi ile ilk defa yazdığım makalelerim Cem dergisinde çıkmaya başladı. Dünya malına asla değer vermezdi. Bulunduğu ortamda küçük büyük herkesin hatırını sorar, onları ilgilendiren konularla ilgili sohbet ederdi. En ufak bir hediye versem mutlaka karşılığını en kısa zamanda vermek isterdi. Yeni bulduğu kitaplardan ve ulaştığı bilgilerden bir kopyasını bana getirir “aman önemli bir kaynaktır, bir nüshası sende bulunsun” derdi.
Annesi Adviye Anabacı 17 Ekim 1996’da babası Halife Turgut Baba erenler 17 Ekim 1997 tarihinde tam bir sene sonra toprağa verildi. Daha önceleri sadece iyi bir okuyucu ve araştırmacı olan Şevki Koca bildiğim kadarı ile Bektaşilik ile ilgili yazdığı herhangi bir makalesi dahi yoktu. Anne ve babasının ruhunu şad etmek ve insanlığa Alevilik ve Bektaşilik yoluna hizmete soyundu. Öncelikle “Mürg i dil” adlı tasavvufi eseri yazdı. Bunu önceleri bir yayınevine bastırmayı düşündü. Fakat daha sonra zaten bu arada emekli de olduğu için Nazenin yayınevini açtı. Nazenin yayınlarının Mürg i Dil, adlı ilk eseri konu itibarı ile Bektaşi tasavvufunun inceliklerini içermekteydi. Muhtelif Kur’an ayetleri bunların tasavvufi yorumları, menkıbeler, düşündürücü fıkralar, tasavvufi şiirler, dipnotlar ile doluydu. Her Alevi dedesinin veya Bektaşi babasının mutlaka okuması gereken son derece önemli bir kitaptı.
İkinci kitabı Esseyid Halife Turgut baba Divanı adlı kitabında merhum babasına ait şiirleri bir araya getirerek bir divan oluşturdu. Turgut Baba divanı hece ve aruz vezni ile yazılmış, Bektaşi tasavvufu ile ilgili mükemmel şiirlerden önemli notlardan, Turgut Baba’nın tasavvufi çizimlerinden oluşmaktadır.
Üçüncü kitabı “Halikarnaslı Bohem Neyzen Tevfik Külliyatı” adlı kitaptı. Bu kitapta Neyzen Tevfik’in bütün şiirleri yazılmış veya yazılmamış hikayeleri, kendi el yazısı, muhtelif fotoğrafları mevcuttur.
Dördüncü kitabı “Yeniçeri Ocağı ve Devşirmeler” adlı eseridir. Bu kitapta da Yeniçeri teşkilatlanması, askere alım sistemi, Bektaşiliğin ocakla olan ilişkisi, Yeniçeri gülbankları, Yeniçeri ocağının kaldırılması vakayi hayriye (hayırlı olay) olarak değerlendirilmesine rağmen alternatif görüş ve muhtelif notları içermektedir.
Beşinci kitabı Odman baba Velayetnamesi (Vilayetnameyi Gö’çek Abdal) adlı eseri ise Hacı Bektaş Velayetnamesinden sonraki belki en güzel velayetnamedir denilebilir. Titizlikle okunursa erbabına çok zevk vereceği, Fatih Sultan Mehmet dönemini çok iyi ifade ettiği bir gerçektir.
Altıncı eseri ise yalnızca tarihsel konularda açıklama yaptığı ve 2 yıllık bir çalışma ile yeni yazıya çevirdiğim Ahmed Edib Harabi Divanıdır. Harabi divanı daha 1950 ‘de Hüseyin Hüsnü Erdikut tarafından 1959’da Sefer Aytekin tarafından yayınlanmıştı. Fakat Harabi’nin şiirlerinin çok az bir kısmını içermektedir. Divanının tamamı 570 sayfalık müsvette sayılabilecek bir çalışmadır. Aklına ne gelirse hemen hemen kaydetmiştir. Bunların içinde eş dost tanıdıklarının isteği üzerine yazılmış olanlar olduğu gibi, tasavvufi nutukları, sosyal içerikli çok değerli şiirleri de vardır. Araştırmacılara ışık tutması bakımından Süleymaniye kütüphanesinden divanın mikro filmi alınarak yeni yazıya tamamını çevirmiştim. Can yayınları Adil Ali Atalay tarafından basılıp okuyucunun beğenisine sunulmuştur.
Bunun haricinde Cem Radyo’da pek çok konuşma yapmış, Dedeler, babalar ile ilgili Cem Vakfı’nın 1999 yılındaki toplantılarını yönetmiş ve toplantı tutanaklarını düzenlenmesinde yardımcı olmuştur. Konya Selçuk İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Doçent Dr. Hülya Küçük hanım Trabzon Üniversitesi Araştırma görevlisi Kemal Üçüncü Isparta İlahiyat Fakültesi Doçenti Yılmaz Soyyer gibi pek çok araştırmacıya çalışmalarında çok önemli katkıları olmuştur.
Bektaşi tasavvufuna olan merakı, tarihi konulara olan yeteneği, cansiperane ilahi aşk dolu yaşamı, çok yönlü gerçek araştırmacı kimliği ile istisna bir kişiydi. Nasıl bir gelenekten geldiğini anlamak için aşağıdaki nutukları incelemekte yarar var.
Şevki Koca’nın Babasının dedesi Şevki Asker kökenliydi ve tasavvufa son derece vakıf bir kişiydi. 1269 Hicri yılında Prizren (Bu günkü Yugoslavya sınırları içinde bir ilçe) doğmuştu. Kıbrıs’ta görev için bulunduğu sırada Kıbrıs Can baba Bektaşi dergahı post-nişini Feyzullah babanın kızı Sadberk hanımla evlenmiştir. Üçüncü derece Melami şeyhlerinden Muhammed Nur hazretlerini çevrenin saldırılarından koruyarak himayesine almıştı. Daha sonra Melamilikte de hilafet mertebesine kadar çıkar. Son derece tasavvufi açıdan değerli nutuklar yazar. Yazdığı nutuklar İstanbul Çınar Matbaasında 1967 yılında yayınlanmıştır. 1323 Hicri tarihinde Cisri Mustafa Paşa (bugünkü Sevilingrad) ta hamamdan çıkarken Bulgar tedhişçiler tarafından kurşunlanarak şehit edilmiştir. Nutuklarından iki dörtlüğü aşağıya kaydediyorum.
Veliy-ullahı sevmek mukteza-yı şan-ı İslamdır
Veliy-ullaha hürmet manide Allaha hürmettir.
Söz olmaz evliya hakkında insaf-ı edeb lazım
Vücüd-ı pakleri Hakdan cihana mahz-ı rahmettir.
Hadid-i tende kalma can feda kıl yare ey aşık
Makam-ı aşıkanın afitab-ı evc-i rıf’attir
Muradın Hak ise yan ateş-i aşka hemen Şevki
Fena ender fena ol fena bais-i vuslattır
Veliy-ullah: Evliya Mukteza: gereklilik Mani: gerçekte, aslında Vücüd-ı pakleri Hakdan cihana mahz-ı rahmettir: tertemiz varlıkları Dünya’ya bereket bolluk kapısıdır.
Fena ender fena ol fena bais-i vuslattır: Geçici Dünya nimetlerinde geç ki hak ile hak olasın, ona kavuşasın.
Dedesi Hüseyin Kazım Koca Baba 1881 yılında Prizren’de doğmuş, Milli mücadelede İstanbul M.M. gurubunda hizmet etmiştir. 1953 yılının on ikinci ayının on ikinci günü saat on ikide hakk’a yürümüş. Mezarı Balıkesir Baş Çeşme mezarlığının giriş kapısının sağ tarafında yüz metre mesafededir. Musikiye vakıf, güzel ney çalardı. Söz ve müziği kendine ait eserleri oğlu Turgut Koca tarafından hazırlanan Güldeste adlı kitapta mevcuttur. Şevki dede’den ve Kazım Baba’nın nutuklarından bazı örnekler aşağıdadır.
Kazım Baba Atatürk’e ve Kemalizme olan hayranlığını şu dizelerle belirtiyor.
Neslimiz Türk’tür muazzam pek şerefli milletiz.
Seyf-i sairim-i İlahi kahraman-ız savletiz.
Şekli Cumhuriyete sadık fedailerdeniz.
Dönmeyiz ikrarımızdan biz Kemalilerdeniz.
Bestelenmiş olan tasavvufi şu şiir son derece erbabına zevk vermektedir.
Harabat ehliyiz bugün biz ibn-i vakt olduk
Yetiştik vahdet-i sırfa kamu envar ile dolduk
Tecelli eyledi didar ne mazi var ne istikbal
Fenafillah olup hakkın cemal-i pakini bulduk
Gece Gündüz niyazım var Hüda’dan gafilim sanma
Gönül Kabe imamım Hak salatı daime uyduk
Harabat ehlinin Şahı bizi davet edip geldik
Çekip gülbangini Kazım Ali’nin sofrasın kurduk
Babası Halife Y.Turgut Koca baba erenlerin ve Adviye anabacının hayatı ile ile ilgili bilgiler eserlerinde mevcuttur.
Hü Dost
Şan-ı ülvi-yi bakayım Aleviyem Alevi
Şia-yı al-i abayım Aleviyem Alevi
Mezheb-i sıbt-ı mükerrem şeref-i silk-i Resul
Salik-i rah-ı Hüdayım Aleviyem Alevi
Ben tevella vü teberra ile açtım gözümü
Bende-yi Ehl-i Kesa’yım Aleviyem Alevi
Turgut’a eyle nazar Şah-ı Kızılbaş Ali
Keşkülüm elde recayım Aleviyem Alevi
* * * * *
Bektaşi Fukarasıyız;
Sermayemiz aşktır bizim
İşimiz didar görüşmek
Suretimiz meşktir bizim
Hak batın oldu halk zahir
Hakkı halkta bulmak mahir.
Hüviyettir bu mezahir
Nutkumuz bişektir bizim
Nazeniniz nezaketle
Türab olduk melametle
Gönlümüz hüsn-i niyetle,
İnşa olmuş köşktür bizim
Siyretimiz Allahı Nür
Suretimiz Beyt ül Mamür
Fiyüz-i Şeraben tahür
Gözümüzde eşktir bizim.
Turgut Baba güller derip,
Varımızı vara verip,
Gayemiz dostta eriyip,
Dosta erişmektir bizim.
* * * * *
Kendine verme vücud
Varlığın Hak varıdır
Şu kesret manzumesi,
Saltanat izharıdır.
Aldatmasın gel, şirket;
Kamunun aslı vahdet.
Aşk içindeki vuslat,
Tanrısal uyarıdır.
Dost yüzüdür her yerde,
Zannımız oldu perde,
Gönüllerdeki neş’e
Muhabbet pazarıdır.
Tafsile gelen süver.
Nisbetler icad eder.
Şuünuyla cilveger,
Maşükun didarıdır.
İnsandır Mazhar-ı zat.
Cami-i esma ve sıfat.
Aramızdaki biat;
İkrarın tekrarıdır.
Turgut Baba gel beri.
Gir bu tenden içeri.
Pirim Horasan Eri,
Gönüller Hünkarıdır.
* * * * *
Hü Dost
İlim hazretini edemez idrak.
Örümcek kafalı küflü beyinler,
Ariflerin nutku bir keskin bıçak;
Doğranır nisbiyet ile değenler.
Hakka düşmanlıktır, ilme adavet.
Nakısın üstünde kopar kıyamet.
Kurtarır mı sandın seni cehalet
Müşriktir evhama boyun eğenler.
Gel esiri olma hurafelerin,
Akıl yollarıdır bu din-i mübin.
On sekiz bin alem senin tasvirin;
İnsanı remz eder bütün değimler.
İlmin özetidir kendini bilmek,
Neş’e-yi tahkikte Tanrıya ermek.
Salat-ı daimin feyziyle,bi şek
Rabbe mütevveccih olmalı yönler
İrfan pınarından kabımız doldu.
Ehl-i Beyt cihane pertevler saldı.
Mushaf-ı hüsnünde hatime oldu;
Cemal kabesinde ihram giyenler.
Gerçekler gönülde meydan açtılar,
Masiva bendini kırıp geçtiler.
Ali sofrasında aşkı içtiler;
Rızadan yapılmış lokma yiyenler.
Turgut Baba, eşk-i didem kurumaz.
Sevdalı başların karı erimez
Mana ile ölmez,ölse çürümez,
Bir solukta üç kez Allah diyenler.
* * * * *
Hü Dost
Söz tesir eder mi kuru cesede ?
Talkını almalı burada insan.
Münkir,Nekir sana sual sormadan,
Cevabı vermeli burada insan
Sırat köprüsünü dünyada geçip,
Kevser şarabını Ali’den içip,
Ölmeden evveli, ahrete göçüp,
Cennete girmeli burada insan.
Bugün kör olanlar,yarın da kördür
Hak Muhammed Ali,mana’da birdir.
Ukba’da görürüm deme,küfürdür.
Allahı görmeli, burada insan.
Atamın belinden indim cihana.
Giderken de lazım bir baba ana.
Kardeş tutmak gerek mümin olana.
Musahip bulmalı burada insan.
(Kazım oğlu Turgut) olur mu baha.
Oku kendi ruhun için Fatiha.
Nedir Yasin Nedir süre-yi Taha.
Bu sırra ermeli burada insan
Şevki Koca’nın annesi merhum Adviye anabacı
Sevdiğim Muhammed aşinam Ali
Yollarına candan kurban olurum
Muhabbet bağına girdim gireli
Gerçek erenlere mihman olurum
Ta ezelden nasibimiz bu imiş
Ahirim kan evvelim su imiş
Gece gündüz dilde zikrim hü imiş
Kırkların ceminde Selman olurum
Can ile baş koydum Pir’in yoluna
Katıldım kaynayan aşkın seline
Bir suna misali kondum gölüne
Deryaya karıştım Umman olurum
Tariyk- Nazenin gürüh-i Naci
Beyt-ül Mukaddeste olmuşum hacı
Sırrını sır eyle Adviye Bacı
Noktayı Kübrada pinhan olursun
Bektaşilik yol evladı olmayı esas alır. Seyyid-i saadattan olmayı bir fark olarak görür, fakat şart olarak görmez. Çünkü hazreti Muhammed’in babası 10 kardeşti. Fakat Peygambere inanan ve yardım eden iki kişi vardı. Yine hazreti Ali’nin kardeşi Akiyl Ali’nin tarafından Muaviye’nin tarafına geçmişti. Şevki Koca’nın soy seceresi İmam Musa-i Kazım’a dayanmaktaydı. Yani seyyid soyundandı. Ne kendisi ne de babası bunu öne çıkartmazdı. Onun için belirleyici olan yol evladı olmaktı. Kimden doğduğu o kadar önemli değildi. Detaylı seceresine Turgut Baba Divanının 4.-5. sayfasından ulaşılabilir.
İşte böyle bir kültürden gelen Şevki Koca kısa zaman son derece önemli eserler verdi. 05 Mayıs 2003 tarihinde İzmir Çandarlı’daki evinde rahatsızlanır, hastahaneye götürülürken yolda hayatını kaybeder. Son söylediği söz “hepinizi çok seviyorum, hakkınızı helal edin” olur.
06 Haziran 2003 günü İzmir Şirinyer’de toprağa verildi.
İki cihan serveri Muhammed Mustafa’nın, Şah-ı Velayet Aliyyel Mürteza’nın Kutbü’l aktab Hacı Bektaş Veli’nin himmeti ruhaniyeti üzerinde hazır ve nazır, rühu revanı şad ü handan olsun.
Dostluk Bahçesinin Nazenin Gülü, Bizi Bırakıp Nereye Gittin?
Dostları ilə paylaş: |