90:3,4 Tanrı’nın sonsuzluğu ve insan yaşamının kısalığı karşılaştırıldığın-da, müthiş bir zıtlık görülür. Sanki Tanrı sürekli, “Toprağa dönün” der gibidir. Asla son bulmayan bir çizgide mezara doğru zahmetle yürünür. Sonsuz Olan için, düşmüş insanın yaşam süresi geçmişteki bir anı ya da gecenin bir parçası gibidir. O’nun gözünde bin yıl, geçmiş bir gün, dün gibi, bir gece nöbeti gibidir.
90:5,6 İnsan yaşamı Musa’ya bile bir uyku gibi gelir. Uyursunuz, düş görürsünüz, uyanırsınız ve hâlâ zamanın geçtiğinden haberiniz yoktur. Ya da mecazı değiştirecek olursak, yaşam ot gibidir: Sabahları taze ve yeşildir, sonra solar ve akşam olunca kurur. Spurgeon yaşam için şöyle demişti: “Ekilir, filizlenir, büyür, biçilir ve yok olur.”
90:7-10 Ölüm, dünyaya giren günahın bir sonucuyken, Musa çölde olup bitenlerin, Tanrı’nın yaptığı özel bir ziyaret nedeniyle gerçekleştiğini fark eder. Mısır’dan ayrıldıklarında yirmi yaşında ya da üzerinde olan bütün erkekler, Kenan ülkesine ulaşmadan öleceklerdir. Ölüm çanının çalması, Tanrı’nın halkına duyduğu kızgınlığın bir işaretidir. Çünkü Kalev ve Yeşu’nun teşviklerine uyarak Kenan ülkesine gitmek yerine, imansız casusların tarafını tutmuşlardır. Suçları ve gizli günahları Tanrı’yı sürekli sinirlendirip dertlendiriyordu. Bunun sonucu olarak İsrailliler, Tanrı öfkesinin koyu ve karanlık bulutu altında yaşı-
yor ve O’nun gazabının çalkalanan dalgaları altında eziliyorlardı. Bazılarının belirlenen ömrü yetmiş yıl sürer, bazılarının da seksene ulaşır. Ama yaşam, onlar için bile bir usançtır. Bir hastalık diğerini izler. En küçük görevler bile yorar. Çok geçmeden nabız atışı durur ve biri daha anılarda kalan bir insan haline gelir.