137:5,6 Mezmur yazarı şimdi ülkesine geri dönmüş olduğundan, halkının Yeruşalim’i hiç unutmamaları gerektiği konusundaki kararlılığını ifade eder. Yeruşalim’in, orada konut kurmuş bulunan Rab’bi temsil ettiğini hatırlarız. Eğer Siyon’a duyduğu bu anlaşılmaz içgüdüsel bağlılığından vazgeçerse, ceza olarak sağ eli kuruyup lirin tellerine asla tekrar dokunamaz hale gelmeliydi. Eğer Yeruşalim yüreğindeki ilk arzu olmazsa, Siyon’un eski, tatlı ezgilerini bir daha asla söyleyememesi için dili damağına yapışmalıydı.
137:7 Yazar, kendisine savurduğu bu koşullu lanetlerden sonra kutsal kentin yıkımında rolü olan kişileri düşünmeye daha kolay geçer.
Örneğin, Edomlular’ı ele alalım. İstilacıları, kenti bütünüyle harap etmeye kışkırtan bir grup oluşturmuşlardı. “Yıkın onu, yıkın temellerine kadar!” diye bağırıyorlardı. Kentin yıkımını görmekten duydukları bu kötü niyetli doyumu Rab’bin görmesini istemişlerdi.
137:8 Sonra da sırada elbette zalim yıkıcı Babil vardı. Tanrı, halkını cezalandırmak için bu ulusu bir araç olarak kullanmıştı, ama yine de Babilliler’in acımasız gaddarlıklarını hoş görmedi.
Halkıma öfkelenmiş, mirasım olduğu halde onu bayağılaştırıp eline teslim etmiştim. Ama sen onlara acımadın, yaşlılara bile çok ağır bir boyunduruk yükledin (Yşa.47:6).
Tasasız uluslara ise çok öfkeliyim; çünkü ben biraz öfkelenmiştim, onlarsa kötülüğe kötülük kattılar (Zek.1:15).
Mezmur yazarının zihninde Babil’in yıkılmasına ilişkin hiçbir soru işareti bulunmuyordu. Bu yıkım peygamberler tarafından önceden bildirilmişti (Yşa. 13:1-22; Yer.50:15, 28; 51:6, 36). Yıkımı gerçekleştirenler, kötülüklerinin be-delini Tanrı yargısının araçları olarak kullanılmakla ödeyeceklerdi.
137:9 Mezmurun son ayeti yorumlanması en güç olanıdır: