Rab, Beni Anımsa! (106:4, 5)
Övgüyü kişisel ricalar izler. Yazar, İsrail’in yenilenmesini ve Kral Mesih’in görkemli egemenliğini özlerken, Tanrı’nın kurtardığı kutsallarına göstereceği iyiliği ve o bereketli günü paylaşabilmek için dua eder. İsrail’i aralıksız refah içinde görmeyi ve uzun üzüntü gecelerinin sonunda sevincini paylaşmayı özler. Tanrı’nın eski halkının yüceliğine katılmayı arzular. Duası çarmıhta ölmek üzere olan hırsızın duasından farklı değildir: “Ey İsa, kendi egemenliğine girdiğinde beni an” (Luk.23:42).
Kızıldeniz İsyanı (106:6-12)
Mezmur şimdi, Rab’bin duasındaki düzeni izlercesine itirafa yönelir. Her ikisi de tapınmayla başlar, ardından ricalara geçer: “Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.” Ardından bağışlanma diler: “Suçlarımızı bağışla.”
Bir insan yalnızca kendi günahlarını itiraf etmekle yetinmemeli, halkının günahlarını da itiraf etmelidir. Bu, gerçek ruhsal olgunluktur. Şu ifadeyi yürekten söylemek ne kadar da zordur:
Atalarımız gibi biz de günah işledik,
Suç işledik, kötülük ettik.
İsrailliler’in günahlarını düşündüğümüzde, onları hor görmemeliyiz. Bizler de en az onlar kadar kötüyüz! Onların düşüşlerinin bize kendimizinkileri hatırlatmasını dileyelim ve tövbeyle dizlerimizin üstüne çökelim.
Nankörlükleri – özgürlüklerini satın almak için Mısır’da yaptığı harikaları takdir etmediler.
Unutkanlıkları – Tanrı’nın sayısız merhameti zihinlerinden çok çabuk silindi.
İsyanları – Kızıldeniz’e geldiklerinde, Tanrı’nın kendilerini çölde ölsünler diye Mısır’dan çıkarttığını düşünerek şikayet ettiler ve Mısır’da kalmalarının daha iyi olacağını söylediler (Çık.14:11, 12).
Ama günahları Rab’bin sevgisini söndürmedi. İsyanlarını, kendisini onlara hizmet eden Kurtarıcıları olarak açıklamak için değerlendirdi. Adına sadık kalarak onları kurtardı. Sergilediği güç ne müthişti! Kızıldeniz’i azarladığında, sular Yahudiler’in kupkuru bir toprak üzerinde geçebilmeleri için yol açtı. Güvenlik içinde diğer tarafa geçtiklerinde, kendilerini izleyen düşmandan özgürdüler. Sular yerlerine geri döndü ve Mısır ordusu sular altında kalarak boğuldu. Yahudiler bu harika olayları gördükten sonra nasıl O’na inanmaz ve övgü ezgileri söylemezlerdi?
Çölde Yakınmalar (106:13-15)
Ancak günah işlemeye başlamaları uzun sürmedi.
Zayıf bellekleri – kendileri için yaptığı mucizeleri kısa süre içinde unuttular.
Kendi iradeleri – O’nun kılavuzluğunu beklemediler.
Tutkuları – yiyecek isteyerek özdenetimlerini korumadılar (Say.11:1-35).
Tahrik ettiler – Tanrı’yı denediler.
Tanrı bu kez onlara istediklerini verdi, ama aralarına tiksindirici bir hastalık yolladı (Say.11:20). Tarihleri bize daima Tanrı’nın isteğinde kalarak dua etmeye özen göstermemizi öğretir, çünkü Matthew Henry’nin dediği gibi, “Tutkuyla isteyen, karşılığını genellikle gazapla alır.”
Datan ve Aviram, Başkaldıranlar (106:16-18)
Tanrı’nın önderliğinin reddedilmesi. Datan ve Aviram, Korah ve On isimli yandaşlarıyla Musa ve Harun’a karşı başlatılan ayaklanmanın önderleriydiler (Say.16:1-30). Bu iki Tanrı adamını kıskandılar, aynı zamanda zorla kâhinlik görevini yapmaya niyetlendiler. Tanrı’nın kutsallarına, yani Tanrı’nın temsilcileri olarak ayırdığı kişilere karşı gelerek Tanrı’ya karşı gelmişlerdi. Bunun sonucu olarak yer yarılarak önderlerini ve ailelerini yuttu. Rab’bin gönderdiği ateş, buhur sunan iki yüz elli adamı yakıp yok etti (Say.16:31-35).
Altın Buzağı (106:19-23)
Zinaları. Musa, Tanrı’nın yasasıyla Sina Dağı’ndan inmeden önce, halk altından bir buzağı yapıp ona tapınmaya başlamıştı (Çık.32:4). Tanrı’nın yüceliğini ot yiyen bir öküzün benzerliğiyle değiştirdiler. Tanrı’yı kendilerini Mısır’dan çıkartan Kurtarıcı olarak tanımak yerine, bütün onuru cansız bir buzağıya sundular. Eğer Musa araya girmeseydi, Tanrı onları bir anda yok edecekti. Bir duvardaki deliği bedeniyle tıkayan asker gibi, Musa Tanrı’nın gazabını yatıştırmak için gedikte durdu.
Casusların Kötü Raporu (106:24-27)
Kadeş Barnea’daki sadakatsizlikleri (Say.14:2, 27, 28). Tanrı onlara, konumu, mevsimi ve kaynakları ideal olan bir ülke vaat etmişti. Vaat, ülkeye girip elde etmek için gerekli olan her şeyi içeriyordu. Ama onlar vaade inanmadılar, imanla ilerlemek yerine burun kıvırarak çadırlarında oturdular. Tanrı bu nedenle çöldeki kuşağı yok etmeye ve onların soylarını uluslar arasına saçmaya ant içti.
Moavlılar’ın Günahına Ortak Olmak (106:28-31)
Baal-Peor’a tapınarak günah işlemek. İsrail erkekleri yalnızca Moav kızlarıyla fuhuş yapmakla kalmayıp aynı zamanda Baal-Peor için düzenlenen diğer putperest törenlere katıldılar ve Moav ilahlarına kurban sundular (Say.25:3-8). Tanrı öylesine öfkelendi ki, binlerce kişiyi yok eden bir salgın hastalık gönderdi. Pinehas, bir İsrailli’nin putperest bir kadını çadırına götürdüğünü gördüğünde, mızrağını her ikisine birden sapladı. Böylece hastalık belası son buldu, ancak hastalıktan ölenlerin sayısı yirmi dört bini bulmuştu. Bu eylem O’nun adaletinin bir kanıtıydı ve bir esenlik antlaşmasıyla ödüllendirildi. Rab şöyle dedi:
Onunla bir esenlik antlaşması yapacağım. Kendisi ve soyundan gelenler için kalıcı bir kâhinlik antlaşması olacak bu. Çünkü o Tanrısı için kıskançlık duydu ve İsrail halkının günahlarını bağışlattı (Say.25:12, 13).
Meriva’daki Sıkıntı (106:32, 33)
Musa’nın günahı (Say.20:2-13). Meriva (Çıkışma) suları yanında İsrail halkı açıkça imansızlık etti. Musa’yı, kendilerini susuzluktan öldürmek için çöle götürmekle suçladılar. Musa, Tanrı’nın söylediği gibi kayaya seslenmek yerine, sopasıyla iki kez vurdu. Aynı zamanda isyan eden halkla da düşünmeden konuştu. Böylece Tanrı onu vaat edilen ülkeye götürmekten vazgeçti.
Kenan’da – Aynı Eski Öykü (106:34-39)
Kenan’daki koşullar İsrail halkının doğasını değiştirmedi:
106:34 Putperest halkı yok etmediler. Onurları kırılmış Kenanlılar, insan soyunun kangrenli bir uzvuydular. Tanrı, yüzlerce yıl onlara katlandıktan sonra tek çözümün bu uzvun kesilmesi olduğuna karar verdi; bu müdahale için de İsrail’i görevlendirdi. Ancak onlar Tanrı’nın sözünü dinlemediler (Hak.1:27, 36).
106:35 Putperest halkla kaynaştılar. Putperestlerle dostluk kurarak, evlilik yaparak, inanç ve ahlâksal açıdan bozuldular.
106:36 Zina ettiler. Yahudiler çok geçmeden, gerçek ve diri Tanrı’ya tapınmak yerine putlara tapındılar.
106:37-39 İnsanları kurban ettiler. Rab’be özellikle iğrenç gelen, kendi oğullarını ve kızlarını cinleri yatıştırmak için kurban etmeleriydi (2Kr.3:27; 21:6; Hez.16:20, 21). Tanrı’nın seçilmiş halkının oğulları ve kızları, Kenan’ın murdar putlarına kurban edildiler ve ülke onların kanıyla kirlendi.
Hakimler Dönemi (106:40-46)
Barnes şöyle yazar: “Rab, kendisini gücendiren halkına onlardan tiksiniyormuşçasına davrandı.” Onları ulusların eline verdi: Mezopotamyalılar, Midyan-lılar, Filistliler, Moavlılar ve diğerleri... Bu tanrısız uluslar, Yahudiler’e baskı yaparak egemenlik sürdüler. Bu davranışa rağmen, halk RAB’be karşı günah işlemeyi ve başkaldırmayı sürdürdü. Ama tövbe etmek için O’na her dönüş-lerinde, RAB onlara merhamet etti. Antlaşmasını anımsadı, değişmeyen sev-gisini sergilemek için yargıdan vazgeçti. Tutsaklıklarının en karanlık saatlerinde bile, Rab kendilerini esir eden kişilerin yüreğine acıma duygusu koydu – mer-hametin yargıya galip gelmesi konusunda etkileyici bir örnek.
Kurtarma ve Bir Araya Toplama (106:47)
Mezmur yazarı, uluslar arasına dağıtılmış olan halkının tekrar bir araya getirilmesi için dua eder. Bu, Tanrı’nın kutsal adının övülmesiyle sonuçlanacaktır; halk O’nu yüceliğiyle övünecektir. Dua, Mesih’in görkemli krallığında göreve başlamadan önce, gelecek olan sıkıntı zamanındaki İsrail bakiyesinin ricalarını kapsar.
Hamt İlahisi (106:48)
Coşku dolu bu sözlerle yalnızca bu mezmurun sonuna gelmekle kalmayıp, mezmurların dördüncü kitabını da bitirmiş oluyoruz. Ama kitabı sona erdirmeden önce, bu mezmuru önemsememe ayartmasına karşı direnmemiz gerekir. Mezmurun bildirisini, kötü İsrail ulusuyla sınırlamamalı ve bu mezmurda yan-
sıtılan kendi tarihimizi de görmeliyiz. 1.Korintliler 10:11’de şunları okuruz:
Bu olaylar başkalarına ders olsun diye onların başına geldi; çağların sonuna ulaşmış olan bizleri uyarmak için yazıya geçirildi.
Nankörlüğe karşı uyarılırız. Eğer İsrail Mısır’dan Tanrı’nın gücüyle çıkartıldığı için minnet duymadıysa, bizler Mesih’in kanı aracılığıyla günahtan ve Şeytan’dan kurtarıldığımız için çok daha fazla minnet duymalıyız!
Unutmama konusunda uyarılırız. Rab İsa’nın çektiği acıları ve ölümünü ne kadar da kolay unuturuz. “Gözyaşı dökmeyen bir Hıristiyanlık inancının laneti”nden sorumluyuz.
Şikayet etmememiz için uyarılırız. Şikayet etmek bir yaşam biçimi haline gelmiştir; hava koşulları, yaşam koşullarımız, ufak tefek rahatsızlıklar ve hatta bazen yemeğe konulan soslardaki topaklardan bile şikayet ederiz.
Mezmur bizi, Tanrı’nın önderliğini, yöneticileri, topluluktaki yaşlıları ya da evdeki anne babamızı eleştirmememiz için uyarır.
Zina konusunda uyarılırız. Paraya, eve, arabalara, eğitime, eğlenceye ya da dünyasal başarıya tapınma.
Tanrı’nın vaatlerine imansızlık konusunda uyarılırız. Bu günah, İsrail’in otuz sekiz yıl boyunca çölde kalmasına ve imansızların vaat edilen ülkeye girememesine neden olmuştur.
Ahlâksızlık konusunda uyarılırız. Baal-Peor’un tapınması cinsel günahlarla doluydu. Tanrı’nın bu günaha verdiği karşılık, tanıklara gönderdiği felaket olmuştur.
“Önemsiz” bir itaatsizlikmiş gibi görünen konularda uyarılırız. Musa kayaya seslenmek yerine, ona vurdu. Bunu fazla ciddiye almayabiliriz, ancak hiçbir itaatsizlik önemsiz değildir.
İmansızlarla evlilik konusunda uyarılırız. Tanrı, ayrılık getiren bir Tanrı’dır. Halkının başka uluslarla biçimlendirilmesini ve bozulmasını görmekten nefret eder.
Son olarak, çocuklarımızın kurban edilmesi konusunda uyarılırız. Hıristiyan anne babaların çok azı Tanrı’nın işini yapmayı arzulamaları konusunda çocuklarına örnek olurlar. Çocuklarımız genellikle mesleklerinde kariyer yapma hırsıyla yetiştirilirler. Onları dünyasal konularda başarılı olmaları için yetiştiririz.
V. BEŞİNCİ KİTAP (107 - 150. Mezmurlar)
107. Mezmur: Böyle Desin Rab’bin Kurtardıkları
Tanrı halkının yaşamında iki sözcük dizisiyle özetlenecek olan ortak bir davranış örneği bulunur:
Günah ya da Başkaldırma
Kölelik Günahın cezası
Yalvarış Tövbe
Kurtuluş Yenilenme
Halk öncelikle Rab’bin sözünü dinlemeyerek O’ndan ayrıldı. Sonra düşüşlerinin acı sonuçlarının sıkıntısını çektiler. Kendilerine geldiklerinde, günahlarını itiraf ederek Rab’be yalvardılar. Rab onların günahını bağışladı ve onları bir kez daha kutsadı. Hiç kuşkusuz bu konudaki en iyi bilinen ve en uygun örnek, kaybolan oğul öyküsüdür.
Tekrarlanan bu döngü iki temel gerçeği barındırır. Birincisi, insan yüreğinin diri Tanrı’dan uzaklaşmaya duyduğu tükenmez eğilimdir. Diğeri ise, halkı tövbe ederek kendisine döndüğünde, Rab’bin onları yenileyen bol merhametidir.
Burada 107. Mezmur’da, Rab’bin kurtarışı dört farklı örnekle sunulur:
Çölde kaybolanları kurtarması (4-9. ayetler).
Hapiste olanları kurtarması (10-16. ayetler).
Hastaları iyileştirmesi (17-22. ayetler).
Denizcileri korkunç bir fırtınadan kurtarması (23-32. ayetler).
Sunuş (107:1-3)
Mezmur konuyu yansıtan bir sunuşla başlar; insanları Rab’be şükretmeye çağırır. O’na şükredilmesi için iki neden gösterilir: Rab iyidir, sevgisi sonsuzdur. Her iki neden de, Rab’be bitmek bilmeyen bir şükran duymak için fazlasıyla yeterlidir.
Şimdi zulüm, tutsaklık, baskı ve sıkıntıdan kurtararak, dağıttıklarını ülkeye geri getirdiği, iyiliğini ve sevgisini kabul eden bir grup halk seçilir. Mezmur yazarının İsrail’i belirttiğine şüphe yoktur. Ancak biz bu ayetlerin özellikle bu ulusu belirttiğini düşünmüyoruz. Çünkü bizler de günahın esir pazarından satın alındık ve Rab’bin kurtardıkları olarak şükran ilahisine katılmayı arzuluyoruz.
Çölde Kaybolanların Kurtarılması (107:4-9)
Bu ilk resim, İsrail’in kırk yıl boyunca ıssız çöldeki zorlu yürüyüşünü ima eder gibi görünmektedir. Kaybolmuşlardı, açtılar, susamışlardı. Cesaret ve umutları kırılmıştı. Sonra Rab’be yakardılar ve aniden dolambaçlı yolları sona erdi. Rab onları doğru yola yönlendirerek Moav Ovası’na ulaştırdı. Burası Kenan ülkesine girmeden önceki son sınırdı. Burada sonunda kendilerini evlerinde hissedebilecekleri bir kent buldular. Onlara (ve bize) duyduğu sonsuz sevgisi ve halkına olan olağanüstü ilgisi için Rab’be şükran sunmalıyız. Çünkü O, vaat edilen ülkede susamışları doyurur, açları en iyi yiyeceklerle besler.
Tutsakların Kurtarılması (107:10-16)
107:10-12 İsrail tarihinin ikinci kısa öyküsü Babil’deki sürgün yılları hakkındadır. Mezmur yazarı, bu yetmiş yılı hapse atılmaya benzetir. Babil karanlık, acı çekilen bir hücreydi. İsrailliler kendilerini ağır hapis cezasına mahkûm olmuş, zincirlere vurulmuş mahkûmlar olarak hissediyorlardı (yine de Babil’deki koşullar Mısır’daki koşullar kadar ağır değildi). Bütün bunlar Tanrı’nın buyruklarına karşı çıktıkları için başlarına gelmişti; sürgüne gönderilmişlerdi. Ağır işlerin altında ezildiler. Yükü taşıyamayarak düştüler. Hiç kimse onlara yardımcı olmadı.
107:13-16 Ama RAB, kendisine yakardıklarında onları karanlıktan kurtardı ve kölelik zincirlerini kopardı. Şimdi yapacakları en iyi şey, Tanrı’ya değişmeyen sevgisi ve kendileri için yaptığı harikalar için teşekkür etmekti.
Çünkü tunç kapıları kırdı,
Demir kapı kollarını parçaladı O.
Mezmur yazarı bu ayetle, bizi bu bölümde Babil sürgününden söz ettiğini düşünmeye yönlendiriyor. Aynı düşünceyle ilgili bağlantı, Rab’bin sürgündekileri nasıl geri getireceğini tanımlarken kullandığı, neredeyse aynı ifadelerin kullanıldığı Yeşaya 45:2’de yer alır. Koreş’e şöyle seslenir:
Senin önünsıra gidip dağları düzleyecek, tunç kapıları kırıp demir sürgülerini parçalayacağım.
Bu ifadelerin, Babil’deki sürgünün sona erdiğine işaret ettiğine kuşku yoktur.
Ağır Hastaların İyileşmesi (107:17-22)
107:17-20 Bu üçüncü kısım, İsrail ulusunun Mesih’in ilk gelişindeki durumuna işaret ediyor olabilir. O tarihlerde ulus hastaydı. Makabeliler’in yaşattıkları sıkıntılı günler yeni sona ermişti. Bazıları, suçları ve isyanları yüzünden Tanrı’nın yargısı altında inleyen akılsızlardı. Bütün yemeklerden iğrenir olmuş, ölümün kapılarına yaklaşmışlardı. Halkın arasındaki imanlı kişiler dua ediyor ve İsrail’in kurtuluş umudunu bekliyorlardı. Tanrı, sözünü göndererek onları iyileştirdi. Tanrı sözü burada, İsrail evine şifa getiren bir görevle gelen Logos’u, yani Rab İsa Mesih’i işaret ediyor olabilir. Hastaları iyileştirdiğini Müjde’de birçok kez görmüşsünüzdür. Matta bize, O’nun hastaları iyileştirirken, Peygamber Yeşaya tarafından söylenen, “Zayıflıklarımızı O kaldırdı, hastalıklarımızı O üstlendi” (Mat.8:17) sözlerini yerine getirdiğini hatırlatır. Eğer bütün İsrailliler’in şifa bulmadığı ifadesine itiraz edilecek olursa, İsrail halkının hepsinin vaat edilen ülkeye girmediğini ve Babil sürgününden geri dönmediğini hatırlamalıyız.
107:21,22 Mezmur yazarı burada tekrar Rab’bin iyiliğinin ve mucizelerinin övülmesini ister. Övgü kurbanlarının ve söylenen sevinç ezgilerinde yaptıklarının anlatılmasının özel nedeni, Oğlu’nu armağan olarak vermesidir.
Korkunç Bir Fırtınaya Yakalanan Denizcilerin Kurtarılışı (107:23-32)
107:23-27 Bu son örnek en canlı olanıdır; okyanusa açılan gemilerde çalışan denizciler hakkındadır. Ne zaman denizde bir fırtınaya tutulsalar, Rab’bin gücüne tanık oluyorlardı. Önce fırtına kopar, sonra dalgalar şaha kalkardı. Gemi dalgaların üzerinde yükselir ve kaburgası çatırdardı. Dalganın doruğunda titreyen gemi, daha sonra iki dalga arasındaki çukurda ezilirdi. Bu ortamda en sağlam gemi bile bir kibrit kutusundan farksızdı. Böyle bir fırtınada en deneyimli denizciler bile cesaretlerini yitirirlerdi. Yapabilecekleri tek şey sarhoş bir adam gibi sendeleyip sallanmaktı. Çaresizliklerinin farkına varır ve çözüm yolu bulamadıklarını görürlerdi.
107:28-30 Böyle zamanlarda küfürbaz ve inançsız gemicilerin dua ettiklerini görmek şaşırtıcı değildir. Ama Rab, onların çaresizlik içindeyken ettikleri bu duaları işitecek kadar lütufkârdır. Fırtınayı limanlığa çevirir ve dalgalar yatışır. Ne büyük bir rahatlamadır bu! Denizciler tekrar yelken açarak ulaşmak istedikleri limana varırlar.
107:31,32 Rahatlayan denizciler, Rab’be sonsuz iyiliği ve dualara verdiği harika yanıtlar için hamt etmeyi unutmamalılar. Adaklarını, O’nun sadık halkıyla birlikte, O’nu yücelterek yerine getirmeliler.
Bu örneğin, İsrail’in son fırtınadan sonra esenlik krallığına girdiğini resmettiğini söylemekle konuyu abartmış olur muyuz acaba? Fırtına, büyük sıkıntıyı simgeler. Deniz ise, kaynaşan huzursuz ulusların örneğidir. Denizciler, İsrail ulusunu temsil ederler; Yakup’un sıkıntı çektiği zamandaki gibi diğer uluslar tarafından ezilerek sürüklenmişlerdir. Ulusun inançlı bir kısmı Rab’be yakarır. Rab yeryüzüne döner, esenlik ve refah egemenliğini kurarak duruma müdahale eder.
Tanrı’nın Yönetimi ve Lütfu (107:33-43)
107:33,34 Mezmurun bu son ayetleri, Tanrı’nın, halkı önce söz dinlediğinde, sonraysa tekrar söz dinlemediğinde verdiği karşılığı açıklar. Büyük gücü aracılığıyla ırmakları kupkuru çöle, pınarları kurak toprağa çevirir. Orada yaşayanlar kendisine sırtlarını döndüklerinde, Rab için verimli toprağı tuzlu çorak bir yere çevirmek kolaydır.
107:35-38 Ama aynı zamanda bu süreci tersine de çevirebilir. Bu, Esenlik Önderi bin yıl süreyle yeryüzünde egemenlik sürmek için geri döndüğünde tam olarak gerçekleşecektir. Çöller su birikintileriyle dolacak, iyi sulanmış bahçelere dönüşeceklerdir. Yerleşim yerleri yüzlerce yıl sonra tekrar oturulacak hale gelecektir. Arazi modern kentlerle dolacaktır. Çöl aniden sürülüp ekilebilir toprağa dönüşecektir. Tohumlar, sebzeler, meyveler ve üzümler bereketle büyüyecekler, O bereketlediği için her yerde bereketli ürünler oluşacak ve hayvanlar çoğalacaktır.
107:39-43 Örneğin diğer yüzü, Rab’bin kötü yöneticilere karşı davranış biçimini gösterir:
Zulmedenler güçlerini yitirecek, baskı, sıkıntı ve acıyla alçalacaklardır; soy-lular rezil edilecek, yolu izi belirsiz bir çölde dolaştırılacaklardır (39, 40’ncı ayetler, NEB).
Firavun, Hirodes ve Hitler bu yargıya uğramışlardır. Büyük sıkıntı sırasındaki üçlü yönetim de aynı yargıya uğrayacaktır.
Ama Tanrı yoksulu sıkıntılarından kurtarır ve onu geniş bir aileyle bereketler. İyi insanlar bunu gördüklerinde sevinirler. Kötülerse söyleyecek tek bir söz bulamazlar (bu onlar için alışılmamış olsa da).
Bilge kişi, insanların ve ulusların değişen yazgılarında Tanrı’nın etkinliğini görecektir. Hem tarihten hem de bugünden ders çıkaracaktır. Özellikle sözünü dinleyenlere iyilikle davranan Rab’bin sevgisini göreceklerdir.
108. Mezmur: Yardım Et! Çabuk!
Bu mezmurun tanıdığımız bir sese sahip olması şaşırtıcı değildir. İlk beş ayet, Mezmur 57:7-11, son sekiz ayet ise Mezmur 60:5-12’nci ayetlere çok benzemektedir. Mezmur sırayla, övgüden duaya, duadan vaade, vaatten bir soruna, sonra tekrar duaya ve son olarak da zafer duygusuna geçer.
Övgü (108:1-5)
108:1,2 Mezmur yazarı sonsuz sevgisi ve sadakati nedeniyle Rab’bi övmeye kararlıdır. En yüce Olan’a ezgi söylemeye hazır ve isteklidir. Her şey henüz karanlıkken, bütün varlığını uyanmaya çağırır. Lir ve çenkini, seheri şükran ezgileriyle uyandırmak için harekete geçirir. Güne övgüyle başlamak iyi bir düşüncedir!
108:3 Ezgisini kendi eviyle ya da komşu çevresiyle sınırlamayacaktır. Nereye gitse, insanlar onun Rab’be tapındığını işitecekler, uluslar onun övgü ezgileriyle yankılanacaklardır. Aynı kararlılık bizlerde de olmalıdır.
108:4,5 Davut neden Rab’bin önünde bu kadar coşkuluydu? Çünkü Rab-bin sevgisinin göklere eriştiğini, sadakatinin gökyüzüne ulaştığını biliyordu. Övgüsü, RAB’bin büyüklüğüyle uyum içinde olmalıdır. Bu nedenle göklerin üstünde yüceltilmeli, görkemi bütün yeryüzünü kaplamalıdır.
Davut’un coşkuyla kendinden geçmiş hayranlık dolu ezgilerini dinlerken, aşağıdaki satırların neden yazıldığını daha iyi anlarız:
Övgü, duadan daha tanrısaldır.
Dua, gökyüzüne giden mutlu yolu işaret eder.
Ama övgü, şimdiden buradadır.
Dua (108:6)
Mezmur yazarı, şimdi dileklerini sıralar. Ülkesi düşman güçlerin saldırısıyla karşı karşıyadır; durum umutsuzdur. İsrail’in daha önce hep yaşadığı, başarı dolu doğaüstü zaferler artık yaşanmamaktadır. Bu nedenle Rab’be saldırganları geri püskürtecek yardımı ulaştırması ve böylelikle sevdiği halkını kurtarması için yalvarır.
Vaat (108:7-9)
108:7,8 Tanrı, tapınağında telaşsız, sakin ve görkemlidir. İsrail’in ve diğer ulusların üzerindeki haklarını vurgular. Mesih’in yönetiminin Yakup’un kuyusunun bulunduğu Şekem bölgesini kapsayacağını vaat eder; Yakup’un hayvanları için barınak kurduğu Sukkot Vadisi (Yar.33:17); otlakları ve şifalı merhemleriyle ünlü muhteşem Gilat Vadisi; ve Ürdün’ün her iki yanındaki topraklarıyla, Manaşşe. Bölgeyi savunan oymaklara önderlik eden Efrayim, Tanrı-nın miğferi olacaktır. Yaratılış 49:10’da vaat edildiği gibi, Yahuda yönetiminin yeri O’nun asası olacaktır.
108:9 Krallığa dahil olacak yabancı bölgedeki üç ulustan söz edilir: Moav, Edom ve Filist. Moav, O’nun yıkanma leğeni –aşağılanma ve denetimi ifade eden bir ifade– olacaktır. Çarığını Edom’un üzerine fırlatacaktır; bunun anlamı sahiplenme, kölelik ve hakarettir. Moav ve Edom vergi veren, bağımlı bir tebaa olacak, Filist ezilecektir. “Filist’e zaferle haykıracağım.”
Sorun (108:10,11)
Edom’a karşı kazanılacak zafer vaadi Davut’u bu vaadin gerçekleşmesi konusundaki sabırsızlığını arttırır. Başkent Sela (Petra olarak da bilinir), erişile-mez ve zorla ele geçirilemez olmasıyla tanınırdı. Davut, zafer çığlıkları atabil-mesi için kendisini Edom’a götürecek birini istemektedir. Ancak bir sorun var-dır: Tanrı yüzünü İsrail’den gizlemiştir. Yardım etmemektedir; sonuç korkunç-tur. İsrail orduları savaş yürüyüşüne geçmişler ve yenilmişlerdir, çünkü Rab onlarla birlikte değildir.
Dua (108:12)
Rab olmaksızın durum umutsuzdur, kimse yardım edemez. Davut insan yar-dımının yararsız olduğunu bilecek kadar uzun yaşamıştı. Kudretli Tanrı’dan, onlara savaş alanında yardım ederek, İsrail’in davasını tekrar üstlenmesini ister.
Umut (108:13)
Dua ettiği yerden ayrılır ayrılmaz mezmur yazarı bir zafer ezgisi söyler: “Tanrı’yla zafer kazanırız.” Çünkü düşmanlarımızı çiğneyecek ve sevdiklerine zafer sağlayacak olan O’dur. Bu, Paul Gerhardt’ın çok güzel bir biçimde ifade etmiş olduğu gibi, imandan doğan bir güvendir:
Tanrı benden yana mı?
Herkes bana karşı kalksa da korkmam;
Kurtarıcım Mesih’e seslendiğimde,
Kötülük orduları uzaklaşır.
Dostum, Her Şeye Gücü Yeten Rab,
Ve beni seven Tanrı.
Bir sel gibi üzerime gelse de,
Hangi düşman bana zarar verebilir?
Dünya geçebilir ve yok olabilir,
Ama Tanrı sarsılmayacaktır,
Bütün kötü ruhların nefreti,
Beni senin sevginden ayıramaz;
Ne açlık, ne susuzluk,
Ne yoksulluk, ne de ihtiyaçlar,
Ne de güçlü prenslerin gazabı,
Sen benim sığınağım olduğun için bana ulaşamaz.
Yüreğim sevinçle sıçrar,
Orada üzüntü barınamaz,
Güneş ışınlarının altında,
Yüceltilmiş olarak ezgi söylerim.
Üzerimde ışıldayan güneş,
İsa ve sevgisidir.
Ezgilerimin çeşmesi,
Göklerdeki cennettedir.
Dostları ilə paylaş: |