97:10 Ey sizler, Rab’bi sevenler, kötülükten tiksinin. Yehova’ya duyulan sevgi ve O’na karşı olan her şeye duyulan nefret, karşılıklı ilişki içindedirler. Bu denemeden geçenler O’nun koruyucu özeninin özel nesneleridirler.
97:11 Doğrular için ışık, bir tohum gibi ekilir, bunun anlamı Mesih’in gelişi ile doğruyu yapan kişiye ışık yayılacak ve yüreği içten ve dürüst olan herkes sözle anlatılamayan sevinç yaşayacaktır.
97:12 Bu nedenle, Tanrı’nın doğru halkına bu sevince katılıp O’nun kutsallığını hatırlayarak şükran sunmaları için çağrıda bulunulur. Bu, mezmur için şaşırtıcı bir sondur. Beklentimiz şöyle olabilirdi: “Sevgisini, merhametini, lütfunu ya da yüceliğini hatırlayarak şükran sunun.” Ama şükran sunma nedeni, O’nun kutsallığıdır. Bir zamanlar kutsallığı, bizi huzurundan kovmuştu, ama şimdi Rab İsa’nın tamamladığı kurtuluş sayesinde, kutsallığı bize karşı olmak yerine, bizden yanadır. Bunu hatırladığımızda sevinebiliriz.
98. Mezmur: Yaratılışın Yeni Senfonisi
98:1,2 Mesih’in ikinci gelişi, İsrailliler’in ulusların baskısından kurtarılma-ları anlamına gelir. Bu yüce özgürlük, bu yeni ezginin söylenme nedenidir; Mesih’in düşmanları üzerindeki zaferini kutlar. Rab’bin sağ elinin gücüyle ve kutsal koluyla yaptıklarını nitelendirebilecek tek sözcük “muhteşem”dir.
Mezmur, krallığı çoktan gelmiş gibi resmetmektedir. Rab’bin zaferi artık çok iyi bilinmektedir. Uluslar, O’nun İsrail’le yaptığı antlaşmayı sadakatle yerine getirdiğini görmüşlerdir.
İsa yeryüzüne ilk kez geldiğinde, Meryem’in ezgisi şuydu: “Atalarımıza söz verdiği gibi, ...merhamet etmeyi hatırlayarak kulu İsrail’in yardımına yetişti” (Luk.1:54, 55). Zekeriya, Tanrı’nın “Atalarımıza merhamet ederek kutsal antlaşmasını anacağını” (Luk.1:72) bildirdi.
98:3 İsa ikinci kez geldiğinde İsrail şu ezgiyi söyleyecek:
İsrail halkına sevgisini, sadakatini anımsadı;
Tanrımız’ın zaferini gördü dünyanın dört bucağı.
Rabbimiz’i İsrail’e söz vermek için harekete geçiren, merhametiydi ve şimdi de bu sözlerini gerçekleştiren sadakatidir.
98:4-6 İlk bakışta 4-6’ncı ayetler bütün İsrail’le birlikte sevinmeye çağrılan uluslara hitap eder gibidir. Ama 4’üncü ayetteki, “yeryüzü” sözcüğü büyük olasılıkla İsrail “ülkesi” anlamına gelir. F. W. Grant’ın çevirisinde de aynı anlamdadır.66 Kurtarılmış İsrailliler, coşkulu bir sevinçle ilahiler söylemeye teşvik edilirler. Levililer, lir eşliğinde onlara katılmaya çağrılır. 6’ncı ayette, kâhinler boru ve borazan sesleriyle uyumu bütünleştirirler.
98:7,9 Sonra doğa ve uluslar senfoniye katılmaya davet edilirler. Denizin ve içindekilerin keyifle gürledikleri betimlenir. Yeryüzü ve içindekiler de büyük bir mutluluk yaşamaktadırlar. Kayalar üzerinden akan ırmaklar el çırparlar. Tepeler sevinç ezgileri söylercesine başlarını kaldırırlar. Bütün yaratılış, Kral’ın yeryüzünü yönetmeye (yargılamaya) gelişine ani bir değişimle karşılık verir. Bu, yoksul, hasta ve ağlayan dünyaya dürüst ve adil bir egemenlik getirmektedir. Bundan kim mutlu olmaz?
99. Mezmur: Kutsal, Kutsal, Kutsal
99:1 Bu mezmurda Kral’ın yüceliği üç kez vurgulanır (3, 5, 9’uncu ayetler). Mezmur yazarı Mesih’in krallığının kurulmuş olduğunu kabul eder. “Keruvlar arasında” tahtına oturmuştur. Bu, tahtının simgesel olarak keruvlar tarafından desteklendiği anlamına gelebilir. Keruvlar insan bedenine ve kanatlara sahip varlıklardır. İnsanın günahına karşı, Tanrı’nın kutsallığını haklı çıkarmak için atanmışlardır. Krallığın görünüşü öylesine etkileyicidir ki, uluslar titremeli ve yeryüzü korkuyla sarsılmalıdır.
99:2,3 Siyon’daki tahtından yöneten Rab, güç ve yücelikte büyüktür. Yeryüzündeki bütün halklar üzerinde Yönetici olarak yüceltilmiştir. O’nun büyük ve heybetli ismini, suçlanamaz bir kutsallığa sahip olduğu gerçeğini bilerek onurlandırmalıdırlar.
99:4,5 Bu güç Kralı, aynı zamanda adalete aşıktır. Bu, yeryüzü yöneticileri arasında görünmeyen bir özelliktir. “Güç ve adalet sonunda evlendiler” (FWG). O’nun krallığında rüşvet ve ahlâksızlık bilinmez. Eşitlik, adalet ve doğruluk birer istisna değil, kuraldır. Halkı O’nu nasıl da yüceltmeli, ayaklarının taburesi önünde nasıl da tapınmalıdır. Diğer ayetlerde Tanrı’nın taburesi değişik şekillerde tanımlanır: Antlaşma Sandığı (1Ta.28:2), tapınak (Mez.132:7), Siyon (Ağı.2:1), yeryüzü (Yşa.66:1) ya da hatta Tanrı’nın düşmanları olarak (Mez.110:1). Buradaki referans büyük olasılıkla Siyon’daki tapınağa işaret etmektedir.
99:6,7 Bu Kral, geçmişte halkına sadakatle yol gösteren aynı Kral’dır. Musa ve Harun O’nun kâhinlerindendi; Samuel ise O’nun büyük aracılarından biriydi. Teknik olarak ne Musa ne de Samuel bir kâhin değildi, ama her ikisi de Tanrı’nın izni altında kâhinlik görevlerini yerine getirdiler. Burada önemli olan, onların Rab’be feryat ettiklerinde O’nun kendilerini yanıtlamasıdır. Musa ve Harun’la bulut sütunu içinde haberleşti, onları Sina Dağı’nda verdiği yasadan kurtardı. O’nun buyruklarına itaat ettiler; itaatleri kusursuz değildi. Kısmen de olsa yasayı yerine getirdiler.
99:8 Ama Tanrı dualarını yanıtladı. Burada ima edilen güvence, bunu yapmayı bugün de sürdüreceğidir. Halkının kötü işlerine göz yummasa da, bağışlayıcı bir Tanrı’ydı. Bağışlansalar da, yaptıkları kötülükler cezasız kalmadı. Örneğin, Tanrı lütuf göstererek Musa’yı Meriva sularındaki günahı nedeniyle affetti, ama Tanrı’nın yönetimi, onun vaat edilen ülkeye girmesini engelledi.
Bu üç kahramanın, İsrail ulusunun imanlı kesimini temsil ettiklerini ve onlar için geçerli olanın, Tanrı’nın bütün sadık antlaşma halkı için de geçerli olduğunu düşünebiliriz. Rab’be yakardıklarında kurtarıldılar. Bugün de Rab’be yakaran herkes kurtarılacaktır.
99:9 Tanrı’nın kutsallığına verilen bu üçlü referans bize Yeşaya 6:3 ve Vahiy 4:8’i hatırlatır. Aynı zamanda Heber’in görkemli satırlarını da akla getirir:
Kutsal, kutsal, kutsal, Gücü Her Şeye Yeten Rab Tanrı!
Sabah erkenden ezgimiz önüne yükselsin;
Kutsal, kutsal, kutsal, merhametli ve kudretli!
Yüce Tanrı, Kutsal üçlü birlik.
– Reginald Heber
100. Mezmur: Eski Yüzüncü (Mezmur)
Cenevre Mezmurlar Kitabı’ndaki (1551) müziğiyle “eski yüzüncü” olarak çok sevilen bu mezmur, bütün yeryüzüne RAB’be tapınması için yapılan bir çağrıdır. Çağrıları, İsrail dağlarının sınırlarından çıkarak bütün uluslardan insanlara yönelir. Barnes bu konuda şunları yazar:
Buradaki düşünce, övgünün yalnızca tek bir ulusla ilgili olmayışıdır; övgü yalnızca bir insan için uygun değildir. İbrani halkıyla sınırlanmamalıdır; ama herkes için uygun bir övgü zemini bulunmaktadır. Bütün uluslar, diller ve koşullar birleşip Tanrı’yı övebilir. Bu düşüncenin temelinde bütün insanların tek bir Yaradan’a sahip oldukları gerçeği yatar (3. ayet).67
Bu beş kısa ayetten, tapınmanın çok da zor olmadığını öğreniriz. Üslubu ne anlaşılmaz, ne de süslüdür. Bu ayetlerden, yaşamın gerçek anlamının Tanrı’ya tapınmak olduğunu öğreniriz. Sözcükler harika anlamlar taşırlar. Buradaki sade gerçekler kurgudan daha anlamlıdır.
Mezmurun ana hatları aşağıda belirtildiği gibidir:
Tapınmaya çağrı (1, 2. ayetler).
Tanrı’ya neden tapmalı (3. ayet).
Tapınmaya çağrı (4. ayet).
Tanrı’ya neden tapmalı (5. ayet).
Tapınmayla ilgili yedi ilke verilir:
Sevinç çığlıkları atın (1. ayet).
Ona neşeyle kulluk edin (2a. ayet).
Önüne ezgilerle gelin (2b. ayet).
Kapılarına şükranla (4a. ayet),
Avlularına övgüyle girin (4b. ayet).
O’na şükredin (4c. ayet).
Adına övgüler sunun (4d. ayet).
O’nu kimliği nedeniyle övmeliyiz. O bizim,
Rabbimiz’dir (1. ayet).
Tanrımız’dır (3a. ayet).
Yaratıcımız’dır (3b. ayet).
Sahibimiz’dir (3c. ayet).
Çobanımız’dır (3d. ayet).
O’nu nitelikleri nedeniyle övmeliyiz:
O, iyidir (5. ayet).
Merhameti sonsuza kadar sürer (5. ayet).
Sadakati kuşaklar boyunca sürer (5. ayet).
İlk üç ayette Tanrı’ya Yaratan olarak tapınılır. Ama son iki ayet aklımıza Golgota’yı getirebilir. Çünkü başka hiçbir yerde O’nun iyiliğini, merhametini ve sadakatini bu kadar açık göremeyiz.
Bütün yeryüzü ve üzerindekiler
O’nun görkemli gücünü kabul ederler,
Bütün işleri O’nun bilgeliğini yansıtır;
Ama ya o sevgisi! Hangi dil bunu anlatabilir?
Rabbimiz İsa her şeyi iyi yapmıştır!
– Samuel Medley
3’üncü ayette atlamamamız gereken harika bir düşünce sistemi bulunur. Burada Rab’bin Tanrı olduğunu öğreniriz; bunun anlamı O’nun yaklaşılmaz yücelikte olduğudur. Ama aynı zamanda O’na ait olduğumuzu da okuruz; ve bu, O’nun bize ne kadar yakın olduğunu gösterir. Tanrı’nın bize yakınlığı nedeniyle mezmurda korku ve dehşet yerine, sevinç ve ezgiyle karşılaşırız.
Mezmur, Tanrı’ya söylenen sevinçli bir ezgidir. Tanrı’ya ezgi söyleme çağrısını ilahi besteleme sanatımızın iyi bilinen şu yorumuyla dile getirelim:
Ey siz yeryüzünde oturan bütün insanlar,
Sevinçli bir sesle Rab’be ezgi söyleyin;
O’na şenliklerle kulluk edin, övgüler sunun!
O’nun huzuruna gelin ve sevinin.
Rab’bin gerçekten Tanrı olduğunu bilin;
Bizim yardımımız olmadan O bize şekil verdi;
O’nun sürüsüyüz, bizi O besler,
Bizi sürüsüne koyunları olarak katmıştır.
Kapılarına övgüyle girin
Avlularına övgüyle yaklaşın; övün, yüceltin,
O’nun adını daima kutsayın,
Çünkü böyle yapmak iyidir.
Neden mi? Çünkü Tanrımız Rab iyidir,
Merhameti sonsuza kadar sürer;
Gerçeği bütün zamanlar için sarsılmadan durur
Ve çağdan çağa sürecektir.
– İskoçya “Mezmurlar Kitabı”
101. Mezmur: Krala Yakışır Kararlar
Davut’un özel ve halk önündeki yaşamı için duyduğu özlem, başardıklarının ötesindeydi. Ama evi ve krallığı için koyduğu hedefler, Rab İsa Davut’un tahtında oturmak için geldiğinde tam olarak gerçekleşecektir. Bu mezmur Davut’un egemenliğine girişini bildirir; bu mezmurda Davut, yüksek bir amacın peşinde koşar.
101:1 Mezmura Rab’bin merhamet ve adaletini överek başlar. Bu sıfatlara kendisi de sahip olmak ister. Belki ilk aklına gelen, Tanrı’nın İsrail’e olan merhameti ve düşmanlarının üzerine gönderdiği adil yargısı olduğundan bu düşünceyle başlamıştır, çünkü hemen ardından şunları ekler: “Seni ilahilerle öveceğim, ya RAB.”
101:2 Sonra kendi kişisel yaşamı için arzuladığı bazı özelliklere geçer. Temiz bir yolda yürümeye özen gösterir. Rab’bin öğretişlerine uygun davranmak ister; öyle ki, paylanması gerekmesin. Arzuları öylesine tutkulu ve içtendir ki, özlem duyan iç çekişleri de arzularına eklenmiştir: “Ne zaman geleceksin bana?” ifadesi çeşitli şekillerde yorumlanır:
Tanrı’nın gelip onu bu dürüst yaşam biçimi içinde bulmasını özler. Tanrı-nın kendisiyle yaptığı antlaşmanın (2Sa.7) yerine gelmesini özler. Tanrı’nın yeryüzündeki krallığının en son ve kalıcı krallık olarak kurulmasını ister.
“Kararlarını uygulayabilmesi için Tanrı’nın varlığına ihtiyacı olduğunu hisse-der.”68
Evinde doğrulukla yürümeye kararlıdır. Ev yaşamında dürüstlük ve içtenlikle hareket edecektir. Sinsiliğe, hilekârlığa, ikiyüzlülüğe yer olmayacaktır!
101:3,4 Önünde alçaklığa izin vermeyeceğini söylerken, Tanrı’nın gözünde kötü olan hiçbir şeyi onaylamayacağını anlatmak istemektedir.
Döneklerin işlerinden nefret eder; bunların kendisini etkilemesine fırsat ver-memeye kararlıdır. Gerçekten ve dürüstlükten sapanlar kendisiyle paydaşlık yapmayacaklardır.
Uzak durmaya kararlı olduğu başka bir kötü özellik, sapıklıktır. Bu kötülüğü kendisinde hoş görmeyecek ve güvendiği danışmanları arasında bu tür insanlar bulunmayacaktı. “Tanımak istemem kötülüğü” ifadesi hem onun kararlılığına, hem de kendi yaşamına işaret ediyor olabilir. KJV bu ifadeyi şöyle çevirir: “Kötü bir kişi tanımayacağım.” Burada “tanımak” sözcüğü kötü kişiyi kabul etmeyeceğim ya da isteklendirmeyeceğim anlamındadır.
101:5 Dostunu çekiştiren yok edilecektir. Bu ifade, RSV’de belirtildiği gibi, öldürülecektir anlamına gelmeyebilir. Ama yönetici konumunun dışında bırakılacağı ya da susturulacağı anlamını taşıyabilir (NASB sayfa kenarı notu).
Aynı şey kibirli kişiler için de geçerlidir. Kraliyet sarayında yetkili bir konumda olmayacaktır.
101:6 Krallıkta hizmet edebilmek için gerekli olan önemli nitelik, ahlâksal ve ruhsal doğruluk olacaktır. Ülkenin sadık insanları kralın yardımcıları; yaşamlarını temiz tutanlar, hizmetkârları olacaklardır.
101:7,8 Dolandırıcı, yalancı, hilekârlara gelince; kralın evinde oturamayacaklardır. Yalancılar gözünün önünde durmayacaklardır.
Kral, bütün kötülüklerin derhal ve sert bir şekilde önlendiğini görmeye kararlıdır. “Yok etme” ifadesi, onları Rab’bin kenti olan Yeruşalim’den çıkartmak ya da cezalandırmak anlamına gelebilir. “Her tür kötülük ülkeden kesilip atılmalıdır ve boş iş yapanların tümü RAB’bin kentinden çıkartılmalıdır.”69
102. Mezmur: Golgota’daki Üçlü Birlik
Bu mezmuru anlamanın yolu, ayetlerde kimlerin konuştuğunu anlamakla mümkündür.
Çarmıhta asılı olan Rab İsa, Tanrı’ya sesleniyor (1-11. ayetler).
Baba sevgili Oğlu’nu yanıtlıyor; 12’nci ayeti İbraniler 1:8’le karşılaştırdığımızda bu sonuca varırız (12-15. ayetler).
Konuşmacının kimliği belirtilmemiştir, ama biz konuşmacının Mesih’in yönetimi altındaki İsrail’in gelecekteki yenilenmesini tanımlayan Kutsal Ruh olduğunu düşünüyoruz (16-21. ayetler).
Kurtarıcı bir kez daha, günahlarımız nedeniyle Tanrı’nın ellerinde acı çekerken işitilir (23, 24a. ayetler).
Bu bölümü tekrar İbraniler 1:10-12’yle karşılaştırarak, Baba’nın Oğlu’na seslendiğini anlarız (24b-28. ayetler).
Burada Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde olmadığı kadar yoğun biçimde, Rab İsa dünyanın günahları için çarmıhta kefaret ettiğinde, Üçlü Birlik’in kişileri arasında geçen konuşmayı işitmemiz sağlanır.
102:1,2 1 ve 2’nci ayetlerde sıkıntı çeken kişinin duasını okurken, Tanrı-nın Oğlu’nun çarmıhtaki ölüme bile itaat edecek kadar kendini alçalttığını asla unutmamalıyız.
İsa, Yardımcı, Şifa Veren, Dost;
Neden, söyleyin bana, neden oradaydı?
Duasının işitilmesi için yalvarıyordu. Tanrı’nın, sıkıntıları sırasında yanında olmasını ve O’nu hemen yanıtlamasını diliyordu.
102:3-7 Sonra, Acılar Adamı’nın katlanması gereken sıkıntılardan bazıları tanımlanır. Ölmek üzere olduğunun bilincindedir. Günleri duman gibi yok olmakta, bedeni ateş gibi yanmaktadır. Yaşamsal organları sanki kurumuş ve solmuştur. Öyle ki, hiçbir şey yiyecek iştahı kalmamıştır. Çektiği işkence öylesine uzamıştır ki, bir deri bir kemiğe dönmüştür. Çöldeki bir kuş ya da ıssız harabelerdeki bir baykuş gibi bir terk edilmişlik ve kasvet örneği olmuştur. Uyuması elbette imkansızdır. Tanrı ve insanlar tarafından terk edilmiş, damdaki bir serçe kadar yalnızdır.
102:8-11 Düşmanları, hakaretlerinden vazgeçmemektedirler. Adını lanet için kullanmaktadırlar (Bugün bile İbranice’de İsa’nın karşılığı olan Yeşua adı düşmanları tarafından Yeşu olarak kısaltılmıştır. “Adı yeryüzünden silinsin” anlamına gelen, lanet etmek için kullanılan bir sözcük haline gelmiştir). Üzüntü külleri, ekmeği olmuştur. İçeceğini, yaslı gözyaşları sulandırmaktadır.
Tanrı’nın öfkesi ve gazabı nedeniyle sıkıntı çektiğini fark etmişti. Tanrı’nın öfkesi kişisel değildi; Tanrı Kuzusu, ağaçtaki bedeninde bizim günahlarımızı taşımaktaydı. Tanrı tarafından bırakıldığı için kendisini kesilip atılmış gibi hissediyordu. Günleri akşam uzayan gölge gibi kaybolmakta, yaşamı ot gibi sararmaktaydı.
102:12-15 Tanrı şimdi, Rab İsa’ya güvenini tazeleyen teşvik sözleriyle yanıt verir. Oğul’a Rab olarak hitap eder; O’na sonsuza dek tahtında oturacağını ve adının kuşaklar boyunca süreceğini hatırlatır. Öleceği gerçektir, ama dirilecek ve gökyüzüne yükseltilecektir. Sonra Yahuda oymağının Aslanı olarak yeryüzüne dönecek ve Siyon’a merhamet edecektir. Bu sözler, şimdi bir kenara bırakılmış olan ulusun tekrar kayrılacağı zaman gerçekleşecektir. İsrail halkı bu yenilenmeyi beklerken Siyon’un taşlarından hoşlanır, hatta tozunu bile sever. Bu sevgisi, Batı Duvarı’na –bugünkü ağlama duvarı– gösterdiği derin saygı ve eski Yeruşalim Kenti’ne olan büyük duygusal bağlılığından anlaşılır. Siyon tekrar Kralı’nı karşıladığında, uluslar Rab’bin adından, bütün yeryüzü kralları Rab’bin görkeminden korkacak ve O’na bağlılık yemini edeceklerdir.
102:16-22 16-22’nci ayetlerde, birinci ve ikinci kişi adılları atlanmıştır; kullanılan yalnızca üçüncü kişi adılıdır. Böylece, düşündüğümüz gibi bu ses, Kutsal Ruh’un Mesih’in egemenliği altındaki İsrail’in gelecekteki yenilenmesini tanımlayan sesidir. Mesih, güçle geri dönecek, büyük görkemiyle görünecek ve Siyon’u yeniden kuracaktır. Dağılmış halkının duaları o gün yanıtlanacaktır. O gün yalvarışlarının boşa gitmediği anlaşılacaktır. Gelecek kuşaklar Rab’bin göklerden nasıl baktığını, dağılmış, zulüm gören halkının feryatlarını nasıl işittiğini ve onları nasıl İsrail ülkesine geri getirdiğini anlatan harika destanları okuyacaklardır. Uluslar Yeruşalim’de Rab’be tapınmak için toplandıklarında, O’nun mahkûmları ve yargı altındakileri nasıl özgür kıldığını anlatacak, Rab’bi, İsrail’e lütufkâr davrandığı için öveceklerdir.
102:23-28 Mezmur şimdi, çarmıhta son nefesini veren Rab İsa Mesih’e geri döner. Otuzlu yaşlarında genç bir adamdır. Ancak gücü yaşamının baharında son bulmuştur. Yaşamı zamanından önce sona ermek üzeredir. Bu nedenle şöyle dua eder: “Ey Tanrım, ömrümün ortasında canımı alma!”
RAB’bin yanıtı anında gelir (24b. ayet): “Senin yılların kuşaklar boyu sürer.” Burada konuşanın Tanrı olduğunu biliyoruz, çünkü ayeti izleyen sözler İbraniler 1:10-12’de Baba Tanrı’ya atfedilmiştir. Tanrı’nın, Oğlu hakkındaki tanıklığına dikkat edin:
O yaratılıştaki etkin kişidir: Dünyanın temellerini atmıştır. Gökler de O’nun ellerinin yapıtıdır.
Yaratılış yok olacaktır, ama O kalıcıdır. Yaratılış eskiyecek ve bir giysi gibi, daha iyi bir giysi için değiştirilecektir. Ama Mesih hep aynıdır; değiş-mez ve sonsuzdur.
Yalnızca kendisinin sonsuzluğu kesin değildir, aynı zamanda halkının ve soyunun sonsuzluğu da kesindir. Kullarının çocukları güvenlikte oturacak, soyları O’nun koruması altında yaşayacaktır.
103. Mezmur: Hamt Etmeye Çağrı
103:1 Mezmurları bu kadar çok sevmemizin nedenlerinden biri de, bazen duygularımızı ifade edecek sözcükleri bulamadığımızda, mezmurlardaki ifadeleri kullanabilmemizdir. Bu gerçek, özellikle 103. Mezmur için geçerlidir. Görkemli hamt edişlerde, en derin şükran duygularımızın aynası olan duyarlılığı buluruz. Gönlümüzü ya da canımızı Rab’bi övmeye çağırırız (Gönlümüz sözcüğüyle anlatılmak istenen, bütün varlığımızdır). Ruh, can ve beden, RAB’bin kutsal adını övmek için sıraya girerler.
103:2 Tapınmaya çağrı ikinci kez duyulur. Bu kez bize sağladığı bütün iyilikleri unutmamamız önemle hatırlatılmaktadır. Hatırlatılmasına ihtiyaç duyarız, çünkü sık sık unuturuz. Sağlığımız ve diğer birçok nedenden dolayı O’na hamt etmeyi unuturuz. Bu iyilikleri, değerlerini takdir edemeden hakkımız gibi kabul ederiz.
103:3 Ama her şeyin ötesinde, bütün suçlarımızı bağışladığı için O’na teşekkür etmeliyiz. Günahlarımız bizi kana boyamış bile olsa, Tanrı’nın bizi kardan beyaz hale getiren yüce lütfu, sözle anlatılamaz bir mucizedir. Mezar taşı için tek bir sözcük seçmiş olan kişinin duygularını anlayabiliyorum: BAĞIŞLANMIŞ. Aynı şekilde, “Rab İsa bütün günahlarımı bağışladı ve bu bağışlamanın asla sonu gelmeyecek” sözlerini söyleyen İrlandalı bir imanlıyla da aynı duyguları paylaşmaktayım. Mesih’in değerli kanı sayesinde günahlarımızın sonsuza kadar kaldırıldığını biliyoruz, ancak bu gerçeği kabul etmek kolay değil. Hatırlanması gereken ikinci yarar, bizi bütün hastalıklarımızdan iyileştirmiş olmasıdır. Bunun ortaya çıkaracağı sorunla karşılaşmadan önce, şifanın bağışlanmadan sonra geldiğine dikkat edelim. Fiziksel olan ruhsal olanla çok yakın bir ilişki içindedir. Her ne kadar bütün hastalıklar bir günahın doğrudan sonucu değilse de, bazı günahlar bu konuda etkileyici olabilir. Eğer hastalık ve günah arasında ilişki mevcutsa, bağışlanma şifadan önce gelmelidir.
Ancak sorun açıkça ortadadır. Ayette, “Bütün hastalıklarını iyileştiren” diye yazar. Deneyimlerimiz sonucunda bütün hastalıkların şifa bulmadığını, hepimizin er ya da geç (Rab bu arada gelmezse) öleceğini biliriz. O zaman bu ayetin anlamı ne olabilir? Yanıtı ararken aşağıdaki gözlemlerde bulunacağız.
Birincisi, şifa Tanrı’dan gelir. Hastalanmış ve sonra iyileşmişseniz, bu iyileşme için Tanrı’ya teşekkür edebilirsiniz. Çünkü şifanın kaynağı O’dur. Tanrı’nın Eski Antlaşma’daki adlarından biri Yahve Rafa’dır – Şifa veren RAB. Gerçek şifa Rab’den gelir.
İkincisi, Rab her türlü hastalığı iyileştirebilir. O’nun için tedavisi imkansız bir hastalık yoktur.
Üçüncüsü, Rab doğal araçlarla zaman içinde ya da mucizevi olarak hemen iyileştirebilir. O’nun iyileştirme gücünü hiçbir şey sınırlayamaz.
Dördüncüsü, Rab yeryüzünde bedendeyken, O’na getirilen her hastayı iyileştirmiştir (Mat.8:16).
Beşincisi, bin yıllık dönem esnasında bütün hastalıkları iyileştirecektir (Yşa. 33:24; Yer.30:17). Şifa bulamayacak olanlar, O’na isyan edenlerdir (Yşa.65:20b).
Ancak ayetin başka hangi anlamı olursa olsun, bu imanlının her hastalık için şifa alacağı anlamına gelmeyebilir. Çünkü mezmurun diğer ayetlerinde bize yaşamın kısalığı ve kesinlikle son bulacağı hatırlatılır (Bk. 15, 16. ayetler). Benim bu ayetten anladığım, bir imanlı iyileştiğinde, bu Tanrı’nın bir merhametidir; şifa kabul edilmeli ve Şifa Veren olarak kendisine teşekkür edilmelidir.
103:4 Rab yalnızca hastalıkları iyileştirmekle kalmaz, yaşamlarımızı ölüm çukurundan ya da yıkımdan kurtarır. Bu elbette bizi cehennemden kurtardığı anlamına uyarlanabilir. Ancak ben buradaki anlamın bizi sürekli olarak tehlikelerden, kazalardan, trajedilerden koruduğu olduğunu düşünüyorum. Yalnızca cennete gittiğimizde, Tanrımız’ın bizi zamansız ölümden kişisel müdahaleleriyle ne kadar sık korumuş olduğunu fark edebileceğiz.
Dördüncü iyilik, bize sevgi ve sevecenlik tacı giydirmesidir. Bir zamanlar sevgisiz ve suçlu olanlar için bu eşsiz bir taçtır. Sonsuz bir sevgiyle seviliyoruz ve bu sevgi her gün O’nun merhametiyle üzerimize dökülmektedir.
103:5 Yaşadığımız sürece bizi iyilikleriyle doyuran da O’dur. Buradaki İbranice sözcüğün anlamı tam olarak bilinmemektedir. Birebir çevirisi, “Süsünü (ziynetini) iyi şeylerle doyurur” anlamındadır. Bu ifade “yaşam boyu” ya da “yaşadığın sürece” ifadelerinin karşılığıdır. Anlamı tam olarak hangi sözcüğün verdiğini bilemesek de, gerçek, Rab’bin özlem duyan yüreği doyurduğu ve doğru yolda yürüyenlerden hiçbir iyiliği esirgemediğidir.
Bu beş iyiliğin –bağışlama, şifa, koruma, taçlandırma ve doyum– sonucu gençliğimiz bir kartalınki gibi tazelenir. Hastalık ve sıkıntı bedeni etkileyebilir, ama ruha dokunamaz.
“Dış varlığımız harap oluyorsa da, iç varlığımız günden güne yenileniyor” (2Ko.4:16). Bedenimizin sonsuza kadar genç kalmasını sağlayacak bir yöntem yoktur, ama ruhun gücü giderek artabilir.
RAB’be umut bağlayanlarsa taze güce kavuşur,
Kanat açıp yükselirler kartallar gibi.
Koşar ama zayıf düşmez,
Yürür ama yorulmazlar (Yşa.40:31).
Kartal, uzun yaşamı ve üstün gücüyle ünlüdür. Yaşamı sürekli canlılığa ve yenilenen gençliğe sahip değildir; yaşlandığında kartal da ölür. Ama mezmur yazarının söylediği, Tanrı’da kalan kişinin sürekli yenilenmenin tadına varacağı ve giderek bir kartal gibi yükselerek göklerde süzüleceğidir.
Dostları ilə paylaş: |