Ülkemizde pek benimsenmemiş bir dalda yani biyografik roman türünde, Oğuz Atay'ın, kendine özgü üslubu ve kurgusuyta yazdığı bir romandır. Bu romanda Atay kendi hocası da olan Mustafa inan'ı anlatmıştır. Fakir bir halk çocuğunun uluslararası ün sahibi bilim adamı olma yolundaki zorlu serüvenini sergilenirken toplumsal eleştiri kalıplarını da zorlamıştır. İnan'ın yaşamından kesitler veren bu romana fotoğraf albümleri de eklenmiştir.
TUTUNAMAYANLAR
(Oğuz Atay)
Tutunamayanlar'da iki baş karakter vardır. Selim Işık ve Turgut Özben. Turgut Özben küçük burjuva yaşamının içine gömülmüş genç bir mühendistir. Arkadaşı Selim Işık'ın intiharını bir gazete haberinden öğrenir ve sarsılır. Turgut, Selim'in intiharının sebebini araştırmaya girişir. Öncelikle Selim'in diğer arkadaşlarından Metin ve Esat'la görüşür. Başlangıçta karanlıkta olan Selim'in karakteri bu görüşmeler sonucunda aydınlanmaya başlamıştır. Metin ve Esat'ın arkasından Süleyman Kargı'yı bulur. Süleyman, Selim'in yazdığı altı yüz mısraiık şiiri Turgut'a verir. Bu şiirden ve Süleyman Kargı'nın izlenimlerinden Selim'in duygulu, olumsuz, sabırsız ve yaşantısında cansız olduğu anlaşılmaktadır. Turgut Özben, Selim ile ilişkisi olan Günseli isimli bir kızla tanışır. Günseli'nin anlattıklarıyla birlikte Selim'in "Tutunamayan İnsan" kimliği aydınlanmaya devam ediyordur. Derken Selim'in günlüğü ortaya çıkar ve karanlıkta kalmış ufak noktalar, bu günlük ve Selim'in son günlerinde yazdığı "Türk Tutunamayaniar Ansiklopedisinde anlatılan kişiler aracılığıyla sonuca ulaşır. Turgut Özben, Seüm'in hayatı üzerine yoğunlaştırdığı düşünceler sonucunda kendi benliğini tanımaya başlar. O da tutu n mayan l ard ar biridir. Hayatını sıradan alışkanlıkların yönettiğini fark eder. Evinden ayrılır, bir trene biner ve gözden kaybolur.
Cemil Meric'in "Bu Ülke" adlı eseri Meric'in sürekli etrafında dolaştığı Doğu-Batı sorunu yanında, sağ-sol kutuplaşmasına ve kalıplaşmasına ilişkin önemli tespit ve karşı çıkışları da içermektedir. Eserde Cemil Meric'in kullandığı ağır dil göze çarpar. Bu Ülke Meric'in düşüncelerinden, izlenimlerinden, duygularından oluşan bir eserdir. Meriç, eserinde kendini anlamak ve anlatmak için kaleme aldığı yayımlanmış ya da yayımlanmamış yazılarını da okuyucusuyla paylaşır. Bu Ülke Meric'in "aynı kaynaktan fışkırdılar" dediği eserler dizisinin önemli bir halkasıdır. O, Bu Ülke için: "Bu sayfalarda hayatımın bütünü, yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim." der.
SESSİZ EV
(Orhan Pamuk)
Selahattin Bey'in karısı Fatma Hanım İttihat ve Terakki idaresi ile anlaşamadığı için İstanbul'dan ayrılır. Gebze'ye giderek Cennethisar'da köhne ve büyük bir eve taşınır. Fatma Hanım yalnız başına yataktan kalkama-yan ve yürüyemeyen bir kadındır. Bundan dolayı yanına Cüce Recep lakaplı bir bakıcı alır. Fatma Hanım'ın üç torunu bir haftalığına bu büyük eve gelirler. Torunlarından Faruk tarihçidir. Nilgün üniversitede Metin ise lisede öğrencidir. Faruk her sabah Gebze Kaymakamlığına gider orada araştırmalar yaparak vaktini geçirir. Torunlardan Metin çocukluk arkadaşı Vedat'la birlikte zengin aile çocuklarıyla gezmektedir. Nilgün ise her gün etinde bir kitapla sahile gider. Dönüşte bir Cumhuriyet Gazetesi alır ve eve geçer. Cüce Recep'in Hasan adında bir yeğeni vardır. Hasan Nilgün'e aşıktır, ama Nilgün'ün solcu olduğunu düşünmektedir. Bunu kendi arkadaşlarına anlatır. Arkadaşları Nilgün'e ilgi duyduğu için Hasan'a kızarlar. Nilgün'ü cezalandırmak için plan yaparlar. Hasan durumdan Nilgün'ü haberdar etmek ister. Fakat Nilgün buna inanmaz. Hasan'a "pis faşist" diyerek hakaret eder. Hasan bunun üzerine Nilgün'ü döver. Cüce Recep ile bir eczacı hanım Nilgün'ü eve götürürler. Nilgün eczacının hastaneye gitme fikrini reddeder. Üç kardeş ertesi gün İstanbul'a dönmeye karar verir. Nilgün o sabah yatağa uzanır ve bir daha uzandığı yerden kalkamaz. Beyin kanamasından ölür. Fatma Hanım olanlardan habersiz torunlarıyla vedalaşmak için üst katîa beklemektedir. Hasan ise trene binerek Cennethisar'dan ayrılır. BEYAZ GEMİ
(Cengiz Aytmatov)
Romanda annesi ve babası tarafından terk edilmiş bîr çocuğun Mümin Dede'siyle geçirdiği günler anlatılmaktadır. Mümin Dede'nin bir de Nine adında ikinci karısı vardır. Bu, her anı değişik bazen neşeli bazen sinirli olan bir kadındır. Diğer kahramanlar Orazkul ve karısı Bekey Hala; Seydahmet ve karısı Gülcemai'dir. Orazkul içkiye düşkündür ve çocukları olmadığı için her gün Bekey Hala'yı dövmektedir. Bu üç aile ıssız San Taş vadisinde yaşamaktadır. Bir gün bu ıssız vadiye bir satıcı gelir. Kadınlar eşyaların hepsine bakar fakat paraları olmadığı için hiçbir şey alamazlar. Mümin Dede ise torununa bir okul çantası alır. Artık çocuğun dürbününden başka bir de okul çantası vardır. Çocuk bu duruma çok sevinmiştir. Çünkü kardeş ve yaşıtı olmadığından bu iki eşyaya hayallerini anlatacaktır. Eşyalarıyla birlikte Işık Göl'üne hayvanları otlatmaya gider. Dürbünüyle uzaktaki okuluna bakar, sonra gelen beyaz gemiye. Kendini bu görüntüye kaptırır ve danaları unutur. Ninesinin bağırtısıyla hemen düş dünyasından gerçek hayata döner; ama bu uzun sürmez. Çocuk için beyaz gemiyi ve uzaktaki okulunu seyretmek en güzel eğlencedir çünkü
GÜN OLUR ASRA BEDEL
(Cengiz Aytmatov)
Ayîmatov'un anlatım gücüyle "İnsanları mankurt olmaktan kurtaralım." mesajını verdiği romanın başkahramanı Yedigey Cangeldin, cepheden döndükten sonra, Kazak bozkırlarında küçük bir aktarma istasyonunda çalışmaya başlar. Burada tanık olduğu ve uzak geçmişine çağrışım yapan olayiar, gerçekte bir siyasi rejimin gümbür gümbür çöküşünün nedenleridir. Yedigey'in çok eski ve yakın arkadaşı olan Kazangap ölür. Onun için bir cenaze töreni düzenlerler. Bu törene Kazangap'ın şehirde oturan oğlu ve kızını da çağırırlar. Kazangap'ın cenazesini mezarına götürürken, Yedigey kendisinin ve milletinin geçmişini acı-îatlı, düşündürücü yanlarıyla bir bir gözlerinin önünden geçirir. O gün 'asra bedel bir gün' olur onun için. Sevdikleri kişinin cenazesini Naymanlar'ın kutsal mezarlığına götürdükleri zaman, orada bir uzay üssünün kurulmuş olduğunu görürler ve cenazenin gömülmesine izin verilmez. Öte yandan, Rus-Amerikan ortak araştırması sonunda kozmonotlar, uygarlık düzeyi dünyanınkinden çok daha yüksek bir gezegen keşfeder. Bu gezegende yaşayanlar dünyalılarla ilişki kurmak isterler. Fakat daha yüksek bir uygarlığı, daha iyi bir yönetimi kendileri için zararlı gören dünyalı yöneticiler bu isteği reddederler.
KORKUNÇ YILLAR
(Cengiz Dağcı)
Yazarın kendi hayat hikâyesine dayanan roman henüz öğrenci iken, askere alman ve İkinci Dünya Savaşı'na sürülen Kırımlı bir gencin başından geçenleri konu edinir. Roman, Teğmen Sadık Turan'm hatıraları olarak anlatılmaktadır. Almanlara karşı savaşırken, Sadık Turan esir düşer. Alman esaret kamplarında birbirleriyle ilgilenmeye çalışan bir avuç Türk soylu askerin ayakta kalmak için girdikleri mücadeleler anlatılır. Savaşın ve esaretin bütün acıları, karanlık yüzü bu insanların çektiklerinde yansıtılır. Otuz bin kişilik esir kampında ayakta kalabilenlerin sayısı sınırlıdır bunların bir kısmı Yahudi sanılarak Alman askerleri tarafından öldürülmüştür. Derken, bir gün Almanların esir kamplarındaki Türk soyluları ayırarak bir birlik kuracakları ve Sovyetlerin işgali altındaki Türk yurtlarını kurtarmak üzere savaştıracakları duyulur. Şüpheler, endişeler, tereddütler, büyük bir heyecan ve ümide karışır. Rus üniformaları çıkartılır. Aiman üniformaları giyilir; Türkistan Kurtuluş Lejyonu kurulmuş olur.
Ancak, ümitlerin hayale dönüşmesi fazla sürmez. Almanların savaşı kazansalar bile Türk yurtların: kurtarmak gibi bir meseleleri olmadığını çabuk anlarlar. Teğmen Sadık Turan, savaş sonunda, yurdunu, bütün İnsanlarıyla birlikte kaybetmiştir. Kırım'ı ancak hayalinde yaşatabilecek olan genç insan, İtalya'da bir otelde otururken, bütün bu olup bitenlerden sonra yaşamak isteğini kaybediyor gibidir.
ONLAR DA İNSANDI
(Cengiz Dağcı)
Roman, yazarın kendi köyünde geçmektedir. Bu köy vasıtasıyla Kırım'ın Ruslar tarafından nasıl ele geçirildiği, nasıl Ruslaştırıldığı anlatılır. Eserde pek çok milletin bir arada yaşadığı topraklarda yaşanan eziyetler ve zulüm konu edilmektedir. Eserin başkahramanı kırk beş yaşlarında bir Kırım köylüsü olan Bekir'dir. Bekir'in Esma isimli bir eşi ve Ayşe isimli bir kızı vardır. Bekir, İvan ve Kala Mata adlı iki Rus'a tarlasında iş verir. Köylü bu durumu kabullenmez. Köylü, köyde meydana gelen bazı kötü olayların Rusların uğursuzluk getirmesinden kaynaklandığını düşünür. Köy zamanla başka Rusların da gelmesiyle Türkler için yaşamın zorlaştığı bir yer olur. Pek çok ev, dükkan yağma edilir. Karşı gelenlere işkenceler yapılır. Pek çok köylü öldürülür. En sonunda köyde bulunan herkes köyden kovulur ve köye göçmen Ruslar yerleştirilerek köy Rus köyü haline getirilir.