Akait kitaplarında şirkin beş çeşidinden bahsedilir.
1) Şirk-i İstiklal: Allahu Teâlâ ile birlikte bir başka ilâh tanımak yahut tamamen ayrı olmak üzere, bir veya birden fazla mâbudun varlığına inanmaktır. Biri iyilik, diğeri kötülük yaratıyor diye iki ilâhın varlığına inanan mecûsîler bu kısımdadırlar.
2) Şirk-i Teb’iz: Allahu Teâlâ’nın bir olduğunu kabul etmekle beraber, birden fazla tanrının toplamından oluşan bir Allah kabul etmektir. Teslis inancına sahip olan, yani Allahu Teâlâ’nın (hâşâ) Baba-Oğul-Ruhu’l-Kudüs toplamı olmak üzere bir olduğunu iddia eden hıristiyanların inancı gibi..
3) Şirk-i Takrib: Evrenin yaratıcısının bir olduğuna inanmakla beraber, O’na yaklaştıracağı iddiasıyla ağaçtan, taştan veya madenden yapılmış, put, heykel ve benzeri şeylere tapmak. Peygamberimiz zamanında yaşayan câhiliyye Arapları putlara tapmalarını böyle izah ediyorlardı. Kur’ân-ı Kerim de onların şöyle dedikleri anlatılır:
“Allah’ı bırakıp da kendilerine birtakım dostlar edinenler derler ki: ‘biz bunlara ancak bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diy tapıyoruz.” 32
4) Şirk-i Taklit: Hususi olarak beğenip seçtikleri için değil de, atalarından geldiği için kabul ettikleri şirktir. Umumiyetle insanların çoğu, dinini seçerek değil, yetiştiği cemiyette, o din bulunduğu için bu dine sahip olur. Kur’ân-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Biz atalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız’ derler.” 33
5) Şirk-i Esbâb: Kâinattaki her türlü kanunun Allah’ın yaratması ve müsaadesiyle değil de, kendi kendine tesirde bulunduğuna, eşyanın hakiki müessir olduğuna inanmak. Kâinattaki her şeyi yaratan ve eşyanın özelliklerini tayin ve takdir eden Allahu Teâlâ’dır. Ateş yakar, güneş ışık ve ısı verir, havasız yaşamak mümkün değildir, yemek karnı doyurur gibi. Bir müslüman bütün bunların Allahu Teâlâ’nın yaratması, izni ve müsaadesiyle olduğuna inanır. Allah Teâlâ’yı hiç tanımayarak, eşyaya tesir kudretini O’nun verdiğini kabul etmeyerek her şeyi eşyaya ve sebeplere bağlamak şirktir.34 Allah Teâlâ her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Burada şirk olan husus, her şeyin sadece doğaya, tâbiata ve zahirî (görünürdeki) sebeplerden ibaret olduğunu (hâşâ) Allah’ın yaratması ve izniyle olmadığını, tesadüfen, kendi kendine olduğunu düşünmek.
Bu sıralananlarla beraber şirk, iki kısma ayrılır:
a) Açık Şirk: Allah’ın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde ortak tanımak.
b) Gizli Şirk: Peygamberimiz (s.a.s.) Riyâyı, gizli şirk olarak bildirmiştir.
“Sizin hakkınızda en çok korktuğum, küçük şirktir.” ‘Küçük şirk nedir, ey Allah’ın elçisi?’ diye sorduklarında; “Riyâdır. Allah Teâlâ kıyâmet günü amellerinin karşılıklarını verdiği zaman riyâkârlara şöyle der: ‘dünyada kendilerine gösteri yapmakta olduklarınıza gidin, bakın bakalım onların yanında bir karşılık bulacak mısınız?” buyurdu. 35 Yine Allah Rasûlü (s.a.s.) bir hutbesinde şöyle buyurdu:
“Ey insanlar bu şirkten sakınınız, muhakkak ki o, karıncanın kımıldamasından daha gizlidir.” İçlerinden birisi şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın elçisi, karıncanın kımıldamasından daha gizli iken biz O’ndan nasıl sakınırız?’ ‘Ey Allah’ım, bile bile Sana herhangi bir şeyi şirk koşmaktan yine Sana sığınırız. Bilmediğimiz şeylerden de Senden mağfiret dileriz’ deyiniz” buyurdu. 36
Riyâ lugat olarak, görmek mânâsına ru’yet kökünden gelir. “Hakikatte olmadığı halde iyi görünmek” mânâsındadır. Dilimizdeki en yakın karşılığı gösteriştir. Dinî bir tâbir olarak ibâdetlerde ve diğer amellerde samimiyetten uzaklığı ve ihlâssızlığı ifade eder. Bir başka ifade ile, bir müslüman, ibâdetlerini Allah rızası için yapmakla mükelleftir. Zekât, sadaka, yardım, güler yüz, tatlı söz gibi her çeşitten hayırlı amelleri de Allah rızası için yapmalıdır. Amelde Allah rızasını arama keyfiyetine ihlâs denir. İhlâsın zıddı, Riyâdır. Yani, her çeşit ibâdet ve dinin teşvik ettiği diğer hayırlı amellerde Allah rızası değil, dünyevî bir maksat gütmek, insanların rızasını aramak Riyâdır. “Riyâ bir nevi şirktir. Çünkü hayırlı ameller Allah için yapılacakken, dünyevî bir menfaat için yapılınca, o menfaat ilâh yerine konmuş olmaktadır.”
Rasûlullah (s.a.s.) şirkin bu çeşidine yukarıda da belirttiğimiz gibi gizli şirk demiştir. “Riyânın en azı da şirktir” buyurmuştur.
Bir başka hadis de şöyledir:
“Kıyâmet günü riyâkâr adama: ‘Ey fâcir, ey gaddâr, ey gösterişçi mürâi, amelin mahvoldu, mükâfatın kayboldu, amelini kime gösteriş için yaptınsa, git ondan mükâfatını al!” denir. 37 Rasûlullah (s.a.s.)’in Riyâya karşı uyarması çoktur. Bunlardan biri de şöyle:
“Ümmetimin şirke düşmesinden korkuyorum. Gerçi onlar puta tapacak değiller; güneşe, aya, taşa tapacak değiller. Fakat amellerinde riyâkârlık yaparlar, Allah için yapmazlar.” 38 Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Şüphesiz münafıklar Allah’a oyun etmeye çalışıyorlar, halbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler.” 39 Ebu Hureyre (r.a.) dedi ki:
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle dedi:
“Yüce olan Allah, ben şirk koşulan her şeyden müstağnî olanım (onlardan uzağım). Her kim bir amel yapar da onda Benden başkasını ortak yaparsa (riyâkârlık ederse) onu ortağıyla baş başa bırakırım (amellerinin sevabından mahrum ederim).” 40
Âyet ve hadislerden de görüldüğü gibi yapılan ameller sadece Allah rızası için olmalı, insanların beğenisini, takdirini kazanmak için kesinlikle olmamalı. Çünkü eğer mükâfatı Allah’tan bekleniyorsa Allah için olmalı; yapılan ibâdetleri, hayırları, iyilikleri insanlar beğensinler, takdir etsinler, övsünler diye yapılırsa bu riyâdır. Riyâ da gizli şirktir, yapılan ameller geçersizdir. Bundan dolayı sevap değil, günah kazanılır. Dolayısıyla yapılan ameller hem Allah için, hem de insanlar için değil, sadece ve sadece Allah rızası için olursa o amel sâlih amel olur. Böyle amelin Allah katında değeri ve mükâfatı vardır, aksi halde değeri yoktur, azabı çoktur.
Dostları ilə paylaş: |