Siyasal küLTÜR – kriz etkiLEŞİMİ ÇERÇevesinde türk siyasal küLTÜRÜNÜN kriz alanlari



Yüklə 0,72 Mb.
səhifə6/26
tarix26.07.2018
ölçüsü0,72 Mb.
#59594
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   26


Toplum bilimciler, “anomi” kavramını kendi bakış açılarına göre birçok toplumsal olgu ve olayı açıklamak için kullana gelmiştir. Anomi kavramı, Tolan’ın ifade ettiği biçimde, topluma egemen olan kuralların (norm) geçerliliğini ve yaptırım gücünü yitirdiği, bu kurallar arasındaki hiyerarşinin altüst olduğu ve topluma bir kargaşanın, kuralsızlığın (normsuzluk) egemen olduğu durumları betimlemek için kullanılmaktadır. Kurallar gücünü yitirmiş; ancak bunların yerine geçecek yenileri oluşmamıştır.1
Bu kavramın babası sayılabilecek olan Durkheim da anomiye iki temel anlam yüklemiştir. İlki toplumsal işbölümündeki anomidir ve bazı toplumsal işlevler arasındaki düzen eksikliğini, toplumsal evrim içindeki anarşik düzeyi ifade etmektedir. İkincisi, Durkheim’ın “intihar” olgusunu açıklarken kullandığı, bireylerce içselleştirilmesi gereken ahlaksal kuralların yitirilmesini ifade eden, kuralsızlık içindeki toplumların ahlaksal durumudur. Bu durumda birey hangi kuralı izleyeceğini bilememektedir.2
Amerikan toplum biliminin önemli temsilcisi Merton’a göreyse anomi, toplum tarafından “tanımlanmış” hedeflere ulaşmak için “tanımlanmamış” davranışlara başvurulduğu durumu belirtir. Birey-toplum merkezli açıklamalar ve çözümlemelere yönelik Durkheim’ın yaklaşıma karşılık, Merton’un yaklaşımı, anomik ortamın bireysel sonuçlarını açıklamaya yöneliktir.3
Anomi tartışmaları birçok toplum bilimci tarafından genişletilerek sürdürülecektir; ancak genel olarak yukarıda belirtilen iki ana eksen anomiye dair iki temel kavramlaştırmayı yansıtmaktadır. Bu bağlamda, sistemin yapısının dayattığı toplumsal durum ve bu durum karşısındaki bireysel tavır, bir kriz durumudur. Toplumun kutsadığı kuralların ortadan kalktığı veya gücünü yitirdiği zorunlu bir durum, daha önce yapılan kriz kavramlaştırmasının önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Bu boyut, krizin toplum içinde yaşayan bireyler tarafından duyumsanması, bireyin toplumu algılayışının etkilenmesi ve aynı zamanda toplumun da bu genel tavırdan etkilenmesidir. Bunun yanında, Mertoncu yaklaşım da toplumsaldan kaynaklanan bireysel düzeyli bir krize tekâbül emektedir.
Anomi kavramı, toplumsal krizi, toplumsal değer ve kuralların birey üzerindeki etkisini yitirmesi veya etkisinin azalmasıyla açıklamaktadır. Marks ise krizi, kapitalist sistem içinde evrimleşen meta toplumunda “değişim değeri”nin, “kullanım değeri” üzerinde giderek egemenlik kurması ve bunun sonucunda da insanın ürününe, emeğine, topluma ve kendi varlığına yabancılaşması, bunları denetim altında tutma gücünü yitirmesi olarak görmektedir.4 Modern anlamı ile yabancılaşama, gerek kapitalist toplumlardaki “verimlilik-akılcılık” ekseninde cereyan eden sosyo-ekonomik anlayışı gerekse Sovyet tipi hegemonik-iktisadî büyümeye ve böylece rakibiyle rekabet ederek giderek ona benzeme sonuçlarıyla ortaya çıkan toplumsal krizi açıklamaya çalışmaktadır. Kavramın babası sayılan Marks’ın, yabancılaşma üzerine görüşlerinin önem kazanması ve o görüş üzerine yapılan yeni yorumlamalar II. Dünya Savaşı sonrası işlerlik kazanmıştır.5 Yeni yorumlarla birlikte, yabancılaşmanın, “bireylere mi yoksa bir bütün olarak topluma mı uygulandığı” sorusu gündeme gelmiştir. Bu soruya “birey” diye yanıt verenler, bireyin içinde yaşadığı topluma uyum sağlamamasını, onun yabancılaşması olarak tanımlamış; diğer yanıtı yeğleyenler ise bir toplumun da yabancılaşabileceğini, toplumla uyuşmayan bireyin de yabancılaşmamış sayılabileceğini vurgulamışlardır.6
Tekrar Marks’a dönersek, ona göre yabancılaşmanın ilk türü emek üzerine olan yabancılaşmadır. Burada söz edilen şey kişinin ürettiği nesnenin, onun karşısında ondan bağımsız ve daha güçlü bir yer edinmesidir. Çalışma işi, kişiye yabancılaşmış sanki ona dışsal olmuştur. Bu durum, dünyayı emeğinin ve kendi gerçekliğinin bir parçası olarak algılayan insan için kendi türsel yaşamından koparılması demektir.7 İnsan bu durumda kendi yarattığı evrenin esiri durumuna gelmekte; emeğinden sonra yarattığı ürüne, o ürününün anlam taşıdığı topluma ve doğaya, en sonunda da insanlığa yani kendi türüne karşı yabancılaşmaktadır. Bunun sonucunda, insan gereksinimlerinin ve ilişkilerinin yeniden üretilmesi gerekmektedir. Tolan da bu noktada Marks’tan yola çıkarak, özel mülkiyetle birlikte herkesin herkesi yeni gereksinimleri pahasına yok etmeye güdülendiğini, yeni ilişkiler silsilesinin de bu minvalde örüldüğünü dile getirmektedir. İnsan insana yabancılaşır, kendine düşman olan bu yeni varlığa karşı “para”ya gereksinimi vardır. Bu ise aşırılık ve ölçüsüzlüğe yol açmaktadır.8
Marks’ın buradaki amacı insanın emeğine, kendine, doğaya ve insanlığa karşı yabancılaşmasının ortadan kaldırılması için gerekli yolu açacak mekanizmayı kurgulamaktır. Aslına bakılırsa Marks’ın kapitalist toplumlar için öne sürdüğü savlar, tarihin birçok dönemindeki toplum yapılarına az çok uyarlanabilecek niteliktedir. Bu akıbet toplum için anominin ötesinde bir kriz anıdır. Yabancılaşmanın boyutlarını ve siyasal alandaki yansımaları aşağıdaki tablo yardımıyla sınıflandırılmıştır:
Tablo-2: Yabancılaşmanın Boyutları ve Siyasal Alandaki Tepkiler


GENEL OLARAK

ÖZEL DURUMLAR

ZİHİNSEL YARATMA

SİYASET

Nesnel durum

Öznel durum

Nesnel durum

Öznel durum

Yönetim araçlarından kopma

Güçsüzlük

Sınıfsal yönetim

Yöneten ve yönetilen ayrımı

Yurttaş ve devlet arasındaki ayrım ve kopma

Anlamsızlık izlenimi

A.B.D’ deki partilerin siyasal yapısı

Adaylar arasında fark olmaması

Çalışma toplumu

Ölçütlerin yokluğu veya yetersizliği / Aşrı uyum

Yozlaşmış bir siyasal sistem

Tek başarı yolu olarak meşru olmayan yollar

Toplumsal role göre yabancılaşma

Kendi özüne karşı dıştalık

Temsilî demokrasi sistemi

Oy kullanmanın bir dış zorlama olduğu duygusu

EGEMEN BOYUT

Zihinsel yaratma karşısında yabancılaşma

Anlamsızlık izlenimi

Yurttaş ve devlet arasındaki ayrım ve kopma

Siyasal sistemi algılayamama

(Kaynak: M. Rosner’den aktaran Tolan, 1981, s.190)
Tolan, anomi ve yabancılaşma kavramı arasındaki ilişkiyi, anominin diğer insanlara karşı bir yabancılaşma ve kendi özüne karşı dıştalık ile oluşan ilişkileri kapsadığını belirterek kurmaktadır.9 Yabancılaşma, bireyin uzaklaşma duygularıyla nitelenen ruhsal durumunu ifade ederken anomi, toplumdaki kural yokluğunu ifade etmektedir.10 Anomi, insanın topluma yabancılaşması olarak tanımlandığında, yabancılaşma kavramının içinde yer almaktadır. Toplumsal yabancılaşma olgusunun içinde anominin yanı sıra ya da onun farklı varyantları olarak, “aşırı uyum” ve “toplumsal yalnızlığı” da katabilmek olanaklıdır.
Yukarıdaki açıklamalarda anomi kavramı, kurallar sisteminin gücünün zayıflaması olarak irdelenmiştir. Ancak birçok toplum bilimci, toplumsal koşullara aşırı biçimde uymayı modern toplumun başlıca özelliği olarak görmektedir. Aşırı uyumluluktan kasıt, bireyin kendini toplumsal baskı altında hissettiği ve seçimleri konusundaki özgürlüğünün sınırlanmış veya manipüle edilmiş olduğudur. Toplumsal yalnızlık ise, anominin koşulları içinde yer alan “atomlaşma”nın belirtilerindendir. Toplumsal yapıdaki parçalanmışlık, toplumsal ilişkileri zedeler; bu durum da toplumsal kuralları etkisizleştirir. Yabancılaşma ve anomi arasındaki ayrımın belli bir ideolojik faklılığa tekâbül ettiği gözden kaçırılmamalıdır. Marks’ın yabancılaşma ile vurgulamaya çalıştığı şey, insanın, kendi toplumsal ilişkilerini denetim altında tutmasının olanaksızlığı ve düşmanca bir görünüm kazanan toplum karşısındaki durumudur. Durkheim’ın anomi kavramı ile vurgusuysa, toplumun birey üzerindeki denetiminin sekteye uğramasınadır.11


Yüklə 0,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin