2. Mısır Kralı Mukavkıs'a Mektup:
Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla
Allah’ın kulu ve Rasulu Muhammed’den, Kıptilerin büyük reisi el-Mukavkıs’a;
Hidayete ittiba edene selam olsun! Ben seni İslam’ın çağırışıyla çağırıyorum. İslamiyeti kabul et ki selamete eresin. Allah sana çifte sevap verecektir. Eğer yüz çevirirsen bütün Kıptilerin günahını sen üzerine almış olacaksın.
“Ey kitap ehli! sizin ve bizim için aynı olan bir kelimeye geliniz ki, o Allah’dan başkasına ibadet etmemek, her ne olursa olsun hiç bir şeyi O’na ortak koşmamak ve aramızdan bazılarımız, Allah’dan başka bazı insanları Rabb edinmemeleridir. Şayet onlar, bundan yüz çevirirse siz dersiniz ki; Bizim Allah’a teslim olan müslümanlar olduğumuza şahit olunuz.”
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- Mukavkıs’a Hatib bin Ebi Belta’yı gönderdi. Mukavkıs O’nu hoş karşıladı ve ikramda bulundu. “Yakında bir Peygamberin Şam tarafından çıkacağını zannediyordum.” dedi. Ancak müslüman olmadı. Mısır’ın en gözde iki cariyesi Mariya ve Sirin ile beraber, ismi Düldül olan bir at, mektup ve güzel kıyafetlerden oluşan bir hediye hazırlayıp Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’e gönderdi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- Mariya’yı kendisine ayırıp Sirin’i de Hassan bin Sabit’e verdi. Düldülü de yine kendisine binek olarak ayırdı.
3. Fars Kralı Kisra'ya Mektubu:
“Rahman Rahim Allah’ın Adıyla.
Allah’ın Rasulu Muhammed’den İranlıların büyük reisi Kisra’ya;
Hidayete ittiba eden ve Allah Rasulu’ne inanan, eşi ve ortağı olmayan Allah’dan başka ilah olmadığını, Muhammed’in O’nun kulu ve Rasulu olduğunu beyan edenlere selam olsun! Ben seni İslam’ın bütün çağırışı ile çağırıyorum, zira ben her canlıyı dine davet, kafirlere karşı Allah’ın sözünü yerine getirmek için bütün insanlar nezdinde Allah’ın Rasulu’yüm. O halde İslam’ı kabul et ve selamet bul, şayet reddedersen mecusilerin günahı senindir.”
Mektubu da Abdullah bin Huzafe es-Sehmi ile gönderdi ve mektubu Kisra’ya ulaştırmak üzere Bahreyn reisine vermesini emretti. Mektup Kisra’ya ulaşınca, Kisra mektubu paramparça etti ve “Benim raiyetimde olan basit bir köle kendi ismini benim ismimden önce yazmış” diye öfkesini dile getirdi. Bu durum Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’e ulaşınca ‘Allah onun mülkünü parçalasın” buyurdu. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in bu duası gerçekleşti ve Kisra önce Bizans ordusu önünde büyük bir hezimete uğradı. Ardından oğlu ayaklanarak babasını devirip tahta kendisi geçti. İran’da çalkantıların ve bölünmelerin ardı arkası kesilmedi. Nihayet Ömer -radıyallahu anh- döneminde İslam orduları tarafından fethedilerek, İslam topraklarına katıldı.
4. Doğu Roma Kralı Kayser'e Mektubu
Rahman Rahim Allah’ın Adıyla
Allah’ın kulu ve Rasulu Muhammed’den, Rumların büyük reisi Heraklius’e:
Hidayete uyanlara selam olsun! Müslüman ol, selamet bul! Müslüman ol ve Allah, sana iki kat ecrini verir. Eğer yüz çevirirsen, köylülerinin günahı senindir.
“Ey kitap ehli! sizin ve bizim için aramızda ortak olan bir kelimeye gelin ki, o Allah’dan başkasına ibadet etmemek, her ne olursa olsun, hiç bir şeyi O’na ortak koşmamak ve aramızdan bazılarımızın, Allah’dan başka bazı insanları Rabb edinmemeleridir. Şayet onlar, bundan yüz çevirirse, siz dersiniz ki; Bizim Allah’a teslim olan müslümanlar olduğumuza şahit olun.”
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- bu mektubunu da Dıhye bin Halife el-Kelbi’ye verdi ve Kisra’ya ulaştırmak üzere Basra reisine vermesini emretti. O sırada Rum imparotoru Heraklius, İranlılara karşı kazandığı zaferin şükrünü eda etmek amacıyla Hıms’dan Beytül Makdis’e yayan olarak gelmiş bulunuyordu. Peygamber -sallallahu aleyhi vesellem-’in mektubu kendisine ulaşınca, O’nun hakkında bilgi almak için adamlarına kendisine bazı arapların getirilmesini emretti. Onlar da bir Kureyş kervanının başında bulunan Ebu Süfyan ve mahiyetindeki arapları alıp imparatorun huzuruna getirdiler. Heraklius onları meclisine aldı ve Peygambere en yakın olanının kim olduğunu sordu. Onlar da Ebu Süfyan’ı öne çıkardılar.
Kral, O’nu kendisine yaklaştırıp, diğerlerini arkasına aldı ve onlara “Ben bu adama o adam (Peygamber -sallallahu aleyhi vesellem-) hakkında bazı sorular soracağım. Yalan söylerse bana bildirin” dedi. Ebu Süfyan kralın huzurunda yalan söylemekten çekinerek sorulara doğru cevap verdi.
Heraklius:
“Aranızda O’nun (Nebi -sallallahu aleyhi vesellem-’in) soyu nasıldır?” dedi. Ebu Süfyan:
“O aramızda en soylu kimselerdendir.” dedi. Heraklius:
“O’ndan önce Peygamberlik iddiasında bulunan başka arkadaşınız oldu mu?” dedi. Ebu Süfyan:
“Hayır.” dedi. Heraklius:
“O’na ileri gelenler mi yoksa zayıflar mı tabi oldular.” dedi. Ebu Süfyan:
“Zayıflar” dedi. Heraklius:
“Artıyorlar mı yoksa eksiliyorlar mı?” dedi. Ebu Süfyan:
“Artıyorlar.” dedi. Heraklius:
“O’nun dinine tabi olduktan sonra dininden dönen oludu mu?” dedi. Ebu Süfyan:
“Hayır.” dedi. Heraklius:
“Peygamberlik iddiasından önce hiç O’nu yalan ile itham ettiğiniz oldu mu?” dedi. Ebu Süfyan:
“Hayır.” dedi. Heraklius:
“Hainliğine şahit oldunuz mu?” dedi. Ebu Süfyan:
“Hayır.” dedi. Heraklius:
“O’nunla savaştınız mı?” dedi. Ebu Süfyan:
“Evet.” dedi. Heraklius:
“Netice nasıl oldu?” dedi. Ebu Süfyan:
“Bazen biz O’nu, bazen de O bizi yendi.” dedi. Heraklius:
“Size ne emrediyor?” dedi. Ebu Süfyan:
“Allah’a ibadet edin, O’nu bir şeye ortak koşmayın diyor. Ayrıca namaz, sadaka, iffet ve sılayı rahimi emrediyor.” dedi.
Heraklius, Ebu Süfyan’la girdiği bu karşılıklı diyalogdan sonra şöyle dedi.
“O’nun aranızda soylu bir nesebten geldiğini söyledin. Peygamberler hep böyledir. Kavimleri arasında nesep sahibidirler.
Daha önce aranızdan hiç kimsenin Peygamberlik iddiasında bulunmadığını söyledin. Eğer böyle olsaydı bir başkasının sözünü taklit ediyor derdim.
O’nun ataları arasında bir kral’ın olmadığını söyledin. Eğer öyle olsaydı atalarının krallığını isteyen bir adam derdim.
O’nun asla yalan söylemediğini söyledin. İnsanlara karşı yalan söylemeyen Allah’a karşı da yalan söylemez.
O’na zayıfların tabi olduklarını söyledin. Peygamberlere zaten zayıflar hep tabi olurlar.
Onların gün geçtikçe çoğaldıklarını söyledin. İman meselesi hep böyledir. Mutlaka tamamlanır.
O’nun emanete asla hıyanet etmediğini söyledin. Bu Peygamberlerin şanındandır. Asla hıyanet etmezler.
O’nun Allah’a ibadet etmenizi ve hiç bir şeyi O’na şirk koşmamanızı emrettiğini, size putlara tapmayı yasakladığını, namazı, sadakayı ve iffeti emrettğini söyledin. Eğer söylediklerin doğruysa O yakında şu ayaklarımın bastığı yerlere sahip olacaktır. Bir Peygamberin çıkacağını biliyordum, ancak sizden olacağını zannetmiyordum. O’nunla görüşmeyi çok isterdim. O’nunla görüşseydim ayaklarını yıkardım.
Heraklius daha sonra katibine emrederek Peygamber -sallallahu aleyhi vesellem-’in mektubunu okuttu. Huzurunda bulunan din adamları buna çok kızdılar ve bağırıp çağırmaya başladılar. Ebu Süfyan ve beraberindeki araplar imparatorun huzurundan çıkarıldılar. Ebu Süfyan arkadaşlarına “Sarıoğulların Kralı O’ndan korkuyor.” diye hayretini ifade etti. Bu olaydan sonra da Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in dininin galip geleceğini içtenlikle kabul etti. Hatta Allah O’nu İslam’a girmeye muvaffak kıldı.
Heraklius Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in elçisi Dıhye bin Halife’ye birçok mal ve hediye vererek hoşnutluğunu ifade etti. Sonra Hıms’a dönerek Doğu Roma ileri gelenlerini sarayında topladıktan sonra sarayının kapılarını kitletti. Sonra onlara hitaben “Ey Roma azizleri! Kurtuluş ve doğruluğa ermek aynı zamanda mülkünüzün elinizde kalmasını ister misiniz? Bu Peygambere tabi olun” dedi. Rumlar O’nun bu sözlerini işitir işitmez ürkmüş yaban eşekleri gibi sarayın kapılarına koştular. Ancak kapılar kapalı olduğundan dışarı çıkamadılar. Kayser onların nefretlerini görünce “Bana gelin” dedi. “Ben bu sözleri sizin dininize olan bağlılığınızı ölçmek için söyledim. Dininize ne kadar bağlı olduğunuzu bizzat gördüm.” dedi. Bunun üzerine Kayser’e secde ettiler ve hoşnut oldular.
Bu rivayetten Kayser’in Peygamberimiz -sallallahu aleyhi vesellem-’in nübüvvetini tamamen bildiği ancak krallık kürsüsüne olan sevgisi yüzünden İslam’a girmediği anlaşılıyor. Böylece Peygamber -sallallahu aleyhi vesellem-’in de buyurmuş olduğu gibi kendi ve halkının günühlarını yüklenmiş oldu.
Dıhye bin Halife’ye gelince, Medine’ye dönüş yolunda Cüzamoğulları kabilesine mensup kişiler tarafından yolu kesildi ve soyuldu. Medine’ye geldiğinde durumu Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’e bildirdi. O da Zeyd bin Harise’yi beşyüz kişilik bir orduyla onların üzerine gönderdi. Zeyd onlara saldırdı ve bin deve, beşbin koyun ganimet ile kadın ve çocuklardan oluşan yüz kişiyi esir alarak Medine’ye getirdi. Bu kabilenin müslüman olmuş liderlerinden Zeyd bin Rufaa yine kendisi gibi müslüman olmuş diğer kabile fertleriyle Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’e geldi. Yolu kesildiği zaman Dıhye’ye yardım da etmişlerdi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- koyun ve esirleri O’na geri verdi.
Dostları ilə paylaş: |