Slanders On Muslims In History


Yuvarlak Masa (Round Table)



Yüklə 1,58 Mb.
səhifə3/30
tarix31.10.2017
ölçüsü1,58 Mb.
#23310
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   30

Yuvarlak Masa (Round Table)

İngiliz siyasetçi Cecil Rhodes, daha önce de tanıttığımız gibi, Anglosakson ırkının dünyaya hakim olmasını isteyen homoseksüel ve ırkçı bir kişilikti. Bu ırkın büyümek ve tüm dünyaya hakim olmak için var olmasını istiyordu. Son vasiyetinde şunları söylemişti:



İddia ediyorum ki, bizler dünyadaki en iyi ırkız. Bu nedenle de dünyada ne kadar çok yer işgal edersek, bu insan ırkı için o kadar iyidir. İddia ediyorum ki, topraklarımıza kattığımız her bir arşın daha fazla İngiliz ırkının doğmasına sebep olacaktır. Aksi takdirde, bu ırk hiç meydana gelemezdi.20

Rhodes, Anglosakson ırkının hakimiyetini istiyor ve bunun için de dünya genelinde çeşitli toprakların işgal edilmesi gerektiğini düşünüyordu. İngiltere tarafından yönetilecek bir dünya devletini oluşturmak için de Yuvarlak Masa hareketinin oluşmasını istiyordu. Rhodes, Güney Afrika'da görevlendirilmiş bir siyasetçiydi. Güney Afrika'daki siyahilerin elindeki toprakları zorla alma ve o bölgelerde acımasızca hakimiyet kurma eylemlerini gerçekleştiren şahsiyetti. Bunu sağlamak için bölgede, özellikle bir kabileyi diğerine karşı kışkırtma eylemleri başlatmış ve çeşitli ayaklanmaların öncüsü olmuştur. Bu ayaklanmalar sonrasında Güney Afrika'nın kontrolünün tamamen İngiltere'nin eline geçmesini sağlamıştır. İngiliz sömürgelerinin ele alındığı bölümde Rhodes'un uygulamalarına detaylı olarak yer verilecektir. Rhodes'un zalim uygulamalarının en net özeti şu sözleri olmuştur: "Toprağı, zencilere tercih ederim."21

Vasiyetinde Rhodes'un Afrika ve Anglosakson ırkı için söylediği diğer ifadeleri şu şekildedir:

Afrika hala bizim için hazır olarak yatıyor, orayı almak bizim görevimiz. Daha fazla toprak elde etmek için her türlü fırsatı değerlendirmek bizim görevimiz ve şu düşünceyi sürekli olarak canlı tutmamız gerekir: Daha fazla toprak daha fazla Anglosakson ırkı demektir, ki bu ırk, dünyanın sahip olduğu en insani, en onurlu ırktır.22

Böylesine korkunç bir ırkçı zihniyet, dönemin İngiltere derin devletinin temel zihniyetini temsil ediyordu. Aynı dönemde Amerika'nın askeri yollarla kesin olarak ele geçirilemediğinin anlaşılması, derin devletin ırk silahını daha çok ön plana çıkarmasına sebep olacaktı. İngiliz derin devleti, kendi ırkını öncü kılabilmek için bu tarihten sonra öjeni politikalarına ağırlık verdi (Öjeni: Sakat ve hastaların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının "ıslah edilmesi" anlamına gelen kavram). Bu politikayı ayakta tutacak olan ise, Cecil Rhodes ve Lord Alfred Milner'ın Yuvarlak Masa (Round Table) hareketi olacaktı.

Yuvarlak Masa hareketi, 1880'lerde ve 90'larda "öjeni" toplumu meydana getirdi. Öjeni toplumunun hedefi, "aşağı ırk olarak görülen insanların ıslah edilmesi, yani bir şekilde toplumdan elenmesi" gibi hastalıklı bir mantığa dayanıyordu. Bu korkunç sosyal Darwinist zihniyet, evrim fikrinin Darwin'den çok önce, bu derneklerde geliştirilmesiyle köklü şekilde yer bulmuş ve Darwin'den sonra ise açık bir politika şeklinde uygulanmıştır. Darwin'in de bu derneklerde ortaya çıkarılan bir mühendislik çalışması olduğunu tekrar hatırlatmak gerekir. İngiltere'de öjeni vahşetinin öncüsünün, Darwin'in kuzeni Francis Galton olduğunu da burada hatırlatalım. Darwin'in oğlu Leonard Darwin ise öjeni sapkınlığının İngiltere'deki savunucularından ve uygulayıcılarındandı. Ayrıca Winston Churchill de öjeni hareketine destek verenler arasındaydı.

Bu kişilere göre asıl ırk, İngilizlerin temsil ettiği Anglosakson ırktır; onun dışındakiler ise bir şekilde elenmelidir. Bu uğurda yapılan uygulamalar sırasında, kökleri büyük ölçüde İngiliz İmparatorluğuna dayanan Amerika da, Anglosakson dünya devletine dahil edilmeli, eyaletlerdeki mal varlıkları İngiltere tarafından kontrol edilmelidir.23

Yuvarlak Masa yöneticileri, söz konusu hedefin gerçekleşebilmesi için, ülkelere ait tüm üretim malzemelerini, tüm finans sektörünü ve bilim kurumlarını ele geçirmeleri gerektiğini düşünmüşlerdir. Hedef, bir nevi "polis devleti" gibi özel bir yapı kurarak bu yapının dünyada üstün ırkı hakim kılması ve dünyadaki diğer ırkları yok ederek, kalanları da sömürgeleştirerek tek bir dünya devleti elde edilmesidir.

Cecil Rhodes'un Yuvarlak Masa hareketi, temelde Güney Afrika'yı imparatorluk ağının merkezi olarak görmüş ve orada konumlanmıştır. Güney Afrika'da şekillenen ve korkunç katliamlara sebep olan apartheid (aşırı ırkçılık) rejimi, bu kişinin korkunç ırkçı politikalarının bir sonucudur.

Yuvarlak Masa'nın kuruluşunu gerçekleştiren Illuminati yapılanmaları daha sonra Bilderberg Group, the Royal Institute of International Affairs yani diğer adıyla Chatham House, CFR, The Trilateral Komisyon ve Roma Kulübü gibi derneklerin de kuruluşuna öncü olmuştur. Bu dernekler, İngiliz derin devletinin desteğini alan ve özellikle uluslararası faaliyetleri gerçekleştirmek üzere organize olmuş derneklerdir. (Illuminati: 1 Mayıs 1776'da kurulmuş olan; zihin kontrolü uygulayarak, hükümetleri ve kuruluşları ele geçirerek Yeni Dünya Düzeni'ni sağlamak amacıyla hareket ettiği iddia edilen, monarşileri yıkmayı, dini inançları yok etmeyi, ulus devletleri ve vatanseverliği sonlandırarak sosyal düzeni alt üst etmeyi planladığı öne sürülen gizli yapılanmadır.)

300'ler Komitesi (Committee of 300)

1727 tarihinde kurulan 300'ler Komitesi veya diğer adıyla Olimpos, Yuvarlak Masa da dahil olmak üzere derin devlet adına hareket eden tüm gizli örgütlerin ana karargahı konumundadır. Şu an her ne kadar Amerika ağırlıklı faaliyet yapsa da İngiliz aristokratları tarafından kurulmuştur. Bu kurumun özellikle politikayı, ticareti, banka sistemlerini, medyayı ve askeri sistemi organize ettiği bilinmektedir. Chatham House, CFR, Bilderberg Grubu, Trilateral Komisyon, Masonlar, Gül-Haç Kardeşliği, Roma Kulübü, RAND Corporation, PNAC (The Project for the New American Century – Washington merkezli yeni-muhafazakar görüşlü think-tank), 13'ler Kraliyet Konseyi gibi dünyada pek çok olaya yön vermekte olan komite ve vakıfların genel olarak yönetimi ve kontrolü, uzun zaman varlığı gizli tutulmuş olan 300'ler Komitesi'ne bağlıdır. Komite, merkez bankaları gibi büyük finansal kurumları ve hükümetleri denetim altında tutabilmek için Yuvarlak Masa gruplarının tümünü, düşünce kuruluşlarını ve pek çok gizli kurumu içine alan bir ağ kullanmaktadır.24

George H. W. Bush da dahil olmak üzere pek çok ABD başkanının Chatham House'un etkisi altında kararlar aldığı bilinmektedir. Bu kurum da talimatlarını 300'ler Komitesi'nin yüksek yönetim halkası olan Olimpos'tan almaktadır.25 Olimpos ismi, söz konusu grubun kendilerini sözde Olimpos tanrıları kadar güçlü saymalarından ileri gelen sembolik bir isimdir ve komitenin kendisini ne kadar yüceltip güçlü gördüğünün de bir ifadesidir.26 1991 yılındaki Körfez Savaşı'nda, 300'ler Komitesi kararları doğrultusunda, Amerikan Silahlı Kuvvetleri'nin, Kuveyt'i İngiliz kontrolü altına getirmek amacıyla kullanıldığı artık bir sır değildir.27

Eski istihbaratçı Dr. John Coleman'ın yaptığı araştırmalara göre 300'ler Komitesi, İngiltere'nin en eski kuruluşu İngiliz Doğu Hindistan Şirketi ile doğrudan bağlantılıdır. Doğu Hindistan Şirketi'nin bir çok üst düzey yöneticisinin komünist olduğu bilinmelidir. Daha önce detaylarını anlattığımız gibi Hindistan'da İngiliz Doğu Hindistan Şirketi'nin önayak olmasıyla geliştirilen afyon ticareti, önce şirketin kendisinin, ardından da onun bünyesinde kurulan 300'ler Komitesi'nin oldukça güçlenmesine sebep olmuştur. Parayla güçlenen bu kurum, giderek dünyayı yönetmeye başlamıştır.

Gerek İngiliz Doğu Hindistan Şirketi, gerekse onun izinden gelen 300'ler Komitesi'nin derin devlet kökenli liderlerinin genel olarak Hristiyanlık, Müslümanlık, Musevilik gibi tüm hak dinlere karşı nefret gösterdikleri bilinmektedir. Illuminati, özellikle bu amaç için kurulmuş bir gizli yapılanmadır. Illuminati'nin kurucularından Adam Weishaupt'un 1 Mayıs 1776'da yaptığı şu açıklama, söz konusu derin devlet kurumlarının politikalarını anlamak bakımından önem taşır:

Sırrımız şudur: Eğer dinleri yok edeceksek kendimizi tam dindar göstermeliyiz. Unutmayın ki, amaca bizi ulaştıran her yol mübahtır ve iyi insanlar kötülerin yaptıkları gibi amaçlarına ulaşmak için her yolu denemelidirler. Bunu yapmanın tek yolu gizli bir cemaat olarak çalışmak, sessizlik içinde devlet yönetimlerini ele geçirmek ve onların olanaklarını kendi amaçlarımız için kullanmaktır. Bu, düzenin amacı Hristiyanlık ve tüm dinlerin yok edilmesi ve tüm sivil hükümetlerin devrilmesidir.28

Bu fikir sistemi ile ortaya çıkan İngiliz derin devlet kurumları, gerçekten de amaçlarını bu yönde geliştirmişlerdir. Kuruldukları dönemden bu yana hedefleri, özellikle tüm İbrahimi dinlerin toplum içinde etkisini yitirmesini sağlamak ve çeşitli darbelerle sivil hükümetleri ortadan kaldırıp, kendilerine bağlı hükümetler dizayn etmek olmuştur. İngiliz bir Hasidik Musevi ve aynı zamanda Siyonist hareketin Amerika'daki liderlerinden olan gazeteci Jacob de Haas, dünyayı üç yüz insanın yönettiğini, hatta bunların Wilson gibi Amerikan başkanlarını seçtiklerini ve bu insanların Paris Milletler Cemiyeti toplantısına kimlerin eşlik edeceğini bile belirlediklerini açıklamaktadır.29

Alman devlet adamı Walther Rathenau, 24 Aralık 1921 tarihinde basılan makalesinin bir bölümünde şunları söylemiştir:

Birbirini tanıyan sadece üç yüz adam Avrupa'yı idare etmektedir. Bu adamlar haleflerini kendi çevrelerinden seçerler. Bu adamların, tasvip etmedikleri her devleti yok edecek araçları bulunmaktadır.30

Bu açıklamaları nedeniyle Jacob de Haas da, Walther Rathenau da, esrarengiz suikastlarla öldürülmüşlerdir…

300'ler Komitesi'nin de, tıpkı Yuvarlak Masa ve İngiliz derin devletinin etkisindeki diğer komitelerde olduğu gibi İngiliz ırk üstünlüğü kavramına uygun olarak hareket ettiğini burada hatırlamak gerekmektedir. Onlar için daha küçük bir dünya, idaresi daha kolay bir dünyadır. Onlara göre dünyanın kaynakları değerlidir; ama bunlar "gereksiz" halk toplulukları tarafından sürekli olarak tüketilmektedir. Bu kişiler kendi ırklarının mutlak varlığını, bu sözde "sorun" için tek çözüm olarak görmektedirler. İngiliz derin devletinin gizli kurumlarının hedeflerini ise Dr. John Coleman şu şekilde açıklamıştır:

İncil'in Yaratılış Bab'ında belirtilen "üre ve dünyayı fethet" emri ancak uzun vadeli işlerin güvencesi olan endüstriyel iş pazarının yok edilmesiyle durdurulabilir. Bunu gerçekleştirmenin yolu Hristiyanlığa saldırmak, yavaşça endüstriyel ülkeleri çökertmek, 300'ler Komitesi'nce gereksiz görülen ve "nüfus fazlalığı" oluşturan yüz milyonlarca insanın imha edilmeleri ve Komite'nin küresel planına karşı çıkan her liderin ortadan kaldırılmasından geçmektedir.31

Bu hedefi gerçekleştirebilmek için 300'ler Komitesi, İngiliz derin devletine bağlı tüm kurumların yaptığı gibi kendisine bir yayılma ve genişleme politikası belirlemiştir. Bu politikaya uygun olarak yapılması gerekenler vardır. 300'ler Komitesi'nin ileriye dönük planları, örgütün kurulduğu günden bu yana canlıdır ve çeşitli aşamalarla safha safha hayata geçirilmektedir. Bu aşamalar şöyle özetlenebilir:

* Güçsüz devletleri sömüren bir para politikasıyla ortaya çıkan ve finansal güçle yükselen 300'ler Komitesi, ilk olarak tüm dinlerin ve para politikalarının tek elden yönetildiği bir dünya düzenini arzulamaktadır. Bu, İngiltere'nin başı çektiği ve İngiltere'nin hakim olduğu bir dünya düzeni olmalıdır. Bunun için ilk olarak dinlerin kontrol altına alınması gerektiğine inanılmaktadır. 1700'lerde planlarını Hristiyanlık üzerine yapmış olan derin devlet temsilcileri, 1920'lerden itibaren bütün kiliselerin bir araya toplandığı bir düzeni kurgulamaya başlamışlardır. Böylelikle din ve inançları tümüyle ve bir anda reddetmeyecek ve tepkilere maruz kalmayacak ama tüm din ve inançları tek elden kontrol edebileceklerdir. Şu belirtilmelidir ki, söz konusu tek kilise, herhangi bir dinin temsilcisi olmayan, tamamen kurgulanmış bir sahte dinin sahte kilisesi olacaktır.

* Bağımsız devletlerin yönetimini ele geçirebilmek, onların sosyal sistemlerini ele geçirmekle mümkün olabilmektedir. Bunun için sadece liderlerin değil halkların da kontrol altına alınması şarttır. 300'ler Komitesi, bunu sağlayabilmek için özellikle hedeflediği ülkeler içinde tüm ulusal, milliyetçi düşünceleri ortadan kaldıracak bir strateji belirlemiştir. Milliyetçi değerler ortadan kalktığında, halkın uğruna mücadele edebileceği hiçbir şey kalmamış olacak ve liderlerin kontrol altına alınmasıyla bu halklar zaten kolaylıkla himaye altına girebilecektir. Bugün, Irak gibi ülkelerde uygulanan usül tam olarak bu olmuştur.

* Homoseksüelliği yaygınlaştırarak insanlar arasında kabul edilir hale getirmek önemli bir hedeftir. Bunun için ünlü şarkıcıların konserlerinde, Talk Show'larda, maçlarda seyircilerin önünde yapılan homoseksüel törenleri; moda, yemek, yarışma programlarında homoseksüellerin ön plana çıkarılması; rahip ve imam görümündeki homoseksüellerin yüceltilmesi; film ve dizi filmlerde homoseksüelliğin makul hatta özenilir bir yaşam şekli olarak gösterilmesi; basın-yayın yoluyla toplumda homoseksüelliğin reddedilemez bir "gerçek" olduğu aldatmacasının empoze edilmesi söz konusu derin devlet komitesinin başlıca görevlerinden biri haline gelmiştir. Homoseksüelliği dini ve ahlaki değerlerden dolayı kabul etmeyenlerin toplumdan dışlanması, kitle çalışmalarıyla onların susturulması ve bu toplum mühendisliğini kullanarak söz konusu sapkınlığın dünyanın her yerinde adeta meşru hale getirilmesi yıllardır sistemli olarak kurgulanmaktadır. Okullarda bu propaganda yoğun olarak yapılmaktadır. Okul kulüplerinde homoseksüellere ayrıcalık tanınması, okullarda homoseksüelliği hoş karşılamayan öğrencilerin sosyal çevrelerinden ve okullarından dışlanması aynı mühendislik çalışmasının bir parçasıdır.

* Piyasalarda uyuşturucu maddeleri artırmak, bu maddeleri yasal hale getirmek ve toplum içinde dejenerasyonun kapsamını artırmak söz konusu komitenin hedefleri arasındadır. Aile kurumu, dejenere edilmesi gereken en önemli kurum olarak görülmektedir. Çünkü aile değerlerini kaybetmiş toplumların çöküşe daha hızlı şekilde gittikleri aşikardır. Gençleri ümitsiz, amaçsız hale getirmek planın en önemli parçasıdır. İşsizliğin bunu körükleyeceği düşünülmüş ve 300'ler Komitesi de, Roma Kulübü idarecileri de işsizliğin artmasıyla isteksiz bir gençliğin gitgide batağa sürükleneceğini planlamışlardır. Bu konumdaki genç neslin uyuşturucu ve dejenerasyona daha fazla meyledeceği ve aile kurumunun tüm bunların sonucunda yıkılacağı hesaplanmıştır. Şu unutulmamalıdır ki, aile kurumlarının yıkılıp yok edilmesi komünist toplumlarının öncelikli ve en önemli özlemidir. 300'ler Komitesi'nin komünist-sosyalist liderlerinin öncelikle aile kurumlarını hedeflemesi bu nedenle sürpriz olmamaktadır.

* Özellikle büyük şehirlerde nüfus artışını durdurmak için çeşitli tedbirler almak yine Komite'nin diğer hedeflerindendir. Bu tedbirlere Pol Pot ve Stalin döneminde gerçekleştirilen soykırım yöntemleri de dahildir. Pol Pot rejiminin soykırım planlarının temelinin, Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nda yüksek bir pozisyonda olan Roma Kulübü üyesi Thomas Enders tarafından atıldığını da burada belirtmek gerekmektedir. 300'ler Komitesi'nin Kamboçya'daki soykırımdan sorumlu kişileri yargı sürecine dahil etmeme çabaları da düşündürücüdür.32

* Komite'ye yararı olacak başlıklar dışında tüm bilimsel araştırmalar durdurulmuştur. Bu konu, özellikle evrim teorisi ile ilişkili olarak dikkate alınmalıdır. Keza, bilimsel deliller her yönden evrim teorisinin geçersizliğini ispat etmektedir. Oysa evrim, daha önce de belirttiğimiz gibi, İngiliz derin devletinin bir planı olarak bu komite ve kurumlarda geliştirilmiş bir safsatadır. Dolayısıyla onlar için evrimi çürütecek herhangi bir delillin ortaya çıkarılmaması, okullarda okutulmaması, gündeme getirilmemesi çok önemlidir. Bu uğurda, bulunan 700 milyondan fazla fosil sürekli olarak kamuoyundan saklanmaktadır. Çünkü bu fosillerin hiçbir değişime uğramamış, yani evrim geçirmemiş canlılara ait olduğu açıktır ve yeryüzünde Darwinistlerin iddia ettiği şekilde değişime uğramış bir canlı kalıntısı yoktur. Ayrıca moleküler düzeyde evrim çok ciddi bir açmaz içinde olduğundan, bu konudaki bilimsel gelişmeler de sadece evrimle ilişkilendirilerek dile getirilmekte, sanki evrimin bir deliliymiş gibi sunulmaktadır. Oysa tek bir proteinin evrimcilerin iddia ettiği şekilde nasıl kendi kendine meydana gelebildiği hala açıklanamamıştır. Açıklanmasına da imkan yoktur; çünkü, bir proteinin oluşması için 100 ayrı proteinin var olması ve bu üretim işleminde yer alması gerekmektedir. Bu açmaz, evrimi yok eden en önemli delillerdendir. Dolayısıyla evrim çökmüş bir teori olmasına rağmen ayakta tutulmaya çalışılmaktadır. Şu durumda, toplum mühendisliğinin, özellikle bilimsel olarak çökmüş evrim teorisini korumak amacıyla yoğun olarak uygulandığı bilinmelidir. Şu anda okullara, üniversitelere, akademik kürsülere, basına, bilimsel eserlere ve yayınlara, hatta devletlere hakim olan Darwinist diktatörlük tümüyle 300'ler Komitesi ve onun yan kuruluşlarına aittir.

* Nüfus planlaması, daima söz konusu derin devlet kurumlarının en büyük hedefi olmuştur. 300'ler Komitesi de aynı hedeften yola çıkarak bir strateji belirlemiştir. Bu stratejiye göre gelişmiş ülkelerde çıkarılacak kontrollü savaşlarla nüfuslar azaltılacak, fakat üçüncü dünya ülkelerinde durum daha vahim olacaktır. O ülkelerde, tıpkı Thomas Malthus'un ürkütücü nüfus planlaması projesinde olduğu gibi salgın hastalıklar başlatılacak, Stalin'in uyguladığı açlık politikaları takip edilecek ve böylelikle İngiliz derin devleti kendince "gereksiz" gördüğü nüfustan kurtulmuş olacaktır (Burada hedeflenen söz konusu kişileri tenzih ederiz). Hedef, 2050 yılına kadar, Yuvarlak Masa'nın kurucularının bahsettiği bu sözde "gereksiz" kalabalıktan kurtulmaktır.

* Çeşitli ülkelerde, teşvik ve ayaklanma yöntemleriyle, çoğunlukla basını ve söz konusu ülkelerdeki bazı yancıları kullanarak krizler çıkarılması bir diğer hedeftir. Krizlerin başlangıç noktaları son derece basit ve önemsiz olsa da, propaganda yöntemleriyle kısa süre içinde halklar galeyana getirilecek ve önüne geçilemeyen isyanlar baş gösterecektir. Bu politika ile ülkelerin kendilerini yönetemedikleri algısı oluşturulacak ve o ülkenin mutlaka söz konusu Komite'nin idaresi altına girmesi gerektiği mesajı verilecektir. Bugün Ortadoğu'ya, Güney Amerika'ya, Afrika'ya, bazı Avrupa ülkelerine, hatta Amerika'ya bakıldığında bu sinsi sistemin işliyor olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Dünya ülkeleri, açık veya gizli yollarla İngiliz derin devleti tarafından yönetilmektedir ve söz konusu ülkelerin halkları, bilmedikleri bir güç tarafından farkında olmadan idare edilmekte ve duyarsızlaştırılmaktadırlar. Bunun en büyük olumsuz etkisi hem yöneticilere hem de halklara olmaktadır.

300'ler Komitesi'nin üyelerinden biri olan İngiliz filozof ve tarihçi Lord Bertrand Russell, Afrika için kurguladığı bu politikayı şöyle tarif etmektedir:

Eğer bir dünya hükümeti sorunsuz işlerse bazı ekonomik koşulların da yerine getirilmesi gerekecektir. Sanayide çeşitli ham maddelerin önemi büyüktür... İstenmeyen bir mülkiyete, sadece bireysel veya şirket mülkiyetlerini değil, aynı zamanda ayrı devletleri de eklememiz gerektiğini düşünüyorum. Yokluğunda sanayi faaliyetlerinin mümkün olmadığı ham maddeler, uluslararası otoriteye ait olmalı ve ayrı uluslara verilmelidir.33

Russell'ın bahsettiği bu plan günümüzde büyük ölçüde uygulamaya geçmiştir. Ortadoğu'nun ve özellikle Afrika'nın sahip olduğu ham maddeler şu anda ayrı ulusların himayesi altındadır. Bu ayrı ulusları temsil eden her bir şirket de İngiliz derin devletinin kontrolü altındadır. Afrika'daki ham maddeler, sanayiye muhtaçtır ve bu sanayi olmadan söz konusu ülke kendi ham maddesini çıkarıp işleyememektedir. Afrika'daki sistem, özellikle böylesine ilkel ve aciz bırakılmıştır. Bu mekanizma ile Afrika'nın zengin kaynakları, sürekli olarak İngiliz derin devletinin idaresi altında olacaktır.

* 300'ler Komitesi'nde çok sayıda "eğitmen" ve "lider" bulunmaktadır. Bunların tek görevi ise olabildiğince çok sayıdaki kitleleri, ani ve kabul edilemeyecek büyük değişikliklerin "bir anda olduğuna" ve bu yüzden de kabul edilmeleri gerektiğine inandırmaktır.34 Ülkelerdeki ayaklanmalar, savaşlar, darbeler hep bu sinsi alıştırma politikasının bir sonucudur.

* Ülkeler içinde gerçekleşecek olan isyan, kargaşa ve krizler ise mutlaka demokrasi adına gerçekleştirilmelidir. "Demokrasiye kavuşacağız" diyerek başlayan Arap Baharı, kendi kendine ve bağımsız başlamamıştır; bilinçlenen bir halkın bir kıvılcımla hareketlenen ani bir ayaklanması değildir. Arap Baharı, söz konusu Komite tarafından yıllar öncesinden planlanan Ortadoğu'yu ele geçirme projesinin bir aşamasıdır. Suriye'nin bugünkü hale gelmesi, Irak'ın karışıklıklardan kurtulamaması, Libya, Yemen ve Ortadoğu'nun diğer tüm bölgelerinin krizler içinde kaynaması İngiliz derin devletinin kurgulu bir planının sonucudur ve bu plan şu anda tasarlandığı gibi işlemektedir.

* Pek çok terör örgütü ile ilişkiler kurmak; legal devletleri, bağımsız ulusal hükümetleri bu terör gruplarıyla görüşmelere zorlamak da söz konusu Komite'nin görevleri arasındadır. Bunun için, her zaman olduğu gibi "demokrasi", "insan hakları", "temel hak ve özgürlükler" gibi kelimeler kullanılır ve bunlar gerçek anlamlarından saptırılırlar. Bu durum, ülkemizde çok aleni bir şekilde yaşanmıştır. Hükümetimiz, terör örgütü PKK ile masaya oturtulmaya çalışılmış, fakat çok geçmeden burada oynanan oyunu fark etmiştir. Hükümetimizin ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın duyarlı tavrı neticesinde terör örgütü ile doğrudan mücadele başlatılmıştır. Ancak bu mücadele, İngiliz derin devletinin planlarına hiç uymadığından, Türkiye sürekli olarak Avrupa, özellikle de İngiltere tarafından baskı altına alınmış, Avrupa Birliği'ne üyelik konusunda Türkiye'ye sürekli olarak tehditler savrulmuştur. Aynı anlarda PKK, doğrudan İngiliz derin devletinin idaresi altındaki kurumlar ve kişiler tarafından koruma altına alınmıştır. PKK konusunda oynanan bu oyuna ve bu konuda derin devlete yardımcı olan yancılar konusuna başka bir bölümde değinilecektir.

ABD, İngiliz Derin Devletinin Farkında mı? 

İngiliz liderler çoğu zaman İngiliz derin devletinin politikalarını açıkça belirtmekten çekinmemişlerdir. Örneğin İngiltere eski Başbakanı Benjamin Disraeli'ye göre, "seçilmiş hükümetler pek nadiren halklarını yönetirler" ve halkın seçtiği kişilerin ipleri çok farklı kişilerin ellerindedir.35

Bu sözler ABD için de geçerlidir. ABD'nin ekonomisinden siyasetine kadar bütün sistemlerini ele geçirmek de daima 300'ler Komitesi'nin hedefi olmuştur. Kendisi de 300'ler Komitesi'nin bir üyesi olan Theodore Roosevelt'in şu sözleri, hükümetleri çoğunlukla derin devletlerin idare ettiğinin itirafı niteliğindedir:

Görünen hükümetin arka planında, halka karşı hiçbir sorumluluğu ve sadakati olmayan, görünmez bir hükümet hüküm sürmektedir. Bu görünmez hükümeti devirmek, bozuk iş dünyası ve bozuk siyaset arasındaki bu kutsal olmayan ittifakı lekelemek, günümüz siyasetçilerinin ilk önceliğidir.36

Roosevelt'in burada bahsini ettiği, halka dair hiçbir sorumluluğu olmayan derin güç, kuşkusuz ki İngiliz derin devletidir. 300'ler Komitesi'nin bir üyesi olarak Roosevelt, kendisinin de bir parçası olduğu bu derin yapılanmayı gayet iyi tanımaktadır. Her ne kadar halka karşı "bu görünmez hükümetin devrilmesi" gerektiğini belirtse de, böyle bir yapılanmanın mevcut şartlar içinde yıkılmasının güç olduğunu çok iyi bilmektedir.

ABD'nin 28. Başkanı olan Woodrow Wilson'un bu konudaki açıklamaları ise şöyledir:

İnsanlar için tasarlanmış hükümet, patronların ve onların işverenlerinin, yani özel menfaatlerin eline geçti. Tüm demokrasi formlarının üzerinde görünmez bir imparatorluk kuruldu.37

Tüm demokrasi formlarının üzerindeki bu görünmez imparatorluk, kurumlarıyla ve gizliden gizliye hakim kıldığı sinsi politikalarıyla İngiliz derin devletidir.

Bir suikast ile öldürülen ABD'nin 35. Başkanı John F. Kennedy, İngiliz derin devletinin Amerika üzerindeki kontrolünün farkında olan ve bunu her fırsatta eleştiren bir başkan olmuştur. Bu açık sözlülüğü ve derin devleti ifşa etme çabası, onu ölüme götüren en önemli sebeptir. Kennedy, kendi döneminde, federal rezerv bankacılığını pasifize etme girişimiyle de derin devletin dikkatini çekmiştir. Rezerv bankacılığını kendilerince büyük emeklerle inşa etmiş olan Komite, bunun kendilerinden bağımsız olarak elimine edilmesine hiç de razı gelmemiştir.

Eski istihbaratçı Dr. John Coleman, Kennedy suikastının FBI ve CIA'in de dahil edildiği bir MI6 operasyonu olduğunu belirtmektedir. Şu belirtilmelidir ki, İngiliz istihbarat kurumu içinde kuşkusuz önemli görevler yapan gerçek vatanseverler ve dürüst insanlar vardır. Fakat pek çok devlet başkanı ve istihbarat kurumu gibi İngiliz istihbarat kurumu MI6'nın da İngiliz derin devletinin etkisinde olduğu unutulmamalıdır.

Coleman, Kennedy suikastı öncesinde başkanın, tüm güvenlik servislerinden ve korumalarından mahrum edildiğini belirtmektedir. Amerikan Silahlı Kuvvetleri'nin, başkanı korumak için yaptığı başvurunun, gizli servis tarafından geri çevrildiğini belgelemektedir. Kennedy suikastının gerçekten de özel bir istihbarat faaliyeti olduğu ve derin devletin yöntemleriyle gerçekleştirildiği bugün kapsamlı delillerle bilinen bir gerçektir. Bu deliller, İngiltere-ABD ilişkisinin konu alındığı ilerleyen bölümlerde detaylı olarak incelenecektir.

Burada önemli olan, sisteme muhalif olan devlet başkanlarının maruz kaldığı dehşet verici durumdur. Kennedy, her fırsatta derin devletin himayesinden şikayetçi olmuş ve bunu dile getirmiştir. Kennedy'nin 27 Nisan 1961'de, New York Waldrof-Astoria Oteli'nde, Amerikan Gazete Yayıncıları Derneği'ne hitaben yaptığı konuşmasındaki şu sözleri, derin devletin legal hükümetlere etkisini göstermek bakımından manidardır:



Gizlilik sözcüğü, özgür ve açık bir toplumda tiksindiricidir. Bizler insan olarak doğamız ve tarihimiz gereği gizli topluluklara, gizli yeminlere ve gizli işlemlere karşıyızdır. Karşı olduğumuz, dünyayı sarmış durumda olan ve öncelikle, kendi etki alanını genişletmek için gizli saklı amaçlara dayanan kocaman ve acımasız bir komplodur. Bu komplo, saldırı yerine içimize sızmaya, seçim yerine hükümeti yıkmaya ve devirmeye, özgür seçme hakkı yerine korkutmaya ve karışıklığa dayalı bir komplodur. Bu öyle bir sistemdir ki, muazzam miktarda insani ve maddi kaynakları, sıkıca ördüğü askeri, diplomatik, istihbari, ekonomik, bilimsel ve siyasi operasyonlarla birleştirerek, yüksek verimli bir makine haline getirip, emellerine doğru sürükler. Onun hazırlıkları gizlenir, belli edilmez, yayınlanmaz. Onların hataları gömülür, gazete manşetlerinde göremezsiniz. Onun muhalifleri susturulur, övülmez. Hiçbir harcamaları sorgulanmaz, hiçbir sırları açığa çıkmaz. ... Önemli bir vazife olan Amerikan halkını uyarma ve aydınlatma konusunda sizlerden yardım istiyorum. Sizin yardımınız sayesinde rahatlıkla şunu söyleyebilirim: İnsan doğduğu şekilde olacaktır, özgür ve bağımsız.38

Kennedy'nin bu doğru tespitleri, oldukça korkunç bir şekilde karşılık görmüştür. Bu örnek, aslında, derin devleti ifşa etmeye çalışan liderlerin nasıl sindirildiğinin açık göstergesidir. Bu yolla pek çok lider korkutulmuş ve kendilerine dayatılanı yapmak zorunda kalmışlardır. Görüldüğü gibi süper güç ABD bile, bu korkunç sistemin bir kölesi olmaktan kurtulamamaktadır.



Yüklə 1,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin