2- Tebûk Savaş'ında
Hz. Peygamber (s.a.a) Ali'ye şöyle buyurdu:
"Harun Musa'ya göre ne idiyse, sen de bana göre o olmak istemez misin? Yalnız benden sonra peygamber yoktur."[1]
Hz. Peygamber (s.a.a) bu sözüyle şunu söylemek istiyordu: Nasıl ki Harun, Musa'nın halifesi ve vasisi idiyse, sen de benim halifem ve vasimsin.
[1]- Siret-ü İbn-i Hişam, c.2, s.520; İbn-i Hacer, es-Savaik'ul-Muh-rika, 9. bab, 2. fasıl, s.121, Mısır, ikinci baskı.
3- Hicret'in Onuncu Yılında
Allah Resulü (s.a.a) Veda Haccı'ndan dönerken Gadir-i Hum denen yerde Ali'yi (a.s) kalabalık bir topluluk içinde Müslümanların ve müminlerin velisi olarak tanıttı ve şöyle buyurdu:
"Ben kimin mevlâsı isem, bu Ali de onun mev-lâsıdır."
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus, Hz. Peygamber'in (s.a.a) sözünün başlangıcında, "Ben size kendi nefsinizden daha evlâ değil miyim?" diye buyurması ve Müslümanların da hep birlikte onu tasdik etmiş olmalarıdır. Buna göre şöyle demek gerekir ki Hz. Peygamber'in, bu hadiste "mevlâ" kelimesinden maksadı, müminlere evlâ olma, onlar üzerinde yetki sahibi olma, onların işlerini idare etme makamıdır. Yine şu netice alınabilir ki Hz. Peygamber (s.a.a), kendi sahip olduğu evlâlık makamını Ali (a.s) için de sabit kılmıştır. Nitekim o gün Hasan b. Sabit tarihî Gadir olayını şiire dökmüş ve şöyle haykır-mıştı:
Gadir-i Hum gününde seslendi nebileri
Kulak verip dinledi cümlesi o serveri
"Mevlânız kimdir" dedi, "ve de size peygamber?"
Sessiz kalan olmadı, haykırdılar beraber:
"İlâh'ın Mevlâmızdır, sen de bizim nebimiz
Velâyet karşıtına rastlamazsın şüphesiz."
İşte o an seslendi: "Kalk ayağa ya Ali!
Benden sonra imamsın, sensin hidâyet yolu
Ben kime mevlâ isem, velisi Ali onun
Ona sıdk ile uyun, onu gönülden sevin."
Sonra "Allâh'ım!" dedi, "Sev Ali'yi seveni
Ona düşman olanın, düşmanı ol İlâhi!"[1]
Burada Hz. Peygamber şöyle dua etti:
"Allahım, Ali'nin dostuna dost ol! Ona düşman olana da düşman ol."
Gadir hadisi, Şia âlimlerinin yanı sıra üç yüz altmış Ehlisünnet âliminin de naklettiği mütevatir hadislerden biridir.2 Bu hadis, çeşitli senetlerle yüz yirmi sahabîden nakledilir. Büyük İslâm âlimlerinden yirmi altı kişi de, bu hadisin senetleri ve kanalları hakkında müstakil kitap yazmıştır.
Müslümanların meşhur tarihçisi Ebu Cafer Taberî, bu hadisin senetlerini ve kanallarını iki büyük ciltte bir araya toplamıştır. Daha fazla bilgi için el-Gadir kitabına müracaat edebilirsiniz.
1- Harezmî el-Malikî, el-Menakıb, s.80; Sibt b. el-Cevzî el-Ha-nefî, s.20; Gencî eş-Şafiî, Kifayet'ut-Talib, s.17 ve diğer kaynaklar.
Soru: 17- İMAMLAR KİMLERDİR?
Cevap: Hz. Peygamber (s.a.a), kendi hayatı döneminde açık bir şekilde kendisinden sonra on iki kişinin hilâfet makamına ulaşacağını, bunların hepsinin Ku-reyş'ten olduğunu ve İslâm'ın onların hilâfeti sayesinde izzet içinde hüküm süreceğini bildirmişlerdir.
Cabir b. Semure şöyle diyor:
"Allah Resulü'nün (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: 'İslâm, on iki halife sayesinde izzetini sürdürecektir.' Daha sonra bir şey söyledi ki ben işitmedim. Babama, Peygamber'in ne buyurduğunu sordum. O bana, Peygamber'in; 'Hepsi de Kureyş'tendir.' buyurduğunu söyledi."[1]
İslâm tarihinde Şia'nın inanmış olduğu On İki İmam dışında İslâm'ın izzetinin koruyucusu olan başka on iki halife bulmak imkânsızdır. Zira Hz. Peygamber'in tanıttığı on iki halife, kendisinden hemen sonra peş peşe gelecek olan halifeler olarak tanıtılmıştır.
Şimdi bu on iki kişinin kimler olduğuna bakalım: Eğer Ehlisünnet terminolojisinde "Hulefa-i Raşidîn" olarak adlandırılan dört halifeyi geçecek olursak, İslâm'ın izzetine sebep olan halifeler göze çarpmamaktadır. Emevî ve Abbasî halifelerinin hayat tarihi, buna açıkça tanıklık etmektedir. Ama kendi asırlarında takva ve sakınmanın en açık örnekleri olan Şia'nın On İki İmamı, Allah Resulü'nün sünnetinin koruyucuları olup sahabe, tâbiîn ve sonraki nesillerin teveccühünü kazanmış, tarihçiler onların ilim ve güvenilirliğine tanıklık etmişlerdir. On İki İmam şunlardır:
1- Ali b. Ebî Talib
2- Hasan b. Ali (Mücteba)
3- Hüseyin b. Ali
4- Ali b. Hüseyin (Zeyn'ül-Abidîn)
5- Muhammed b. Ali (Bâkır)
6- Cafer b. Muhammed (Sadık)
7- Musa b. Cafer (Kâzım)
8- Ali b. Musa (Rıza)
9- Muhammed b. Ali (Taki)
10- Ali b. Muhammed (Naki)
11- Hasan b. Ali (Askerî)
12- İmam Mehdi (Kaim). Ki İslâm hadisçilerince Hz. Peygamber'den mütevatir olarak nakledilen hadislerde ondan, "Vaat edilmiş Mehdi" olarak bahsedilmiştir.
İsimleri Allah Resulü'nün (s.a.a) diliyle de ifade edilen bu büyük önderlerin hayatları hakkında bilgi edinmek için aşağıdaki kitaplara müracaat edebilirsiniz:
1- Tezkiret-u Havass'il-Ümmet
2- Kifayet'ul-Eser
3- Vefeyat'ul-A'yan
4- Ayan'uş-Şia (Bu kitap, Seyyid Muhsin Emin Amu-lî tarafından kaleme alınmış olup, yukarıdaki kitaplardan daha kapsamlıdır.)
1- Sahih-i Müslim, c.6, s.2, Mısır basımı.
Soru: 18- NEDEN İMAMLARINIZI MASUM
Cevap: Tümü Hz. Peygamber'in Ehlibeyti'nden olan Şia İmamları'nın masum oluşu hakkında birçok delil mevcuttur. Biz onların arasından sadece birine işaret ediyoruz:
Şiî ve Sünnî âlimlerin nakline göre Hz. Peygamber (s.a.a), hayatının son günlerinde şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz ben size iki değerli şey bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve Ehlibeyt'im. Bu ikisi havuzda (Kevser havuzunda) yanıma gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar."[1]
Burada dikkat edilmesi gereken nükte şudur: Şüphesiz Kur'ân-ı Mecid, her türlü hata ve yanlışlıktan güvendedir. Göndereni Allah, getireni Cebrail, algılayanı Resulullhah (s.a.a) olan bir vahiyde hata ve yanlışlık söz konusu olabilir mi? Oysa her üçünün de masumluğu güneş gibi açıktır. Ve bütün Müslümanlar Hz. Peygamber'i vahyi algılamada, korumada ve tebliğde her türlü günahtan masum bilmekteler. Açıktır ki, Allah'ın Kitabı böyle gerçek ve sağlam bir masumluğa sahipse, bu demektir ki Peygamber'in Ehlibeyti de her türlü sürçmeden ve yanlışlıktan masumdur. Zira bu hadiste Peygamber'in Ehlibeyt'i ümmetin rehberliği ve irşadı cihetinde Kur'ân'ın dengi olarak gösterilmiştir. Bu da gösteriyor ki onlar da, tıpkı Kur'ân gibi hata ve yanlışlıktan, günah ve batıldan masumdurlar.
Başka bir tabirle; masum olmayan bir kişi veya kişilerin Allah'ın Kitabı'nın dengi sayılmasının anlamı yoktur.
Ehlibeyt İmamları'nın masum oluşlarının en açık şahidi, Hz. Peygamber'in şu buyruğudur:
"Bu ikisi, havuzda yanıma gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar."
Eğer Peygamber'in Ehlibeyti sürçmelere karşı güvende olmazlar ve bazı durumlarda yanlışlığa düşecek olurlarsa, hiçbir şekilde batılın sızmasına imkân olmayan Kur'ân'dan ayrılmış, yoldan sapmış olurlar. Oysa Resul-i Ekrem şiddetle bunu reddetmiştir.
Elbette Hz. Peygamber'in sözündeki Ehlibeyt'ten maksat, Peygamber'in bütün nesebî ve sebebî akrabaları değildir. Zira onların tümünün sürçmelerden masum ol-madığı bilinen bir gerçektir.
O hâlde Ehlibeyti'nden sadece belli bir grup böyle bir iftihara ulaşmış ve bu makam ve mevki, onlardan ancak sayılı bir gruba nasip olmuştur. Onlar da, hiç kuşkusuz Ehlibeyt (a.s) İmamları'dır ki, tarih boyunca ümmetin yolunu aydınlatmış, Hz. Peygamber'in sünnetinin ve şeriatının koruyucusu olmuşlardır.
[1]- Hâkim, el-Müstederek, c.3, s.138; es-Savaik'ul-Muhrika, 11. bab, birinci fasıl, s.149; Kenz'ül-Ummal, c.1, Bab'ul-İ'tisam bi'l-Kitap ve's-Sünne'de, s.44; Müsned-i Ahmed, c.5, s.182 ve 189'da ve benzeri diğer kitaplarda buna yakın anlamda başka hadisler mevcuttur.
Dostları ilə paylaş: |