B-) BATILI TOPLUMLARDA FEODAL DÖNEM SPORTİF PRATİKLERİ VE MODERN SPORA GEÇİŞ SÜRECİ
1-) Ortaçağ Boyunca Avrupa’da Uygulanan Sportif Pratikler
Ortaçağ boyunca Kilise’nin egemen olduğu bölgelerde fiziksel pratikler ciddi şekilde gerileme kaydetmişlerdir. Özellikle Roma döneminde uygulanan fiziksel pratiklerin Kilise tarafından aşırı sefahat ve yozlaşma ile eş tutulması, kilisenin etkisi altındaki dindar kesimlerin bu türlü pratiklerden uzak kalmasına neden olmuştur. Özellikle Vatikan’ın önemli isimlerinden Aziz Tertillanianus’un “Palaistrica diaboli negotium” yani beden temrinleri şeytan işidir ifadesi bu konuda Kilise kurumunun katı tutumunu en somut şekilde göstermektedir (Alpman, 1971: 170) (Fişek, 1985:14).
Bu bağlamda bedeni güçlendirmek ve diri tutmak adına yapılan her türlü fiziksel pratikler günah ve ayıp sayılmış, tam aksine vücudun çürümeye ve zayıf düşmeye terk edilmesi makbul hale gelmiştir (Alpman, 1971: 170). Elbette bu durum Ortaçağ Avrupa toplumlarının tüm kesimleri için geçerli olmamıştır. Kilise’nin etkisinden uzak kesimlerde hem soylular hem de köylü halk kitleleri çeşitli fiziksel pratikler uygulamışlardır.
Bunların başında ise şövalyelerin en önemli sportif yarışması olarak kabul edilen Turnuvalar gelmektedir. Turnuva terimi günümüzde de çok sayıda müsabakayı kapsayan sportif yarışma ve organizasyonlar için kullanılmaktadır. Şövalyelik müessesesi gibi turnuvalarda Fransa’da başlamış ve Haçlı seferlerinde düzenlenen etkinliklerle başta İtalya, İngiltere ve Almanya olmak üzere diğer Avrupalı toplumlara da yayılmıştır (De Charny, 2002: 71) (Huizinga, 1997: 138-140).
Ortaçağ Avrupa’sında sadece soylular değil şehirli halk tabakası ve köylüler de çeşitli fiziksel pratiklerle ilgilenmişlerdir. Özellikle köylüler Pazar günleri düzenledikleri şenliklerde koşmadan atlamaya, tırmanmadan çeşitli top oyunlarına kadar birçok fiziksel pratiğe dayalı etkinliklere yer verirlerdi (Alpman, 1971: 186). Özellikle halk ayaktopu (folk football) olarak adlandırılan ve İngiliz köylüleri tarafından oynanan oyun belirli dönemlerde yönetici sınıflar tarafından yasaklansa da birkaç yüzyıllık geniş bir dönem boyunca ada halkının vazgeçilmez fiziksel pratiklerinin başında gelmiştir (Parker, 1941: 36-38).
Ortaçağ Avrupası’nda egemen sınıflar tarafından uygulanan sportif pratiklerin en belirgin özelliği; bu sınıfların üstlendiği ve bir anlamda tekeline aldığı savaşçı özellikleri dolayısıyla, tüm fiziksel pratiklerin savaş içerikli olmasıdır. Fransız tarihçi ve diplomat Jean Jusserand, 1901 tarihli bir yazısında özellikle şövalye turnuvalarının gerçek savaşlarla ayırt edilmesinin çok güç olduğuna ve birçok zaman savaş ve oyunun iç içe girdiğine dikkat çekmektedir (Guttmann, 2004: 52).
Roma döneminde düzenlenen gladyatör dövüşlerinde olduğu gibi Ortaçağ şövalye turnuvaları da zaman zaman belirli senaryolar eşliğinde tertip edilmiştir. Bu turnuvalarda birçok tarihi savaş, gerçek ve hatta gerçeküstü olaylar tasvir edilmeye çalışılmıştır. Bu yönüyle Ortaçağ sportif pratikleri hem toplumun egemen sınıfı olarak soyluların ve şövalyelerin askerlik becerilerini sergiledikleri ve geliştirdikleri bir alan olmuş; hem de yönetici sınıfların toplumun geri kalanı üzerinde ki etkilerini pekiştirmelerine yardımcı olmuştur.
Avcılık, birçok yanıyla feodal dönem sosyal düzenine ait özelliklerin tam anlamıyla yansıdığı bir sportif pratik olmuştur. Bu özelliklerden ilki avcılık hakkının sadece soylulara tanınması ve halkın diğer kesimlerinin yemek için dahi av sahalarına sokulmamasıdır (Epstein, 2012: 132).
ABD’li sporbilimci Allen Guttmann, Ortaçağ boyunca Avrupalı toplumlarda soylu erkek ve bayanların turnuvalarda, avlarda ve jutlarda; halkın ve kraliyet ailesinin ise hayvanlara işkence edilen oyunlarda vakit geçirdiklerini; bununla beraber Ortaçağ’ın sonuna doğru kentli burjuva sınıfının da kendine özgü bir fiziksel pratik bulduğunu belirtir (2004: 53-56). Buna göre burjuva sınıfı mensupları, okçulukla ilgilenmiş ve başta Hollanda olmak üzere birçok ülkede burjuvaların kullanımı için okçuluk talimhaneleri inşa ettirilmiştir (2004: 60-61).
Görüldüğü üzere Ortaçağ boyunca Avrupalı toplumların uyguladıkları sportif pratikler genel olarak iki başlık altında toplanmaktadır: Soylu ve savaşçı sınıfların uyguladıkları ve halkın da seyirci olarak katıldığı, genel savaş pratiğine dönük uygulamalar ile daha çok köylü halk tarafından uygulanan toplu sportif pratikler.
Katolik Kilisesi’nin belirli dönemlerdeki yasaklama girişimlerine rağmen hem halk hem de soylular tarafından uygulanan sportif pratikler, zamanla Kilise tarafından benimsenmiş ve özellikle köylülerin toplu halde oynadıkları top oyunları bazı bölgelerde dini yetkililerin denetiminde gerçekleştirilmiştir. Bu oyunlar dahilinde düzenlenen seremonilerde dini ayinlere ve ritüellere de yer verilmiştir.
Başta folk futbol olmak üzere bu top oyunları günümüzde uygulanan futbol, ragbi, bovling, körling, çim hokeyi ve kriket gibi modern spor dallarının önceli olmuşlardır (Guttmann, 2004: 64-66). Ayrıca bu toplu oyunların oynandığı alanlarda düzenlenen müzikli dans etkinlikleri de günümüzde uygulanan sportif müsabakaların ve organizasyonların, çeşitli eğlenceler ve rekreatif faaliyetlerle desteklenmesi fikriyle paralellik arz etmektedir.
Bu oyunlarda herhangi bir yazılı kural uygulanmazken sözlü olarak riayet edilen kurallar da çok sınırlıdır. Takımlarda yer alan oyuncu sayısının bile değişken olduğu bu pratiklerde, kurallar ve oyun tarzı o günkü koşullara göre spontane olarak gelişebilmektedir (Guttmann, 2004) (Fişek, 2003). Aynı şekilde müzik ve dans etkinlikleri de herhangi bir kurala bağlı olmadan icra edilmiştir.
Bu oyunların aksine soylular ve şövalyeler tarafından icra edilen pratikler belirli bir düzen ve disiplin içermekteydi. Hatta bu dönemde düzenlenen partiler ve balolarda ki salon dansları dahi çok katı kurallara ve tamamen aynı düzendeki ritmik hareket birlikteliğine dayanmaktaydı (Alpman, 1971).
2-) 15. Yüzyıldan İtibaren Modern Topluma Geçiş Sürecinde Yaşanan Toplumsal Gelişmeler ve Avrupalı Toplumların Sportif Pratiklerine Etkileri
Feodal dönem sportif pratikleri, feodal düzenin yaşadığı değişim ve dönüşümlere bağlı bir gelişim süreci izlemiş ve Modern sporun ortaya çıkışıyla birlikte bir kırılma yaşamıştır. Bu kırılmayla birlikte Modern topluma özgü bir kavram olarak modern sporlar ortaya çıkmıştır. Modern sporların oluşumundan bir önceki dönem olarak tarihte Yeni Çağ olarak adlandırılan ve 15. yüzyıldan itibaren başlatabileceğimiz dönem gelmektedir.
Bu dönemde Avrupalı toplumların uyguladıkları sportif pratikler sosyal ve ekonomik düzendeki gelişmelerle paralellik göstermiştir.
Başta Coğrafi Keşifler ve Yeni Dünya’ya ait zenginliklerin Avrupa’ya taşınması, Uzak Doğu ile ticaretin doğrudan yollarla yapılması ve kıta genelinde ticari zenginliğin artması gibi faktörler olmak üzere bu dönemde yaşanan birçok gelişme Avrupalı toplumların sosyal ve ekonomik düzenini temelinden değiştirmiştir (Baechler, 1994: 111-120). Bu değişimlerle beraber toplumda egemenlik el değiştirmeye başlamış, hem maddi hem de manevi anlamda güçlenen burjuvazi o güne kadar toplumun egemen sınıfı olan aristokrasinin yerini almaya başlamıştır (Sombart, 2008).
Alman toplumbilimci Werner Sombart, bu dönemde devlet yapısı ve orduda gözlenen değişimlerin belirleyici nedeni olarak daha büyük prenslik saraylarının yapılmasını belirtmektedir (1998: 10-13). Bu saraylar aynı zamanda 15. yüzyıldan itibaren modern yaşam tarzının gelişmeye başladığı mekanlar olmuşlardır. Özellikle devlet yapısı ve orduda yaşanan değişimler toplumların sportif pratiklerini doğrudan etkilediği için çalışmamız açısından önem arz etmektedir.
Sportif pratiklerin tarih boyunca gelişimini incelediğimiz bölümlerde görüldüğü üzere toplumların icra ettikleri sportif pratikler, o toplumun devlet yapısı, ordu düzeni ve sınıflar arası ilişkileri ile şekillenmektedir. Ortaçağ toplumunun egemen sınıfı olan aristokrasi, aynı zamanda orduyu da temsil etmekte ve savaşçı melekeleri kendi tekeline almaktaydı. Buna karşılık yönetimin merkezileşmeye başlaması ile beraber ortaya çıkan büyük devletler zamanla merkezi ve düzenli ordu kavramına doğru yönelmişlerdir.
Bu koşulları hazırlayan gelişmeler dikkate alındığında burjuva zenginliğinin Avrupa ülkelerinde farklı dönemlerde oluşmaya başladığı gözlenmektedir. İtalya’da 14. yüzyıldan itibaren Doğu’nun yağmalanması ve Afrika’da ki zengin maden yataklarının işletilmesine bağlı olarak artan burjuva zenginliği, 16. yüzyıldan itibaren Bohemya-Macaristan altın ve gümüş ocaklarının açılması ve Amerikan gümüş yataklarının işletilmesine bağlı olarak Almanya’da da artmıştır. Hollanda, İngiltere ve Fransa ise denizaşırı sömürülere bağlı olarak artan ticari faaliyetlerle, 17. yüzyıldan itibaren ciddi burjuva zenginliğinin biriktiği ülkeler olmuşlardır (Baechler, 1994).
Bu dönemde sportif pratiklerin İngiltere’de ki dönüşümünü etkileyen başlıca faktörlerden birisi de bu yeni sınıf olmuştur. Toplumun egemen sınıflarından olan bir grup; artık silah kullanma, ata binme ve yakın dövüş gibi alanlarda kendisini ilerletme ve bununla beraber bu melekeleri kendi tekeline alma ihtiyacı hissetmemektedir. Bunlara ek olarak yeni egemen sınıfların çalışma şekilleri de değişmiştir. Ortaçağ toplumunun egemen sınıfı olan aristokrasi herhangi bir şekilde üretim veya ticaret süreçlerine doğrudan katılmazken; ticaretin icracısı olan burjuvazi yeni toplumun egemen sınıfı olarak bu ilişkilerin tam da merkezindedir. Bir başka ifade ile her türlü ticari faaliyeti sıradan sayan ve kendisine yakıştıramayan bir egemen sınıftan, zenginliğini ve hatta satın aldığı soyluluğunu dahi ticarete borçlu olan bir egemen sınıfa geçiş yaşanmıştır. Bu geçiş hiç şüphesiz Avrupalı toplumların eğlenme ve vakit geçirme usullerini de doğrudan etkilemiştir (Veblen, 2007).
Norbert Elias, çalışma şekillerindeki dönüşümün eğlence şekillerinin dönüşümüne neden olduğuna ve böylece spor denilen aktivitelerle spora yakıştırılan organizasyonların da İngiltere’den yayılan teşekkül endüstrisi modellerinin, organizasyonun ve çalışma şeklinin yayılım süreciyle paralellik arz ettiğini öne sürmektedir (Elias, 1986: 5-7). Elias, buradan hareketle sanayileşme sürecine paralel bir sportifleşme süreci yaşandığını ve bu bağlamda eski geleneksel fiziksel pratiklerin ve oyunların modern anlamda sporlaştığını ifade etmektedir (Giulianotti, 2005: 143).
15. yüzyıldan itibaren Avrupalı toplumların icra ettikleri sportif pratikler bu bağlamda incelendiğinde egemen sınıfların iştigal ettikleri düello, turnuva, jut ve bunlara benzer savaş benzetmesi pratikler yerini şiddetten daha uzak oyunlara bırakmıştır (Dunning v.d, 2004: 9-11). Bununla beraber bu dönemde köylülerin zaman geçirmeye yönelik uyguladıkları folk futbol ve benzeri sportif pratikler ise önceki dönemlere göre daha fazla kısıtlama ve yasaklanmaya tabi tutulmuştur. Bunun nedeninin; üretim ilişkilerinin değişimine bağlı olarak artan ticari faaliyete yönelik köylülerin daha fazla çalışması ve belirli bir oranda köylü nüfusun şehirlere yerleşerek buradaki yeni iş kollarında çalışmaya başlaması (sanayi işçisi olarak) olduğu kanısındayız.
Bu dönemin en önemli sportif gelişmelerinden birisi de 17. yüzyılın başında İngiltere Kralı 1. James tarafından hazırlatılan The King’s Book of Sports olmuştur (Craigie, 1982: 60). Bu kitap 1633 yılında o dönemin İngiltere Kralı 1. Charles tarafından tekrar yayınlatılmıştır (Craigie, 1982: 60). Sosyal yaşamda Puritan etkilerin de hakim olduğu bu dönemin İngiltere’sinde; bu kitap sayesinde Puritan bakanların ve yetkililerin, İngiliz insanlarının icra ettikleri kanuna uygun rekreasyonel faaliyetleri engellememesi sağlanmıştır. Bununla beraber 1. Charles sonrasında geleneksel festivaller ve halka ait oyunlar desteklenmiştir. Bu dönemde İngiliz toplumunun egemen sınıfları daha çok kriket, at yarışı, yatçılık-yelkencilik, eskrim, golf ve boks gibi branşlarla ilgilenmişlerdir (Guttmann, 2004: 58-64). Bu sporlara ek olarak Fransızların icat ettiği ve orijinal adıyla “le jeu de paume” olarak adlandırılan kort tenisi İngiliz toplumunda ve diğer Avrupa ülkelerinde popüler hale gelmiştir. Bu dönemde, İngiltere ve Fransa’nın yanı sıra Almanya, Avusturya ve İtalya’da birçok kentte onlarca tenis kortu inşa edildiği bilinmektedir. Özellikle tenis ve kriket gibi içinde herhangi bir şiddet veya kaba kuvvet unsuru ihtiva etmeyenbranşların gündeme gelmesiyle Ortaçağ sonrasında ilk kez Avrupalı kentli kadınların sportif pratiklerle iştigal ettiklerini görmekteyiz. Böylece Roma İmparatorluğu döneminde harpastum ve benzeri top oyunlarından beri ilk kez Avrupalı egemen sınıfların bayan temsilcileri fiziksel pratikleri icra etmişlerdir (Guttmann, 2004: 60- 63) (Alpman, 1971).
3-) Modern Sporun Ortaya Çıkış Süreci
Modern sporun ortaya çıkışına ilişkin sosyolojik görüşler genel olarak Sanayi Devrimi sonrasında İngiltere’de yaşanan toplumsal gelişmelere paralel olarak geleneksel sportif pratiklerde yaşanan kırılmaya dayanmaktadır. Bununla birlikte modern sporların doğuşunu Rönesans döneminden başlatan görüşlerde mevcuttur (Scambler, 2005). Ancak genellikle; modern toplumun sosyal ve ekonomik süreçlerine paralel olarak, modern sporların anavatanı İngiltere ve miladı da 19. yüzyıl kabul edilmektedir (Amman, 2000: 108). Bunun nedeni de toplumsal yapıya yönelik ilk dönüşümün ve erken kapitalizm ilişkilerinin İngiltere’de yaşanması olarak gösterilmektedir.
Ortaçağ sporlarından modern spora dönüşüm sürecinde, genel olarak toplumsal egemenliğin aristokrasiden burjuvaziye geçişi ve sanayi toplumunun sınıfsal yapısı ve üretim modeli etkili görülmektedir. Ancak bu yapının modern sporların ortaya çıkışına ve egemen sınıflar tarafından nasıl geliştirildiğine dair sınırlı açıklamalar bulunmaktadır.
Modern sporlar modern toplumla birlikte ortaya çıkmıştır, dolayısıyla modern toplumun ortaya çıkışına neden olan üretim ve iktidar ilişkilerinde yaşanan değişiklikler ve dönüşüm, sportif pratiklerde de bir dönüşüme neden olmuş ve modern sporların ortaya çıkışını sağlamıştır diyebiliriz.
Norveç asıllı ABD’li düşünür Thorstein Veblen; sporu üretime katkısı olmadığı halde üretimden pay alan yönetici sınıfların ortaya çıktığı dönemlerden beri her gün yapılan en üst düzey ve en onurlu iş olarak modern topluma kadar ulaşan tek etkinlik olarak nitelemektedir (Veblen, 2007). Veblen’e göre Ortaçağ’ın aylak sınıfı sporu savaşçı ve yağmacı arzularını gidermek için kullanıp çoğunlukla askeri özellikler barındıran sporlarla ilgilenirken; modern toplumun burjuvazisi atletik sporlara daha çok ilgi duymuş ve sporu eğlence, dinlenme ve fiziksel kültür aracı olarak görmüştür (Veblen, 2005). Her iki sınıfında bu konudaki ortak özelliği, sporu itibarlı yaşamın bir aracı olarak görmeleri ve kendi sportif uğraşılarını toplumun genelinden uzak tutmalarıdır.
Veblen, 19. yüzyılda sporun bireysel tüketimin ve endüstriyel verimin üzerinde bir etkisi olmadığını ve bu nedenle de önemli sonuçlar doğurmayan bir ekonomik etken olarak görülebileceğini belirtir. Sporun önemli bir ekonomik etken olabilmesi için aylak sınıfların sporu bir alışkanlık olarak algılama eğiliminin bireyin karakterinin baskın bir parçası olup gelişmesi gerektiğini öngörür (Veblen, 2005). Bu açıklama, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sporun toplumsal ekonomik açıdan önemli bir sektör olarak gelişmesinin izahında kullanılmaktadır.
Norbert Elias, Pierre Bourdieu ve Johan Huizinga’nın açıklamalarında da farklı yorumlarla da olsa modern sporun ortaya çıkışında modern toplumun egemen sınıflarının eğilimleri ön plandadır. Buradan hareketle sporun her dönemde toplumsal üretim ve yönetim ilişkileri çerçevesinde şekillendiği ve her toplumun sportif faaliyetlerinin o toplumun yönetici/egemen sınıflarının tercih ve ihtiyaçlarına göre geliştiği söylenebilir. Bu bağlamda egemenlik ilişkileri el değiştirdikçe toplumsal spor algısı ve alışkanlıkları da değişmelidir. Görüldüğü üzere; Antik Yunan ve Roma dönemlerinde sportif pratiklerde ki farklılıklar nasıl bu uygarlıkların yönetici sınıflarının toplumun diğer kesimleriyle kurduğu ilişkilere ve toplumsal yaşamda üstlendikleri role göre değişiklik arz ediyorsa; Ortaçağ’ın sportif pratikleriyle modern spor da el değiştiren egemenlik ilişkileri ve ortaya çıkan yeni sınıfın eğilimleriyle dönüşüm derecesinde farklılaşmaktadır.
Bu bağlamda modern sporların ilk ortaya çıktığı 1780-1820 yılları arasında İngiltere’de ilk kez askeri okulların açılması ve ordu içinde soylu olmayanlara da üst rütbelere yükselme şansının verilmesi arasında bir bağlantı kurulabilir düşüncesindeyiz. 1762-1820 yılları arasında tahtta olan İngiltere Kralı III. George dönemi hem endüstri devriminin yaşandığı, hem Amerikan kolonileri ile savaşa girildiği ve kaybedildiği, hem de askeri yapıda reformların yapıldığı dönemdir (Tranter, 1998).
Burjuvazinin toplumsal egemenliği ele geçirmeye başladığı bu dönemde ordu içinde soylu olmayanlara da general olma hakkı tanınması ve subay yetiştiren askeri okulların açılması (1802) gibi önemli reformların gerçekleştirilmiş olması, modernlik öncesi temeli askeri talimlere dayanan sportif pratiklerin dönüşümünü açıklamak hususunda göz önünde bulundurulmalıdır.
Batılı toplumlarda kapitalist zihniyetin yerleşmesi ve modernleşme süreçlerinin birbirlerinden farklı dönemlerde ve yine farklı metotlarla yaşanmış olması, modern sporun da her bir Batılı toplumda farklı bir kronolojide ve yine farklı metotlarla gelişmesine neden olmuştur. Bu durumda yeni egemen sınıfın iktidar süreçleri ve metotları, modern sporun şekillenmesinde başat faktör olmuştur diyebiliriz.
Ortaçağ feodal düzeninin egemen sınıfı aristokrasinin aksine savaş becerilerini tekelinde tutma ihtiyacı hissetmeyen modern toplumun burjuvazisi, geliştirdiği farklı fiziksel pratiklerle kendi ayrıcalıklı konumunu belirlemiştir. Artık askeri melekeler bu işi meslek edinen profesyonellere devredildiğinden ve yeni egemen sınıf böyle bir işlev üstlenmediğinden dolayı, yine bu sınıfın şiddet, saldırganlık, rekabet ve ayrıcalık gibi ihtiyaçlarını gideren yeni fiziksel pratikleri yani modern sporlar ortaya çıkmıştır (Scambler, 2005) (Veblen, 2007).
Feodal düzende savaş becerilerine sahip olan şövalyeler, baronluk derecesine kadar soylu sınıfa özgü mertebelere yükselebiliyorlar ve böylece yönetici sınıfın bir parçası oluyorlardı. Aynı şekilde yönetici sınıfın en üst seviyesindeki grand senyörler ve hatta Kral dahi ordularını komuta ederek fiilen savaşçı sınıflar arasında yer alıyorlardı. Bu durumda modern toplumun ordularındaki profesyonel subayları şövalyeler ile karşılaştırdığımızda, bu subayların yönetici sınıfın bir parçası olmadıkları ve yine modern toplumun yönetici/egemen sınıfı olan burjuvazinin ve bu sınıfın içinden yetişen devlet yöneticilerinin bireysel askeri faaliyetlerinin giderek sınırlandığını görmekteyiz. Sonuçta yeni sınıf askeri ve savaşçı becerilerle değil, ticari faaliyetleri ve ekonomik başarıları ile mevcut gücünü edinmiş bir topluluktur.
Elias’ın ifade ettiği gibi; Modern sporu, modern toplumun bir aynası olarak görmek nasıl mümkünse; Ortaçağ dönemi sportif pratiklerini de feodal toplumun aynası olarak görmek mümkündür. Bu dönemde köylülerin sadece zirai faaliyetlerle ilgili toplu fiziksel pratikleri (odun kesme, hasat kaldırma, harman savurma, kütük taşıma ve fırlatma gibi) icra ediyor olması ve askeri nitelik taşıyan fiziksel pratiklerin soyluların tekelinde olması tüm spor tarihçileri tarafından kabul edilen bir durumdur. Ortaçağ boyunca yedi şövalye sanatını (kılıç, ata binme, okçuluk, koşu, dövüş, satranç ve şiir okuma) tekelinde tutan aristokrasi, askeri amaçlı tüm fiziksel aktiviteleri köylülere yasaklamıştır (Guttmann, 2004: 52-68) (Alpman, 1971).
Burjuvazinin aristokrasi ile mücadeleye girdiği dönemlerden sanayi toplumuna geçiş sürecine kadar yaşanan toplumsal çatışma ve rekabet, sportif pratikleri de etkilemiştir. Burjuvazinin egemenliği devralmasıyla birlikte eğitim siteminin halka açılması ve İngiltere’de 18. yüzyılda kurulmaya başlanan kamu okullarının (public school) sportif faaliyetleri bu etkileşimin başat aktörüdür (Gillard, 2011). Burjuvazinin eşitlik ve özgürlük iddiaları gereği ilk zamanlarda yoksul halk kitlelerinin çocuklarına eğitim vermesi planlanan ve plan doğrultusunda eğitim faaliyetlerine başlayan kamu okulları (public schools), zamanla sadece burjuva çocuklarının eğitim gördüğü ve hatta öğretmen kadrosu yoksul kesimlerden kalma olduğu için okul içinde sınıf çatışmalarının yaşandığı kurumlar haline gelmiştir (Mangan, 2003: 71-73) (Gillard, 2011).
Veblen, ortaçağ ve erken kapitalizm döneminin egemen sınıflarının (aylak sınıflar) hayat tarzlarını değerlendirirken; toplumsal algıda mevcut olan bayağı ve onurlu uğraşılar ayrımının aylak sınıflar tarafından sadece onurlu olarak kabul edilen uğraşılarla ilgilenilmesine neden olduğunu belirtmektedir (Veblen, 2007: 77-84). Çünkü kişinin saygınlığını kazanıp koruması için yalnızca servet ya da güç sahibi olması yeterli değildir. Saygınlık ancak kanıta dayandırıldığında bahşedildiğinden, servet ya da güç kanıtlanmalıdır. Veblen’e göre servetin kanıtı, sadece insanın diğerleri üzerinde önemli olduğu izlenimi bırakmasına ve onların bu kanılarını canlı ve uyanık tutmasına dayanmaz, kültürün en alt seviyeleri hariç tüm safhalarında insanoğlunun kendine güveni saygın çevresi ve bayağı görevlerden kaçınması ile onaylanıp destek görmüştür (Veblen, 2007: 78-80).
Bu okullarda (kamu okulları – public schools) düzeni sağlamak amacıyla icat edilen takım sporları (ragbi ve modern futbol gibi) modern sporların toplumun elit kesimleriyle buluşması yönünde öncü rol oynamış, hatta daha sonraları halk kitlelerinin bu sporlara önce seyirci sonra oyuncu olarak katılmasıyla modern sporların toplumsallaşmasını sağlamıştır. Bu veriler ışığında sanayi toplumunun egemen sınıfı olan burjuvazinin, kendi genç ve çocuklarına askeri eğitimler aldırma ve askeri becerileri kendi sınıfının tekelinde toplama ihtiyacı duymadığı görülmektedir.
Bu durumun bir tezahürü olarak İngiliz ve Amerikan silahlı kuvvetlerinde 19. yüzyıl boyunca en azından rütbeli komutanlar bazında profesyonel ordu sitemine geçilmiş, zamanla en ast birime (er ve erbaş) kadar profesyonel kadrolar oluşturulmuştur (Asquidth, 1981: 87). Böylece modern toplumun egemenleri kılıç veya ateşli silah kullanma, ata binme ve yakın dövüş teknikleri gibi fiziksel pratikleri ortaçağ aristokrasisinden farklı olarak kendi tekellerinden çıkarabilmiş ve bu alanda oluşturulan fiziksel pratikler halkla buluşmuştur. Bunun yanı sıra burjuvazi, askeri talim içeriği olmayan sportif branşları icra etmeye başlamış, 16. ve 17. yüzyıllarda bazı aristokrat ailelerin ilgi gösterdiği tenis, yüzme, badminton ve el topu gibi sporlar önce İngiliz burjuvazisinin daha sonra (20. yüzyılın başlarından itibaren) tüm Avrupa burjuvazisinin ortak ilgi alanı haline gelmiştir.
Ortaçağ aristokrasisi, kendi sınıfını toplumun geri kalanından yaşam tarzını belirleyen her alanda ayırırken, aynı eğilim modern toplumun burjuva sınıfı için de geçerli olmuştur. Modern sporların kabulünden ve aristokrasi ile özdeşleşmiş sportif pratiklerin terk edilmesinin ardından ortaya çıkan her yeni spor branşı öncelikle modern toplumun yeni egemen sınıfı tarafından icra edilmiştir. Zamanla çalışma koşullarında yaşanan değişiklikler ve işçi sınıfı tarafından kazanılan sosyal haklar neticesinde bu sporların bazıları alt sınıflar tarafından önce seyredilir, sonra icra edilir hale geldikçe burjuvazi kendine yönelik branşlar icat etmiştir (Bourdieu, 2006 ve 1984). Bugün dahi belirli branşların toplumun sadece belirli gelir düzeyindeki fertleri tarafından yapılabiliyor olması, sporun sınıf belirleyici özelliğinin ilk çağlardan bu yana var olduğunu göstermektedir kanaatindeyiz.
Modern sporlara geçiş süreci tüm Avrupa toplumlarında eş zamanlı gerçekleşmemiş, tıpkı feodalizmden merkantilizme, merkantilizmden kapitalizme geçiş süreçlerinde yaşandığı gibi farklı dönemler ve uygulamalar söz konusu olmuştur (Baechler v.d, 1988).
İngiltere’ye göre aristokrasiyi daha kavgalı süreçler ve devrimler sonunda tasfiye eden Fransız toplumunda aristokrasinin feodal dönemden taşıdığı tüm sportif fiziksel pratikler reddedilmiştir. Bununla birlikte Coubertin ve Rousseau örnekleri olduğu gibi, Fransa’nın İngiltere’ye karşı ekonomik ve askeri geri kalmışlığının da etkisiyle modern sporlardan ilk beklenti fiziksel açıdan daha kuvvetli nesiller yetiştiren ve yurttaşlık bilinci aşılayan beden eğitimi çalışmaları olmuştur.
Merkantilizm çağını devlet müdahalesini savunan Colbertist politikalarla yaşayan Fransa’da, modern sporlara geçiş süreci de devlet eliyle hayata geçirilen politikalar ve uygulamalarla başlamıştır (Kazgan, 1980: 26-33). İlk kez halka açık okullarda beden eğitimi faaliyetleri 19. yüzyılın sonlarına doğru başlatılmış ve yine Coubertin’in öncülüğünde başlatılan Modern Olimpiyat Oyunları’na katılacak sporcular devlet bütçesiyle desteklenmişlerdir.
Fransa’ya benzer şekilde Almanya’nın da modern sporlara geçiş süreci kuvvetli ve disiplinli nesiller yetiştirmek amacıyla desteklenen beden eğitimi çalışmaları aracılığıyla olmuştur. Ancak siyasi birliğini geç kuran ve askeri savunma konusunda İngiliz ve Fransız toplumlarına nazaran daha hassas olan Almanların beden eğitimi faaliyetleri çok daha fazla paramiliter özellikler barındırdığı söylenebilir. Sosyal ve ekonomik yaşamda Devletin mutlak otoritesini savunan Kameralist düşünceye paralel bir şekilde Fichte, Jahn ve Guths Muths gibi düşünürlerin öncülüğünde devletin desteklediği ve örgütlediği bir beden eğitimi ve cimnastik programı öngörülmüştür. Bu düşünce 20. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüş ve Hitler döneminde hayata geçirilen gençlik ve spor politikalarını dahi etkilemiştir (Voigt, 1998: 234-235).
1726 yılında ilk spor kulübünün (Merylbone Kriket Kulübü) ve 1851 yılında ilk federasyonun (Ragbi ve Futbol Federasyonu) kurulduğu İngiltere’de ise Fransa ve Almanya örneklerine göre daha sivil bir geçiş süreci yaşanmıştır. Modern sporların anavatanı olarak kabul edilen İngiltere’de aristokrasi mensuplarının belirli dönemlerde burjuvazi sınıfına ait görülen iş kollarına dahil olması ve daha barışçıl bir ortamda egemenliğin el değiştirmesi, yeni sportif pratiklerin toplumsal zeminde örgütlenmesini ve zamanla yayılmasını kolaylaştırmıştır.
Özellikle İngiliz aristokrasinin tarihi süreç içerisinde edindiği özellikler, modern sporların bu toplumda ortaya çıkışının kaynağı olarak gösterilmektedir (Scambler, 2005: 31-44). Bu nedenle modern sporların açıklanmasının, modern toplumun yapı taşlarının oluşumunda gizli olduğunu ve bu oluşumun başladığı toplum olarak İngiliz toplumunun da bu nedenle modern sporların anavatanı olarak anılmakta olduğunu düşünmekteyiz.
Dostları ilə paylaş: |