Julien'e gelince, şaşırmıştı, daha az acılı idi; gözleri tesadüf eseri olarak Prens Korasoff'un kendisine andaç etmiş
422
olduğu elli üç aşk mektubunu içine yerleştirdiği o Rus işi deri çantaya ilişti. Julien ilk mektubun altında şu notu gördü: 1 numaralı mektup ilk görüşmeden sekiz sonra gönderilecek.
Julien: «Geç kaldım! diye bağırdı, Bn. de Fervaques'i göreli bir hayli zaman oluyor çünkü.» Hemen bu ilk aşk mektubunu kopya etmeğe başladı; bu mektup doğruluk üzerine yazılmış cümlelerle dolu ve düpedüz sıkıcı bir vaizdi; Julien ikinci sahifeye geldiğinde bereket versin uyuya kaldı. Birkaç saat sonra, doğan güneş onu masanın üstünde hayretle karşıladı. Hayatının en acı anlarından biri, her sabah uyandığında, talihsizliğini hatırladığı andı. O gün, mektubun kopyasını hemen hemen gülerek tamamladı. İçinden: «Böyle yazı yazacak bir delikanlı, diyordu, yeryüzünde var mı acep?» «Dokuz satırlık birçok cümle saydı. Mektubun aslının altında, kurşun kalemle yazılmış bir not gördü.
Bu mektuplar bizzat götürülecek: ata binilecek, kara boyunbağı takılacak, mavi redingot giyilecek. Mektup bir pişmanlık havası içinde kapıcıya verilecek; bakışta derin hüzün olacak. Bir oda hizmetçisi görüldü mü, gözlerindeki yaşları gizli gizli siler gibi yapacaksınız. Oda hizmetçisine söz söylenecek.
Bütün bunlar bir bir yerine getirildi. Julien Fervaques konağından çıkarken: «Yaptığım iş pek küstahça, diye düşündü, ama Koraşoff düşünsün artık orasını. Bu kadar ün salmış namuslu bir kadına mektup yazmağı göze almak! îyice hakarete uğrayacağım, ama bence bundan daha büyük eğlence olmaz. Hoşlanabileceğim tek komedi doğrusu bu. Evet, ben adını verdiğim, bu pek iğrenç varlığı gülünç düşürmek, beni eğlendirecek. Bu varlığa inanırsam, kendimi eğlendirmek için bir cinayet bile işlerim.»
Bir aydır, Julien'in hayatının en tatlı anı atını ahıra çektiği andı. Koraşoff ona kendisini bırakan sevgiliye, ne nedenle olursa olsun, bakmağı iyice yasak etmişti. Fakat bu atın çok iyi tanıdığı ayak sesi, bir adam çağırayım diye Julien'in ahırın kapısına kırbacı ile vuruş biçimi, bazan penceresinin perdesi arkasında duran Mathilde'in ilgisini çekiyordu. Muslm o denli ince idi ki Julien içeriyi görüyordu. Şapkasının önce boyunu poşunu görüyordu. İçnden: «O hal-
423
de, diyordu, oda benim gözlerimi göremiyor, bu hiç de bakmak sayılmaz ona.»
Akşam, Bn. de Fervaques, sabahleyin kapıcısına üzgün üzgün verdiği felsefî, mistik ve dinsej mektubu sanki almamış gibi davrandı açıkça ona. Bir gece önce, Tesadüf Julien' de güzel sözler söyleme hünerini uyandırmıştı; Mathilde'in gözlerini görecek biçimde oturdu. Kız ise, Bn. de Fervaques' m gelişinden az sonra, kalktı, mavi kanepeden ayrıldı: bu davranış her zamanki dostlarını bırakıp gitmek demekti. B. de Croisenois bu yeni gariplik karşısında afallamış göründü; müthiş acısı Julien'e kendi acısının daha korkunç olduğunu unutturdu.
Hayatındaki bu beklenmedik şey onu bir melek gibi konuşturdu; özseverlik en büyük erdeme bile bir tapınak işini gören yüreklere dek işler; Bn. de Fervaques arabasına binerken içinden: «Bn. de La Mole'ün hakkı varmış, dedi, bu genç rahipte üstünlük var. İlk günler, benim varlığım, onu sıkmış olmalı. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu evde rastlanan her şey pek hafif; ihtiyarlıktan namus yoluna sapmış, yaşlanmanın buzlanna büyük ihtiyaçları olan küsler görüyorum bu evde yalnız. Bu genç adam ayrılığı sezmiş olmalı; iyi yazmış; ama mektubunda beden beklediği öğütlerimle kendisini aydınlığa çıkarma yollu isteğin, aslında kendisinin bile bilmediği bir duygu olmasından çok korkarım.»
«Nice yön değişimleri, oldum olası böyle başlamıştır! Bu delikanlının da Tanrı yoluna gireceğini bana umduran nokta, mektuplarını görme fırsatını bulduğum delikanlıla-rınki ile onun yazış biçimi arasındaki başkalıktır. Bu genç papaz adayının yazısında ağırbaşlılığın, derin bir ciddiyeti ve büyük inancı görmemek olmaz; Massillon gibi erdemli insan olacak (138).»
BÖLÜM XXVII
KİLİSENİN EN GÜZEL YERLERİ
Çalışmalar! Yetenekler! Üstünlük! Hıh! bir şebekeye giriniz yeter.
TELEMAQUE.
Fransa Kilisesi'nin en güzel yerlerini eninden sonunda
424
tm hir vadinin kafasında pısko-kendi eliyle dağıtması^gereken to kadı ^.^ ^ posluk düşüncesi ı e Julien ^ u« düşüncesı şım
?x. Bu mutluluk ^f\^Zğ^ bağlanmıyordu: her-diki feâketine yabancı gelen hç on * y odasının go-
fey acısını bir kat daha arttoy^du. ^ şamdanla oda-îünüşü bile dayanılmaz ge lmışt- on^ * Akşam, şam-
smm görünüşü bile daya^z ge § ^ ^ m
^f^KS?SSS i,n bir ses veriyor gibi ge-liyordu kendisine t bilmediği bir canlüık-
°fs™iuS?ll S^» «¦dedi; umaIım k'
ı« irinden: «Bugün, ta""
mektup ilki kadar sıkıcı olması^ §ey teJldl ,
ne ^^X^" — durmadan, sat,r satır kopya etmeğe başladı. ütika öğretmenimin bana Lon-
d J?^—^^ °resml parça"
ispanyol don Diego J^e^SSı: *" -oktular da mektuplarını hatırladı, f un^a" lar\ kadar saçma ıdı he-doğrusu genç Rus beyinin mektupla herşeyı
men hemen. Bunaltı iyice başlam ıştjBu rdu. Ju„
Sy?emek istiyordu ama ^^^^idü... Hiçlik, lien: «Ne y^\^^^^Z^^ en üstÜn mZ
^^x^»»sülünç olmanm °
hiş korkusunu görüyorum.» kendine konuşma on beş
Bizim kısa kes£ rmz ken* ^ şehri (139) sa-
gun tekrarlanmış ^^.f^1^^kalmak, ertesi gun uz-yılan yazılan kopya ^"^w götürmek, Mathüde'm el-zün bir tavırla kalkıp bir _mektup go Bn de Fer
bisesini görmek umudu rçınde^tia^ çöstermek, işte bun-vaques'm gelmediği aksamOp^da^g ^ Bu hayat ^
£San SdSnlöSnî^l^ artık bülbül ke-
425
siliyordu. Pitoresk ve dokunaklı cümleleri hem daha ilginç ve hem de daha hoş bir çeşni almağa başlıyordu.
Söylediği şeyin Mathilde'e saçma geldiğini besbelli seziyordu, ama söyleyiş inceliği ile ona etki etmek istiyordu. Julien: «Söylediğim ne kadar saçma olursa, o kadar hoşuna giderim», diye düşünüyordu; ve bunun üzerine, iğrenç bir gözüpeklikle, tabiatın bazı görünüşlerini bire iki katarak anlatıyordu. Bn. de Fervaques'm gözüne şöyle böyle bir adam gibi görünmemek için yalın ve akla yakın düşüncelerden özellikle sakınmak gerektiğini, pek çabuk gördü. Ya böyle konuşup duruyor, ya da hoşlarına gitmek zorunda kaldığı iki kibar bayanın bakışlarındaki başarı ya da vurdum duymazlık işaretine bakarak şişirmelerini kısa kesiyordu.
Uzun sözün kısası, hayatı günlerinin hiçbir şey yapmadan geçtiği zamanlardakinden daha az acılı idi.
Bir akşam kendi kendine: «İyi ama, diyordu, işte şu iğrenç mektupların on beşincisini yazıyorum; ilk on dördü kendi elimle Bn. de Fervaques'm kapıcısına verildi besbelli. Bu gidişle yazı masasının bütün gözlerini doldurmak şerefine nail olacağım. Buna rağmen o bana hep sanki mektup yazmıyormuşum gibi davranıyor! Bütün bunun ne olabilir sonu? Bağrıma taş basışım canımı sıktığı gibi onu da sıkacak mı? Korasoff'un dostu, Richmond'lu o dini bütün kıza gönlünü kaptıran şu Rus'un, zamanında, yaman bir adam olduğunu kabul etmeli; insan daha can sıkıcı olamaz.»
Tesadüfün büyük bir generalin manevralarında hazır bulundurduğu bütün şöyle böyle insanlar gibi, Julien de genç Rus tarafından İngiliz güzelinin kalbine yapılmış saldırılardan hiçbir şey anlamıyordu. İlk kırk mektup sadece yazmak cüretini bağışlatacak biç'mde yazılmış yazılardı. Belki de müthiş canı sıkılan durgun insanı, her günkü hayatından belki az daha saçma mektuplar alma alışkanlığına alış-tırmak gerekiyordu.
Bir sabah, Julien'e bir mektup getirildi; Bn. da Fervaques'm armalarını tanıdı ve zarfı öyle acele acele açtı ki, bir kaç gün önce olsa böyle bir tezcanlılık ona düpedüz imkânsız gelebilirdi: mektup yalnızca bir aksam yemeği çağrısı idi.
Prens Korasoff'un öğütlerine başvurdu. Ne yazık ki genç Rus, yalın ve anlaşılabilir sözler kullanması gereken
426
yerlerde Donat gibi hafifleşrep olmak istemişti; Julien Bn. de Fervaques'm akşam yemeğinde takınmak zorunda olduğu ruh durumunu bir türlü kestiremiyordu.
Salon Tuileries'deki Diane galerisi kadar yaldızlı, tahta kaplama duvarlarında yağlı boya tablolar asılı, pek muhteşem yerdi. Bu tavlolarda açık lekeler vardı. Julien sonradan öğrendi ki bunlar tabloları düzelttiren ev sahibi kadına az edepli gibi gelmişti. «Ahlâk yüzyılı!» diye düşündü.
Bu salonda gizli notanın düzenlenmesinde hazır bulunmuş olan kişilerden üçünü gördü. Bunlardan biri, •*• piskoposu monseigneur, Bn. de Fervaques'm amcası olan adam, rahiplere rütbeler dağıtır ve söylendiğine göre yeğeninin bir dediğini iki etmezmiş hiç. Acı acı gülümseyen Julien: «Ne denli ilerlemiş, dedi ama vız gelir bana! işte ünlü •*• piskoposu ile aynı sofrada yemek yiyorum.»
Yemek şöyle böyle geçti ve konuşma insanın canına tak dedirten soydan oldu. Julien: «Kötü bir kitabın sanki fihristi bu, diye düşünüyordu. İnsanların düşüncelerinin bütün • en yüksek konuları burada bir yana bırakılmıştı besbelli. Üç dakika dinledi mi insan içinden, konuşanın cakasının mı yoksa korkunç bilgisizliğinin mi üstün olduğunu geçiriyor.» Okuyucu besbelli Akademi üyesinin yeğeni olan ve alçakça itirafları ile, La Mole konağının salonunu zehirlemekle görevli gibi bulunan, Tanbeau adlı, şu ufak tefek yazıcı parçasını unutmuştur.
îşte Julien, mektuplarına karşılık vermediği halde, Bn. de Fervaques'm bu mektupları yazdıran duyguyu hoşgörürlükle karşılamasının pek yerinde olduğu ilk düşünceyi bu küçük adamdan öğrendi. B. Tanbeau'nun şeytan ruhu Juli-en'm başarılarını düşündükçe parça parça olmuştu; fakat bir başka yönden, değerli bir adamın, bir budala gibi apık sapık konuşmadığı göz önüne alınırsa o, müstakbel profesör içinden: «Eğer Sorel essiz Bn. de Fervaques'm âşığı olursa, diyordu, onu Kilise'ye esaslı bir rütbe ile yerleştirir. La Mole konağında ben de ondan yakamı kurtarırım.»
B. rahip Pirard da Julien'e Fervaques konağındaki başarıları üzerine uzun boylu öğütlerle dolu mektuplar gönderdi. Ağırbaşlı jansenist ile erdemli mareşalin karısını cez-vit, yenilikçe ve monarşiden ilham alıcı salonu arasında mezhep kıskançlığı vardı.
427 BÖLÜM XXVIII
MANON LESCAUT
İmdi, gönlü bir kez papazın aptallığından ve eşekliğinden yana rahat olunca, aka kara, karaya da ak diye diye işini yürütüp gidiyordu şöyle böyle.
LICHTEMBERG.
Rus'un öğütleri kendisine mektup yazılan kadına karşı hiçbir zaman yüksek perdeden konuşmamağı bildiriyordu özellikle. însan, kendinden geçercesine hayranlık rolü oynamaktan ne olursa olsun bırakmazdı; mektuplar hep bu noktaya göre yazılıyordu.
Bir akşam, Opera'da, Bn. de Fervaques'm locasında, Julien Manon Lescaut balesini göklere çıkarıyordu (140). Böyle konuşmasının tek nedeni, bu baleyi anlamsız bulduğu idi.
Mareşalin karısı bu balenin rahip Prevost'un romanından çok düşük olduğunu söyledi.
Şaşıran ve garipleşen Julien: «Ne! diye düşündü, bu kadar erdemli bir kadın nasıl olur da bir romanı göklere çıkarır!)) Bn. de Fervaques, haftada iki üç kez, böyle yavan eserlerle, ne yazık ki! Sadece duyguların hataları içinde pek bocalayan bir gençliği baştan çıkarmağa çalışan yazarlara karşı beslediği olanca tiksintiyi, ustaca, anlatırdı.
Mareşalin karısı:
— Bu gibi ahlâk bozucu ve tehlikeli yazılar içinde, Manon Lescaut, diye devam etti, söylendiğine göre, başta gelen eserlerden biri imiş. Pek suçlu bir kalbin zaafları ve haklı sıkıntıları, söylendiğine göre bu kitapta, derinliğe varan bir gerçekle anlatılmış; bu özellik Bonaparte'mızı Sainte-Hele-ne'de bunun uşaklar için yazılmış bir roman olduğunu söylemekten alıkoymamıstır.
Bu söz Julien'in ruhuna olanca canlılığı verdi. «Beni mareşalin karısının gözünden düşürmek istemişler; Napole-on'a karşı duyduğum hayranlığı yetiştirmişler ona. Bu fitne kadını öyle bozmuş ki bu duygusunu bana duyurmaktan
428
kendini alamıyor.» Bu buluş bütün gece hem kendisini eğlendirdi ve hem de hoş hoş konuşmasını sağladı. Opera'nm kapısında mareşalin karısından ayrılık izni isterken Bn. de
Fervaques kendisine:
— Şunu hatırlayın ki, bayım, dedi, insan beni sevince Bonaparte'ı sevmemelidir; o ancak kaderi nortaya çıkardığı bir zaruret diye kabul edilebilir. Zaten bu adamda, sanat şaheserlerini anlayacak kadar duygulu ruh yoktur.
Julien: «İnsan beni sevince!» diye tekrarlıyordu; bu söz hiçbir şey demek istemiyor, ya da herşeyi ortaya dökmek istiyor. İşte bizim zavallı taşralılarda noksan olan konuşma sırları, Mareşalin karısına gönderilecek uzun bir mektubu kopye ederken, durmadan Bn. de Renal'i andı.
Bn. de Fervaques ertesi gün Julien'e garip karşıladığı bir vurdum duymazlık havası içinde :
— Nasıl oluyor da, dedi, dün akşam, anlaşıldığına göre, Opera dönüşünde yazmış olduğunuz bu mektupta Londra'dan ve Richemond'dan söz açıyorsunuz?
Julien beyninden vurulmuşa döndü; ne yazdığını düşünmeden, satır satır kopya etmiş, örnekte bulunan Londra ve Richmond kelimeleri yerine, Paris ve Saint-Cloud kelimelerini yerleştirmeği unutmuştu besbelli. îşi kapatmak için iki üç cümle söyledi ama, hiçbirinin de üstesinden gelemedi; nerede ise makaraları koyverecekti. En sonu, kelimelerini araya araya, şu düşünceye vardı:
— İnsan ruhunun en yüksek konulardaki, en yüksek çı-karlardaki tartışmasından coşan ruhum, size bunları yazarken, başka yerde dolaşıyormuş, dedi.
İçinden: «Bir etki yarattım, dedi, o halde bu akşam daha fazla sıkıntıya düşmesem de olur.» Fervaques konağından koşa koşa çıktı. Akşam, bir gece önce kendi eliyle örneği çıkarılmış mektubun aslını alıp bakarak, hemen Rus gencinin Londra ve Richmond'dan söz açtığı o uğursuz yere geldi. Julien bu mektubu hemen hemen yumuşak bulunca
pek şaşırdı.
Sözlerinin açıkça görülen hafifliği ile mektuplarındaki tanrısal ve hemen hemen anlaşılmaz derinlik arasındaki tezat sayesinde Bn.de Fervaques'm ilgisini çekmişti. Hele cümlelerin uzun uzun oluşu mareşalin karısının hoşuna da gidi-
429
yordu; «Voltaire'den, şu pek ahlâksız adamdan bu yana moda olan oynak yazışa benzemiyor!» Kahramanımız konuşmada her türlü sağduyudan sakındığı halde, bu konuşmada Bn. de Fervaques'm ilgisini çekmişti.
Bn. de Fervaques'm gözünden kaçmayan bir kral düşmanlığı ve dinsizlik havası vardı. Besbelli ahlâklı, ama çoğu zaman akşam toplantısında ortaya bir düşünce bile atmayan insanlar arasında yaşayan bu kadın, bir yeniliğe benzeyen herşeye karşı müthiş ilgi duyardı; yalnız zaman zaman, yeniliğe canı sıkılmış gibi görünmeği de kendisi için bir ödev sayardı. Bu korkunç kusura, yüzyılın hafiflik damgasını üzerinde taşıma adını verirdi...
Fakat böyle salonlar ancak iltimas arandığından görülecek kadar güzeldirler. Bu düpedüz hayatın Julien'i tehdit eden bütün sıkıntısı besbelli okur tarafından da paylaşıldı. Bunlar yolculuğumuzun çorak ovalarıdır (141).
Julien'in hayatında Fervaques dönemi ile kuşatılmış bütün günlerde, Bn. de La Mole onu düşünmiyeyim diye kendini zorlamak ihtiyacını duyuyordu. Ruhu müthiş savaşlarla dolup taşıyordu; kimi zaman bu pek üzgün genci hor gördüğünden etekleri zil çalıyordu; fakat, istemediği halde, benliğini Julien'in kpnuşması sarı veriyordu. Hele onu şaşırtan nokta, delikanlının o katıksız yapmacılığı idi; mareşalin karısına yalan olmayan, ya da hiç değilse Mathilde'in hemen her konu üzerinde pek iyi bildiği, düşünme yolunu iğrenç iğrenç gizleme sayılmayan bir kelime söylemiyordu. Bu sinsilik şaşırtıyordu kızı. İçinden: «Ne derin düşünceli! diyordu; B. Tanbeau gibi, aynı ağzı kullanan, caka satan aptallar ya da uluorta yalancılarla onu arasında ne büyük başkalık var!»
Gerçi, Julien'in de zorlu günleri vardı. Bn. de Fervaques' m salonunda hergün boy göstermesi ödevlerin en zorunu yerine getirmek içindi. Bir rol oynamak için harcadığı çabalar ruhundaki olanca gücü yok etmeğe başlıyordu. Çoğu zaman, geceler, Fervaques konağının o uçsuz bucaksız bahçesinden geçerken, yaratılışın daki ve düşünüşündeki güç sayesinde biraz olsun umutsuzluğun üstesinden gelebiliyordu.
İçinden: «Ben papaz okulunda yendim umutsuzluğu, diyordu: oysa ne müthiş silleler yemiştim o zamanlar! Mah-
430
voluyor ya da mutluluğa kavuşuyordum, mahvolsam da ya, da servete kavuşsam da, bütün hayatımı gök altındaki en. aşağılık ve en iğrenç insanlarla b:r arada geçirmek zorunda olduğumu görüyordum. Geçen ilkyaz, sadece on bir ay önce kendi yaşımdaki delikanlıların bendim belkj. en mutlusu.» Fakat bütün bu yerli yerinde düşünceler çoğu zaman korkunç gerçeğe karşı etkisiz kalıyordu. Mathilde'i hergün' öğle ve akşam yemeklerinde görüyordu. B.de La Mole'ün kendisine yazdırdığı bir yığın mektuptan, onun yakında B. de Croisenois ile evleneceğini biliyordu. Bu sevimli adam günde iki kez La Mole konağına damlıyordu: kendisinden yüz çevrilmiş bir âşığın kıskanç gözü onun davranışlarının birini olsun kaçırmıyordu.
Bn. de La Mole'ün nişanlısına açıkça cilve yaptığını görür gibi olduğu zamanlar Julien, odasına dönünce, tabancalarına özlemle bakmaktan kendini alamıyordu.
İçinden: «Ah! çamaşırımdaki işaretleri söksem, Paris'ten yirmi fersah ilerde bulunan, kuş uçmaz kervan geçmez, bir ormana gitsem, şu yürekler acısı hayata son versem, diyordu, ne akıllık etmiş olurum! Oralarda beni tanıyıp ederi olmadığına göre, cesedim on beş gün yerlerde sürünür, on beş gün geçtikten sonra da kim düşünür beni!»
Bu düşünüş pek yerinde idi. Fakat ertesi gün, Mathil-de'in, elbisesmin yeni ile eldiveni arasından görülen kolu, bizim genç bilgeyi öldürücü olan, ama gene de hayata bağlayan anılara daldırmağa yetiyordu. İşte o zaman kendi kendine: «Tamam! diyordu, bu Rus politikasını sonuna kadar götüreceğim. Nasıl bitecek bakalım bu iş?»
«Bu elli üç mektubu yazdıktan sonra, Bn. de Fervaques'a. doğrusu, başka mektup yazmam.»
«Mathilde'e gelince, bu öylesine sıkıcı altı haftalık komedi, ya hiç değiştirmiyecek kızgınlığını, ya da bana bir an için olsun barışma fırsatı verecek. Yüce Tanrı'm! böyle olursa ölürüm mutluluktan!» Ve düşüncesini bir türlü sonuçlan-dıramayordu.
Uzun bir hayale daldıktan sonra, düşüncesini yeniden kurcalamağa başladığında içinden: «Demeh ki, diyordu, bir gün olsun mutluluğa kavuşacağım, sonra yeniden o köklü kızgınlıklar başlayacak, heyhat! hoşuna gidebilmem için az.
431
.şey var elimde, başka hiçbir tutunacak dalım yok artık, mahvolacağım, ebediyen mahvolacağım...»
«Onda bu domuzluk varken hangi güven kapımı çalabilir? Heyhat! az değerli olmam herşeyin önüne set çekiyor. Davranışlarımda gene kibarlık olacak, konuşma şeklim ağır ¦ve düpedüz olacak. Yüce Tanrı'm! Neden ben benim?»
BÖLÜM XXIX İŞ DARLIĞI
Tutkularına kurban gitmek, neyse; ama ya olmayan tutkulara kurban gitmek! Ey yürekler acısı XIX. yüzyıl!
GIRODET.
Julien'in uzun mektuplarını ilkin zevk almadan okumuş «olduktan sonra, Bn.de Fervaques. bunlara ilgi duymağa başlıyordu; kendisini yalnız birşey üzüyordu: «B. Sorel'in gerçekten rahip olmaması ne acı değil mi? Öyle olsaydı insan onunla azıcık içli - dışlı olabilirdi; göğsünde bu nişan ve •sırtında da hemen hemen burjuvalara yaraşan bu elbise varken, insana olmadık sorular sorarlar, ne karşılık veririm sonra ben? Bn. de Fervaques düşüncesini şöyle tamamlıyordu: «Kötü kalpli bir dost onun babamın yakınından, solda sıfır bir yeğencik, muhafız alayında nişan almış bir tüccar olduğunu sanabilir ve bunu ortalığa yayabilir.»
Julien'i görmüş olduğu ana kadar, Bn. de Fervaques'in en büyük zevki, adının yanma bir de «mareşal» sözcüğünü oturtmaktı (142). Bundan başka sonradan görme, hastalıklı ve herşeyden alman boş bir gurur, bir bilgi başlangıcı ile savaşıyordu.
Bn. de Fervaques: «Onu Paris yakınındaki bir diyakoz-lukta piskopos muavinliğine yerleştirmek, diye düşünüyordu, çok kolay olurdu bence! Ama sadece B. Öorel adını taşıması, bir de B.de La Mole'ün küçük yazıcısı olması! doğrusu çok yazık.»
432
Herşeyden korkan bu ruh, ilk olarak, mevki ve toplumsal üstünlük hakkındaki düşüncelerine aykırı birşeyden heyecanlanmıştı. İhtiyar kapıcısı, bu pek üzgün duruşlu, yakışıklı delikanlıdan bir mektup getirdiğinde, Bn. de Ferva-ques'in adamlarından birinin içeri girmesi üzerine hep takınmış olduğu dalgın ve erinçsiz durumun yok olup gittiğini gördüğüne emin olduğuna dikkat etti.
Elde ettiği başarı karşısında gerçekten gönül zevki duymadan, çevresindekilere caka satmanın olanca tutkusu içinde yaşamaktan ileri gelen iç darlığı, Julien'i düşündüğünden beri onun için öyle dayanılmaz şey olmuştu ki, oda hizmetçilerinin bir gün sabahtan akşama dek papara yememe-leri için, bu garip delikanlı ile bir gece önce bir saat başba-şa kalması yeterdi. Delikanlının itibarı pek ustaca yazılmış-imzasız mektuplarla arttı. Küçük Tanbeau B.de Croisenois'-ya, B.de Caylus'a, boşu boşuna iki üç pek sönük yalan kıvırdı ve üstelik bu Baylar suçlamaların içyüzünü ileri geri incelemeden bunları sağa sola yaymaktan zevk bile aldılar. Aklı bu bayağı dümenlere karşı durmak için yaratılmamış olan mareşalin karısı, kuşkularından Mathilde'e söz açıyor, o da kendisini avutuyordu durmadan.
Bir gün Bn. de Fervaques, üç kez mektuplar verdi birden. Bu kadar iç darlığının bir zaferi oldu. Mareşalin karısı ikinci mektubun üzerine pek bayağı bir adresi, B.le marki de La Mole konağında, B. Sorel'e gibi adresi kendi eliyle yazmak uygunsuzluğu karşısında kalakaldı âdeta.
O akşam pek ciddî bir tavırla Julien'e:
— Bana üzerinde adresiniz yazılı zarflar getirmeniz gerek, dedi.
Julien: «Âşık olduğumuz yetmiyormuş gibi şimdi de oda uşağı gibi...» dedi, yerlere kadar eğildi güzel güzel.
Aynı akşam zarfları getirdi, ertesi gün de, çok erkenden, bir üçüncü mektup aldı: baştan beş altı, sonran ise iki üç satır okudu. Mektup alabildiğine iç içe geçmiş bir kargacık burgacık yazılı dört sahife tutuyordu.
Bn. de Fervaques kendi mektupları ile aldığı karşılıklar arasında az bağıntı olduğuna hiç te hayret etmiyordu.
Gönüllü bir cesus gibi Julien'in ardına düşen kılkuyruk Tanbeau, bütün bu açılmayan mektupların Julien'in çekme-
433
cesine gelişi güzel atılmış olduklarını söyleyebilmiş olsaydı,, kadının gururu kimbilir nasıl kırılırdı.
Bir sabah, kapıcı ona mareşalin karısının bir mektubunu getiriyordu kitaplığa; Mathilde bu adama rastladı, mektubu ve Julien'in yazısı ile yazılmış adresi gördü. Kapıcı çıkarken o girdi kitaplığa; mektup henüz masa kenarında duruyordu. Julien, yazı yazmağa iyice daldığından olacak, mektubu çekmecesine atmamıştı.
Mathilde mektubu yakalayarak:
— îşte dayanamadığını şey, diye bağırdı; beni, karınızı unutuyorsunuz .temelli. Davranışınız iğrenç. Bayım.
Bu sözlerden sonra, kendi davranışının korkunç uygunsuzluğundan çekinen gururu, onu boğar gibi oldu; gözyaşları döktü ve biraz sonra Julien'e soluk alamaz duruma gelmiş gibi göründü.
Julien şaşırmış, iç dünyası altüst olmuş olduğundan, bu sahnenin kendisi için ne kadar hoş ve ne kadar mutluluk verici olduğunu bir türlü kavrıyamıyordu. Otursun diye Mat-hilde'e yardım etti; kız kollarına bırakıyordu hemen hemen kendini.
Bu davranışın anlamını sezdiği ilk an, alabildiğine sevinçli oldu. İkinci an prens Korasoff'u düşünmek oldu: «Bir söz yüzünden herşeyimî yitirebilirim.»
Politikanın yarattığı güc o denli zorlu idi ki, kolları kaskatı kesildi. «Bu oynak ve güzel vücudu göğsümde sıkmaktan kendimi yoksun bırakmam, yoksa ben hor gördüğü gibi etmediğini de komaz. Ne kötü huyu var!»
Mathilde'in yaradılışına lanetler savurduğu halde, onu yüz kat fazla seviyordu artık; ona kollarında bir kraliçe tutuyormuş gibi geliyordu.
Julien'in durgun soğukluğu Bn. de de La Mole'ün yüreğini parça uarça eden gurur acısını bir kat daha çoğalttı. Kız o anda Julien'in kendisi için ne duyduğunu gözlerinden anlamağa çalışacak kadar soğukkanlı değildi. Delikanlıya bakmayı göze alamadı; nefret dolu bakışla karşılaşmaktan korkuyordu.
Kitaplıktaki divana oturmuş, kımıltısız ve başı Julien'-dan öteye çevrik, gururun ve aşkın bir insan gönlünde yara-
F: 28
434
iabileceği en amansız acılar içinde kıvranıyordu. Giriştiği iş ne yürekler acısı duruma gelmişti!
«Barışmak için ilk adımı ben attım, ama o gene reddetti beni, ah ne kara talihim varmış!» Acıdan çılgına dönen gururu: «Hem de kim reddeden? diye ekliyordu, babamın bir uşağı.»
Yüksek sesle:
Dostları ilə paylaş: |