Stephen King Kara Kule Cilt5 Calla'nın Kurtları



Yüklə 2,69 Mb.
səhifə10/54
tarix30.05.2018
ölçüsü2,69 Mb.
#52130
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   54

"Devam et, ahbap," dedi Eddie boğuk sesle ve elleriyle haydi dostum haydi hareketini yaptı. Sesi, gözyaşları içindeymiş gibi çıkmıştı. "Devam et."

"Belki başka bir zaman," dedi Callahan nazikçe. "Başka bir zaman beraber oturup eski yerleri ve deyişleri konuşabiliriz. İstersen beysboldan bahsederiz. Ama şimdi vaktimiz dar."

"Belki sandığından da dar," dedi Roland. "Bizden istediğin nedir, sai ^Hahan? Sana dostlarının mülakat yapıp sonrasında işe alacağı başıboş gezginler olmadığımızı açık bir dille anlattım."

"Şimdilik sadece burada kalmanızı ve arkadaşlarımı yanınıza getirmeme izin vermenizi istiyorum," dedi. "Aralarında, burada olmamızdan sorumlu olan Tian Jaffords var. Ve karısı Zalia. Sonra, size ihtiyacım^ olduğuna dair ikna edilmesi gereken kişi, Overholser var."

"Biz kimseyi ikna etmeyeceğiz," dedi Roland.

"Anlıyorum," dedi Callahan çabucak. "Evet, o konuyu açıkça belirttin. Bir de Ben Slightman ve oğlu, Benny var. Genç Benny'nin durumu biraz karışık. Kız kardeşi dört yıl önce, Ben ile ikisi on yaşındayken öldü. Bu durumda Benny'nin ikiz mi yoksa tek mi sayılacağını kimse bilmiyor." Aniden durdu. "Üzgünüm, konunun dışına kaydım."

Roland avuç içini adama göstererek önemli olmadığım belirten hareketi yaptı.

"Beni biraz strese sokuyorsunuz, dinleyin, yalvarırım."

"Yalvarmana gerek yok, tatlım," dedi Susannah.

Callahan gülümsedi. "Biz böyle konuşuruz. Calla'da biriyle karşılaştığınızda şöyle diyebilirsiniz, 'Baştan ayağa her yer nasıl, söyle yalvarırım?' Ardından şöyle bir karşılık alabilirsiniz, 'Çok iyiyim, pas yok, tanrılara teşekkürler-MH derim.' Bunları duymamış mıydınız?"

Başlarını iki yana salladılar. Kelimeler tanıdık olmasına rağmen kullanım şekilleri ve yerlerinin farklılığı, bir başka dünyada oldukları gerçeğinin altını çiziyor gibiydi. Konuşma tarzları farklı, belki gelenekleri daha da farklı insanlarla karşı karşıyaydılar.

"Önemli olan konu," dedi Callahan. "Sınır bölgeleri, her nesilde bir kez Gök Gürültüsü'nden gelen ve çocukları çalan Kurtlar denen yaratıklar yüzünden dehşete düşmüş durumda. Dahası da var ama işin can aha kısmı bu. Bu kez bir de değil, iki çocuğunu birden kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olan Tian Jaffords bu duruma artık bir son vermenin zamanının geldiğini söylüyor. Artık mücadele etmemiz gerektiğine inanıyor. Diğerleri (Overholser gibiler) bunun sonunun sadece felaket olacağına inanıyor. Overholser ve onun gibi düşünenler büyük ihtimalle diğerlerine baskın çıkacaktı ama sizin gelişiniz her şeyi değiştirdi." Yüzünde dürüst bir ifadeyle eğildi. "Wayne Overholser kötü bir adam değildir, sadece korkuyor. Calla'daki en büyük çiftçidir, bu yüzden kaybedecek şeyi denk- Ama Kurtlar'ı uzak tutabileceğimize... onları yenebileceğimize ikna lursa..- onun da mücadeleye katılacağına inanıyorum."

"Söylemiştim..." diye söze başladı Roland.

"Siz ikna etmezsiniz," dedi Callahan sözünü "keserek. "Evet, anlıyorum. Gerçekten. Ama sizi görürler, konuşmalarınızı duyarlarsa belki kendiliklerinden ikna olacaklar..."

Roland omuz silkti. "Tanrı isterse su olur, deriz."

Callahan başını salladı. "Bu Calla'da da söylenir. Bir başka önemli konuya geçebilir miyim?"

Roland ellerini hafifçe kaldırdı. Eddie, Callahan'a bunun kendi tercihi olduğunu anlatmak ister gibi bir hareket olduğunu düşündü.

Alnında yara izi olan adam bir süre konuşmadı. Tek~ar konuştuğunda sesi alçaktı. Eddie, onu duymak için yaklaşmak zorunda kaldı. "Bende bir şey var. İstediğiniz bir şey. İhtiyaç duyabileceğiniz. Sanırım daha şimdiden size ulaştı."

"Neden öyle dedin?" diye sordu Roland.

Callahan dudaklarını ıslattı ve tek bir kelime söyledi: "Geçiş."
9

"Ne olmuş Geçiş'e?" diye sordu Roland. "Ne demek istiyorsun?"

"Gitmediniz mi?" diye sordu Callahan güveni sarsılmış görünerek. "Hiçbiriniz gitmedi mi?"

"Diyelim ki giden oldu," dedi Roland. "Bunun siz ve Calla dediğiniz yerdeki sorunla ne ilgisi var?"

Callahan iç geçirdi. Günün hâlâ erken saatlerinde olmalarına rağmen yorgun görünüyordu. "Bu düşündüğümden de zor oluyor," dedi. "Hem de çok zor. Beklediğimden daha zorlusunuz."

"Eli çabuk, kafası boş, atlı serseri bekliyordun galiba?" dedi Susannah. Sesinde öfke vardı. "Eh, sürpriz, tatlım. Elimiz çabuk ama atlarımız yok."

"Size at getirdik," dedi Callahan ve bu yetti. Roland her şeyi anlama-rru§tl» ama şimdi durumu yeterince açıklığa kavuşturacak kadarını biliyordu. Callahan geldiklerini, kaç kişi olduklarını ve yürüyerek ilerlediklerini biliyordu. Bunların bir kısmı casuslar aracılığıyla öğrenilebilirdi ama hep, si değil. Bir de Geçiş vardı... hepsinin veya birkaçının Geçiş yaptığını bil. mesi...

"Kafalarımızın boş olmasına gelince, belki gezegen üzerindeki en parlak zekâlı kişiler değiliz ama..." Aniden sustu ve yüzünü buruşturdu. Elleri karnına gitti.

"Suze?" dedi Eddie endişeyle. "Ne oldu, Suze? İyi misin?"

"Sadece gaz," dedi Susannah ve ona gülümsedi. Bu gülümseme R0. land'a pek gerçek gibi görünmemişti. "Dün akşam çok fazla çörek-topu yemişim." Eddie'nin daha fazla soru sormasına fırsat vermeden Calla-han'a döndü. "Söyleyecek başka bir şeyin var, söyle tatlım."

"Pekâlâ," dedi Callahan. "Elimde çok güçlü bir nesne var. Nesnenin saklı olduğu Calla'daki kilisemden tekerleklerce uzakta olmanıza rağmen size ulaşabilmiş olması gücünü gösteriyor. Geçiş durumu yaratmak, yaptıklarından sadece biri." Derin bir soluk alıp verdi. "Bize yardım ederseniz (çünkü Calla artık benim evim, ölüp gömülmeyi umduğum yer oldu) size bu... bu şeyi vereceğim."

"Bu şekilde konuşmamanı son kez söylüyorum," dedi Roland. Sesi öylesine sertti ki Jake korkuyla ona baktı. "Bu tarz konuşmalar benim ve an-tet'imin şerefini lekeliyor. Calla'nızın Beyaz, şu Kurtlar dediğiniz yaratıkların ise karanlığın, yani Işın-Kırıcıların emrinde olduğuna inanırsak istediğinizi yapmakla yükümlü oluruz. Hizmetimiz için ödül kabul etmeyiz, siz de bize herhangi bir karşılık sunmamalısınız. Eğer yanındakiler-den biri, Tian veya Overholster dediğin adam da bu şekilde konuşacak olsaydı..."

(Eddie yanlış telaffuz ettiği için silahşoru uyarmayı düşündü ama sonra ağzını kapalı tutmaya karar verdi-Roland öfkeliyken sessiz kalmak en iyisiydi.)

"...o zaman farklı olurdu. Muhtemelen efsanelerden başka hiçbir şey bilmiyorlardır. Ama sen, sai, sana böyle konuşmaman gerektiğini öğretebilecek bir kitaba sahipsin. Sana kurşunla anlaşma yaptığımızı söylemiştim, öyle de yapacağız. Ama bu bizi kiralık adamlar yapmaz."

"Pekâlâ, pekâlâ..."

"Sahip olduğun şeye gelince," dedi Roland sesini yükseltip Calla-han'ınkini bastırarak. "Ondan kurtulmak istiyorsun, değil mi? Seni dehşete düşürüyor, değil mi? Kasabanıza yardım etmemeyi seçip yolumuza gitsek, onu da yanımızda götürmemiz için bize yalvarırdın, değil mi? Değil mi?"

"Evet," dedi Callahan üzgünce. "Doğru söylüyorsun, teşekkürler derim. Ama... konuşmanızın bir kısmını duydum... geri dönmek istediğinizi biliyorum... Mannilerin dediği gibi, diğer tarafa atlamak... sadece bir değil, iki ayrı yere... belki daha fazlası gerekecek... başka zamanlara gitmeniz gerekecek... zamana bir tabanca gibi nişan almaktan bahsettiğinizi duydum..."

Jake'in yüzünde bir anda kavrayış ve merakla karışık dehşet ifadeleri belirdi. "Hangisi?" diye sordu. "Mejis'teki pembe küre olamaz çünkü Roland onun içine girdi ve küre ona hiçbir zaman Geçiş yaptırmadı. Hangisi?"

Callahan'ın yanağından aşağı bir damla yuvarlandı, sonra bir başkası daha. Farkında olmadan yaşları yüzünden sildi. "Elime almaya cesaret edemedim ama onu gördüm. Gücünü hissettim. İsa Adam, yüce İsa yardımcım olsun, kilisemin zemin tahtalarının altında Siyah On Üç var. Ve hayata döndü. Beni anlıyor musunuz?" Yaşlı gözlerle onlara baktı. "Canlandı:

Callahan yüzünü ellerine gömdü.


10

Silahşor alnında yara izi olan din adamının arkadaşlarını çağırmak üzere uzaklaşmasını sessizce izledi. Başparmaklarını yıpranmış, yamalı kot pantolonunun beline takmış, yıllarca öyle hareketsiz kalabilecekmiş &bi ayakta duruyordu. Bununla birlikte Callahan gözden kaybolur kaybolmaz dostlarına döndü ve elinin bir hareketiyle onları acilen yanına çağırdı. Yanıma gelin. Onlar yaklaşırken Roland çömeldi. Eddie ve Jake de yanına varınca aynı şeyi yaptı (Susannah zaten ömür boyu o pozisyonda saunaya mahkûmdu). Silahşor hemen söze başladı.

"Zamanımız çok kısa. Bu yüzden tek kelimelik cevaplar istiyorum Dürüst mü, değil mi?"

"Dürüst," dedi Susannah hemen. Sonra tekrar yüzünü buruşturdu ve sol göğsünün altını ovuşturdu.

"Dürüst," dedi Jake.

"Rüşt," dedi Oy, ona sorulmadığı halde.

"Dürüst," diye onayladı Eddie. "Ama bakın." Kamp ateşinin kıyısın, dan yanmamış bir dal aldı, çam iğnelerini bir kenara itti ve toprağa yazdı:

Caila Caiiahan

"Bir tesadüf mü yoksa anlamı var mı?" diye sordu sonra.

"Kim bilir?" dedi Jake. Topraktaki yazının üzerinde kafa kafaya vermişler, alçak sesle konuşuyorlardı. "On dokuz gibi."

"Bence sadece bir tesadüf," dedi Susannah. "Karşılaştığımız her f«y ka değildir mutlaka, değil mi? Yani bunların okunuşu bile aynı değil." Calla derken dilini kaldırıp geniş bir e sesi çıkardı. Callahan derken ise dilini indirip daha keskin bir e sesi çıkardı. "Calla bizim dünyamızda İspanyolca... Mejis'ten hatırladığın pek çok kelime gibi, Roland. Galiba cadde veya meydan anlamına geliyor. Lisede İspanyolca dersi almıştım, ama üzerinden epey zaman geçti. Anladığım kadarıyla kelimeyi bu bölgede kasabanın isminin (ya da belki tüm kasabaların) önünde tamamlayıcı olarak getiriyorlar. Mantıklı. Belki mükemmel değil ama oldukça iyi. Öte yandan Callahan..." Omuz silkti. "Nedir? İrlanda ismi mi? İngiliz mi?"

"İspanyolca olmadığından eminim," dedi Jake. "Ama on dokuz meselesi..."

"Başlarım on dokuza," dedi Roland kabaca. "Sayı oyunlarının zamanı değil. Birazdan arkadaşlarıyla birlikte burada olacak ve o gelmeden sizinle bir başka konuyu görüşmek istiyorum."

"Siyah On Üç hakkında doğru söylüyor olabilir mi?" diye sordu Jake.

"Evet," dedi Roland. "Önceki gece Eddie ve sana olanlar, doğru söylediğini gösteriyor. Haklıysa, böyle bir şeye sahip olmamız bizim için

Bununla birlikte Roland son derece endişeli görünüyordu. Bakışları Jake'e çevrildi.

"Şu kodaman çiftçinin adını duyunca irkildin. Sen de öyle Eddie. Ama sen daha iyi gizlemeyi basardın."

"Üzgünüm," dedi Jake. "Babamın yüzünü unutmuş..."

"Kesinlikle değil," dedi Roland. "Tabi ben de unutmadıysam. Çünkü bu ismi ben de duydum. Hem de yakın zamanda. Sadece nerede duyduğumu hatırlamıyorum." Sonra gönülsüzce ekledi. "Yaşlanıyorum."

"Kitapçıdaydı," dedi Jake. Çantasına uzandı, telaşla bağlarını çözdü ve içine baktı. Sanki Çuf-Çuf Charlie ve Bilmece-De-Dum 'in orada olduğunu, hepsinin gerçek olduğunu görmeye ihtiyacı vardı. "Manhattan Zihin Lokantası. Çok garip. Bir kez bana oldu, bir kez de gerçekleştiğini izledim. Bu bile başlı başına bir bilmece sayılır."

Roland parmaklan eksik eliyle acele etmesini işaret etti.

"Bay Tower kendini tanıttı," dedi Jake. "Sonra ben de aynısını yaptım. Jake Chambers, dedim. O da dedi ki..."

'"İyi isim, evlat,'" diye araya girdi Eddie. "Böyle demişti. Sonra Jake Chambers isminin Kovboy romanlarmdakilere benzer bir isim olduğunu söyledi."

"'Kovboy romanlarındaki gezgin kahramanların,'" diye alıntı yaptı Jake. "Sonra, 'Wayne D. Overholser'm yazdıklarından örneğin,' dedi." Susannah'ya bakıp tekrarladı. "Wayne D. Overholser. Susannah bunun da tesadüf olduğunu söylüyorsan..." Sustu ve sırıttı. "Küçük beyaz kıçımı öpebilirsin."

Susannah güldü. "Buna gerek yok, ukala şey seni. Bir tesadüf olduğuna inanmıyorum. Ve Callahan'ın çiftçi dostuyla tanıştığımızda ona göbek adını sormak niyetindeyim. D harfiyle başlamakla kalmayıp Dean, Dane gibi dört harfli bir isim olduğuna bahse girerim..." Eli tekrar göğsünün altına gitti. "Şu gaz! Tanrım! Bir mide ilacı için neler vermez..." Tek-rar sustu. "Jake? Ne oldu? Sorun ne?"

Jake, elinde Çuf-Çuf Charlie'yi tutuyordu ve yüzü bembeyaz olmuş-tu. Gözleri şokla irileşmişti. Yanında duran Oy, huzursuzca inledi. R0. land eğilip kitaba baktı ve onun da gözleri irileşti.

"Sevgili tanrılar," dedi.

Eddie ve Susannah da kitaba baktı. Başlığı aynıydı. Resim de aynıv-di: bir tepeyi tırmanan, farları göz vazifesi gören, sırıtan bir lokomotif. Ama alttaki yazı, "Hikaye ve Resimler, Beryl Evans," yok olmuştu. Başka bir isim de yazmıyordu.

Jake çevirip kitap sırtına baktı. Çuf-Çuf Charlie ve McCauley Yayıncılık yazıyordu. Başka bir şey yoktu.

Güneyden sesler duymaya başladılar. Callahan ve dostları yaklaşı-yordu. Calla'lı Callahan. Kendine Lot'h Callahan da diyordu.

"Başlık sayfası," dedi Susannah. "Oraya bak, hayatım. Çabuk."

Jake sayfayı açtı. Yine sadece hikâyenin ve yayınevinin ismiyle amblemi vardı.

"Telif sayfasına bak," dedi Eddie.

Jake sayfayı çevirdi. Başlık sayfasıyla hikâyenin başlangıç sayfası arasında telif bilgileri olurdu. Ama sayfada bilgi olduğu söylenemezdi.

Telif hakkı 1936 yazıyordu sadece. Rakamların toplamı on dokuz ediyordu. Geri kalanı boştu.

BEŞİNCİ BÖLÜM OVERHOLSER


1

Susannah o uzun ve ilginç günde gözlem yapmak için bolca fırsat buldu. Bunun bir sebebi Roland'ın ona bu fırsatı vermesi, diğer bir sebebiyse sabah bulantısının geçmesi ve kendini tekrar bir bütün olarak hisse tmesiydi.

Roland, Callahan ve arkadaşları duyma mesafesine girmeden hemen önce ona mınldanmıştı: "Bana yakın dur ve ben istemedikçe tek kelime bile etme. Benim kadınım olduğunu sanırlarsa aldırma."

Başka zaman olsa Roland'ın uysal, sessiz, küçük karısı olmak hakkında söyleyecek pek çok şeyi olabilirdi ama o sabah bunun için hiç vakit yoktu ve ayrıca Roland'ın yüzündeki ciddi ifade, bunun hafife alınacak bir durum olmadığını anlatıyordu. Ayrıca o an sessiz ve sadık eş rolü ona Çekici gelmişti. Aslında her rol ona çekici gelirdi. Çocukken bile bir başkası gibi davrandığı oyunları oynamak onu çok mutlu ederdi.

Bu da bilmen gereken her şeyi açıklıyor zaten, tatlım, diye düşündü.

"Susannah?" diye sordu Roland. "Beni duyuyor musun?"

"Hem de çok iyi," dedi Susannah. "Benim için endişelenme."

"İstediğim gibi giderse onlar seni az görecek, hatta sana pek dikkat etmeyecekler. Sen ise onları çok görebileceksin."

Susannah yirminci yüzyılın ortalarında Amerika'da büyümüş zenci bir kadın olarak Roland'ın ne istediğini tam olarak anlamıştı. Ve istediği. ni ona verecekti. İçinde bir parça (Detta Walker'in bulunduğu bölüm) Roland'ın aklındaki ve kalbindeki egemenliği yüzünden daima kırgın ve kızgın kalacaktı, ama çoğunlukla onu olduğu gibi kabul ediyordu: türünün son örneği olarak. Hatta belki bir kahraman.
2

Susannah, Roland tanıştırma faslını üstlenirken (Susannah'yı en sona bırakmış ve önem vermezcesine kısaca tanıtıp geçmişti), sol tarafına girip çıkan gaz sancılarından kurtulduğu için ne kadar rahatladığını düşünme fırsatı buldu. Lanet olası baş ağrısı bile geçmişti ve o bela, bir haftadan fazla bir süredir (bazen başının arkasında, bazen bir şakağında, bazen sol gözünün hemen üzerinde) sinsice kendini gösteriyordu. Ve elbette bir de sabahlar vardı. Her sabah bir saat boyunca bulantı hissediyor, bacakları ise pelteleşmiş gibi geliyordu. Hiç kusmamıştı, ama o bir saat boyunca her an kusabilecekmiş gibi hissediyordu.

Böyle belirtileri tanıyamayacak kadar aptal değildi ama bir anlama gelmediklerini düşünmek için sağlam gerekçeleri vardı. Tek dileği, annesinin arkadaşı Jessica'nın bir değil, iki kez başına geldiği gibi şişmemekti. İki yalancı gebelik yaşamıştı ve iki seferde de karnı ikiz doğuracakmış gibi şişmişti. Hatta belki üçüz. Ama elbette Jessica Beasley'nin âdet kanamaları kesilmiş, bu yüzden karnında bir bebek taşıdığına inanmıştı. Susannah hamile olmadığını biliyordu, çünkü hâlâ âdet görüyordu. Kendilerini Yeşil Saray'ı yaklaşık elli kilometre geride bırakmış halde tekrar Işının Yolu'nda buldukları sabah, âdet görmeye başlamıştı. O zamandan beri bir kez daha olmuştu. Her iki seferde de kanaması alışılmadık derecede ağır olmuş, pek çok bez parçası kullanması gerekmişti. Oysa o zamana dek âdet kanamaları çok hafif olagelmişti, hatta iki üç ay içinde sadece birkaç damla görmüşlüğü bile vardı. Annesi onlara "hanımefendimigülleri" derdi. Yine de şikâyet etmiyordu zira bu dünyaya gelmeden önce âdet dönemleri çok sancılı hatta işkence gibi olurdu. Işının Yolu'na dönelerinden sonra yaşadığı iki seferde de hiç sancı çekmemişti. Yol kenarlarına dikkatle gömdüğü kanlı bezler olmasa âdet gördüğüne neredeyse inanamayacaktı. Belki sebep, suyun saflığıydı.

Tüm bunların ne anlama geldiğini biliyordu elbette. Bunun için, Ed-die'nin bazen söylediği gibi bilim adamı olmaya gerek yoktu. Hatırlayamadığı çılgınca, karmaşık rüyalar, sabahları hissettiği halsizlik ve bulantı, gelip giden baş ağrıları, şiddetli gaz sancıları ve ara sıra giren kramplar aynı şeye varıyordu: bu bebeği istiyordu. Eddie Dean'in bebesinin karnında büyümesini her şeyden çok istiyordu.

İstemediği şey ise, aşağılayıcı bir yalancı hamilelik yüzünden şişmekti.

Bunları boş ver şimdi, diye düşündü Callahan ve yanındakiler yaklaşırken. Şimdi izlemen gerek. Eddie, Roland ve Jake'in göremediklerini görmen gerek. Böylece hiçbir şeyi kaçırmayız. Ve bu görevi başarıyla yerine getirebileceğine inanıyordu.

Gerçekten, hayatı boyunca kendini hiç bu kadar iyi hissetmemişti.
3

Önce Callahan geldi. Onu iki adam takip ediyordu. Biri otuz yaşla-rındaydı. Susannah diğerinin yaşının altmışa yakın olduğunu düşündü. Yaşlı adamın, beş sene sonra iyice sarkacak dolgun yanakları vardı. Burnunun iki yanından aşağı derin çizgiler iniyordu. "İstiyorum çizgileri," derdi babası olsaydı (Dan Holmes da aynılarına sahipti). Genç adamın başında yıpranmış bir sombrero vardı. Yaşlı adam başına Susannah'nın 'Cinde gülümseme isteği uyandıran beyaz bir Stetson şapka takmıştı-eski bir siyah beyaz kovboy filminde iyi adamın takacağı türden bir şapkaydı. Oldukça da pahalı görünüyordu, Susannah adamın Wayne Overholser olduğunu tahmin etti. Roland, onun için "kodaman çiftçi" demişti. Calla-nan'a göre de asıl ikna edilmesi gereken kişiydi.

Ama bizim tarafımızdan değil, diye düşündü Susannah biraz da rahat-ayarak. Gergin ağzı, kurnazca bakan gözleri, en önemlisi de ağzının kenarlarındaki çizgiler (kaşlarının arasında da derin bir çizgi vardı) sai Overholser'ın konu ikna edilmeye geldiğinde tam bir baş belası olabilece-ğini gösteriyordu.

Bu iki adamın hemen ardında (daha çok genç adama yakın) uzun boylu, hoş, ten rengi neredeyse Susannah kadar koyu, esmer bir kadın vardı. Onun arkasında ise ciddi görünümlü, çiftçilere has kıyafetler için-de, gözlüklü bir adam ve Jake'den iki üç yaş büyük görünen bir genç var-di. Aralarındaki benzerlik gözden kaçacak gibi değildi. Baba ve oğul Slightman olmalıydılar.

Çocuk yaş olarak Jake'den büyük olabilir, diye düşündü Susannah, ama ondan çok daha toy görünüyor. Bu doğruydu, ama kötü bir şey de sayılmazdı. Jake o yaşta bir çocuk için fazla olgundu. Çok fazla şey görmüş, çok fazla şey yapmıştı.

Overholser önce silahlarına (Roland ve Eddie, sandal ağacından kabzaları olan altı patlarları kuşanmışlardı; New York'tan gelen .44'lük Ruger ise Jake'in kolunun altındaydı) sonra Roland'a baktı. Hiç eğilmeden, yarım yamalak bir selam verdi. Yarı sıkılmış yumruğu hiç olmazsa alnının yakınına yükselmişti. Roland buna bozulduysa bile yüz ifadesinden bir şey anlaşılmıyordu. Yüzünde nazik bir ilgiden başka duygu yoktu.

"Selam olsun, Silahşor," dedi Overholser'ın yanında yürüyen genç adam tek dizinin üzerine çökerek. Başını eğmiş, yumruğunu kaşına dayamıştı. "Ben Luke'un oğlu, Tian Jaffords. Bu hanım benim karım, Zalia."

"Selam size de," dedi Roland. "Sizin için uygunsa bana Roland deyin. Dünya üzerindeki günleriniz uzun olsun, sai Jaffords."

"Tian. Lütfen. Siz ve arkadaşlarınız da iki katı..."

"Ben Overholser," diye kabaca araya girdi beyaz Stetson'lı adam. "Callahan ve genç Jaffords'ın isteği üzerine siz ve arkadaşlarınızla görüşmeye geldik. Formaliteleri geçip doğrudan konuya girmek isterim, alınmayın yalvarırım."

"Bağışlayın ama tam olarak öyle olmadı," dedi Jaffords. "Bir toplantı yapıldı ve oylamada Calla'nın erkekleri..."

Overholser tekrar araya girdi. Susannah adamın yapısının böyle olduğunu düşündü. Muhtemelen yaptığının farkında bile değildi. "Evet, kasaba. Calla. Buraya kasabamız ve komşularım için en iyisini yapma umuduyla geldim ama bu aralar çok meşgulüm, hele..."

"Charyou Ağacı," dedi Roland sakince. Susannah bu sözlerin ardında tüylerini ürperten bir anlam olduğunu biliyordu. Overholser'ın gözleri bir anda parladı ve Susannah, o günün nasıl geçeceğini anladı.

"Hasat, evet efendim, teşekkürler derim." Callahan bir kenara çekiliş, bu anın benzerini daha önce yaşamış gibi sabırla bekliyordu. Overholser'ın arkasında duran Tian Jaffords ve eşi birbirlerine utançla baktılar. Slightmanlar sadece izleyip bekliyordu. "Neyse ki onu anlıyosunuz."

"Gilead'da etrafımız çiftlikler ve tarlalarla sarılıydı," dedi Roland. "Ambardaki samanlar ve mısırlarda benim payım da vardı. Ve elbette turplarda da."

Overholser, Roland'a Susannah'nm saldırganca t alduğu bir ifadeyle sırıtıyordu. Biz daha iyi biliriz, değil mi sai? diyordu ifadesi. Ne de olsa ikimiz de aynı dünyanın insanlarıyız. "Gerçekte neredensiniz, saiT

"Bir kulak burun boğazcıya görünsen iyi olur, ahbap," dedi Eddie.

Overholser, ona şaşkınca baktı. "Anlayamadım?"

Eddie, ona, bak işte yine aynı şey oldu dercesine bir hareket yaparak başını salladı. "Ben de bunu kastetmiştim."

"Rahat dur, Eddie," dedi Roland. Hâlâ son derece sakin görünüyordu. "Sai Overholser isimlerimizi öğrenip hatır sormak için bir dakikamızı ayırabiliriz elbet. Nazik ve medeni insanlar böyle yapar, değil mi?" Kısaca duraksadıktan sonra devam etti. "Serseriler için farklı olabilir ama burada serseri yok."

Dudakları ince bir çizgi halini alan Overholser, hemen savunmaya geçerek Roland'a baktı. Silahşor'un yüzünde saldırgan bir ifade olmadığını görünce rahatladı. "Teşekkürler," dedi. "Söylediği gibi, Tian ve Zalia Jaffords."

Zalia yıpranmış fitilli kadife pantolonun iki yanındaki görünmez eteğini tutarak reverans yaptı.

"Ve bunlar da Ben Slightman ve oğlu genç Benny."

Baba yumruğunu alnına götürdü ve başını salladı. Yüzünde büyülen-mı§ gibi bir ifade olan oğlu (Susannah bunun sebebinin tabancalar olduğunu düşündü) sağ ayağını öne koyup beceriksizce eğildi.

"İhtiyar'la zaten tanıştınız," diye tanıştırma faslını bitirdi Overholser. Çok değerli şahsıyla konuşulurken duysa muhtemelen hakaret sayacağı mesafeli bir küçümsemeyle konuşmuştu. Susannah kudretli bir çiftçi ol-manın ona istediği gibi konuşma hakkı verdiğini düşündü. Bir s< ıiuç alamadığını ne zaman keşfedecek, Roland'ın üzerine daha ne kadar gidecekti acaba. Çünkü bazı insanlar kaya gibi olurdu; itilip kakılamazlardı. Bir süreliğine karşılarındakinin suyuna giderlerdi. Sonra...

"Bunlar benim yoldaşlarım," dedi Roland. "New York'tan Eddie Dean ve Jake Chambers. Bu da Susannah." Ondan tarafa dönmeden eliyle baştan savma bir işaret yapmıştı. Overholser'ın yüzünde, Susannah'nın daha önce de gördüğü o bilmiş, erkeksi ifade belirdi. Detta Walker erkeklerin yüzlerinden bu ifadeyi silmeyi çok iyi becerirdi.

Düşüncelerini açığa vurmadan Overholser ve diğerlerine mahcup bir gülümsemeyle baktı ve görünmez eteğini tutarak reverans yaptı. Zalia Jaffords gibi zarifçe yaptığını düşünüyordu, ama elbette dizlerinden aşağısı olmayan birinin reveransı farklı görünüyordu. Yeni gelenler, bedeninin eksildiğini fark etmişti ama ne düşündükleri Susannah'yı ilgilendirmiyordu. Bununla birlikte Eddie'nin Mono Blaine'in yolun sonuna geldiği Topeka'dan aldığı tekerlekli sandalye hakkındaki düşüncelerini bilmek isterdi. Bu insanlar muhtemelen daha önce onun gibi bir sandalye görmemişti.

Callahan görmüş olabilir, diye düşündü. Çünkü o bizim taraftan. O...

"O bir Hantal Billy mi?" diye sordu çocuk.

"Şşş, sessiz ol," dedi oğlunun konuşmasıyla şok olmuş görünen Slightman.

"Sorun değil," dedi Jake. "Evet, öyle. Oy, ona git." Genç Ben'i işaret ediyordu. Oy kamp ateşinin etrafından dolaşarak gencin yanına gitti ve altın halkalı gözleriyle baktı.


Yüklə 2,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   54




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin