Sun, kişi hürriyetinin bağlanmasını ifade eden genel bir terim iken modern hukukta hapsin kapsamı daha dar tutulmuş, bunun dış



Yüklə 1,18 Mb.
səhifə15/28
tarix11.09.2018
ölçüsü1,18 Mb.
#80443
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   28

6. Zaruretler haramları mubah kılar. İs­lâm hukukunda haramın çerçevesinin ol­dukça dar tutulmasının yanında tabii ve devamlı olmayan bazı hayatî zaruretler sebebiyle bu çerçevenin sınırları daha da daraltılarak zaruret ölçüsünde haramın

103

HARAM


askıya alınmasına imkân sağlanmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'deki bazı âyetler bu pren­sibi ifade etmektedir (el-Bakara 2/173; el-Mâide 5/3; el-En'âm 6/145; en-Nahl 16/ 115). Meceiie'de, "Zaruretler memnu olan şeyleri mubah kılar" şeklinde yer atan bu kural (md. 21; bk. jbn Nüceym, s. 94) yine MeceiJe'nin, "Zaruretler ken­di miktarlarınca takdir olunur" (md. 22); "Mâni zail oldukta memnu avdet eder" (md. 24); "Zarar bi-kaderi'l-imkân def olunur" {md. 31) ve, "Hacet umumi olsun hususi olsun zaruret menzilesine tenzil olunur" (md. 32) kaideleriyle açıklanmış ve sınırlandınlmaya çalışılmıştır.

Literatür. İslâm teşrîî ve cemiyet haya­tı bakımından çok önemli yeri ve rolü bulunan haram ve helâl kavramları hak­kında bilhassa hadis ve fıkıh külliyatında geniş bir literatür meydana gelmiştir. İlk hadis mecmualarında haram ve helâl ko­nusundaki hadisler müstakil bir bölüm­den ziyade ilgili olduğu konular içinde in­celenmiş, daha sonra müstakil eserlerde toplanmıştır. Bunlardan Abdülganî el-Cemmâîlî'nin el-'Umde fi'î-ahkâm fî me'âlimi''l-helâl ve'1-harâm adlı ese­rinde (nşr Ahmed Muhammed Şâkir, Ka­hire 1407/1986), Buhârî ve Müslim'in sa-hihlerindeki 420 kadar hadis fıkıh kitap­larının sistematiğine uygun olarak tasnif ve tahrîc edilmiştir. Ali Fikrî, Mürşidü'l-enam İi-ma'rifeti'l-helâl ve'1-harâm'm-da (nşr. Muhammed Ferîd Vecdî, Kahire 1369/1950) önce helâlle, sonra haramla İlgili âyet ve hadisleri tefsir etmiş, ardın­dan insan hayatının çeşitli safhalarında karşılaşılacak helâl ve haramlara dair naslan incelemiştir.

Fıkıh usulünde mahiyeti itibariyle "hü­küm", ifade edildiği siga ve üslûp bakı­mından "nehiy" bölümünde incelenmiş olan haramın günlük hayatla ilgili prob­lemleri fürû fıkıh kitaplarında işlenmiş ve şeriatta menedilen ve mubah kabul edilen şeyler anlamında "hazr ve ibâha" (İbn Hazm, IX, 163; Kâdîhan, IH, 400; Bez-zâzî. IV, 42, 104, 154, 260). dinen hoş kar­şılanmaması açısından "kerâhiye" (Mer-ginânî, IV, 78; Bezzâzî, VI, 350; el-Fetâua'l-Hindiyye, V, 308) ve şeriatın iyi ve kötü gördüğü hususların bilinebilmesi açısın­dan "istihsan" (Serahsî, X, 145; Kâsânî, V, 118; Bezzâzî, VI, 373) gibi başlıklar al­tında ele alınmıştır. Ayrıca fıkıh kitapla­rında özellikle nikâh-talâk, av, hayvan ke­simi, eti yenen ve yenmeyen hayvanlar, içecekler, giyecekler, atış ve yarış konu­larında da helâl ve haramla ilgili hüküm­ler anlatılmaktadır.

104


Kâdî Nu'mân b. Muhammed De'â'i-mü'1-İslâm ve zikrü'l-helâl ve'l-ha-râm ve'1-kadâyâ ve'1-ahkâm adlı ese­rini (nşr Âsaf b. Ali Asgar Feyzî, Kahire 1406/1985), klasik bir fıkıh kitabı sistema­tiği içinde ve daha çok İsmâilî eğilimleri doğrultusunda yazmıştır. Ca'ferî ulemâ­sından Muhakkik el-Hillî'nin ŞerâYu'l-İsîâm fî mesâ'Hi'l-helâl ve'I-harâm'ı ile (nşr. Abdülhüseyin Muhammed Ali, I-1V, Necef 1389/1969) İbnü'l-Mutahhar el-Hil-İfnin Kavâ'idü'l-ahkâm fî ma'rifeti'î-helâlve'l-harâm'ı da (Tahran 1272, 1313, 1315, 1329, 1387-1389) sadece helâl ve harama tahsis edilmiş eserler değil çe­şitli konulan kapsayan klasik birer fıkıh kitabıdır. Ebü'l-Leys es-Semerkandî'nin ıUkübetü ehli'l-kebâ'ir (nşr. Mustafa Abdülkadir Atâ, Beyrut 1405/1983), Ze-hebfnin Kitâbü'l-Kebâ^ir (nşr M. Ab-dürrezzâk Hamza, Kahire 1356, nşr. Ab-durrahman Fâhûrî, Haleb 1398; nşr. Muh-yiddin Mestû, Beyrut 1404) ve İbn Hacer el-HeytemTnin ez-Zevâcir fan iktirâfi'l-kebâ*ir'ii\~\\. Bulak 1284; Kahire 1310, 1331; Türkçe trc. Ahmet Serdaroğlu-Lüt-fi Şentürk, islâm'da Helâller ue Haramlar, İstanbul 1981) gibi haramla ilgili klasik kitaplar yanında Yûsuf el-KardâvTnin el-Helâl ve'1-harâm fi'1-İslâm ile (Beyrut 1967; T. trc Mustafa Varlı, İslâm'da Helâl ue Haram, İstanbul 1971) bu eserde ge­çen yaklaşık 484 hadisin tahrîc edildiği Nâsırüddin el-Elbânî'nİn Ğöyetü'1-me-röm fî tahrîri ehâdîşi'l-Helâl ve'l-ha-râm (Beyrut 1405/1985), A. Muhammed Assâfın el-Helâl ve'1-harâm fi'1-İslâm (Beyrut 1986), Riaz Hussain'ın Halal and Haram in islam (Lahore. ts.(, Abdur Rehman Shad'ın Do's and Do not's in islam (Lahore 1988) ve Hayreddin Kara-man'ın Günlük Hayatımızda Helâller ve Haramlar (İstanbul 1995) adlı eser­leri, sosyal ve günlük hayatla ilgili çeşitli soru ve problemlere cevap olarak kale­me alınmıştır.

BİBLİYOGRAFYA :



Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, "hrm" md.; Lisânü'l~cArab, "hrm" md.; et-Ta'rîfât, "hrm" md.; Tehânevî. Keşşaf, 1, 367-369; Wensinck, el-Mu'cem, "hrm" md.; M. F. Abdülbâkî, el-Mu'-cem, "hrm" md.; Müsned, II, 287, 328, 332, 382, 404,412, 415. 418, 538; 111,466; IV, 141, 341; V, 246, 251, 254, 255, 267, 269, 271, 275; VI, 153; Dârimî. "Rikak", 9, 38, -Zekât", 31, "Büyü1". 1-2, 78; Buhârî, "îmân". 39, 41, "Zekât". 29. "Hıyel", 1, "İcâre", 20, "Büyûc", 2,3, 15,37-38,39, 113,'Talâk". 51. "Rikâk", 22, "İ'tişâm", 3, "İstikraz", 19, "Edeb". 6; Müs­lim, "Zekât", 44, 63-65, "İmâre", 155, "Akzı-ye", 12-14, "Müsâkât", 107-108; İbn Mâce, "Etime", 60, "Tlcârât", 10-11. "Fiten", 14;Ebû Dâvûd. "Talâk", 11, "Büyü1", 3; Tirmizî, "Ze-

kât", 28, "Büyü", 1, "Şıfatül-kıyâme", 19, 60, "Tefsîrü'l-Kur'ân", 9, "Libâs", 6; Nesâî, "Zekât", 48, "Büyûc", 2, 94,"Kudât", 11; Mâ-türîdî. et-Tevhîd, s. 332, 334; Bağdadî. et-Fark (Abdülhamîd), s. 345-347; Debûsî, Takvîmü't-edille, Süleymaniye Ktp., Laleli, nr. 69O.vr. 22ob; Ebü'l-Hüseyin el-Basri, el-Mu'temed, I, 183-193; İbn Hazm, el-lhkâm {nşr. Ahmed M. Şâ­kir), Kahire 1970, III, 333-335; a.mlf.. et-Muhal-lâ, IX, 163; Pezdevî. Kenzû 'l-uüşüi, 1. 257-258; II, 329-339; Serahsî. et-üşûl. Kahire 1324-31, I, 80-81, 94-99; a.mlf.. el-Mebsût, X, 145; Gazzâlî. el-Müstaşfâ, I, 65-66, 76-79; a.mlf.. İhya', Ka­hire 1387/1967, II, 112-151; Alâeddin es-Se-merkandî, Mîzânû'l-uşûl (nşr. M. Zeki Abdül-ber), Katar 1404/1984, s. 40, 223-235. 238-243; Kâsânî. el-BedâY, V, 118; Kâdîhan. Fetâvâ, III, 400; Merginânî. el-Hidâye, İstanbul 1986, IV, 78; Fahreddin er-Râzî. el-Mahşûl, I, 113, 127-128; Amidî, el-İhkâm, 1, 98-102; II, 393-395; İb-nü'l-Hâcib,Muhtaşarü'l-müntehâ, Bulak 1316, I, 225; Sadrüşşerîa, et-Tauzîh, II, 125-126; Tef-tâzânî, et-Telöih, II, 125-126; Zerkeşî, el-Bah-rü'l-muh'tt (nşr. Abdülkâdlr Abdullah el-Ânî), Kuveyt 1413/1992, I, 255-274; Bezzâzî. el-Fe-tâüâ, IV, 42, 104. 154, 260; VI. 350, 373; Süyû-tî. el-Eşbâh ve'n-nezâ'ir (nşr. Muhammed el-Mu'tasım-Billâh), Beyrut 1407/1987, s. 118, 133-138, 179-181,209-213,280-281; İbn Nû-ceym, el-Eşbâh ve'n-nezâ'ir (nşr. M. Muti' el-Hâfız), Dımaşk 1403/1983, s.14, 60,73-77, 81, 94-100, 121-131, 183; el-Fetâva't-Hindiyye, V, 308; İbn Abdüşşekûr, Müsellemü 'ş-şübût. I, 58-59, 95; Bahrülulûm el-Leknevî, Feuâtihu'r-rahamût, I, 58-59, 104-110, 405-406; Şevkânî. İrşâdü't-fuhût, s. 6, 101-105; Hüseyin b. Mu­hammed ed-Dâmgânî, Kâmüsü'l-Kur'ân (nşr. Abdülazîz Seyyid el-Ehl). Beyrut 1983, s. 125; Mecelle, md. 21, 22, 24, 31, 32. 34. 35; Ali Fikrî. Mürşidû'l-enâm H-ma'rifeU'l-helâi ue'İ-harâm (nşr. M. Ferîd Vecdî), Kahire 1369/1950, s. 9-18, 19-37; Mahmûd Şît Hattâb. el-Muşta-lahâtü'l-'askeriyye fi'l-Ku.r'âni'l-Kerîm, Beyrut 1386/1966,1, 181-183; Muhammed el-Hudarî. Uşûtû'l-fıkh, Kahire 1389/1969, s. 47-51; M. Ebû Zehre, üşülü'l-fıkh. Kahire, ts. (Dârü'i-Fik-h'1-Arabî). s. 21-23, 33-36; M. Ebü'l-Feth el-Beyânûnî, el-Hükmû't-teklİfİ fi'ş-şerVati't-İsiâ-miyye, Dımaşk 1390/1970, s. 195-219; Mus-tafavî. et-Tahkik, II. 217-219; M.ZekîAbdülber. el-Hükmû'ş-şer'tve't-kâ'idetü't-kânûniyye, Ku­veyt 1402/1982. s. 24-28; Ahmed Saİm Kıla­vuz. İman-Kûfûr Stnırı, İstanbul 1982, s. 120-124; Saîd Ali M. e!-Humeyri, ei-Hûkmü'l-uacfİ Hnde'l-uşüliyyîn, Mekke 1405/1984, s. 38-39; J. Penrice. A Dictionary and Gtossary of the Koran, London 1985, s. 33; Ahmed el-Husarî. Nazariyyetû 'l-hükm ve meşadirû 't-teşr? fi uşû-ti'l-fıkhi'l-İslâm, Beyrut 1407/1986, s. 36-39. 63-65; Zekiyüddîn Şa"bân, islâm Hukuk İlmi­nin Esastan (trc. İbrahim Kâfi Dönmez), Anka­ra 1990, s. 215-217; Mehmet Erdoğan. İslâm Hukukunda Ahkâmın Değişmesi, İstanbul 1990, s. 139-143; M. Tâhires-Sıddîki, Mecma'u bihâri'l-enuâr /î garibi't-tenzü ue letâlfi'l-ah-bâr, Medine 1415/1994. 1, 480-485; Hayreddin Karaman, Günlük Hayatımızda Helâller ve Haramlar, İstanbul 1995, s. 11-32, 189-193; Cihad Tunç, "Kelâm İİminde Büyük Günah Meselesi", AÛİFD, XXIII {1978), s. 325-342; ■"Fahrîm", Mu.F,X, 205-212.

m Ferhat Koca

r HARAM AYLAR ~"

Islâmî literatürde savaşın haram kabul edildiği

dört kutsal ay.

L J


Câhiliye devri Arapları, kamerî esasa göre tesbit ettikleri yılın on iki ayını safer. rebîülevvel, rebîülâhir, cemâziyelevvel, ce-mâziyelâhir, şaban, ramazan, şevvalden oluşan "olağan aylar" (eşhürün i'tiyâdiyye) ve zilkade, zilhicce, muharrem, recebden oluşan "dört haram ay" (eşhürün erbaatün hurum) şeklinde ikiye ayırıyorlardı. Haram ayların üçü peşpeşe geldiği için "serd" (birbirini takip eden), diğeri de tek oldu­ğu için "ferd" (münferid) diye adlandırılı­yordu. Bu aylardan zilkade on birinci, zil­hicce on ikinci, muharrem birinci ve re-ceb yedinci aydı.

Haram aylar tabiri Kur'ân-ı KerînYde iki âyette çoğul (el-eşhürü'1-hurum: et-Tev-be 9/5, 36), dört âyette de tekil şekliyle (eş'Şehrü'İ-harâm: el-Bakara 2/194, 217; el-Mâide 5/2, 97) geçmektedir. Tevbe sû­resinin 2. âyetinde geçen "dört ay" (erba-atü eştıur) ifadesiyle de bir yoruma göre haram aylar kastedilmiştir. Haram aylar tabiri çeşitli hadislerde de yer almaktadır (bk. Wensinck, el-Mu'cem, "şehr" md). Söz konusu dört ayın bu şekilde adlandı­rılması bu aylarda savaşın haram kılın­ması, işlenen sevap veya günahlara baş­ka zamanlarda yapılanlardan daha fazla mükâfat veya ceza verilmesi, böylece yı­lın diğer aylarından farklı bir Önem ve saygınlığa sahip bulunmaları sebebiyle­dir (Cessâs, 11. 110-111).

Kur'an'da, gökler ve yeryüzü yaratıldı­ğı zaman Allah katında ayların sayısının on iki ve bunlardan dördünün haram ay olduğu açıklanıp insanların o aylar İçinde Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek ken­dilerine zulmetmemeleri istenmiş (et-Tevbe 9/36), ayrıca haram ayda savaşma­nın büyük günah olduğu (el-Bakara 2/ 217), bu aya karşı saygısızlık edilmeme­si gerektiği (el-Mâide 5/2) ve saygıya lâ­yık bir mâbed olan Kabe ile birlikte ha­ram ayın da insanların iyiliği için bir se­bep kılındığı (el-Mâide 5/97) belirtilmiş­tir. Tefsir ve tarih kitaplarında, haram aylarla ilgili hükümlerin hac ibadetiyle birlikte Hz. İbrahim zamanında teşrî" kı­lındığı, insanların bu aylarda sağlanan güven ortamı içinde hac ibadetini rahat­ça yaptıkları. Mekke ve çevresinde otu­ranların da bu vesileyle geçimlerini sağ­ladıkları belirtilmektedir.

Bu uygulamayı Hz. İbrahim ve İsma­il'in şeriatından alan Câhiliye devri Arap­ları, haram aylar girdiği zaman bunların kutsallığına karşı gösterilmesi gereken saygının bir işareti olarak savaştan ve her türlü saldırıdan kaçınırlardı; hatta bir kişi babasının veya kardeşinin katiline da­hi rastlasa ona saldırmaz, kötü bir söz bile söylemezdi. Bütün bunlar, geçimle­rini kervanlardan haraç alarak, su ve ot­lak bulmak için zaman zaman birbirleriy­le çarpışarak sürdüren bedeviler için de geçerliydi. Araplar bu aylara olan saygı­larını nesi'* ihdas edilinceye kadar sür­dürmüşlerdir. Gatafân. Kays, Âmir b. Lüey, Avf b. Lüey ve Mürre b. Avf b. Lüey gibi kabilelerin, bilinen dört haram aya dört ay daha eklemek suretiyle toplam sekiz ayı haram aylar statüsünde kabul etmelerine karşılık (Cevâd Ali. Vlll, 474) Has'am. Tay, Kudâa, Yeşkür, Zülbâne, Sa-âlîk, Haris b. Kâ'b gibi bütün ayları eşit se­viyede kabul edip aralarında fark gözet­meyenler de vardı. Bunların haram aylar­la ilgili herhangi bir ahid ve zimmetleri söz konusu olmadığından diğer kabileler onlara karşı dikkatli davranmak zorun­daydılar. Aynı şekilde Tağlib, Şeybân, Ab-dülkays, Kudâa, Gassân, Tenûh, Âmile, Lahm, Cüzam, Bilhâris b. Kâ'b, Tay ve Temim gibi kabileler arasında yaşayan hıristiyanlar da haram ayların hürmetini kabul etmiyorlardı. Her türlü çatışmanın haram olduğu bu aylarda meydana gelen savaşlara dinî yasaklar çiğnendiği için "fi-câr savaşları" denilmiştir (bk. FİcÂR).

Câhiliye devrinde Araplar'ın bir kısmı geçimlerini soygunculuk, çapulculuk ve yağma ile sağladığı gibi aralarında iç sa­vaşlar ve kan davaları da eksik olmuyor­du; bundan dolayı haram ayların kuralla­rına uymakta zorlanıyorlardı. Ayrıca ka­meri takvim sebebiyle aylar bir Önceki yı­la göre on bir gün daha erken geldiği için değişik mevsimlere rastlayan hac mera­simini zilhiccenin muayyen günlerinde de­ğil kendilerince uygun buldukları havanın mutedil ve ticarî ortamın müsait olduğu diğer gün veya aylarda yapmak istiyorlar­dı. Bunu sağlayabilmek için de her altı ayda bir hafta olmak üzere iki yılda bir ay kazanmaya çalışarak o yılı on üç aya çıka­rıyorlar, haram aylardan üçünün peşpeşe gelmesini önlemek amacıyla da söz ko­nusu dört haftayı ikinci yılın sonuna ekle­yip o yılı on üç ay olarak kabul ediyorlar­dı. Böylece muharrem ayı saferin yerine kaydırılmış, bu durumda da bütün aylar bulunmaları gereken yerden bir ay geri­ye atılarak haram ayların yerleri değişti-

HARAM AYLAR

rilmiş oluyordu. Kur'ân-ı Kerim'de, Câhi­liye Araplan'nın nesi1 denilen bu uygula­maları kötülenmekte, kâinatın yaratılı­şından itibaren mevcut olan on iki ayın yerlerinin aynen korunması gerektiği ha­tırlatılarak yapılan bu işlemin küfürde ileri gitmek olduğu ifade edilmekte ve Allah'ın helâl kıldığını haram, haram kıl­dığını helâl saymaktan kaçınılması ge­rektiği vurgulanmaktadır (et-Tevbe 9/ 37). Hz. Peygamber'in haccı, ayların ken­di zaman dilimlerine yeniden döndüğü bir yılda (10/632) vuku bulmuş ve Resûl-i Ekrem. Mina'daki hutbesinde zamanın Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü vaziyetine döndüğünü söyleyerek buna işaret etmiştir (Müsned, V, 37, 73; Buhâ-rî, "BecTü'1-halk", 2; "Meğâzî", 77; "Edâ-hî", 5; "Tfevhîd", 24; Müslim, "Kasâme", 29; Ebû Dâvûd, "Menâsik", 67).

Haram aylarla ilgili hükümler Hz. İbra­him tarafından konulmakla birlikte hac ibadetinde olduğu gibi zamanla temel amacından uzaklaştırılmış, ancak İslâmi­yet'in gelmesiyle yeniden aslî hüviyetine kavuşturulmuştur. Resül-İ Ekrem, ken­disine karşı savaş açılmadığı sürece ha­ram aylarda savaşa girişmemiş, bir sefe­re çıktıktan sonra haram aya girildiğinde de ayın geçmesini beklemiştir (Müsned, III, 334, 345; Heysemî, VI, 66). Kur'ân-l Kerim'de haram ayda savaşmanın büyük günah olduğu hükme bağlanırken insan­ları Allah yolundan çevirmenin, Allah'ı in­kâr etmenin, Mescid-i Harâm'ın ziyareti­ne engel olmanın ve halkını oradan çıkar­manın Allah katında daha büyük günah olduğu da belirtilmiştir (el-Bakara 2/217). Bu âyetten, haram aylarda kendilerine karşı girişilen bir savaşa müslümanların karşılık verebilecekleri anlaşıldığı gibi bir başka âyette de haram aylardaki saldır­mazlığın karşılıklı olduğu, müslümanla­rın saldırıya uğradıkları takdirde aynı şe­kilde hareket edebilecekleri bildirilmiştir (el-Bakara 2/194). Nitekim müslümanlar, kendilerine yönelik saldırılara haram ay­da bile olsa karşılık vermişlerdir.

İslâm hukukçuları, haram aylarda sa­vaş yasağının devam edip etmediği ko­nusunu tartışmışlar, Atâ b. Ebû Rebâh ve bazı Selef âlimleri bu hükmün devam ettiğini, ulemânın çoğunluğu ise neshe-dildiğini, dolayısıyla kendilerine yönelik herhangi bir saldırı olmasa bile müslü­manların bu aylarda savaşabileceklerini ileri sürmüşlerdir. Bu âlimler görüşleri­ne delil olarak müşriklerin bulundukları yerde öldürülmelerine (el-Bakara 2/191; et-Tevbe 9/5), müslümanlara karşı yap-

105


HARAM AYLAR

tıkları gibi onlarla topyekün savaşılması-na (et-Tevbe 9/36) dair âyetleri, ayrıca Hz. Peygamber'in Huneyn ve Tâif te ol­duğu gibi bazı savaşları haram aylarda yapmasını göstermişlerdir. Diğer görüşü savunanlar, Harem'in saygınlığıyla ilgili hüküm gibi haram aylarla ilgili hükmün de devam ettiğini, yukarıdaki âyetlerin nüzulünden sonra gerçekleşen Veda hac-cı sırasında Resûlullah'ın gerek Harem gerekse haram aylarla ilgili hürmeti dile getirdiğini (Buhârî. "Hudûd", 9; ayrıca bk. Buhârî, ■"İlim", 9), Resûl-i Ekrem'in bu aylarda vuku bulan bazı savaşlarının ise esasen müşriklerin saldın ve tehdit­lerine karşılık veya bu aylardan önce baş­lamış bulunan bir savaşın devamı niteli­ğinde olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca ha­ram aylara dair âyetlerin, saldın ve teh­dit olmadıkça savaşın belli zamanlarda yapılmamasıyla ilgili hususi bir hüküm getirdiğini, bunları neshettiği ileri sürü­len ve bütün müşriklerle her yerde sava­şılması konusunda umum ifade eden âyetlerle aralarında bir çatışma söz ko­nusu olmadığından nesih iddiasına da yer bulunmadığını söylemişlerdir (Ces-sâs. II, 110-111; İbrıül-Cevzî, s. 223, 233-235, Ebû Bekir İbnül-Arabî, I, 147; İbn Kesîr, 11, 4, 353-356). Çoğunluğun delil olarak ileri sürdüğü âyetlerin, Arap yarı­madası müşriklerinin kendilerine yönelik topyekün tecavüz ve saldırıları karşısın­da müslümanların takip etmesi gereken stratejiyi belirlediğini ve İslâm'da savaşın esasen gayri müslimlerin fiilî saldırıları veya muhtemel bir tehdit sebebiyle meşru kılındığını da belirtmek gerekir. Ayrıca haram aylarda savaşla ilgili hük­mün neshedildiğini ileri sürenlerin birço­ğu, genel anlamda Allah'ın emir ve yasak­larına uyma konusunda bu ayların saygın­lığının devam ettiğini, bazı âlimler bu ay­larda vuku bulan öldürme suçunun diye­tinin arttırılacağını ifade etmişlerdir. Bu konuyu ele alan çağdaş araştırmacıların büyük kısmı da haram aylarla ilgili hük­mün neshedilmediği görüşünü benim­semiştir (Muhammed el-Hudarî, s. 252; Muhammed Hamza, s. 153-156-, Ali Ha­san eî-Arîz, s. 280-282; Muhammed Hayr Heykel, III. 1522-1525).

Milletlerarası ilişkilerde barışı esas alan İslâm dini yeryüzünde her türlü haksız­lık, bozgunculuk ve tahakkümü yasakla­mıştır (el-Bakara 2/205; el-Kasas 28/83). Bununla birlikte insanın benliğinde taşı­dığı menfi eğilimler sebebiyle savaşın bir vakıa olduğunu kabul etmiş (el-Bakara 2/30, 251) ve savaşla ilgili hükümler ko-

106


yarak tahribatını sınırlamaya çalışmıştır. Haram aylar kavramının ancak bütün ta­rafların kabulü ve saygı göstermesiyle uygulamada faydalı sonuçlar doğuracağı şüphesizdir. Bu kavramın ortaya çıkışı ve uygulanışıyla ilgili tarihî ve dinî şartlar ne olursa olsun, ihmal edilen birtakım insa­nî değerlerin yaşatılması ve bu konuda kamu oyu oluşturulması için belli günle­rin ayrılmasına önem verilen zamanımız­da yılın üçte birini meydana getiren bir süreyi insanların savaş karşıtı düşünce ve duygular içinde yaşamasının yeryü­zünde barışın sağlanmasına sağlayacağı katkı büyüktür.

BİBLİYOGRAFYA :

Wensinck, et-Mu'cem, "şehr" md.; Müsned, İM, 334, 345; V, 37, 73; Buhârî. "Hudûd", 9, '"İlim", 9, "Bed'ü'l-halk", 2, "Meğâzî", 77, '"Edâhî", 5, "Tevhîd", 24; Müslim, "Kasâme", 29; Ebû Dâvûd, "Menâsik", 67; İbn Hişâm, es-Stre, I, 106; IV, 251; Cessâs. Ahkâmü'i-Kuı'ân, I, 321-322; II, 109-112; III, 77-80; İbnû'l-Cevzî. Nâsihu'l-Kur'ân ve mensûhuh (nşr Hüseyin Selîm Esed ed-Dârânî), Dımaşk 1411/1990, s. 221-224, 231-235; Ebû Bekir İbnü'l-Arabî, Ah-kâmü'l-Kur'ân, 1, 147; II, 939; İbnü'l-Esîr, el-Kamit, II, 302; İbn Kesîr, Tefsirü'l-Kur'ân, II, 4, 353-356; Heysemî, Mecma'u'z-zeoâ'id, VI, 66; Tecrid Tercemesi, X, 402; Âlûsî. Rühu'l-me'Lâ-nt, 1!, 77, 107; III, 53; X, 43-44; Mirıâtü't-Hare-meyn. I, 313 vd.; Elmalılı. Hak Dini, IV, 2522-2542; Cevâd Ali, ei-Mufaşşai, Vill, 471-487; Mu­hammed el-Hudarî, (Jşûlü'l-ftkh, Beyrut 1389/ 1969, s. 252; Muhammed Hamza. Dirâsâtü'i-ahkâm ue'n-nesh fi'l-Kur'âni'l-Kerim, Dımaşk, ts. (Dâru Kuteybe). s. 153-156; Ali Hasan el-Arîz. Fethıt't-mennân fi neshi'l-Kur'ân, kahire 1973, s. 280-282; Ahmed İbrahim eş-Şerîf, Mekke ve Medine fi'l-Câhiliyye ue *ahdi'r-Resût, kahire 1985, s. 211-218; Muhammed Hayr Heykel, ei-Cihâd ue'l-kıtal fı's-siyâseü'ş-şerHyye, Beyrut 1414/1993, III, 1505-1525; el-Kâmûsü'l-İslâmî, IV, 172;"ei-Eşhürü-l-hurum", Mu.F.V,5Q-52.

Iftl Hüseyin Algül

HARAM b. MİLHÂN

Haram b. Milhân

b. Hâlid el-Ensârî

{ö. 4/625)

Birimaûne hadisesinde ilk şehid olan sahâbî.

L J


Nesebi Neccâroğullan'na dayanmakta­dır. Babasının asıl adı Mâlik olup annesi de yine Neccâroğullarf ndan Mâlik b. Adî'-nin kızı Müleyke'dir. Ümmü Haram ile Enes b. Mâlik'in annesi Ümmü Süleym onun kardeşleridir.

Ensardan olan Haram b. Milhân Bedir ve Uhud gazvelerine katıldı. 4. yılın Safer ayında (Temmuz 625) Âmir b. Sa'saa ka-

bilesi reisi Ebû Berâ Âmir b. Mâlik'in is­teği üzerine Hz. Peygamber, çoğu ensa-ra mensup ehl-i Suffe'den yetmiş kadar sahâbîyi adı geçen kabile halkına İslâmi­yet'i öğretmekle görevlendirdi. Yola çı­kan sahâbîler Bi'rimaûne'ye varınca bir mağarada konakladılar. Başkanları olan Münzir b. Amr el-Hazrecî, Haram b. Mil­hân ile İki arkadaşını Resûl-i Ekrem'in mektubunu Âmir b. Sa'saa kabilesinin reisine götürmekle vazifelendirdi. Haram b. Milhân ile arkadaşları Kâ'b b. Zeyd ve Münzir b. Muhammed b. Ukbe el-Hazrecî yolda, baştan beri İslâmiyet'e ve Hz. Pey-gamber'e karşı kin besleyen ve Ebû Be-râ'nın yeğeni olan Âmir b. Tufeyl'in emrin­deki birkaç kişi ile karşılaştılar. Haram, onların niyetini bilmediği için arkadaşla­rına kendisinden ayrı durmalarını, eman verirlerse yaklaşmalarını, eğer kendisini öldürürlerse dönüp arkadaşlarına haber vermelerini söyledi. Âmir'e de Resûl-i Ek­rem'in elçileri olduklarını bildirerek on­dan eman istedi. Ancak Âmir adamların­dan birine işaret edip onu arkasından mızrakla öldürttü.

Diğer bir rivayete göre ise Hz. Peygam-ber'den kabilesine İslâmiyet'i öğretecek bir heyet göndermesini isteyen Ebû Be-râ'nın öldüğüne dair bir şayia çıkmıştı. Bu sebeple olmalıdır ki Haram b. Mil­hân, Resûlullah'ın mektubunu Âmir b. Tufeyl'e verdi ve yanındakileri İslâm'a davet etti. Âmir, Resûl-i Ekrem'in mek­tubunu açıp okumadığı gibi konuşmakta olan Harâm'ı mızrakla öldürttü veya kendisi öldürdü (bk. Bİ'RİMAÛNE).

Haram b. Milhân, mızrağın açtığı ya­radan fışkıran kana ellerini bulayıp yü­züne ve başına sürerek, "Kabe'nin rabbi-ne yemin ederim ki ben kazandım" diye bağırdı (Buhârî, "Cihâd", 9, "Meğâzî", 28; Müslim, "İmâre", 147). Harâm'ın kar­deşi Süleym de Bi'rimaûne'de şehid düş­tü. Ölü zannedilerek bırakılan arkadaşı Kâ'b b. Zeyd ise yaralı olarak dağa kaçıp canını kurtardı.

BİBLİYOGRAFYA :

Buhârî. "Cihâd", 9, "Meğâzî", 28; Müslim. "İmâre", 147; Vâkıdî, el-Meğâzt, I, 347-348, 353; İbn Hişâm, es-Sîre2, III, 184-185; İbn SaU et-fabakât, II, 52; III, 514-515; İbn Abdülber. el-İstrâb, I, 352-353; İbnü'l-Esîr. Ûsdü'i-ğâbe, I, 473-474; II, 448; İbn Hacer, el-lşâbe, I, 319; II, 74; Tecrid Tercemesi, II!, 242-243; VIII, 264, 268; Koksal. İslâm Tarihi (Medine], IV, 39-40; el-Kâ-mûsü'l-İsiâmî, II, 60. m

İRİ Mehmet Aykaç

F HARAMİ n

(bk. EŞKIYA).

r HARAMİDERE KÖPRÜSÜ ~"

İstanbul'da

Harâmidere üzerinde

XVI. yüzyılda yapılmış köprü.

Kapı Ağası Köprüsü olarak da adlandı­rılan bu köprü eski İstanbul-Rumeli ker­van yolu üzerinde, Küçük ve Büyükçek-mece gölleri arasında E-5 karayolunun kenarında bulunmaktadır.

Köprünün kitabesi olmadığından ne za­man ve kimin tarafından yaptırıldığı ke­sin olarak bilinmemektedir. Ancak adı. Mimar Sinan'ın yaptığı eserlerin listeleri­ni veren çeşitli tezkirelerde yer aldığına göre XVI. yüzyıl içinde inşa edildiğinde şüphe yoktur. Hangi kapı ağasının vakfı olduğu ise ancak evkaf kayıtlarında yapı­lacak araştırmalar sonucunda meydana çıkarılabilir. Küçük olmakla beraber Türk köprü mimarisinin çok güzel ve değerli eserlerinden olan Harâmidere Köprüsü, yeni şehirler arası yolun yapılması sırasın­da güzergâh dışında ve çukurda kaldığın­dan bugün kullanılmamaktadır.

Temiz bir işçilikle muntazam kesme taşlardan inşa edilen Harâmidere Köp­rüsü, Orhan Bozkurt'un ölçülerine göre 74,40 m. uzunluğunda ve 6,29 m. geniş-liğindedir. Gülgün Tunç ise bu ölçüleri 69.90 m. ve 6,20 m. olarak verir. Üç bü­yük gözün açıklığı 7,37, 8,79 ve 7,37 met­redir. Ayrıca yanlarda ufak taşkın gözleri bulunur. Büyük gözlerin arasında 3 m. kalınlığındaki ayaklarda sel yaranlar (mah­muzlar) vardır. Bunların üstlerinde de kü­çük boşaltma gözleri açılmıştır. Köprü esasında, bütün benzeri yapılarda oldu­ğu gibi ortaya doğru yükselirken yan ke­merlerin üstleri doldurulduğundan taba­nı düzelmiş, böylece gerçek mimari ahen­gi bozulmuştur. Korkuluğu teşkil eden

masif taş levhalar demir kenetlerle biri-birine bağlanmıştır. Korkulukların başlan­gıcında baba taşlan vardır. Bunlardan ba-tıdakiler yeniden yapılmıştır. Mimar Si­nan yapısı ve Türk köprü mimarisinin bu güzel eserinin halen kullanılır durumda olmasına rağmen bu terkedilmiş hali ger­çekten üzücüdür.


Yüklə 1,18 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   28




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin