GİRİŞ
İnsanı atılmış bir damla sudan yaratan,1 yeryüzüne onu halife olarak gönderip2 imtihana tabi tutan3 Yüce Allah, insanın yaratılış gayesinin ancak ve ancak kendisine kulluk olduğunu beyan etmiştir.4 Allah’u Teala, insanın kendisine ibadet etmesini isterken bu konuda insanı kendi kendine bırakmamıştır.5 İnsanın gerçeği bulması için çeşitli işaretler, çeşitli yollar göstermiştir. Bu yolların en başta geleni Allah’ın, insan ile iletişiminin alameti olan vahiydir. İnsan, bu vahyi aldıktan sonra Allah ile iletişime geçer ki böylece insanın Allah ile iletişiminin alameti olan ibadet başlar. Vahiy, asıldan vekile, Allah’tan insana, külli iradeden, cüz’i iradeye olan ilişkinin adıdır. Vahiy, dini insana, insanı dine aktarma biçimidir. Vahiy, bir insan için teneffüs ettiği hava gibidir. İbadete gelince, vahye karşı verilen en onurlu, en kaliteli bir cevaptır. İbadet, ilahi bir reçetedir. Öyle bir reçete ki, Allah-İnsan ilişkisini düzen ve intizama sokan ve Allah-insan ilişkisini sürekli sıcak tutan imkânlar zinciridir. İbadet, imtihana sokulan insanın, imtihanda başarılı olup, kul vasfını almada en kuvvetli bir takviyedir.
İnsanın Vahiyle sorumlu tutulabilmesinin en önemli vasfı akıllı bir varlık olmasıdır. Hz Peygamberin en büyük mucizesi olan Kur’an-ı Kerim de insanlık dünyasına gelişi bakımından vahye, anlaşılması bakımından da akla dayanır ve bünyesinde akıl sözcüğünü fiil olarak kullanarak aklı çalıştırmanın önemini vurgular. Ancak bu akılcılık bilimsel verilere dayanmalı ve Kur'an'ın anlaşılmasına yardımcı bir yöntem olması gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Kâinat’ın ve imanın sırlarının çözülmesi ancak aklın işletilmesiyle mümkün olacaktır. Çünkü Allah’u Teala şöyle buyuruyor: “...Öyle ki (Allah) helâk olanın açık bir delille (gözüyle gördükten sonra) helâk olması, yaşayanın da açık bir delille yaşaması için (böyle yaptı). Çünkü Allah hakkıyla işitendir, bilendir.”6 Bu ayette geçen “beyyine” kelimesi akıl ve idrakin işletilmesiyle elde edilen kanıt demektir. Taberiye göre bu ayetin manası “Allah’ın mahlûkatından ölen, Allah tarafından ispatlanan ve özrünü ortadan kaldıran bir delili görerek ölsün. Yine Allah’ın mahlûkatından yaşayan da, Allah tarafından ispatlanan ve gözüyle gördüğü ve bildiği bir delil üzerine yaşasın” şeklindedir.7 O halde, Kur’an’da sözü edilen iman akılla kucaklaşan bir imandır. Yukarda açıklamaya çalıştığımız ayetten de anlaşılıyor ki akla sırt dönen bir imanın Kur'an'dan onay alması mümkün degildir. Kur'an-ı Kerim, insanlık dünyasına gelişi bakımından vahye, anlaşılması bakımından da akla dayandığına göre, akıl ve vahiy el eledir. Ancak akıl en büyük hünerini, vahye teslim olması gereken yerde durmakla gösterir. Böylece insanın hem akıl hem de vahiyden yarar sağlaması mümkün olur.
Kuran'da birçok ayet insanı düşünmeye, akıl etmeye çağırıyor. Peki, Allah'ın ayetleri karşısında aklın rolü nedir? Kuran'da yüzlerce ayet "...düşünmez misiniz?"8 "...akletmez misiniz?"9 "....fıkhetmez misiniz?"10 gibi ifadelerle son buluyor. Peki, insan aklının, dinlerin getirdiği vahiy karşısındaki değeri ne? Bu şekildeki ifadeler sadece Allah'ın varlığı, insanın sorumluluğu ve benzeri inanç konularıyla ilgili ayetlerde söz konusu edilmez, dini hükümleri içeren, hatta ibadetlerle ilgili ayetlerde de geçmektedir. Kuran, dinin bütün alanlarında muhataplarını düşünmeye davet etmektedir. Cehennem ehli olmaya müstahak olanlar ise akletmeyen kimselerdir. Kur’an, "kâinat kitabı" üzerinde düşünmeye çağırıyor: "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün sürelerinin değişmesinde, insanlara fayda sağlamak üzere denizlerde gemilerin süzülüşünde, Allah'ın gökten indirip kendisiyle ölmüş yeri canlandırdığı yağmurda ve yeryüzünde hayat verip yaydığı canlılarda, rüzgârların yönlerini değiştirip durmasında, gökle yer arasında emre hazır bulutların duruşunda elbette aklını çalıştıran kimseler Allah'ın varlığına ve birliğine nice deliller vardır."11 Kuran ayrıca aklını kullanmayanın sorumlu olduğunu da haber veriyor: "Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalp gibi azaların hepsi de sorguya çekilecektir."12
Kişi, ancak gördüklerinin, duyduklarının ve o ana kadar aklını kullanarak muhakeme yoluyla vardığı sonuçların birikimleriyle aklını kullanır. Göz de, kalp de, kulak da bilgi edinmenin yollarıdır. O halde bir bilgi edinmenin peşine düşen kişi göz, kulak ve kalp nimetlerinin şükrünü yerine getirmemiş olur ve bu nedenle de sorumludur. İnsanın yaptıklarından sorumlu olmasının, akıl ve iradesinin varlığından ve bu iradeyi özgürce kullanabilmesinden kaynaklanmaktadır. Akıl yalnız başına Hakk'ı tam olarak yakalayamaz ama insana büyük ölçüde rehberlik eder. Çünkü akıl, karar verirken o güne kadarki deneyimlerinden yararlanır. Ayrıca kişi aklını kullanırken kimi duygularının etkisinde kalabilir. Bununla birlikte akıl, insana verilmiş en büyük nimettir. Nitekim vahyi de akılla anlarız. Ama vahiy, Allah katındandır, yanılma söz konusu değildir.
İslam, vahye dayalı akıl dinidir. Elbette ki bu her önüne gelenin din adına fetva vermesini haklı göstermek için kullanılmamalıdır. Çünkü İslam akılla çelişmez, o halde “benim aklım bu işi böyle daha mantıklı buluyor" diyerek dini ulu orta yoruma tabi tutmak, akıl üstü bir olay olan vahyi akla mahkûm etmek demek olacağı için dinin yapısına, özüne ters olur bunun sonucunda da ortada din kalmaz. "Sözleri dinleyip karşılaştırarak, en güzeline uyanları müjdele! İşte onlar, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir ve işte akıl sahipleri onlardır."13 ayeti ilme ve bilgiye önem verilmesi ve "Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır."14 ayeti ile de zanna, hayale uyulmanın yerilmesi, tebliğin en iyi biçimde gerçekleşmesinin vahyi aşmayan akıl ve ilim ile mümkün olduğunu belirtir. Kur'an-ı Kerim'i tebliğ etmenin ve bilgi aktarmanın başlangıcı, okumak, okumayı önermektir. Önce okuyarak, sonra da düşünerek gerçeğe ve doğruya ulaşmaz mıyız? “Kitabı okuyup duruyorsunuz; hala düşünmeyecek misiniz?”15 ayeti ile vurgulanan düşünmek, aklı işletmenin başlangıcıdır.
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti. İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.”16
"..Ve Kur'anı ağır ağır, düşüne düşüne oku."17
Dostları ilə paylaş: |