KUR’AN-I KERİM’DE VAHİY KAVRAMI
Kur’an-ı Kerim de bulunan vahiyle ilgili ayetlere baktığımızda anlaşılan şudur ki, oda İlahi olup olmaması açısından Vahiy, iki kısımdır. Allah’ın iradesine dayanan vahiy çeşidine “İlahi Vahiy”, bunun dışındaki yani Allah’ın iradesine dayanmayan (insanların ve şeytanların iradesine dayanan) vahiy çeşidine de “İlahi Olmayan Vahiy” denir.228
I-İlahi Olmayan Vahiy:
Vahiy kelimesi Kur’an’da çoğunlukla Allah’a isnat edilmiştir, azda olsa vahiy kelimesi Kur’an’ın bazı yerlerinde Allah’ın dışındakilere isnat edilmiştir. Bu yerlerde vahiy kelimesi hakiki anlamında değil, mecazi anlamda kullanılmıştır. Vahiy kelimesinin Allah’ın dışındakilere isnadı tespit edebildiğimiz kadarıyla üç yerdedir.
A-Zekeriyya (as)’ın Vahyi:
Hz. Zekeriyya (as)’a nispet edilen vahiy kelimesinin geçtiği yer Kur’an’da şöyle zikredilir: “Derken (Zekeriya) mihraptan kavminin karşısına çıktı ve onlara sabah akşam Allah'ı tesbih etmeyi vahyetti."229 Buradaki vahiy kelimesi, ima ve işaret etmek manasınadır.230 "Sabah akşam tesbih edin diye işaret etti" buyruğundaki; " vahyetti " kelimesini el-Kelbî, Katade ve İbn Münebbih: Onlara işaret etti, diye açıklamışlardır. El-Kutebî; ima etti; Mücahid, yerin üzerinde yazı yazdı, İkrime bir kitaba yazdı, diye açıklamıştır. Arapçada "vahiy" yazmak demektir.231
Es-Sabuni Hz. Zekeriyya ile ilgili olan bu vahiy kelimesinin “işaret etti” manasında olduğuna Al-i İmran suresinde geçen şu ayeti de delil getirmektedir:232 “Zekeriyya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alâmet göster, dedi. Allah buyurdu ki: Senin için alâmet, insanlara, üç gün, işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.”233 Müfessirlerin bu açıklamalarından anlaşılıyor ki ayette geçen vahiy kelimesi lügat manasına uygun olmakla birlikte değişik şekillerde yorumlanmıştır. Fakat Zekeriyya (as) kavmine hangi şekilde meramını iletmiş olursa olsun kavminin tamamı onun ne demek istediğini anlamıştır. Yukarda görüşlerini ifade ettiğimiz Müfessirlerin çoğu bu ayetteki “vahyetti” kelimesini “işaret etti” şeklinde anlamışlardır.
B-Şeytanların Vahyi:
Kur’an-ı Kerim’de şeytana nispet edilen vahiy kelimesi şeytan’ın vesvesesi anlamındadır. Vesvese, gizli bir sesle, fısıltı ile kötü düşünce aşılamak, bir işe, eyleme yönelmektir.234
Kur’an-ı Kerim’de, bir takım kötülükleri İnsanoğluna güzel gösteren şeytan’ın vesvesesi, vahiy kelimesi ile de ifade edilmektedir. Bu ayetlerden birisi şöyledir: “Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar(vahyederler). Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak.”235 İnsan ve cin şeytanlarının yaptıkları vahyin manası; fısıldamak ve gizlice söylemektir.236 "Onlardan kimi kimine aldatmak için yaldızlı birtakım sözler vahyeder." Bunlarla cin şeytanlarının insan şeytanlarına fısıldadığı sözleri kastetmektedir. Onların fısıldadıkları sözlere "vahiy" adının verilmesi gizlice oluşundan dolayıdır. En-Nehhâs der ki: İbn Abbas'tan zayıf bir isnatla, yüce Allah'ın: "Kimi kimine... fısıldarlar" buyruğu hakkında şöyle dediği rivayet edilmektedir: Cinlerden her biri ile bir şeytan ve İnsanlardan her biri ile bir şeytan vardır. Biri öteki ile karşılaştığında şöyle der: Ben, bu adamımı şu işle saptırdım. Sen de onun bir benzeriyle adamını saptır. Diğeri de ona benzer bir şey söyler. İşte onların birbirlerine vahyetmeleri budur. İkrime, ed-Dahhâk, es-Süddî ve el-Kelbî de böyle demişlerdir. En-Nehhâs der ki: Birinci görüşe (yani, cin şeytanlarının insan şeytanlarına vesvese verdiği şeklindeki açıklamaya) yüce Allah'ın şu buyruğu delil teşkil etmektedir: "Gerçekten şeytanlar sizinle mücadele etmeleri İçin kendi dostlarına telkinde (vahiyde) bulunurlar."237 İşte bu buyruk, açıkladığımız bölümü beyan etmektedir.238 Elmalılı, Enam Suresinin 112. ayetin de geçen vahiy kelimesinin tefsirinde şöyle demektedir: Peygamberlere düşman olan ve bir kısmı görünen, bir kısmı görünmeyen bu insan ve cin şeytanları “birbirlerine gurur için, aldatmak için söz yaldızı (içi bozuk, dışı süslü aldatıcı sözler) vahyederler”. Yani vahyeder gibi süratli bir ima ve işaretle öyle yalancı, yaldızlı sözler telkin ederler ki, bunların sadece dışındaki süsüne bakanlar aldanırlar, şeytanlıklarına hayran olurlar. Yani genel manada vahiy, biri hak vahiy, biri batıl vahiy olmak üzere iki çeşittir. Ve bunun ikisini de içine alan en umumî manasıyla vahiy, "süratli bir işaret ile söz" demektir. Gerçek vahiy, hak vahiy ve ilâhî zorlama olmakla beraber, süratli bir îmâ ve işaretle gizli şekilde verilen batıl telkinlere de mecazî olarak vahiy denilir. Şeytanlıkla olanlar da vahiy veya ilhamı hep bu mecazî mânâda kullanarak falan ve falandan şeytanlık icra ederler, ilham almış derler. Ve işte şeytanların bu şeytanlığı, peygamberlere düşmanlık ve gerçek vahiye rekabet için birbirlerine dayanmaktaki ve aynı zamanda gurur ile aldatıcı, yaldızlı sözler uydurup telkin etmekteki süratlerini anlatmak için bu âyetteki îmâ, bu mecazî anlamda söylenmiş ve fakat "gurur için yaldızlı söz" karîne-i mânia (engelleyici karîne)sı konularak doğru fiil gafletten ve kötü anlamadan korunmuştur.239
Vehbe Zuhayli de Enam suresi 112. ayetin de geçen vahiy kelimesinin tefsirinde şöyle demektedir: "fısıldarlar" yani şeytan o sözleri vesvese yoluyla telkin eder. Burada sözü geçen fısıldamak (vahiy), gizlice işaret etmek gibi hızlıca ve gizli bir şekilde bildirmek demektir.240 Bayraktar Bayraklı da bu ayette geçen “vahiy” kelimesi hakkında şunları söylemektedir: Bu kelime “veha” fiilinden türemiştir. "Sürat etmek, ilham etmek, işaret etmek, birine elçi göndermek, gizlice söz söylemek" manalarına gelen bu kelime, kitapla beraber kullanılınca, "yazı yazmak; bağırmak"; nefisle beraber kullanılınca, "kalbe korku düşmesi, emretmek, ölünün arkasından ağlamak"; isim kalıbında, "söz, ses, yazı, ilham, Allah tarafından ilham olunan" anlamına gelmektedir. Buradaki manası, "çabucak bir şeyi söylemek, ima etmektir.”241
Sahih sünnetten Hz. Peygamber'in şu buyruğu da buna delâlet etmektedir: "Sizden kendisiyle birlikte cinden yandaşı (onu saptırmakla görevli şeytanı) beraber bulunmayan hiçbir kimse yoktur." Sen de mi Ey Allah'ın Resulü? Diye sorulunca, o da şöyle buyurdu: "Ben dahi böyleyim. Şu kadar var ki, Allah ona karşı bana yardım etti, ben de onun şerrinden kurtulabiliyorum. O bakımdan bana hayırdan başka bir şey emretmiyor." 242
Yine Allah’u Teala, süratli ve hızlı bir şekilde kalbe atılması ve kalpte meydana gelmesinden dolayı şeytan’ın vesvesesini vahiy olarak isimlendirmektedir. Şöyle ki: “Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlar olursunuz.243 "Gerçekten şeytanlar sizinle mücadele etmesi İçin kendi dostlarına vahiyde bulunurlar" buyruğu, vesvese verirler; onların kalplerine batıl yollarla mücadele etmeyi telkin ederler, demektir.244 Ebu Davut, İbn Abbas'ın yüce Allah'ın: "Gerçekten şeytanlar... kendi dostlarına vahiyde bulunurlar" buyruğu hakkında şöyle dediğini rivayet etmektedir: Allah'ın kestiğini yemiyorsunuz da sizin kendinizin kestiklerini yiyorsunuz diyorlardı. Bunun üzerine yüce Allah: "Üzerinde Allah'ın adı anılmayanlardan yemeyin" buyruğunu indirdi.245 Bu ayetteki vahiy kelimesi de şeytanların, müşriklerin kalplerine “vesvese” de bulundukları tarzında yorumlanmıştır.246 Şeytan’ın peygamberlere ilka da bulunması ise mümkün değildir.247
Şeytanlar ve Cinler, İnsanların kalplerine vesvesede bulunabilirler. Onların vesvese yolunun nefislere girme ve kalbe vesvese vermeleri şeklinde olması muhtemeldir.248 Şeytanlar, yalancılara, günahkârlara, iftiracılara vesvese verirler. Allah’ın emirlerinden yüz çevirenler de şeytanların vesvesesine kapılırlar.249 Şeytan’ın vesveseleri sonucu kalbe gelen her türlü vesveseden Allah’a sığınmak gerekir.250
C-Vahiy Almadan Vahiy Aldığını İddia Edenler:
Kendisine vahyedilmediği halde kendisine vahiy geldiğini söyleyenler, kendi kendine din uyduranlar, yalan yere peygamberlik iddia edenler, kendisine vahyedildiğini ve Hz. Muhammed’e hiçbir şey vahyolunmadığını öne sürenler, Allah’a ve Peygamber’e rekabet etmeye kalkışanlar, Allah’a karşı ilimsiz olarak yalan uyduranlar ve özellikle vahiy iddiasıyla iftirada bulunanlar, Allaha ilgisi caiz ve layık olmayan bir şey isnat etmektedirler.251
Allah’u Teala, vahiy almadan vahiy aldıklarını iddia edenleri Kur’an-ı Kerim’de zalim olarak vasıflandırıyor: “Allah'a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken "Bana da vahyolundu" diyenden ve "Ben de Allah'ın indirdiği ayetlerin benzerini indireceğim" diyenden daha zalim kim vardır! O zalimler, ölümün (boğucu) dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara: "Haydi canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun ayetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!" derken onların halini bir görsen!”252 "Allah'a karşı yalan uydurandan” maksat, Allah'ın hiçbir insana hiçbir şey indirmediğini ileri sürenlerdir veya bu ayet, müşriklerin "Kur'an Muhammed'in uydurmasıdır"253 şeklindeki İftiralarına karşı bir cevaptır. Zira Allah'a ait olmayan sözleri O'na isnat etmek, Allah'a karşı bir iftira ve büyük bir haksızlık olup Hz. Muhammed böyle bir davranışta bulunmaktan münezzehtir.
Bazı müfessirlere göre bu ayetteki, bir kısım inkârcıların, kendilerine de vahiy geldiğini yahut kendilerinin de Kur'an'dakine benzer ayetler ortaya koyabileceklerini ileri sürdüklerini belirten açıklamalar bu ayetin Medine'de indiğini göstermektedir. Çünkü Medine döneminde Müseylemetülkezzâb ve Esved el-Ansî isimli yalancı peygamberler bu tür iddialarda bulunmuşlar. Ayrıca söylendiğine göre yine Medine'de, eski bir vahiy kâtibi iken irtidad eden Abdullah b. Şerh, Allah'ın indirdiklerine benzer ayetleri kendisinin de ortaya koyabileceğini söylemeye kalkışmış254 ve şöyle demiş: "Bana vahyolundu, ona hiçbir şey vahyolunmadı" demiş, kendine vahiy iddia etmiş ve Peygamber'e vahyi inkâr etmiştir. Yalanın iki büyük çeşidini toplamış, yoğa var, vara yok diye kat kat büyük bir yalan söylemiş demek olur. Ve o kimseden ki, Allah'ın indirdiği ayetler gibi ben de indireceğim, demiştir. Allah ile rekabete, Kur'ân'ın benzerini yazmaya, Peygamber'le boy ölçüşmeye kalkışmıştı. Nitekim Tâif'li Nadr b. Haris ve yardakları, "Eğer istesek bunun (Kur'ân'ın) aynısını biz de söyleriz"255 demişler, "Ekin ekenlere, ekmek yapanlara, pişiriş pişirenlere, lokma edenlere kasem olsun" diye saçmalar söylemişlerdir. Ve işte şu zikrolunan misaller bu ayetin nüzulüne sebep olmuşlardır ki, bunların bazısı Mekke'de, bazısı Medine'de vaki olmuş bulunduğundan bu ayetin de Mekke olaylarına da işaret ederek Medine'de indiği rivayet edilmiştir.256
Allah’tan vahiy aldım diye yalan uyduran, kendi uydurduğu yalanları Allah’ın sözü diye ileri süren, ya da vahiy almadığı halde kendisine vahiy geldiğini söyleyenler iftiracı ve yalancıdırlar. Bundan dolayı bu tür iftiralara sahip zalimlere çok çetin bir azap müjdelemek gerekir.257 Bu durum, şeytanların vesvese ve fısıldamalarına kulak verenler için tabii bir olaydır. Ayetlerden ve Müfessirlerin açıklamalarından anlaşılıyor ki bu tür iddia sahipleri ya kendi hırs ve egolarına kapılarak Allah’a yalan ve iftirada bulunmaktadırlar ya da bir ruh hastasıdırlar. Bu ihtimallerden başka üçüncü bir ihtimal bile söz konusu değildir.258
Dostları ilə paylaş: |