T c istanbul 13. AĞir ceza mahkemesi


Duruşmaya 13:30’a kadar ara verildi



Yüklə 431,32 Kb.
səhifə2/2
tarix05.01.2022
ölçüsü431,32 Kb.
#72140
1   2
Duruşmaya 13:30’a kadar ara verildi,

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu arada tutuklu sanık Murat Çağlar’ın rahatsızlığı sebebiyle salondan ayrıldığı, tutuksuz sanık Güler Kömürcü Öztürk ile bir kısım sanıklar müdafii Av. Gönül Kerinçsiz’in geldikleri görülmekle huzurdaki yerlerine alındı.



SANIK KEMAL YALÇIN ALEMDAROĞLU MÜDAFİİ AV. METİN ÇETİNBAŞ SAVUNMASINA DEVAMINDA :

“Teşekkür ediyorum sayın başkan bir hususa işaret etmem gerekiyor, bazı medya kuruluşlarında bazı sözlerim çarpıtılarak yer almış yer verilmiş üzülerek gördüm bende, ben dünkü ifadelerimde yada savunmalarımda yada daha önceki beyanlarımda en iyi Kürt ölü Kürt lafını sempatiyle karşılanmasını doğru olduğunu falan ifade etmedim. Benim söylediğim şey şuydu; böyle bir sözü benimsemek sempatik göstermek sempatiyle karşılamak elbette doğru değildir. Ama bizim kastettiğimiz şey, bu ceza davasının konusu değildir. Birilerinin birilerinden sempati duyması birilerinden nefretle bahsetmesi ceza davasının konusu değildir. Elbette bu tür düşünceler eleştirilebilir eleştirilmelidir. Sempatiyle karşılanmamalıdır. Ama ceza davasının konusu değildir bu böyle maksatlı yayınlara da açıkçası üzüntüyle karşıladığımı ifade edeyim. Kaldığımız yerden devam edersek iddianamede, İşte ERGENEKON terör örgütünün bu özelliğini, bünyesinde faaliyet yürüten çıkar amaçlı suç örgütleri de çok iyi kullanırlar ve birçok yerde kendilerinin DERİN DEVLET olduklarını ya da DERİN DEVLETE çalıştıklarını dile getirerek bir taraftan çevrelerine korku salıp çıkar sağlamaya diğer taraftan da güçlü göstermeye çalışırlar. Yapılan soruşturma çerçevesinde ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ yöneticilerinden Veli KÜÇÜK, Muzaffer TEKİN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ve Mehmet Fikri KARADAĞ'ın birçok çıkar amaçlı suç örgütü ile ilişki içersinde oldukları tespit edilmiştir. Fakat mafya grupları ile ilişkileri ve bu suç örgütlerinin yönlendirilmesini ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ adına daha ziyade Veli KÜÇÜK ve Muzaffer TEKİN'in sağladığı anlaşılmıştır. Bu güne kadar elde edilen delillerden, ülkemizde ulusal ve uluslar arası düzeyde faaliyet gösteren ve liderliğini Sami HOŞTAN, Sedat PEKER, Ali YASAK, Semih Tufan GÜLALTAY ın yaptığı çıkar amaçlı suç örgütlerinin ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNE bağlı hareket ettikleri anlaşılmıştır. Bu kişilerden Sami HOŞTAN Susurluk çetesi davasından ceza alıp hüküm giyen şüphelilerdendir. Ali YASAK ise Susurluk davasında ismi geçtiği halde ceza almadan kurtulmayı başarmıştır. Susurluk davasında Veli KÜÇÜK'ün ismi de defalarca geçmiş olmasına rağmen yargılanmadığı gibi Meclis araştırma komisyonuna ifade bile vermemiştir. Dolayısıyla Veli KÜÇÜK' ün MAFYA bağlantılarının Susurluk kazası öncesine dayandığı, sonrasında da geliştirerek devam ettiği görülmektedir. Şimdi sayın başkan tekrar söylüyorum, savcılar ağzını her açtıklarında iddianameye her bir şey yazdıklarında delile belgeye dayanmak zorundalar. Bir kere Ali Yasak susurluk davasından ismi geçtiği halde ceza almadan kurtulmayı başarmıştır lafı, yargılamayı yapan mahkemeye mi? soruşturmayı yürüten başsavcılarına mı? Nerden anlamışlar böyle olduğunu? Veli Küçük’ün defalarca ismi geçmiş yargılanmamış, Veli Küçük komisyona meclis komisyonuna çağrıldığı halde gitmemiş. Veli Küçük komisyona meclis komisyonuna çağrıldığı halde gitmemişse yasal yaptırım varsa uygulanır. Yasal yaptırım yoksa uygulanmaz. Kaldı ki, Veli Küçük acaba o zaman meclise çağrıldı mı? Şimdi çağrıldı çağrılmadı gitti gitmedi bu davanın konusu değil. Bu davanın konusu olmayan şeyleri buraya yazılmasını anlamak mümkün değildir. Devam ediyor, Örgüt yöneticisi Veli KÜÇÜK emekli bir generaldir, fakat elde edilen delillere göre adı geçen tüm mafya liderleri ile ilişki içersinde olduğu görülmüştür. Bu ilişkiler kendisine sorulduğunda açıklayıcı beyanlarda bulunamamış, bilakis verdiği cevaplarla öne sürülen deliller çelişmiştir. Şüpheli Veli KÜÇÜK Sami HOŞTAN'ı 1983 yılından beri tanıdığını, kumarcılık yaptığını öğrendikten sonra uzaklaştığını, sadece birkaç sefer telefon görüşmesi yaptığını, fakat uyuşturucu işi yaptığını bilmediğini, zaten son bir yıldır da herhangi bir ilişkisinin olmadığını beyan etmiştir. Fakat Sami HOŞTAN'ın kumar işini 1996 yıllarında yaptığını bildiği halde, ilişkisinin bugünlere kadar geldiği ve 2007 yılında Sami HOŞTAN'ın yaşadığı sıkıntıları Veli KÜÇÜK ile paylaşacak kadar samimiyetlerinin devam ettiği görülmüştür. Diğer taraftan Veli KÜÇÜK, kumarcılık yaptığı için uzaklaştığını söylediği Sami HOŞTAN'ın, Susurluk kazasından hemen sonra kendisini aradığını, olayla ilgili bilgi verdiğini, bunun üzerine de kendisinin Balıkesir Emniyet Müdürünü aradığını beyan etmiştir. Dolayısıyla nasıl bir ilişkidir ki uzaklaştığı ve samimi olmadığı Sami HOŞTAN ülkenin gündemine bomba gibi düşen bir kaza olayını öncelikle ve derhal Veli KÜÇÜK ile paylaşmış, bilgilendirmiş ve hemen akabinde de olay bölgesine gitmiştir. Nitekim Kutlu SAVAŞ'ın resmi belge olarak hazırlamış olduğu Susurluk raporunda, tekrar ediyorum sayın başkan, Nitekim Kutlu Savaş’ın resmi belge olarak hazırladığı susurluk raporunda Sami HOŞTAN'ın 1996'da yedi ay içinde Veli KÜÇÜK ile 34 kez görüştüğü belirtilmiştir. Şimdi iddianame böyle söylüyor. Bu davanın suç tarihi sayın başkan 1923’mü 1965’ mi 1996’mı? Yoksa iddianamede yazıldığı gibi yakalandıkları tarih mi? 1996 yılında bugünden 13 sene önce 34 defa görüştüğü iddia edilen şahısların 2008 yılındaki suçlama ile ne alakası vardır? Savcıların susurluk dava dosyasını ve eklerini bu arada Kutlu savaşın raporunu okumadan, iddianame yerine müfettiş raporu yazdıkları ortadadır. Kutlu Savaşın raporunda, bu raporun genel bir değerlendirme olduğu, yargılama sırasında suç delili gibi kullanılamayacağı da, o da yazılıdır. Bunu bilmeden, okumadan iddianameye bu raporda geçen isimleri yan yana koyarak, olmayan bazı olayları da var gibi göstererek, doğru ve yanlışı karıştırarak suçlama yapmaları kabul edilemez. Müfettişlerin değerlendirme raporları yargılamaya temel teşkil etmez edemez. Ama iddianame yargılamanın temelidir. O nedenle müfettiş raporu mantığı ile iddianame yazılması ve suçlama yapılması da hukuka uygun değildir. CMK’nun 170. maddesi başta olmak üzere, anayasamız ve AİHS ve yargılanma hakkı ile ilgili hükümlerine açıkça aykırıdır. Bu insanların bir birleriyle konuşmuş olmaları 34 tane telefon bağlantısı vs. o zamanlar somut suç delili teşkil etseydi o soruşturmaları yapan çok değerli savcılar elbette ki bunu alıp yargılama konusu haline getirirlerdi. Ama 34 telefon konuşmasından başka bir şey olmadığı takdirde bunun yargılamaya mesnet teşkil edemeyeceğini gören şimdiki iddianameyi hazırlayan savcılardan çok daha tecrübeli deneyimli savcı arkadaşımız ve arkadaşları bunu yargılama konusu yapmamışlardır. Burada kedilerince bir takım yasal delile dayanmayan yorumlarda bulunulması gerçekten hem meslektaşları adına hem de yargılama faaliyetini yapan diğer kimseler adına haksızlıktır. Yani ceza genel kurulundan susurluk kararı geçerken bu sayın savcılarımızın dedikleri noksanlıkları görmemişler mi? bunu mu demek istiyorlar? İddianame devam ediyor, Öte yandan da bu kadar ilişki içersinde olduğu Sami HOŞTAN'ın uyuşturucu kaçakçılığı suçundan (2) defa hapis cezası aldığı halde bu işi yaptığını bilmediğini söylemesi de düşündürücüdür. Kaldı ki Veli KÜÇÜK'ün Sami HOŞTAN ile olan ilişkilerini anlatan birçok tanık ve şüpheli beyanı vardır. Bu ifadeler ilerleyen bölümlerde ayrıntılı olarak anlatılacaktır. Diğer taraftan Veli KÜÇÜK'e Sedat PEKER ile olan ilişkisi sorulduğunda, babası vasıtasıyla tanıdığını, babası rahmetli olduktan sonra birkaç kez görüştüğünü ve başka da bir bağlantısının olmadığını, 5-6 yıldır da görüşmediğini beyan etmiştir. Fakat 2004 yılında Sedat PEKER'e yönelik yapılan soruşturmada Veli KÜÇÜK ile Sedat PEKER' in çok sayıda telefon görüşmelerinin olduğu, bu görüşmelerde Sedat PEKER'in Veli KÜÇÜK'e hitaben "Siz nasıl emir buyurursanız" şeklinde hitap ettiği Veli'nin de "Sedatım" şeklinde hitap ederek aralarındaki samimiyeti ve ilişkinin boyutunu ortaya koyduğu, diğer taraftan telefonda birçok konuda uzun uzun sohbet ettikleri Veli KÜÇÜK' ün yaptığı birçok faaliyetleri Sedat PEKER' e anlattığı, Sedat'ın da fikirlerini ve düşüncelerini dile getirdiği, ayrıca Sedat PEKER Veli KÜÇÜK'ün gıyabında konuşurken "Veli Abi beni on sene evvel uyarmıştı" "Veli baba bana demişti ki" şeklinde bahsederek Veli KÜÇÜK'e olan bağlılığını ve sadakatini ortaya koyduğu görülmüştür. İddianamede böyle diyor. Şimdi siz nasıl emir buyurursanız demiş, Sedat’ım demiş terör örgütü bağı kurmuş sayın savcılarımız. Sayın başkan bu telefon konuşmalarında buraya kadar terör örgütü faaliyeti içerisinde olduklarını mafya faaliyeti içinde konuştuklarını belirli konularda emir komuta ilişkisi içinde konuştuklarını birinin diğerine emir verdiğini söyleyen bir şey var mı? yok. O halde bu savcıların değerlendirmelerini yada vardıkları sonuca ulaşmak mümkün değildir. iddianame devam ediyor, Bunların yanı sıra Sedat PEKER Veli KÜÇÜK' ün katılacağı bir konferansla ilgili, görüştüğü bir adamına "Bir de Veli Paşa bir konferansa katılacak sen Veli Paşayla görüş, konferansa kalabalık bir grup yaparsın dinlemeye giderken, böyle öğrenci gençler de olursa da olur" diyerek Veli KÜÇÜK' ün vereceği konferansın kalabalık görünmesiyle dahi ilgilendiği, yine bu telefon konuşmalarında Veli KÜÇÜK'e şoförlük yapan Emin Caner YİĞİT'i bizat Sedat PEKER'in temin ettiği ve maaşını verdiği tespit edildiği halde Veli KÜÇÜK ifadesinde, Emin Caner YİĞİT'in yanına nasıl geldiğini hatırlayamadığını beyan etmiştir. Sedat PEKER'in Harun ÇAKIR isimli bir albayla yaptığı telefon görüşmesinde de, Harun ÇAKIR'ın "Bizim ağabeyimizle berabersiniz herhalde zaten" diye sorması üzerine Sedat'ın "Doğrudur ağabey" diyerek Veli KÜÇÜK ile birlikte hareket ettiğini açıkça ifade etmektedir. Öte yandan alınan ifadelerden şüpheli Veli KÜÇÜK' ün Susurluk davasında adı geçen Ali YASAK ile tanıştıkları ve değişik zamanlarda görüştükleri, bunların yanı sıra ele geçirilen örgütsel dokümanlardan da Ali YASAK'ın örgüt ilişkisi tespit edilmiştir. Başka bir suç örgütü olan ve uzun yıllardır tutuklu bulunan NURİŞLER ÇETESİ Uşak cezaevi isyanı sırasındaki "Biz bu devlet için mermi sıktık hem de sizin için, hem de asker için, bu devlet bana Mustafa DUYAR'ı öldürttü, ben öldürttüm, şimdi canlı söylüyorum Veli abi'yi ara Veli KÜÇÜK' ü ara. bizi sor başka bir şey söylemiyorum" şeklinde söylemleri ile Veli KÜÇÜK ile aralarındaki ilişkiyi ortaya koydukları anlaşılmıştır. Şüphelilerden Emin GÜRSES'in yaptığı bir telefon konuşmasında, karşısındaki şahsa Veli KÜÇÜK' ün Sami HOŞTAN aracılığı ile yeğenlerinden 7 Milyon dolar haraç istediğini söylediği, bu görüşme ifadesinde sorulduğunda, aynen doğruladığı ve kendisinin müdahale etmesi üzerine yeğenlerini kurtardığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla örgüt içersindeki Emin GÜRSES dahi Veli KÜÇÜK'ün MAFYA yapılanmasını ve faaliyetlerini açıkça ifade ettiği görülmüştür. Şüpheli Veli KÜÇÜK alınan ifadesinde, Semih Tufan GÜLALTAY'ı tanımadığını beyan etse de Semih Tufan GULALTAY'ın 2007 yılı içersinde Azerbaycanla ilgili Taksimde düzenlediği gösteriye örgütün diğer yöneticileri Muzaffer TEKİN, Sevgi ERENEROL ve örgüt üyesi Kemal KERİNÇSİZ ile birlikte katıldığı tespit edilmiştir. Elde edilen delillerden Semih Tufan GÜLALTAY ile ilişkileri daha ziyade Muzaffer TEKİN'in sağladığı, fakat Veli KÜÇÜK' ün de ilişki içersinde olduğu anlaşılmıştır. Semih Tufan GÜLALTAY Akın BİRDAL'ın yaralanması olayı ile ilgili tutuklu bulunduğu dönemde, Muzaffer TEKİN'in bizzat kendisi ve ailesi ile ilgilendiği ve her türlü desteği sağladığı bilinmektedir. Diğer taraftan Semih Tufan GÜLALTAY cezaevinden tahliye olduktan sonra da sık sık görüştükleri, hatta Muzaffer TEKİN ile birlikte Sevgi ERENEROL'un toplantılarına katıldığı kamera görüntüleri ile de sabittir. Bunların yanı sıra 4-5 ay kadar Semih Tufan GÜLALTAY'ın yanında kalıp sonrada ciddi mağduriyetler yaşayan müşteki Esra Feride GÖKÇİMEN, yaşadığı mağduriyetlerin yanı sıra, Danıştay saldırısından iki gün önce Muzaffer TEKİN'in 4-5 kişilik kalabalık bir grupla Semih Tufan GÜLALTAY' ın yanına gelip saatlerce toplantı yaptığını, ayrıca Danıştay saldırısı faili Alparslan ARSLAN' ın da olaydan önceki tarihlerde kalabalık bir grupla Semih Tufan'ın ofisine geldiğini beyan etmiştir. Öte yandan Muzaffer TEKİN'in uyuşturucu kaçakçısı olarak bilinen ve 2003 yılı içersinde Almanya da öldürülen Ertuğrul YILMAZ ile çok eskiye dayalı ilişkisinin olduğu, hatta Ertuğrul YILMAZ'a ait Doğuş Factoring şirketine ortak olduğu, 2002 yılı içersinde Doğuş Factoringe ait Ümraniye Dudulluda 7300 metrekare arsanın Muzaffer TEKİN'in üzerine yapıldığı, Doğuş Factoringin avukatlığını Danıştay saldırısı faili Alparslan ARSLAN'ın yaptığı tespit edilmiştir. Ertuğrul YILMAZ'in cenaze töreni kayıtları incelendiğinde Muzaffer TEKİN ile birlikte yeraltı dünyasından birçok simanın cenaze törenine katıldığı, o dönemde cezaevinde tutuklu bulunan Sedat PEKER törene katılamasa bile çelenk gönderdiği, fakat adamları ve avukatlarının birçoğunun katıldığı görülmüştür. MAFYA dokümanında, MAFYA yapılanmasını oluşturacak "sivil kurul" üyelerinden birisinin "ulusal mafya liderliği" rolünü üstlenecek kişi olması gerektiği ve bu kişinin kısa zamanda uluslararası MAFYA ailesinde yer alabilmesi gerektiği belirtilmiştir. "ERGENEKON" terör örgütüne bağlı çıkar amaçlı suç örgütü liderlerinden Sami HOŞTAN'ın ilişkilerine bakıldığında "Ulusal mafya liderliği" koltuğuna oturan kişi olduğu, bu nedenle de Veli KÜÇÜK'ün birçok MAFYA grubunu Sami HOŞTAN üzerinden kontrol ettiği düşünülmektedir. Sayın başkan bakınız altını savunma dilekçemde savunma yazımızda çizdik bir daha okumak istiyorum. "ERGENEKON" terör örgütüne bağlı çıkar amaçlı suç örgütü liderlerinden Sami HOŞTAN'ın ilişkilerine bakıldığında "Ulusal mafya liderliği" koltuğuna oturan kişi olduğu, bu nedenle de Veli KÜÇÜK'ün birçok MAFYA grubunu Sami HOŞTAN üzerinden kontrol ettiği düşünülmektedir. Emin değiller daha düşünüyorlar. Ama iddianameye suçlama olarak yazıyorlar. CMK’nun 170. maddesi nerde? Devam ediyor iddianame, Yukarıda isimleri belirtilen Ergenekon terör örgütüne bağlı suç örgütleri de dahil olmak üzere, ülkemizde faaliyet gösteren birçok suç örgütü liderinin Sami HOŞTAN'a abi diye hitap ettiği ve saygı duyduğu, suç örgülerinin aralarında yaşadıkları anlaşmazlıklar ve problemleri Sami HOŞTAN'a gederek hakemlik yapmasını istedikleri, dolayısıyla Sami HOŞTAN'ın MAFYA dünyasında etkinliğinin ve otoritesinin her şekilde hissedildiği, tüm bu verilerin Sami HOŞTAN'ın Ulusal mafya lideri olduğunu gösterdiği anlaşılmaktadır. ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ bünyesinde faaliyet gösteren MAFYA gruplarının, örgütten aldıkları güçle kendilerini DERİN DEVLET olarak lanse ettikleri, böylelikle bir taraftan çevrelerine korku salıp çıkar sağladıkları, bir taraftan da gerçekleştirdikleri bazı eylemleri devlet adına yaptıklarına inanarak hunharca gerçekleştirdikleri eylemleri masumane göstermeye çalıştıklarını belirtmiştik. Semih Tufan GÜLALTAY liderliğindeki suç örgütünün telefonları dinlenirken örgüt üyelerinden Günkan TEMELLİ İle konuşan Savaşhan TOSUN "Oğlum bunlar hep yanlış yollara bulaşıyorlar ya." "Şimdi bizim yeğene BİZ DERİN DEVLETİZ hesabına bazı hareketler yapmış EMRE (EMRE GÜLAYTAY'ı kast ediyor)" dediği ve telefonu yanında bulunan Nuh Celal YAYLA'ya verdiği, görüşmenin devamında Nuh Celal’in Emre GÜLALTAY'dan yaşadığı mağduriyeti anlattığı ve telefonu tekrar Savaşhan'a verdiği, Savaşhan TOSUN'un da "Muzaffer abiye gidiyorum TEKİN'e oraya gelecekler hepsi, ben sana söylim." "Benim yiğenime böyle tahsilat olur mu ya. Muzaffer TEKİN'e çağıracam EMRE'yi bunu da çağıracam böyle bişey olurmu oğlum ya" diyerek bir taraftan Emre GÜLALTAY'ın kendisini DERİN DEVLET olarak lanse ettiğini, diğer taraftan da Emre GÜLALTAY'ın yaptığı tehdit olayını adli mercilere bildirmek yerine Muzaffer TEKİN'e bildireceklerini söylemeleri, Muzaffer TEKİN'in bu MAFYA grubu üzerindeki etkisinin hangi boyutta olduğunu açıkça gösterdiği anlaşılmıştır. Sedat PEKER'in 2004 yılında Güler KÖMÜRCÜ ile yaptığı bir telefon görüşmesinde, Korkut EKEN'den bahsederken "Bide bunlar cahil. Bide tutar bir kahve mahve tarattırırlar. Bir iki genç çocuğun eline verip" dediği, bu cümlelerden kısa bir süre sonra "On sene evvelinde olan olayların içinde Güler aklı başında insanlar vardı. DEVLET KARARI, HÜKÜMET KARARI VARDI" "Polis işini yapamıyordu. Adliyeler yapamıyordu. Mecburen eskinden bişeyler oluyordu" dediği, Diğer taraftan (9) nolu gizli tanığın beyanlarında 1995 yılında Gazi mahallesindeki kahvehanenin taranması olayını Veli KÜÇÜK ile birlikte hareket eden Osman GÜRBÜZ'ün gerçekleştirdiğini, aynı oluşum içersinde Sedat PEKER'in de bulunduğunu beyan ettiği, Bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, çıkar amaçlı suç örgütü lideri Sedat PEKER'in bir dönem gerçekleştirdikleri illegal eylemleri DEVLET KARARI ile yaptıklarına inandıkları, dolayısıyla ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ yöneticilerinin aldıkları kararları DEVLET ADINA yapıyor havası oluşturarak kendilerini ‘DERİN DEVLET şeklinde lanse ettikleri ve böylelikle kullandıkları suç örgütlerini de bu duruma inandırdıkları anlaşılmaktadır. İddianame sayfa 209, Çıkar amaçlı suç örgütü lideri Sedat PEKER bu duruma o kadar çok inanmış olacak ki, GEBZE ilçesinde düzenlenen bir açılış törenine gönderdiği çelengin törene katılan KAYMAKAM tarafından kıldırtılması karşısında, devletin resmi kamu görevlisi KAYMAKAM hakkında burada ifade edilemeyecek kadar aşağılayıcı ve hakaret edici sözlerle tepki gösterdiği görülmektedir. Başka bir çıkar amaçlı suç örgütü yöneticileri Nuri ERGİN ve Vedat ERGİN’ in Uşak cezaevi isyanı sırasında "BU DEVLET BANA MUSTAFA DUYAR'I ÖLDÜRTTÜ, ben öldürttüm, şimdi canlı söylüyorum" BİZ BU DEVLET İÇİN MERMİ SIKTIK hem de sizin için, hem de asker için "VELİ ABİ'Yİ ARA VELİ KÜÇÜK'Ü ARA. BİZİ SOR başka bir şey söylemiyorum" sözleri ile ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ adına gerçekleştirdikleri kanlı ve hunharca eylemlerini DEVLET adına yaptıklarım zannettikleri anlaşılmaktadır. Sayın başkan, yukarıda değinilen olaylarla ilgili birçok olayla ilgili açılmış davalar verilmiş kararlar mevcuttur. O davalarda değerlendirme dışı bırakılan bir kısmı zamanaşımına uğramış suçlar ile ilgili telefon kayıtlarına ve haberleşme kayıtlarına yeniden değer verilerek bir kısım hayali yorum ve tespitlerle insanları suçlamak hukuka aykırıdır. Bireysel ve teşekkül halinde veya değişik suç yapılanmaları veya örgüt şeklinde işlenen suçların somut deliller dışında, sadece birbirleriyle basit haberleşmelerden ibaret iletişimlerinin suç delili gibi takdim edilmesi kabul edilemez. Yukarıda savcılar tarafından yapılan yorum, tespit ve değerlendirmelerde düşünülmektedir. Şeklinde kesin olmayan, delile dayanmayan, kişisel kanaat ve yorumlarını ortaya koydukları görülmektedir. Savcıların, delile dayanmayan, somut olaya dayanmayan, zaman ve mekan kavramı yok edilmiş suçlamaları hukuka aykırıdır. Somut olay ve delili ortaya konulmadan yuvarlak laflarla yapılan suçlamalar karşısında, savunma neye göre savunmasını yapacaktır. İddianame devam ediyor, Şimdi de "ERGENEKON" terör örgütün MAFYA yapılanması ile ilgili genel deliller anlatılacak, sonrasında da örgüt bünyesinde faaliyet gösteren MAFYA liderleri tek tek anlatılacaktır. Emniyet Müdürü Hanefi AVCI'nın 20.02.2008 tarihinde Tanık olarak alınan ifadesinde özetle;Halen Edirne Emniyet Müdürlüğü görevini devam ettirmekte olan tanık Hanefi AVCI bu güne kadar İstanbul-Diyarbakır İstihbarat Şube Müdürlükleri, İstihbarat Daire Başkan Yardımcılığı ve Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. İfadesinde ise özetle, sayın başkan ifadeye girmezden önce tekrar söyleyeyim. Şimdi yukarıdaki telefon tapeleri ve diğerleri önleyici kolluk hizmetleri bakımından istihbari önleyici kolluk hizmetleri bakımından değerlendirile bilir. Araştırılabilir hiç bunda bir beis yoktur. Ama bir dava konusu haline getirmek için somut delil bilgi lazım. Gizli tanıklarla ilgili bölümde yeri geldikçe ifade edeceğiz. Gizli tanıkların söylediği beyanların da akla mantığa uygun olması lazım. Zamana mekana uygun olması lazım ve yine tekrar söylüyorum gizli tanık ifadeleri özürlü delildir. Tek başına hüküm ifade etmez. Yan delillerle desteklenmesi gerekir. Bunu da burada diğer bölümle ilgili ifade etmek zorunluluğu duydum. Şimdi Hanefi Avcı’nın ifadesinden bahsediyor, iddianame özetle; Diyarbakır'da 1984–1992 yılları arasında İstihbarat Şube Müdürü olarak görev yaptığı sırada JİTEM diye bir kuruluşun olduğunu ve Ankara' da VELİ KÜÇÜK isminde birinin bu işin başında olduğunu duyduğunu, tekrar ediyoruz duyduğunu, Ancak o dönem kendisini hiç görmediğini ve bir irtibatının olmadığını, 1992 yılında İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü yaptığını, Bu dönem içerisinde görev gereği birçok şahsın irtibatlarının takip edildiğini, O dönemde mafyacı olarak bilinen SAMİ HOŞTAN, ALİ FEVZİ BİR, MEHMET ÖZBAY (ABDULLAH ÇATLI olduğu sonra anlaşılan), SEDAT PEKER, MEHMET HADİ ÖZCAN, YAŞAR ÖZ gibi adamların birebir VELİ KÜÇÜK ile irtibatlı olduğunu, Veli KÜÇÜK'ün de o dönem Kocaeli İl Jandarma Komutanı olarak görev yaptığını, o dönemde JİTEM ile resmi bir bağlantısının olmadığını, konumundan dolayı VELİ KÜÇÜK'ün takip edilmediğini, ancak devlet görevlileri, polis ve askeriye ile irtibatlı olan mafyavari şahıslan takip ettiklerini, bu esnada bu şahısların irtibatlarının ortaya çıktığını, Bu görüşmelerde daha çok sürekli "VELİ ABİNİN YANINA UĞRADIK" gibi hususların geçtiği fakat telefonda açık olarak başka bir şey görüşmediklerini, hatta o dönem komisyona verdiğini ifadede VELİ KÜÇÜK'ün arabasının tamiratından, kullandığı cep telefonlarına kadar parasını SEDAT PEKER'in ödediğini, bu hususun araştırılması gerektiğini söylediğini, ancak o dönemde araştırılmadığını, daha sonraki yaptığı görevlerde de bu irtibatları çok sık duyduğunu ve bu isimlerden bazılarının Susurluk Davası olarak bilinen mahkemede yargılandığını, Bunların arasında YAŞAR ÖZ, SAMİ HOŞTAN, ALİ FEVZİ BİR, KORKUT EKEN ve diğer polis memurlarının olduğunu, Susurluk Komisyonunda VELİ KÜÇÜK ile irtibatlı yukarıda belirttiği isimlerin hepsinin çeşitli defalar mafyavari örgütlenme yapmak suçlamaları ile mahkeme önüne çıktıklarını, müteahhit defalar yargılandıklarını, hatta HADİ ÖZCAN'ın o dönemki takip ve izlenmesinde VELİ KÜÇÜK ile alakalı çok açık beyanlarının olduğunu, incelendiği takdirde bu dosyalarda da geçmiş dönemde konu ile alakalı bazı beyanlarının olabileceğini, belirtmiştir. İddianame böyle diyor. Şimdi iddianameye baktığınız zaman suç tarihinin burada 1984–1992 yılına kaydırıldığını görmekteyiz. Şimdi burada ismi geçen şahıslar o tarihteki ilişki veya suçlamaları nedeniyle Şahit Hanefi Avcı’nın da açıkladığı gibi yargılanmış, hükümlendirilmiş veya haklarında takipsizlik kararı verilmiştir. İddianame savcıları tarafından zamanaşımına uğramış, sayın başkan 84 den bahsediyoruz 92 den bahsediyoruz 30 seneden bahsediyoruz. Zaman aşımına uğramış yargılama veya soruşturma konusu yapılmış bu olayları ve kişileri yeniden gündeme getirmesi hukuken mümkün değildir. Bir olayla ilgili ancak bir kez kesin hüküm verilir genel hukuk kaidesinin bu şekilde olduğu unutulmuş gözükmektedir. Kaldı ki; Jitem ve Veli Küçük ile ilgili yaklaşık 25-30 sene önceki görevine dair iddialar, Veli Küçük’ün o tarihte asker kişi olması nedeniyle ancak askeri savcıların ve mahkemelerin görevine giren suçlardır. Bunların yanında Hanefi Avcı, sadece duyduğunu söylemektedir. Duyduklarının araştırılması gerektiğini ifade etmektedir. Somut bir olay ve delil ortaya koymamaktadır. Sayın başkan duyduğunu söyleyen şahit bütün hukuk kurumlarında anglasangson hukukunda kara Avrupa’sı hukukunda sorundur. Duyduğunu söyleyen şahidin beyanlarına itibar edilmesi için kriterler vardır. Genel kural şudur, duyduğunu söyleyen şahidin beyanına itibar edilmez. İtibar edilmesi için duyduğunu söyleyen şahidin beyanlarının diğer bilgi belge olgularla desteklenmesi gerekmektedir. Ayrıca hayali Ergenekon ve mafya ile ilgili dokümanların 1999 yılına ait olduğu savcılar tarafından da kabul edilmektedir. Buna göre 1984–1992 yılları arasındaki varlığı iddia edilen olayların nasıl olup da, bu uyduruk belgelerle ve ucube örgütle irtibatlı olduğunun da ortaya konulması gerekmektedir. Zaman ve mekan mefhumu yok edilerek, kafa karışıklı ve bilgi kirliliği yaratılarak insanların üzerine suç atmak, sürekli suç işlermiş gibi tanıtmak hukuka aykırıdır. İddianame devam ediyor, ERGENEKON terör örgütünün kontrol altında tuttuğu ve yönlendirdiği suç örgütü liderleri ve bu kişilerle "ERGENEKON" örgütünün İrtibatı ayrı ayrı anlatılacaktır. Ayrıca 6 nolu gizli tanığın 29.02.2008 günü İstanbul C. Başsavcılığında alınan ifadesinde; Askerliğini İzmit İl Jandarma Komutanlığında yaptığını, Veli KÜÇÜK'ün bu dönemde alay komutanı olduğunu, o dönem içerisinde Sami HOŞTAN'ın Veli KÜÇÜK'ü sık sık ziyaret ettiğini, hatta Veli KÜÇÜK'ün başka bir birliğe tayini çıktığında düzenlenen uğurlama partisine bile geldiğini, ayrıca o dönemde Hadi ÖZCAN'la bir kere Kriptolu telefonla görüştüğünü duyduğunu, bir kere de Sedat PEKER' ile görüştüğünü duyduğunu, doğru mu duydu yanlış mı duydu onlarda belli değil. Ayrıca Veli KÜÇÜK'ün ajandasında Sedat PEKER, Ali İhsan USLUKOL ve Rahmi SEYMEN isimli şahısların bulunduğunu ve bu şahısların Veli KÜÇÜK ile sık sık görüşen şahıslar olduğunu, Veli KÜÇÜK'ün Ali İhsan USLUKOL, Sami HOŞTAN ve Rahmi SEYMEN ile daha çok yüz yüze görüştüğünü, ancak Sedat PEKER'in kendisinin askerlik yaptığı bu dönemde Veli KÜÇÜK ile yüz yüze görüşmek için geldiğini hiç görmediğini, ancak Rahmi SEYMEN’in ailece geldiğini, Sami HOŞTAN'ın da yalnız geldiğini beyan etmiştir. Şimdi iddianamedeki bu bölümdeki suçlamalar Veli Küçükle ilgili suçlamalar 1992 yıllarını kapsamaktadır. O tarihte asker olduğu iddianame savcıları tarafından bilinmektedir. Ortada bir suç var ise bunu değerlendirmek iddianame savcılarının görevi değildir. Askeri mahkemelerin askeri savcıların görevidir. CMK’nun 250, 251, 252. maddeleri de bunu emretmektedir. Askeri makamlardan izin alınmadığından durma kararı vererek dosyayı yetkili ve görevli Genelkurmay Askeri Savcılığına gönderilmesi Genelkurmay Başkanlığı nezdinde kurulan yetkili ve görevli askeri mahkemeye gönderilmesi gerekmektedir. Mevzuat budur. Diğer şahıslar ile ilgili olarak da, yukarıda söylendiği gibi yargılama konusu yapılmış olay ve kişilerin yeniden suçlu gibi gösterilip yeniden yargılama konusu yapılması, ancak mükerrer dava niteliğindedir. Bu nedenle CMK 230ve diğer 223. maddeleri gereğince reddi gerekir. Kaldı ki bu beyanda geçen suçlamalar örgüt suçu bakımından zaman aşımı da olmuştur. Ayrıca çeşitli af kanunları nedeniyle de affa uğramıştır. Kaldı ki, gizli tanığın doğru söyleyip söylemediği de belli olmadığı gibi, bir an için doğru söylediği kabul edilse bile; Veli Küçüğün ismi geçen şahıslarla görüşmesinde suç unsuru olup olmadığı, suç teşkil eden faaliyetlerde bulunup bulunmadıkları, bu görüşmelerin, askerlik görevini ifa eden Veli Küçük’ün üst amirlerinin bilgisi dahilinde yapılıp yapılmadığı da belli değildir. İnsanların görüşmelerini yasaklayan herhangi bir yasa maddesi de yoktur. Bu nedenle bu gizli tanığın beyanlarının ve bu tanık beyanları dayanak gösterilerek yapılan suçlamaların da hukuki bir değeri yoktur. İddianame devam ediyor, Gizli tanık DİLOVASI'nın 17.05.2008 günü Cumhuriyet Savcılığında alınan ifadesinde özetle; 1975 yılında sayın başkan, 1975 yılından itibaren DEVGENÇ, DEV-SOL ve DHKP/C terör örgütleri içersinde aktif olarak sorumlu düzeyde faaliyetleri olduğunu, 1992 yılında DEV-SOL örgütünün kendisini Gebze-Dilovası’nda, Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi isimli firmaya yerleştirdiğini Veli KÜÇÜK'ün de yanında istihbarat subayları ile birlikte Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifine gelip gittiğini, Veli KÜÇÜK'ün o dönem Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı olduğunu Veli KÜÇÜK ve yanındaki subayların bu firmaya kağıt üzerinde ortaklıklarının olmadığını, ancak bu firmadan pay aldıklarını, tonlarca yükün geldiğini ancak küçük bir kısmının gümrüklü olarak çıktığım, kalan diğer kısmın kaçak olarak çıkarıldığını, yapılan bu kaçakçılık işinden Veli KÜÇÜK ve yanındaki subayların bilgisinin olduğunu, Gebze'de o dönemde kooperatifte Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Ali ATEŞ isimli şahısların da olduğunu, bu şahısların civarda bulunan benzer şirketlere baskı yaptıklarını, şirketlerin ellerinden nakliye imkanlarını alarak şirket sahipleri ve çalışanlarını darp ettiklerini, ancak bu şahısların jandarma tarafından korunduğunu, hiç gözaltına alınmadıklarını, Ahmet Tekin BAYKAL'ı da DEV-SOL'cu olarak bildiğini, bu şahsın 1990'lı yılların başından itibaren İzmit, Derince, Hereke civarında gayri meşru alemde bilinen birisi olduğunu, arkasında polis ve jandarmanın olduğu yönünde söylentilerin olduğunu, bu şahsın Dilovası Motorlu taşıyıcılar kooperatifini ele geçirmeye yönelik girişimlerinin olduğunu, aralarında silahlı çatışmaya varan tartışmaların olduğunu, bu tartışmaları bitirmek amacıyla kooperatifin yöneticilerinin ve Veli KÜÇÜK'ün araya girdiğini ve sorunun çözüldüğünü beyan etmiştir. İddianamedeki suç tarihinin 1975 yılına kaydırıldığı anlaşılıyor. Yani demek ki Veli Küçük 40 sene evvel bu ucube örgütün reorganizasyonu gerektiğini görmüş 25 yıl bekleyerek lobi, Ergenekon, mafyanın yeniden yapılandırılması ismi verilen dokümanların yazılmasını beklemiş, Bunlar ne kadar akla mantığa aykırı suçlamalardır. Kaldı ki, tekrar ediyoruz bu yönde Veli Küçük’le ilgili suçlar varsa asker şahıstır. Rüşvet mi aldı? Mafyaya destek mi verdi? Görevini suiistimal mi etti? Zimmetine para mı geçirdi? Bunlarla ilgili görev yapmak bu mahkemenin görevi değildir sayın başkan. Sayın savcıların görevi de değildir. hangi mahkemelerin hangi suçlara bakması gerektiği hususu anayasayla düzenlenmiştir yasalarla da düzenlenmiştir. Aksi davranış görev tecavüzüdür anayasaya aykırılıktır. Bu iddianame ile ilgili notların askeri savcılıklara gönderildiği bilinmektedir. Bugüne kadar bu iddialarla ilgili askeri savcılıkların harekete geçmediği de bellidir. O halde zaman aşımına uğradığı bilinen bu savcıların bu mahkemenin görevinde olmadığı bilinen olayların gündeme getirilmesinin iddianamede yazılmasının mantığını nasıl izah edeceğiz. Neyle izah edeceğiz. Tekrar hatırlatıyorum 250, 251, 252. maddeye bakınız asker şahısların görevleri hariç askeri mahkemenin görevine giren suçlar hariç yüksek yargı organlarının yargılama kapsamına giren suçlar hariç diyor. Kişiler hariç. Bir başka husus daha var, ne diyor bu Dilovası; ben diyor DEVGENÇ, DEV-SOL ve DHKP/C örgütlerinde üst düzeyde aktif görev yaptım. Sayın başkan, DHKP/C örgütünün üst düzeyinde görev yaptığını kabul eden bu şahsın kaç kişinin ölüm emrini verdiği kaç kişiyi de öldürttüğünü de yazmışlar mı sayın savcılarımız. Yazsalar da bileydik. Kaç silahlı suikast ve terör faaliyetine iştirak etmiştir? Halen örgüt emriyle mi hareket etmektedir? Çok iyi bildiğiniz gibi örgüt üst düzey yöneticisi olan bu görevi sürdüren insanlar örgütten kopmazlar. Emir komuta ilişkilerini sürdürürler. Yani bu Dilovası denilen şahıs halen DHKP/C örgütünün yada DEV-SOL örgütünün emri ve talimatları doğrultusunda mı bu ifadeyi vermiştir? Dilovası ile ilgili bölümde ayrıca değinilecektir kendi beyanları vardır Dilovası’nın sayın başkan, iddianame içerisinde de yer almaktadır. Tanık dil ovası diyor ki; biz örgüt olarak cezaevinde de cezaevi dışında da dezenformasyon yaparız. Yaptık bu ifadenin örgütün talimatı doğrultusunda verilmediğini nasıl denetlemiş savcılar? Biz nasıl denetleyeceğiz? Bu şahsın kim olduğunu biliyorlar. Sayın mahkemenizde dinleyecek, ama bu kadar açıkça cezaevinde de bulunduğu sırada dışarıda da örgüt adına dezenformasyon yaptıklarını propaganda yaptıklarını söyleyen şahsın beyanlarına itibar etmek de mümkün değildir. ifadesinin doğruluğunu test edecek verilerde buraya konulmamıştır. Türkiye, askeri görevliler ve kolluk görevlilerinden veya bu arada Veli Küçük’ten nefreti halen devam etmekte midir? Bu gizli tanık Dilovası’nın acaba halen cezaevindeyse cezaevinden dışarıdaysa dışardan örgütsel talimatlarını yağdırmaya devam mı ediyor. Bunların cevabı yoktur. Bu nedenle gizli tanık Dilovası’nın mesnetsiz beyanlarının da bir değeri yoktur. Tekrar ediyoruz suç tarihleri 1995-92 yıllarına kaydırılmaktadır. B iddianamede zaman mekan karmakarışık olmuştur. Ve gizli tanık beyanı özürlü bir beyandır. Hem mahkemenizce denetlenmelidir çok ciddi bir şekilde denetlenmelidir. Hem de savunmaya bu ifadeleri denetleme fırsatı verilmelidir. Kimliği ortaya çıkmayacak şekle somut veriler ortaya konulmalıdır sayın başkan. Yoksa sadece gizli tanık beyanıyla hiçbir yere varmak hüküm kurmak mümkün değildir. 2001 yılında iddianame devam ediyor, 2001 yılında yakalanan Tuncay GÜNEY örgütün MAFİA yapılanması ile ilgili olarak şunları anlatmıştır. 2001 yılındaki Tuncay Güneyin ifadelerine bakıyoruz. Döndük 2001 yılına, Şüpheli Sedat PEKER'in 23 yaşından beri Veli KÜÇÜK'ün yanında olduğunu, ilk dönemler sokak kabadayısı olduğunu Veli KÜÇÜK ile tanışmasından sonra, örgütlenmeye başladığını, Sedat PEKER in örgütlenmesinin öbür mafya gruplarına benzemediğini, her kurumda ve farklı konumlarda adamlarının olduğunu ve çevreye yüklü miktarlarda para dağıttığını, Veli KÜÇÜK'ün "mafya" yapılanması olarak ilk sıraya Sedat PEKER'i koyduğunu, çünkü Sedat PEKER'in laftan çıkmayıp söz dinleyen, Veli paşanın bir dediğini iki yapmayan, oğlu gibi sevdiği bir kişi olduğunu, Sedat PEKER'in "depremzedelere yardım etmesi" gibi halka bazı yardımlarda bulunmasının, Veli paşanın teorisi olduğunu, Sedat PEKER'in de bu teori üzerinden hareket ettiğini, Veli KÜÇÜK'ün Sedat PEKER gibi bir çocuğu yirmi üç yaşından beri yürüttüğünü, kendisinin Veli KÜÇÜK'le birlikte olduğu dönemde Ergenekon - lobiyi çözdüğünü, ancak mafyadaki insanları" yönetirken nasıl kendini kamufle edebildiğini çözemediğini, Sami HOŞTAN ile çok iyi irtibatının olduğunu, Sami HOŞTAN'ın uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını, bir dönem Veli KÜÇÜK'ün bilgisi dahilinde, Sami HOŞTANLA ilgili olarak, Fransız İstihbaratı OJD Türkiye sorumlusu ile görüştüğünü, görüşme talebinin OJD den geldiğini, Doğu PERİNÇEK, Doğan DUYAR (Hasan YALÇIN'ın yardımcısı ve Paris muhabiriymiş) vasıtası ile Palas Otelinde bir görüşme yaptıklarını, Fransız İstihbarat sorumlusunun, "Sami HOŞTAN'ın uyuşturucu işi yaptığını Veli KÜÇÜK'ün de uzun zamandır buna sahip çıktığını, askerlerin uyuşturucu işine yıllardır yol verdiğini, tekrar ediyorum sayın başkan, askerlerin uyuşturucu işine yıllardır yol verdiğini, JİTEM'in uyuşturucu trafiğinde yer aldığını" anlatarak Sami HOŞTAN'la görüşmek istediğini, kendisinin de Sami HOŞTAN'ı telefonla aradığını, fakat Sami HOŞTAN'ın kendisine kızarak "Veli abiye sor eğer bir şey varsa Veli abi açıklasın" dediğini, bu görüşmeden sonra şahısların yanından ayrılarak Drej Ali'nin Bakırköy’deki bürosunda Sami HOŞTAN ile buluştuklarını ve konuyu anlattığını, bu arada Veli KÜÇÜK'e bilgi verdiğini Veli KÜÇÜK'ün de "Sami HOŞTAN'a görüşme yapmamasını" söylediğini, kendisine de "Doğuya söyle Fransız istihbaratından gelenleri yönlendirsin oyalasın, askerler yapmıyor desin "dediğini, Ali YASAK ile ilgili olarak da, susurluk kazası sonrası, kaza yerine ilk giden şahsın Drej Ali olduğunu Veli Paşa'nın orada bulunan görevlileri arayarak, cenazenin Drej'e teslim edilmesini söylediğini, ayrıca Drej Ali nin otodaki çantayı aldığını, Veli Paşa'nın olay sonrasında "Allahtan biz o çantayı şey yaptık, eğer çanta başkalarının eline geçseydi mahvolurduk, bizi bertaraf ederlerdi" dediğini, Drej Ali ile bu konuda sohbet ettiğini, Drej Ali'nin "Abdullah ÇATLI yemek yediğimiz faturalardan harcadığımız fişlere kadar notlarını tutardı" diyerek bütün belgelerinin çanta içersinde olduğunu, çantayı "yukarıya abiye gönderdim" diyerek Veli KÜÇÜK'e gönderdiğini ima ettiğini, Semih Tufan GÜLALTAY ile ilgili olarak ise; Akın BİRDAL'ın vurulması emrini YEŞİL kod Mahmut YILDIRIM'ın verdiğini, Yeşil'in Veli KÜÇÜK'ün adamı olduğunu, Yeşilin adamının da Cengiz Astsubay olduğunu, Semih Tufan GÜLALTAY'ın Akın BİRDAL'ı vurmaktan yakalanıp ceza evine konulduğunu, Bir dönem Semih Tufan'ın kardeşi Emre GÜLALTAY'ın Korkmaz YİĞİT'i sıkıştırdığını, bunun üzerine Veli KÜÇÜK'ün Emre yi yanma çağırdığını, Emre GÜLALTAY'ın Veli KÜÇÜK'ün karşısında "iki büklüm oturarak" bir emri olup olmadığını sorduğunu, Bunların haricinde VELİ KÜÇÜK ile ilişkili mafya gurupları olarak; altıncı filodaki Havacı OĞUZ'un olduğunu, ayrıca Şenol ACAR m olduğunu, yine Veli KÜÇÜK'ün Ali İhsan USKOL'un oğlu, Levent USKOL aracılığı ile Kürşat YILMAZ'la görüştüğünü beyan etmiştir. Tuncay Güneyin beyanları böyle. Tuncay Güney ve beyanlarıyla ilgili diğer açıklamalarımızı burada tekrar ettiğimizi ifade edelim. Ancak Tuncay Güney’e sorulması gereken şudur? Başkalarını yabancı istihbarat servislerinin elemanı olarak suçlayan Tuncay Güney acaba, kendisini hangi istihbarat örgütünün elemanı hangi yabancı istihbarat servislerine hizmet ediyor. Bunu söylememiştir. Niye söylemiyor. Sahtecilikten dolandırıcılıktan yargılaması yapılan bunları da ifade ecen kabul eden biri Tuncay Güney. Şimdi bu ifade de yargı makamlarını dolandırıp dolandırmadığı beli mi? İfadelerinin zaman ve mekan bakımından çelişkilerle dolu olduğu açıktır. Jitem gibi bir kuruluşu bütün personeliyle kaçakçı, eroin taciri gibi göstermek veya iddia etmek, olsa olsa iftira ve hakaret suçunu oluşturur. Somut delillerini ortaya koymadan ve iddianamedeki zaman ve mekan ölçüsü ortadan kaldırılarak yapılan suçlamalar, iddianame ciddiyetine ciddi bir gölge düşürmektedir. Olur mu böyle bir şey oraya yaz sanki jitem işte hepsi efendim askerler eroin kaçakçısı uyuşturucuya yol veriyor. Sayın başkan böyle bir şey olabilir mi? bunu buraya yazmak için delillerini koymak lazım. İddianamede başlık amaç: "ERGENEKON" terör örgütünün MAFYA gruplarını kontrol etmesinin ya da kendi MAFYA gruplarını oluşturmasının ne gibi bir amacı vardır? Bu durum birkaç madde halinde özetlenebilir. 1-ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ gerçekleştirecekleri yada gerçekleştirmeyi planladığı silahlı eylemleri bu MAFYA gruplarına yaptırır. Böylelikle bazen eylemlerin faili meçhul kalmasını, faili yakalandığı takdirde de olayın gerçek planlayıcısı olan ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ mensupların deşifre olmasını engellemeyi amaçlar. Sayın başkan savcılar böyle bir yorum yapıyorlar. Tamamen dayanaksız somut delile dayanmayan bir suçlama. Neye dayanarak bunu söylüyorlar. Bu ifade ettikleri şey olmuş olaylara mı dayanıyor? Olacak olaylara mı dayanıyor? Bu belli değil eğer gerçekleşmiş olaylara dayanıyorsa, tarih saat zaman yer kişi mağduru ortadaki para sağlanan menfaat bunları ortaya koymaları lazım. Bakın tespite şimdi, gerçekleştirecekleri yada gerçekleştirmeyi planladığı silahlı eylemlerini mafya gruplarına yaptırır. Yaptırmış mı? var mı elinizde böyle bir delil yok. Ama genel yuvarlak laflarla yaparlardı, yapacaklardı, bide deşifre olmamasını engellemeyi amaçlarmış. Yani 80 yıllık örgüt madem deşifre olmamayı planlamış niye car car car telefonda konuşmuş. 34 defa. Bu ne biçim deşifre olmamak. İddianame devam ediyor, Bu hususla ilgili örnek vermek gerekirse, Sabancı suikastı faili Mustafa DUYAR tutuklu bulunduğu Uşak Cezaevinde Nuri ERGİN- liderliğindeki suç örgütü tarafından öldürülmüştür. ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNE yönelik yapılan Soruşturma sırasında ihbar mektubu ile gelen CD içersindeki görüntülerden ve söylemlerden Mustafa DUYAR'ın öldürülmesi olayını Veli KÜÇÜK'ün azmettirdiği anlaşılmaktadır. Fakat bu güne kadar yapılan soruşturma ve kovuşturma sürecinde Veli KÜÇÜK'ün hiçbir şekilde ismi dahi geçmediği halde sadece olayı gerçekleştiren MAFYA grubu yöneticileri ve tetikçileri gerekli cezalara çarptırılmıştır. Dolayısıyla ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ kullandığı bu yöntemlerle hem amaçları doğrultusunda belirledikleri kişinin öldürülmesini sağlamış, hem de talimatı veren ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ yöneticilerinin kesinlikle deşifre olmalarını engellemiştir. İddianame böyle diyor savcılar böyle değerlendiriyor. Şimdi sayın başkan bir bölüme geliyorum. Savcılar nasıl öğrenmişler bu işi Ergenekon terör örgütüne yönelik yapılan soruşturma sırasında gelen ihbar mektubu içinde çıkan CD’de öğrenmişler. Yani 2007 den sonra öyle anlaşılıyor. Sayın başkan, Mustafa Duyar’ın öldürülmesi ile ilgili dava görülmüştür. Ergin kardeşlerin bu beyanları da yani kendilerine ihbar diye gelen beyanları da CD’de gelen beyanları da yeni bir beyan değildir. Seneler önce Bilecik Cezaevi olayları sırasında gündeme getirilmiştir. Medyada yayınlanmıştır. Ergin kardeşlerin ve adamlarının kendilerine kamuoyu önünde öne çıkartacak dikkat çekecek şekilde beyanda bulunup bulunmadıkları da belli değildir. Çünkü yargılandıkları suçlar ve üstlendikleri öldürmeler itibariyle alacakları nihai ceza açısından bir veya birkaç kişinin öldürülmesi suçunu üstlenmeleri de fark etmeyecektir. Neticede ceza açısından. Kaldı ki; böyle bir suç işlenmesi söz konusu ise; bu Veli Küçük’ün askerlik görevi sırasında işlenmiş olabilir, yine askeri mahkemenin görevini ……. Kaldı ki, o davayı araştıran soruşturan yargılamaya bakan mahkemelerdeki tutanaklar buraya getirilip konmamıştır. Yıllar önce ifade edilen bir şeyin medyada yayınlanan bir şeyin yeni bir suç muş gibi takdim edilmesi delillerin de ortaya konması anlaşılır gibi değildir. nedir burada savcıların yazdıklar? Mustafa Duyar’ın öldürülmesi emrini Veli Küçük’ün verdiğidir. Bunun somut delili nedir? Yok, yok. Oradaki davaya bakan savcılar mahkemeler bunu görmezden mi gelmişler? Bunlar kabul etmek mümkün değildir. iddianame devam ediyor, 2- Tüm örgütlerin faaliyetlerini sürdürebilmesi için paraya ve gelire ihtiyacı vardır. ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ de örgüte gelir temin etmek için diğer unsurların yanında MAFYA gruplarından da faydalanırlar, bu grupların bir kısmı uyuşturucu kaçakçılığı yaparken bir kısmı da çek senet tahsilatı ve haraç alma gibi faaliyetlerde bulunarak örgüte gelir temin ederler. İddianame böyle söylüyor sayın başkan, İddianameye göre 1965 yılına kadar Türkiye’de hazırlık aşamasını tamamlayan uyduruk örgüt yani 1923 de kurulmuş, cumhuriyetle yaşıt Veli Küçük’ün son yıllarına kadar para getirecek işleri organize etmemiş. Üstelik NATO destekli. Mafya gruplarından gelecek mafya gruplarından gelecek paraya ihtiyaç göstermesi gariptir. Eğer böyle çok gizli bir örgüt düşünüyorsa her halde 80 yılda koca koca holdinglerini şirketlerini kurmuş olması gerekir. Yani bu mafyadan para dilenecek hale gelen 80 yıllık bir örgüt, örgütle vehim edilen savcılar tarafının nitelikleri nasıl bağdaşıyor. Bu kadar beceriksiz adam topluluğu mu bunlar? Çok akıllı örgüt hiçbir işe bulaşmaz mafyadan da uzak durur yada mafya geçinen şahıslardan da yasal olarak parasını kazanır. Nerde bu para? Kim kime ne para aktarmış? Savcıların bahsettiği para nerde? Hangi organik bağ var? Yani bir kısım yakıştırmalarla yada bir kısım ne olduğu anlaşılmayan Ergenekon uzmanları gözüken şahısların ortaya koydukları ipe sapa gelmez yorumlarla bunlara dayanarak gazete haberiyle değerlendirme yapılması mümkün değildir. daha önceden çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek veya üye olmaktan; çek senet tahsilatı ve yağması suçlarından mahkum olmuş kişi ve grupları yan yana koyarak bunların birlikte hareket ettiğini birlikte hareketlilik içinde olduğunu iddia etmek, bu iddianamenin genel yapısına uygun hayali bir suçlamadır ve hukuki değildir. bu daha önce ayrı ayrı yargılamaları yapılan çete suçlarından yargılanan tutuklanan tutuklanan hükümlendirilen insanların bir arada hareket ettiklerini onların telefon tapelerini dinleyen savunmalarını dinleyen şahitlerini dinleyen mahkemeler fark etmediler mi? kaldı ki, orada bir çete suçundan yargılanmışlar şimdi buda mı olacak örgüt suçu? İddianame devam ediyor, Uzun yıllardır Veli KÜÇÜK ile irtibatlı olan Sami HOŞTAN uyuşturucu kaçakçılığı suçundan Yurt dışında ve ülkemizde defalarca hapis cezası almıştır. Bu hususla ilgili Tuncay GÜNEY Sami HOŞTAN'ın uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını Veli KÜÇÜK'ün de bu şahsı koruduğunu beyan etmiştir. Yani Sami Hoştan’ı Veli Küçük korumuş da Sami Hoştan yurt içinde ve dışında birçok yargılamasında neden mahkum olmuş? Yani üst düzey patronu Veli Küçükse bu örgüt çok bir birine tutkun gizliyse nasıl mahkum olmuş. Bu mahkumiyet kararlarının tarihleri ne? Tuncay Güney var saydığı bu ilişkiler yumağının neresinde? Ne kadar içinde? Kaldı ki ifadelerini de inkar ettiğini diğer usule ilişkin beyanlarımızı bir tarafa koyuyoruz. Veli Küçük ile Sami Hoştan’ın ilişkisi olmasının bunların örgüt bağı içinde irtibatlı olduğunu göstermez ki. Yani her bir birine merhaba diyen nasılsın diyen insanları siz örgütsünüz deyip içeri mi atacağız? Örneğin bu adı geçen kişilerle daha birçok kişinin doğrudan veya dolaylı irtibatları olabilir. Eğer bir örgütsel bağ olduğu iddia ediliyorsa bunun somut verileri delilleri de ortaya konulmalıdır. İddianame devam ediyor, Ayrıca Tuncay GÜNEY "Veli KÜÇÜK, Korkmaz YİĞİT gibi birinden bir şey almayı düşündüğünde, mafya olarak SEDAT PEKER'i, gazeteci olarak ta kendisini şahsın üzerine saldırtarak, koparacağı şahsı sıkıştırıp istediğini aldığını" söylemiştir. Bu iddianın doğruluğu ise Emin GÜRSES'in telefon konuşmalarında ve ifadesinde açıkça görülmektedir. Yine Tuncay Güneyin diğer itirazlarımız bir yana açıklamalarımız bir yana çelişkili beyanlarıyla karşı karşıyayız. Somut olay ve delilleri otaya konulmadan birilerinden para alırdı beni gönderirdi alırdık. Kime göndermiş? Kimden ne para tahsil edilmiş? Bir Korkmaz Yiğit’in adı geçiyor. Korkmaz Yiğit’i çağırıp dinlemişler mi sayın savcılar. Sayın başkanım Korkmaz Yiğit’in bu iddialarla ilgili duruşmaya celp edilmesini ve dinlenmesini talep ediyoruz. İddianame devam ediyor, Örgüt mensuplarından Emin GÜRSES bir telefon konuşması ile alınan ifadesinde VELİ KÜÇÜK'ün Sami HOŞTAN aracılığı ile yeğenlerinden 7 Milyon Dolar haraç istediğini, kendisinin devreye girmesi sonucu olayı engellediğini ifade etmiştir. Şimdi sayın başkan, iddianame savcılarının delil diye sundukları telefon konuşmaları yukarıdaki izah ettiğimiz bu örgütün bütünüyle ilgili vehim ettikleri iddiaların ne kadar yersiz olduğunu ortaya koyuyor. Ne kadar çelişkili olduğunu da gösteriyor. Şimdi bakalım Veli Küçük Emin Gürses ile emir komuta içerisinde ve örgütsel bağ içinde hareket edecek 3. şahıslardan para toplayacaklar Veli Küçük aynı zamanda hem kendi en yakın adamının kardeşlerinden veya göre örgütün diğer elemanlarından 7 milyon haraç isteyecek? Yani sayın başka tekrar ediyorum, Veli Küçük iddianameye göre üst yönetici Emin Gürses onun altında örgütsel ilişkileri var diğer adamlarla da 7 milyon dolar haracı zorla almasına gerek yok örgüt liderinin bana 7 milyon dolar gönderin der gönderirler. Böyle bir şey olabilir mi? kendi elemanından haraç alan örgüt. Hiç duydunuz mu sayın başkan. Yani kaldı ki bir örgütsel ilişki örgütsel kar kazanç bir şey söz konusuysa aralarında emir komuta ilişkisi bağlantı varsa bu parayı zaten kırışacaklar demektir. Bu 7 milyon neyse parayı da alırlar kırışırlar. Bu nasıl örgütsel bağ ilişki yani bu terör örgütü kendi kardeşlerini mi soyuyor? Devam ediyor iddianame, Ayrıca örgüt kamuya açık yerlerde gerçekleştirdiği toplumsal gösteri, yürüyüşü ve benzer faaliyetlerde bu MAFYA gruplarını yine amaçlan doğrultusunda kullanırlar ve bu şekilde olaylarda gerekirse toplumda huzursuzluk, kargaşa, anarşi ve terör meydana getirmek için her türlü eylemi yaptırırlar. Yani sayın başkan, Terör örgütleri her türlü faaliyette bulunurlar bulunabilirler ancak yargılamaya konu kişi ve ortaya konulan çıkar amaçlı grupların bu yönde hareket ettiklerini, yasa dışı ilişkilerde bulunduklarını böyle faaliyetlerde bulunduklarını ortaya koyan ne vardır? Hangi zaman kimle kargaşa anarşi terör meydana getirmişler? Mafyayla işbirliği içerisinde hangi zaman? 75’demi 65’demi 35’demi 2005’demi kimle kim emir veren kim kargaşaya katılanlar kimler? Kargaşa çıkan anarşi çıkan olaylar hangileri? Bunlar yok ama suçlamaya bakın. Bu şekilde olaylarla gerekirse toplumda huzursuzluk karga anarşi ve terör meydana gelmesi için her türlü eylemi yaptırırlar. Yaptırmışlar mı? yaptırmışlarsa niye yazmadık iddianameye? Böyle dayanağı olmayan hayali yorum ve değerlendirmelerle suç ve suçlu yaratılmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır görülmektedir. Bunu da hukuken kabul etmek mümkün değildir. İddianame devam ediyor, şüpheli Sami Hoştan’ın Ergenekon terör örgütüyle irtibatı; Sami HOŞTAN 1947 Üsküp doğumludur, yani Makedon’dur yani Arnavut’tur onu yazıyor iddianamede 7 yaşında iken İstanbul'a gelmiş ve askerlik hizmetinden sonra uzun yıllar İstanbul’da ve Hollanda ülkesinde kumarhanecilik yapmıştır. Bu süreçte Almanya’ya gittiği bir zaman uyuşturucu kaçakçılığı suçundan yakalanmış ve 38 ay tutuklu kalmıştır. Bir dönem Ömer Lütfü TOPAL ile birlikte kumarhane işleten Sami HOŞTAN 1996 yılında SUSURLUK ÇETESİ davasında yargılanmış ve hapis cezası almıştır. Aynca Sami HOŞTAN hakkında bu güne kadar; teşekkül halinde yurt dışına eroin ihraç etmek suçundan işlem yapılmıştır. Sonuç olarak Sami HOŞTAN hakkında bu güne kadar yapılan işlemler verilen mahkeme kararlarları, meydana gelen olaylar ve elde edilen tüm deliller Sami HOŞTAN'ın çıkar amaçlı suç örgütü olduğunu ve bu güne kadar birçok eylemler gerçekleştirdiğini açıkça göstermektedir. İyi, adam cezasını da almış zaten yargılanmış. Yani adamın Sami Hoştan’ın eski mahkumiyet kararlarını alt alta koyarsak mahkumiyet kararlarını üst üste koyduğumuz zaman kesinleşmiş mahkumiyet kararlarını yeni bir suçtan mahkum etmek mümkün mü? sayın başkan, evet yurt dışında uyuşturucu ticaretinden mahkum olmuş doğru, susurluktan mahkum olmuş doğru, birçok davası görülmüş doğru, şimdi eski mahkumiyet kararlarını üst üste koysak 10 suçtan mahkum olsun biri eski mahkumiyet kararlarını üst üste koyduğumuzda aa, bak bu zaten 10 suçtan sabıkalı, ee, 11. suçu da mutlaka işlemiş midir diyeceğiz? Böyle mi anlayacağız? Bu başlı başın suçsuzluk karinesinin ihlalidir. Eski sabıkalı olan insanların eski sabıkaları yan yana konularak alt alta konularak yeni suçu işlermiş gibi sürekli suçlu muamelesine tabi tutmaktır. Bunu hukukta kabul etmiyor insan hakları mahkemesi de kabul etmiyor Yargıtay’ımızda kabul etmiyor. Böyle bir şey olmaz. Zaten, zaten Sami Hoştan’ın hayali ve ucube Ergenekon örgütüyle bağ ve faaliyetlerini ortaya koyan somut hiçbir delil de yok. Sadece önceki dosyaları sıralanmakla yetinilmiş. İddianame devam ediyor, İşte çıkar amaçlı suç örgütü olarak bilinen bu Sami HOŞTAN’ın Veli KÜÇÜK ile 1986 yılından beri ilişki içersinde olduğu, bu ilişkinin Veli KÜÇÜK Edirne de görev yaptığı dönemde başlayıp bu günlere kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Sayın başkan, şimdi suç tarihi 86’ya kaydı. 86, 96, 99 23 sene yani adı geçen kişiler bir birlerini tanıyorlarmış Sami Hoştan’da Savcıların ifade ettiği gibi birçok mahkemede yargılanmış ceza almış tamam. O davalara bakan hakim savcılar ilişki görmemişler mi? yine, yine yuvarlak laf bir birlerini tanıyorlar 86’dan beri o halde Veli Küçük’te zaten mafyacılarla falan da görüşüyor. Sami Hoştan’da zaten sabıkalı biri o halde mutlaka suç işlemişlerdir. Eğer bu mantıktan gidersek Sami Hoştan veya Veli Küçük çocukluğundan beri kimi tanıyorsa kime merhaba demişse kimle yemek yenmişse, hepsini cezaevine doldurmak anahtarını da denize atmak gerekir. Böyle bir ceza hukuku uygulaması olabilir mi? somut olay yok delil yok şahit yok bilgi yok belge yok zaman yok mekan yok kişi yok ama 1986 yılından beri bir birini tanıyorlar o halde suç işlemişlerdir. Devam ediyor iddianame, Bu ilişkiler Veli KÜÇÜK'e sorulduğunda alınan ifadesinde özetle; Sami HOŞTAN'ı 1983 yılında Edirne İl Jandarma Komutanı iken arkadaşı Mustafa BİLGİN vasıtasıyla tanıdığını, o dönemde Sami HOŞTAN'ın Hollanda'da otel çalıştırdığını ve ticaret yaptığını öğrendiğini, Edirne kritik bir bölge olması nedeniyle, Sami HOŞTAN'dan hudut bölgesinde istihbarat elde edebileceğini düşündüğünü, ancak düşündüğü gibi istifade edemediğini, sonraki dönemlerde Sami HOŞTAN’ın İstanbul'da Ömer Lütfi TOPAL ile birlikte gazino çalıştırdığını, bu gazinonun kumarhane şeklinde işletildiğini öğrenince Sami HOŞTAN'dan uzaklaştığını, fakat birkaç kez telefon görüşmesi yaptığını beyan etmiştir. Sami Hoştan’a sorulduğunda diyor savcılarımız ifadesinde özetle; Veli KÜÇÜK ile 1986 yılında Edirne'de arkadaşları Enver YAYLACI ve Mustafa BİLGİN'in vasıtasıyla tanıştığını, o dönemde Veli KÜÇÜK'ün Edirne Alay Komutanı olduğunu, o dönem yurt dışında yaşadığı için Hollanda ülkesine gittiğinden uzun yıllar Veli KÜÇÜK'le görüşmediğini görmediğini, seneler sonra İstanbul'a geldiğinde, arkadaşı Enver YAYLACI'nın Çiftkurtlar isimli galerisinde tesadüfen Veli KÜÇÜK ile karşılaştığını Veli KÜÇÜK ile bayramlarda ve özel günlerde tebrikleşme amacıyla telefon görüşmesi yaptığını, 1,5 - 2 yıldır da görüşmediğini beyan etmiştir. Ayrıca Yurtdışından Türkiye’ye dönüş yaptıktan sonra da 1995 yılında Ömer Lütfü TOPAL ile birlikte Shereton Gazinosunu işletmeye başladıklarını söylemiştir. Fakat devam ediyor iddianame, ifadelerinin diğer kısımlarından ve yapılan tespitlerden aralarındaki ilişkinin hiçte bu şekilde olmadığı, uzun yıllar samimi bir şekilde belirli bir ilişkinin devam ettiği anlaşılmaktadır. Veli KÜÇÜK ifadesinde Sami HOŞTAN'ın Ömer Lütfü TOPAL ile kumar işi yaptığını öğrendikten sonra uzaklaştığını beyan ettiyse de elde edilen veriler bunun böyle olmadığını açıkça göstermektedir. Sami HOŞTAN'ın beyanlarına göre Ömer Lütfü TOPAL ile ortaklıkları 1995 yılında başlamıştır. Bu ortaklıktan yaklaşık bir yıl sonra 28.07.1996 günü Ömer Lütfü TOPAL öldürülmüştür. Bu olaydan yaklaşık 4 ay kadar sonra da yani 3 Kasım 1996 günü Balıkesir ilindeki meşhur Susurluk kazası meydana gelmiştir. Şüpheli Veli KÜÇÜK'e Susurluk Kazası sorulduğunda ise; Olayın meydana geldiği dönemde Giresun Bölge Komutanı olduğunu, olay günü Sami HOŞTAN'ın telefonla kendisini arayarak kaza hakkında bilgi verdiğini, kazada Sedat BUCAK'ın olduğunu, ayrıca ölülerinde olduğunu fakat kimin öldüğünü bilmediğini söyleyip telaşla telefonu kapattığını, bunun üzerine kendisinin önce Balıkesir İl Jandarma komutanını aradığını fakat ulaşamadığını, sonra da Balıkesir il Emniyet Müdürünü arayarak olay hakkında ayrıntılı bilgi aldığını, aldığı bilgiye göre araç içersinde bulunan Hüseyin KOCADAG ve Mehmet ÖZBAY isimli şahısların öldüğünü, Sedat BUCAK'ın ise yaralandığını öğrendiğini, Emniyet Müdürü’ne Mehmet ÖZBAY kimlikli şahsın Abdullah ÇATLI olabileceğini söylediğini, ayrıca yaralı Sedat BUCAK'ı en yakın hastaneye kaldırmasını, zaten İstanbul dan da yardım için gelecekler olacağını söylediğini beyan etmiştir. İddianame devam ediyor, Dolayısıyla nasıl bir ilişkidir ki Veli KÜÇÜK, kumarcılık yaptığı için uzaklaştığını söylediği Sami HOŞTAN, ülkenin gündemine bomba gibi düşen bir kaza olayını önce Veli KÜÇÜK'e haber vermiş ve Veli KÜÇÜK te aldığı haber üzerine derhal Balıkesir Emniyet Müdürünü arayarak olayla ilgili gerekli yardımı yapması konusunda girişimde bulunmuştur. Sayın başkan, Savcıların dayanak gösterdikleri kayıtlar surluk Davası olarak bilinen dosyada mevcut olması gerekir. Burada yeni bir delil gibi takdim ediyorlar ve kafa karıştırma gayretlerinden başka bir şey değildir. Söz konusu olay, iddianamenin dayanak belgelerinden olan Ergenekon veya lobi belgelerinin kaleme alınmasından çok öncedir. Yani 96, Başka bir yargılama konusu olmuş ve söz konusu olay hakkında karar verilmiştir. Diğer suçlar da bakımından da zamanaşımına uğramıştır. Bu olayların tekrar gündeme getirilerek, yargılanmamış veya yargılanmasına bir şekilde izin verilmemiş ve dolayısıyla hakkında kesin hüküm verilmiş kişi veya kişileri tekrar gündeme getirerek suç yaratmak, tekrar yargılanma yasağına veya diğer adıyla “NOBİSİNİDEM” kuralına aykırıdır. Anayasamız, yasalarımız ve insan haklarının somut bir şekilde ihlalidir. Ancak iddianamenin geneline bakıldığında bu tür hak ihlallerinin olması doğal kabul edilmelidir. Çünkü gerek suçlamalar bakımından ve gerekse takip edilen birçok usul ve uygulama bakımından baştan sona bu soruşturma hak ihlalleriyle doludur. Sene 96 dayanak belge Tuncay Güneyin beyanları dayanak belge susurluk davası soruşturması telefon tapeleri 96–2009 sayın başkan 2008 12 sene kaldı ki, Kutlu SAVAŞ'in resmi belge olarak hazırlamış olduğu Susurluk raporunda Sami Hoştan'ın 1996'da yedi ay içinde Veli KÜÇÜK ile tam 34 kere görüştüğü belirtilmiştir. Tekrar ifade edelim Kutlu Savaş’ın raporu bir istihbarat değerlendirme raporudur. Kesin hukuki belge olarak kullanılamayacağı kendi metninde de vardır. Ve bunun bir değerlendirme raporu olduğu birçok bilginin teyit edilemediği edilmesi gerektiği, yargılamada ortaya konulması gerektiği söylenmiştir. İsmi geçen şahısların 1996 da 34 defa görüşmüş olmaları, bu şahısların örgütsel bağ içinde olduklarının da delili olamaz. Eğer olursa diğer bu bağ ve ilişkiyi destekleyen ortaya koyan bilgi ve belgelere bakmak gerekir. Yine sayın başkan bu davanın suç tarihi sanıkların yakalanma tarihi olarak gösterilmiştir. Suç tarihinden önceki telefon kayıtlı bilgi ve belgelerinin bu dosyaya delil gibi gösterilmesi hukuken mümkün değildir. yine zaman, mekan, görev ve yetki kavramlarının yerle bir edildiğini, görüyoruz. İddianamede yer verilmiş o tarihte Veli Küçük Giresun Alay komutanı. Giresun alay komutanını yargılaması askeri mahkemeye ait değil mi? iddianame devam ediyor, Şüpheli Ali YASAK'a ifadesinde Sami HOŞTAN sorulduğunda; Sami HOŞTAN'ı kardeşi Mehmet YASAK'ın düğününe geldiğinde tanıdığını, bayramlarda ve özel günlerde kendisi ile ara sıra telefonla görüştüğünü, 3 Kasım 1996 günü Susurluk kazası meydana geldiğinde hatırlamadığı birinin telefonla aradığını ve kazanın olduğunu söylediğini, bunun üzerine Susurluk'a gittiğini, cenazelerin alınıp Susurluk Adliyesine götürüldüğünü duyunca adliyeye gittiğini, adliyeye gittiğinde Sami HOŞTAN, Ayhan ÇARKIN ve şu an isimlerini hatırlayamadığı kalabalık bir grubun orda olduğunu beyan etmiştir. Tekrar ediyoruz 12 yıl önceki olaylar yeniden gündeme getiriliyor yeni delil gibi ortaya konmaya çalışılıyor. Susurluk davasında Susurluk davasında Ali Yasak’ın sanık olarak yargılanmadığını da ifade etmek isteriz. Yani sayın başkan şöyle mi algılayalım? bu dava susurluk davasının devamı mı? Yani susurluktaki bütün dava delillerini yeniden ortaya koyup bakacak mıyız? Hal böyleyken meydana gelen bir kaza sonrasında iddianame devam ediyor, kader birliği yapan kişilerin bir araya geldikleri, olaya sahip çıktıkları, olayla ilgili anında bağlı bulundukları Veli KÜÇÜK'e bilgi vererek gerekli yardımı yapmasını istedikleri, Veli KÜÇÜK'ün de anında önce Jandarma Alay Komutanını, ulaşamayınca il Emniyet Müdürünü telefonla arayarak olayı yönlendirmeye çalıştığı, dolayısıyla Veli KÜÇÜK'ün söz konusu MAFYA gruplarını susurluk kazasının meydana geldiği tarihlerden beri yönlendirdiği ve kontrol altına aldığı görülmüştür. Tekrar Veli Küçük’ün Asker olduğunu ifade edelim. Tekrar şunu soralım Veli Küçük bahsedilen susurluk soruşturmasında neyi yönlendirmiş? Hangi eylemi yapmış yapmamış? Yer zaman mekan kişi olay bunlar olmadan iddianame düzenlemek CMK 170’e aykırı. Eğer savcıların mantığından ve açıklamalarından hareket edersek; Mehmet Özbey’in Abdullah Çatlı olduğunu açıklayan, diğer kolluk birimlerine bilgi veren Veli Küçük’tür. İfade buysa? Bu ifadeyse ? O halde Veli Küçük’ün bunu açıklaması veya açıklatması suç teşkil etmeyip, aslında kaçak bir şahsın teşhis edilmesi söz konusudur. Kaçak bir şahsın teşhis edilmesi de suç teşkil etmez. Yine Savcıların yanıltıcı mantığından hareket edersek, Savcıların ismini verdikleri Ayhan Çarkın hakkında da Ergenekon sanıkları hakkında da hayali Ergenekon örgütü ile ilgili neden dava açmadıklarını izah etmeleri gerekir. Ayhan Çarkın hakkında açılmış bir dava var mı? yok. İddianame savcılarının bu yöndeki suçlamalarına dayanak yeterli kesin inandırıcı belge bilgi koymadıklarını düşünüyoruz. Elbette, elbette araştırılabilir hiçbir engel yok. Ancak bağlantı ortaya koymak için zaman yer kişi olay delil bunları yan yana koymak gerekir. Diğer taraftan 2007 yılı içersinde Veli KÜÇÜK ile Sami HOŞTAN'ın yaptığı telefon görüşmelerinin içerikleri, aralarındaki ilişkinin halen ne şekilde ve hangi boyutlarda devam ettiğini açıkça göstermektedir. 16.11.2007 günü saat: 12.46'de Veli KÜÇÜK ile Sami HOŞTAN arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Veli'nin "Valla özledim bende. Köye gidiyorum yoldayım şuanda. İzmit'teyim." dediği, Sami'nin "Köye gidiyorsun ne zaman pazar salı Çarşamba." "Çarşamba günü, benim bir arkadaşım var. Onunla beraber seni ziyarete gelecem. Bu Azerbaycan’da bize bir şeyler senden fikir alalım da ondan sonra." dediği Veli'nin ise "Ya ben Kazakistan'daydım yeni geldim." "He Kazakistan'dan bir sürü bana teklifler yaptılar." "Bir sürü projeler verdiler. Oradaki tanıdığım, şeyler devletin yetkilileri var orda." dediği, Sami'nin "Sapancalı Adnan diye bir arkadaşım var. Onun yurtdışında da işleri var tekstil işleri var." dediği Veli'nin "Tamam. Ben ne gerekirse yardımcı olurum." dediği, şimdi bu telefon konuşmasında neyin suç teşkil ettiği anlaşılamamıştır. Bunun yanında sanıkların anlattıklarından daha samimi oldukları kabul edilse hangi suçun delili olacaktır? Samimi olduğunu kabul etsek hangi suçun delili olacaktır? 22.11.2007 günü saat: 14.42'de Sami HOŞTAN ile Veli KÜÇÜK arasındaki telefon görüşmesinde özetle; Veli KÜÇÜK'ün "Çarşamba günü şey yapacaktık ta yoktum orda bir sürü sıkıntılarımız oldu onunla uğraşıyordum" dediği, Sami HOŞTAN'ın "Valla paşam hep oluyo ne nedir bu sıkıntı" dediği Veli KÜÇÜK'ün "Ne olacak bilmiyorum ya" dediği, Sami HOŞTAN'ın "Fakat paşam biz ne iş yaptıysak kaybettik" dediği Veli KÜÇÜK'ün "para kazananlar kim biliyor musun devletten çalanlar çırpanlar teşvik alanlar" dediği, Sami HOŞTAN'ın "bi işlere girdim Bir buçuk milyon dolar gitti bide 600 bin dolar da borçlandım paşam" " o sattım bi iş hanım vardı ya benim Güneşlide oda gitti yani bi bi tersliktir gidiyor paşam" dediği Veli KÜÇÜK'ün "Bir oturalım bi konuşalım ne yapacaz ne edecez ya bir bakalım hele" " kafanı bozma dur bakayım" "Ben buradayım bi görüşelim bir oturalım bir konuşalım " dediği. Şimdi baktığımızda bu telefon görüşmelerinde, adı geçen şahısların örgüt ilişkisi içinde veya işbirliği içinde olduklarını ortaya koymamaktadır. Aksine aralarında herhangi bir ilişki olmadığını da bu telefon tapesi ortaya koymaktadır. Ayrı ayrı işler yaptıkları yasalara uygun işler yaptıkları, yaptıkları işlerden de zarar ettikleri anlaşılmaktadır. İddianame savcılarının atfettikleri gizli, güçlü, yasa dışı örgüt veya faaliyetleri olsa, bunların zarar etmeleri veya ayrı ayrı işler yapmaları ve diğerinin yaptığı işlerden haberlerinin olmaması mümkün müydü? Sayın başkan, yani bir birlerine diyorlar ki, orda iş yaptım zarar ettim burada iş yaptım zarar ettim. Ama bu işleri beraber yapmıyorlar. Yaptıkları işlerden de haberleri yok. Ve b yapılan ticari işlerin de yasa dışı olduğu da ortaya konulmamış. Hangi iş olduğu da ortaya konulmamıştır. Ama bu telefon konuşmasından bir terör faaliyeti çıkartılmaya çalışılmaktadır. Devam ediyor iddianame, bu noktaya kadar Veli KÜÇÜK ile Sami HOŞTAN arasındaki ilişki kısaca anlatıldı, bundan sonraki süreçte de Sami HOŞTAN'ın "Ulusal Mafya Liderliği" ve MAFYA grupları ile olan ilişkileri anlatılacaktır. Sayın başkan, sanki iddianameye baktığınızda Sami Hoştan ile Veli Küçük arasındaki ilişki ortaya konulmuşta deliller ortaya konulmuşta, bundan sonra diğer örgütsel bağlarından bahsedilecek. Bu nasıl hukuka aykırı bir yaklaşımdır. Devam ediyor, iddianame, Bu güne kadar suç örgütlerine yönelik yapılan soruşturmalarda, hemen hemen birçok suç örgütü liderinin Sami HOŞTAN'a abi diye hitap ettiği, saygı duyduğu, suç örgütleri arasında yaşanan problemleri Sami HOŞTAN'a getirdikleri ve Sami'nin hakemlik yaparak çözüm ürettiği, kısaca Sami HOŞTAN'ın yeraltı dünyasında ciddi etkinliğinin olduğu, bu nedenle Veli KÜÇÜK'ün diğer MAFYA gruplarını Sami HOŞTAN üzerinden kontrol ettiği ve yönlendirdiği değerlendirilmektedir. Şimdi bunları anlatacağız diyorlar iddianamede sayın savcılar. Şimdi önce delilsiz hayali suçlamalarla insanları karalayacaksınız arkasından da aynı tavırlarla bunlarla irtibatlı her şahsı a ilgisiz şekilde suçlayacaksınız birinci hayali suçlamaya ikinci hayali suçlamanın delili olarak ortaya koyacaksınız. Böyle anlayış olur mu? Böyle hukuk anlayışı olur mu? Yani abi dedikleri adam nasıl bir örgütsel bağ ilişkisi içerisinde? Şunu ifade edelim sayın başkan, esasında, esasında eğer bahsi geçen bu mafya ismi verilen örgütle yada kişilerle ilgili bir emir komuta zinciri olacaksa zaten onların kavga etmeleri falan mümkün değildir. menfaat çatışmalarının olması da mümkün değildir. zaten onlar emir komuta zinciri içerisinde emir verirsiniz kendi aralarında görüşürler giderler. Problemlerini çözmek için böyle aracılık falan da yapmaya gerek yoktur. Eğer örgüt varsa barışın kardeşim dersiniz barışırlar. İddianame devam ediyor, Sami HOŞTAN gazeteci Uğur DÜNDAR ile yaptığı bir telefon görüşmesinde, Uğur DÜNDAR'ın Susurluk çetesi tarafından öldürüleceği yönünde haberler çıktığını sorması üzerine, Sami HOŞTAN'ın bunu kabul etmeyerek "Ben bu insanlarla beraber tam 15 sene beraberim, iç içe ve hala bu insanlar benim yanımdalar" "bir gün sizin isminiz zikredilmedi" dediği, başka bir görüşmede Ayhan ÇARKIN'dan mağduriyet yaşadığını anlatan bir bayana da "Ya bu benim kontrolümdeki bir adam, benden habersiz bir şey olmaz ya, zaten böyle şeyler yapmaz" diyerek etrafındaki suç örgütü yapılanmasını açıkça ifade ettiği, etrafındaki adamların yada suç örgütlerinin kendisinin bilgisi olmadan hareket etmeyeceğini söylediği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan da sanki bir dönem Uğur DÜNDAR'ın iddia ettiği şeklinde olayları gerçekleştirdiklerini de ifade ettiği anlaşılmaktadır. Sayın başkan bu ismi verile şahıs susurluk davasında yargılanmış mahkum olmuş bitmiştir. Başka çete suçlarından yargılanmış mahkum olmuş bitmiştir. Bunun dışında bu mahkumiyetlerine konu olaylar dışında yeni ilişkilerinin olduğu yeni suç faaliyetlerinin olduğunu ortaya koyan bu telefon konuşmalarından bir başka delil var mı

dır? Ve bu telefon konuşmaları da çok eskiye dayalı kaynak gösterilen şeyler. Yani Sami Hoştan daha önce sabıkalı diye yada devam edilen yargılamaları var diye Türkiye de faaliyet gösteren bütün yasa dışı çıkar amaçlı örgütlerinin liderliğini üstlendiğini söylemek ortaya koymak mümkün değildir. eğer somut veri varsa delil varsa hukuka uygun delil varsa, elbette cezalandırılacaktır. Bireysel küçük örgütsel yapılanmalardan vs. ama bahsedilen bu görüşmelerin iddianame savcılarının değerlendirmelerinin aksine Sami Hoştan’ın belki mafya örgütleri tarafından sevilen ve sayılan biri olduğuna işaret etmektedir. Mafya örgütleri veya mensuplarının sevip saydığı biri olmak suç değildir bu konuda düzenleniş bir ceza yasası da yoktur. Sami HOŞTAN başka bir telefon görüşmesinde; "birileri birbirlerini öldürmüşlerdi de İKİ TARAFI DA BARIŞTIRDIM DA çiftliğe getirdim yemek veriyorum" "şimdi avukatlarını da çağırdım ifade bir şeyler yapsınlar yani" diyerek iki grup arasındaki anlaşmazlık ve problemde hakemlik yaptığını ifade ettiği, başka bir telefon görüşmesinde de x şahsın "Hani sen birde bana bi söz vermiştin Hüsrevi okşayacaktın" dediği, SAMİ'nin de "Aaa Hüsrevi okşamaktan başka bir şeyler yapıldı" "Anlatırım geldiğin zaman" dediği, böylelikle birilerinin cezalandırılmasını isteyen kişilerin de Sami HOŞTAN'a başvurduğu, dolayısıyla bu verilerin Sami'nin yeraltı dünyasındaki etkinliğini ve "Ulusal Mafya liderliğini" gösterdiği anlaşılmaktadır. İddianame böyle diyor sayın başkan. İki tarafı barıştırmak, bir kişi hakkında yasal veya gayri yasal işlem yapmak, insanı ulusal mafya lideri yapıyorsa, gerçekten daha söylenecek başka bir şey yoktur. Bu kadar afaki delilsiz hayali tespit ve yorumlamalar ve yakıştırmalar ancak bu kadar olabilir. Belki birilerine ulusal mafya lideri unvan’ı verilmesi, verilen kişi veya bazı yakınlarının hoşuna gidebilir. Ama bu onların mafya lideri olduğunu ulusal mafya lideri olduğunu ortaya koymaz. Bu güne kadar birçok aşiret, örgüt, grup, cemaat veya iş veya siyasi çevrelerden hasım veya kavgalı grupların barıştırılması söz konusudur. Hatta hatta bazı terör örgütlerinin bile zaman zaman düşmanlığı bırakıp birbirleriyle kısa veya uzun süreli işbirliği veya barış ortamı sağladıkları da görülmüştür. Ama bunları barıştıran şahıslara ulusal mafya lideri, örgüt lideri vs yakıştırmaların yapıldığı görülmemiştir. Yani İddianame savcılarının bu yazdıklarına kendileri inanıyor mu? Bir tehlike daha vardır sayın başkanım, onu işaret edelim. Bakınız, böyle delil olmadan birilerini ulusal mafya lideri göstermeye kalktığınız zaman bu arada gerçekten bir ulusal mafya lideri varsa onun üzerinden de objektifleri takipleri kaldırıyorsunuz demektir. Sami Hoştan eski bir sabıkalı evet, yargılanan bir şahıs evet, suç işlemişse gene yargılanacaktır gene ceza alacaktır hiçbir tereddüt yok. Ama eski sabıkaları yan yana koyularak diğer bir takım şahıslar arasındaki yaşı itibariyle sevgisi falan da yan yana koyularak bunu ulusal mafya örgütünün lideri gibi takdim etmek işte bu mümkün değildir. bunun gerçekten somut yasal delillerin ortaya konulması gerekir. Devam ediyor iddianame, bu güne kadar bölgesel, ulusal ve uluslar arası düzeyde faaliyet gösteren suç örgütlerinden Sedat PEKER, Yaşar ÖZ, Ali YASAK, Sedat ŞAHİN, Ayhan ÇARKIN, Burhanettin SARAL ve Orhan KALKUZ gibi suç örgütleri hakkında soruşturmalar yapılmıştır. Elde edilen delilerden de bu suç örgütlerinin Sami HOŞTAN ile ilişki içersinde oldukları, birçoğunun Sami'ye abi diye hitap ederek saygı duyduğu, yaşadıkları olumsuzları paylaştığı görülmüştür. Şimdi de bu suç örgütlerinin Sami HOŞTAN ile ilişkilerini ve davranış şekillerini gösterir iletişim tutanakları belirtilecektir. Denmiş. Şimdi tekrar ediyoruz sayın başkan, b ismi verilen şahıslar kendi bireysel suç örgütleri çeteleri çetecikleri vs. ilgili çeşitli mahkemelerde yargılanmışlardır. Mahkum olmuşlardır, beraat etmişlerdir. Yargılamaları devam etmektedir. Ama hiç biri hiç birinde bu abi kelimesi telefon tapelerinde geçmesine rağmen hem Sami Hoştan hem Sedat Peker, hem Sami Hoştan Yaşar Öz, hem Sami Hoştan Ali Yasak hem Sami Hoştan Sedat Şahin, hem Sami Hoştan Ayhan Çarkın, hem Sami Hoştan Burhanettin Saral, ve Orhan Kalkuz örgüt lideri bahsediliyorsa hiçbir müşterek mahkumiyeti yok. Müşterek mahkumiyeti de olabilir, ama ayrı ayrı küçük küçük grupçukların yada büyüklü küçüklü grupların grupçukların suçlarının isimlerinin yan yana koyularak bunların bir yada ikisinin yargılanmasına baktığınız zaman orada o delilleri toplayan savcıların mahkemelerin Sami Hoştan hakkında ayrıca işlem yapılmadığı görülüyor. Şimdi ortaya bir garip durum çıkıyor. Eğer Sami Hoştan ulusal mafya lideriyse o örgütlerle gerçekten ciddi ciddi bağları varsa, elbette suçtur. İşlenen suçlara iştirak varsa suçtur. Ama hangi suça iştirak etmiş. Hangi emir komuta içerisinde, o davalara bakan savcılar soruşturma yapan savcılar görmemiş mi, o davalara bakan Hakim Savcılar mahkemeler farkında değiller mi? bile bile hata mı yapmışlar? Yani iddianame savcılarının kendilerinin dışındaki savcı ve mahkemeleri hafife alan dolayısıyla da olsa küçümseyen bu yaklaşımları yani soruşturmanın hangi ruh haliyle anlayışıyla yürütüldüğünün de en önemli göstergelerinden biridir. Böyle bir yaklaşımı da kabul etmek mümkün değildir. yani onlarca davaya bakan hakim savcı fark etmemiş, bu savcıların ortaya koyduğu şeyi ama şimdi bir abi lafından bir barıştırma lafından adama kalkıp ulusal lider mafya lideri payesi veriliyor. Bu suçlama konusu yapılıyor sayın başkan böyle bir şey olmaz ki, gerçekten olmaz böyle bir şey yani. Bireysel suç işlemişse somut bağlantısı varsa Sami Hoştan değil herkese ceza verilir. Kimsenin suç işleme özgürlüğü yok. Ama delili ortaya konulmalıdır. Eylem ortaya konulmalıdır. Yer zaman mekan ortaya konulmalıdır. İddianame devam ediyor, Şüpheli Sedat PEKER ile irtibatı; Şüpheli Sami HOŞTAN alınan ifadesinde; Sedat PEKER'i tanımadığını beyan etmesine rağmen, Şüpheli Sedat PEKER alınan ifadesinde; Veli KÜÇÜK ile Sami HOŞTAN'ın tanıştığını bildiğini, bazen muhabbetinin olduğunu, Sami HOŞTAN ile telefonda, Korkut EKEN hakkında konuştuğunu hatırladığını, ancak konuşmanın içeriğini hatırlayamadığını beyan etmiştir. Sedat Peker Sami Hoştan telefon görüşmesinde özetle; Sami HOŞTAN'ın "kardeş nassın" dediği, Sedat PEKER' in "teşekkürler saygı sunarım siz nassınız SAMİ ABİ" dedikten sonra Korkut EKEN ve Mehmet AĞAR ile ilgili konuştukları, S.PEKER' in "ben benim kardeşime de diyorum ki SAMİ ABİ" "SAMİ ABİ işte falanca kez adama on sene evvel Korkut EKEN bana demişti kiFilanca kez adamı ara" "150 Bin dolar ben vermiştim, O otoparkı alırken on SAMİ ABİ" dediği, Sami HOŞTAN'ın "Bu anlattığın şeyler hiç bişey diğil" dediği, Sedat PEKER' in "Ben VELİ PAŞAYLA Korkut abiyi barıştırmak, Yavuz ATAÇ'ı, Hepsine uğraştım. VELİ ABİYE gidiyorum, abi diyorum Korkut EKEN böyle böyle. Ya diyoduki bana boşver filan. Be diyodum abi böyle böyle sonra Korkut EKEN'e anlatıyodum. Sonra onları barıştırdım. Ertesi gün abi bi konu oldu. Yavuz ATAÇ bana dedi ki. Diyo Veli KÜÇÜK benim için şöyle yapmış, böyle yapmış. Veli Abiyi aradım. Dediki ya ben böyle bişey yapmadım ama sana söylemedim mi dedi" dediği, S.HOŞTAN'ın "Bize de zamanında ne söyledi biliyo musun? Bunu bize de, rahmetliyle bana da söyledi. VELİ PAŞA bana da söyledi. Rahmetliye de söyledi yani yani" dediği, Sedat PEKER'in "Abi Ayhan beyfendi demiş ki benim ismimin mafya babası olan SEDAT PEKER'LE beraber anılmasından üzüntü duyuyorum demiş ya böyle" dediği, Sami HOŞTAN'ın "Kim demiş" dediği, Sedat PEKER' in "Ayhan ÇARKIN" dediği, Sami HOŞTAN'ın "bi bakim şimdik anladım ben bunu o kim sana sonra dönücem tamam mı kardeşim" dediği, Sedat PEKER' in "tamam ABİ haber bekliyorum sizden" dediği, Sedat PEKER ile Atilla YILDIRIM'ın yaptıkları telefon görüşmesinde özetle; Atilla YILDIRIM'ın "bu Halil abi aradı Halil BAYINDIR" "BİDA VANLI Vural aradı bizim Vanlı Vural var Ankara da" "Onlar Güneydoğu ayarlamışlar sen gel" "kendi delegelerini memleketlerinin hepsini" dediği, Aralarında bir süre Korkut EKEN' in kuracağı Milli yol ve Ayhan ÇARKIN' dan bahsettikten sonra S.PEKER' in "yani onu arıyacam, SAMİ ABİYİ arıyacam ecdadının a… k..mun i.ye cezaevinde para getirmiştim cezaevinde yattıkları bütün her şeyi hazırlamıştık sonra savcıyı yaktılar cevazevi savcısını" dediği, yani şimdi örgül lideri falan söyleniyor. Aralardaki konuşmalara bakınız sayın başkan, Sedat PEKER'in "alo" dediği, Sami HOŞTAN'ın "kardeş neaaber" dediği, Sedat PEKER' in "ABİ teşekkür eder saygılar sunarım siz nasılsınız" "gene bi organizasyon varmış, filmler kurmuşlar benle ilgili" "olgun bana bi tane bi kağıt gösterdi" "siz bi yerde casino da kumar oynarken alınmışsınız ya ABİ" "o casino da alındığınızda burada birisi mi yakalanmış büyük silahla neymiş" dediği, Sami HOŞTAN'ın "KELEŞ vardı bi tane" dediği, Sedat PEKER' in "işte o çocuktan da böyle bi ifade almışlar, işte diyor ki ifadede de, ifade dedim resmi ifade değil yazı almışlar" "çok para alırdı, işte bu eylem yapacaktı filan" "ABİ buu buu ne oluyo yani bunun anlamı ne ABİ ben çıkaramadım, siz benim büyüğümsünüz" dediği, Sami HOŞTAN'ın "birden bire şimdi organize geldi yok bilmem neler bizim Hikayeden hikayeden şeyler yani, nihayetindee eee sen geldiğin zaman yüz" dediği, Sedat PEKER' in "ABİ bu ifadeyi alan kim" "SAMİ ABİ ben zaten rahatladığımızda sizi aricaktım" "başka bi konu ama, şimdi bu konuyu daha duyalı bir Dakka oldu, hemen sizi arıyım dedim, yani Olgun dedi ki SAMİ abimin de heralde dedi haberdar" dediği, şimdi değerlendirme geçmiş savcılarımız, Tespitlerden de anlaşılacağı üzere VELİ KÜÇÜK'ün iddialarının aksine, Sedat PEKER ile yoğun ilişkilerinin olduğu, birçok konuda görüşme yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu şekilde Veli KÜÇÜK'ün, ERGENEKON dokümanında tanımı bulunan "MAFYA gruplarının tümüyle yeniden gözden geçirilmesi, deneyimli mevcut grupların karşısına yeni ve güçlü bir grup oluşturularak denetim ve kontrol altına alınmasının sağlanması" prensibini gerçekleştirdiği görülmektedir. Savcılar bu telefon tapelerine bakarak böyle bir oluşumun varlığına işaret ediyorlar. Ne yukarıdaki telefon görüşmelerinden ismi geçen şahıslar arasında bir emir komuta ilişkisi olduğu veya örgütsel bağ olduğu ortaya çıkmaktadır, ne de savcıların bu isabetsiz yorum veya değerlendirmelerinden böyle bir sonuca varmak mümkün değildir. Birbirlerine gıyaplarında küfür ederek konuşan, ancak karşılıklı konuşunca yaşları dikkate alınarak toplumsal nezaket kurallarımız içerisindeki hitap şekilleriyle birbirlerine hitap eden şahısların hangi nedenle aynı örgüt içinde yer aldıkları ortaya konulmamıştır. Hem iddianamede uyduruk dedikodu örgütü Ergenekon’un 1965’lerden önce kurulmuş bir NATO örgütü olduğunu iddia edeceksiniz hem de 2000’li yıllardan sonra yeniden organizasyonunun yapıldığını iddia edeceksiniz. NATO’nun görevlileri mi beceriksiz çıkmıştır yoksa Türkiye’deki varsayılan uygulamacıları mı? Yoksa bu suçlamalar veya tespitler, değerlendirmeler mi hayalidir? Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 1965 yılına kadar olan dönemi bu örgütün hazırlık dönemi İse, bu varlığı iddia edilen ve devletin en derinlerine kadar nüfuz etmiş olduğu ileri sürülen her şeyden Her şeyden sorumlu gösterilen Bu organizasyon daha 2000’li yıllara kadar veya bu iddianamede adı geçen ve mafya lideri veya mensubu olduğu söylenen şahıslara kadar; kendi mafya gruplarını kuramamış mı 80 senede? Bundan sonra mı kuracaklarmış. Yani bu güne kadar 80 yıllık bu NATO destekli örgüt mafya kontrolünü sağlayamamışta bu uyduruk Ergenekon örgütü bundan sonra mı sağlayacak. Yukarıda işaret edilen telefon görüşmelerinde; aralarındaki örgütsel bağ ve faaliyetleri, emir komuta ilişkisini ortaya koyan bir konuşma olmadığı gibi, herhangi bir suç işlendiği, suç birliği yapıldığı konusunda da hiçbir anlaşma yoktur. Yani Savcıları bu konuda gerçekten insafa davet ediyoruz. Adı verilen insanlar daha önce suç işlemiş veya çeşitli suçlardan yargılanmış olabilirler. Ama bu onların her yaptıkların veya yapacaklarının yada konuştuklarının suç olduğunu göstermez. Böyle bir yaklaşım başta adı geçen şahıslar olmak üzere, herkese büyük bir haksızlıktır ve hukuka da uygun değildir. devam ediyor sayın başkan, Sami ile Yaşar Alaattin'in yaptıkları telefon görüşmesinde özetle; SAMİ' nin "alo" dediği, YAŞAR' m "EFENDİM ABİ" dediği, SAMİ' nin "Ya simdik bu senin şeee şeyden ismi nedir Lubada Lubada şey bu birine 400-500 bin lira şey var mı" dediği, YAŞAR'ın "KİM ABİ" dediği, SAMİ' nin "bu çeşme de, çeşme de" dediği, YAŞAR' m "ABİ ya o şerefsiz o ya o şerifsiz yani" dediği, SAMİ'nin "dün mevzusunu yapıyorlardı burada KARDEŞİM" dediği, YAŞAR'ın "yok ABİ sakın dinleme ABİ" dediği, SAMİ' nin "bende dedim YAŞAR'ın borcu olsa öderdi dedim" dediği, YAŞAR'ın "ABİ benim bilira borcum yok ona" dediği, SAMİ'nin "yok zaten benimle bir ilgisi yok beni ama böyle mevzusu yapınca benimle alakalı" dediği, YAŞAR'ın "ABİ sakın" "onun var ya ABİ onu var ya" dediği, SAMİ' nin "tamam vereyim bi dakka Alaattin Beye izah et bak bak" diyerek telefonu yanında bulunan ALAATTİN' e verdiği ve bir Yaşar ÖZ'ün olayı Alattin'e anlattığı anlaşılmıştır. 26.04.2006 günü saat:12.23 sıralarında Yaşar ile Aydoğan' ın yaptıkları telefon görüşmesinde özetle; Görüşmenin başlarında Aydoğan'ın muhtemelen Yaşar'ın İzmir Çeşme'deki Aydın ÖNCEL ile aralarındaki alacak ile ilgili Aydın'ın başlattığı icra konusu hakkında görüştükleri, YAŞAR'ın "bütün tedbirlerini almış durumdayım yani kendi üstüme benim çöp yok çöp" "o yazılan kaldıracak" dediği, AYDOĞAN'ın "şeyden bahsetti işte evrakları şeye vermiş galiba o birisine vermiş bizim etilerdeki özel gittiğimiz yer var ya abi" dediği, YAŞAR'ın "evet SAMİ ABİ" dediği, AYDOĞAN'ın "he SAMİ ABİYE dedim, sen şimdi kalkıp dedim yani ona mı, bunları mı bu insanları mı, yo hayır hayır dedi ne münasebet " dediği, Sedat ŞAHİN Sami HOŞTAN'ın görüşmesinde; Sedat ŞAHİN'in "merhaba ABİ" dediği, Sami HOŞTAN'ın "KARDEŞ ne haber, şimdi Vedat aradı da diyo ki, tahliye oldum diyor, dedim ki dedi ki ordan tahliye olduk eğe takıldık haberin var mı dedi yoldayım geliyorum dedi" "nalla haîla ya KARDEŞ" dediği, Sedat ŞAHİN in "buyur ABİ" dediği, Sami HOŞTAN'ın "şimdi ben görüştüm O KARDEŞLER le tamam mı" "o kardeşle görüştüm bunu da sana belirtim sana zaten bu yani Caner anlattığın şekilde bunun hiç bi olacak bi tarafı yok mu yani bu iş karışık çok üzüntüde ya bildiği gibi değil ya aldık konuştum, öyle biraz konuştum da çok üzüntüde ya iki gündür uyuyamıyorum diyo abi diyo be ne yapacağız " dediği, Sedat ŞAHİN' in "ben ne yapayım ABİ ya, ihale bana mı kalsın ABİ' dediği, Sami HOŞTAN'ın "yok sana ihale olur mu ya" dediği, Sedat ŞAHİN'in "ne diyeyim ABİ alacaklı orda verecekli orda" dediği, Sedat ŞAHİN ile İbrahim TATLISES'ın yaptıkları telefon görüşmesinde özetle; Sedat ŞAHİN' in "Merhaba İbrahim sana bişey soracam kafama takılıyorda sormadan edemeyecem, sen g.t misin?" "öyle misin değil misin" dediği, İbrahim TATLISES'in "kaç sefer aradım SAMİ ABİYNEN birlikte randevu aldık bir türlü şey yapmadık" dediği, Sedat ŞAHİN'in "duydun işte şimdi demek ki duymak zorunda bıraktın beni" "düşünürsen bulursun başka bir şey demiyorum sana" dediği, İbrahim TATLISES' in "ben aradım hayır kaç kere aradım" dediği, şimdi birilerinin İbrahim Tatlıses’e s.g.t. demesinin buraya alınmasının ne anlamı var biz anlayamadık. Sami Hoştan’ın alo 26,5,2004 Vedat ŞAHİN ile Sami HOŞTAN'ın yaptıkları telefon görüşmesi; Sami HOŞTAN' m "alo" dediği, Vedat ŞAHİN' in "ABİ merhaba" dediği, Sami HOŞTAN'ın "KARDEŞ ne haber" dediği, Vedat. ŞAHİN' in "sağ ol ABİ seni sormalı" dediği, sayın başkan bunları almışlar özür diliyorum. Okumaktan sıkılıyorum sıkılıyorsunuz biliyorum ama, bakın abi dedi merhaba dedi sormalı dedi telefon görüşmesi bitti. Allah aşkına ne örgütsel faaliyet ortaya koymuşlar burada yani çıkar amaçlı suç örgütü terör örgütü faaliyeti ne koymuşlar buralara bunların hiç birisi yok. Merhaba dedi o dedi bu dedi. Geçiyorum okumuyorum ben de sayın başkan. Bu telefon görüşmelerinin hiç birinde suç oluşturan suç oluşturan, yasadışı işleri açığa vuran, şahısların aralarındaki işbirliğini ortaya koyan konuşma yoktur. Bunun yanında adı geçen şahısların, hayali Ergenekon örgütü ile bağ ve ilişkilerini ortaya koyan konuşma da yoktur. Bu konuşmaların iddianameye uzun uzun alınmasının, hatta bazı küfürlü konuşmalara yer verilmesinin de hiçbir gereği yoktur. Sami Hoştan’ın hayali Ergenekon örgütünün, mafya kanadının lideri olduğunu ortaya koyan konuşma da yoktur. Yine Zaten bu konuşma kayıtları ve diğer suçlamalar ile ilgili savcıların sayın mahkeme itibar etmemiş olacak ki Sami Hoştan’ı tahliye etmiştir. Şimdi sayın başkan hem adama ulusal mafya lideri diyorsunuz örgüt adına, örgüt adına bütün mafyaları yönettiğini ileri sürüyorsunuz bu iddialar sayın mahkemenizce ciddiye alınmamış olacak ki yada kuvvetli suç şüphesi olmadığı görülecek ki, tahliye edilmiştir. Tahliye edilmesi elbette suçundan suçluluğundan beraat edeceğine delil değildir. ancak küfürlü konuşmalar merhabalar diğer şeyler vs. ler iddia neydi sayın başkan? İddia şu, deniyor ki Sami Hoştan bu hayali Ergenekon örgütü adına Türkiye’deki bütün mafya örgütlerini yönetiyor. Mafyanın Türkiye’deki lideri Sami Hoştan. Gerçekten bu böyle olabilir. Eğer bu böyle olduysa böyle oluyorsa savcılardan beklenen şey şudur. Bütün bunların somut delillerini faaliyetlerini hangi eylemleri hangi emir komutalar içerisinde yaptıklarını ortaya koymalarıdır. Bunun böyle olmadığını da görmekteyiz. İfade tutanakları; sayın başkan kaça kadar süremiz var nasıl”

Mahkeme Başkanı :” neye başlıyorsunuz bitireceğiz onu şimdi.”

Sanık Kemal Yalçın Alemdaroğlu müdafii av. Metin Çetinbaş .” bir 15 dakikadır 3:30’a kadar “

Mahkeme Başkanı :” nedir “

Sanık Kemal Yalçın Alemdaroğlu müdafii av. Metin Çetinbaş :” ifade tutanaklarına değiniyor iddianamede isterseniz ifade tutanaklarını özetl geçeyim şu bölümü şu cildi bari bitirmeye çalışayım. “

Mahkeme Başkanı :” bitirin, bitirin olmazsa “

Sanık Kemal Yalçın Alemdaroğlu müdafii av. Metin Çetinbaş :” yada ifade tutanakları Tuncay Güneyin beyanlarına işaret edilmiş Sami Hoştan’la ilgili. Tuncay Güneyin açıklamalarının hukuki değeri olmadığı ortadadır. Yani burada Tuncay Güneyin bahsettiği iddianamede yazılan bölümde önceki olaylar mıdır? Sami Hoştan’ın yargılanması mahkumiyetiyle ilgili önceki olaylar mıdır? Sonraki olaylar mıdır? Belli değildir. Gene yer zaman mekan mefhumunun olmadığı bütün askeri şahısları ve askeri istihbarat örgütlerini uyuşturucu kaçakçısı gibi takdim eden konuşma olduğu, ifade etmiştik. Tuncay Güneyin beyanlarıyla ilgili daha önceki açıklamalarımızı burada tekrar etmekle yetiniyoruz. Yine iddianamede Sami Hoştan’ın Şüpheli Sami HOŞTAN'ın Emniyet Müdürlüğü’nde alınan ifadesinde; Tuncay Güneyle ilgili Veli Küçük ifadesinde şüpheli Emin Gürses’in ifadesinden alıntılar yapılıyor. Veli Paşa’nın sinirlendiği vs. soruluyor. Yine bu telefon görüşmesi ve ifadelerden Sami Hoştan’ın veya Veli Küçük’ün bu telefon görüşmeleri veya ifadelerden; Sami Hoştan’ın veya Veli Küçük’ün Türkiye’deki tüm yasa dışı çıkar amaçlı suç örgütlerinin liderleri veya üst yöneticileri olduğunu çıkarmak mümkün değildir. Burada ileri sürülen olaylar ve suçlamalar 1990 yılından iddianame tarihine kadar olan geniş bir süreci kapsamaktadır. Yani yaklaşık en az 15 yıllık bir süreçte, şahısların değişik tarihlerde değişik olaylar hakkında konuştukları anlaşılmaktadır. Bunun yanında bu arada adı geçen kişi ve grupların ayrı ayrı bireysel suçları söz konusu olabilir. Veya kendi grupları içinde değişik suç işlemeleri de söz konusu olabilir. Nitekim adı geçen ve mafya denilen örgütler yüklenen suçlarla ilgili kendi adları ile oluşturulan küçük gruplar yönünden yargılanmışlar, bazı suçlardan mahkum olmuşlar bazılarından da beraat etmiştir. Halen sürmekte olan davaların olduğu da anlaşılmaktadır. Ancak bunların bir çatı altında toplanıp örgütlendiklerine dair somut hiçbir delil yoktur. Zaten bunun böyle olmadığı, telefon konuşmaları ve ifadelerden de açıkça anlaşılmaktadır. Eğer savcıların iddia ettiği gibi ismi geçen kişi ve gruplar arasında bir bağ ve emir komuta ilişkisi olsa, idi o takdirde birbirlerinden para istemeleri, rüşvet istemeleri iddiaları gündeme gelmezdi. Olsa olsa, “bu para ödenecek” talimatı verilirdi. Bu talimatı alan kişiler arasında da herhangi bir tartışma yapılmazdı. Sanıklar da suçlamaları kabul etmediklerine göre, Aksi yöndeki suçlamalar hayal ötesi komplo teorilerinden ibarettir. Hukuki dayanaktan yoksundur. Daha önce de söylendiği gibi, bazı şahısların yaşlarının büyük olması nedeniyle aralarında konuşmalarda abi vs gibi tanımlamalar getirmeleri, örgütsel bağdan ziyade toplumsal geleneğimiz olan yaşı saygıdan ibarettir. Başka bir şey değildir. sayın başkan, şimdi Sedat Peker’in Ergenekon ile bağlantısı olan bölüm, isterseniz bırakayım sayın başkan. “

Mahkeme Başkanı :” doğrudur “

Sanık Kemal Yalçın Alemdaroğlu müdafii av. Metin Çetinbaş :” ayrıla bilir miyim sayın başkan taleplere geçeceksiniz. “

Mahkeme başkanı : “ tabi, geçtik, geçtik. Sanık müdafiin savunmasının tepsine diğer sanıkların müdafilerinin alınacak beyanları ve talepleri dikkate alınarak bu oturuma mahsus olmak üzere son verildi. Sanık müdafiin savunması sırasında bir kısım sanıklar müdafileri av. Zeynep Küçük, av. Murat Bülent Hattatoğlu ve av. Taner Uzun’un geldikler görülmekle huzurdaki yerlerine alındı. Hazır diğer sanıklar müdafilerin beyan ve taleplerinin alınmasına geçildi. “



Sanık Semih Tufan Gülaltay söz istedi verildi : “ Sayın başkanım saygı değer yargıçlar Ergenekon davasının sanığı olmamda savcılık makamının iddianamede tam 13 yerde zikrettiği aleyhimde tanık olan Esra Feride Gökçimen ve Muzaffer Gökçimen’in bir devlet kurumundan para alarak aleyhimde tanıklık yapması için yönlendirildiğini ve bu kurumun başbakanlık tanıtma fonu olduğunu öğrenmiş bulunuyorum. Huzurunuzda bin bir iftirayla 27 aydır tutukluyum ve hakkımda ipe sapa gelmez iftiralar yapıldı. Bu iftiraları bu beyanları veren kişileri başbakanlık tekrar ediyorum. Başbakan Recep Tayip Erdoğan’a bağlı başbakanlık tanıtım fonundan nemalandıklarını bu fonun başındaki genel sekreterle ki, bu genel sekreterin adı Nevzat Gökçimen’dir. Muzaffer Gökçimen’in amca çocukları olduğu yine kendi yakınları tarafından birkaç ay evvel avukatlarıma bildirilmiştir. Ancak bu konuda avukatlarımın belli bir dönem tahkikat yapmaları bu işin derinliğini araştırmaları birkaç ay sürdü. Yalnız bu çalışmalarımız olgunlaşmış bulunuyor ve bu işin artık gerçek noktasına indiğimiz için bugün bu meseleyle ilgili yüksek heyetinizden 7 maddelik talebim olacak efendim onları okumak isterim. İstanbul 13. Ağır ceza mahkemesine, 16 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay cinayeti işlenmiştir. Bu olaydan sonra uzak ve yakın bir ilgim olmadığı halde bir kısım yayın organlarında aleyhimde yayınlar yapılmıştır. 19 Mayıs 2006 günü yazıhaneme gittiğimde neredeyse bir gazeteci ordusuyla karşılaştım. Kanal D, ATV, SNN Türk, Star TV, ve Samanyolu TV gibi televizyon kanallarının çekim yaptığı bir basın açıklaması yaptım. Bu basın açıklamasını da üzerine basa basa Danıştay saldırısının bizzat Recep Tayip Erdoğan’ın emriyle yapıldığını emin kaynaklardan haber aldığımı söyledim efendim. Yani basın toplantısı yapıyorum ve bu basın toplantısında Türkiye cumhuriyetinin başbakanının bu suikastın direk emri veren kişi olduğunu söylüyorum. O saatten sonra hakkımdaki bütün yayınlar durduruldu. Bir gizli el devreye girerek hakkımdaki aleyhimdeki bütün beyanlar bütün iftiralar durduruldu. Yada ben zannettim o günlerde, fakat gerçeğin böyle olmadığı daha sonra ortaya çıktı. Yani 19 Mayıs 2006 tarihinden kısa bir süre sonra 11 Temmuz 2007 günü Esra ve Muzaffer Gökçimen çifti İstanbul organize suçlar şubesine gidiyor efendim. Şube de hakkımda şikayet dilekçesi vererek benden davacı oluyorlar. Ve bu dilekçeyi bahane eden İstanbul organize suçlar şubesi görevlileri savcılıktan hakkımda tahkikat izni kopartıyorlar. Bu tahkikat izniyle birlikte yasa dışı telefonların dinlenmesi işte ajan kullanma gibi her türlü metotlarla aleyhimde tahkikat başlıyor. Sayın başkanım Ergenekon iddianamesinde toplam 13 kere tekrar edilmiş olan hakkımdaki tek suçlama işte bu Esra ve muzaffer Gökçimen’in ifadesi olup bu ifadede Esra Gökçimen Muzaffer Tekin ve Alpaslan Arslan’ı Danıştay cinayeti öncesi büroma gelerek benle toplantı yaptıklarını ve bu saldırıyı birlikte planladığımızı iddia etmiştir. Beni karşınıza sanık olarak getiren tek iddia budur efendim. Benimle ilgili dosyada hiçbir şey yoktur. Esra ve Muzaffer Gökçimen 37 ayrı suçtan 6 yıldır aranan hiç tanımadığım bir şahıs. Yine çete liderliği cinayet 17 ayrı suçtan aranan yine hiç tanımadığım başka bir şahıs organize suçlar şubesinde sözde müşteki yapılmıştır. Bakınız efendim, aranan insanlar sözde müşteki yapılarak sorgum yapılmıştır. Ve bu fezlekeyle 6 nisan 2007 günü tutuklanmam sağlanmıştır. İstanbul 12 Ağır ceza mahkemesinde yapılan ilk duruşmada Esra ve Muzaffer Gökçimen’in gasp edildiğini iddia ettiği patentlerin Türk patent enstitüsünde kaydı bile olmadığı ortaya çıkmıştır efendim. Patent haklarımız gasp edildi deniyor çete liderliğiyle suçlanıyorum. Ortada patent yok. Savcılık bakmamış bile böyle bir patent var mı bu adam böyle bir şey yapmış mı? hayır. Gasplar hakkında tahkikat açılmış ve tutuklanmışım. Devam ediyorum efendim, sözde müşteki Esra ve Muzaffer Gökçimen mahkemenin tutuklama ihtarına rağmen mahkeme duruşmalarından kaçtılar. En sonunda 5. duruşmaya yani 22 eylül 2008 günü mecburiyetten gelen Esra Gökçimen ifadelerinin tamamının yalan olduğunu vicdanen rahatsız olduğunu heyetin önünde söylemiştir. Bunun üzerine savcı ve heyetin neden bu insanlara iftira attın sorusu karşısında kocam Muzaffer Gökçimen’in baskısıyla yalan söylemek zorunda kaldım diyerek ağlamaya başlamıştır. Sayın başkanım bu hanımın ağlamaları bu hanımın sızlanmaları karşısında İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi bilmiyorum nedendir bu hanım için tutuklama kararı kesmeyerek kocası Muzaffer için tutuklama kararı vermiştir. Muzaffer Gökçimen’in şahsıma yönelik komplo ile iftiralar ile dolu bir ifade ile bu komploda rol alan bir piyon olduğu aydınlansa da onun üzerinden bu komployu planlayan gizli eller o tarihlerde henüz çözememiştik. Ancak bir takım duyumlar alıyorduk bir takım bilgiler alıyorduk elimize henüz bir belge bir delil ulaşmış değildi. Muzaffer Gökçimen’in bir yakını birkaç ay evveline kadar avukatlarıma giderek başbakanlık tanıtım fonu genel sekreteri Nevzat Gökçimen’in talimatıyla Muzafferin şahsıma yönelik komploda yer aldığını Nevzat Gökçimen ile Muzafferin akraba olduklarını bildirmiştir. Bu tarihten sonra avukatlarımın yaptığı araştırmalarda da bu akrabalık bağı doğrulanmıştır. Nevzat Gökçimen’in başbakanlık tanıtım fonu genel sekreteri makamında Muzaffere çeşitli menfaatler temin ettiği ve bunların karşılığında ajan provokatör olarak görev yaptırdığını öğrenmiş bulunuyoruz. Muzaffer Gökçimen’e AKP’li belediyelerden promosyon veya tanıtım işleri verilmiş. Ağustos 2007 de hürriyet gazetesinde Şehriban Ogan adlı muhabir kaynaklı bir haberde Muzaffer Gökçimen’in bir ürün için diyanet işleri başkanlığı din işleri yüksek kuruluyla dinen uygundur belgesi verilmek suretiyle Muzafferin güya icat ettiği Teyemmüm seti olarak adlandırdığı ürünü pazarlanmasına destek sağlanmıştır. Bu gazete haberini de size yine taleplerimle birlikte efendim delil olarak sunacağım. Şahsıma yönelik komploda yer alan iftiracı alçak devlet hazinesinden desteklenerek hizmetin karşılığı verilmiştir. Muzaffer Gökçimen’in ipe sapa gelmez iddialarını ciddiye alan savcılık hakkımda çete liderliğinden ve gasp iddiasından dava açmıştır. Benimle beraber ulusal birlik platformunun üyesi 14 kişi tutuklanmıştır. Bu akıl dışı iftirayı gerekçe olarak kabul eden sayın Ergenekon davasının savcıları da bunu ciddiye alarak bu saçmalıkları ciddiye alarak bana Ergenekon üyeliğinden dava açmıştır. Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın kendisine Ergenekon davasının savcısı ilan etmesi toplum tarafından şaşkınlıkla karşılanmıştır. Şimdi ben Tayip Erdoğan’ın neden kendisini davanın savcısı olarak nitelendirdiğini gayet net anlayabiliyorum. Tayip Erdoğan bu dava içerisinde ajan istihdam etmek suretiyle komplo ürettiği ortaya çıkmıştır. Tayip Erdoğan’a bağlı bürokratın akrabası bizzat başbakan’ın emir komutasında yalancı şahitlik yapmıştır. İftiralar ile komplo kurulmasında rol almıştır. Tayip Erdoğan’ın bu aşamada neyi inkar edeceği doğrusu çok merak ediyorum. Muzaffer Gökçimen’in 9 aydır polis tarafından arandığı ayrı. Bakınız efendim 9 aydır bu şahıs aranıyor bu şahsın adı ayrıca Ergenekon savcılarındaki tahkikatta da geçiyor. Ne hikmetse bu insan bulunamıyor. Halbuki Muzaffer Gökçimen’in belediyeler ve devlet kurumlarından iş aldığını ve elini kolunu sallayarak gezdiğini yakınlarım vasıtasıyla avukatlarım vasıtasıyla haber almaktayım. Belli ki bu şahıs korunuyor. Belli ki bir gizli el tarafından bu şahsa verilen bir takım vaatlerle bu insan korunuyor. Başbakanlık fonu bünyesinde istihdam edilmiş olan bu ajana sahip çıkıldığı ortadadır. Nasıl Tuncay Güney başbakanlık Osmanlı arşivlerinde kamufle bir görevde bulunuyorsa, başbakanlık tanıtım fonu genel sekreteri Nevzat Gökçimen de kendi ajan kadrosunu oluşturarak Tayip Erdoğan’a karşı olan kesimlere iftira atarak komplo kurmaktadır. Sayın başkanım yüce mahkemenizden şu taleplerimi arz edeceğim. 1- başbakanlığa yazı yazılarak Nevzat Gökçimen ile Muzaffer Gökçimen arasındaki akrabalık bağının sorulması, 2- başbakanlık tanıtım fonunun hizmet binasına 1,1,2006 tarihinden beri çok önemli efendim Muzaffer Gökçimen’in ziyaret tarihlerinin tespit edilmesi için yazı yazılması ve bu ziyaretlerin kamera görüntülerinin istenilmesi, 3- İstanbul veya Ankara ticaret odalarına yazı yazılarak Muzaffer Gökçimen adına kayıtlı şirketlerin tespit edilmesi, 4- başbakanlık tanıtım fonundan 2005,2006,2007,2009 yıllarında hangi şirketlere ve şahıslara ne kadarlık tanıtım kaynakları aktarıldığının tam listesinin istenilmesi, 5- İstanbul ve Ankara büyük şehir belediyelerine yazı yazılarak büyük şehir belediyesinin ve AKP’li ilçe belediyelerinin 2005,2006,2007,2008 yıllarında promosyon ve tanıtım ihalelerinin verdiği şirketlerin listesinin istenilmesi. 6- diyanet işleri din işleri yüksek kuruluna muzaffer Gökçimen’in Haziran, Temmuz, Ağustos 2007 tarihinde teyemmüm seti adlı ürünü için dine uygundur belgesi almak için yaptığı başvurunun sorulmasını, 7- yüksek heyetinizin İstanbul 12 Ağır Ceza Mahkemesi zabtını 6 ay evvel sizlere ibraz etmiştim. Yüksek heyetinizin bu zapta bu zaptı da tekrar inceleyerek bu zabıtla birlikte Ergenekon iddianamesinde aleyhimde tam 13 yerde yalan beyan ve iftiralarla dolu ifade vermiş olan Esra Feride Gökçimen ve Muzaffer Gökçimen’i adli mercileri yanıltmak suç tasnii yapmak ve iftira atmak suçlarından tutuklamasını suç duyurusunda bulunmasını saygılarımla arz ederim efendim. “

Mahkeme Başkanı :” Peki bu şeyden o yargılandığın dosyada talepte bulundun mu “?

Sanık Semih Tufan Gülaltay :” efendim neler yapmadım “

Mahkeme Başkanı :” talepte bulundun mu o mahkemeye, bu adamlar senin muhatabın orda o dosyada. O dosyadan olaya müdahil olarak katılan kişiler “

Sanık Semih Tufan Gülaltay : “ efendim ben burada huzurunuza sayın başkanım, ben burada huzurunuza Ergenekon davasının sanığı olarak getirilmem için bir dosya tanzim edildi. Yani olayı şöyle anlatayım. “

Mahkeme Başkanı :” tufan biliyoruz anlatmana gerek yok. Oradaki olaya dosyada anlattığın dosya o dosya senin yargılandığın tutuklu bulunduğun dosya o dosya burada tutuklu değilsin biliyorsun bu dosyada tutuklu değilsin orada tutuklusun o dosyada tutuklusun. O dosyanın da mağdurları konumunda olan kişilerdir bunlar. “

Sanık Semih Tufan Gülaltay :” hayır efendim bakınız “

Mahkeme Başkanı :” nedir onlar müştekisi değil mi olayın müştekisi konumunda değiller mi? dinle beni. “

Sanık Semih Tufan Gülaltay :” gözden kaçırdığınız bir şeyler var sayın başkanım. “

Mahkeme Başkanı :” şimdi bunları sen bu taleplerini o mahkemede ileri sürdün mü? Onu bana söyle “

Sanık Semih Tufan Gülaltay :” sayın başkanım biz o mahkemede bu insanları iftiracı olduklarını ortaya çıkardık bu yeni bir gelişme. Bakınız bu gelişme neden burayı ilgilendiriyor neden buraya illiyet bağıyla bağlı onu arz ediyorum. Bakınız efendim, iddianamede 13 yerde bu insanların bu beyanlarıyla başbakana suikast düzenlemek ve Danıştay suikastına iştirak etmekle ilgili suçlanıyorum. Ve bu yüzden de sayın savcılar iddianamede benimle ilgili cezalandırma talebinde bulunuyor. Yani huzurunuza sadece ve sadece bu ifadelerden dolayı getirildim. Yoksa başka ya, ben kendi hususumda kendi konumumdan dolayı arz ediyorum. Yoksa şahsımla ilgili en ufak bir delil en ufak bir tanık en ufak bir belge telefon görüşmesi yoktur. “

Mahkeme Başkanı :” şimdi sana benim söylediğimi anladın mı?

Sanık Semih Tufan Gülaltay :” ben anladım da “

Mahkeme Başkanı :” anladın, talepte bulundun mu? Şunları şu bize talepte bulunduğun o hususları o konuda o mahkemede bir talepte bulundun mu? “

Sanık Semih Tufan Gülaltay : “ efendim bu yeni bir gelişme bakınız. “

Mahkeme Başkanı :” bulunmadın mı “?

Sanık Semih Tufan Gülaltay :” hayır “

Mahkeme Başkanı :” tamam anlaşıldı, konu anlaşıldı o zaman tamam bitti. “

Sanık Semih Tufan Gülaltay : “ şimdi ben şu anda bu davayla ilgili yargılanıyorum. Ve şahsımla ilgili ifade veren kişilerin konumu budur efendim. Yüce mahkemenizden bunu talep ediyorum. Karar size aittir. “

Mahkeme Başkanı :” konu anlaşıldı Tufan. Dilekçenizi verin bize dilekçenizi “



Sanık Semih Tufan Gülaltay .” sağ olun efendim. “

Sanık Nusret Senem söz istedi verildi :” sayın başkanım, 5,6,2009 tarihli celse’nin 9. numaralı bendinde işçi partisi genel merkezinde yapıldığı iddia olunan yakalandığı iddia olunan ve suç konusu yapılan 4 adet CD’nin naip hakim vasıtasıyla incelenmesine karar verdiniz. Sayın başkanım yaklaşık 15 aydır Nihayet bir yasalara uygun bir hukuk makamı bu incelemeyi yapacak. Ceza muhakemeleri usul kanununun 22. maddesine uygun inceleme ancak yeni gündeme geliyor. Vereceğim efendim vereceğim. Ekleriyle birlikte dosyayla birlikte. Savcı veya hakimin incelemek sorumluluğu vardır. El konulan belgelerle ilgili olarak. Oysa dosyada bulunan inceleme raporları bu CD’lerle ilgili inceleme raporu 294. klasörde ve polis tarafından incelenmiş polisin ön yargılı bir sürü değerlendirmeleri var. Bunların hepsi dilekçemde sıralıyorum. Onları da takdim edeceğim. Şimdi efendim bu 4 CD 21.3.2008 tarihli işçi partisi genel merkezinde yapılan aramada bulundu deniyor. Arama kararları dosyanızda. Şimdi aynı şekilde arama kararını tekrar takdim edeceğim. Arama kararı burada elimde. Sayın naip hakimimizin kolayca incelemesini sağlamak bakımından onları da bir dosya yaptım takdim edeceğim. Arama kararında bu 4 CD kesinlikle yok. Arama tutanağında, arama kararı diyorum özür dilerim. Arama tutanağında yok. Arama tutanağında bazı CD’lerin seri numaraları var markaları var. Fakat bu 4 CD kesinlikle bu tutanakta yer almıyor. Deniyor ki arama tutanağında işçi partisi genel merkezinde 4. katta girişe göre sekreter odasında girişe göre sağ masa üzerinde bu CD’ler bulundu. Genel başkanın odası değil odası. Genel sekreterin odası. Her hangi bir yöneticinin odası değil. O CD’lerin diyelim ki orada bulundu. Bizimle bağını kurmak ta mümkün değil. Şahsımızla şahıslarla, ceza hukukunda biliyorsunuz ceza ve fiil şahsidir. İşçi partisinde eğer öyle bir belge bulunduysa o konunun yargılanmasının yapılacağı yer burası değil. Kaldı ki o CD’lerin içerisinde bu davayı ilgilendiren bu davayla bağlantı kurmayı sağlaya bilecek bir şey de söz konusu değil. Mesela 4 tane olaydan söz ediliyor. İşte Yargıtay olayı Yargıtay binasına suikast iddiası efendim Yaşar Büyükanıt’a suikast iddiası vs. şimdi bunların bu davayla bağlantısını gösteren bir şey yok. Nitekim 2. iddianamede sayın savcılar 2. iddianamenin 102 ve 105. sayfalarında açık olarak bu konularla ilgili suç isnadında bulunmadıklarını ifade etmişler. Örgütün delili olabilir ama suç isnadında bulunmuyoruz. Hazırlık hareketleri cezalandırılamaz diye açık olarak belirtmişler. Bu CD’ler işçi partisinde bulunmadı. Aramaların nasıl yapıldığını sizlere uzun uzun anlattık sayın başkan. Peki bu CD’ler nereden çıktı? Nereden çıktı bu CD’ler? Sayın başkanım bu 4 CD’nin nereden çıktığını kanıtlayan bir kısım olgular var. Bu olguları tek tek arz etmek istiyorum. Öncelikle şunu belirteyim. Bu CD’ler ikametgahımızda bulunmadı. İstanbul da partinin merkezi arandı orada bulunmadı. Sayın genel başkanımızın evi arandı orada bulunmadı. Orada yüzlerce CD var. Benim evim ve konutum arandı orada bulunmadı. Sadece iddia konusu 4 tane CD genel merkezde bulundu deniyor. Binlerce CD var bulunan. Sadece genel merkezde bulunan 1047 adet CD,DVD bant vs. var. Bu belgelerin arandığı gün aynı zamanda bilgisayarlarımıza da el kondu. Daha sonra birkaç ay sonra bu bilgisayarların tamamı iade edildi. Tamamı iade edildi. Ve hiç birinde bu CD’lerin oluşturulduğunu gösteren bir kanıt bulunmadı. Bulunmadığı için iade edildi. İncelemeler tamamlandı bütün belgeler bütün bizim genel merkezden İstanbul ilimizden evlerimizden konutlarımızdan alınan bütün bilgisayarlar iade edildi. İstisnası yoktur bir tanesi dahi istisna değil tamamı iade edildi. Biz bunları her halde havada falan bir yerde oluşturmadık. Oluşturulduğu bir yer olması lazım. Demek ki işçi partisinde oluşturulmadığı kesin bunların. Ben …….. birinci oldu budur işçi partisinde bulunmadığının oluşturulmadığının birinci kanıtı. Sayın başkanım bu CD’lerden birinde Veli Küçük PDF diye bir dosya var. ş CD princo marka o 4 CD’nin birisi seri numarası da var. Polisin inceleme raporunda burada bir şema var. Şemanın ismi emekli general Veli Küçük’ün illegal yapılanması. Burada Ekonomi Lobi, isimler var altında işte Şevket Sabancı, Üzeyir Garih, Korkmaz Yiğit, Hayyam Gariboğlu vs. muazzaf subaylar var TSK diye başlık altında, siyasiler var patiler sayılmış. ANAP, DYP, FAZİLET PARTİSİ, DYP, DSP, Çile Çiçekleri vs. Tansu Çiller, gidiyor. İlişkili guruplar ülkü ocakları, ulusal güç birliği vs. gibi şeyler var. Silahlı mafya vs. böyle gidiyor. Bu belge princo CD içerisine konmuş. Bu belge bilgisayarda oluşturulmuş bir belge. Fakat ne görüyoruz, bu belge Tuncay Güneyin 2001 yılındaki sorgusu sırasındaki elle yazdığı Ergenekon şeması. Aynısı bire bir hiçbir isim farklılığı yok. Sadece bilgisayara geçmiş. Şimdi bu belgenin bizim partimizde bulunmasının hiçbir ihtimali yok. Bu emniyetin hazırladığı bir belge besbelli. Kendileri bu el yazısı, şemaya almışlar ve ondan sonra hazırlamışlar. Bu şekilde başka bir şema haline getirmişler. Bunu nerden anlıyoruz. Emniyette hazırlandığını, Adil Serdar Saçan mahkemenize bir dilekçe gönderdi. Orada dedi ki siz Tuncay Güney belgelerini arıyorsunuz ama o belgeleri yanlış isimle arıyorsunuz. İsmi emekli General Veli Küçük’ün illegal yapılanmasıdır bu isimle ararsanız istihbarat dairesinde bu isimde ararsanız biz oraya bu isimle gönderdik. Ararsanız bulursunuz dedi. Ben de bunun üzerine uyandım. Bu belgelerin aynı belge olduğunu ve bunun emniyette hazırlanmış olduğunu o, yazı üzerine o dilekçe üzerine anladım. Bu belge İstanbul Emniyet müdürlüğünde olan bir belge ama başka hiçbir yerde olma ihtimali yok. Aynısı ikisini de takdim ediyorum. İkinci olgu dediğim gibi budur. Bu belge İstanbul bu CD’ler bu belge CD’lerin İstanbul Emniyet Müdürlüğünde hazırlanmış olma ihtimalini gösteriyor. Veya istihbarat olduğuna göre istihbarata verdim diyor Adil Serdar Saçan Emniyet Genel Müdürlüğü istihbarat dairesinde olması muhtemeldir bunun. Bunu takdim edeceğim size. 3. olgu efendim bu CD’lerin işçi partisinde hazırlanmadığını işçi partisine tertip yapmak amacıyla aramadan sonra deliller arasına konduğunu gösteren 3. belge. Avukat Levent Göktaş’ın sayın genel başkanımıza gönderdiği bir mektup var. Mektubu takdim edeceğim. Mektup Levent Göktaş tutuklandıktan ve bu cezaevine konduktan sonra sayın genel başkana yazılmış. Koğuşunu yazmamış gerçi ama buraya yazılmış. Mektupta genel başkanın yazmış olduğu Ergenekon isimli kitabı okuduğunu ve o kitaptaki bir dosyanın sayın genel başkana da emniyetteki sorgusunda sorulduğunu gördüğünü aynı dosyanın gözaltına alındığı sıra kendi bürosunda yapılan armada bir başka avukat arkadaşın masasında bulunan DVD içerisinde de olduğunu ve aynı olduğunu gösteriyor ve bunu bu diyor yeni bir komplo için yani bir komplo için size örnek olabilir diyor. Bunu mahkemeye de sunabilirsiniz diyor. Bunu mahkemeye de sunabilirsiniz diyor. Şimdi bu belge bahsettiği belge Yargıtay’la ilgili notlarım isimli pirinko isimli CD içerisinde bulunan bir dosya. Yargıtay’la ilgili notlarım. Bakın Yargıtay’la ilgili notlarım dosyasında neler varmış? Aynı Yargıtay 8. Hamdi Yaver Aktan’a teşekkür ederim. Bu not aynen Levent Göktaş’ın büromda bulundu dediği DVD içerisindeki notun aynısı. Mektubunda onu belirtiyor. Bu ifade Yargıtay 8 Hamdi Yaver Aktan’a teşekkür edelim notu aynı şekilde elba isimli, pirinko dediğim yanlış söylemişim elba isimli CD içerisinde polis inceleme raporunun inceleme raporunun dizi 80’inde bulunuyor. Hem birinci sayfada belirtilmiş hem de aynı raporun bu konuyla ilgili ikinci sayfasında yani 79. dizide de aynı ifade yer almış. Şimdi Levent Göktaş isimli avukat meslektaşımı ben sadece gözaltına alındıktan sonra duydum emekli bir subayımız hiçbir şekilde hayatımda tanımam. Bu dosya hem onda bulunuyor hem ben de bulunuyor. Aynı ifadelerle Yargıtay’la ilgili notlarım ve içindeki bilgi de aynı. Bu nasıl olabilir? Polis bana koyduğunu benimle irtibatlandırdığı CD’ye koymuş aynı şekilde Levent Göktaş’la ilgili CD’ye de koymuş. Ancak bu şekilde izah edilebilir. Çünkü ikimizin bir araya geldiğini gösterir hiçbir şey yok. Milyarda bir bile olmaz. Aynı şeyleri düşüneceğiz aynı kelimeleri aynı noktalarla. Bakacaksınız aynı. Yazı karakteri de aynı ifadelerde aynı efendim tırnak üzerindeki tırnak işareti e aynı her bir şeyi aynı. Bir tek ihtimal var ancak bir merkez. Bu soruşturmayı yürüten merkez bunu hazırlamışsa mümkündür bu. Bunu hazırlayan merkez hangi merkez? Soruşturmayı yürüten merkez. Bunu savcılar mı yaptı? Emniyetçiler mi yaptı? Onu bilemem. Ama o soruşturmayı yürüten merkez bu CD’yi üretmiş bu belli bunu kanıtlıyor. Bu iki kanıtı da aynı şekilde takdim edeceğim. Şimdi bir başka kanıt sayın başkanım bir liman lokantası yemeği hikayesi var. Liman lokantası, işçi partisinde bulunan şimdi ismini zikrettiğim Elba marka seri numarası M4C524B-R2 - 09-40 numaralı CD. Bu Yargıtay’la ilgili notlarım isimli word belgesi deniyor. Bu belgede polisin yaptığı incelemeye göre bu CD 01.02.2008 tarihinde oluşturulmuş. Oluşturma tarihi bu. 02,01 yani Ocak 2 2008 tarihinde oluşturulmuş. Biz gözaltına alınmadan yaklaşık iki ay önce 3 aya yakın 3 ay süre önce. Şimdi efendim bu CD’de deniliyor ki, AKP iddianamesini Ankara liman lokantasında General Levent Ersöz Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı yardımcısı Ömer Faruk Emin Ağaoğlu işçi partisi genel sekreteri Nusret Senem ve bu davadan tutuklu Ergün Poyraz bir yemekte oturdular konuştular ve belli konuları onlar birlikte tasarladılar deniyor. Bu basında da yer aldı. 25 Mart 2008 tarihli Yeniçağ gazetesinde Aslan Bulut’un köşesinde bu yazıldı. Ben de o gün gözaltına alındım. Ben o gün onu okudum, kim bu saçmalığı yapmış diye gülüp geçtim. Ama akşamüzeri de gözaltına alındım. Yani saçma olmadığı ortaya çıktı. Sonra bu belge bu polisin incelemelerinde ortaya çıktı. Şimdi efendim, bu Yargıtay’la ilgili notlarım dosyasındaki bu ifadeler gerçekten bir tertip kurulduğunu bir komplo yapıldığını kanıtlıyor. Nasıl kanıtlıyor onu da söyleyeyim. Bakın şimdi aynı word belgesinin içerisinde şöyle bir ifade var; AKP dosyasını Emin Ağaoğluna iletelim böyle bir not yazmışız. Görüşünü alalım limandaki yemeğe yetiştirelim yemeğe Emin Ağaoğlu dışında Ergün Poyraz, Levent Ersöz paşa da gelecek. Söz konusu polisin değerlendirmesi bu. Söz konusu belgenin oluşturma tarihine bakıldığında 02.01.2008 tarihinde oluşturulduğu dolayısıyla AK partinin kapatılmasına kapatılması iddianamesi açılmadan yaklaşık 3 ay öncesinde adı geçen şahısların bir araya gelerek AK partinin kapatılmasıyla ilgili hazırlık yaptıkları değerlendirilmektedir. Tarih burada son derece önemli oluşturma tarihi. 02.01.2008 Ergün Poyraz bu tarihten 7 ay önce kandıra cezaevinde tutuklu. 27 Temmuz 2007 tarihinde Ergün Poyraz gözaltına alınmış. Bu CD ne zaman oluşturulmuş? 02.01.2008 yani 7 ay 6,5 küsur ay. Ergün Poyraz cezaevinden çıkıp her halde bunu birlikte liman lokantasında yemek yemedik. Bir tesadüf daha sayın Levent Ersöz generalimiz o da tutuklandı. Onun İstanbul 250.maddeyle yetkili CMK 250 maddeyle yetkili mahkemede verdiği ifadesi var. O ifade aynı zamanda bu davanın 2. iddianamesinde de konmuş. Aynen konmuş. 732. sayfası sayfasını söylüyorum. İddianamenin 732. sayfasında sayın Levent Ersöz diyor ki, orada savcılık Levent Ersöz’ün mahkemede verdiği sorguda verdiği ifadeyi aktarmış. Orada diyor ki evet böyle bir yemek yedim. Ömer Faruk Emin Ağaoğlu vardı. Yargıtay Başsavcı Yardımcılığından bir kişi vardı bir de ayrıca Hakim emekli bir subay arkadaş vardı ben vardım. Bizler oturduk yemek yedik fakat tarih 2006’ıydı. Şimdi bu neyi kanıtlar sayın yargıcım? Bizim partimizde bulunduğu iddia edilen elba CD’nin elba CD’nin aslında bizleri suçlamak için bir tertip amacıyla oluşturulduğunu ispat eder. Üstelikte AKP’nin kapatılma davası ayın 14’ünde 14 Martta iddianamesi anayasa mahkemesine verilmiş biz de 25’inde tutuklanmışız. AKP davasıyla ilgili olarak bizleri suçlayacak ya, onun için hazırlanmış bir belge olduğu intibaını veriyor. Ve bunun kesinlikle bizimle ilgili olmadığını bu soruşturmayı yürüten makamlarca bizi suçlamak üzere hazırlandığını kanıtlıyor. Polisin kendi yaptığı incelemenin raporunu sundum burada. Levent Ersöz’ün verdiği ifadeyi anlattım. 2. iddianamede var sayın naip hakimimiz bakar 732. sayfaya görürler. Evet liman lokantası yemeği de Sayın Yargıcım böyle. Bir başka kanıtını daha takdim edeceğim bunun doçent Doktor Ümit Sayın’ın bilgisayarından çıkan bir belge var bu bize atfedilen elba CD’nin içerisinde. Ümit Sayın bizden bir ay önce ocak ayında Ocak 2008 de gözaltına alınmış ve bilgisayarına da el konmuş. Onun Kadıköy cumhuriyet savcılığına yazmış olduğu bir dilekçe bizim bu elba CD’nin içerisinde çıkıyor. Ümit Sayın’la konuştuk kendisi de burada ifade etti Ümit Sayın bu dilekçeyi hiçbir yere göndermemiş. Hiçbir yere göndermemiş bilgisayarında duruyor. Gözaltına alınmış emniyete götürülmüş İstanbul emniyetine bu belge bizim bilgisayarda çıkıyor. Bu nasıl izah edilebilir bu. İstanbul’da sorguyu yapan şahıslar Ümit Sayın’ın bilgisayarından bu belgeyi bizim CD’ye aktarmışlar. Bundan başka bir anlam çıkmaz bundan. Şimdi her tarafı böyle olan yüzlerce daha kanıtını söyleyebilirim CD’lerin işçi partisinde bulunmadığını işçi partisini suçlamak için soruşturmayı yürüten makamlarca bu makamlar savcılıkta olabilir dediğim gibi nitekim bir belge sunduk size el yazısı Yargıtay CD’si ile ilgili bir not. Sayın savcı Pekgüzel o belgeyi sahiplendi benim el yazım dedi. O el yazısı belge bir tutanak değil. Eğer tutanaksa tarihi olur. Nerde düzenlendiği belli olur imza olur biz bunu söyledikten aylar sonra üstelikte gündeme getirdikten aylar sonra hatırlayıp söylediler. Kabul ettiler yani onun için savcılıkta diyorum. Ayırmıyorum savcılığı, hem savcılık hem emniyet mensupları bu tertibi yapmış olabilir. İşçi partisini suçlamak için yapmış olabilir. Sayın başkanım bu CD’lerle ilgili bir başka önemli olguya daha değineceğim ve belgesini sunacağım. Partimiz 21 Mart günü arandı 24 Mart günü taraf gazetesinde Yargıtay krokisi ve krokinin açılımı diye iki tane belge yayınlandı. O gün o gün sabah sayın genel başkan sabah 08 civarıydı mahkemesindeki sorgusunun akabinde tutuklandı ve Ferit İlsever ve diğer arkadaşlarımız tutuklandılar. Ben o tutuklama işleminin yapıldığı gün hem sayın genel başkanın hem de Ferit İlsever’in avukatı olarak sorgularına katıldım. Tutanaklarda da var onları da takdim ettim. Sorgularına katıldım arkasından da onlar cezaevine gönderildikten sonra da işçi partisi genel merkezine giderek bir basın toplantısı düzenledim. Bu belgelerin mahiyetini orada basın toplantısında açıkladım. Sorgumda da basın toplantısının metnini mahkemenize takdim ettim sundum. Sayın genel başkanın savcılıktaki sorgusu 23 Mart günü öğleden sonra getirildiler. Evet savcılığa getirildiler savcılıkta ben bunu böyle bir kroki mevzuunun bilgisini aldım. Orada ban böyle bir Yargıtay krokisin den söz ediliyor senin de ismin geçiyor diye ifade ettiler. Ben hatta sayın genel başkanın sorgusu yapıldığı sıra sayın savcılara haber gönderdim böyle bir şey varmış eğer bir bilgi sormak istiyorlarsa ben buradayım hazırım arzu ederlerse gelir bilgi veririm dedim. Fakat çağırmadılar şey yapamadık. Bu kroki taraf gazetesinde yayınlanınca basın toplantısı yaparken o birinci sayfadan yayınlandı. Bunu büyüttük üzerinde bazı rakamlar falan görünüyor. Büyüttük bunu fotokopi makinesinde üzerine 13 Mart tarihi yazıyor. 13 Mart bir faks numarası var ve 13 Mart tarihi yazıyor. İşaretledim buradan büyütülmüş halinde daha net olarak var. 13 Mart 2008 saat 17:12 aynı zamanda bir de telefon numarası var Ankara ya ait. Telefon numarasını araştırdık taraf gazetesinin Ankara bürosu çıktı. Tarih de 13 Mart işçi partisi 21 mart günü arandı. 8 gün önce, 8 gün önce bu belge taraf gazetesinin Ankara bürosundan İstanbul’a bir yere fakslanmış İstanbul bilmiyoruz tabi bir yere fakslanmış. Ve haberin içerisinde de bu belgenin bir CD’den alındığını anlatıyor. CD’nin içerisinden çıkan bir belge olduğu anlatılıyor. Biz 21 mart günü partimiz arandığına göre 8 gün önce bu CD taraf gazetesinde ne arıyor. Taraf gazetesi bunun 23 mart olduğunu iddia etti sonra dedi ki 13 mart değil de 23 marttır. Hadi diyelim biz o rakamı karıştı yanlış okuduk farz edelim 23 mart, sayın genel başkanın sorgusu 22 mart günü başladı İstanbul da. 23 mart sabah 07:35 sayın başkanım, işçi partisinin genel merkezinden 1047 adet dediğim gibi CD DVD bulundu. İstanbul İl merkezinden binlerce genel başkanın evinden keza çok sayıda sayısını bilemiyorum, aynı şekilde Ferit İlsever’in Adnan Akfırat’ın Serhan Bolluk’un aydınlık dergisinin ulusal kanalın hepsi aynı gün arandı aynı binada arandı. Binlerce CD bulundu burada, Ankara’daki arama 21 mart günü saat 17:30 da bitiyor. İşte tutanağın altında yazıyor. İş bu tutanak mahallinde tutulan tutulmakla altı birlikte imza edildi. 21,3,2008 saat 17:45. 17:45 de imzalanmış. Saat sabah 03.30 da başladı 17:45 de bitti. Bu belgelerle birlikte belgelerle birlikte gözaltına alınan burada ifadelerini aldığını kendilerinde silah bulunan birkaç tane sanık vardı. Bunların işlemleri vs. aynı gün yani 21’i saat 12 civarına kadar gece 12, 24 civarına kadar sürdü. 24’ten sonra İstanbul’a bu belgelerle belge çuvallarıyla hareket ettiler. Bir minibüsle ertesi gün yani 22’si sabah saatlerinde İstanbul’da sayın başkanım, bir gün içerisinde yani 24 saat sonra sayın genel başkanın ifadesinin sorgusunun başladığını farz edelim. O zaman soruluyor bu CD’ler sayın genel başkana bu 4 CD soruluyor. 24 saat içerisinde binlerce CD nasıl incelendi. Sadece genel merkezde bulunanlar değil İstanbul da bulunanları da katmamız lazım. Polis bu kadar belgeyi CD’yi nasıl inceledi de bu 4 tane CD’yi buldu. Ve sadece genel başkana bu 4 CD’yi soruyor. Başka hiçbir şey sormuyor. Sadece bu 4 CD’yi soruyor. Emniyetteki sorgu tutanağına bakınız sadece bu 4 CD’yi soruyor. Bu ancak ellerinde önceden ellerinde olmakla mümkündür. Başka bir türlü olması mümkün değil. Bakın biz tutuklandık aylar geçti avukatlarımız sık sık emniyete giderek CD’leri belgeleri geri verin diye istediler bize hep şöyle gelip haber verdiler. Daha torbaları doğru dürüst açıp baktıkları bile yok. Çünkü bakmaya ihtiyaçları yok ki, bulmak istediklerini zaten kendileri koymuş hiçbir başka belgeyle ilgili iddia var mıdır? İşçi partisi hakkında bizler hakkında sadece bu belgeler bu CD’lerle ilgili. Ellerinde olduğu için sadece bunları sormuşlardır. Bize de aynı şeyi sordular. Bu olgular sayın başkanım CD’lerin işçi partisinde kesinlikle bulunmadığını soruşturmayı yapan makamlar tarafından tertip amacıyla oluşturulduğunu ve deliller arasında konduğunu kanıtlıyor. Bu değerlendirmelerimi sayın heyetinizin ve sayın naip hakimimizin incelemesine sunuyorum belgeleriyle birlikte. Teşekkür ediyorum söyleyeceklerim bunlar belgeleri düzenleyip veriyorum. “

Mahkeme Başkanı :” bu diğer CD’ler bilgisayarlar iade edildi diğer CD’ler iade edildi. “

Sanık Nusret Senem : “ edildi hepsi edildi “

Mahkeme Başkanı :” ne zaman edildi. Bilgisayarla birlikte mi iade edildi. “

Sanık Nusret Senem : “ hayır çok oldu. Duruşmalar başlamadan “

Mahkeme Başkanı :” yani bilgisayarlarla birlikte mi CD’lerde iade edildi. “

Sanık Nusret Senet : “ birlikte bilgisayarlarla birlikte iade edildi efendim bütün CD’lerimiz DVD’lerimiz bantlarımız her şeyimiz iade edildi. Bilgisayarlar da dahil iade edildi. Telefonlarımız yani o tarihte cep telefonlarımız falan hepsi iade edildi. “

Mahkeme Başkanı :” onları alacağız değil mi vereceksiniz değil mi onları ?



Sanık Nusret Senem :” tabi takdim ediyorum efendim. Hep üzerlerine, üzerlerine ek numaralarını yazmışım şimdi düzeltmek için zaman şey yapmayım dilekçemi de takdim ediyorum. Teşekkür ederim “

Sanık Kemal Kerinçsiz söz istedi verildi : “değerli başkanım, cumhuriyet gazetesinin bombalanması konusunda sayın mahkemenizden iki defa talepte bulunmuştum. Sanıyorum bu taleplerimin bir tanesi yazılıydı diğeri de şifai talepte bulunmuştum. Demiştim ki, 5 mayıs 2006 tarihinde 2. olarak 10 mayıs 2006 tarihinde 3. olarak da 11 mayıs 2006 tarihinde 3 defa üst üste şehrin göbeğinde olan bir yer ki, şişli de merkezi bir yer bir çete tarafından bombalanıyor ama maalesef 6 veya 7 günlük süre içerisinde bu bombalamaya binaen hiçbir güvenlik gücü bu konuda harekete geçip de bu faaliyeti kim gerçekleştiriyor diye bir araştırma yoluna gitmiyor. Bu çok ilginç bir hadise geldi. Gerçekten de öyle. Çünkü bu kişiler dosyayı tetkik ettiğimizde çevresine yaklaşık 1 veya 2 km lik çerçeve içerisine toplanıyorlar. Yeri geziyorlar sokaklara bakıyorlar. Mecidiyeköy de toplanıyorlar. Arkasından yeni kurulan iş merkezinin önünde randevulaşıyorlar yani bu 7 günlük süre içerisinde etrafta sürekli olarak telefon görüşmeleri yaptığını efendim tetkik ettiklerini işleyecekleri suçlardan sonra nasıl kaçacaklarını hangi sokaklara sapacaklarını tespit ediyorlar. Ama bütün bunlara rağmen dedim ki orada yapılacak olan birkaç baz istasyonundaki tespitler bu insanları çok rahatlıkla ortaya çıkarabilecek. Ama maalesef o konudaki taleplerim değerli mahkemenizce kabul görmedi. Şimdi yapmış olduğumuz incelemede çok ilginç bir belgeye rastladık ki, bu bombalama hadisesinin 3.’süne katılan yani 10 mayıs tarihli 11 mayıs tarihli bombalamaya katılan İsmail Sağır Edirne de çalışan biri. 10 mayısa kadar Edirne de çalışmış. 10 mayıs ta sabah geliyor Erhan onun arkadaşı onunla irtibata geçiyor. Erhan diyor ki ben sana iş bulacağım diyor yine aynı gün Edirne den geldiği gün 10 mayısta birlikte buluşuyorlar ve bu bombalama görevini kendisine veriyorlar. Ankara’da terörle mücadele şube müdürlüğünde ifadesinde aynen şu giriş kullanılıyor değerli başkanım, soruldu, Ankara 11 Ağır Ceza mahkemesinin 7,5,2006 tarih ve 2006/508 değişik iş sayılı kararıyla kullanmakta olduğunuz 0544 951 93 88 nolu telefon dinlemesinde. Yani Edirne de çalışırken bu şahıs daha henüz bu işi üstlenmeden 10 mayısa gelmeden 7 mayısta bir telefon dinleme kararı alınıyor. İsmail Sağır hakkında bu son derece ilginç. Ve talep eden makam muhtemelen Ankara terörle mücadele veya cumhuriyet başsavcılığı şimdi 7 mayısta bu talepte bulunduğuna göre acaba diğer aynı kişilerle ilgili böyle bir teknik takip var mı. eğer sadece bu kişinin değil hem cumhuriyet gazetesinin bombalanmasına katılan hem de Danıştay olayına katılan kişilerin tümünün hakkında terörle mücadele şube müdürlüğünce veya cumhuriyet savcılığınca her hangi yapılan bir teknik takip veya dinleme taleplerini buraya getirtirsek en azından bu kişiler üzerinde olaydan önce veya cumhuriyet gazetesinin bombalanmaya başladığı tarihlerde bu şüphelerin nelerden kaynaklandığını neden böyle bir talebe ihtiyaç duyduğunu şubenin veya savcılığın ortaya çıkacaktır. Değerli mahkeme bu konuda iki telefonun dinlendiğine ilişkin zabıtları sunuyorum.”

Mahkeme Başkanı :” o telefon geldiğinde o dosya geldiğinde hepsi yok mu içlerinde “

Sanık Kemal Kerinçsiz : “ ben bunu gördüm değerli başkanım. “

Mahkeme Başkanı :” yani yok “

Sanık Kemal Kerinçsiz : “ Danıştay dosyası mı “

Mahkeme Başkanı :” Danıştay dosyası geldiğinde “

Sanık Kemal Kerinçsiz : “ belki olmaya bilir değerli başkanım onu bilemiyorum. çünkü dosyaya vakıf olmadığımızdan ama bu önemli”

Mahkeme Başkanı :” daha gelmedi henüz elimize de onun için “

Sanık Kemal Kerinçsiz : “ doğrudur değerli başkanım ben bu taleplerimi zaten birleşmeden önce sunmuştum. “

Mahkeme Başkanı :” tabi tabi tabi “



Sanık Kemal Kerinçsiz : “ şüphenin o şüphenin ortadan kalkması amacıyla bu beyanlarım. Sayın başkanım yine bir talebimde şuydu. İddianamede emniyet ve savcılık ifadelerinde tanıkların beyanlarının iddianameye geçerken tahrifatlar yapıldığını söylemiştim. Yoruma dayalı değil doğrudan doğruya tahrifatlar yapıldığını beyan etmiştim. Ve o tahrifatlar konusunda da bilirkişi incelemesinde sizlerden talepte bulunmuştum. Ancak bu bilirkişi incelemesini sizler kabul etmediniz. Dediniz ki önce ortaya çıkartın ondan sonra bu konuda yeniden talepte bulunduğunuz da karar veririz. Ancak tabi bir sanığın yaklaşık sadece emniyet ifadesinin 50-100 sayfa olduğunu düşündüğünüzde 86 sanığın tümden ifadelerini şahsımın cezaevi şartlarında gözden geçirmesi zor. Tabi başladım böyle bir göreve ama birçok tahrifatı da ortaya çıkardım. Çok uzun bir zaman alacağı bir gerçek. Fakat emin olunuz ki yapılan tahrifatlara baktığımızda iddia makamının nasıl bir iddianame hazırladığı sanıklara nasıl baktığı o tertibin içerisinde nasıl yer aldığı çıplak gözle görülecektir. O çalışmamın sonucunu değerli mahkemeye sunacağım. Ancak bu arada bu tahrifatlar veya mahkemenizi yanıltma gayretleri bu davanın içerisinde yer alan iddia makamının sanıklara nasıl baktığı konusunda sadece yapılan yanlışlıklar bununla alakalı ve ilgili olarak kalmamış. Bir kısım telefon kayıtları üzerinde sizlere beyanda bulunduğumda göreceksiniz ki, bu telefon kayıtlarında dahi masa başında doğrudan doğruya tesadüf demeyim olduğu gibi abartmak amacıyla bir takım rakamların yazıldığını görmüş olacağız. Değerli başkanım ben telefon konusunda 16yıldan beri tek bir telefon kullandığımı ifade etmiştim. Telefon çıktığından bu yana tek bir telefon. İkinci bir telefon almadım. Ancak iş hattına müracaat ettik o da ekonomik olması sebebiyle o iş hattı telefonumda 0533 294 91 90 nolu telefondur. Ve bir telefon şahsıma geldiğinde iki telefona da yazılıyordu. Ve nitekim bunun yazısı da dosyaya geldi. Bu konudaki delil. Ancak tarafıma verilen CD’yi tetkik ettiğimde ki, aşağıda ayrıntılı şekilde belirteceğim üzere bir kişiyle yapılan görüşmemde buradaki sanıklardan bir tanesiyle her hangi biriyle 3 ayrı görüşme sayısı ortaya çıktı. Sizleri sıkmadan birkaç tanesini örnek vereceğim değerli başkanım. Yani iddianamenin ne şekilde ortaya çıktığını gösterecek. Sürekli hep kuvvetli şüpheden bahsediyoruz. Kuvvetli şüpheyi doğuran unsurlardan bir tanesi de bu telefon görüşmeleri. Sayın Özese hakimimiz birkaç defa sordu Bekir Öztürk’te olsun Muammer Karabulut’la görüşmelerimizde olsun bu görüşme sayısının yüksekliği nedir diye elbette kafanızda soru işareti kaldı. Ama siz bu rakamları tabi masa başında yazarsanız elbette ki bu rakamlar yüksek olarak huzurunuza gelecektir. Ve şüpheyi de doğuracaktır artıracaktır. Misal olarak Behiç Gürcihan ile yaptığım görüşmelerde sayın başkan, iddianamenin benimle ilgili bölümle geçen görüşme sayısı 33 iddianamenin onunla ilgili görüşme sayısı belirtilmemiş. Celp edilen sizin bana vermiş olduğunuz CD’yi incelediğimde telefon kayıtlarında görüşme sayısı 5 yani aradaki görüşme sayısı farkı 28 bakınız benim iddianamemde 33 ama gerçekte tespiti yapmış olduğumuzda 5 net telefon görüşmem olduğu ortaya çıkıyor. Yılbaşı ve bayram kutlamaları için çekilen esas sayısı iki mükerrer yazılan telefon görüşme sayısı 1 aramaların tamamı Behiç Gürcihan tarafından yapılmış. İlk arama tarihi 22,9,2006 son arama tarihi 11,12,2006 iletişimin yapıldığı tarih süreci 3 ay 11 gün. Tabi bu süreç içerisinde ki, tanışma sürecinde 5 aylık süreç dikkate aldığınızda sayın Behiç Gürcihan’la benim sözde örgüt üyeliği ilişkisini kurmam zaten mümkün değil. Benim burada işaret etmek istediğim nokta iddianamede 33 gerçek görüşme 5. bunun izahata ihtiyacı var. Bu iddianamenin tümünün izahata ihtiyacı var. Ama her elimize aldığımı nokta kokuşmuş vaziyette. Ve biz bu tertip delillerle yaklaşık 97-98 celsedir hep şüphe üzerine tutukluluğumuz devam ediyor. Yine Bekir Öztürk’le değerli başkanım, iddianamede onun bölümünde geçen görüşme sayısı 181 onun bölümünde siz onu sordunuz zaten 181 tane, benim bölümümde geçen görüşme sayısı 89 aradaki fark sayın başkanım 181 89’u düştüğünüzde yaklaşık hemen hemen 93 gibi bir fark ortaya çıkıyor. Kayıtlara baktığımda CD’den kayıtlara baktığımda görüşme sayım53’e düşüyor. Yani 89’dan 53, 181, 89 ve 53 cevapsız arama sayısı 30 yıl başı ve bayram kutlamaları için çekilen mesaj sayısı 6 ilk arama tarihi 26,7,2006 son arama tarihi 7,11,2006 telefon görüşme aralığı 3ay 12 gün. Kendisiyle tanışma sürecim 2006’nın başıdır yaklaşık 8 veya 9 aydır. Bu süreç içerisindeki zaten 11. ayın 2006’nın 11. ayında kavgalı husumet haline gelmişizdir. Hiçbir görüşmemiz olmamıştır bu süreç içerisinde bu telefon görüşmeleriyle bu kişiyle benim sözde örgüt ilişkinse girmem zaten mümkün değil. Kaldı ki, Kuvai Milliye derneği de kendisiyle husumet haline düştüğümüz tarihten sonra kurulmuştur. Burada sayın avukat Metin Bey Kuvai Milliye derneğinin faaliyetlerinden bahsederken o faaliyetlerin hiç biri o derneğin değil. İddianamenin her tarafında bu şekilde sıkıntılar var. Bu yanlışların tabi sadece basit hatalar sonucu yapıldığına inanmıyorum. Tamamen kendi kafalarındaki örgüt ilişkisini ortaya karıştırmak koymak amacıyla yapılan kasıtlı karışıklıklar ve yaratılan karmaşa yine değerli başkanım, bunları neden söylüyorum sizlere sıkmak istemiyorum ama sorgum sırasında o CD gelmediğinden bu tespitleri yapamamıştım. Ve bu şüphe tabi kafalarınızda mutlaka şu veya bu şekilde bir tarafında kalmıştır diye düşündüm. Güler Kömürcüyle iddianamede benim bölümümde geçen telefon konuşma sayısı 19 onun bölümünde geçen konuşma sayısı 34 aradaki fark 15 celp edilen telefon kayıtlarında görüşme sayımız sadece 7’dir bakınız aradaki fark benim kaydıma göre 12 onun kaydına göre 27 böyle bir iddianamede ciddiyetten nasıl bahsedilebilecek. 2 defa şahsıma mesaj atılmış kendileri tarafından 2 adette mükerrer yazım söz konusu 5 defa Güler Kömürcü beni aramış 2 defa ben kendisini aramışım. İlk görüşme tarihimiz 1.8.2006 son görüşme tarihimiz 21,9,2007 telefon iletişim süremiz 1 yıl 1 ay 9 gün sözde örgüt ilişkisinin kurulması zaten mümkün değil bu süreç içerisinde. Kaldı ki görüşmelerim gerek kendisi gerekse şahsım tamamen gazetecilik çerçevesinde geçtiğini söylemiştir. Yine bir başka örnek değerli başkanım, Mehmet Zekeriya Öztürk ile görüşmelerimiz çünkü orada da çok büyük abartı çıktı. Orada da tereddütlerim vardı. Ben bu kadar görüştüğümü tahmin etmiyorum. Ve nitekim gelen kayıtlarda bunu gösterdi. İddianamede benim bölümümde geçen görüşme sayısı 153 onun bölümünde geçen görüşme sayısı 253 adeta masa başında yazılmış. Kimin kafasına ne rakam gelmişse onu koymuş. Aradaki fark 100 10 olsa kabul ederim. Birinde bir hata olsa tamam. Ama tamamında bu şekilde hatalar misli misli hatalar var ise o zaman sizlerinde dönüp iddia makamına sormanız lazım nedir bu diye? İlla bunları şifai olarak sormanıza gerek yok bakışlar yeterlidir. Celp edilen kayıtlara göre görüşme sayım 39 değerli başkanım bakın nerden nereye geliyoruz. Yani 153, 253, ve gerçek rakam 39 yani sözde örgüt böyle yaratılıyor. Benimle ilgili bölüm ile fark 114 onunla ilgili bölüme göre fark 214 2 mesaj ve 6 mükerrer yazılım söz konusu. 33 defa beni aramış, 6 defa ben onu aramışım. İlk görüşme tarihi 25,7,2006 son görüşme tarihi 19,10,2007 görüşme sürecimizin aralığı 1 yıl 2 ay 24 gün tanışma süremizde azami 1,5 yıl. Ki, bu da tamamen müdafilik vekillik ve müvekkillik çerçevesinde yapılan görüşmelerdir. Bu süreç içerisinde örgüt ilişkisinin başlaması devam etmesi sona ermesi zaten mümkün değil. Yine bir örnek daha vereyim efendim Oktay Yıldırım ile ilgili yine burada da abartılar söz konusu iddianamede benim bölümümde geçen ki Oktay Yıldırımın 2 telefonu varmış burada 2 sini toplam olarak söyledim. İddianamede benim bölümümde geçen görüşme sayısı 88 onun bölümünde verilmemiş. Celp edilen kayıtlara göre görüşme sayısı 49 aradaki fark 39 iki mesaj ve 10 mükerrer yazılım söz konusu 34 defa beni aramış 5 defa ben aramışım. İlk arama tarihi 23.7.2006 son görüşme tarihi 4.10.2007 yani ikisi arasındaki mesafe telefon görüşmelerinde 2,5 aylık sürece denk düşüyor. 2,5 ay sadece telefon iletişimimiz olmuş. Ve zaten 11. ayda da kavga etmişiz husumet oluşmuş ondan sonraki 17 aylık süreç içerisinde yani ben burada tutuklanıncaya kadar kendisiyle hiçbir rabıtamız olmamış oluşmamış. Telefonumun dışındaki görüşme sürecimizde sadece 7 aylık süreye denk düşüyor. Siz bu 7aylık süreçte veya 2,5 aylık telefon görüşmesi süresi içerisinde bu kişiyle bir örgüt ilişkisine girdiniz veya darbenin temelini oluşturabilecek olan söz konusu isyana tahrik fiillerini işlediniz kararlaştırdınız uygulamaya soktunuz diyebilir misiniz? Bu konuda Veli Küçük’le en son olarak görüşme sayılarını vermek istiyorum değerli başkanım. Orda da yine korkunç derecede abartılar söz konusu. Çünkü lider olarak gözüküyor örgüt kurucusu olarak gözüküyor. O yüzden onu da çıkarma ihtiyacı hissettim. İddianamede benim bölümde geçen görüşme sayısı 29 onun bölümünde geçen görüşme sayısı 170 bakınız değerli başkanım, 170, 29 aradaki fark 141 cidden sormak gerekir ne yapıyorsunuz diye? Bu insanları burada tutmanız zevk mi veriyor size asıl olan adaleti gerçekleştirmek değil mi? elbette suçumuz varsa sorun yok. Adalete karşı boynumuz kıldan ince ama adalete karşı. Tertibe karşı değil. Celp edilen kayıtlara göre görüşme sayısı 18 9 yılbaşı ve bayram mesajı 5 mükerrer yazılım. İlk görüşme tarihi 14.8.2006 son görüşme tarihi 10.1.2008 görüşme sürecimiz 1 yıl 4 ay 27 gün. Diğer telefon konuşmalarında bu kadar ayrıntıya girmeyim değerli başkanım zamanınızı almak istemiyorum ama sayıları verirsem en azından bu konudaki kafanızdaki düşünce o şüphenin dağılabileceği kanaati hakim. Muzaffer Tekin; iddianamede benim bölümümde geçen görüşme sayısı 20 onun bölümümde geçen görüşme sayısı 115 aradaki fark 95, sevgi Erenerol, iddianamede benim bölümümde geçen görüşme sayısı 359 onun bölümünde geçen görüşme sayısı 1930 aradaki fark 1371 muammer Karabulut iddianamede benim bölümümde geçen görüşme sayısı 86 onun bölümünde geçen görüşme sayısı 459 aradaki fark 373 iddianamede Vedat Yenerer’in iddianamede benim bölümümde Vedat beyle görüşmem yok onun bölümünde geçen görüşme sayısı 60 ki, burada sadece kendisi 2 defa görüştüğümüzü söylüyor. Emin Gürses iddianamede benim bölümümde geçen görüşme sayısı 2 onun bölümünde geçen görüşme sayısı 14 aradaki fark 12 değerli başkanım bu rakamların ciddi bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Çünkü bu kadar iletişimin son derece abartılarak verildiği bir iddianamenin ne ölçüde bir tertip sanıklar aleyhine diğer delillerle beraber birlikte değerlendirildiğinde bu son derece açık bir şekilde ortaya çıkacaktır. Bunun başkaca bir izaha ihtiyacı yoktur. Sayın başkanım yine celp edilen delillerden bir tanesi ısrarla malumunuz diyordum ki 3.6.2005 tarihinde patrikhanenin önünde yapmış olduğumuz etkinlik Hukukçular Birliğinin eylemidir. Ben Sevgi Erenerol ile o saatte o tarihte tanışmamıştım. Tanışma tarihi 17.9.2005’dir demiştim ve ısrarla da yazışmalar yaptık. Mahkemeniz bu yazışmaları yaptı ve en sonunda belki okudunuz Emniyet Müdürlüğünden gelen yazıda evet doğrudur söz konusu kayıtlar 3.6.2005’e ait değildir 28.10.2005 tarihli kayıtlar ve resimlerdir. Biz bu konuda hata yaptık rücu ediyoruz diye emniyetten yazı gelmiştir. Açıklaması budur. Doğrudur benim ısrarla söylediğim her konu mutlaka odur. Aksine çıkması mümkün değildir. Çünkü başından itibaren söylüyorum benim faaliyetlerim siyasi faaliyetlerim sivil toplum etkinliklerim hiçbir zaman 2005 ve 2006 Aralığına asla sığdırılamaz. Defalarca söyledim. 2004, 2003, 2002 2000 öncesi 1990 yıllarda yüzlerce dernekle siyasi partiyle etkinlikler yapmışımdır. Lütfen bunu emniyete sorduğunuzda rahatlıkla çıkacaktır. Ama ne olmuştur hayatımdan bir kesit alınmıştır. 2005 ve 2006 kesiti. Sanki Kemal Kerinçsiz 2005 de etkinliklere başladı 2006’ya devam etti. Ama onun öncesinde böyle etkinlikler asla yok. Yani sanki bir tertibin içerisinde biz zati ben bulunuyorum da 2005 de düğmeye basıldı gibi bir intiba yaratılmak istenmiştir. Bunun doğru olmadığını defalarca ifade ettim. Bakınız büyük hukukçular birliğinin kuruluşu 2006’nın 4. ayı demişimdir doğrudur ama o Büyük Hukukçular Birliğinin temeli Hukukçular Birliğidir. Ve onun kuruluşu 19972dir asıl kuruluşu. Bütün kuruluş çalışmalarını biz 97 de yaptık 2002’nin aralık ayında da hukuken neticelendi. Ve 2005’in ilk 9. ayına kadar yapılan bütün etkinlikler Hukukçular birliğiyle yapılmıştır. Büyük Hukukçular birliği yoktur. Çünkü Büyük Hukukçular Birliğinin kuruluşu 2006’nin 4. ayıdır. Yani ikisini iki dernek elbette tüzel kişilik farklıdır. Ama üyeleri tamamen Büyük Hukukçular Birliğinin üyeleri eski Hukukçular Birliğinin üyeleridir. Bir birinden ayrılmadır bölünmedir. Yeni yaratılan bir dernek yoktur. Evet belki tüzel kişilik yeni kurulmuştur ama eskinin devamıdır. Bu sebeple kaldı ki o tarihlerde biz şurada yargılanan sanıkların hiç biriyle tanışmıyoruz. Bakın etkinlikler geliyor o etkinlikler kim var? İlk yapılan 5 etkinlikte buradaki huzurdaki hangi sanık var? Ne sayın Veli Küçük ne sayın Muzaffer Tekin ne sayın Sevgi Erenerol hiç biri yok. Tanımıyoruz, tanışma tarihleri ortada. Aksine bir iddiada çıkmamış ortaya. Aksine bir delil de yok. Tek bir ciddi delil yok. O bakımdan siz buradaki köprü personel deyin veya diğer yönetici deyin bu kişilerin bana talimat vererek dernek kurduğunu veya etkinlik yaptırdığını düşünmeniz mümkün müdür? Asla. Çünkü bu düşünceye sizi sevk edecek küçücük iz ve bulgu yok. Tam tersine gerek iddianame ki, bütün tertipleriyle ve hatalarıyla beraber gerekse benim sizlere celp ettirmiş olduğum deliller vermiş olduğum deliller şu iddialarımı aynen teyit etmektedir. Bu iddianın dışında gerçeği aramak mümkün değildir. yine maliye bakanlığı konusunda ki, mali suçları araştırma kurulu başkanlığından gelen 29,5,2009 tarihli yazıda sayın başkanım yurt dışından gelen paralar konusunda 590 euro 29,12,2005 tarihinde 11,9,2006 tarihinde de 90 euro geldiği söyleniyor şahsıma. Yurt dışından gelen para transferi konusunda, bunlarda benim müvekkilim Tamer Karacahit Gebze, dosyayı da sunuyorum değerli başkanım, Gebze Asliye hukuk mahkemesinde açmış olduğum müdahalenin meni ve ecri misil davasına ilişkin dava açma ve bilirkişi giderleridir. Bunun dışında ne yurt dışından ne yurt içinden asla benim gırtlağımdan bir kuruş bile geçmesi mümkün değildir. ona asla müsaade etmem. Zaten gelecek olan gelmiş olan bütün kayıtlarda bu hususu göstermiştir. Değerli başkanım vaktinizi almak istemiyorum ancak dosyada toplanan tüm deliller belki 97 celse boyunca 100’ün üzerinde talebim üzerine delil toplandı benim sunduğum deliller var yaklaşık 12 boyunca 70 saate yakın sorgulama yaptınız. Sorulan sualler gerek iddia makamının gerekse sizlerin ortada. Eğer bu konuda bir şüphe devam ediyorsa bu şüpheyi dağıtmak da yine benim görevim. Ama tüm bu süreç içerisinde aleyhime tek bir delil gelmemesine rağmen siz beni burada kuvvetli suç şüphesiyle tutmaya devam ediyorsanız o zaman kafamızda başka bir soru işaretleri oluşuyor. Zaten işin başından bu yana iddia makamı işlenen hukuk cinayetinin içerisinde ama burada bu tutukluluğum devam ettiği müddetçe sizlerde işlenen hukuk cinayetine iştirak etmiş oluyorsunuz. Açıkça benim burada tutukluluğumun devamı bir hukuk cinayetidir. 97 celse boyunca siz bütün bunlara rağmen sorguma toplanan delillere burada benimle ilgili olarak dinlenen tanıklara bakarak tutukluluk durumumu sona erdirmiyorsanız bakınız bunun yanlış bir düşünce olmasına rağmen ortada şu çıkar. Uygulamada maalesef bu yanlış olmasına rağmen var. %90 ile %100 arasında mahkemede mahkumiyet düşüncesi belirdiği takdirde siz beni 97 celse 17 ay boyunca tutuklu bırakabilirsiniz. Bakınız %90 ile %100 arasında o kuvvetli suç şüphesi mahkumiyete doğru giden bir yoldur. Olabilir o düşünceniz olabilir saygım vardır. Bütün bunlara rağmen yapılan tertip ve hukuk yanlışlıklara rağmen bu sonuca da ulaşabilirsiniz. Ancak şunu da unutmamak gerekir. Tutukluluk cezalandırma aracı olarak kabul edilemez. Ama mahkeme şu süreç içerisinde maalesef başından itibaren söylediğim gibi bağımsızlık olgusu yeterince bu mahkemede geliştirilemediğinden tutukluluk süreci infaz sürecine dönüşmüştür. Bana ceza verebilirsiniz ama tutuklu kalmamın hiç şartı yoktur. Sadece madde 100 de belirtilen katalog suçları işlediğiniz iddiasıyla bulunuyorsunuz o yüzden tutuklu da diyemezsiniz. Bu da doğru değil. Delillerin tamamı toplanmış dışarıya etki sürecim yok kaça bilecek konum yok kişilik ve şahsiyetim belli. Bırakınız bütün kapıları açsanız ben o kapıları kapatır yeniden gelirim. Şahsım için değil ama burada bir hukuk cinayetinin işlendiğini lütfen sayın heyet değerli başkanım, artık farkına varmak gerekir. 97 celsedir bütün bunlara rağmen eğer siz her celse tutukluluğun devamına diyorsanız o zaman olay bir başkadır hukuk değildir. o zaman burada hukukun varlığını ben kabul edemem. 24 yıllık bir avukat olarak burada hukuk yoktur derim. Bakınız başından itibaren söylüyorum işlediğim suç konusunda bir şüpheniz varsa başından sonuna kadar her saniyesinde buna burada hesabını vermeye hazırım o şüpheyi yenmek için bütün gayretimle varım. Ve o gayreti de gösteriyorum. Fakat mahkemeden onun dışında olumlu bir olay görmüyorum. Bu süreç doğru bir süreç değil. Bir hukuk sürecide değil. Değerli başkanım lütfen istirham ediyorum, iddia makamının o işlediği hukuk cinayetini burada devam ettirmeyin. Her celse o yola doğru gidiyoruz. Teşekkür ediyorum. “

Sanık Mehmet Demirtaş söz istedi verildi :” değerli başkanım, Temel bir gün gazetede iş ilanlarına bakarken şöyle bir ilan görür. Kendisiyle barışık iletişimi kuvvetli en az meslek yüksek okulu mezunu 30 yaşını aşmamış ekonomiyi her gün takip eden sigorta sektöründeki gelişmeleri her gün izleyebilecek menkul kıymetler ve emtia borsalarını mukayeseli olarak okuya bilecek ofis programlarını word, exel, pair pointi çok iyi kullanabilen eleman aranıyor. Durmaz ve adresteki yere ulaşır. İşvereni bulur ve der ki, ha bu aradığınız özellikler var ya onların hiç birisi bende yoktur onu demeye geldim. Sayın başkan bu iddianamede olan hiçbir şeyin bütün iftiraların benle uzaktan yakından alakası yoktur onu söylemek için elimi kaldırıyorum her celse ayrıca adamın birisi Karadeniz otobanında giderken benzinin azaldığını görür ve tabelalara dikkatlice bakmaya başlar. Sonunda bir tabela dikkatini çeker der ki tabela da, benzinlik 600 metre geride değerli başkanım, hukuk otobanında adalet tabelasını yaklaşık 100 celsedir bulamadık. Umut benzinimiz tükenmek üzere tahliyemi talep ediyorum. “

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk söz istedi verildi :” sayın başkanım, ben Cuma günkü oturumda Özden Örneğin günlükleriyle ilgili ben de çıkan ait olarak bilgisayardaki bu dokümanın teknik özelliklerini boyutu kaydediliş tarihi varsa değiştirme tarihi gibi özellikle tarafıma verilmesini talep etmiştim. O ara karar zamanı bu konuda bir karar alınmamıştı. Bu yönde bir karar alınmasını talep ediyorum. Ayrıca “

Mahkeme Başkanı :” verdiğiniz dilekçede o değil miydi?



Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk :” evet sayın başkanım. Ayrıca Cuma günü yine bir dilekçemde tahliye olan tutuklu sanıklardan Vatan Bölükbaşı’nın bana vermiş olduğu bir nottan bahsetmiştim. Gerekçelerini yazmıştım. Şimdi aynı istikamette aynı yönde ben bir kitaptan bahsetmek istiyorum. şüpheli Tuncay Özkan’ın yeni yayınlanan kitabı sayın başkan, bu davayı anlatıyor. Ve Muzaffer Tekin başlıklı bir bölüm, Mehmet Eymür’ün üzerinde etkili olduğu adların bulunduğu ortaya çıkıyor. Çünkü o sırada Eymür o sırada yanında Eymür’ün yakınlarında Mehmet Zekeriya Öztürk var. Sonra Eymür’ün avukatı eski savcı Ertaç Giray sahne alıyor. Şimdi kaç sonra bakalım olayı anlayalım havası yaratılıyor. Eymür’ün etkisi bütün Ergenekon da var. Mit emeklisi Mehmet Eymür gazeteci Güler Kömürcü ( eşim olduğunu belirtiyor ) asker emeklisi Mehmet Zekeriya Öztürk eski savcı Ertaç Giray. Ama davada Ertaç Giray adı hep kritik noktalarda ön plana çıkıyor. Eymür Ergenekon da tanık, Güler Kömürcü telefon konuşmaları ve yazılarıyla kurduğu ilişkiler de tutuksuz sanık. Ama konuştuğu herkes sanık. Reklamını yaptığı bütün dernekler sanık. Mehmet Zekeriya Öztürk sanık. Ertaç Giray tutuksuz sanık yada tanık. Ne ilginç değil mi? bu ekip Tuncay Güneyle de ilişkili. Bana sorarsanız CİA’nın ilgili kanadı ve bu ekip ile Fethullahçılar bu işleri çok eski zamanlardan beri kovalıyorlar. Hele Güler Kömürcü’nün yazılarıyla telefon konuşmalarını okuyunca bunu hemen anlayacaksınız. Muzaffer Tekin işte bu ekibin kaç telkiniyle kaç telkinine uymuş yoksa evine gitme düşüncesinde diye devam ediyor. Şimdi şunun altını çizmek istiyorum sayın başkanım, eşim tanınmış bir gazeteci köşe yazarı bu güne değin bugüne değin kendisiyle ilgili böyle yayınlar yoktu. 2006 yılından itibaren çeşitli kaynaklar basın yayın organları hakkında bu tür iftiraya dayalı yayınlar yapıyor. Kendileriyle hukuki mücadelem devam ediyor. Hemen altını çizmek istiyorum, ilgili şahısla da hukuki mücadelem devam edecek sonuna kadar. Ancak, ancak benimle uğraşmayı bırakıp aynı zamanda benimle uğraşmaya devam ederken düzelteyim, benimle uğraşmaya devam ederken eşimi de bu oyuna dahil etmek istemeleri inanın ahlaki değil. Seviyesizliğin artık sınırının belli olmadığı bir nokta, ne günahı var benim eşimin sayın başkanım? Bin tane entrika deniyor ki, şunu anlayacağım, şikayet ettikleri şekilde şu davanın başladığı günden itibaren ben de söylüyorum bir kesim yandaş medya bu olayı farklı şekilde tahrik ediyor destekliyor. Ben söylüyorum bunu altını çiziyorum. Gazetede yazdığım sürede köşe yazımda bahsetmişim. En fazla bahseden kişiyim. Avukatı tarafından tehdit edilmişim Fethullah Gülen’in ancak şimdi ben onu eleştiriyorsam ama o şekilde de davranıyorsam bir karakter zafiyeti var demektir. Ahlaki olmayan yer burası. Bunun başka delilleri de var elimde. Yani yandaş medya diyip yandaş medyadan beter davranış tarzlarını mahkemenize zamanı geldiğinde sergileyeceğim delilleri de sergileyeceğim. Dava klasörünün içindeki delilleri de sergileyeceğim bunları. Ama ben bir kavgayı sürdürmek istemiyorum. Kendi hukuk davam devam ediyor ayrı buranın konusu değil, mahkemenizin konusu değil. İçeriği mahkemenizin konusu. Ancak sınırı aşıp ben kirli dünyanın eşimde ben de kirli dünyanın insanı olamam sayın başkanım. Belden aşağı vurarak insanların zayıf taraflarını olmayan konuları gündeme getirerek kitap yazarak ahlaksız davranışlarla ben mücadelemi hukuk yoluyla veririm. Başka türlü vermem bu şekilde davranarak değil. Yine bir bölüm okuyacağım kitapta, glock tabanca buradan mı? her zaman ilginç ve gizemli bilgilerin kaynağı durumunda olan Doğu Perinçek’e ait Fujissu marka diz üstü bilgisayarda ilginç bir bilgiye rastlanmış. Ele geçirilen bu bilginin 06,05,17 Muzaffer Tekin doc. İsimli bir word dosyası içinde Danıştay saldırısıyla ilgili bilgi notu niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu bilgi notunun içeriğinde bu Danıştay saldırısı ve aynı zamanda Ergenekon operasyonu şüphelisi Muzaffer Tekin’in evinde arandığı esnada yapılan gözlemler ve Ergenekon operasyonu sanıklarından İsmail Paker Zekeriya Öztürk bayram isimli istihbarat albayı, Osman isimli Bulgar uyruklu bir şahıs. Bir yüzbaşı ve bir üsteğmenin İstanbul balta limanında düzenli olarak haftada iki defa bir araya geldikleri bu birlikteliklerin birinde glock marka tabanca satışı yapıldığı bilgisi olduğu görülmektedir. Kim var bu toplantıda? Ben varım davanın tutuksuz sanığı İsmail Paker var, başka kim var ? bir istihbarat albayı var. Adının bayram olduğu söyleniyor. Bir yüzbaşı var bir üsteğmen var. Şimdi sayın başkan glock buradan mı diyor hangi glock ? Danıştay’ın glock u buradan mı deniyor. Şimdi bu kitabı yazan şahıs televizyonlarda çıkıp Fethullah Gülen’e tarikatçı gruplara amiyane şekilde konuşmasa bile kaba kaba konuşup nerdeyse küfür derecesine varacak şekilde propaganda yapan televizyondan araba tepelerinden inmeyen bir şahıs. Ama burada suçladığı ben eski askerim Danıştay davasından tutuksuz bile yargılanmadım. Ama bir istihbarat albay bir yüzbaşı bir üsteğmenin olduğu toplantıda Danıştay’ın glock’unun satıldığını söylemek istediği kadar o ekranlarda miting alanlarında kendisini yırtarcasına bağırsın laik devlet ordu cumhuriyet desin bu insan doğrudan orduyu hedef gösteren bir kitap yazmıştır. Propagandanın bunu anlatmanın 1001 şekli var. Bu da onlardan bir tanesi. Ve bu davada değil ancak bu davaya ihtimalen eklene bilecek ve 20 temmuzda görülecek davanın şüphelilerinden bir tanesi. Ancak bütün bunları bu denli kavga noktasına getiren herkesi terör konusunda dava konusunda ahkam kesmeye para psikolog gibi konuşma noktasına getiren esas konu hazırlanan iddianame. Buna imkan sağlıyor. Bir bölüm daha var sayın başkan, bu bölümde de Osman Yıldırımın vermiş olduğu ve mahkemenizde de bulunan ifade var. Burada da Osman Yıldırımın bahsetmiş olduğu burada tutuklu sanıklardan hangilerinin toplantıya katıldığının altını çizmiş ve bu şekilde devam ediyor bu kitap bu davayla ilgili. Tekrar altını çiziyorum bir hukuk davası mutlaka başlatacağım. Ancak ilkesiz ve seviyesiz kendisi gibi bir saldırıda davranışta bulunmayacağım. Ne ben ne eşim bu alanın bu dünyanın insanları değiliz. Ama eğer gizli bir şekilde eğer gizli kapaklı bir şekilde bu kitap okunarak okutularak bir şaibe yaratıp Danıştay’ı veya sonrasındaki öncesindeki cumhuriyet olayını bir başka yere çekmek istiyorlarsa, ben bunu açıkça kendim ifade ediyorum. Eğer mahkemenin bu konuda bir şüphesi varsa tereddütsüz bu konuda mahkemenizin bir soruşturma başlattırmasını itiyorum. Gerçi Danıştay davasını birleştirdiniz buraya getirdiniz ancak benim adımın geçtiği bir toplantıdan bahsedilip Türk Silahlı Kuvvetlerinin ortada olmayan tanımlanmayan sadece rütbelere hitap edilen şahısların üzerinden Türk Silahlı Kuvvetlerini zan altında bırakmak özellikle Danıştay olayıyla ilişkilendirmek şeref dışı bir hareket olduğu gibi mahkemenizin de mutlaka dikkat etmesi ele alıp irdelemesi gereken bir konu. “

Mahkeme Başkanı :” bitirdiniz mi “?

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk :” bitiriyorum sayın başkanım. 17 aydır tutukluyum. Kuvvetli suç şüphesiyle buradayım sayın başkanım. Zaman zaman bu tür yayınlara cevap vermek zorunda kalıyoruz burada bu zannediyorum doğal hakkımız. Çünkü mahkeme sürdüğü ve devam ettiği sürece burada kalmamın sebebini dışarıdaki insanlar fırsat bilip daha çok yayın yapabiliyorlar. Daha çok şey söyleyebiliyorlar hakkımda. Kendilerinde bu hakkı görebiliyorlar. Ve kuvvetli suç şüphesiyle burada bulunduğumu söylüyorum. Az önce Kemal Kerinçsiz bu konuda gerekenleri söyledi. Ancak şunu bilemiyorum mahkemeniz suçlu ve suçluyu ayırması gerekirken ben hala burada hangi suçtan dolayı net olarak kuvvetli suç şüphesiyle bulunduğumu bilemiyorum. buna bir örnek vereceğim. Devletin yeniden yapılandırılması dokümanını savcı bana soru olarak yöneltmiş arasından altı ay geçmesine rağmen bu belgeye ait elde ediliş tutanağı hala tarafıma verilmemiştir. Mahkemenizin verdiği karar Danıştay dosyası geldiği zaman verileceğiydi. Peki bu güne kadar bu suçu nasıl isnat etti iddia makamı? Mahkemeniz nasıl bunu kabul etti sayın başkanım? Kaldı ki, ikinci bir belge daha ortaya çıktı. Bu da Özden Örneğin günlüğü notları konusu. Hala bu konuda 5 gün geçmesine rağmen 5 iş günü geçmesine rağmen ben cevap alamadım. Bunun kendisi de yok özelliklerini istiyorum bugün karar alırsanız alabileceğim daha sonraki günlerde ancak bu tür isnatsız delili olmayan suçlamalara eğer kuvvetli suç şüphesi deniyorsa gerçekten benim ciddi kuşkularım var. Bu nedenden dolayı tahliyemi talep ediyorum sayın başkanım. Saygılarımla. “

Sanık Nusret Senem söz istedi verildi : “ sayın başkanım demin orada konuşurken bütün bilgisayarların iade edildiğini söyledim benim bütün bilgisayarlarım iade edildi. Sayın genel başkanın hayati Özcan’ın Serhan Bolluk’un bütün bilgisayarları iade edildi ama iade edilmeyenler varmış Hikmet Çiçek hatırlattı bana o konuyu düzeltmek istiyorum. saygıları sunarım “



Sanık Ali Kutlu söz istedi verildi :” yüce Türk adaletini saygıyla selamlıyorum. Tahliyemi talep ediyorum teşekkür ederim “

Sanık Doğu Perinçek söz istedi verildi : “ sayın başkanım önce küçük bir ek yapmak istiyorum sayın Nusret Senem’in beyanlarına bu 23 mart tarihinde taraf gazetesinde yayınlanan Yargıtay krokisi belgesine baktığımız zaman Ankara’dan gönderildiği anlaşılıyor. Ankara numarası var üzerinde gönderen Ankara 13 okunuyor 13 mart yani 8 gün önce bizim gözaltına alınmamızdan. Ama bazıları dediler ki hayır efendim 23’tür büyüttük 13, 23 olsun nasıl Ankara’dan gönderiliyor. Bütün aramada toplanan eşya İstanbul’a getirilmiş ve İstanbul’da torbalar açılmış bir tutanakla İstanbul’da ortaya çıkan açılan CD yoğun disk içeriği Ankara’dan 23 mart günü taraf gazetesinin Ankara bürosundan fakslanıyor. Bu da çok dikkat çekici demek ki, daha evvelden ellerine geçmiş. İstanbul’dan da verilmiş değil. Ankara’dan gönderilmesi çok önemli. İkincisi, sayın başkanım 23 Mart günü saat 07:35 de benim emniyet sorgum başlanıyor. Ve ben dün tekrar bütün emniyet sorgumu size de önümüzdeki duruşmalarda bir özetini arz edeceğim. Baştan sona bir gözden geçirdim. Benim emniyet sorgumda bu yapılan evimde yapılan İstanbul da yapılan Ankara da yapılan İzmir de yapılan aramalarla ilgili olarak bana 4 tane Ankara genel merkezde 1047 adet yoğun diskti DVD’di vs. onların 1047’nin içinden yalnız 4 yoğun disk soruluyor. Zaten onlara bakmaya vakit yok. 1047 yoğun diski 22’si akşamı 21’i akşamı oraya sabahı 22’si sabahı oraya getirilen bu 1047 adet içinde yüzlerce klasör dosya olan yoğun diskleri 12 saat içinde ne zaman inceledin de o 4 tane CD’yi buldun ve o 4 CD’nin dışında da 1043 adet malzemenin içinden tek bir suçlaman yok. Yani çok açık bir şekilde o yoğun diskler içeriklerini de belirtti. İçerikleri de çıktı. Liman lokantası olayı diğer olaylar vs. vs. bunun bir tertip olduğu apaçık ortaya çıktı. Bir de talebim var sayın mahkemenizden efendim daha önce Emniyet Genel Müdürlüğüne sayın mahkemeniz yazı yazarak Tuncay Güneye ait mülakat ve 2001, 2002 yıllarında İstanbul’da emniyet müdürlüğünde kom şubesinde yapılan araştırmanın belgelerini istemiştik. Fakat gelen cevaplarda böyle belgeler olmadığı belirtildi Emniyet Genel Müdürlüğünden bunun üzerine avukatlarımızla görüşen bir Emniyet Genel Müdürlüğü en üst düzey görevlisi şu anda da Emniyet Genel Müdürlüğünde çalışmaktadır. Mahkemenizde de tanık olarak dinlenmeyi kabul etmiştir. Razı olmuştur. Avukatlarımıza şunu belirtiyor diyor ki, 2001 yılında Tuncay Güney mülakatı Emniyet Genel Müdürlüğüne İstanbul Emniyetinden gönderildi. Ekinde başka çözümler vs. gönderildi. Fakat siz yanlış başlıkla talep ediyorsunuz. Başlığı general Veli Küçük’ün illegal yapılanması bu kodla istihbarat dairesinin kayıtlarına girdi. Şu andaki istihbarat dairesi mahkemeden gelen yazıda tabi biz bu kodu bilmiyorduk sizin mahkemenizin de rüyasında böyle bir kod ismini bilmesi mümkün değil görüp istihareye yatıp, Ergenekon soruşturmasının dosya numarası verilerek yada Ergenekon adıyla bu taleplerde bulunuldu. Bu bahane edilerek bildikleri halde bu mülakatın ve diğer eklerinin kendilerinde olduğunu bunu bahane ederek göndermiyorlar diyor. Şu anda görevli emekli falan değil. Ve ben diyor mahkemede de tanıklığa hazırım. Şimdi buradan hareketle ve biraz evvel sayın Nusret Senem’inde çok ilginçti. O yoğun disklerden birinin içinden bu başlık çıkıyor. Tuncay Güneyin yapmış olduğu şema general Veli Küçük’ün illegal yapılanası başlığıyla çıktı. Biz tabi birden bire bunların arasında tabi mantık irtibat kurmak gerekti. Ve irtibat var. Bir yazı yazılarak Emniyet Genel Müdürlüğüne general Veli Küçük’ün illegal yapılanması başlığıyla saklanan 2001,2002 yıllarında İstanbul kom şubesinde yürütülen araştırmanın mülakatın çözüm metinlerinin ve eklerindeki bütün belgelerin mahkemeye getirtilmesini arz ediyorum. Ve bu konudaki dilekçemi de arz ettim. Şu da mahkemenizin değerlendirmesine sunarım. Şu da belirtilebilir yazıda bizzat sanık Doğu Perinçek’in dilekçesinde belirttiği gibi bu belgeleri o zaman alan üst düzey görevliler arasında bir emniyet yetkilisi bu dosyanın bu adla şu an emniyette bulunduğunu ifade etmektedir. Bu tertip artık çözülme aşamasına gelmiştir. Bak biraz sonra oraya geldik. Rızasını aldık tanıklık aşamasında ismini de mahkemenize arz edeceğiz. Şu anda baskılarla karşılaşmaması için ismini mahfuz tutuyoruz. Ama tanıklık aşamasında ismini de bildireceğiz. Bu yiğitliği de göstermiştir. Göreceğiz bir müddet sonra Türkiye’nin namuslu emniyet görevlileri en üst düzeyde çıkacaklardır Türk milletini ve Türk adaletine bu tertibi bütün safahatıyla sunmaya başlayacaklardır. Oraya gelmiştir ve şunu da belirtmektedir sözünü ettiğimiz üst düzey görevlisi kasıtlı olarak göndermiyorlar mahkemeye, biz o zaman bir değerlendirme yaptık Emniyet Genel Müdürlüğünün en üst bunları mahkemede söyleyeceğim diyor. Emniyet Genel Müdürlüğünün en üst görevlileri bu konuda gelen belgeleri oturduk değerlendirme yaptık ve bunların gerçek dışı uydurma bir tertip amacıyla kullanılan bir takım üretilmiş metinler olduğunu uydurma sorgular sonunda alındığını saptadık ve tabi devlet kendisine gelen evrakı saklayacağı için dosyasına kaydettik ve kaldırdık. Talebim budur saygılarımı da sunarım. “

Sanık Güler Kömürcü Öztürk söz istedi verildi :” biraz önce çok küçük bir parçasını yansıttı eşim Mehmet bey size iddianame merkezi yaklaşık 1,5 yıldır yaşadığım süreci bu kıyıcı sürecin çok bana yansıyan sıkıntının çok küçük bir parçasıydı. Ben 20 ekimde 20 ekim 2008 de yazılı iddianameye cevaplarımı sundum. 11 mayısta da yine bütün sorularınıza cevap verdim. Ve daha sonra bir talep mektubu takdim ettim heyetinize. Dedim ki, mesleğimi tekrar işler hale getirebilmek için lütfen seyahat özgürlüğümdeki bu kısıtlamayı lütfen kaldırınız. Cevap olarak bana dediniz ki hakkınızdaki delillerin değerlendirilmesini bekliyoruz. Sayın heyet benim bir delilim yok. Evimden alınan bilgisayarım fotoğraf makinem ve CD’lerim 2 ay sonra gözaltından 2 ay sonra iade edildi. Bir başka delil yok ki, neyi değerlendireceğiz. Sadece telefon konuşmaları var. Telefon konuşmaları da zaten ebediyete kadar ezelden ebediyete kadar kalacaktır. Bunun dışında 17 yıldır Teşvikiye de yaşıyorum. Mülkin sahibiyim. Aynı zamanda emanette bir eşim var yani akıl odalarınızda ne var bilemiyorum. dolayısıyla bu dayandırdığınız gerekçe delil olmadığı için şahsımla ilgili gazeteciliğimi tekrar işler hale getirebilmem için seyahat özgürlüğü çok önemli, peki gazetecilik yapmayım, her halde bunun için kaldırılmıyor vatandaşım vergi veren bir vatandaşım seyahat özgürlüğümü lütfen kısıtlamayın. Talebim çok açıktır teşekkür ederim. “



Sanık Oktay Yıldırım söz istedi verildi : “ sayın başkanım bu günler gelecekte Türk hukuk tarihinin kara lekesi olarak anılacak günlerdir ve biz hep beraber bu günlere tanıklık ediyoruz. Son olarak dün bir gözünü vermiş bir vatan kahramanı terörist olarak terörist olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Bir gaziye terörist sıfatını yakıştıra bilen kafa gerçek teröriste ne der acaba hiç düşündünüz mü? Sayın dan da daha öte. Ben aslında bugün olacakları daha önce yani bundan en az 2,5-3 yıl önce yazmıştım. Şaşırtıcı bir şekilde yazmıştım. Gariptir ben bunları bir kısmını bir öngörü olarak bir kısmını da olayların o günkü tarafımdan algılanış biçimine bir tepki olarak artık kala kala bir bu kaldı bunu yaparsınız siz dercesine bizi de tutuklarsınız hapislere de atarsınız diye yazmıştım böyle açık açık. Birçok yazımda gelin görün ki bugün olanlar o günleri arattırıyor. İlk iddianame sizin önünüze konduğunda siz bugün huzurunuzda belgeleriyle çürütülen paramparça edilen hukuk dışı iddialara aslında o günden gereken cevabı verebilirdiniz. Böyle saçma iddianame olmaz diye bilirdiniz. Demediniz. Bizim yıllar önce verdiğimiz o cevapları şimdi arz edeceğim o tanımlamayı ve cevabı o gün verebilirdiniz. Yapmadınız. Sonra biz önünüzde huzurunuzda burada belgeleri gösterdik. O tutanak sahtekarlıklarını gösterdik. Yalan beyanda bulunan bir savcının ve bir mahkeme kararının nasıl sahte karar verdiğini gösterdik. Biz ses kayıtlarıyla itirafları gösterdik siz yine cevap vermediniz. Hukuk dışı uygulamaları koyduk yine bir şey yapmadınız. Bu sayede altını çiziyorum, bu sayede cesaretlenen motivasyonunu bundan alan savcılık makamı bakın iddianamelerine ne yazmışlar. Önce ballandıra ballandıra beyin kıvrımlarında kurdukları sözde Ergenekon örgütünün fenalıklarını anlatmışlar. Bu öyle bir örgütmüş ki, falan filan iki sayfa ipe sapa gelmez bir sürü iddiayı yazmışlar. Ancak çok önemli cümleyi en sona saklamışlar. O cümleyi duymadan önce bir milletvekilinin bu ülke 25 parçaya bölünmelidir dediğinde bütün heyetinize hatırlatırım. Milletvekili meclis kürsüsünden bu ülke bu suçtur bu ülke 25 parçaya bölünmelidir demiştir bunu size hatırlatırım. Bakın savcı ballandıra ballandıra anlatmış Ergenekon terör örgütünü. Efendim Ergenekon terör örgütünü sözde terör örgütünü normal terör örgütleriyle karşılaştırarak anlamak yanlış olurmuş, niye? Şu yüzden, soruşturma sonucunda bir kısmı ortaya çıkarılan, çıkarılan çıkarılmış siz karar vermiştiniz daha böyle bir şey olup olmadığı diye ama, soruşturma sonucunda o karardan sonra yazılıyor bu. Soruşturma sonucunda bir kısmı ortaya çıkartılan Ergenekon terör örgütünün gerçekleştirdiği bir eylemden sonra ankesörlü telefondan gazeteleri arayıp eylemi üstlenmesi yada lütfen burayı çok iyi dinleyin elinde kaleşnikofla kırlardan kentlere yürümek isteyen duygusal devrimcilerden oluşan, duygusal devrimcilerden oluşan kadrolara sahip olmasını beklemek. Devletimizin karşı karşıya olduğu tehlikeyi algılayamamış olmakla eş değerdir. Sayın başkanım, elinde kaleşnikofla kırlardan kentlere yürümek isteyen duygusal devrimciler kim biliyor musunuz? Kim bunlar? Bunlar kim biliyor musunuz? Bu sizden cesaret alınarak sizin o hak ettiği yumruğu bu hukuk metnine çünkü bu hukuk metnidir. Bu hukuk metnine vurmamanızdan cesaret alınarak yazılan ikinci iddianamedir. Dün bir milletvekili bu ülke 25 parçaya bölünmelidir diyordu. Bugün dün bir gazi üsteğmen o duygusal devrimcilerin şarapnelleriyle gözünü kaybeden bir gazi üs teğmen terörist gazi, koleksiyonu kaç tane oldu burada artık bilmiyorum terörist olduğu iddiasıyla gözaltına alındı. Ve elinde bugün kaleşnikoflarla kırlardan kentlere yürümek isteyen duygusal devrimciler var. Bakın ben soruyorum size şimdi. Siz hiç bu duygusal devrimcileri yargıladınız mı sayın başkanım? Bu masum ana kuzularını hiç gördünüz mü? Hiç karşılaştınız mı bunlarla? Sizin yeğeniniz oğlunuz halanızın oğlu amcanızın oğlu askere gitti mi? belki içinizden şöyle diyorsunuzdur? Elbette gördüm elbette yargıladım. Hatta senden bile çok daha fazla gördüm diyorsunuzdur bana belki de. Hayır görmediniz. Hiç görmediniz görseydiniz buna izin vermezdiniz. Onları yargıladınız huzurunuzda onların gözlerinin içine baktınız belki ama hiçbir şekilde onları görmediniz. Ne yazık ki görmediniz. Bu canileri sempatikleştiren bu canilere böyle bir duygusal duygusallık devrimcilik gibi bir nitelik bahşeden kalemler bunları ululayan bunları aklayan o kalemler sizin önünüze birinci iddianameyi koyduklarında siz gereken cevabı verirdiniz. Hatta bunu bile koyduklarında gereken cevabı verirdiniz. Vermediniz. Şimdi ben soruyorum ben bunların cevaplarını da yıllar önce vermiştim. Şunun cevabını vermiştim ben, ben zaten esir olduğumu biliyorum. Ben esirim siz gerçekten burada bir hukuk süreci işlediğini düşünüyor musunuz? Gerçekten burada bir yargılama mı olduğunu düşünüyorsunuz?

Mahkeme Başkanı :” sözleriniz ileri gitmeye başladı. Sözünüzü anında keserim anında keserim. “

Sanık Oktay Yıldırım : “ kesin sayın başkanım. Ama bu söz bu söz “

Mahkeme Başkanı :” sözleriniz fazla ileri gitmeye başladı, başladı, başladı. Dinlemiyorum sizi daha dinlemiyorum. “

Sanık Oktay Yıldırım :” bu söz Türk hukukuna vurulmuş en büyük darbe bu söz “

Mahkeme Başkanı :” kapayın şeyini kapa, dinlemiyorum, dinlemiyorum dinlemiyorum lütfen oturun lütfen oturun o savunma hakkınızı vermiyorum size oturun lütfen. Sizin geçtiğiniz yollardan 10 senem geçti benim buralarda bana ders vermeyin bana ders vermeyin yeter. “



Sanık Hayrettin Ertekin müdafii Av. Taner Uzun söz istedi verildi : “malumunuzdur müvekkil Hayrettin Ertekin şu anda raporlu olması nedeniyle duruşmalara katılamamaktadır. Müvekkil 18 ayı aşkın bir zamandır tutuklu bulunmaktadır. Terör örgütü üyesi olmak suçlamasıyla ve bir takım gasp olaylarına karıştığı ve ruhsatsız silah bulundurduğu gerekçesiyle gözaltına alınmış ve 18 aydır halen tutukludur. İçişleri bakanlığı emniyet genel müdürlüğünden gelen raporlarda adı geçen örgütün terör örgütü olduğuna dair hiçbir açıklama yoktur. Mitten gelen raporda yoktur jandarma istihbaratından gelen raporda yoktur. O zaman nerden bir rapor gelecekte bu insanların terör örgütü üyesi olduğu ispat edilecek. Yok hiçbir şey yok. Ama müvekkilimiz 18 aydır tutuklu bulunmaktadır. Elde edilen bir adet 9 mm çaplı tabanca müvekkile ait olmadığı bunun Abdulmuttalip Tonçer isimli şahsa ait olduğu ve Abdulmuttalip Tonçer de bunu tasdik etti. Evet adı geçen silahı kendimi korumak için bulunduruyordum dedi. Demesine rağmen hala müvekkilimiz tutukludur. Yine müvekkilimiz aleyhine Hayrettin Ertekin’in suçlanmasından biri ise Ali Satı ve Faruk Güler adlı şahıslardan Abdulmuttalip Tonçer aracılığıyla zorla para tahsilatı yaptırıldığı iddia edilmektedir. Ancak olayın gerçeği hiç de öyle değildir. elimdeki belgeden de anlaşılacağı üzere Faruk Güler isimli şahıs açık açık yazmış mahkememize sunmuştur. Bunu mahkememize sunuyoruz. Burada ne diyor? Mahkememize açık açık beyanda bulunmuş demiş ki sanık Hayrettin Ertekin’e 30 yıldır tanıyan dostluk ve iş ilişkisi olan birisiyim. Bahse konu olay Hayrettin Ertekin beyin aracına satın almak istediği şanzıman için şahsım ve Ali Satıya Beşiktaş PTT merkezi aracılığıyla gönderdiği 3500TL yi bursa genç Osman şubesinden aldım. Daha sonra şanzımanı temin edemediğimiz için paranın 1000 TL sini Bursa genç Osman PTT şubesinden iade olarak gönderdim. Kalan kısmı için düzenlediğim senetleri imzalayarak hayrettin beye teslim ettim. Daha sonra günü gelen senetleri ödeyerek senetlerimizi teslim aldık. Bahse konu suçlamalar gerçeği yansıtmadığı gibi 2 kişi arasında geçen şahsi münasebetlerin yanlış değerlendirilmesine yol açmıştır. Ben hayrettin Ertekin beyle ilgili olan bunca yıllık abi kardeşlik ve iş ilişkimizde hiçbir zarar görmediğim gibi çok fayda görerek geçimimi temin eden birisiyim. Böyle bir iş ilişkisini iddianamede yer aldığı şekli tamamen iftiradır. Yalandır. Bunu diyen Faruk Güler, fakat iddianamede diyor ki Faruk Güler ve diğer bir Ali Satı isimli şahıstan zorla para tahsil edilmeye çalışıldığı gasp edilmeye çalışıldığı iddiası var. Burada adam imzalamış mahkememize göndermiş. Hangi tarihte? 06.01.2009 tarihli. Bu bir. İkinci bir olay bir takım yine iddialar var. Diyor ki, devletin resmi görevlilerine ve bir takım askerlerle iyi ilişkiler içerisinde olduğu darbe yapmaya çalıştığı ve milleti kin ve nefrete yol açacak şekilde kışkırttığı söyleniyor. Buyurun bizim iddia edilen kışkırttığı kin ve nefrete kışkırttığı iddia edilen müvekkil Hayrettin Ertekin bir nolu resim mahkememize ibraz ediyorum. Resim de rahmetli eski cumhurbaşkanımız ve birçok ileri gelenlerle resmi müvekkilimizin. Yine ikinci bir resim olarak bir zamanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığı yapmış Bülent Arınç bey Bülent Arınç beyin annesinin cenazesinde. Ön saflarda yer alıyor gene böyle bir resim. Madem bizim müvekkil devletin üst düzey görevlilerine bazı kötü işler yapıyor buyurun şu anda devlet bakanımızdır. Yine bir resimde burada 3 nolu resim, eğer göstere bilirse yaklaştırıp kameramız daha iyi gösterirse bu resim hem renkli sayın başkanım görülen bu resimde müvekkilimiz şu andaki sayın cumhurbaşkanımız Abdullah Gül bey fendiyle sohbet ederken çekilmiş bir resim. Bunlar sahte mahte değil. Bunlar her tarafta bulunabilen resimler buyurun. Bu resimlerden anlaşılıyor ki müvekkil Hayrettin Ertekin tüm devlet erkanı ile iyi ilişkiler içerisindedir. Sadece askerlerle değil. Askerlerle iyi ilişkiler içerisindedir. Tüm devlet erkanıyla daha önceki cumhurbaşkanımızla da rahmetli Özal’la da ve şu andaki cumhurbaşkanımız Abdullah Gül Bey efendiyle de iyi ilişkiler içerisindedir. Yine adli tıp kurumu başkalığından gelen tarihini 27 mayıs 2009 tarihli raporda müvekkil Hayrettin Ertekin’in hipertansiyon ve bir şey daha söylüyor onu okuyamadım. Hipertansiyon hastası olduğu bir hatalığı daha var onun ne olduğu tam okunamıyor rahatsız olduğu belirtiliyor. Yüksek tansiyon yani hiper tansiyon dediğimiz hastalığın sebebiyet verdiği şeylerden bir tanesi ani felçle ani felç geçirmedir. Yine beyin kanamalarıdır. Şimdi yüksek tansiyon hastası olan müvekkilimiz ve halen de bu raporları dolayısıyla duruşmalara dahi çıkamayan müvekkilimiz sayın başkanım, hiper tansiyon hastası olduğu raporda belirtilmiştir. Rapor bilmiyorum dosyamızda var mı yok mu? Ama dosyamızın münderecatına gelmiş ama ben yine bir daha sunuyorum. Bu davada gerekli tedaviyi alamayan bir takım tedavilerden yoksun kalan ve bu tedavileri yapmakta ihmali bulunan doktorlar hakkında bu gün için bilindiği davalar açılmıştır. Ama biz bir daha Kuddusi Okkırlar olayı yaşanmasın diye bir daha böyle bir olay Kuddusi Okkır gibi müvekkilimizde bir ihmal nedeniyle dünya değiştirmesin diye tahliyesini istemek zarureti hasıl oluyor. Biz diyoruz ki müvekkilimiz sağlık nedenleriyle en azından sağlık nedenleriyle bir daha Kuddusi Okkır vakası yaşanmasın diye müvekkilin sağlık sebepleriyle de tahliyesini talep ediyoruz. 18 aydır tutuklu bulunan müvekkilin kim olduğu bellidir sabit ikametgah sahibidir delillerin kısmi azamisi veyahut tamamı diyelim 45 diyor arkadaşlar ben tamamına katılamadım. Veya 90 mı dediler tam anlayamadım bu zamana kadar delillerin tamamı toplanmıştır. Velev ki müvekkilin suçlu olduğu kanaat ve düşüncesine varılsa ve hüküm verilse dahi örgüt üyesi olmaktan 2 sene 6 aydır. Diğerlerinden verileceği ne verileceğini bilemiyorum ama şüphe sanık lehinedir. Bilindiği gibi müvekkilimizin iddia edilen suçları işlendiğine dair her türlü şüpheden uzak kesin inandırıcı bir birlerini destekleyen delil yada deliller mevcut değildir. yani şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince de müvekkilimizin ilerde beraat edeceği kuvvetle muhtemeldir. Hal böyleyken toplanan delillere tüm dosya münderecatına göre ve özellikle müvekkilimizin gelen en son sağlık raporu adli tıp kurumundan verilen sağlık raporlarına göre bihakkın yada uygun görülecek şekilde tahliyesine karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederim efendim. Teşekkür ederim. “

İddia makamından soruldu,

C. Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel :” Bir kısım sanıkların taleplerine ilişkin olarak görüşümüz; Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ün; Talebinin kabulü ile, dilekçesinde belirttiği yazışma evraklarının bir suretinin kendisine verilmesine, diğer talebi ile ilgili olarak önceki oturumda verdiğimiz mütalaanın esas alınmasına, Sanık Nusret Senem’in; Savunmasına ek mahiyette dilekçesinin dosyaya eklenilmesine, Sanık Kemal Kerinçsiz’in; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne bu dava dosya ile birleştirilmesi hususunda muvafakat verilen Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet Gazetesine atılan bombalara ilişkin yargılama dosyasını ilgilendiren taleplerinin, söz konusu dosyanın mahkemenize gelmesinden sonra değerlendirilmesine, Sanık Doğu Perinçek’in; Talebinin kabulü ile, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazı yazılarak, “General Veli Küçük’ün illegal yapılanması” adı altında İstanbul Organize Şube Müdürlüğünce 2001 yılında yürütüldüğü iddia edilen soruşturma evraklarının varsa onaylı bir suretinin gönderilmesinin istenilmesine, Sanık Güler Kömürcü Öztürk’ün; Yurtdışına çıkış yasağı Adli kontrol tedbirinin kaldırılması talebinin bu aşamada reddine, Sanıklar Saipir Debzlelvidze ve İhsan Göktaş; Hakkında çıkartılan yakalama emirlerinin infazının beklenilmesine, Sanık Ali Kutlu’nun; Önceki duruşmada verilen mütalaamızda belirtilen gerekçeler ile serbest bırakılmasına, Bizzat veya müdafileri aracılığı ile tahliye talebinde bulunan tutuklu sanıklar ile diğer tutuklu sanıkların, Kendilerine yüklenen terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmak ile buna bağlı suçları işlediklerine dair iddianamede de gösterilen kuvvetli suç şüphesi doğuran delillerin bulunması, Yüklenen bu suçun Ceza Muhakemesi Kanunun 100/3 maddesinde sayılı tutuklama nedenlerinden olması, Tutuklama nedenlerinde herhangi bir değişiklik olmaması, Hususları gözetilerek, tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.

Duruşmaya kısa bir ara verildi,

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu,

Dosya incelendi,



GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ,

1-Sanık MEHMET ZEKERİYA ÖZTÜRK’ün talepleri ile ilgili olarak;

a)05.06.2009 günlü 5 nolu dilekçesinde belirttiği Özden Örnek’in günlükleri ile ilgili belgeler bu dosya içerisinde olmayıp, birleştirmesi konusunda muvafakat verilen Danıştay dava dosyası ya da mahkememize açılan 2009/85 esas sayılı dava dosyası içerisinde bulunabileceğinden, bu dosyalar incelendikten sonra talep konusunda karar verilmesine, bununla ilgili daha önce verilen ara kararından dönülmesine,

b)Sanıkta el konulan belgelerle ilgili Genelkurmay Başkanlığına yazı yazıldığı verilen cevapta tüm metinlerin gönderilmesinin istendiği anlaşıldığından, bu sanıkta el konulan tüm belgelerin T.C Genelkurmay Başkanlığına gönderilerek bu belgelerin Devletin Güvenliğine ilişkin belgelerden olup olmadığı, Devletin güvenliğine ilişkin belgelerden ise iç veya dış siyasal yararların hangisine veya hangilerine girdiği ve gizlilik derecelerinin ne olduğunun sorulmasına,

2-Sanık DOĞU PERİNÇEK’in talebinin Kabulü ile, Emniyet Genel Müdürlüğüne yazı yazılarak 2001-2002 yıllarında İstanbul Emniyet Müdürlüğünden Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilen Tuncay Güney ile ilgili mülakat görüntüleri, çözüm metinleri ve buna dair tüm bilgi ve belgelerin “General Veli Küçük’ün İllegal Yapılanması” başlığı ile kayıt altına alınıp saklandığı bildirildiğinden, bu belgelerin araştırılarak tamamının gönderilmesinin istenilmesine,

3-Sanıklar GÜLER KÖMÜRCÜ ÖZTÜRK ve MUAMMER KARABULUT’un Yurt Dışı Çıkış yasaklarının kaldırılması yönündeki taleplerinin, bu aşamada Reddine,

4- Sanık MUAMMER KARABULUT’un Başkanı olduğu Noel Baba Barış Konseyi Derneği ile ilgili Yurt dışına yazılan yazının geri alınması yönünde vaki talebin davaya bir yenilik katmayacağından REDDİNE, karar örneğinin ilgiliye tebliğine,

5-Sanık NUSRET SENEM’in talebi ile ilgili olarak,

a) Bugünkü tarihli dilekçesinde belirttiği hususların Naip Hakim incelemesi sırasında dikkate alınmasına,

b) 24 Mart 2008 tarihli TARAF gazetesinin bir suretinin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğünden istenilmesine,

6-Sanık SEMİH TUFAN GÜLALTAY’ın bugünkü oturumda verdiği yazılı taleplerini içeren dilekçesi ile ilgili gelecek oturumlarda karar verilmesine,

7-Gelmeyen yazı cevaplarının beklenilmesine,

8-Sanıklar İhsan Göktaş ve Saipir Debzlelvidze hakkında çıkartılan yakalama emrinin infazının beklenilmesine,

Dosya kapsamı, her sanığa iddianamede ayrı ayrı isnat olunan suçlamalar ve bunlarla ilgili sevk maddeleri, atılı suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığının devam etmekte ve bu suçların CMK’nun 100/3. maddesinde sayılan suçlardan olması dikkate alınarak tutuklu sanıkların mevcut hallerinin sürdürülmesine, bir kısım sanığın kendisi veya müdafii aracılığı ile vaki tahliye taleplerinin Reddine,

Mevcut hallerinin sürdürülmesine ve tahliye taleplerinin reddine dair verilen ara karara İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz hakları bulunduğu konusunda sanıklar ve müdafilerine ihtarat yapılmasına, ( Hazır sanıklar ve müdafilere ihtarat yapıldı )

Bu nedenle duruşmanın 11.06.2009 günü saat 09.30’a bırakılmasına oybirliği ile karar verildi.09.06.2009



Başkan-20909 Üye-28298 Üye-32346 Katip-120250


Yüklə 431,32 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin