Kârî. İsmetullah el-Buhârî, Molla Câmî şerhine haşiye yazanlardandır. el-Kâü-ye'rim Radî el-Esterâbâdî şerhi üzerine de Sa'deddin et-Teftâzânî. Seyyid Şerif el-Cürcânî, Sirâceddin el-Halebî gibi âlimler haşiye kaleme almışlardır.
el-EHiyye'nm (İbn Mâlik) İbn Akil şerhine Muhammed b. Mustafa el-Hudarî ile SüyûÜ'nin, Ali el-Üşmûnî şerhine Muhammed Ali es-Sabbân'ın. İbn Ümmü Kasım el-Murâdî şerhine de Yahya es-Sâvî1-nin yazdığı. İbnü'n-NâzınVa ait şerhe İz-zeddin İbn Cemâa, Zekeriyyâ el-Ensârî, İbn Kasım el-Abbâdîve Mahmûd Bedred-din e!-Aynî'nin kaleme aldığı haşiyeler; Abdurrahman el-Mekkûdî şerhine Abdül-kâdir el-Abbâdî'nin, İbn Hişâm'ın şerhi Evdahu'l-mesâlik'e {et-Tavzih) Hâlid el-Ezheri (et-Taşrîh), Süyûtî {et-Teuşîh}, İz-zeddin İbn Cemâa ve Bedreddin el-Aynî'-nin yazdığı haşiyeler bulunmaktadır.
el-Mişbâh'm (Mutarrizî) Tâceddin el-İsferâyînî şerhine (ed-Dav3) Muslihuddin Mustafa Sürûrî ile Molla Fenârî'nin haşiyeleri. Hâlid el-Ezherî'nin el-Mukaddi-metü'l-Ezheriyye'sme kendi yaptığı şerhe Hasan el-Attâr ile Ebû Bekir eş-Şene-vânî'nin haşiyeleri, îzhârü'l-esrâr'm (Birgivî) Adalı (Mustafa b. Hamza) şerhine (Netâ'lcü'l-efkâr) Hasan el-Attâr'ın haşiyesi. Tuhfetü'l-'Avâmil'e (Mustafa b. İbrahim) Abdülmecid Hamdî ile Abdülha-mid Harpûtî'nin haşiyeleri, el-cİzzî fi't-taşrîf'm (Zencânî) Teftâzânî şerhine Dede Cöngfnin (Kemâleddin Kara Dede. Dede Halife) haşiyesi vardır.
Belagat alanındaMiftâhu'İ-'ulûm (Sek-kâkî) ile onun belagatla ilgili üçüncü kısmının özeti olan Telhîşü'l-Miftâh'a (Ha-tîb el-Kazvînî), Sa'deddin et-Teftâzânî tarafından yapılmış Muhtaşarü'i-mecânî ve e/-Mu(awe/ adlı şerhlere ve belagatla alâkalı bazı risalelerin şerhleri üzerine çok sayıda haşiye kaleme alınmıştır. Muhtaşarü'l-me'ânî üzerine Şehâbed-din el-Yezdî, Ahmed el-Herevî, Muhammed b. Ahmed ed-Desûki. Süleyman el-Mağribî. İsâmüddin el-İsferâyînî. Atpaza-rî Osman Fazlı, Nizâmeddin el-Hıtâî. Ali Rızâ Efendi (Kayserili) haşiyeler yazmış; Hıtâî haşiyesine Mirzâcân eş-Şîrâzî. Şe-hâbeddin el-Yezdî tarafından haşiyeler kaleme alınmıştır.
el-Mutavveî üzerine yapılan haşiyeler arasında Seyyid Şerif el-Cürcânî. Abdülhakîm es-Sİyâlkûtî, Ebü'l-Kâsım es-Se-merkandî, Fenâri Hasan Çelebi, Mirzâ-can Habîbullah eş-Şîrâzî ve Molla Hüsrev hâşiyeleriyle Cürcânî haşiyesine Hüsâm-
zade Mustafa Efendi, Muhammed Emîn el-Üsküdârî, İsâmüddin el-İsferâyînîve Yûsuf el-Kirmastî haşiyeleri meşhurdur.
Miftâhu'l-'ulûm'un Teftâzânî ve Cür-cânî şerhleri üzerine Şemseddin es-Se-merkandî, Ali b. Muhammed el-Bistâmî (Musannifek) ve İbn Kemal Paşa; Ebü'l-Kâ-sım es-Semerkandî'nin el-İsticâre (Ferâ'i-dü'l-feüâ'id) risalesinin İsâmüddin el-İs-ferâyînî şerhine Ali el-İsferâyînî. Hasan ez-Zîbârî. Halil Fevzi Efendi, Muhammed Ali es-Sabbân, Muhammed Sâdık el-Er-zincânî (Müftüzâde): Mahmûd el-Antâki şerhine Hüseyin el-Aydınî (Karatepeli); Zîbârî haşiyesine de Abdullah el-Amâsî haşiye yazmıştır. Bunların dışında, Adu-düddin el-îcî'nin er-Risâletü'1-vaz'iyye'-si ve 'Alâkatü'l-mecâz risâlesiyle Kasî-detü Bânet Sü'âd (Kâ'b b. Zübeyr) ve Kaşîdetü'l-bürde'ye (Bûsîrî) dair çok sayıda haşiye kaleme alınmıştır.
Kelâm ilmine dair eserlerin şerhleri üzerine de çeşitli haşiyeler mevcuttur. Hayâlî'nin Haşiye hlâ Şerhi'î-cAka'i-di'n-Nesefiyye, Kestelî Muslihuddin Mustafa Efendi'nin Haşiye hlâ Şerhi'l-'Akâ'İd li't-Teftâzânî, Muhyiddin Meh-med Karabâğfnin Haşiye hlâ Şerhi iş-bâti'l-vâcib li'd-Devvânî, Bihiştî Ramazan Efendi'nin Hayâlî'nin haşiyesine Mâ-şiyetü'l-Hâşiye hlâ Şerhi'î-cAkâ'id li'l-'Allâme et-Teftâzânî, Hocazâde Muslihuddin Efendi'nin Haşiye hlâ Şerhi'l-Mevâkıi, Hüsâmzâde Mustafa Efendi'nin Haşiye hlâ Şerhi'l-Makâşıd, Fenâ-rî Hasan Çelebi'nin Haşiye hlâ Şerhi'I-Mevâkıf, Gelenbevî İsmail Efendi'nin Haşiye hlâ Şerhi'l-'Akâ'idi'!-'Adudiy-ye li-Celâliddîn ed-Devvânî adlı eserleri bu alandaki meşhur haşiyeler arasında yer alır.
Fıkıh ve usulü hakkında kaleme alınan meşhur bazı haşiyeler şöyle sıralanabilir: Sedîdüddin el-Kâşgarî'nin Münyetü'l-muşallî adlı eserine İbrahim el-Halebî'-nin yazdığı Halebî şağîr diye bilinen şerhe Güzelhisârî'nin Hilyetü'n-nâcî adıyla yazdığı haşiye; Sadrüşşerîa es-Sânî'nin fıkıh usulüne dair eseri Tenkîhu'î-uşûl'e yine kendisinin yazdığı et-Tavzîh adlı şerh üzerine Sa'deddin et-Teftâzânî'nİn kaleme aldığı et-Telvîh adlı haşiye; Ahî-zâde Yûsuf Efendi'nin Sadrüşşerîa'ya ait Şerhu'l-Vikâye 'ye yazdığı Hdşiye-i Çe-lebî diye tanınan Zohîretü'l'Cukbâ adlı haşiyesi; Sadî Çelebi'nin Bâbertî'ye ait el-Hidâye şerhine (el^İnâye) haşiyesi; Muhammed b. Abdullah et-Tlmurtaşî'-nin Tenvîrü'l-ebşâr'ma Haskefî tarafından ed-Dürrü'1-muhtâr adıyla yazılan
şerhe İbn Âbidîn'in Reddü'l-muhtâr adlı meşhur hâşiyesiyle Tahtâvî'nin aynı şerhe haşiyesi; Molla Hüsrev'in Dürerü'l-hükkâm adlı eserine Vânî Efendi ve Azmîzâde Mustafa Hâletî'nin haşiyeleri; yine Molla Hüsrev'in Mİr^âtü'l-uşûi'üne Süleyman İzmirî'nin yazdığı haşiye; Tâceddin es-Sübkî'nin fıkıh usulüne dair CemVJ-cevdmi'ine Celâleddin el-Mahallî'nin yazdığı şerhe İbn Kasım el-Abbâdî'nin el-Âyötü '1-beyyinât adlı haşiyesi; Nevevî'nin Minhâcü't-tâîibîn adlı eserine İbn Hacer el-Heytemî'nin Tuh-fetü'l-muhtâc adıyla yaptığı şerhe İbn Kasım el-Abbâdî ve Abdülhamîd eş-Şir-vânî'nin haşiyeleri; aynı metne Celâleddin el-Mahallî'nin yazdığı şerhe Kalyûbî ve Şeyh Amîre'nin haşiyeleri; Ebû Şü-câ'ın el-Muhtaşar (Gâyetü'l-ihtişâr) adlı eseri için Hatîb eş-Şirbînî'nin kaleme aldığı şerhe Süleyman el-Büceyrimî'nin ve İbn Kasım el-Gazzî'nin şerhine Birmâvî ve Bâcûrî'nin haşiyeleri; Halîl b. İshak el-Cündfnin el-Muhtaşar'ma Muhammed b. Abdullah el-Harâşî'nin yazdığı şerhe Ali b. Ahmed el-Adevî'nin haşiyesi; Cün-dfnin aynı eserine Derdîr tarafından yazılan şerhe Muhammed ed-Desûki'nin haşiyesi.
Hâşiyeciliğin tefsir tarihinde de önemli bir yeri vardır. Zemahşerî'nin el-Keş-şd/ve Beyzâvî'nin Envârü't-tenzîl adlı tefsirlerine yazılan haşiyelerin çokluğuna bakılarak tefsir hâşiyeciliğinin bu iki tefsirde yoğunlaştığı ve zirveye ulaştığı söylenebilir. Ebü'l-Berekât en-NesefTnin Me-dârikü't-tenzîn ile. Celâleddin el-Mahallî'nin başladığı ve Celâleddin es-Süyûtî'-nin tamamladığı Tefsîrü 1-Celâleyn de haklarında haşiye yazılan tefsirlerdendir. Bir kısmı eksik olmak üzere Kutbüddîn-i Şîrâzî, Çârperdî. Şerefeddin et-Tîbî, Ce-mâleddin Aksarâyî, Teftâzânî, Seyyid Şerif el-Cürcânî. Molla Hüsrev, Atûfî ve Sun'ullah Efendi'nin el-Keşşâf hâşiyele-riyle, yine bir kısmı eksik olmak üzere İbn Temcîd, Dede Ömer Rûşenî, Cemâl Halîfe (İshak b. Muhammed), Sadî Çelebi, Şeyh-zâde Muhyiddin Mehmed, Abdülhakîm es-Siyâlkûtî. Şehâbeddin el-Hafâcî, Ko-nevî İsmail Efendi. Hamza el-Karamânî. Ebü'l-Meyâmin et-Tarsûsî, Molla Hüsrev, Kadızâde Ahmed Şemseddin, Karabâğî, Saçaklızâde Mehmed Mar'aşî ve Gazzîzâ-de Abdüllatifin Envârü't-tenzîl haşiyeleri meşhur olanlar arasında zikredilir. Ömer Nasuhi Bilmen, her iki tefsir hakkında haşiye ve ta'lik çalışması yapanlardan bir kısmını liste halinde vermiştir {Tefsir Tarihi, II, 291-292, 353-356). Ziya
HÂSİYE
Dernir de Osmanlı Müiessirleri ve Tefsir Çalışmaları adlı doktora çalışmasında, ele aldığı dönemde yine bu iki tefsirle ilgili olarak yazılan haşiyeler hakkında geniş bilgi vermiştir (s. 91, 226-227, 320-345, 353-449). Öte yandan Ebü'l-Berekât en-Nesefî ve Medârik Tefsin adıyla bir doktora tezi hazırlayan Bedreddin Çetiner, söz konusu tefsire beş haşiye yazıldığını ve bunlardan üçünün matbu olduğunu kaydeder (s. 49-50). Tetsîrü'l-Celâleyn üzerine kaleme alınan haşiyeler içinde Cemel'in el-Fütûhûtü'1-ilâhiy-ye'si ile Sâvî'nin Haşiye caid Tefsîri'1-Ce-7d7eyn'i meşhurdur. Aynı esere Ali el-Kâ-rî, Bedreddin el-Kerhî ve Hifnî de haşiye yazmıştır.
Hadis sahasında hem rivayet hem de dirayet ilimlerinde şöhret bulan bazı eserler için haşiyeler kaleme alınmıştır. Rivayet kitaplarına yazılanlardan Muhammed b. Abdülhâdî es-Sindî'nin Şahîh-i Buhârî üzerine kaleme aldığı haşiye ile Nesâî'nin es-Sünen'ine yazdığı haşiye, Abdülkâdir b. Ali el-Fâsî'nin kaleme aldığı Hdşiye hlâ Şahîhi'l-Buhârî, İbn Sû-de et-Tâvüdfnin Haşiye hlâ Şahîhi'i-Buhârî, Muhammed b. Ali eş-Şenevânî'-nin, İbn Ebû Cemre'nin Cem\ı'n-nihâ-ye adlı Buhârî muhtasarına yazdığı haşiye, Cemmâîlî diye tanınan Abdülganî el-Makdisî'nin, Şahîhayn'deki ahkâmla ilgili 420 kadar müttefekun aleyh hadisi bir araya getirdiği 'Umdetü'l-ahkâm'ı üzerine kaleme alınan haşiyelerin en meşhuru olan Emîr es-San'ânfnin el-cUdde'-si. Ali b. Ahmed el-Azîzî el-Bûlâki'nin, Sü-yûtî'nine/-CdmiVş-şagir'İne yazdığı es-Sirâcü'l-münîr adlı şerhe Hifnî tarafından yazılan haşiye. Ahmed Hasan ed-Dih-levî'nin Fethu'1-bârî, Neylü'l-evtâr ve Bulûğu'1-merâm üzerine yapılan şerhlerden faydalanarak kaleme aldığı Hd-şiyetü'd-Dihlevî hlâ Bulûği'l-merâm anılabilir. Dirayet kitapları için kaleme alınan haşiyelerden, İbn Hacer el-Askalâ-nî*nin Nuhbetü'l-fiker adlı usûl-i hadîs kitabına yine kendisinin yazdığı Nüzhe-tü'n-nazar adlı şerhe İbrahim b. İbrahim el-Lekânî'nin yazdığı Kazd'ü '1-vatar ve Abdullah b. Hüseyin Hatır el-Adevî tarafından yazılan Laktü'd-dürer adlı haşiyeler anılabilir.
Bunların dışında, önemli mantık kitaplarıyla tartışma kurallarına (âdâbü'1-bahs ve'I-münâzara) dair eserlerle ilgili olarak da birçok haşiye kaleme alınmıştır. Esî-rüddin el-Ebherî'nin îsâğücî adlı mantık kitabına Hüsâmeddin Hasan el-Kâtî tarafından yazılmış şerhe Muhammed b.
421
HÂ5İYE
Muhammed el-Berdaî, Muhyiddin et-Tâ-lişî. Dede Cöngî, Karaca Ahmed, Molla Fe-nârî şerhine Kul (Kavil) Ahmed ve Burhâ-neddin b. Kemâleddin Bulgari (et-Feuâ'i-dü'l-Burhâniyye] haşiye yazmış; Ali b. Ömer el-Kâtİbî'nin eş-Şemsiyye adlı mantık kitabı için Kutbüddin er-Râzî*nin kaleme aldığı şerhe Devvânî, Seyyid Şerîf el-Cürcânî, onun haşiyesine de Ali el-Ace-mî ile Kara Dâvud ve Devvânî haşiye yazmıştır. Muhammed b. Eşref es-Semer-kandTnin Âdâbü'l-bahs'\ için Kemâleddin Mes'ûd eş-Şirvânî'nin kaleme aldığı şerhe Celâleddin ed-Devvânî, İmâdüddin Yahya el-Kâşî, Ahmed Dingöz, İsâmüd-din el-İsferâyînî. Abdürrahim eş-Şİrvânî ve Musannifek gibi birçok âlim haşiye ve ta'lik yazmışlardır. Yine Adudüddin el-îcînin Âdâbü'l-bahş'mm Muhammed el-Hanefî et-tebrîzî şerhine Tâceddin es-Saîdî ve Muhammed Bakır el-Meclisî haşiye yazmıştır.
BİBLİYOGRAFYA :
et-Ta'rîfât, "hşv" md.; Tâcü'l-'arûs, "hşv", "hşy" md.leri; Kamus Tercümesi, III, 26-27, 792; Lane, Lexicon, s. 577 vd.; Muhammed el-Bâşâ, ei-Kâfi, "talik" md.; Nûreddin es-Sâbûnî, Mâtüıîdiyye Akaidi{lrc. BekirTopaloğlu), Ankara 1982, s. 9, 10; Keşfü'z-zunûn, I, 188-191; II, 1477-1482; Brockelmann, CALSuppL, I, 611; III, 892-894; Ronart, CEAC, s. 210; Bilmen. Tefsir Tarihi, II, 291-292, 353-356; Süleyman Uludağ. Kelâm İlmi ue IslâmAkâtdl, İstanbul 1980, tür.yer; İsmail Lütfı Çakan. Hadîs Edebiyatı, İstanbul 1989, s. 169; Muhammed Altuna. el-Mıfcemü'l-mufaşşal fı'l-edeb, Beyrut 1413/1993, I, 342; Ziya Demir, Osmanlı Müfessirleri ue Tefsir Çalışmaları-Kuruluştan X/XVl. Asnn Sonuna Kadar Idoktora tezi, 1994, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), s. 91, 226-227, 320-345, 353-449; Bedreddin Çetİner, Ebü't-Berekât en-rtese/T ue Medârik Tefsiri, İstanbul 1995, s. 49-50; Harun Anay, "'Bir Osmanlı Düşüncesinden Bahsetmek Mümkün mü?". Dergâh, Vll/76, İstanbul 1996, s. 12-14; F. Ro-senthal, "Hashiya", El2 (İng.), III, 268-269.
İRİ Tevfik Rüştü Topuzoğlu
"~ HÂŞİYEÜ LEVHA
(bk. SERLEVHA).
L J
HÂŞİYETÜ't-TECRÎD
Nasîrüddîn-i Tûsî'ye ait Tecrîdül-kelâm adlı esere Şemseddin el-İsfahânî'nin
yazdığı şerh üzerine Seyyid Şerîf el-Cürcânî
(Ö. 816/1413) tarafından kaleme alınan haşiye
(bk. TECRÎDÜ'l-KELÂM). L J
422
F HAŞMET n
(ö. 1182/1768-69)
Nükte ve hicivlerîyle tanınan divan şairi.
L J
İstanbul'da dünyaya geldi. Doğum tarihi bilinmemekteyse de mevcut bilgilerden 1720-1730 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Asıl adı Mehmed olup Anadolu kazaskerliğine kadar yükselmiş ulemâdan Ebülhayr Abbas Efen-di'nin oğludur.
Haşmet, müderris olan babasından İlk bilgileri aldıktan sonra medreseye devam etti. Arap ve Fars dillerini ve edebiyatlarını bu dillerde şiir yazacak derecede öğrendi. Daha medresede iken Şeyhülislâm Halilefendizâde Mehmed Said Efendi'ye takdim ettiği gazel ve kasidelerle kendini tanıttı. Medresede mülâzım, ardından müderris oldu; hâriç, dâhil ve sahna kadar yükseldi. Sadrazamlığından çok Önce yakınlıkları bulunduğu, hakkında yazdığı kasidelerden anlaşılan Koca Râgıb Pa-şa'nın (sadrazamlığı 1756-1763) himayesinde kaldığı yıllar hayatının en mesut dönemi olmalıdır. Yazdığı hicivler yüzünden bir süre sonra talihi tersine dönen Haş-
met'in hayatı, genç yaşta ölümüne kadar sürgünde sıkıntılı bir şekilde geçti. Kaynakların hemen hepsinde, "tab'ının zebândırazliğı ve hezliyâta mail" olmasından ve bu yolda kaleme aldığı manzumelerle devlet ricalini incittiğinden sürgüne gönderildiği belirtilmektedir.
Şem'dânîzâde Süleyman Efendi'ye göre, Dürrîzâde Mustafa Efendi ikinci şeyhülislâmlığında (1762-1767) devlet büyüklerini, muhtemelen kendisini de hicveden şairleri 111. Mustafa'ya şikâyet ederek İstanbul'dan uzaklaştırma cezasına hükümdarı ikna etmiştir. "Müderrisinden Abbasefendizâde Haşmet Efendi dahi istihza ve zem ve i'lân-ı fısk âdeti olduğu için" önce babasının İstinye'deki yalısında ikamete mecbur tutuldu; daha sonra aynı suçla itham edilen, Nevres-i Kadîm diye meşhur şair Kerküklü Abdürrezzak Nevres'le beraber Bursa'ya sürgün edildi (12 Şevval 1175/6 Mayıs 1762). Haşmet'in, hâmisi Sadrazam Koca Râgıb Paşa'ya Bursa'dan yazdığı anlaşılan "tevfîk" redifti kasidesinde kendisinin bu sürgüne müstahak olmadığını İfade eden beyitler vardır: "Hâk-i pâyin bana çok gördü felek sonra velî / Fürkat-i zâtın ile etti cüdâ-yi tevfîk". Yine Râgıb Paşa için yazıp kendi-
sine ulaştiramadığı terkibibendinde hak etmediği kötü şöhretinin bu cezaya sebep olduğunu söyler: "Ya'ni cürmüm nedir ey kân-ı kerem hîç bilmem / Şöhret-i kâzibemiz gerçi biraz berter idi".
Bursa'ya sürülmesiyle beraber Haş-met'in düşüş devri başlar. O sıralarda babasının ölüm haberi gelir ve ondan kalan mirası kısa zamanda tüketir. Şem'dânî-zâde. bir ara Sadrazam Râgıb Paşa'nın III. Mustafa'ya Haşmet'in affedilmesi için ricada bulunduğunu, fakat padişahın bunu kabul etmediği gibi çok güvendiği damadı Râgıb Paşa'yı. "Müdebbir-i devletimin böyle bir müfsid musahibi olmak ayıptır" şeklinde azarladığını kaydeder. Bu hadise, Haşmet'in hicivlerinde aşırı derecede incitici ve kırıcı olduğunu düşündürür. Bursa'da altı yıla yakın bir süre (bir manzumesine göre altmış yedi ay) kalan Haşmet'in. "kendi halinde olmayıp etrafa geşt ü güzâr ve hilâf-ı emr hareket eylediğinden" sürgün mahalli önce Rodos'a, ardından İzmir'e, daha sonra yine Rodos'a nakledilmiştir. Rodos'ta vefat eden Haşmet'in mezarı aynı yerdeki Mu-rad Reis Külliyesi içinde bulunmaktadır.
Haşmet Bursa'da sürgünde iken onun şiirlerini toplayarak bir divan tertip eden İmamzâde Mehmed Said. yazdığı mukaddimede Haşmet'in şairliğini methettikten sonra bazı meziyetlerini zikreder. Ona göre Haşmet itikadı temiz bir Mevlevîdir (Haşmet de "Mevlevîlerİz" redifli bir gazelinde bunu ima eder). İmamzâde. ayrıca onun ok ve tüfek atmada ve kılıç kullanmadaki maharetinden bahsederken bu alanlarda emsali arasında görülmemiş rekorlara ulaştığını ve adına taş dikildiğini söyler; bunun yanında şiirlerinin takdir ve itibar gördüğünü belirtir. Ancak tezkire yazarları ve edebiyat tarihçilerinin çoğu Haşmet'in şiirlerini zayıf bulur. Bunlar Haşmet'in hoşsohbet, zarif, hazırcevap, latifeci bir şahsiyet olduğunda birleşirler. Hicviyeleriyle şöhret yaptığı da yaygın hükümler arasındadır. Bu şöhretine rağmen divanında hemen hiçbir hiciv bulunmadığı gibi bu çeşit manzumelerini ihtiva eden sadece bir mecmuadaki (İÜ Ktp., TY, nr. 3240) birkaç müstehcen parça dışında bir metne de rastlanmamıştır. Divanında mevcut pek az şiirde devrinden şikâyetçi olduğunu gösteren bazı beyitler ise birçok şairde rastlanabilecek seviyede mücerret içtimaî tenkitlerden ibarettir. Bununla beraber letâif mecmualarında, Haşmet'Ie hâmisi Koca Râgıb Paşa ve devrin kadın şairlerinden Fıtnat Hanım arasında hazır-
cevaplığa ve latifeye dayanan fıkralar yer almaktadır. Halk arasında dolaşan, içlerinde müstehcen olanların da bulunduğu bu fıkraların bir kısmının yakıştırma olduğu belirtilmiştir (Vâsıf, s. 47-48; Çaylak Tevfik, tür.yer.; Atsız, 1/3, s. 5-6; DİA, XIII, 46).
Divanındakİ şiirlere göre Haşmet'in şairliği hakkında verilebilecek ilk hüküm onun bir nazîre şairi olduğudur. Nitekim on iki kasidesinin çoğu Nefî'ye naziredir. Gazelleri de Râgıb Paşa, Nâbî, Sünbülzâ-de Vehbî, Nüzhet, Belîğ. Neylî, Arpaemi-nizâde Sami, Sabit, Bursalı Tâlib, Münif. Reşîd, Reîsülküttâb Avnî, Defterdar Atıf, Hamîd. Kafzâde Fâizî, Nailî, Râsih, Nedîm, Esadefendizâde Mehmed Şerif ve Said Paşa gibi şairlere naziredir. Gazellerinde bunların. Özellikle de Râgıb Paşa, Nâbî ve Nefî ile İran şairlerinden Şevket ve Sâib-i Tebrîzî'nin tesiri görülür. Aslında bir şair için zaaf belirtisi olan bu aşırı nazîrecilik ve taklitçiliğini Gibb, Haşmet'in emsaliy-le kıyaslandığında olağan üstü bir taklit gücüne sahip bulunduğunu söyleyerek bir meziyet diye zikreder. Tenkitçiler, Haşmet'in kabiliyeti olduğu halde hep nazîre yazmasının onu ikinci sınıf bir şair yaptığı kanaatindedirler. Bununla beraber na-zîrelerinde şahsiyetini sezdiren ipuçları vardır. Bu tarz gazellerinde daha çok aşk ve şarap konularını seçmesi onun dünya zevklerine, derbeder yaşamaya olan meylini gösterir. Bazı şiirlerinde hayatının ve şahsî maceralarının izleri görülür. Sürgün yaşadığı Bursa'ya dair birkaç şiirinin dışında İstanbul'un semtlerini ve İstanbul hayatını anlatan birçok manzume yazmıştır. Konularındaki bu özelliği, birtakım atasözü ve deyimler, bazı Arapça ve Farsça kelimeleri halk Türkçe'sinin telaffuzuna göre kullanması, devrinde başlayan mahallîleşme akımına onun da katıldığını gösterir.
Eserleri. 1. Divan. Bursa'daki sürgün yıllarında Haşmet'in divanını tertip eden
HAŞMET
İmamzâde Mehmed Said yazdığı mukaddimede, Haşmet'i sevenlerin şiirlerini toplaması İçin kendisini teşvik ettiklerini, bunun üzerine şaire başvurarak şiirlerini istediğini, ancak ondan sadece kırk elli kadar gazel ve birkaç kaside alabildiğini, kalanları İse başkalarından topladığını anlatır. 3000 beyit civarında olan divan Arapça dört manzume ile başlar. Bunlardan üçü doksan dokuz beyitlik "Esmâü'l-hüsnâ", seksen beyitlik "Esmâü'n-nebr kasidesi ve İbnü'n-Nahvî'nin el-Koşîde-tü'1-münferice's'me yirmi bir bendlik tahmistir. Arapça manzumelerin dördüncüsü kaynaklarda Haşmet'in şiiri zannedilen, aslında babası Abbas Efendi'ye ait, İmam Bûsirî'ye yapılmış otuz bendlik bir tahmistir. Ardından on dokuz kaside, on altı tarih manzumesi, beş tesdîs, sekiz tahmis, 2S6 gazel, lugazlar, muammalar, kıtalar ve beyitler sıralanmaktadır. Bunlar arasında birkaç manzumesi de Farsça'dır. Divan 12S7'de (1861) Kahi-re'de Bulak Matbaası'nda basılmıştır. 2. İntisâbü'l-mülûk. Hâbnâme adıyla da bilinen yirmi sayfalık bu mensur eserinde Haşmet, III. Mustafa'nın tahta çıktığı gece gördüğü bir rüyayı anlatır. Bütün dünya hükümdarları sultanın maiyetinde çalışmak için şairin aracılığını istemektedirler. Haşmet onların bu isteklerini padişaha arzeder; padişah da ona "mü-fettişü'l-Haremeyn" görevini bahşeder. Hâbnâme divanın Bulak basımının sonuna ilâve edilmiştir. 3. Vilâdetnâme-i Hümâyun. 1. Mahmud ve III. Osman'ın arkalarında evlât bırakmadan vefat etmelerinden sonra III. Mustafa'nın Hibe-tullah adı verilen bir kızının doğumu üzerine yedi gün yedi gece süren bir donanma tertip edilmiş, Haşmet de Sadrazam Koca Râgıb Paşa'nın tavsiyesiyle Vilâdet-ndme'yi yazmıştır. Surnâme diye de bilinen bu mensur eserinde Haşmet bir mukaddime, altı bölüm (makale) ve bir hatime ile şenlik hazırlıklarını, tebrik merasimini, beşik ve esnaf alayını, bir belge değerinde canlı ve renkli bir dille ayrıntılı olarak anlatır. Eski harflerle yayımlanan Viiâdetnâme (İstanbul, ts), daha sonra Reşat Ekrem Koçu tarafından sadeleştirilerek neşredilmiştir (İstanbul 1940). 4. Senedü'ş-şuarâ. Bir mukaddime ile dört bölüm (fıkra) ve bir hatimeden meydana gelmektedir. Şiirin aslında Hz. Âdem'le başladığı, Kur'ân-ı Kerîm'in birçok âyetinin aruz veznine tevâfuk ettiği, Câhiliye devri ve Asr-ı saadet şairleriyle İslâm bü-
423
HAŞMET
yüklerinin şiire verdikleri önem gibi konulan ihtiva eden eser şiirin fazileti ve Râgıb Paşa'nın meziyetleriyle son bulur. Çaylak Tevfik tarafından bastırılan Sene-dü'ş-şuarâ'nm (istanbul 1287) sonunda Râgıb Paşa'nın ve Şeyhülislâm Çelebizâ-de Âsim Efendİ'nin manzum takrizleri vardır. Haşmet'in bu dört eseri Mehmet Arslan ve İ. Hakkı Aksoyak tarafından Haşmet Külliyatı adıyla yayımlanmıştır (Sivas 1994, bu çalışma Haşmet hakkında en sağlıklı ve geniş araştırmadır; burada şairin biyografisi, sanatı ve eserleri ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir).
Yakın devir kaynaklarında Haşmet'in Şehödetnâme adlı bir eserinden bahse-dilmişse de bunun bir yanılmadan doğduğu anlaşılmaktadır (Arslan-Aksoyak, s. 52). Yine bazı kaynaklarda zikredilen "Kasîde-i Bürde Şerhi" ile Arapça terkipler sözlüğü olduğu söylenen Câmiateyn (Dürreteyn) adlı esere ise henüz rastlanmamıştır.
BİBLİYOGRAFYA :
Şem'dânîzâde. Müri't-teuârih (Aktepe), II/A, s. 47-48; Râmiz, Âdâb-t Zurafâ, Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 762, vr. 74-76; Vâsıf. Târih, s. 22, 47-48; Hammer. GOD, II, 322; Fatîn. Tezkire, s. 61; Muallim Naci. Esâmi, İstanbul 1308, s. 122; Şefkat-i Bağdadî. Tezkİre-İ Bağdadi, Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 77, vr. 18"; Çaylak Tfev-fik, Hazîne-i Letâif, İstanbul 1306, tür.yer; Si-cill-i Osmânî, II, 233; Arif Hikmet, Tezkire, Millet Ktp., Ali Emin, Tarih, nr. 798, vr. 16b; Osmanlı Müellifleri, II, 142-143; İbrahim Necmi |Dilmen|. Târîh-i Edebiyyât Dersleri, İstanbul 1338,1, 216-219; Kâmil Kepeci, Bursa Kütüğü, Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Ktp., Genel, nr.4520, II,216;Gibb.HOP,W, 140-150;Banar-lı, RTET, II, 768; Babinger (Uçuk), s. 322, 328-329; Halûk İpekten. "Haşmet", Büyük Türk Klâsikleri, VI, 387-393; Zeki Çelikkol, Rodos'taki Türk Eserleri oe Tarihçe, Ankara 1992, s. 45-46; Metin Kayahan özgül. Türk Edebiyatında Siyâsî Rüyalar, Ankara, ts., s. 11-13; Mehmet Ars-lan - İ. Hakkı Aksoyak, Haşmet Külliyatı, Sivas 1994, s. 1-55; Atsız, "Koca Ragıb Paşa, Haşmet ve Fitnat Hanım Arasında Şakalar", Çına-raltt, 1/3, İstanbul 1941, s. 5-6; Şedit Yüksel. "Koca Ragıb Paşa'nın Sanatında ve Yaşantısında Haşmet'in ve Fıtnat'm Yeri", TDe., VII 11977), s. 23-33; Müjgân Cunbur, "Haşmet Külliyâtı", Bilge,sy. 1, Ankara 1994, s. 17-18; Mustafa Aslan, "Haşmet Külliyâtı'nın Değerlendirilmesi", Eü Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy. 7, Kayseri 1996, s. 331-364; Mehmet Kaplan. "Haşmet", İA, V/l, s. 354-355; Ziya Ba-kırooğlu. "Haşmet", TDEA, IV, 141-142; Ömer Faruk Akün. "Fitnat Hanım", DİA, XIII, 46.
Iffl M.OrhanOkay
r HAŞR n
(bk. HAŞİR).
L J
424
r ~ı
HAŞR, Muhammed Şah
(1876-1935)
Urdu edebiyatının önde gelen oyun yazarı.
Benâres'te doğdu. Ağa Haşr adıyla tanınır. Amritsar'da şal ticaretiyle meşgul olan babası Ağa Ganî Şah ailenin bazı fertlerinin yaşadığı Benâres'e yerleşti. Ağa Haşr buradaki bir İngiliz okuluna girdi. Ancak öğrenimini tamamlayamadığından kendini özel olarak yetiştirmeye çalıştı. Benâres'e gelen bir tiyatro kumpanyasının sahnelediği oyun onda oyun yazmaya karşı bir ilgi uyandırdı. Seyrettiği bu eserden esinlenerek Âftâb-ı Muhabbet (Benâres 1898) adlı bir piyes kaleme aldı. 1901'de Benâres'ten ayrılıp Bombay'a gitti. Burada bir tiyatro için beş oyun yazdı. Değişik şehirlerde birkaç tiyatroda oyun yazan olarak çalıştıktan sonra yazdığı oyunlarını sahnelemek üzere kendi tiyatrosunu kurdu. Bu yıllarda sesli filmin yaygınlaşması tiyatro dünyası için bir darbe oldu. Ağa Haşr bu defa kendini bu alanda yetiştirmeye çalıştı. Film şirketlerine senaryo ve hikâyeler yazdı; senaryolarını yazdığı bazı filmler büyük başarı kazandı.
Haşr, 1907'de Ebü'l-Kelâm Âzâd'in yardımcısı olarak aylık el-Belâğ dergisinde çalışmaya başladı. İslâm dinini kötülemeye çalışan hıristiyan rahiplere ve Hindû-lar'a karşı Müslümanlığı savunmak üzere Ebü'l-Kelâm Âzâd ve Hâce Hasan Nizamî ile birlikte Encümen-i Nusret-i İslâm adlı bir dernek kurdu. Bombay'da Encümen-i Zİyâü'l-İslâm, Lahor'da Encümen-i Himmetü'l-İslâm derneklerinde konferanslar verdi. Lahor'da Haşr Pictures adlı bir film şirketi kurdu. Kendi hayat hikâyesini filme alırken vefat etti.
Dostları ilə paylaş: |