Tafa İzzet Efendi'den hat dersleri almış



Yüklə 1,2 Mb.
səhifə2/28
tarix11.01.2019
ölçüsü1,2 Mb.
#94736
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   28

lar'ın eline geçmesi üzerine Yavuz Sultan Selim tarafından diğer mimar ve sanat­kârlarla birlikte İstanbul'a gönderilmiş­tir (Mayer, s. 66). BİBLİYOGRAFYA :

Hasan et-Tûlûnî. en-Nüzhetü's-seniyye fi afı-bâri'l-hulefâ' ue'l-mülûkİ'l-Mtşriyye (nşr. M. Kemâleddin İzzeddin Ali), Beyrut 1408/1988, na­şirin mukaddimesi, s. 11-19; Sehâvî, ed-Dau'ü't-lâml\ 1, 221-222; III, 98; İbn İyâs. Bedâ'i'uz-zühûr, II, 390, 427; Keşfü'z-zunûn, II, 1796, 1901, 1943;Serkîs. Mu'cem, II, 1252; K. A. C. Cresvvell, Early Müslim Architecture, Oxford 1932-40; a.mlf.. The Müslim Architecture of Egypt, New York 1978, II, 142, 143, 148, 149, plate46,47; Brockelmann. GAL,\, 210; Suppt., II, 39; L. A. Mayer, Islamic Archttects and their Works, Geneve 1956, s. 65-66; Karatay, Arap­ça Yazmalar, III, 461; Suâd Mahir Muhammed, Mesâcİdü Mışr ue eoliyâ'ühe'ş-şâlihûn. Kahi­re 1404/1983, II, 101; IV, 173; Ziriklî. el-AHam (Fethullah), II, 189; D. Behrens-Abouseif. Isla­mic Architecture in Cairo, Leiden 1989, s. 51; Sâlİhİyye, el-Muccemü'ş-şâmil, III, 532.

İRİ Hüsamettin Aksu HASAN el-UTRÛŞ ""

Ebû Muhammed el-Hasen

b. Alîb. el-Hasen el-Utrûş el-Hüseynî

(ö. 304/917)

Deylem ve Taberistan'da hüküm süren

Zeydîler'in üçüncü hükümdarı

(914-917).

J

230 (844) yılında Medine'de doğdu, en-Nâsırü'l-Kebîr, en-Nâsır-Lilhak, en-Nâsi-rü'1-Alevî, en-Nâsır-Lidînillâh. en-Nâsır el-Utrûş, ed-Dâî el-Kebîr unvanlarıyla da tanınır; ancak daha çok Utrûş (sağır) laka­bıyla meşhur olmuştur. İmam Ali Zeyne-lâbidîn'in dördüncü nesilden torunu, Şe­rif el-Murtazâ ile Şerîf er-Radfnin anne tarafından büyük dedesidir.



Hasan el-Utrûş, Muhammed b. Man-sûr el-Basrî, Hasan b. Yahya, Ahmed b. Yahya, Muhammed b. Ali b. Halef ve Bişr b. Harun'dan tahsil gördü. Ali b. İsmail el-Fakih, Muhammed b. Osman en-Nak-kâş gibi âlimlerin derslerini dinledi. Mu'-tezile kelâmcısı Ebü'l-Kâsım el-Belhî el-Kâ'bî ile ilim alışverişinde bulundu. Öğre­nimini tamamladıktan sonra Abbasî yö­netiminden memnun olmayan diğer Ehl-i beyt mensupları gibi daha rahat bir fa­aliyet ortamı bulmak amacıyla, Taberis-tan'da Zeydî Devleti'ni kuran Hasan b. Zeyd el-Alevî devrinde (864-884) Tabe-ristan'a gitti. Hükümdarın kardeşi ve ha­lefi Muhammed b. Zeyd el-Kâİm-Bilhak ile iyi münasebetler kurmaya çalıştı. An­cak kendisinden şüphelendiğini anlayın­ca hâkimiyetini Taberistan'ın doğusunda kurmayı düşündü ve bu bölgeye giderek 284 (897) yılında faaliyete başladı. Önce­leri kendisine yardımcı olan Abbâsîler'in Nîşâbur ve Cürcân âmili Muhammed el-Hûzistânî daha sonra onu tutuklayıp iş­kenceye tâbi tuttu ve bundan dolayı ku­lağı sağır oldu. Serbest bırakıldıktan son­ra Taberistan'ın yeni hükümdarı Muham­med b. Zeyd'e İltihak etti ve onunla bir­likte, Sâmânîler'den İsmail b. Ahmed'e taraftar olan Muhammed b. Harun'un or­dusuyla savaştı. Muhammed b. Zeyd'in öldürülmesi üzerine önce Damgan'a, son­ra da Rey'e kaçtı. Abbasî Halifesi Mu'ta-zıd-Billâh'ın ölümünün (289/902) ardın­dan Taberistan'a döndü ve Sâmânîler'le arası bozulan Muhammed b. Harun'un desteğiyle tekrar imamet faaliyetini yü­rütmeye başladı. Deylem'e geçerek Dey-lem Hükümdarı Cüstân (Cestân) b. Veh-sûdân ile iyi münasebetler kurmaya ça­lıştı. Cüstân ailesinin önde gelen Deylem-li idarecileri. Öteden beri Bağdat'taki Ab­basî halifelerine ve onların yanında yer alan Tâhirîler ile Sâmânîler'e karşı Alevî ve Zeydî dâîlere yardımcı oluyorlardı. Ha­san el-Utrûş, kendine güçlü bir taraftar zümresi meydana getirmek için Hazar de­nizinin güney kıyısında, henüz müslüman olmayan Deylem halkı arasında İslâmlaş-tırma faaliyetine girişerek 200.000'e ya­kın Deylemli'nin müslüman olmasını sağ­ladı. Daha sonra Gîlân'a geçti ve faaliyet­lerini burada sürdürdü. Çok sayıda mes-cid inşa ettirerek İslâmiyet'e yeni giren Deylemli ve Gîlânlıiar'ı teşkilâtlandırdı. Fakat Gîlân'da İslâm'a davet ettiği bazı kimselerin kendisine karşı çıkmasından dolayı Deylem'e dönmek zorunda kaldı. Deylem Hükümdarı Cüstân b. Vehsû-dân'ın Hasan'm ahaliden Öşür ve sadaka

almasını yasaklaması üzerine çıkan sa­vaşta Cüstân'ı yenerek Deylem'e tama­men hâkim oldu.

Bu gelişmeler üzerine, bölgede yeni bir devlet kurulmasını İstemeyen Sâmâ-nî Hükümdarı Ahmed b. İsmail 298 (910) yılında Muhammed b. Harun'u Taberis-tan valiliğinden azlederek yerine Ebü'l-Abbas Muhammed b. Su'lûk'ü tayin etti. Muhammed b. Hârûn taraftarlarıyla bir­likte Hasan el-Utrûş'a sığınınca Muham­med b. Su'lûk kumandasındaki Sâmânî ordusu Hasan el-Utrûş kuvvetlerine karşı harekete geçti. Muhammed b. Harun'a bağlı kuvvetlerin de Sâmânîler'e karşı sa­vaşması kararlaştırılmışken eski valinin sözünde durmaması üzerine Hasan sa­dece Deylemliler'den oluşan ordusuyla sa­vaşa girmek zorunda kaldı. Muhammed b. Su'lûk kumandasındaki orduyu Bûr-rûd nehri kıyısındaki Bûrdîde'de bozgu­na uğrattı. Daha sonra Âmül'e girerek Zeydîler'in Hasenî kolundan Muhammed b. Zeyd ef-Kâim-Bilhakk'm eski sarayına yerleşti ve Sâmânîler'in içinde bulunduğu karışıklıklardan faydalanarak hükümdar­lığını ilân etti (Cemâziyelâhir 301 /Ocak 914). Böylece Deylem ve Taberİstan'da hâkimiyet Zeydîler'in Hüseynî koluna geç­miş oldu (Zambaur. s. 192; £/r., I, 882). Ertesi yıl Sâmânîler'in karşı saldırılarıyla Şâlûs'a çekilmek zorunda kalan Hasan el-Utrûş, kırk gün sonra Sâmânî kuvvetleri­ni bozguna uğratıp bütün Taberistan'a ve Cürcân'a hâkim oldu.

Hasan el-Utrûş bölgeye hâkim olduğu sırada yakın çevresi ve özellikle akraba­larıyla anlaşmazlığa düştü. İmamet konu­sunda Hasenîler'le Hüseynîler arasındaki mücadele Taberistan ve Deylem'de de devam etti. Hasan el-Utrûş'un Hasenî-ler'e mensup olan ordu kumandanı, gö­rev alanına giren birçok işi kendi ailesi­nin damadı olan Hasan b. Kâsım'a bırak­tı. Hasan da yönetimde söz sahibi olan önemli kişilere bol hediyeler vererek ida­reyi ele geçirdi. Hasan el-Utrûş'u da hap­se attırdı. Ancak Hasan b. Kâsıtn'ın bu davranışı Deylemliler'den tasvip görme­di. Halkın ve ordu kumandanlarının bas­kısı üzerine Hasan el-Utrûş'u serbest bı­rakmak zorunda kalınca hayatından en­dişe ederek Gîlân'a kaçtı. İkisini uzlaştır­mak isteyen Gîlânlılar Utrûş'tan Hasan b. Kâsım'ı ordu kumandanı ve veliaht ola­rak tanımasını istediler. Utrûş'un bu tek­lifi kabul etmesi üzerine Hasan b. Kasım Âmül'e döndü.

Zeydiyye ve İmâmiyye tarafından imam kabul edilen ve İslâm dünyasının yetiştir-

HASAN el-UTRÛS

diği en âdil ve en muttaki hükümdarlar­dan biri sayılan Hasan el-Utrûş Şaban 304'te (Şubat 917) Âmül'de vefat etti. Ut­rûş'un Âmül'e girdiği sırada orada bulu­nan ve ona vergi ödeyen (Madelung, CHIr., IV, 209) meşhur tarihçi Teberi bölge hal­kının Utrûş gibi adaletli, güzel ahlâklı ve hakkı hâkim kılmaya çalışan bir kimseyi görmediğini söyler {Târîfj,X, 149). Dey-lemli ve Gîlânlı Nâsırîler onun Âmül'deki türbesini ziyaretgâh haline getirdiler ve soyuna daima saygı gösterdiler. Bunla­rın dışında kalan Zeydîler ise evlâdından hiçbirini desteklemeyip Hz. Hasan'ın so­yundan gelen Hasan b. Kasım ed-Dâî-İlelhakk'a biat ettiler. Utrûş'un oğulların­dan Ebü'l-Hüseyin Ahmed de ona itaat ar-zetti. Bunun üzerine diğer oğlu Ebü'l-Kâ­sım Ca'fer, kardeşini ayıplayarak ÂmüTü terketti ve Hasan b. Kâsım'a karşı iktidar mücadelesine girişti fakat başarılı ola­madı. Âlim ve şairleri himaye eden, yap­tırdığı medrese ve hankahlarla eğitim ve öğretime katkıda bulunan bir devlet ada­mı ve kumandan olarak temayüz eden Hasan b. Kasım, öldürüldüğü 24 Rama­zan 316 (10 Kasım 928) tarihine kadar Taberistan'daki hâkimiyetini sürdürdü.

Üstün bir zekâya sahip bulunan Hasan el-Utrüş akaid, hadis ve fıkıh konuların­da geniş bilgi sahibiydi. Akaidde Mu'te-zile'ye yakın bir görüşü benimseyen Ut-rûş'a göre tam anlamıyla tevhid. sıfatla­rın ve dolayısıyla teşbihin nefyedilmesiy-le meydana gelir. Ona göre iman kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve ilâhî emir ve yasak­ların gereğini yerine getirmektir. İman artar, fakat eksilmez. Takva, ihsan, İslâm ve salâh imanın vasıflarındandir. Kul an­cak bunlarla kendini Allah'ın gazabından koruyabilir. Büyük günah işlemekte ısrar eden kimse "Allah'ın nimetini inkâr eden" mânasında kâfir sayılır.

Hasan el-Utrûş'a Nâsıriyye adıyla bir mezhep nisbet edilmektedir. Taberistan Zeydiyyesi'nin bir kolu olan bu mezhep zamanla Kasım er-Ressî tarafından kuru­lan Kâsımiyye mezhebiyle kaynaşmıştır.

Eserleri. Hasan el-Utrûş tefsir, hadis, akaid, fıkıh, Arap dili ve edebiyatıyla ilgili birçok eser kaleme almıştır. Bunların on üç tanesinin adını kaydeden İbnü'n-Ne-dîm eserlerinin 100'e ulaştığı şeklindeki bir rivayeti nakleder (et-Fihrist, s. 244). Bir kısmı günümüze ulaşan başlıca eser­leri şunlardır: 1. el-İbâne. Fıkıhla İlgili olup Ebû Ca'fer Muhammed b. Ya'küb el-Heysemî'nin Şerhu'l-İbâne ıaîâ mez­hebi'n-Nâşu-Lilhak adlı eseri içinde za­manımıza kadar gelmiştir. 2. Kitâbü'l-

357

HASAN el-UTRÛS



İhtisâb. Robert Bertram Serjeant tara­fından neşredilmiştir ("A Zaidi Manual of Hisbah of the 3* Century (H)", RSO, XXVIII [1957], s. 1-34). 3. el-Bisât (bu üç eserin yazma nüshaları İçin bk. Sezgin, I, 567). 4. Tefsîrü'l-Kur'ân. İki ciltlik bir eserdir (Nüveyhiz, I, 132). S. Kitâbü'İ-İmâmeti'ş-şağir. 6. Küâbü'l-İmâme-ti'1-kebîr. Bu iki eser devlet başkanlı­ğıyla ilgilidir. 7. Kitâbü'1-Mevâlidi'l-İş-nâ'aşeriyye (son üç eser için bk. Hasan es-Sadr, s. 337). Ayrıca Kitâbü'1-Müs-terşid, Uşûlü'd-dîn, el-Emâlî, ez-Za-lâmâtü'1'Fötımiyye ve Fedek ve'l-hu-mus adlı eserleri kaynaklarda zikredil­mektedir.

Şiirle de ilgilenen Hasan el-Utrûş'un şiirlerinin önemli bir kısmı Zeydiyye'nin tabakat ve terâcim kitaplarında yer al­maktadır (EbÛ Tâlib en-Nâtık, s. 98-100; Humeyd el-Muhallî, s. 232-242).

BİBLİYOGRAFYA :

"teberi, Târih (Ebü'1-Fazl), X, 149; İstahri. et-Mesâlİk (deGoeje), s. 205; Mes'ûdî. Mürücü'z-zeheb (Abdülhamîd), IV, 373; Hamza el-İsfahâ-nî, Târihu sini mülûki'l-arz ue'l-enbiyâ', Bey­rut, ts. İDâru Mektebetrl-hayât), s. 182; Arîb b. SaU Şıtatü't-Târthİ't-Taberl (nşr. M. Ebü'l-Fazl), Kahire 1960 -»■ Beyrut, ts. (Dâru Süveydân), s. 47; İbnü'n-Nedim. el-Fihrist, s. 244; Ebü"l-Ab-bas el-Hasenî. Siyerü'l-e'immeti't-muhtâre min Kitabi'l-Meşabîh (nşr. W. Madelung, Ahbârü'l-e'immeti'z-Zeydiyye içinde), Beyrut 1987, s. 71-75; Ebû Tâlib en-Nâtık, Siyerü'l-e'immeti'l-muhtâremin Kİtâbi'l-İfâde[a.e. içinde), s. 85-101; Humeyd el-Muhallî, Siyerü'l-e'immeti'l-muhtâre min Kitâbi'l-Hadâ'iki'l-uerdiyye (a.e. içinde), s. 209-242; İbnü'l-Esîr. ei-Kâmii, VIII, 77-78; Nüveyrî, Mihâyetü'l-ereb, XXV, 93-97; İbn Tağriberdî, en-Nücûmü'z-zâhire, III, 185; Zahîrüddîn-i Mar'aşî, Târih,-i Taberistân ue Rû-yân ve Mâzenderân, Tahran 1361, s. 145-146; Abdullah Efendi el-lsfahânî. Riyâtü'l-\ıİema' ue hiyâzü't-fuzatâ3 (nşr. Ahmed el-Hüseynî), Kum 1401,1, 276-294; Hânsârî. Ravtâtü'l-cen-nât, II, 256-258; Zambaur. Manuel, s. 192; Hu-darî, Muhâdarât: 'Abbâsiyye, s. 372-378; Sezgin. GAS, I, 567; W. Madelung, -The Minör Dynasties of Northern Iran", CHIr., IV, 208-212, 221, 253; a.mlf., "al-Hasan b. al-Kasım", El2 Suppl. (İngl, s. 356-357; a.mlf., "'Alids", Eir., 1, 882; Hasan es-Sadr. Te'sısü'ş-Ş% Beyrut 1401/1981, s. 337-338; W. Montgomery Watt. İslam Düşüncesinin Teşekkül Deuri (trc. E. Ruhi Fığlah), Ankara 1981, s. 341; A'yânü'ş-Şî'a.V, 179-185; Nüveyhiz, Muccemü'l-müfes-strîn, I, 132; Ahmed Mahmûd Subhî, ez-Zeydİy-ye. Kahire 1404/1984, s. 190-202; İsa Doğan. Zeydiyye Mezhebinin Doğuşu ve Kelâmı Gö­rüşleri (doktora tezi, 1987, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), s. 83-84; M. S. Khan. "The Early History of Zaydİ Shiism in Daylaman and Gi-ian", ZDMG, CXXV (1975), s. 302-303; R. Strothmann. "Utrüş", lA, XIII, 85-87; a.mlf., "Hasan al-Utrü£h", El2 (Ing), ili, 254-255; Tahsin Yazıcı. "Deylem", DİA, IX, 265.

*J İsa Doğan

358


HASAN ÜSKÜDÂRÎ

(ö. 1023/1614)

Osmanlı hattatı. L J

Hamza adlı bir zatın oğlu olup Üskü­dar'da doğduğu ve burada yaşadığı için Osküdârî nisbesiyle anılmıştır. Şeyh Ham­dullah Efendi'nin kızı tarafından torunu olan Pîr Mehmed b. ŞükrullatVın akraba­sı ve talebesidir. Hocasından aklâm-ı sit-teyi meşkedip icazet aldıktan sonra yine Şeyh Hamdullah'ın oğlu tarafından toru­nu olan Derviş Mehmed b. Mustafa De-de'den hattın inceliklerini öğrendi. Ha­san Üsküdârî böylece "şeyh üslûbu"nun iki koldan kendisinde toplandığı, devri­nin önde gelen bir temsilcisi olarak bu yolda mushaf ve kıtalar yazdı. Üçüncü nesilden Şeyh Hamdullah şeceresine bağlanan hattatın ceiî-sülüs hattından bazı örnekler, Üsküdar'daki Mimar Sinan yapısı Vâlide-i Atik Camii'nin çiniye nak­şedilmiş mihrap sofası kuşağına ve son cemaat mahallindeki pencere alınlıkları­na yazdığı istiflerle zamanımıza ulaşmış­tır. Ancak kâğıda yazmış olduğu aklâm-ı sitte örneklerinden günümüze ulaşabi­lenler fazla değildir.

Hasan Üsküdârî vefatında Karacaah-met Sultan Türbesi karşısındaki set üstü­ne def nedilm iştir. Muhtemelen 1915 yı­lında, yeni açılan yolun güzergâhında ka­lan kabrinin o civarda Şeyh Sofası adıyla bilinen Şeyh Hamdullah hazîresine nakli düşünülmüş, ancak bu gerçekleştirileme­miştir. Ayrıca bu teşebbüs sırasında, ta­lebesi Hâlid Erzurûmî tarafından yazıl­mış olan mezar kitabesi kırılıp iki parça­ya ayrılmıştır. Hasan Üsküdârî'nin bu kı­rık mezar kitabesi ve beraberinde sökül­mek zorunda kalınan diğer mezar taşla­rı, 1917 yılında devrin büyük hattatları­nın katıldığı bir merasimle Selimiye Kü-

tüphanesi arkasındaki hazîreye (bugün­kü Çiçekçi Camii bahçesi) taşınarak di­kilmiş, fakat bu sırada da mezarları nak-ledilememiştir.

Şeyh Hamdullah'tan günümüze ulaşan hattat silsilesinde mühim bir mevkiye sa­hip olan Hasan Üsküdârî'nin meşhur ta­lebeleri arasında Hâlid Erzurûmî'den baş­ka Muhammed el-İmâm adıyla tanınan Tokatlı İmam Mehmed Efendi de bulun­maktadır.

BİBLİYOGRAFYA :

Suyolcuzâde, Deuhatü'l-küttâb, s. 36; Müs-takimzâde. Tuhfe-İ Hattâtîn, s. 157; Habîb. Hat ueHaüâtân, İstanbul 1305, s. 107; Cl. Huart, Les catligraphes et tes miniaturistes de t'orient musulman, Paris 1908, s. 132; Şevket Rado. Türk Hattatları, İstanbul, ts., s. 86; Uğur Der­man. "Hasan-ı Üsküdârî", TA, XIX, 30.

tffil M. Uğur Derman

HASAN gi-VEZZÂN

el-Hasen b. Muhammed el-Vezzân ez-Zeyyâtî el-Gırnâtî el-Fâsî (ö. 957/1550'den sonra}

Batıda

Afrikalı Leon adıyla bilinen Arap seyyahı.



Muhtemelen 888 (1483) yılı dolayların­da Gırnata'da dünyaya geldi. 1488-1495 yıllan arasında doğduğu söyleniyorsa da (Abdurrahman Hamîde, III, 501; 02|İng.|, v, 723) tayin edildiği görevler ilk ihtima­lin daha güçtü olduğunu göstermektedir {Vaşfü İfrîktyye, tercüme edenlerin mu­kaddimesi, I, 7). Zenâte'nin bir kolu olan Benî Zeyyât kabilesine mensuptur. De­delerinden birinin tartıcılık yapmasından dolayı aile Vezzân lakabını almış olmalı­dır. Gırnata'nın İspanyollar tarafından ele geçirilip Benî Ahmer (Nasrî) Sultanlı-ğı'nın yıkılması (1492) ve müslümanların

birçoğunun İspanya'dan çıkarılması üze­rine ailesiyle birlikte Fas'a hicret eden Hasan el-Vezzân, oradaki ünlü Karaviyyîn ve İnâniyye medreselerinde eğitim gör­dü. Başta İbn Gâzî el-Miknâsî olmak üze­re birçok hocadan akaid, fıkıh, tefsir, ta­savvuf, edebiyat, matematik ve astrono­mi tahsil etti. Henüz talebeyken iki yıl bir bîmâristanda ve tüccarların yanında mu­hasebeci olarak çalıştı. Bu ilimlerdeki bil­gisi, sonradan onun Vattâsî(Fas) Sultanı Muhammed el-Burtukâlî'nin (1505-1524) yakınları arasına girmesine ve yüksek dip­lomatik görevlerde bulunmasına vesile oldu. Gençlik yıllarında Merinîler haneda­nının son sultanlarının hizmetinde bu­lundu. Vergi toplamakla görevli olan ba­basıyla birlikte Rîf ve Orta Atlas bölgele­rini dolaşan Vezzân, henüz genç yaşta sultanın görevlendirmesiyle Fas ülkesi­nin her tarafına ve Afrika'nın kuzey yarı­sında birçok yere seyahat etme imkânı buldu. 0 tarihlerde Fas toprakları Vattâ-sîler'le, ülkenin tamamını ele geçirmeye çalışan güneydeki Sa'dîler ve saldırgan İs­panyol-Portekiz kuvvetleri arasında çe­tin çarpışmalara sahne oluyordu. 1508 yılında Hasan el-Vezzân, Asîle şehrinin Portekizliler'den geri alınması için Vattâ-sîler'in başlattığı kuşatmada bulundu ve daha sonra tekrar geri dönerek Selâ böl­gesini ziyaret etti. Ertesi yıl Tâdlâ bölge­sine gitti ve o yıl kendisine biat edilen Sa'dîler Devleti'nin kurucusu Kâim-Biem-rillâh Muhammed ile görüştü. 1511 yılın­da sultan tarafından elçi sıfatıyla Batı Af­rika'da Songay Devleti'ne gönderilen am­cası ile birlikte Tinbüktü'ye giden Hasan el-Vezzân, saldırgan hıristiyan kuvvetle­rine karşı güç birliği yapma teklifiyle yi­ne Sa'dî Sultanı Kâim-Biemrillâh'a gön­derildi. Onun Tlnbüktü'ye tekrar gidip oradan Mısır'a geçtiği de rivayet edilir. Son defa 1516 yılında Faslı hacılar gru­buna katılarak Taze, Tilimsân. Tunus ve Trablusgarp'a, 1517'de Mısır'a, oradan da Kizıldeniz yoluyla Hicaz'a gitti. Hatta bu seyahat dönüşünde İstanbul'a uğra­dığı da rivayet edilir. Hacdan dönünce yine Muhammed el-Burtukâlî tarafından elçi sıfatıyla Osmanlı Padişahı Yavuz Sul­tan Selim'e gönderildi. Önce Cezayir'in Akdeniz kıyısında bulunan Bicâye şehrin­de Oruç Reis ile görüşen Vezzân'in İstan­bul'a gidip gitmediği hakkında değişik ri­vayetler bulunmakla birlikte o sırada Mı­sır seferinde bulunan (1517) padişahla orada görüştüğü bilinmektedir (a.g.e., 1, 10). Fas sultanı adına yaptığı elçilik gö­revi esnasında ayrıca Bicâye'de Türk

amirali Oruç Reis ve Tinbüktü'de Son­gay Sultanı Askia Muhammed ile de gö­rüştü. Mısır'dan Nil yoluyla Sudan'a, ora­dan da Cidde ve Yenbû'ya geçen Hasan el-Vezzân, dönüşü sırasında yaklaşık iki yıl kaldığı Libya ve Tunus'tan Fas'a gider­ken (1520) Tunus'un Cerbe adası yakın­larında Sicilyalı korsanlar tarafından esir alındı ve diğer seçkin esirlerle birlikte önce Napoli'ye, oradan da Roma'ya götü­rülerek Rönesans'ın güçlü papası X. Leon'a (Giovanni de Medici) takdim edildi. Yaşamasının ancak Hıristiyanlığı kabul etmekle mümkün olabileceğini anlayan Vezzân bu yöndeki baskılara boyun eğ­mek zorunda kaldı, bunun üzerine papa ona hıristiyan adı olarak kendi adını ver­di. 6 Ocak 1520'de vaftiz edildi. Ancak bazı müslüman müellifler onun mecbu­riyet karşısında hıristiyan gibi göründü­ğünü söylemektedirler. Bundan sonra Vezzân, Johannis Leo de Medicis olarak tanındı; Vaş/ü îfrikıyye adlı kitabını ba­san G. Battista Ramusio ise onu daha yaygın olarak Giovanni Leone Granadino {Gırnatalı Arslan Jan) diye adlandırdı veya Arapça olarak Yuhannâ el-Esed el-Gırnâ-tî ismini kullandı. Afrika'yı tanıttığı meş­hur eseri Descrittione dell'Africa'nm yayımlanması üzerine de Afrikalı Leon mânasına gelen Leone Africano (Leo Af-ricanus, |ean Leon African, Leon l'Afri-cain) adıyla anılmaya başlandı. Kısa sü­rede İtalyanca ve Latince'yi öğrenen Vez­zân Roma ve Napoli'de papazlara, Bolog-na'da da üniversite öğrencilerine Arapça dersleri verdi. Afrika hakkında yazdığı kitabının devamı olmak üzere daha önce ziyaret ettiği Asya ile ilgili kısmını yazma­sı için yapılan teklifi kabul etti. İtalya'da kaldığı süre içerisinde önceleri papanın, onun ölümünden (1521) sonra da Kardi­nal Egidio da Viterbo'nun (ö 1532) hima­yesi altında yaşadı; aynı zamanda, müs-bet ilimler ve felsefe konularındaki kay­nakları okuyabilmek için çevresindekilere Arapça öğrenmelerini tavsiye eden kar­dinale de ders veriyordu. Bu arada kardi­nalin ısrarı üzerine. Alman İmparatoru Şarlken'in yakınlarından olan J. A. Wid-menstad onunla tanışmak ve Arapça öğ­renmek üzere Roma'ya geldiyse de seya­hatini geciktirdiği için artık ülkesine dön­müş olan Vezzân İle görüşemedi. Vaş/ü İfrîkıyye önce Vincenzo Pinelli'nin eline geçti. Onun ölümüyle eserin Arapça ve İtalyanca asılları Napoli'ye gönderilirken korsanların eline düşünce Arapça aslının denize atıldığı rivayet edilir. Pinelli'nin kütüphanesinden geriye kalan eserler

HASAN el-VEZZÂN

Kardinal Charles Borromee tarafından 3400 altın eküye (ECU; eski Fransız para birimi) satın alındı ve 1602 tarihinde Mi­lano'da çok kıymetli yazmaların bulundu­ğu Bibliotheque Ambroisienne'e kondu. Vezzân'ın kitabını ilk defa neşreden G. Battista Ramusio onun 1550 yılından ön­ce vefat ettiğini yazmaktadır. Fakat mo­dern araştırmacıların çoğu, 15S0 yılı do­laylarında Kuzey Afrika'ya döndüğünü ve orada tekrar müslüman olarak bir süre yaşadıktan sonra vefat ettiğini kabul et­mektedirler; ancak bazılarınca 1S52 ve­ya 1554 olarak verilen ölüm tarihi kesin değildir. Hasan el-Vezzân'ın hayatının 1550'den önceki dönemi iyi bilinirken sonrası hakkında herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır.

Eserleri. Hasan el-Vezzân'ın büyük şöh­reti, Afrika üzerine kaleme aldığı ve Ro-ma'da tamamladığı Della descrittione delI'Africa et delle cose notabili che quivi sono adlı kitabına dayanır. Arapça kaleme aldığı eserini İtalyanca öğrendik­ten sonra bu dille tekrar yazmıştır. İtal­yanca orijinal yazması 1931 yılında bulu­narak Roma Millî Kütüphanesi'ne konan eseri (nr 953), muhtemelen kendisi ha­yatta iken 1550 yılında G. Battista Ra­musio Venedik'te yayımlamıştır. 1556'da Jean Temporal tarafından Fransızca'ya çevrilen kitap (Description de l'Afrique tierce partie du monde, Lyon I 556), aynı yıl İçinde Jean Florianus (Fleurian) tara­fından Latince'ye tercüme edilmiş (J. Leonis Africani de totius Africae descrip-tione. Anvers-Belçika 1556) ve bu dilde birçok defa basılmıştır. Eserin Latince tercümesinden John Pory'nin yaptığı İn­gilizce tercümeyi {A Geographical Histo-rie of Africa, London 1600) sonradan Brovme tekrar yayımlamıştır {History and Description of Africa, Mil, London 1896; New York 1963). Felemenkçe ve Alman-ca'ya da çevrilen eser. birçok neşirden sonra Temporal'ın Fransızca tercümesi esas alınarak ilk defa ilmî şekilde Ch. Schefer tarafından neşredilmiştir (Mil, Paris 1896-1898; tıpkıbasımı, nşr. F. Sez­gin, Frankfurt 1993). Bu neşre göre eser dokuz bölümden oluşur: Afrika hakkında genel bilgilerin bulunduğu giriş; Güney­doğu Fas; Fas sultanlığı; Tilimsân sultan­lığı; Tunus'un Becâ bölgesi; Fas-Cezayir-Tunus, Libya'nın güneyinde kalan bölge; Bilâdü's-Sûdân (siyahlar ülkesi); Mısır; Ir­maklar, hayvanlar, balıklar, kuşlar, Afrika'-daki madenler, ağaçlar ve bitkiler. A. Epa-ulard'ın 1949 yılında İtalyanca'dan yaptı­ğı Fransızca tercümesi Mme A. Codaz-

359

HASAN el-VEZZAN



zi tarafından tenkitli olarak basılmıştır {Description de l'Afrique, l-II, Paris 1956). Abdurrahman Hamîde'nin oldukça hata­lı Arapça tercümesinden (Riyad 1399/ 1979} sonra eser son olarak da Muham-med Hâccî ve Muhammed el-Ahdar ta­rafından Epaulard'ın neşri esas alınarak öncel. cildifRabat 1400), daha sonra da iki cildi birlikte Arapça'ya çevrilmiştir (Vaşfü Ifrikıyye, I-II, Beyrut 1983).

Hasan el-Vezzân kitabının sonunda, bir uçtan bir uca dolaştığı Afrika'da günü gü­nüne kaydettiği müşahedelerini bu ese­rinde derlediğini, bizzat görmediği hu­suslarda ise güvenilir kimselerin haberle­rine dayandığını belirterek eserin 10 Mart 1526'da tamamlandığını söyler. Yer yer Târihti İfrikıyye ve'1-Mağrib adlı ese­rin sahibi İbnü'r-Rakik el-Kayrevânî ve İbn Haldun'dan alıntılar yapan müellif eserinde Bekri, İdrisî ve İbn Fazlullah el-Ömerfden de bahsetmiş, ancak onlardan nakil yapmamıştır. Hasan el-Vezzân'ın, başvuru kaynakları arasında kendisinin daha önce yazdığı el-Vecîz fi't-tevâri-hi'1-İslâmiyye, Târîhu İfrikıyye el-ha-dîş, Ebü'l-Kâsım İbn Beşküvâl'in Târih îî ahvâli'1-Endelüs, Mes'ûdî ve İbn Ha-tîb'in eserleri bulunur.

Vaşfü İfrikıyye 15S0'de basılınca aynı konuda eser yazan Avrupalı tarihçi, coğ­rafyacı ve kozmografyacılar için en önem­li bir kaynak oldu. Kitabın yeni baskıları da dört asır boyunca yegâne eser özelli­ğini korudu. Vaşfü İfrikıyye'yi aşağıda­ki eserler kaynak olarak almışlardır: J. Cesar Scaliger, Exotericae exercita-tiones (1557); François de Belle - Forest. Cosmographie (1575) ve Histoire üni­verselle (1577);AndrĞThevet. Cosmog­raphie üniverselle (1575); Livio Sanu-to. Geografia (1588); Gramaye, Africa Illustrata (1622) ve De Arabibus Afri-cam tenentibus; Vossius, De historicis latinis libri tres (Leyde 1627), De Med-icis illustribus inter Arabes Scripto-res, De philosophia et philosophorum sectis libri (La Haye 1658); Pierre Davity. Etats ou empires du monde (1626); Oli-vier Dapper. La description des pays de l'Aîrique, de l'Egypte, de la Bar-barie, de la Libye, du Biîedulgerid, de la Guinee (Amsterdam 1668,1670); Baudrand, Dictionnaire historique et gâographique (Paris 1715); Bruzen de la Martiniere, Le grand dictionnaire geographique, historique et critique (Amsterdam 1726-1736). Vezzân eserin­de, XVI. yüzyılın başlarında ziyaret ettiği

360


Afrika ülkeleri hakkında İçtimaî, iktisadî ve siyasî durumlarıyla ilgili bilgiler verir. Fas için en karışık siyasî hadiselerin cere­yan ettiği, iç ve dış tehlikelerin ülkeyi kargaşaya sürüklediği bir dönem olan XVI. yüzyıl başlarıyla ilgili görüşleri İbn Haldun'un fikirlerine benzer; ona göre de İspanya ve Portekiz gibi Avrupalı hı-ristiyan güçlerin Kuzey Afrika'ya göz dik­meleri, Araplar'ın kendi aralarındaki an­laşmazlıklar ve gereksiz çekişmelerden kaynaklanmıştır. Bu eser, yüzyıllar boyun­ca Batı'nın Kuzey Afrika'daki İslâm dün­yası hakkında başlıca kaynağını oluştur­muştur ve hâlâ da Afrika tarihi ve coğraf­yası üzerinde çalışanlara kaynak olmaya devam etmektedir. Eserin Batılılar için değer taşıyan bir yönü de Avrupalı düşün­cesiyle kaleme alınmış bir Arap telifi olu­şudur. Vezzân, Faslı İdrîsîve İbn Battûta gibi İslâm coğrafyacıları ile karşılaştırıl­dığında onun İdrisînin aksine yazdığı yer­leri bizzat ziyaret ettiği ve anlatımında da İbn Battûta'nın aksine mümkün oldu­ğu kadar mübalağadan kaçındığı görü­lür. Eserde sırasıyla Afrika ile ilgili genel coğrafya bilgileri, kıtanın iklimi, halkının özellikleri ve yaşayış tarzları, Fas ülkesi­nin güney taraflarındaki Süs bölgesi, bu­gün kısmen Batı Sahra denilen yerler ve Merakeş şehri. Fas ve Cezayir'e hâkim olan Zeyyânîler, Bicâye, Tunus ve Trab-lusgarp, Fas, Uınus ve Cezayir'in güney kısımları, Bilâdülcerîd ve's-Sahrâ, Bilâd-i Sûdân ve Mısır, Afrika'nın akarsuları, hay­vanları, madenleri ve bitkileri hakkında bilgi verilmektedir.

Hasan el-Vezzân eserinde. Asya ve Av­rupa'nın gezip gördüğü kısımlarını an­latmayı tasarladığını söylemişse de (Vaş­fü İfrikıyye, (I. 242) böyle bir kitap kale­me almamıştır. Onun diğer önemli eseri, 1524 yılında yahudi doktor Jacob ben Si-mon (Ya'küb b. Şem'ûn) için hazırladığı Arapça-İbrânîce-Latince lügattir; bu lu-gatın bir nüshası Escorial Kütüphanesi'n-de bulunmaktadır (nr. 598; bk. Deren-bourg, I. 410). Yine 1527de İtalyanca ka-ieme aldığı, otuz Arap ve yahudi filozof ve tabibini anlattığı biyografik eseri, J. H. Hottinger tarafından Libellus de vi-ris quibusdam illustribus apud Ara­bes Zürich (1664) adıyla Latince'ye çevrilmiş, J. A. Fabricii tarafından tekrar yayımlanmıştır (Amburgo 1726). Hasan el-Vezzân bunlardan başka, Angela Co-dazzi'nin üzerinde çalıştığı aruzla ilgili bir eserle (bk. bibi.) günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmeyen ^İlrnü'l-beyâ-


Yüklə 1,2 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   28




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin