lar'ın eline geçmesi üzerine Yavuz Sultan Selim tarafından diğer mimar ve sanatkârlarla birlikte İstanbul'a gönderilmiştir (Mayer, s. 66). BİBLİYOGRAFYA :
Hasan et-Tûlûnî. en-Nüzhetü's-seniyye fi afı-bâri'l-hulefâ' ue'l-mülûkİ'l-Mtşriyye (nşr. M. Kemâleddin İzzeddin Ali), Beyrut 1408/1988, naşirin mukaddimesi, s. 11-19; Sehâvî, ed-Dau'ü't-lâml\ 1, 221-222; III, 98; İbn İyâs. Bedâ'i'uz-zühûr, II, 390, 427; Keşfü'z-zunûn, II, 1796, 1901, 1943;Serkîs. Mu'cem, II, 1252; K. A. C. Cresvvell, Early Müslim Architecture, Oxford 1932-40; a.mlf.. The Müslim Architecture of Egypt, New York 1978, II, 142, 143, 148, 149, plate46,47; Brockelmann. GAL,\, 210; Suppt., II, 39; L. A. Mayer, Islamic Archttects and their Works, Geneve 1956, s. 65-66; Karatay, Arapça Yazmalar, III, 461; Suâd Mahir Muhammed, Mesâcİdü Mışr ue eoliyâ'ühe'ş-şâlihûn. Kahire 1404/1983, II, 101; IV, 173; Ziriklî. el-AHam (Fethullah), II, 189; D. Behrens-Abouseif. Islamic Architecture in Cairo, Leiden 1989, s. 51; Sâlİhİyye, el-Muccemü'ş-şâmil, III, 532.
İRİ Hüsamettin Aksu HASAN el-UTRÛŞ ""
Ebû Muhammed el-Hasen
b. Alîb. el-Hasen el-Utrûş el-Hüseynî
(ö. 304/917)
Deylem ve Taberistan'da hüküm süren
Zeydîler'in üçüncü hükümdarı
(914-917).
J
230 (844) yılında Medine'de doğdu, en-Nâsırü'l-Kebîr, en-Nâsır-Lilhak, en-Nâsi-rü'1-Alevî, en-Nâsır-Lidînillâh. en-Nâsır el-Utrûş, ed-Dâî el-Kebîr unvanlarıyla da tanınır; ancak daha çok Utrûş (sağır) lakabıyla meşhur olmuştur. İmam Ali Zeyne-lâbidîn'in dördüncü nesilden torunu, Şerif el-Murtazâ ile Şerîf er-Radfnin anne tarafından büyük dedesidir.
Hasan el-Utrûş, Muhammed b. Man-sûr el-Basrî, Hasan b. Yahya, Ahmed b. Yahya, Muhammed b. Ali b. Halef ve Bişr b. Harun'dan tahsil gördü. Ali b. İsmail el-Fakih, Muhammed b. Osman en-Nak-kâş gibi âlimlerin derslerini dinledi. Mu'-tezile kelâmcısı Ebü'l-Kâsım el-Belhî el-Kâ'bî ile ilim alışverişinde bulundu. Öğrenimini tamamladıktan sonra Abbasî yönetiminden memnun olmayan diğer Ehl-i beyt mensupları gibi daha rahat bir faaliyet ortamı bulmak amacıyla, Taberis-tan'da Zeydî Devleti'ni kuran Hasan b. Zeyd el-Alevî devrinde (864-884) Tabe-ristan'a gitti. Hükümdarın kardeşi ve halefi Muhammed b. Zeyd el-Kâİm-Bilhak ile iyi münasebetler kurmaya çalıştı. Ancak kendisinden şüphelendiğini anlayınca hâkimiyetini Taberistan'ın doğusunda kurmayı düşündü ve bu bölgeye giderek 284 (897) yılında faaliyete başladı. Önceleri kendisine yardımcı olan Abbâsîler'in Nîşâbur ve Cürcân âmili Muhammed el-Hûzistânî daha sonra onu tutuklayıp işkenceye tâbi tuttu ve bundan dolayı kulağı sağır oldu. Serbest bırakıldıktan sonra Taberistan'ın yeni hükümdarı Muhammed b. Zeyd'e İltihak etti ve onunla birlikte, Sâmânîler'den İsmail b. Ahmed'e taraftar olan Muhammed b. Harun'un ordusuyla savaştı. Muhammed b. Zeyd'in öldürülmesi üzerine önce Damgan'a, sonra da Rey'e kaçtı. Abbasî Halifesi Mu'ta-zıd-Billâh'ın ölümünün (289/902) ardından Taberistan'a döndü ve Sâmânîler'le arası bozulan Muhammed b. Harun'un desteğiyle tekrar imamet faaliyetini yürütmeye başladı. Deylem'e geçerek Dey-lem Hükümdarı Cüstân (Cestân) b. Veh-sûdân ile iyi münasebetler kurmaya çalıştı. Cüstân ailesinin önde gelen Deylem-li idarecileri. Öteden beri Bağdat'taki Abbasî halifelerine ve onların yanında yer alan Tâhirîler ile Sâmânîler'e karşı Alevî ve Zeydî dâîlere yardımcı oluyorlardı. Hasan el-Utrûş, kendine güçlü bir taraftar zümresi meydana getirmek için Hazar denizinin güney kıyısında, henüz müslüman olmayan Deylem halkı arasında İslâmlaş-tırma faaliyetine girişerek 200.000'e yakın Deylemli'nin müslüman olmasını sağladı. Daha sonra Gîlân'a geçti ve faaliyetlerini burada sürdürdü. Çok sayıda mes-cid inşa ettirerek İslâmiyet'e yeni giren Deylemli ve Gîlânlıiar'ı teşkilâtlandırdı. Fakat Gîlân'da İslâm'a davet ettiği bazı kimselerin kendisine karşı çıkmasından dolayı Deylem'e dönmek zorunda kaldı. Deylem Hükümdarı Cüstân b. Vehsû-dân'ın Hasan'm ahaliden Öşür ve sadaka
almasını yasaklaması üzerine çıkan savaşta Cüstân'ı yenerek Deylem'e tamamen hâkim oldu.
Bu gelişmeler üzerine, bölgede yeni bir devlet kurulmasını İstemeyen Sâmâ-nî Hükümdarı Ahmed b. İsmail 298 (910) yılında Muhammed b. Harun'u Taberis-tan valiliğinden azlederek yerine Ebü'l-Abbas Muhammed b. Su'lûk'ü tayin etti. Muhammed b. Hârûn taraftarlarıyla birlikte Hasan el-Utrûş'a sığınınca Muhammed b. Su'lûk kumandasındaki Sâmânî ordusu Hasan el-Utrûş kuvvetlerine karşı harekete geçti. Muhammed b. Harun'a bağlı kuvvetlerin de Sâmânîler'e karşı savaşması kararlaştırılmışken eski valinin sözünde durmaması üzerine Hasan sadece Deylemliler'den oluşan ordusuyla savaşa girmek zorunda kaldı. Muhammed b. Su'lûk kumandasındaki orduyu Bûr-rûd nehri kıyısındaki Bûrdîde'de bozguna uğrattı. Daha sonra Âmül'e girerek Zeydîler'in Hasenî kolundan Muhammed b. Zeyd ef-Kâim-Bilhakk'm eski sarayına yerleşti ve Sâmânîler'in içinde bulunduğu karışıklıklardan faydalanarak hükümdarlığını ilân etti (Cemâziyelâhir 301 /Ocak 914). Böylece Deylem ve Taberİstan'da hâkimiyet Zeydîler'in Hüseynî koluna geçmiş oldu (Zambaur. s. 192; £/r., I, 882). Ertesi yıl Sâmânîler'in karşı saldırılarıyla Şâlûs'a çekilmek zorunda kalan Hasan el-Utrûş, kırk gün sonra Sâmânî kuvvetlerini bozguna uğratıp bütün Taberistan'a ve Cürcân'a hâkim oldu.
Hasan el-Utrûş bölgeye hâkim olduğu sırada yakın çevresi ve özellikle akrabalarıyla anlaşmazlığa düştü. İmamet konusunda Hasenîler'le Hüseynîler arasındaki mücadele Taberistan ve Deylem'de de devam etti. Hasan el-Utrûş'un Hasenî-ler'e mensup olan ordu kumandanı, görev alanına giren birçok işi kendi ailesinin damadı olan Hasan b. Kâsım'a bıraktı. Hasan da yönetimde söz sahibi olan önemli kişilere bol hediyeler vererek idareyi ele geçirdi. Hasan el-Utrûş'u da hapse attırdı. Ancak Hasan b. Kâsıtn'ın bu davranışı Deylemliler'den tasvip görmedi. Halkın ve ordu kumandanlarının baskısı üzerine Hasan el-Utrûş'u serbest bırakmak zorunda kalınca hayatından endişe ederek Gîlân'a kaçtı. İkisini uzlaştırmak isteyen Gîlânlılar Utrûş'tan Hasan b. Kâsım'ı ordu kumandanı ve veliaht olarak tanımasını istediler. Utrûş'un bu teklifi kabul etmesi üzerine Hasan b. Kasım Âmül'e döndü.
Zeydiyye ve İmâmiyye tarafından imam kabul edilen ve İslâm dünyasının yetiştir-
HASAN el-UTRÛS
diği en âdil ve en muttaki hükümdarlardan biri sayılan Hasan el-Utrûş Şaban 304'te (Şubat 917) Âmül'de vefat etti. Utrûş'un Âmül'e girdiği sırada orada bulunan ve ona vergi ödeyen (Madelung, CHIr., IV, 209) meşhur tarihçi Teberi bölge halkının Utrûş gibi adaletli, güzel ahlâklı ve hakkı hâkim kılmaya çalışan bir kimseyi görmediğini söyler {Târîfj,X, 149). Dey-lemli ve Gîlânlı Nâsırîler onun Âmül'deki türbesini ziyaretgâh haline getirdiler ve soyuna daima saygı gösterdiler. Bunların dışında kalan Zeydîler ise evlâdından hiçbirini desteklemeyip Hz. Hasan'ın soyundan gelen Hasan b. Kasım ed-Dâî-İlelhakk'a biat ettiler. Utrûş'un oğullarından Ebü'l-Hüseyin Ahmed de ona itaat ar-zetti. Bunun üzerine diğer oğlu Ebü'l-Kâsım Ca'fer, kardeşini ayıplayarak ÂmüTü terketti ve Hasan b. Kâsım'a karşı iktidar mücadelesine girişti fakat başarılı olamadı. Âlim ve şairleri himaye eden, yaptırdığı medrese ve hankahlarla eğitim ve öğretime katkıda bulunan bir devlet adamı ve kumandan olarak temayüz eden Hasan b. Kasım, öldürüldüğü 24 Ramazan 316 (10 Kasım 928) tarihine kadar Taberistan'daki hâkimiyetini sürdürdü.
Üstün bir zekâya sahip bulunan Hasan el-Utrüş akaid, hadis ve fıkıh konularında geniş bilgi sahibiydi. Akaidde Mu'te-zile'ye yakın bir görüşü benimseyen Ut-rûş'a göre tam anlamıyla tevhid. sıfatların ve dolayısıyla teşbihin nefyedilmesiy-le meydana gelir. Ona göre iman kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve ilâhî emir ve yasakların gereğini yerine getirmektir. İman artar, fakat eksilmez. Takva, ihsan, İslâm ve salâh imanın vasıflarındandir. Kul ancak bunlarla kendini Allah'ın gazabından koruyabilir. Büyük günah işlemekte ısrar eden kimse "Allah'ın nimetini inkâr eden" mânasında kâfir sayılır.
Hasan el-Utrûş'a Nâsıriyye adıyla bir mezhep nisbet edilmektedir. Taberistan Zeydiyyesi'nin bir kolu olan bu mezhep zamanla Kasım er-Ressî tarafından kurulan Kâsımiyye mezhebiyle kaynaşmıştır.
Eserleri. Hasan el-Utrûş tefsir, hadis, akaid, fıkıh, Arap dili ve edebiyatıyla ilgili birçok eser kaleme almıştır. Bunların on üç tanesinin adını kaydeden İbnü'n-Ne-dîm eserlerinin 100'e ulaştığı şeklindeki bir rivayeti nakleder (et-Fihrist, s. 244). Bir kısmı günümüze ulaşan başlıca eserleri şunlardır: 1. el-İbâne. Fıkıhla İlgili olup Ebû Ca'fer Muhammed b. Ya'küb el-Heysemî'nin Şerhu'l-İbâne ıaîâ mezhebi'n-Nâşu-Lilhak adlı eseri içinde zamanımıza kadar gelmiştir. 2. Kitâbü'l-
357
HASAN el-UTRÛS
İhtisâb. Robert Bertram Serjeant tarafından neşredilmiştir ("A Zaidi Manual of Hisbah of the 3* Century (H)", RSO, XXVIII [1957], s. 1-34). 3. el-Bisât (bu üç eserin yazma nüshaları İçin bk. Sezgin, I, 567). 4. Tefsîrü'l-Kur'ân. İki ciltlik bir eserdir (Nüveyhiz, I, 132). S. Kitâbü'İ-İmâmeti'ş-şağir. 6. Küâbü'l-İmâme-ti'1-kebîr. Bu iki eser devlet başkanlığıyla ilgilidir. 7. Kitâbü'1-Mevâlidi'l-İş-nâ'aşeriyye (son üç eser için bk. Hasan es-Sadr, s. 337). Ayrıca Kitâbü'1-Müs-terşid, Uşûlü'd-dîn, el-Emâlî, ez-Za-lâmâtü'1'Fötımiyye ve Fedek ve'l-hu-mus adlı eserleri kaynaklarda zikredilmektedir.
Şiirle de ilgilenen Hasan el-Utrûş'un şiirlerinin önemli bir kısmı Zeydiyye'nin tabakat ve terâcim kitaplarında yer almaktadır (EbÛ Tâlib en-Nâtık, s. 98-100; Humeyd el-Muhallî, s. 232-242).
BİBLİYOGRAFYA :
"teberi, Târih (Ebü'1-Fazl), X, 149; İstahri. et-Mesâlİk (deGoeje), s. 205; Mes'ûdî. Mürücü'z-zeheb (Abdülhamîd), IV, 373; Hamza el-İsfahâ-nî, Târihu sini mülûki'l-arz ue'l-enbiyâ', Beyrut, ts. İDâru Mektebetrl-hayât), s. 182; Arîb b. SaU Şıtatü't-Târthİ't-Taberl (nşr. M. Ebü'l-Fazl), Kahire 1960 -»■ Beyrut, ts. (Dâru Süveydân), s. 47; İbnü'n-Nedim. el-Fihrist, s. 244; Ebü"l-Ab-bas el-Hasenî. Siyerü'l-e'immeti't-muhtâre min Kitabi'l-Meşabîh (nşr. W. Madelung, Ahbârü'l-e'immeti'z-Zeydiyye içinde), Beyrut 1987, s. 71-75; Ebû Tâlib en-Nâtık, Siyerü'l-e'immeti'l-muhtâremin Kİtâbi'l-İfâde[a.e. içinde), s. 85-101; Humeyd el-Muhallî, Siyerü'l-e'immeti'l-muhtâre min Kitâbi'l-Hadâ'iki'l-uerdiyye (a.e. içinde), s. 209-242; İbnü'l-Esîr. ei-Kâmii, VIII, 77-78; Nüveyrî, Mihâyetü'l-ereb, XXV, 93-97; İbn Tağriberdî, en-Nücûmü'z-zâhire, III, 185; Zahîrüddîn-i Mar'aşî, Târih,-i Taberistân ue Rû-yân ve Mâzenderân, Tahran 1361, s. 145-146; Abdullah Efendi el-lsfahânî. Riyâtü'l-\ıİema' ue hiyâzü't-fuzatâ3 (nşr. Ahmed el-Hüseynî), Kum 1401,1, 276-294; Hânsârî. Ravtâtü'l-cen-nât, II, 256-258; Zambaur. Manuel, s. 192; Hu-darî, Muhâdarât: 'Abbâsiyye, s. 372-378; Sezgin. GAS, I, 567; W. Madelung, -The Minör Dynasties of Northern Iran", CHIr., IV, 208-212, 221, 253; a.mlf., "al-Hasan b. al-Kasım", El2 Suppl. (İngl, s. 356-357; a.mlf., "'Alids", Eir., 1, 882; Hasan es-Sadr. Te'sısü'ş-Ş% Beyrut 1401/1981, s. 337-338; W. Montgomery Watt. İslam Düşüncesinin Teşekkül Deuri (trc. E. Ruhi Fığlah), Ankara 1981, s. 341; A'yânü'ş-Şî'a.V, 179-185; Nüveyhiz, Muccemü'l-müfes-strîn, I, 132; Ahmed Mahmûd Subhî, ez-Zeydİy-ye. Kahire 1404/1984, s. 190-202; İsa Doğan. Zeydiyye Mezhebinin Doğuşu ve Kelâmı Görüşleri (doktora tezi, 1987, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), s. 83-84; M. S. Khan. "The Early History of Zaydİ Shiism in Daylaman and Gi-ian", ZDMG, CXXV (1975), s. 302-303; R. Strothmann. "Utrüş", lA, XIII, 85-87; a.mlf., "Hasan al-Utrü£h", El2 (Ing), ili, 254-255; Tahsin Yazıcı. "Deylem", DİA, IX, 265.
*J İsa Doğan
358
HASAN ÜSKÜDÂRÎ
(ö. 1023/1614)
Osmanlı hattatı. L J
Hamza adlı bir zatın oğlu olup Üsküdar'da doğduğu ve burada yaşadığı için Osküdârî nisbesiyle anılmıştır. Şeyh Hamdullah Efendi'nin kızı tarafından torunu olan Pîr Mehmed b. ŞükrullatVın akrabası ve talebesidir. Hocasından aklâm-ı sit-teyi meşkedip icazet aldıktan sonra yine Şeyh Hamdullah'ın oğlu tarafından torunu olan Derviş Mehmed b. Mustafa De-de'den hattın inceliklerini öğrendi. Hasan Üsküdârî böylece "şeyh üslûbu"nun iki koldan kendisinde toplandığı, devrinin önde gelen bir temsilcisi olarak bu yolda mushaf ve kıtalar yazdı. Üçüncü nesilden Şeyh Hamdullah şeceresine bağlanan hattatın ceiî-sülüs hattından bazı örnekler, Üsküdar'daki Mimar Sinan yapısı Vâlide-i Atik Camii'nin çiniye nakşedilmiş mihrap sofası kuşağına ve son cemaat mahallindeki pencere alınlıklarına yazdığı istiflerle zamanımıza ulaşmıştır. Ancak kâğıda yazmış olduğu aklâm-ı sitte örneklerinden günümüze ulaşabilenler fazla değildir.
Hasan Üsküdârî vefatında Karacaah-met Sultan Türbesi karşısındaki set üstüne def nedilm iştir. Muhtemelen 1915 yılında, yeni açılan yolun güzergâhında kalan kabrinin o civarda Şeyh Sofası adıyla bilinen Şeyh Hamdullah hazîresine nakli düşünülmüş, ancak bu gerçekleştirilememiştir. Ayrıca bu teşebbüs sırasında, talebesi Hâlid Erzurûmî tarafından yazılmış olan mezar kitabesi kırılıp iki parçaya ayrılmıştır. Hasan Üsküdârî'nin bu kırık mezar kitabesi ve beraberinde sökülmek zorunda kalınan diğer mezar taşları, 1917 yılında devrin büyük hattatlarının katıldığı bir merasimle Selimiye Kü-
tüphanesi arkasındaki hazîreye (bugünkü Çiçekçi Camii bahçesi) taşınarak dikilmiş, fakat bu sırada da mezarları nak-ledilememiştir.
Şeyh Hamdullah'tan günümüze ulaşan hattat silsilesinde mühim bir mevkiye sahip olan Hasan Üsküdârî'nin meşhur talebeleri arasında Hâlid Erzurûmî'den başka Muhammed el-İmâm adıyla tanınan Tokatlı İmam Mehmed Efendi de bulunmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA :
Suyolcuzâde, Deuhatü'l-küttâb, s. 36; Müs-takimzâde. Tuhfe-İ Hattâtîn, s. 157; Habîb. Hat ueHaüâtân, İstanbul 1305, s. 107; Cl. Huart, Les catligraphes et tes miniaturistes de t'orient musulman, Paris 1908, s. 132; Şevket Rado. Türk Hattatları, İstanbul, ts., s. 86; Uğur Derman. "Hasan-ı Üsküdârî", TA, XIX, 30.
tffil M. Uğur Derman
HASAN gi-VEZZÂN
el-Hasen b. Muhammed el-Vezzân ez-Zeyyâtî el-Gırnâtî el-Fâsî (ö. 957/1550'den sonra}
Batıda
Afrikalı Leon adıyla bilinen Arap seyyahı.
Muhtemelen 888 (1483) yılı dolaylarında Gırnata'da dünyaya geldi. 1488-1495 yıllan arasında doğduğu söyleniyorsa da (Abdurrahman Hamîde, III, 501; 02|İng.|, v, 723) tayin edildiği görevler ilk ihtimalin daha güçtü olduğunu göstermektedir {Vaşfü İfrîktyye, tercüme edenlerin mukaddimesi, I, 7). Zenâte'nin bir kolu olan Benî Zeyyât kabilesine mensuptur. Dedelerinden birinin tartıcılık yapmasından dolayı aile Vezzân lakabını almış olmalıdır. Gırnata'nın İspanyollar tarafından ele geçirilip Benî Ahmer (Nasrî) Sultanlı-ğı'nın yıkılması (1492) ve müslümanların
birçoğunun İspanya'dan çıkarılması üzerine ailesiyle birlikte Fas'a hicret eden Hasan el-Vezzân, oradaki ünlü Karaviyyîn ve İnâniyye medreselerinde eğitim gördü. Başta İbn Gâzî el-Miknâsî olmak üzere birçok hocadan akaid, fıkıh, tefsir, tasavvuf, edebiyat, matematik ve astronomi tahsil etti. Henüz talebeyken iki yıl bir bîmâristanda ve tüccarların yanında muhasebeci olarak çalıştı. Bu ilimlerdeki bilgisi, sonradan onun Vattâsî(Fas) Sultanı Muhammed el-Burtukâlî'nin (1505-1524) yakınları arasına girmesine ve yüksek diplomatik görevlerde bulunmasına vesile oldu. Gençlik yıllarında Merinîler hanedanının son sultanlarının hizmetinde bulundu. Vergi toplamakla görevli olan babasıyla birlikte Rîf ve Orta Atlas bölgelerini dolaşan Vezzân, henüz genç yaşta sultanın görevlendirmesiyle Fas ülkesinin her tarafına ve Afrika'nın kuzey yarısında birçok yere seyahat etme imkânı buldu. 0 tarihlerde Fas toprakları Vattâ-sîler'le, ülkenin tamamını ele geçirmeye çalışan güneydeki Sa'dîler ve saldırgan İspanyol-Portekiz kuvvetleri arasında çetin çarpışmalara sahne oluyordu. 1508 yılında Hasan el-Vezzân, Asîle şehrinin Portekizliler'den geri alınması için Vattâ-sîler'in başlattığı kuşatmada bulundu ve daha sonra tekrar geri dönerek Selâ bölgesini ziyaret etti. Ertesi yıl Tâdlâ bölgesine gitti ve o yıl kendisine biat edilen Sa'dîler Devleti'nin kurucusu Kâim-Biem-rillâh Muhammed ile görüştü. 1511 yılında sultan tarafından elçi sıfatıyla Batı Afrika'da Songay Devleti'ne gönderilen amcası ile birlikte Tinbüktü'ye giden Hasan el-Vezzân, saldırgan hıristiyan kuvvetlerine karşı güç birliği yapma teklifiyle yine Sa'dî Sultanı Kâim-Biemrillâh'a gönderildi. Onun Tlnbüktü'ye tekrar gidip oradan Mısır'a geçtiği de rivayet edilir. Son defa 1516 yılında Faslı hacılar grubuna katılarak Taze, Tilimsân. Tunus ve Trablusgarp'a, 1517'de Mısır'a, oradan da Kizıldeniz yoluyla Hicaz'a gitti. Hatta bu seyahat dönüşünde İstanbul'a uğradığı da rivayet edilir. Hacdan dönünce yine Muhammed el-Burtukâlî tarafından elçi sıfatıyla Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim'e gönderildi. Önce Cezayir'in Akdeniz kıyısında bulunan Bicâye şehrinde Oruç Reis ile görüşen Vezzân'in İstanbul'a gidip gitmediği hakkında değişik rivayetler bulunmakla birlikte o sırada Mısır seferinde bulunan (1517) padişahla orada görüştüğü bilinmektedir (a.g.e., 1, 10). Fas sultanı adına yaptığı elçilik görevi esnasında ayrıca Bicâye'de Türk
amirali Oruç Reis ve Tinbüktü'de Songay Sultanı Askia Muhammed ile de görüştü. Mısır'dan Nil yoluyla Sudan'a, oradan da Cidde ve Yenbû'ya geçen Hasan el-Vezzân, dönüşü sırasında yaklaşık iki yıl kaldığı Libya ve Tunus'tan Fas'a giderken (1520) Tunus'un Cerbe adası yakınlarında Sicilyalı korsanlar tarafından esir alındı ve diğer seçkin esirlerle birlikte önce Napoli'ye, oradan da Roma'ya götürülerek Rönesans'ın güçlü papası X. Leon'a (Giovanni de Medici) takdim edildi. Yaşamasının ancak Hıristiyanlığı kabul etmekle mümkün olabileceğini anlayan Vezzân bu yöndeki baskılara boyun eğmek zorunda kaldı, bunun üzerine papa ona hıristiyan adı olarak kendi adını verdi. 6 Ocak 1520'de vaftiz edildi. Ancak bazı müslüman müellifler onun mecburiyet karşısında hıristiyan gibi göründüğünü söylemektedirler. Bundan sonra Vezzân, Johannis Leo de Medicis olarak tanındı; Vaş/ü îfrikıyye adlı kitabını basan G. Battista Ramusio ise onu daha yaygın olarak Giovanni Leone Granadino {Gırnatalı Arslan Jan) diye adlandırdı veya Arapça olarak Yuhannâ el-Esed el-Gırnâ-tî ismini kullandı. Afrika'yı tanıttığı meşhur eseri Descrittione dell'Africa'nm yayımlanması üzerine de Afrikalı Leon mânasına gelen Leone Africano (Leo Af-ricanus, |ean Leon African, Leon l'Afri-cain) adıyla anılmaya başlandı. Kısa sürede İtalyanca ve Latince'yi öğrenen Vezzân Roma ve Napoli'de papazlara, Bolog-na'da da üniversite öğrencilerine Arapça dersleri verdi. Afrika hakkında yazdığı kitabının devamı olmak üzere daha önce ziyaret ettiği Asya ile ilgili kısmını yazması için yapılan teklifi kabul etti. İtalya'da kaldığı süre içerisinde önceleri papanın, onun ölümünden (1521) sonra da Kardinal Egidio da Viterbo'nun (ö 1532) himayesi altında yaşadı; aynı zamanda, müs-bet ilimler ve felsefe konularındaki kaynakları okuyabilmek için çevresindekilere Arapça öğrenmelerini tavsiye eden kardinale de ders veriyordu. Bu arada kardinalin ısrarı üzerine. Alman İmparatoru Şarlken'in yakınlarından olan J. A. Wid-menstad onunla tanışmak ve Arapça öğrenmek üzere Roma'ya geldiyse de seyahatini geciktirdiği için artık ülkesine dönmüş olan Vezzân İle görüşemedi. Vaş/ü İfrîkıyye önce Vincenzo Pinelli'nin eline geçti. Onun ölümüyle eserin Arapça ve İtalyanca asılları Napoli'ye gönderilirken korsanların eline düşünce Arapça aslının denize atıldığı rivayet edilir. Pinelli'nin kütüphanesinden geriye kalan eserler
HASAN el-VEZZÂN
Kardinal Charles Borromee tarafından 3400 altın eküye (ECU; eski Fransız para birimi) satın alındı ve 1602 tarihinde Milano'da çok kıymetli yazmaların bulunduğu Bibliotheque Ambroisienne'e kondu. Vezzân'ın kitabını ilk defa neşreden G. Battista Ramusio onun 1550 yılından önce vefat ettiğini yazmaktadır. Fakat modern araştırmacıların çoğu, 15S0 yılı dolaylarında Kuzey Afrika'ya döndüğünü ve orada tekrar müslüman olarak bir süre yaşadıktan sonra vefat ettiğini kabul etmektedirler; ancak bazılarınca 1S52 veya 1554 olarak verilen ölüm tarihi kesin değildir. Hasan el-Vezzân'ın hayatının 1550'den önceki dönemi iyi bilinirken sonrası hakkında herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır.
Eserleri. Hasan el-Vezzân'ın büyük şöhreti, Afrika üzerine kaleme aldığı ve Ro-ma'da tamamladığı Della descrittione delI'Africa et delle cose notabili che quivi sono adlı kitabına dayanır. Arapça kaleme aldığı eserini İtalyanca öğrendikten sonra bu dille tekrar yazmıştır. İtalyanca orijinal yazması 1931 yılında bulunarak Roma Millî Kütüphanesi'ne konan eseri (nr 953), muhtemelen kendisi hayatta iken 1550 yılında G. Battista Ramusio Venedik'te yayımlamıştır. 1556'da Jean Temporal tarafından Fransızca'ya çevrilen kitap (Description de l'Afrique tierce partie du monde, Lyon I 556), aynı yıl İçinde Jean Florianus (Fleurian) tarafından Latince'ye tercüme edilmiş (J. Leonis Africani de totius Africae descrip-tione. Anvers-Belçika 1556) ve bu dilde birçok defa basılmıştır. Eserin Latince tercümesinden John Pory'nin yaptığı İngilizce tercümeyi {A Geographical Histo-rie of Africa, London 1600) sonradan Brovme tekrar yayımlamıştır {History and Description of Africa, Mil, London 1896; New York 1963). Felemenkçe ve Alman-ca'ya da çevrilen eser. birçok neşirden sonra Temporal'ın Fransızca tercümesi esas alınarak ilk defa ilmî şekilde Ch. Schefer tarafından neşredilmiştir (Mil, Paris 1896-1898; tıpkıbasımı, nşr. F. Sezgin, Frankfurt 1993). Bu neşre göre eser dokuz bölümden oluşur: Afrika hakkında genel bilgilerin bulunduğu giriş; Güneydoğu Fas; Fas sultanlığı; Tilimsân sultanlığı; Tunus'un Becâ bölgesi; Fas-Cezayir-Tunus, Libya'nın güneyinde kalan bölge; Bilâdü's-Sûdân (siyahlar ülkesi); Mısır; Irmaklar, hayvanlar, balıklar, kuşlar, Afrika'-daki madenler, ağaçlar ve bitkiler. A. Epa-ulard'ın 1949 yılında İtalyanca'dan yaptığı Fransızca tercümesi Mme A. Codaz-
359
HASAN el-VEZZAN
zi tarafından tenkitli olarak basılmıştır {Description de l'Afrique, l-II, Paris 1956). Abdurrahman Hamîde'nin oldukça hatalı Arapça tercümesinden (Riyad 1399/ 1979} sonra eser son olarak da Muham-med Hâccî ve Muhammed el-Ahdar tarafından Epaulard'ın neşri esas alınarak öncel. cildifRabat 1400), daha sonra da iki cildi birlikte Arapça'ya çevrilmiştir (Vaşfü Ifrikıyye, I-II, Beyrut 1983).
Hasan el-Vezzân kitabının sonunda, bir uçtan bir uca dolaştığı Afrika'da günü gününe kaydettiği müşahedelerini bu eserinde derlediğini, bizzat görmediği hususlarda ise güvenilir kimselerin haberlerine dayandığını belirterek eserin 10 Mart 1526'da tamamlandığını söyler. Yer yer Târihti İfrikıyye ve'1-Mağrib adlı eserin sahibi İbnü'r-Rakik el-Kayrevânî ve İbn Haldun'dan alıntılar yapan müellif eserinde Bekri, İdrisî ve İbn Fazlullah el-Ömerfden de bahsetmiş, ancak onlardan nakil yapmamıştır. Hasan el-Vezzân'ın, başvuru kaynakları arasında kendisinin daha önce yazdığı el-Vecîz fi't-tevâri-hi'1-İslâmiyye, Târîhu İfrikıyye el-ha-dîş, Ebü'l-Kâsım İbn Beşküvâl'in Târih îî ahvâli'1-Endelüs, Mes'ûdî ve İbn Ha-tîb'in eserleri bulunur.
Vaşfü İfrikıyye 15S0'de basılınca aynı konuda eser yazan Avrupalı tarihçi, coğrafyacı ve kozmografyacılar için en önemli bir kaynak oldu. Kitabın yeni baskıları da dört asır boyunca yegâne eser özelliğini korudu. Vaşfü İfrikıyye'yi aşağıdaki eserler kaynak olarak almışlardır: J. Cesar Scaliger, Exotericae exercita-tiones (1557); François de Belle - Forest. Cosmographie (1575) ve Histoire üniverselle (1577);AndrĞThevet. Cosmographie üniverselle (1575); Livio Sanu-to. Geografia (1588); Gramaye, Africa Illustrata (1622) ve De Arabibus Afri-cam tenentibus; Vossius, De historicis latinis libri tres (Leyde 1627), De Med-icis illustribus inter Arabes Scripto-res, De philosophia et philosophorum sectis libri (La Haye 1658); Pierre Davity. Etats ou empires du monde (1626); Oli-vier Dapper. La description des pays de l'Aîrique, de l'Egypte, de la Bar-barie, de la Libye, du Biîedulgerid, de la Guinee (Amsterdam 1668,1670); Baudrand, Dictionnaire historique et gâographique (Paris 1715); Bruzen de la Martiniere, Le grand dictionnaire geographique, historique et critique (Amsterdam 1726-1736). Vezzân eserinde, XVI. yüzyılın başlarında ziyaret ettiği
360
Afrika ülkeleri hakkında İçtimaî, iktisadî ve siyasî durumlarıyla ilgili bilgiler verir. Fas için en karışık siyasî hadiselerin cereyan ettiği, iç ve dış tehlikelerin ülkeyi kargaşaya sürüklediği bir dönem olan XVI. yüzyıl başlarıyla ilgili görüşleri İbn Haldun'un fikirlerine benzer; ona göre de İspanya ve Portekiz gibi Avrupalı hı-ristiyan güçlerin Kuzey Afrika'ya göz dikmeleri, Araplar'ın kendi aralarındaki anlaşmazlıklar ve gereksiz çekişmelerden kaynaklanmıştır. Bu eser, yüzyıllar boyunca Batı'nın Kuzey Afrika'daki İslâm dünyası hakkında başlıca kaynağını oluşturmuştur ve hâlâ da Afrika tarihi ve coğrafyası üzerinde çalışanlara kaynak olmaya devam etmektedir. Eserin Batılılar için değer taşıyan bir yönü de Avrupalı düşüncesiyle kaleme alınmış bir Arap telifi oluşudur. Vezzân, Faslı İdrîsîve İbn Battûta gibi İslâm coğrafyacıları ile karşılaştırıldığında onun İdrisînin aksine yazdığı yerleri bizzat ziyaret ettiği ve anlatımında da İbn Battûta'nın aksine mümkün olduğu kadar mübalağadan kaçındığı görülür. Eserde sırasıyla Afrika ile ilgili genel coğrafya bilgileri, kıtanın iklimi, halkının özellikleri ve yaşayış tarzları, Fas ülkesinin güney taraflarındaki Süs bölgesi, bugün kısmen Batı Sahra denilen yerler ve Merakeş şehri. Fas ve Cezayir'e hâkim olan Zeyyânîler, Bicâye, Tunus ve Trab-lusgarp, Fas, Uınus ve Cezayir'in güney kısımları, Bilâdülcerîd ve's-Sahrâ, Bilâd-i Sûdân ve Mısır, Afrika'nın akarsuları, hayvanları, madenleri ve bitkileri hakkında bilgi verilmektedir.
Hasan el-Vezzân eserinde. Asya ve Avrupa'nın gezip gördüğü kısımlarını anlatmayı tasarladığını söylemişse de (Vaşfü İfrikıyye, (I. 242) böyle bir kitap kaleme almamıştır. Onun diğer önemli eseri, 1524 yılında yahudi doktor Jacob ben Si-mon (Ya'küb b. Şem'ûn) için hazırladığı Arapça-İbrânîce-Latince lügattir; bu lu-gatın bir nüshası Escorial Kütüphanesi'n-de bulunmaktadır (nr. 598; bk. Deren-bourg, I. 410). Yine 1527de İtalyanca ka-ieme aldığı, otuz Arap ve yahudi filozof ve tabibini anlattığı biyografik eseri, J. H. Hottinger tarafından Libellus de vi-ris quibusdam illustribus apud Arabes Zürich (1664) adıyla Latince'ye çevrilmiş, J. A. Fabricii tarafından tekrar yayımlanmıştır (Amburgo 1726). Hasan el-Vezzân bunlardan başka, Angela Co-dazzi'nin üzerinde çalıştığı aruzla ilgili bir eserle (bk. bibi.) günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmeyen ^İlrnü'l-beyâ-
Dostları ilə paylaş: |