Iffl Yusuf Oğuzoğlu
F HASANKEYF KÖPRÜSÜ "
(bk. DİCLE KÖPRÜSÜ).
L J
P HASANKEYF ULUCAMİİ "
(bk. ULUCAMİ).
L -i
HASANZÂDE EFENDİ
(bk. HACIHASANZÂDE EFENDİ).
l_ _1
368
HASEKİ
1 Osmanlı Saray ve askerî teşkilâtlarında bazı görevliler için kullanılan
bir unvan.
L J
Arapça hâsstan gelen hâssa kelimesiyle Farsça "gî" ekinden oluşan haseki (hâssagî) "yakın arkadaş, özel sohbet arkadaşı" anlamına gelir. Ketime terim olarak Memlükler"de çoğul biçimiyle (hase-kiyye) sultanın en yakın köleleri için kullanılmıştır (bk. HASEKİYYE). Memlük-ler'den önce kurulan bazı İslâm devletlerinde "hükümdarın muhafız kıtası, güvenilir ve seçkin maiyeti" anlamında yine has kelimesinden türetilen havas, sıbyâ-nü'l-havâs, hassagân ve hasekiyân gibi tabirlerin kullanıldığı bilinmektedir. Haseki, Osmanlı saray teşkilâtında padişahın münasebette bulunduğu cariyelerle sarayın Bîrun kısmında hizmet gören Bostancı Ocağı'nm ileri gelen bir sınıfına mensup olanlar, askerî teşkilâtında ise çeşitli hizmetlerde bulunan bazı görevliler hakkında bir unvan olarak kullanılmıştır.
Padişahın gözüne giren ve gönlünü çe-lerek zevcesi olan gedikli cariyelere haseki veya "hünkâr hasekisi" denirdi. "Has odalık" veya "ikbal" de denilen bu cariyelerin en gözde olanı "başikbal" unvanıyla anılırdı. Hasekiliğe yükselen cariyeye samur kürk giydirilirdi. Hasekilerden erkek çocuk doğuranlara "haseki sultan" unvanı verilir ve başına kıymetli taşlarla süslü bir altın taç takılırdı; kendisine bir daire tahsis edilerek geçimi için haslar ayrılır
(bk. paşmaklıK), hizmetine cariyeler ve emrine bir kethüda verilirdi (Silâhdar, II, 685). Ölen bir padişahın erkek çocuk doğurmuş hasekileri Eski Saray'a gönderilir, çocuğu olmayan veya kız çocuk doğurmuş olanlar ise yüksek rütbeli devlet adamları ile evlendirilirdi.
Haseki sultanlar içinde Kanunî Sultan Süleyman'ın zevcesi Hürrem Sultan ile Sultan İbrahim'in gözdesi Şah Sultan (Telli Haseki), isimlerinden çok haseki unvanıyla meşhur olmuşlardır. Bunlardan birincisinin Mimar Sinan'a inşa ettirdiği Haseki Külliyesi hâlâ ayaktadır. Haseki sultan tabirinin yerini zamanla kadın ve kadınefendi almıştır. Kadınlar da başka-dın, ikinci, üçüncü ve dördüncü kadın gibi derece ve unvanlarla anılmışlardır.
Sarayın Bîrun kısmına mensup olan bostancı hasekileri Bostancı Ocağfnın ileri gelen bir sınıfıydı. Resmî günlerde ve alaylarda başlarına İki karış kadar uzunlukta sivri ve koni biçiminde külah, arkalarına dolama denilen kırmızı çuhadan yapılmış bir üst kaftanı giyerler, bellerine çuha kemer kuşanırlardı. Diğer günlerde ise başlarına mukavva üzerine tutkalla yapıştırılmış kırmızı çuhadan barata, arkalarına cübbe biniş giyerler, bellerine şal kuşanırlar ve sim yaldızlı hançer takarlardı (Atâ Bey, I, 293). XVIII. yüzyıldaki mevcudu 300 civarında olan bostancı hasekileri diğer bostancılardan yaka ve kemerleriyle, ellerindeki asalarla ayırt edilirlerdi. Yeni haseki olan bostancıya asası merasimle verilir, o da kendi eliyle kurban keserdi. Bostancı hasekilerinden altmış kadarı padişahın maiyetin-
de bulunur ve bir yere giderken kendisine refakat ederdi. Hasekilerin bir başka görevi de valide sultanın Eski Saray'dan Topkapı Sarayı'na nakli sırasında muhafızlığını yapmaktı. Devlet işlerinin Paşa-kapısı'na (Babıâli) intikalinden sonra sadrazamın sunduğu telhisleri padişaha götüren hasekiye "vezir karakulağı" denirdi.
Padişahın deniz gezilerinde saltanat kayığının dümenini bostancibaşı tutar, kayığın baş tarafında ise haseki ağalar bulunurdu. Saltanat kayığının sağında ve solundaki iki kayıkta bulunan hasekiler de ayakta dururlar ve ellerindeki değneklerle güzergâh üzerinde bulunan kayıklara yol açmalarını emrederlerdi. Bostancı hasekilerinin bir görevi de padişahın gizli emirlerini taşra yöneticilerine iletmekti. Çoğu İstanbullu ve Arnavut asıllı olan hasekiler genellikle hamlacılık-tanyetişirdi (bk. bostancı). Hemen hepsi okur yazar, uzun boylu, düzgün konuşan, iş bilir kişiler olan bostancı hasekilerinden yüksek dereceli devlet memuriyetlerine yükselenler, hatta sadrazam olanlar bile çıkmıştır. Bostancı hasekilerine "elbise-bahâ" adıyla vazife, ekmek ve yemek verilirdi. Haseki fırınında pişen ekmeğe "bostana somunu" denirdi. XIX. yüzyılın ilk yarısında sayıları 100 kadar olan bostancı hasekilerinin en büyük âmiri başhaseki ağa idi. Onun da altında kireç imalâthanelerinin mültezimi olan kireç-çibaşı, İstanbul ve civarındaki dalyanların mültezimi olan balık emini ve İstanbul'da şarap imali ve satışıyla ilgilenen şarap emini bulunmaktaydı (D'Ohsson, VII, 30).
Padişahın tebdilikıyafetle yaptığı teftiş gezilerinde kendisine refakat eden on iki bostancı hasekisine "tebdil hasekisi" adı verilmiştir. 1829 yılında padişah maiyetindeki solak ve peyklerle birlikte hasekiler de kaldırılmış, bunların yerini rikâb-ı hümâyun hademesi almıştır. Mâ-beyn bostancılarının unvanı da "mâ-beyn-i hümâyun hademesi"ne çevrilmiştir (Atâ Bey, ili, 113-114). Daha sonraki yıllarda Avrupa tarzına meyledilirken bazı makam adları gibi hasekilere de Fransızca yâver-İ harb anlamında "aid de camp" unvanı verilmiş (Lutfî. VIII, 180), fakat bu yaygınlaşmamıştır.
Yeniçeri Ocağı'nın 14.49,66 ve 67. cemaat ortalarına haseki ortaları denirdi [Eyyûbl Efendi Kanunnâmesi, s. 43). Yaya ve atlı olan yeniçeri hasekileri, padişahın maiyetinde ava çıkmak ve av köpeği beslemek üzere Fâtih Sultan Mehmed zamanında ihdas edilmiştir. İmtiyazlı ve
itibarlı olan bu ortaların her birinin "haseki ağa" denilen kumandanları vardı. Bunlar, padişah camiye giderken atının sağında ve solunda yürüyerek ona refakat ederlerdi. Haseki ağalar bazan devşirme memuru olarak da kullanılmıştır. "Hasekiyân-ı piyade" adı verilen ve sayıları 1000 kadar olan yeniçeri hasekilerinin yevmiyeleri zaman içinde 24-27 akçe arasında değişmiştir.
Yeniçeri hasekileri yaşlanınca belli bir maaşla emekliye sevkedilirdi. Hasekiba-şılığa genellikle başdevecilikten geçilirdi. Haseki ağalar kethüda bey gibi samur ve vaşak kaplı kadife üst (bir nevi kürk) ile sarı çizme giyerler, atlarına gümüş zincir, enselik, özengi ve topuz vururlardı. Haseki ortalarının bu dört ağasına diğer yeniçeri zâbitleriyle birlikte yılda iki defa yazlık ve kışlık elbise için kumaş verilirdi. Haseki ağalardan yükselenler ocak bey-tülmâlcisi olurdu. Timarlı sipahi olarak dış hizmete çıkanlar ise 30.000 akçelik dirlik tasarruf ederlerdi. Kendilerine hünkâr hasekisi de denilen dört haseki ağanın en kıdemlisine başhaseki adı verilirdi. Başhaseki terfi ederek turnacıba-şi, saksoncubaşı, zağarcıbaşı ve kethüda bey olabilirdi {a.g.e., s. 43).
Eski Saray baltacılarından olan ve kendisine hasekibaşı denilen görevli Dârüs-saâde ağasına bağlı olup Haremeyn ev-kafıyla ilgilenirdi. Yine Eski Saray baltacılarından olan kapı haseki ağası ise Dâ-rüssaâde ağasının sadrazam kapısındaki işlerini takip etmekle yükümlü bir görevliydi (bk. baltacı).
BİBLİYOGRAFYA :
R. Dozy, Supptâment aux dictionnaires ara-bes, Beyrut 1968, I, 346; TSMA. nr. D 2939, 5695, E 6425; BA, Cevdet-Saray, nr. 3264, 5497;Selânikî. TânTı(İpşirli), ". 759, 771; Meb-de-i Kânûn-t Yeniçeri, vr. 27-, 27b, 59-b, 91'-92", 98M01"; Eyyûbî Efendi Kanunnâmesi (nşr. Abdülkadir Özcan), İstanbul 1994, s. 27, 42, 43, 44; Rycaut, s. 38-40; Naîmâ, Târih, IV, 243; Silâhdar. Târih, II, 685; D'Ohsson. Tableau general, VII, 28, 29-30, 63 vd.; Atâ Bey. Târih, I, 293-294:111, 113-114; Lutfî, Târih, VIII, 180; Ah-med Cevad, Târih-İ Askerî-i Osmânİ, İstanbul 1299, s. 22; Uzunçarşıl], Medhal, s. 38, 347-348; a.mlf., Kapukutu Ocakları, I, 174, 204-205, 271, 351; a.mlf., Saray Teşkilâtı, s. 72, 147 vd., 466, 474-475; a.mlf.. "Haseki", İA, V/l, s. 337-339; Halil İnalcıK, The Ottoman Empire: The Classical Age 1300-1600 (trc. C. Imber), London 1973, s. 86; Uluçay, Padişahlann Kadın-lan, s. 34, 56; a.mlf.. Harem, Ankara 1985, s. 42, 44, 55; J. B. Tavernier, Osmanlı Sarayında Yaşam (trc. Perran Üstündağ). İstanbul 1984, s. 155-158; Pakalın, I, 164, 752-754; Dihhudâ.Lu-ğatnâme, XII, 56; Cengiz Orhonlu, "Ühaşşeki", El2 (Fr), IV, 1131. r-.
Iftl Abdülkadir Özcan
HASEKİ HAMAMI
r HASEKİ HAMAMI *
İstanbul Eminönü nde
XVI. yüzyılda Mimar Sinan tarafından
yapılmış hamam.
L J
Yenicami'nin arkasında, bu ibadet yerinin arastası olan Mısır Çarşısı'nın güney taraf ındaki girişinin karşısında bulunuyordu. Vakfiyesinden, Kanunî Sultan Süleyman'ın hasekisi Hürrem Sultan tarafından vakıflarına gelir sağlamak üzere yaptırıldığı anlaşılmaktadır. M. Nermİ Haskan, Süleymaniye Kütüphanesi'nde-ki Muharrem 958 (Ocak 1551) tarihli vakfiyesinde (Esad Efendi, nr. 3752) bu tesisin, "Hamam der mahalle-i yehûdiyân der kurb-i bâb-ı yehûd" olarak kaydedildiğini bildirir. Nitekim Eminönü'nün bu bölgesi evvelce biryahudi mahallesi olduğundan şehri kuşatan sur kapılarından buradaki Bahçekapı halk arasında Çıfıt Kapısı olarak adlandırılmıştı.
Hamamın Hassa Başmimarı Sinan tarafından inşa edildiği eserlerinin adlarını veren listelerden öğrenilmektedir. İçinde yalnız hamamların bulunduğu bir risalede. "Merhume Haseki Sultan hamamları, biri Ayasofya kurbunda ve biri yahudi-ler içinde" kaydı ile burasına işaret edilmiştir. Ttıhfetü'l-mi'mârin'de açık olarak zikredilmeyen yapı, Tezkiretü'1-eb-niye'de hamamlar bölümünde (nr. 7} "yahudiler içinde Haseki Sultan Hamamı" şeklinde verilmiştir. Bu büyük çifte hamam Sultan Hamamı olarak şöhret bulduğundan semt de bu adla adlandırılmıştır. Bir müddet sonra yakınına Yenicami'nin yapımına başlanmış ve hamam bu külliyeye ait yapılar arasına girmiştir.
Haseki Hamamı'nın Heinrich Glück tarafından çizilen plan ve kesiti [Die Bâder, şekil 102)
HASEKİ HAMAMI
Zübde-i Veköyiât'ta hamamın, 12 Ce-mâziyelevvel 1115'te (23 Eylül 1703) vuku bulan Bahçekapı yangınında zarar gördüğü kaydedilmiştir. Fakat bundan sonra tekrar ihya edildiği anlaşılmaktadır. Heinrich Glück'ün I916-1917yılları arasında yaptığı incelemede hamamın kadınlar kısmı harap halde olmakla beraber erkekler kısmı henüz çalışır durumda idi. Ancak hamam Vakıflar İdaresi tarafından 1930yılına doğru bütünüyle yıktırılmış, arsası bir süre boş durduktan sonra yerine bir iş hanı yaptırılmıştır.
Bu çifte hamamın yapı tekniği, mimari özellikleri ve süslemesi hakkında yeterli bilgi yoktur, yalnız planı mevcuttur. Fakat Glück tarafından yayımlanan ve binanın yarısını belirten plan ile Haskan'ın kitabında Zühtü Başer'in çizdiği plan iki kanadın birleşmesi bakımından uyuşmazlık göstermektedir. Başer'in çiziminde sağda olan kadınlar kısmı Glück'ün planında kalıntı halinde ve soldadır.
Glück'ün verdiği ölçüye göre kare planlı soyunma yerleri içte 12,50 m. kadar olup duvar kalınlığı 1,50 m. idi. Üstü kubbe ile örtülü olan bu mekânın girişi sokak cephesinin ortasında bulunuyordu. İçeride, üç duvar önünde ağaç direklere dayanan ahşap sâyebanlar dolaşıyordu. Kareden kubbeye geçiş, köşelerde her biri mu-kamaslı üçer konsola oturan, iç yüzeyleri istiridye kabuğu gibi yivli tromplarla sağlanmıştı. Camekânın ortasında her bir kenarı 0.80 m. ölçüsünde sekizgen bir şadırvan vardı. Ilıklık bölümüne geçit veren kapının yanında da kahve ocağı bulunuyordu. Kemerlerle ayrılmış kubbeli dört bölüm halindeki ılıklığın solunda yer alan bir çıkıntının içinde helalar mevcuttu. En sağdaki bölüm ise yana taşıyordu. Glück'ün bildirdiğine göre, helalara komşu bölümün duvarında derin bir nişle bunun içinde bir tekne bulunuyordu. Bu aslında, "yahudi çukuru" denilen ve Mûse-vîler'in de gittikleri hamamlarda görülen küçük havuz olmalıdır. İki kapıdan geçilen sıcaklık altı eşit bölüme ayrılmış olup her birini örten pandantifti kubbeler, ortadaki iki kalın sütuna bindirilmiş kemerler tarafından taşınıyordu. Glück yapıyı incelediği sırada geniş ve köşeleri pahlı bir şekil üzerine oturan bu sütunların alt ve üst uçlarında tunç bilezikler bulunuyordu. Bu sekinin üst yüzeyi porfirden bir levha ile süslenmişti. Soldaki son ve helaların duvarına komşu sivri kemerli bir nişin içinde de su bağlantılı bir tekne vardı.
370
Sıcaklığın dip duvarındaki üstü kubbe ile örtülü geniş kemer bir eyvan halinde açılmış, iki yanında ise kubbeli halvet hücreleri yer almıştı. Sağdaki hücre, yana çıkıntı halinde olan diğer hücreden bir kemerle ayrılmıştı. Her hamamda olduğu gibi dış cephede su haznesiyle külhan bulunuyordu. Erkekler kısmına bitişik olan kadınlar kısmının öteki ile aynı plana sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak eserden hiçbir iz kalmadığından Zühtü Başer'in çiziminde görülen bazı problemleri çözmek artık mümkün değildir. Eserleri yaşatması gereken bir idarenin, Türk sanatının değerli bir yapısını yok edişine üzülmemek mümkün değildir.
BİBLİYOGRAFYA :
Sâî. Tezkiretü'l-ebniye, s. 6, 125: Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-İ Vekâyiât (nşr. Abdülkadir özcan), Ankara 1995, s. 825; H. Clück. Probleme des Wölbungsbaues, l-Die Bâder Konstantinopels, Wien 1921, s. 139-141, rs. 102-104, ayrıca bk. s. 158-159, 168-169; E. Hakkı Ayverdi, 19. Asırda İstanbul Haritası, İstanbul 1958, pafta B-4; Aptullah Kuran, Mimar Sinan, İstanbul 1986, s. 391; M. Nermİ Haskan. İstanbul Hamamları, İstanbul 1995, s.
176. m
İKİ Semavi Eyice
F HASEKİ KÜLLİYESİ ~"
İstanbul Haseki'de XVI. yüzyıla ait külliye.
Cami, medrese, sıbyan mektebi, çeşme, imaret ve dârüşşifâdan meydana gelen külliye, Kanunî Sultan Süleyman'ın ünlü hasekisi Hürrem Sultan (ö. 1558) adı-
na Mimar Sinan'ın hassa başmimarı olduktan sonra yaptığı İlk eserdir. XIX. yüzyıldan itibaren Haseki adıyla anılan Av-ratpazarı (geniş bilgi için bk. DİA, IV, 125) semtinde kurulmuştur. Peçuylu İbrahim (Târih, 1, 298) ve Evliya Çelebi (Seyahatname, I, 165), külliyenin burada yapılmasının Kanûnî'nin eşine gösterdiği bir incelik olduğunu yazar.
958 (1551} tarihli vakfiyesi Süleymani-ye Kütüphanesi'nde bulunan (Esad Efendi, nr. 3752/1; Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2001/2) külliyenin ilk yapılan birimi cami olup medrese ve sıbyan mektebi bir yıl, imaret ve dârüşşifâ ise on iki yıl sonra inşa edilmiştir. Bu durum külliyenin bir bütün olarak planlanmadığını, binaların değişik zamanlarda ayrı ayrı düşünülerek tasarlandığını gösterir. Cami Haseki caddesinin bir yanında, medrese, sıbyan mektebi, imaret ve dârüşşifâ ise diğer yanında yer almaktadır.
Cami. 945 (1538-39) yılında tek kubbeli şemada inşa edilen cami dışarıdan yüksek bir yuvarlak kasnağa, içeriden istiridye kabuğu biçiminde tromplara oturan 11,30 m. çapında bir kubbenin örttüğü kare planlı harimle pandantifti beş kubbenin örttüğü son cemaat yerinden oluşmaktaydı. Fakat yapı cemaate dar geldiğinden vakfın mütevellisi Hasan Bey'in isteğiyle 1612'de Sedefkâr Mehmed Ağa'-nın doğu duvarını kaldırıp iki sütuna oturtulmuş üç kemerli bir açıklıkla geçilen, aynı büyüklükte kubbe ile örtülü bir mekân ilâve etmesiyle iki misli genişletilmiş, bu arada mihrabı da çift kubbeli
hale gelen harimin orta eksenine kaydırılmıştır. Son cemaat yeri, başlıkları baklavalı beyaz mermer sütunlara basan sivri tuğla kemerlere oturtulmuş beş kubbe ile örtülüdür ve sonradan eklenen kubbeli birimin önünde devam etmez. Üzerinde kitabenin yer aldığı cümle kapısı istiridye niş içerisindedir; yanlarında da yine istiridye nişli iki mih-rabiye bulunmaktadır.
Harimi aydınlatan iki sıralı pencerelerden alttakiler dikdörtgen söveli. üsttekiler sivri kemerlidir. Dıştan sekizer kemerli payanda ile desteklenmiş yuvarlak kas-nakli kubbelere açılan yedişer pencere de sivri kemerlidir; iki kubbenin birleşme yerine rastlayan sekizinci pencereler ise sağırdır. Doğu ve kuzey yönde" L" şeklinde uzanan ahşap bir maksure ve bunun kıble duvarına bağlanan köşesinde hünkâr mahfili yer alır. Dışa taşkın olmayan mihrap alçıdan yapılmış ve bugün beyaz mermer görünümü verecek şekilde boyanmıştır; nişinin kavsarası mukarnaslarla doldurulmuş, bordürü de kabartma halinde üst üste sıralanmış vazoda çiçeklerle süslenmiştir. Minber mermerden yapılmıştır ve oldukça sadedir. Harım tamamen kalem işi süslemelerle donatılmıştır. Kubbede lâcivert, kırmızı ve yeşil rengin hâkim olduğu şemse ve yıldız motifleriyle arabeskler, duvarlarda ise kalıpla yapılmış baskı tezyinat göze çarpar;
hünkâr mahfilinde de kıble yönünü gösteren perde motifli kalem işi bir mihrap deseni dikkat çeker.
Caminin kuzeybatı köşesinde yer alan küfeki taşından yapılmış minarenin kalın gövdesi ve petek bölümü çok köşelidir: şerefe altında nişli çıkmalar, korkulukların taş levhalarında da geometrik desenli kabartmalar vardır. Şadırvanın İse hiçbir mimari özelliği yoktur.
Çeşme. Haseki caddesinin kuzey tarafında külliyeye girişi sağlayan üç kapı bulunmaktadır; bunlardan doğudaki medreseye, ortadaki sıbyan mektebine, batıdaki imarete aittir. İmaret ve sıbyan mektebi kapılarının arasında XVI. yüzyıl yapısı kesme taştan bir çeşme yer alır; üzerindeki mermer kitabeden 1180 (1766) yılında onarıldığı anlaşılmaktadır. Klasik tarzdaki dikdörtgen çerçeve içinde sivri kemer nişli çeşmenin ayna taşına, iki sütun tarafından taşınan yuvarlak kemerli bir kabartma işlenmiştir. Teknesi kısmen yol seviyesinin altında kalan çeşmenin suyu halen akmamaktadır.
Medrese. Caminin karşısında bulunan medrese 946 (1539-40) yılında inşa edilmiş klasik tipte bir yapıdır ve sokak cephesinin merkezindeki kapıdan girilen re-vaklı bir avlunun üç yanını çevreleyen kapalı mekânlardan meydana gelmektedir. Dershane kapının karşısındaki revakın ortasında yer alır: 6,80 m. çapındaki kubbesiyle medresenin kitlesinden dışarı taşmıştır. Dershanenin iki yanına üçerden altı, avlunun iki yanına beşerden on oda yerleştirilmiştir: bunların hepsi kubbelidir ve içlerinde birer ocak bulunur. Yanlardaki oda dizileri arasında karşılıklı iki-dar mekân vardır. Beşik tonozla örtülü bu mekânlardan doğudaki dar ve karanlık bir hücre, batıdaki ise sıbyan mektebine ve diğer yapılara geçit veren bir deh-
HASEKİ KÜLLİYESİ
lizdir. Revak kemerleri kırmızı ve beyaz taştan almaşık tarzda örülmüş, sütunlar beyaz mermer ve somakiden yapılmıştır; bunların dört tanesi nilüfer çiçeği biçimi, diğerleri baklavalı başlıklara sahiptir. Zambak motifli alınlıkla taçlandırılmış ana kapı ile dershane kapısının üzerinde bulunan renkli sır tekniğinde yapılmış 946 (1539-40) tarihli İki çini pano, medresenin çok harap olduğu yıllarda koruma amacıyla yerlerinden çıkarılarak Çinili Köşk'e götürülmüştür; pencere alınlık-larındaki çinilerden ise bugün hiçbir iz yoktur.
Mübahat Kütükoğlu'nun neşrettiği rû-mî 20 Ağustos 1330 {2 Eylül 1914) tarihli İstanbul medreselerinin durumları hakkındaki ayrıntılı rapordan (bk. bibi) medresenin o yıllarda tamire muhtaç bir halde olduğu ve kadro dışı bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Sıbyan Mektebi. Medresenin doğusunda yer alan kare planlı yanyana iki birimden meydana gelen mektebin iki yönlü dörder basamaklı merdivenle çıkılan birinci birimi iki cephesi sütunlu açık dershane, ikinci birimi ise kapalı dershanedir. Açık dershanenin caddeye bakan cephesi kapalı olup altlı üstlü ikişer penceresi mevcuttur. Her iki birim de düz tavanlı ve dört yüzeyli oturtma çatı ile örtülüdür. Açık bölümleri yağmurdan korumak amacıyla ahşap çatının sütunlu cepheler üstünde dışarıya taşırılması ve enli saçağın Haseki caddesi üzerinde yazlık dershane ile medrese arasında bulunan dış kapının tepesinde döndürülerek duvara saplanan sundurmaya dönüşmesi önemli bir ayrıntıdır. Binanın önündeki havuzlu alan muhtemelen oyun bahçesi olarak düzenlenmiştir. Kitabe yeri boş duran mektebin yapılış tarihi bilinmemekle birlikte medresede kullanılan nilüfer çiçeği motifli başlıkların burada da kullanılması iki
yapının birlikte ele alındığına işaret etmektedir. Kapalı dershanenin hemen yanında küçük ve oldukça bakımlı bir hazîre vardır. Mezar taşlarından çoğunun mütevellilere, külliyede hizmet eden kişilere ve onların aile fertlerine ait olduğu görülür.
İmaret. Haseki caddesi üzerinde külliyeye girişi sağlayan üçüncü kapı imarete aittir. Buradaki kitabede imaretin 957 {1550) yılında Kanunî Sultan Süleyman tarafından yaptırıldığı belirtilmekte, fakat mimarının adına yer verilmemektedir. Ancak tezkirelerde de hakkında herhangi bir bilgiye rastlanmayışına rağmen yapının Mimar Sinan veya onun kontrolü altında kalfalarından biri tarafından yapıldığı kabul edilmektedir. İmaret kuzeyde üç, doğu ve batı yönlerinde beş kemerli bir revakla çevrilmiş ve revakiar baklava başlıklı sütunlara oturtulan pan-dantifli kubbelerle Örtülmüştür. Avlunun kuzeyinde bulunan mutfak, iki büyük kubbeli mekânla bunların arkasında yer alan dört küçük kubbeli ve ocaklı aşevi bölümlerinden oluşmaktadır. Yanlarda dikdörtgen planlı ve çift kubbe örtülü ikişer adet salon bulunmakta ve aralarına konulan beşik tonozlu dehlizlerden batıdaki sokağa, doğudaki dârüşşifâ aralığına açılmaktadır.
Dârüşşifâ. Külliyenin en özgün ve Osmanlı mimari tarihinde eşine rastlanmayan yapısı dârüşşifâdır ve özellikle fazla büyük olmayan bir külliyede başlı başına bir birim olarak yer alması açısından önem taşımaktadır. Kapısındaki kitabenin son mısraı Ayvansarâyfye göre "Dâ-rü'ş-şifâ nâfi'-i nâs-ı cihân"dır (Hadîka-tü'l-ceuâmi', I. 101) ve ebced hesabı ile 957 (1550) tarihini vermektedir; ayrıca biri 1892, diğeri 1911 tarihli iki de onarım kitabesi vardır. Bina. sekizgen avlunun beş kenarı etrafındaki kubbeli odalar ve kuzeydeki giriş yeriyle değişik bir
372
plan gösterir. Kuzey cephesi sokağa uyacak şekilde düzenlenmiştir. Sekizgen avlunun doğu, batı ve güney yönlerinde iki sıra halinde yer alan mekânlar çift kubbelidir. Güneydoğu ve güneybatı köşelerinde ise üzerleri birer büyük kubbe ile örtülü olan ve geniş kemerlerle eyvan gibi avluya açılan birimler yer alır. Avlu etrafındaki mekânlara geçişi sağlayan bu eyvanlar, bugün demir doğramalı came-kânlarla kapatıldığı için yapının mekân etkisi günümüzde tam olarak kavrana-mamaktadır. Arkadaki yapıya eklenen ve imaretle dârüşşifâ arasında kalan, yoldan girilen bölümdeki İki bağımsız odanın ilâç hazırlamak için kullanıldığı düşünülmektedir (DBİst.A, IV, 5). Dârüşşifâ avlusundan geçilen kuzeydeki küçük avluda helalar yer alır. 1881 yılına kadar tek başına, bu tarihten son restorasyonun başladığı 1963 yılına kadar da yeni has-tahanenin gelişmesine paralel olarak poliklinik, tımarhane, kadınlar kısmı gibi değişik fonksiyonlarla hizmet veren dârüşşifâ tarihi boyunca Haseki Sultan Dârüş-şifâsı, Haseki Mecânin Müşâhedehânesi, Dârülcünun Bîmarhânesi, Haseki Mah-pesi, Haseki Zindanı, Haseki Sultan Kadın Dârüşşifâsı, Haseki Şifâhânesi, Ace-zehâne. Haseki Bîmarhânesi ve Haseki Nisa Hastahanesi, Haseki Sultan Nisa Hastahanesi, Hamidiye Nisa Hastahanesi ve Haseki Kadınlar Hastahanesi gibi isimler almıştır.
Çeşitli yangın ve depremlerde zarar gören külliye her seferinde onarılmış, son olarak da 1963-1974 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Club MediteYraneen arasında yapılan bir anlaşma ile cami dı-
şındaki binaları turistik amaçlarla kullanılmak üzere restore edilmiş, fakat özellikle semt sakinlerinin itirazları üzerine bundan vazgeçilerek hizmet içi eğitim merkezi yapılması için Diyanet İşleri Baş-kanlığf na verilmiştir. 20 Ocak 1976 tarihinden bu yana Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Haseki Eğitim Merkezi adıyla faaliyet gösterilen külliye binalarında müftü ve vaizlerin meslekî eğitimleri yapılmakta, bunun yanında kıraat ilmi öğretilmektedir. Halen külliyenin medresesi yatakhane, kapalı dershanesi mescid, imareti yemekhane, sıbyan mektebi toplantı salonu, dârüşşifâsı eğitim ve idare binası olarak kullanılmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA :
Sâî Mustafa Çelebi, Tezkiretü'l-bünyan (nşn Zeki Sönmez. Mimar Sinan İle İlgili Tarihi Yazmalar-Belgeler içinde}. İstanbul 1988 s. 30, 33, 36; a.mlf.. Tezkiretü't-ebniye{a.e. içinde), s. 66, 70, 73;a.mlf., Tuhfetü'l-mi'mârin(a.e. içinde), s. 83, 88, 90; Peçuylu İbrahim. Tarih (haz. Bekir Sıtkı Baykal). Ankara 1981, 1, 298-300; Evliya Çelebi. Seyahatname, I, 164-165;Ayvan-sarâyî. Hadtkatü'l-cevâmi4, I, 101-102; Halil Edhem [Eldem], Camilerimiz, İstanbul 1932, s. 50; A. Süheyl Ünver, 400 üncü Yıl Dönümü Do-layısite Haseki Hastanesi, İstanbul 1939; Tanışık, istanbul Çeşmeleri, I, 196; Cumhuriyet Devrinde İstanbul, İstanbul 1949, s. 50-51; TCYK, s. 857-859; Konyalı, Mimar Koca Sinan 'in Eserleri, s. 9-16; Nimet Taşkıran, Hasekinin Kitabı, İstanbul 1972; E. Egli, Sinan der Baumeîster Osmanİscher Glanzzeİt, Erlenbach-Zürich 1976, s. 58-61; Oktay Aslanapa. Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1986, s. 181; a.mlf.. Mimar Sinan'ın Hayatı oeEserleri, Ankara 1988, s. 12-14; Aptullah Kuran. Mimar Sinan, İstanbul 1986, s. 36-47; a.mlf- "Haseki Külliyesi", BÜD, II (1974). s. 57-86; a.mlf., "Kanunî Döneminde Osmanlı Külliye Mimarisi", Antik Dekor, sy. 29, İstanbul 1995, s. 32-34; Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Ankara 1987, I, 68; Gönül Cantay. "Sinan Külliyelerinde Dârüşşifâ Planlaması", Mimar Sinan Dönemi Türk Mimarlığı ve Sanatı (haz. Zeki Sönmez), İstanbul 1988, s. 46-47; a.mlf., Anadolu Selçuklu oe Osmanlı Daruşşifalan, Ankara 1992, s. 92-95; Ali Sâim Ülgen, MimarSinan Yapılan (haz. Filiz Yenişe-hirlioğlu - Emre Madran), Ankara 1989, s. 4-5, İv. 6-10; fatih Camileri ve Diğer Târihî Eserler (haz. Fatih Müftülüğü), İstanbul 1991, s. 117-119; Zuhal özaydın, "Haseki Dârüşşifâsı ve Bugünkü Durumu", /. Türk Tıp Tarihi Kongresi: Bildiriler, Ankara 1992, s. 183-187; Affan Egemen, İstanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İstanbul 1993, s. 355; Gönül Güreşsever, "Haseki Dârüşşifâsı", STY, V( 1973), s. 101-117; Mübahat S. Kütûkoğlu, "Dârü'l-Hnafeti'l-'Aliyye Medresesi ve Kuruluşu Arefesinde İstanbul Medreseleri", İTED, VII/1 -2 (1978), s. 164-165; A.Turgut Kut. "İstanbul Sıbyan Mektepleriyle İlgili Bir Vesika", TOSA, II (1978), s. 55-84; Nuran Yıldırım, "Haseki Dârüşşifâsı ve Hastanesi", DBİsLA, IV, 2-3; Doğan Kuban, "Haseki Külliyesi", a.e., IV, 4-6. İTİ
Dostları ilə paylaş: |