Tasavvuf. 12 BİBLİyografya: 15



Yüklə 1,19 Mb.
səhifə27/40
tarix27.12.2018
ölçüsü1,19 Mb.
#86802
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   40

BİBLİYOGRAFYA



1) Selim Nüzhet Gerçek, Türk Gazeteciliği, İs­tanbul 1931;

2) Akyüz. Modern Türk Edebiyatı, s. 156;

3) Enver Behnarı Şapolyo. Türk Gazeteci­lik Tarihi, İstanbul 1971;

4) Hilmi Ziya Ülken. Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi, İstanbul 1979, s. 211;

5) Fethi Tevetoğlu, “İkdam”, TA, XX, 55-56; Vedad Günyol. “Matbuat”, İA, Vll, 367-380. 273

Nuri Yüce



AHMED CEVDET PAŞA

(bk. CEVDET PAŞA).




AHMED CEZZAR PAŞA

(bk. CEZZAR AHMED PAŞA).




AHMED ÇELEBİ, Na'ne

(ö. 1098/1686 87)

Türk bestekârı ve icracısı,
Türk mûsiki kaynaklarında Na'ne la­kabıyla tanınır. İstanbul'da Galata sem­tinde doğdu. Devrinin mûsiki üstatla­rından ders aldı. Sesi çok güzel olduğu için Sultan IV. Mehmed devrinde (1648-1687) şöhreti artarak padişah sohbetle­rine katılmaya başladı. Bir müddet son­ra da hanendeler arasına girdi. Haya­tının son yılları hakkında yeterli bilgi yoksa da İstanbul'da vefat ettiği bilin­mektedir.

Devrinin bestekârları arasında önemli bir yeri bulunan Ahmed Çelebi aynı za­manda iyi bir hoca idi. Talebelerini bü­yük bir titizlikle seçtiği, mûsikinin ince­liklerine vâkıf olmayanları kabul etmediği söylenir. Çeşitli el yazması güfte mecmualarında dinî ve din dışı birçok eserine rastlanıyorsa da zamanımıza ancak iki bestesi ile bir ağır semaisi ulaşmıştır, 274



BİBLİYOGRAFYA



1) Evliya Çelebi, Seyahatname, I, 634;

2) Esad Efendi. Atrabü'l-âsâr, Millet Ktp, Ali Emîrî, T,nr. 706, s. 12-13;

3) Ergun, Antoloji, 1, 43;

4) Ezgi. Türk Musikisi. II, 78-79; IV, 9-10;

5) Öztuna. TMA, I, 18. 275

Nuri Yüce



AHMED ÇELEBİ, Şîve

(XVII. yüzyıl)

Türk bestekârı ve zâkirbaşı.
Türk mûsikisinde daha çok Şîve la­kabıyla tanınmaktadır, İstanbul'da doğ­du. Devrinin meşhur mûsiki üstatların-dan ders alarak kendini yetiştirdi. Mû­siki kabiliyetinin yanı sıra sesi de çok güzel olan Ahmed Çelebi'nin İstanbul Şehremini'deki Himmetzâde Tekkesi'ne zâkirbaşı olarak tayin edildiği bilinmek­tedir. Burada kazandığı şöhret yanın­da, bestelediği eserlerle de Sultan IV. Mehmed devrinin (1648-1687) tanınmış musikişinasları arasında yer aldı. Esad Efendi, onun yüzden fazla dinî ve din dışı eser bestelediğini söylemektedir. El yazması güfte mecmualarında bu eser­lerinden bazısına rastlanmakta ise de zamanımıza hiçbir bestesi ulaşmamış­tır. 276

BİBLİYOGRAFYA



1) Esad Efendi, Atrabü'i-âsâr, Millet Ktp., Ali Emîrî, T, nr. 706, s. 98;

2) Ergun, Antoloji, I, 127. 277

Nuri Özcan


AHMED-İ DAİ


(ö. 824/1421'den sonra)

Türk edebiyatında nazım ve nesir türünde çeşitli eserler veren, fakat daha çok Çengnâme adlı manzum eseriyle tanınan şair. ,


Babasının adı İbrahim, dedesinin adı Mehmed'dir. Adı ve mahlası birlikte anı­lan Ahmed-i Dâî hakkında bilgi veren kaynakların hepsi onu Germiyanlı olarak gösterirler. Doğum yeri ve tarihi üzerin­de tez.kirelerdeki bilgiler birbirini tut­maz. Sehî ve Latifi, Dârnin Emîr Süley­man devri (1402-1410) şairlerinden ol­duğunu söyledikleri halde, Hasan Çelebi ve Mehmed Süreyya onu I. Murad döne­mi (1362-1389) şairlerinden sayarlar. Velûd bir şair olan Dârnin eserlerine ba­karak onun I. Murad. Germiyan Beyi 11. Yâkub, Yıldırım Bayezid'in oğlu Emîr Süleyman ve II. Murad devirlerini idrak et­tiği söylenebilir. Âlî ve Sehfnin kaydet­tiklerine göre Dâî, Germiyan'da bir süre kadılık yapmıştır. Germiyan Beyi Süley­man Şah'ın kızı ile Yıldırım Bayezid'in evlenmesi münasebetiyle (1378) Kütah­ya'nın çeyiz olarak Yıldırım Bayezid'e verildiği yıllarda Dârnin orada kadılık yaptığı tahmin edilmektedir. Süleyman Şah'ın 1387 yılında vefatından sonra ye­rine geçen 11. Yâkub (1387-1390) Dâîyi himayesine almıştır. II. Yâkub'un Yıldı­rım tarafından mağlûp edilmesi ve Ger­miyan (Aydın, Samban, Menteşe) toprak­larının Osmanlı ülkesine katılması so­nucu Dâî de muhtemelen Kütahya'da ta­nıştığı Emîr Süleyman'ın yanına gitmiş­tir. Divanındaki Bergama ve Mihaliç'le ilgili sanatkârane yazılmış iki şiirinden, onun 1390-1402 yıllan arasında Emîr Süleyman'la birlikte olduğu tahmin edil­mektedir. Fakat Ankara Savaşı sırasın­da Dâî*nin nerede olduğu ve ne yaptı­ğı bilinmemektedir. Son derece cömert olan ve sanatkârları himayesi altına alan Emîr Süleymarfın çevresinde toplanan Dâî, Ahmedî. Şeyhî ve Hamza gibi şair­ler ona şiirler söylüyor, eserler sunuyor­lardı. Dâî de 808'de (1406) Çengnâme adlı mesnevisini Emîr Süleyman adına kaleme almıştır. Divanında da Emîr Sü­leyman adına yazılmış şiirleri vardır. Emîr Süleyman'ın 1410 yılında öldürül­mesi üzerine Dârnin Çelebi Mehmed'in himayesine girdiği, onun cülusu ile ilgi­li olarak yazdığı kasidesinden anlaşıl­maktadır. Bu sırada düzenlediği Farsça divanını Veziriazam Osmancıklı Halil Paşa'ya sunmuştur. Bir süre ilgi göreme­diğinden şikâyet eden Dâî, nihayet Çe­lebi Mehmed tarafından korunmuş ve hatta Çelebi Mehmed'in oğlu Murad'a hocalık yapmak üzere sarayda görevlen­dirilmiştir, 'llküdü'l-cevâhir adlı Arap­ça'dan Farsça'ya sözlüğünü Şehzade Murad için bu sırada yazmıştır. Çelebi Mehmed'in 1421'de vefatından sonra II. Murad'ın himayesine giren Dâî, bu dev­rede de Tezkiretü'l-evliya adlı eseri­ni kaleme almıştır. Tezkiretü'î-evliyâ, Dâf'nin son eseri olmalıdır. Zira daha sonraki tarihlerde yazdığı başka bir ese­rine rastlanmamıştır.

Dâî'nin ölüm tarihi bilinmemektedir. Ancak son eseri Tezkiretü'l-evliyâ ol­duğuna göre, o tarihten sonra uzun süre yaşamadığı anlaşılıyor. Bursa'da onun adıyla anılan bir cami. bir mahalle ve bir hamam vardır. Caminin yanındaki Dâî Dede adlı birinin mezarının Ahmed-i Dâî'ye ait olduğu söylenmektedir.



Eserleri. Ahmed-i Dâî'nin mensur ve manzum eserleri bir külliyat içinde top­lanmış, fakat düzenli bir sıralama yapıl­mamıştır. Dâî, çoğu tercüme olan seki­zi mensur, altısı manzum on dört eser kaleme almıştır. Bunların tasavvufî bir mesnevi, evliya tezkiresi, rüya tabiri, fı­kıh, tefsir, inşâ örnekleri, tıp, astrono­mi, lügat ve hadis örnekleri gibi hemen hepsinin ayrı konularda yazılmış olma­sı, ilgi alanlarının genişliğini gösterme­si bakımından dikkat çekicidir. Eserleri şunlardır:

1) Tercüme-i Tefsîr-i Ebü'l-Leys es-Semerkandî. Anadolu'da Türk­çe'ye tercüme edilen ilk Kur'an tefsiri olarak kabul edilmektedir. Emîr Süley­man adına Timurtaş Paşaoğlu Umur Bey'in emir ve teşvikleriyle hazırlanmış­tır. Dâî bu eserinde sadece tercüme ile yetinmemiş, yer yer kendisinden de bazı açıklamalar eklemiştir. Tamamen kendi telifi olan mukaddime kısmı manzum­dur. Bu kısımda tevhid ve na't bölüm­lerinden sonra eserin telif sebebi anla­tılmaktadır. Dil özellikleri bakımından tam bir Eski Anadolu Türkçesi devri ör­neği olan eserin nüshaları oldukça çok­tur. Bunlardan İstanbul Üniversitesi Kü­tüphanesi 278 ve Süleymaniye Kütüphanesindeki [Fâtih, nr 63li yaz­malar, manzum mukaddime kısmını da ihtiva etmeleri bakımından önemlidir­ler.

2) Miftâhu'I-cenne. Lü'lü' Paşa adı­na Arapça'dan Türkçe'ye tercüme edi­len bir akaid kitabıdır. Lü'lü' Paşa'nın kimliği hakkında yeterli bilgi yoktur. Se­kiz bölümden meydana gelen eserin pek çok nüshası vardır. Bunlardan birkaç ta­nesi Süleymaniye Kütüphanesi'ndedir. 279

3) Tercüme-i Kitöbü't-Ta'bîrnâme. Rüya tabiriyle il­gili olan eser. Ebû Bekir b. Abdullah el-Vâsıtî'nin mensur Arapça eserinin Fars­ça'ya yapılan tercümesinden Türkçe'ye çevrilmiştir. Dâî bu eserini II. Yâkub adı­na tercüme etmiştir. Biri Süleymaniye Kütüphanesi'nde 280 diğeri Atatürk Kitaplığı'nda 281 olmak üzere iki nüshası bilinmektedir.

4) Tercüme-i Eşkâî-i Nasîr-i Tûsî 282 Nasîrüddîn-i Tûsî'nin Si faşl adlı mensur eserinin Türk­çe'ye tercümesidir. Astronomi ve astro­lojiyle ilgili olan eserin çeşitli nüshaları vardır. Önemli bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'ndedir. 283

5) Teressül. Sehî Tezkiresi'n'm de Özellik­le belirttiği gibi. bu eser inşâ örnekleri­nin en eskilerini ve güzellerini ihtiva et­mesinden dolayı çok Önemlidir. Eksik bir nüshası Manisa İl Halk Kütüphane­si'ndedir. 284

6) Tercüme-i Tezkiretü'î-evliyâ. Karaca Bey'in isteği üzerine II. Murad için Ferîdüddin Attâr'ın aynı addaki eserinden tercüme edilmiştir. Bilinen tek nüshası Süteymaniye Kütüphanesi'nde Ahmed-i Dâi'nın Tercüme-i Tezkiretü't-evliya adlı eseri­nin ilk sayfası 285 bulunmaktadır.

7) Tercüme-i Tıbb-ı Nebevi. Timurtaş Paşa­oğlu Umur Bey'in isteği üzerine, Ebû Nuaym el-İsfahânfnin Tıbb-ı Nebevi adlı eserinin Ahmed b. Yûsuf et-Tifaşî tarafından yapılan muhtasarının tercü­mesidir. Dâî bu eserde baba ve dede adını açıkça vermektedir. Şimdiye ka­dar tesbit edilen dört nüshasından biri İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Kütüpha­nesi'ndedir. 286

8) Vesîletü'l-mülûk fi ehli's-sülûk. Âyetü'l-kürsinin tefsiri olan bu eserde ayrıca Şerh-i Esmâü'l-hüsnâ da bulunmaktadır. Eserde sözü edilen emîrin hangi emîr olduğu bilin­memekle birlikte II. Yâkub olması muh­temeldir. Bu eserin bilinen tek nüshası Konya'da İzzet Koyunoğlu Kütüphane­si'ndedir.

9) Farsça Dîvân. Çelebi Meh­med'in tahta geçmesi münasebetiyle Vezîriâzam Hacı Halil Bey'e sunulan bu eserin telif tarihi 816'dır (1413). Bilinen tek nüshası, Dâî'nin el yazısıyla Bursa'da Eski Yazma ve Basma Eserler Kütüpha­nesi'ndedir (Orhan Gazi, nr. 11961. Bu nüsha esas alınarak Ali Nihat Tarlan ta­rafından hazırlanan yeni bir nüsha ise Süleymaniye Kütüphanesi'nde 287 bulunmaktadır.

10) Uküdü'l-cevâhir. II. Murad'ın şehzadeliği sırasın­da yazılmış 650 beyitten oluşan Arap­ça'dan Farsça'ya manzum bir sözlük­tür. Bunu bizzat Dâî, sözlüğünün Fars­ça mensur mukaddime kısmında söy­lemektedir. Reşîdüddin Vatvât'ın Nukuzü'n-cevâhir'ınm kısa bir tercümesi olan bu eserin, biri Süleymaniye Kütüp­hanesi'nde [Muğla Kitapları, nr. 624) bu­lunan toplam dört nüshası bilinmekte­dir. Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki nüs­hada satır aralarında kelimelerin Türkçe anlamlan da yazılmıştır.

11) Câmasbnâme. Nasîrüddîn-i Tûsfnin aynı addaki eserinin Türkçe tercümesidir. Dânyâl peygamberin oğlu Câmasb'ın hayatı hakkında küçük bir mesnevidir. Eldeki nüshalar eksiktir. İstanbul Üniversite­si Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Ede­biyatı Bölümü Seminer Kitaplığı'nda 288 kayıtlı nüshanın içinde sadece yir­mi altı beyit bulunmaktadır.

12) Türk­çe Divan. Burdur Vakıf Halkevi Kütüp­hanesi'nde kayıtlı. 289 Dâî külliyatı içindedir. Bu külliyatta Divan, Çengnâme ve Vasıyyet-i Nûşirevân adlı eser­ler yer almaktadır. Külliyattaki sıra ka­rışıktır. İsmail Hikmet Ertaylan bu kül liyatın tıpkıbasımını verirken külliyatın sayfalarını sıraya koymuşsa da Divan'da yer yer atlamalar göze çarpar. Di­van'da, ikisi Çelebi Mehmed'e dair ol­mak üzere beş kaside ve 199 gazel bulunmaktadır. Daha önce genellikle ay­rı bir eser olarak düşünülen Mutâyebât'ın Kahire'de bulunan başka bir Dâî Divanı nüshasından bir parça olduğu anlaşılmıştır. Bu divan Kahire'de Dârü'l-kütübi'l-kavmiyye'de bulunmaktadır. 290

13) Vasıyyer-i Nûşirevân-ı Âdil be-Pusereş Hürmüz-i Tâcdâr. Kü­çük bir mesnevi olan bu eser külliyat içinde olup “Pendnâme” türünde yazıl­mıştır ve Burdur nüshası içinde bulun­maktadır.

14) Çengnâme. Uzun süre adının Çengnâme, konusunun da savaş olduğu sanılmıştır. Ayrıca Âlî, eseri $ey-hoglu'nun eseriyle karıştırmış, adının Ferahnâme olduğunu kaydetmiştir. Kâ­tip Çelebi ise eserin adını Çengnâme olarak tesbit etmiştir. Daha sonraki kay­naklar da aynı yanlışları tekrarlamışlar­dır. Sehî ve Latîfî dışında, eserin adı tam olarak verilmemiştir. Ayrıca bazı araştı­rıcılar da Dâfyi hem Çengnâme hem de Ferahnâme adlı iki eser yazmış gibi gösterirler. Bursalı Mehmed Tâhir ise onun Çengnâme tarzında bir Ferahnâ­me yazdığını kaydeder. Gibb ve Ham-mer de aynı hataya düşmüşlerdir. Gibb onun savaşla ilgili Çengnâme adlı bir eser yazdığını, Hammer de Çengnâme ve Ferahnâme yazdığını kaydeder. Ham­mer daha sonra bir başka makalesinde bu yanlışını düzeltmiştir. Nihayet eserin bulunması bütün şüpheleri ortadan kal­dırmış ve eserin, çeng adı verilen Türk­ler" e has bir mûsiki aletinin yapısını ale­gorik ve mistik bir biçimde ele aldığı an­laşılmıştır. Çengnâme'nm Burdur, İzzet Koyunoğlu ve Sivas'ta Ziya Karal'da ol­mak üzere bilinen üç nüshası vardır. Fa­kat bu üçüncü nüsha henüz hiçbir araş­tırıcı tarafından görülmemiştir. Çeng­nâme aruzun “Mefâîlün mefâîlün feûlün” kalıbı ile yazılmış 1446 beyitten ve yirmi dört bölümden meydana gelen bir mesnevidir. İ. H. Ertaylan'ın Vasfı Ma­hir Kocatürk'ten aldığını söylediği nüs­ha aslında Koyunoğlu nüshasıdır. İ. H. Ertaylan Burdur nüshasının tıpkıbası­mını diğer eserleriyle birlikte yayımla­mıştır. Koyunoğlu nüshası, başında Ahmed-i Dâî ve eser hakkında bir tedkik-le birlikte Gönül Alpay (Tekin) tarafın­dan tıpkıbasım olarak neşredilmiştir (bk. bibi.).

Dâî'ye atfedilen Cinânü'l-cenân ve Sirâcü'I-kulûb adlı eserlerin Dâî'ye ait olmadığı kesindir. Birincisinin Muham-med b. Hacı İvaz el-Müfessir'in eseri ol­duğu anlaşılmıştır. İkincisinde ise Dâfnin adı geçmemektedir. Oysa Dâî bütün eserlerinde adını zikreden bir şairdir. Bundan dolayı bu eserin de ona ait olmadığı söylenebilir. Dâfye ait olduğu ileri sürülen Esrarnâme ve Mansûmâ-me hakkında ise, bu eserler ele geçme­diği için şimdilik bir şey söylemek müm­kün değildir. Yine Ahmed-i Dâî'ye mal edilen Yüz Hadis Tercümesi'nin kime ait olduğu belli değildir. 291




Yüklə 1,19 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin