»11,11119 ucçtcn suma Kaiamın düzgün gitmediğini, bin dokuz yüz altmış sekizden sonra da iyice çileden çıktığımı, on yedi ocakta karımdan ayrılarak sayın hastanenize düştüğümü belirterek, benden korkmalarını yazdım.
«Bu mektup ve Kafka'nm dilekçesi hiç bir zaman yerine gönderilmedi. Emellerimizle birlikte ıstıraplarımızı da, gizli tutmalıydık. En küçük bir şüphe bile bütün ihtilali suya düşürür ve bizi en az yüz yıl geriye götürürdü. Gizliliğin yanısıra, ihtilal ortamının hazırlanması da göz önünde tutulmalıydı. Voltaire ve Jean Jacques Rousseau'nun çalışabileceği şartları gerçekleştirmeliydik. Arkadaşlarımın cahilliği, bu konularda benim yükümü arttırıyordu. Kimseye^ duyurmadan ihtilalci düşünceleri nasıl yayacaktık? Saraya karşı olan kütlelerin bizi desteklemesi gerekiyordu. Da-, ha Ondördüncü Louis'yi bile bulamamıştık. Başhekime bu görevi vermek istemiyorduk; bu adama güvenemiyorduk., Ayrıca asil de değildi. Bizi ciddiye alırsa hepimiz tutuklanabilirdik. Ben, bu işe çok sayıda insanın karışmasını sakıncalı buluyordum; ihtilali kendi aramızda yapmalıydık.. Önemli olan, tarihçilere belge sağlayacak bir çalışmaydı.. Olayı büyütmek gereksizdi. Bütün yapacağımız, ortaokul? tarih kitabında üç sayfa kadar tutacaktı. Ne yapsak, kitaplara daha uzun giremezdik. Ayrıntıları kafamızda yaşayacaktık. Aramıza yabancıların karışması için Kafka' yi Rousseau,' Sezar'ı Voltaire yaptık. Böylece, bir Kafka'nın< ihtilale karşı çıkması ihtimalini ortadan kaldırdığımız gibi, olayda rol almayan isimlerin de karışıklığa yol açmamasını sağladık. Onlara, ihtilal konusunda birer sayfalık-tahrir ödevleri yazdırdım önce. Voltaire, lise ikiden kendi isteğiyle ayrılmıştı; Rousseau da orta ikiden belgeliydi. Bu nedenle verilen ödevleri kolayca yazdılar. Ayrıca Rousseau, fizikten belge almış olduğu için, edebiyatı kuvvet--liydi. (İhtilalde fizik hocasının öldürülmesi isteği, bir çe~-kimser, bir aleyhte oya karşı çoğunlukla reddedildi.) Hastanenin kaptıkaçtısına Marat'nm (esk. De Gaulle) taktığu yeni plaka da bize kolaylık sağlayacaktı.
345,
«Sabaha karşı karantmaaan eiDiseıermu^ı bayı yavaşça iterek servis kapısına getirdik. Marat, bir tuğla yardımıyla bekçiyi bertaraf etti. Mevsim sonbahara .dönüştüğünden hafif bir rüzgâr çıkmıştı. Hava aydınlanmak üzereydi. Kapıyı yavaşça kapadık. Geliyoruz ey yollar! dedik. Bütün tarihi yeni baştan yazmağa geliyoruz! Biz ölsek bile Voltaire ile Rousseau'nun düşünceleri, Ma-rat'm cesareti yaşayacak! Artık bizler de tarihimizle öğü-neceğiz! İhtilali başarıya ulaştırırsak, tarihe yeni sayfalar yazacağız kanla! Bütün karayollarını dolaşacağız imanla! Şaint Simon (esk. peygamber), 'Tanrı yardımcımız ol-; sun!' dedi. Marat kontağı çevirdi; motor sesi karanlığı yırttı, ihtilal dört tekerlek üzerinde dönmeğe başladı. (Bu son kısmı Rousseau'nun tahrir vazifesinden almıştık. Yani, her şeyimiz önceden planlanmıştı. Ne olacağını hepimiz biliyorduk. Kaderimiz belliydi. Almyazımız okul kitaplarına geçmişti.) Herkes ne yapacağını biliyor mu? diye son defa sordum. Evet dediler. O halde dünyayı yaratabiliriz, dedim. Herkes tek başına ve aynı zamanda bir arada, kaderini istediği biçimde yaşayabilir. Bu seçme hakkını ilk olarak ben kullanıyorum: Bilge'yi Marie Antoinette yaptım!»
«Çok uzuyor,» dedi Hüsamettin Bey. «Bundan sonra kı-: saltmama imkân yok albayım. Artık beni dinlemezler. Aklın ve hastanenin boyunduruğundan bütünüyle kurtuldular artık. Kurtulduk, albayım.» «Saçmalama,» dedi albay. «Bu anlattığım Hikmet III, doktor. Onu, arkadaşlarıyla kaptıkaçtının içinde bırakalım ve biraz da başka Hikmetleri , anlatalım. Bir de Sevgi'yle evlenen Hikmet II var.
«Hikmet IV de Bilge'nin sevgilisi. Aynı zamanda ge-, cekondu kiralı ve oyun yazarı. Hikmet II evlendikten sonra. Hikmet IV'ü bir süre taşraya sürgüne gönderdi; Hikmet III'ü de akıl hastanesine kapatarak uzaktan işkence etti (Bak. Hikmet III ve De Gaulle). Hikmet IIl'ün hayatında Kafka'nm kardeşi olarak geçen kimse, aslında bu Hikmet H'dir. Hikmet II, Sevgi ile evlenince bütün Hikmetlerden kurtulduğunu sandı ve bunları evinden (ve aklından) kov-
346
»*.*. ^cuuuıaı, sureceK yerde, kişiliğine bir bütünlük kazandırmak için gitti Sevgi'ye teslim oldu. İçkiyi bıraktı ve kendi adına para bastırdı. Paranın bir yüzünde Sevgi'nin resmi vardı.
«Bir süre sonra Hikmet IV, bir yolunu bularak büyük şehre döndü ve taht üzerinde hak ileri sürdü. Dumrul'un da desteğiyle Hikmet H'nin durumunu sarstı. Sevgi, kocasına inanmadı ve bu olayları, o sırada akıl hastanesine kapatılmış bulunan Hikmet IH'ün uydurduğunu söyledi. Bu yalanların bir işe yaramasını istiyorsa oturup roman yazmasını tavsiye etti kocasına. Bu arada bazı din ve ruhbi-lim kitaplarının etkisiyle Hikmet I, yeniden ortaya çıktı. Onu ölmüş sanıyorlardı (bir kuyuya atmışlardı). Hikmet I, bir anne sıcaklığının hasretiyle yandığı için Bilge ile ilgilenmeğe başladı. Hikmetleri birbirine karıştırmağa başlayan Sevgi, hepsini birden evden kovdu. Sonra yanlışlık yaptığını anladı ve yalnız Hikmet I'i kendine ayırmak istedi. Bir takım karışık olaylar yüzünden Hikmet I, yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Bazı tarihçilere göre, Hikmet III aslında Hikmet I'in hastaneye yatırılmış şeklidir. (Bu ihtimal pek varit görülmüyor).
«Hikmet III hastaneden kaçtıktan sonra bazı olaylara karıştı; (bu olaylar ileride ayrıca verilecektir); sonunda Hikmet IV adıyla gecekonduya döndü. Bu arada, Bilge'nin kışkırtmaları sonucu bir Hikmet V de tarih sahnesinde görünür gibi olduysa da, bunun sülale ile bir ilişkisi olmadığı anlaşıldı. Şehvet düşkünü olan Hikmet V (Düzmece Hikmet), bir eve kapatılarak bütün ömrünce yazmağa mahkûm edildi. Bilge, bütün Hikmetlerin ayrı bölgelerde hüküm sürmesini teklif ettiyse de, ülkenin bölünmezliği ilkesine aykırı olduğu için bu teklif kabul edilmedi. Bazı tarihçiler de, yazmağa mahkûm edilen Hikmet V ile hastaneden kaçan ve fransız ihtilalini yapmağa çalışan Hikmet IIl'ün aynı şahıs olduğunu ileri sürerler; fakat bu iddiayı doğrulayacak belgeler bugün ortaya yoktur.
«Beş Hikmet'in de saltanatı, kısa sürelerle birbirini iz-
347
İL HALK KÜTÜPHANESİ
lemis ve bazen aynı sure ıçınue, hüküm süren Hikmetlere rastlanmıştır. Bilge de onların kalbinde daima hüküm süreceğini ifade etmiştir. Edebiyata ve güzel sanatlara genellikle düşkün olan Hikmetler, yazarlardan kaçarlardı.
«Eserleri: 1789 Fransa İhtilali (yarıda kaldı); Aklın Kurallarına Karşı Öfkenin Savaşı (yayımlanmamış bir deneme); Neden Yalnız Kaldım (şiirler); Batı Aklına Karşı Doğu Duygusu (başhekim izin vermediği için basılamadı); Bilge (trajedi, 2 perde); Albayla Geçen Yıllar (konuşmalar, tartışmalar, anılar); İnsanlardan Hesap Soruyorum (yasaklandı). Bunların dışında, çeşitli yerlerde, çeşitli insanlarla yaptıkları sohbetler, tartışmalar, kavgalar ve Bilge' ye yapılan saldırıların v.b. eserlerin büyük bir kısmı, kitap halinde getirilemediği için kaybolup gitmiştir.
«Burada bahsedilenler, sadece resmî kayıtlara geçen Hikmetlerdir doktor.»
Hüsamettin Bey: «Sen de çok oluyorsun,» dedi. «Fakat albayım, insan hiç resmî kayıtlara doğru bir şekilde geçebilir mi?»
«Seninle birlikte olmaktan yorulan insanlara hak veriyorum,» dedi albay. «Hepsi de beni başından attı albayım.» Suratını astı, gözlerini kırpıştırarak bir süre tavana baktı. «Yoruldum albayım,» dedi. Albay telaşlandı: «Bir şeyin yok ya oğlum?» Hikmet, başını yana çevirdi, «İyiyim albayım,» dedi zayıf bir sesle. «Sahi iyi misin?» «Başımın altına bir yastık verirseniz daha iyi olacağım.» Sonra, albayın sesini taklit etti: «Bu çocuk, ölürken de şaka yapacak.» Kendi sesiyle devam etti: «Yapamayacak albayım. Orada şaşıracaksınız işte.» Başka birinin sesini daha taklit etti: «Kim şaşıracak? Kim senin yanında olacak?» Yastığı başının altına koydu. «Bir oyun yazalım mı albayım?» Hüsamettin Bey sevindi: «Yazalım.» «Bugün başladığım maceralara oyun şeklinde devam edelim.» «Hepsi yarım kalıyor,» diye yakındı albay. «Her gün yeni bir oyun çıkarıyorsun.» «Sonunda hepsi birleşecek albayım. Sonunda*
___ u,uu uyııayacagım. i adı damağınızda kalacak. Aman şimdiye kadar neden bu oyunu görmedim? diye dizlerinizi döveceksiniz. Fakat, sizin de hatırınızı kırmayalım albayım; eski oyunları yavaş yavaş birleştirmeğe başlayalım. Bu arada seyircileri de hoşnut etmiş oluruz. Değil mi iki gözüm efendim? Ben seni neden beğendim?» «Saçmalama,» dedi Hüsamettin Bey, «Eski temaşadan yeni sanat olmaz, demez miydin sen?» «Albayım, ben dün akşam ne yediğimi unttum. Siz de insanda akıl mı bırakıyorsun canım?» «Bu gidişle Fransa ihtilali filan yazılmaz,» dedi albay. «Görürsünüz albayım.»
Hazırlıkları bitince Hikmet, «Yaz,» dedi. «Terbiyesizlik etme Hikmet.» «Yaz Hüsamettin, uzatma. Kıyamet koptu artık: Albaylar Hikmet, Hikmetler mirliva oldu. Oyunlarda ve gerçek hayatta öldürdüğümüz bütün insanlar dirildi. Uzatma yaz.» Albay, yakın gözlüğünü takti: «Ne yapalım? Bunu da bir oyun kabul edelim. Lütfen yavaş söyleyiniz paşam.»
349
14 BÜYÜK OYUN
Ülkemiz büyük bir oyun yeridir. Her sabah uyanınca, biraz isteksiz de olsak, hepimiz sahnenin bir yerinde, bizi çevreleyen büyük ve uzak dünyanın sevimli bir benzerini kurmak için toplanırız. Küçük topluluklar olarak, birbirimizden bağımsız davranarak ve birbirimizi seyrederek günlük oyunlarımıza başlarız. Ben, Hikmet VI, zamanında —yani Hikmet I olduğum sıralarda— bu oyunu ciddiye almış ve bütün oyunları heyecanla seyretmiştim. Sonunda, kendi oyunumu, bütün bu oyunların dışında ve gerçek olarak yaşamağa karar verdim. İnsanlarımız, aynı piyesi yıllardır aynı biçimde oynamanın yorgunluğu ve gerçeğe bir türlü benzetememenin bezginliği içindeyken ben, bizlere bugüne kadar hiç yararı dokunmamış olan aklın - daha doğrusu, akıl olduğunu sandığımız akıl taklidinin - zincirlerinden kurtularak, bütün ülkeleri ve onların gerçek kişilerini içine alan büyük oyunun heyecanı içinde bulunuyorum.
Dünyada her insan, başkalarından çıkar sağlamak için, sabahtan akşama kadar asık bir suratla dolşır. Ben kimseye yaranamayacağımı anladığım için yeni bir dümenin suyuna gitmek üzere yola çıkmış bulunuyorum. Duygusal ve akıllı ve güzel ve hiç bir şekilde karşı çıkılamayacak derinlik ve sezgilerle donatılmış kadınlar, benim gibi dikenli ve garip renkli bir çiçeği yakalarına takarak dolaş-masalar da, beni uzaktan seyrederek gelişeceklerdir. Bu
35İ
ken, onlar bu çiçeğin şimdiye kadar raslamlmamışlığmı da güzelliklerine katacaklardır.
Derinliği ve ruhsal bakımdan kaybedilebileceği herhangi bir şeyi olanlar, böyle garip çiçeklere benzemekten kendilerini önemle korumalıdırlar. Ben ve benim gibi, kâbuslarından başka kaybedecek bir şeyleri olmayan ruh pro-leteryası, bu dünyadaki yerini ancak büyük oyunun içinde bulabilir. Ayrıca ülkemizde, kendi oyunu içinde, dünyada hiç bir ülkenin bu çeşit proleteryaya tanımadığı hakları vermiştir bizlere. İnsan, ancak bu ülkenin dışında, manevi bakımdan yüksek bir yerde durursa, bizim özümüzü ve biçimimizi görebilir. Akıl ve ruh proleteryasmın en büyük akılsızlığı, akü ve ruh burjuvazisinin nimetlerine kavuşacağını umarak onlara hizmet etmesi ve bu sırada kaçınılmaz istismar kanunları yüzünden zayıf aklını ve ruhunu da parça parça onlara kaptırmasıdır.
İşte bu nedenle derim ki, oyunlarımıza onları almayalım! Ya da gerçek hayatta ezildiğimiz için oyunlarda onları rezil edelim! Yerin dibine batıralım! Ey ruh proleterya-sı! Bu uğurda gerekirse bütün gerçekleri çiğneyiniz! Bir oyunda bile gerçekleri dile getirmek gerektiği yalanma inanmayınız. Sizleri uyarıyorum! Gerçekler sizden yana değildir! Bu oyuna gelmeyiniz! Siz onları kendi oyununuza getiriniz. Onlarla, onların hükmünde olan akıl alanında boy ölçüşmeyiniz. Biraz da kendi sahanızda oynayın canım. Başka alan olmadığını söyleyenlere inanmayınız. Sizleri, sonunda aklınızı kaybetmek tehlikesiyle korkutanlara aldırmayınız. Kaybedecek hiç bir şeyimiz yoktur. Kendi gücümüzün nerede olduğunu görmenin zamanı gelmiştir. Geleceğin yaratıcısı bizleriz! Size bütün samimiyetimle sesleniyorum!»
«Çok adam kandırmak mümkün olur böyle,» diye homurdandı Hüsamettin Bey. «Fakat sonra bu kalabalığı ne yapacaksın? Onlarla nasıl başa çıkacaksın? İstediklerini verebilecek misin bakalım?»
352
~*.*»*» Km. şey vermeyeceğim albayım. Onlara örnek olacağım. Birer deneme tavşanı olmaktan kurtulmaları gerekiyor artık. Dünya artık ikiye ayrılmalı. Yeter derecede bir arada yaşandı. Descartes'm kurallarına göre yaşamak isteyenler ayıklanmalı artık. Bu düzmece oyun sona ermeli. Kendi benliğimizi bulmalıyız. Yalvarıp yakarmaktan vazgeçmeliyiz. Rüyalarımızı gerçekleştirmeğe çalışmama-lıyız. Gerçekleri rüya yapmalıyız. Çelişkisiz, dikensiz vt> düzgün rüyalarımızı yaşamalıyız. Sözümüzün eri olmalıyız: Kırılacak kafaları kırmalıyız. Bize açınmadığı için acımamahyız. Dünyada çok yalan var albayım! Dünyaya katılmaya devam edersek bu yalanlardan kurtulamayız. Kimin kime ihtiyacı olduğunu göstermeliyiz. Bütün Hikmetlerden usandım albayım. Beni oyuna getirdiler; şimdi ellerinde beni mahkûm ettirebilecek bir sürü delil var. Belirsiz bir af sözüyle beni oyalıyorlar, kullanıyorlar. Sonuna kadar gidelim, bakalım ne olacak?»
Albay düşündü. «Seni tam anladığımı söyleyemem oğlum Hikmet. Fakat, sanki bir şey varmış gibi öyle gürültü yapıyorsun ki...»
Hikmet bir kahkaha attı: «Oyun albayım, oyun. Kimseye zararı yok. İsteyen seyreder, isteyen yanındaki kızı sıkıştırır, isteyen de oturanların nasırlarına basarak çıkar gider. Gerçekten bir oyundur bu ve oyundan da gerçektir. Bir sürü laf kalabalığıdır. İçinde ne gerçek bir tabiat tav-siri vardır, ne de derin bir ruh tahlili. Böyle ustalıkları, Descartes'çı olmadıklarını sandıkları halde Descartes'çı olanlara bırakıyorum. Siz benim oyunumu seyretmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz?»
«İstiyorum,» dedi albay. «Benim zayıf tarafımı biliyorsun.» «Biliyorum albayım. Bunun için de siz -sadece siz-oyunu bedava seyredeceksiniz. Başka herkes bilet alacak Çünkü onlar gerçek; çünkü siz gerçek değilsiniz, albayım. Oyunu gerçekten seyretmek istediğinize göre siz gerçek değilsiniz. Siz de oyunumun -dolayısıyla kafamın- içindesiniz. Çünkü, bir insanı gerçekten seyretmek isteyen, onun
353
oyununa
da yaşayabilir.»
«Saçmalama,» dedi albay. «Beni ne hakla ortadan kaldırıyorsun?»
«Olmaz, albayım, siz gerçek olamazsınız. Böyle bir emekli albay gerçek olamaz. Böyle bir gecekondu olamaz.» «Gecekondu değil, dedi albay, zayıf bir sesle. «Sesiniz de zayıfladı albayım. Gittikçe, Hikmetin kafasının bir ürünü oluyorsunuz.» «Sen gerçekten aklını kaçınıyorsun galiba Hikmet. Oğlum, kendine gel.»
«Şimdiye kadar nasıl oldu da sizin, daha önce kafamda yaşadığım olaylar gibi bir hayalden ibaret olduğunuzu düşünemedim? Oysa her şey ne kadar açıktı. Size ihtiyacım olduğu için yarattım emekli albayı. Ne Sevgi, ne Dumrul, ne de Bilge bana dayanamazlardı. Onları yeniden yaratamazdım-, buna izin vermezlerdi. Dul kadın da, siz de karşı koymadınız. İnsana ancak hayallerinde karşı konulmaz, ancak rüyalarda olur böyle şeyler. Siz bir rüya kahramanısınız albayım. Beni çok ezdiler, çok horladılar al- ; bayım; onun için bir dul kadına, yani Nurhayat Hanıma ihtiyacım vardı. Ha-ha. Nerede görülmüş böyle dul bir kadın? Hem de adı Nurhayat. Oğlu askerde piyes yazıyor. Albay da tarihe meraklı; benim gibi karısından ayrılmış. İşte böyle bir Hüsamettin Bey; yaşma, başına ve mevkiine geçmişine bakmadan beni anlıyor.»
«Hikmet, korkutuyorsun beni,» diye uyardı albay. . «Olur mu canım? Emekli bir albay, gözlüklerini takıp eline kalemi alarak bacak kadar çocuğun sözleri yazsın, olur mu? Sonra oturup temize çeksin, mümkün değil. Siz ilkokul öğrencisi misiniz albayım? Albayım, albayım. Ha-ha.»
«Ne oldu?» dedi emekli albay. «Gene gürültüye geldiniz: Kendinize albay süsü verdiğiniz anlaşıldı. Düşünün albayım: Ben gerçekten Bilge'yi size ve dul kadına hiç getirebilir miyim? Böyle bir rezalete, tüylerim ürpermeden nasıl razı olabilirim? Bunu hayal edebilirim ancak. Dul
^_____ ~^.ul ;unmı vagınnmr Heyecanlandım albayım.
Çok da sevindim ayrıca. Sizin gerçek olmadığınıza çok sevindim. Çünkü artık sizden hiçbir şey gizlemek zorunda değilim. Biraz önce size 'Hüsamettin' dediğim zaman anlamalıydım durumu. Emekli piyade albayı Hüsamettin Tam-bay, bu küstahlığıma tepki göstermeyince onun gerçek olmadığını sezmeliydim.»
Albay, «Bu oyunu beğenmedim,» dedi. «Beni korkutuyorsun oğlum Hikmet. Bu oyunun sonu kötüye varacak.»
«Hayır albayım. Varmayacak. Oyun değil bu, gerçek. Kötü oyunlar geçmişte kaldı. Ha-ha.»
«Rica ederim şu tüyler ürpertici gülüşünden vazgeç oğlum.»
«Ha-ha. Bir de bana kafa tutuyor. İstersem seni şimdi emekli yüzbaşı yaparım da aklın başına gelir. Ha-ha. Küstahlığımı affedin albayım, kendimden geçtim de. Ah ne olurdu albayım, Sevgi de, Bilge de, evlilik de, sizin gibi gerçek dışı birer oyun olsalardı! Onları, yeni baştan, istediğim gibi oynayabilseydim! Oysa bunların hepsi, bana oynanmış birer oyun. Sizin gibi gerçek dışı güzelliği yok hiç birinin. Bana itiraz etmeyin. İnandıramazsınız beni.» Albay güldü: «Başka bir dünyanın adamı olduğun muhakkak.» «Ha-ha. Karşıma geçmiş, benden ayrı sözler ediyor. Sen hangi dünyanın adamısın bakalım? Bana böyle itiraz ediyorsun diye kendine güvenme, gerçekliğini buna bağlama. Daha aklım başımda olduğu için: direnmene göz yumuyorum. Ben her şeyi birbirine karıştırmağa başlayınca, sen de bu kişiliğini kaybedeceksin; basit bir köle olup çıkacaksın.» «Artık itiraz etmiyorum,» diye gülümsedi Hüsamettin Bey. «Sonra, bana engel oldu diye suçlarsın beni.» «Ha-ha. Beni korkutmağa çalışıyor. Benim dışımda var olduğunu göstermek için elinden geleni yapıyor. İnsan, kendine de karşı olamaz mı? Ha-ha. Sen, kendime karşı bensin. Buna ne diyeceksin bakalım?» «Bir şey demem,» diye karşılık verdi albay. «Yoruldum. Oyunu yazmayacak-sak, kalemi kâğıdı kaldırıyorum.»
artık. Mesela ben şimdi kendimi çimdiklesem ve acı duymasam ne olacak? O zaman gerçek bir varlık olmadığınıza inanacak mısınız? Belki gerçek yönleriniz var; fakat herhalde albayım, bütünüyle gerçek olduğunuzu, yaptığınız her şey gerçekten yaşadığınızı ileri süremezsiniz. Hiç olmazsa bana karşı. Çünkü bütün bu tutarsızlıklar başka türlü açıklanamaz. Benim de gerçek dışı yaşantılarım oldu. Bilge ve Sevgi ile aynı insanın yaşayabileceğini düşünebilir misiniz? Gördünüz mü? Bazı olaylar vardır ki, onları gerçekten yaşamış olsaydım hiç dayanamazdım. Evlendiğim günü, önünden geçtiğim ya da önümden geçen yüzlerce gülümseyen suratı gerçekten görmüş olamam. Sevgi' yi de geçen gün yolda gördüm, onunla konuştum. Hiç böyle şey olur mu? Onunla yaşamış olduğum bunca acıklı maceradan sonra, sanki hiç bir şey olmamış gibi konuşan ben olamam. Sevgi ile geçen gün karşılaşan ben olsaydım, gecekondu ve Bilge ve hattâ Sevgi'den ayrılmış olmam, gerçekliğini kaybederdi. Yoksa Sevgi'den ayrılmadın mı? Belki de sıcak bir günün öğleden sonrasında, uzandığım kanapede uyukladım: Karımın, hizmetçinin sesleri uzaklaştı ve sizler yaklaştınız albayım. Hepiniz bana doğru geldiniz.
Belki de gelmediniz. Belki de bir kapının açılışıyla uyandım.; uyku sersemiydim. Hangi evden çıktığımı hatır-layamadım. Bakkala gidiyordum. Sevgi'yle benim bakkalıma mı? Yoksa bakkal Rıza'ya mı? Bakkallar da hep birbirlerine benzerler. Ne yapıyorsun? dedi Sevgi, yolda beni görünce. Uyandın mı? demek istedi belki. Ahşap bir evde oturuyorum, uzak bir semtte dedim. Belki de demedim. Sigara almağa çıkmıştım, demiş de olabilirim. Ben değişmedikten sonra albayım, sözlerin ne önemi var? Zayıflamışsın, dedi. Hayır, bu sözü uydurmuş olabilirim. Fakat dalgın olduğum gerçekti. Bütün çabaların boşuna, dedi; sen uzun bir rüya gördün, dedi. Sen gecekondularda yapamazsın, dedi. Kolları çıplaktı. Karımın kolları çirkinmiş
356
_________^ J.ÜUH gurmemışım. Alıcı gözle bakmamışım demek. Evliyken, demek hep bir şeylerin telaşı içindeymişini; hep başka şeyler düşünürmüşüm. Oysa, hayallerimi bozacak bir şey yapmamıştı. Benim özel bir kişiliğim yoktu ki, dedi; benimle istediğini gerçekleştirebilirdin. Bunu ne zaman söyledi? Yolda gördüğüm zaman mı? Çok korktum albayım; hiç bir şey yaşamamışım gibi geldi birdenbire bana. Başka bir elbise giymişti; yani, daha önce görmediğim bir kılık. Onun için hayal değil diyorum; gerçek Sevgi olmasaydı, insan onu, bildiği bir elbisenin içinde düşünürdü. Bilge'yi duymuştu herhalde; üstelik, Bil-ge'yi yirmi üç gündür görmediğimi sanki biliyormuş gibi baktı bana. insanlar her şeyi duyuyorlar. Bunun için de çabuk tükeniyorlar, hiç bir şeye şaşmaz oluyorlar zamanla.
«Biz de bu arada hiç bir şey yapamadık albayım; oyunlarımız hep yarım kaldı. Bir süre yalnız bıraktılar bizi Sevgiler. Belki de yeni çevremden çekindiler., başlangıçta. Aslında, sizlerin -Hüsamettin Tambaylarm, Nurhayat İyicel-lerin filan- eskimesini beklediler. Biz de telaş yüzünden hiç bir şey yapamadık işte. Sevgi de yolda gördü beni. Oturup bir işe yarayacağıma, sokaklarda dolaştım; onun için gördü. Oyunlarımızla içtenlikle uğraşsaydık hiç görebilir miydi beni? Her şey birbirine bağlıdır albayım. Görünmek istemeyen bir yolunu bulur. Artık çok geç kaldık albayım; oyunu yazsak da önemi yok. Kıskıvrak yakalandık.»
«Biz, demenden hoşlanmıyorum,» dedi Hüsamettin Bey. «Çevrendekilere karşı hürmetin gittikçe azalıyor. Kendine güvenin kalmadıkça etrafına saldırıyorsun.» «Sizi ben yaratmıştım albayım. Bu nedenle, benimle birlikte zayıflıyorsunuz. Bu yüzden bana öfkeleniyorsunuz. Haklısınız. Ben hepinizden sorumluyum. Oyun bozanlık edemem. Bana bağlanan ümitleri boşa çıkaramam. Kendi yapamadıklarınızı benden bekliyorsunuz; öyle söz vermişim. Benim hafiflik etmeme kimsenin tahammülü yok. Hafiflik göster-
357
oyuncularla temsili sürdürmek zorundayım. Yoksa sonum kötü olacak. Bütün oyuncular da derme çatma birader. Oradan buradan toplanmış. Kendilerinden çok daha iyi oyuncular bulunduğunu bildikleri için biraz isteksizler. Kötü şartlar altında yetiştiler tabii: Avrupa yüzü? görmediler. Taşıma suyla dönen değirmen bu kadar olur albayım. Ne kadar süslenseler, bir yerden sırıtıyor zavallılıkları; bir taraflarında, küçük de olsa T.M. yazısı okunuyor. Ülkemizdeki büyük oyun, işte bu kadroyla oynanıyor albayım. Başka çaremiz olmadığı için de hepimiz yerli mallara karşı sonsuz bir hoşgörüyle bakıyoruz. Yoksa albayım, siz de güçlü bir yabancı aydının hayal ürünü olsaydınız, şimdiye kadar Amerika'yı filan keşfetmiş olmaz mıydınız ha? Benim gibi yorgun bir kafanın yaratacağı Hüsamettin Beyden ne beklenebilir oysa?»
Albay, yeni durumuna alışmış görünüyordu: «Zarar yok oğlum Hikmet. Amerika'yı keşfedenler, çok sıkı tutuyormuş işi. Ben, senin tabirinle, gevşeklikten yanayım.»
«O zaman da kaderimizi değiştiremiyoruz albayım. Tam anlamıyla bir trajedinin içine düşüyoruz. Ben şahsen melodramdan yanayım.» Durdu, düşündü: «Fakat ne yazık ki, insan hayatında trajedi daha çok albayım. İnsan, çarkları tersine çeviremiyor. Ah, ne olurdu bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım! Seni, bütün kötülüklerinle birlikte seviyoruz, diyorlar ya, ondan istemiyorum işte. Sev-seler de neden hiç unutamıyorlar? Genel af ne zaman çıkacak albayım? Hani bütün sonuçlarıyla suçları affeder ya, ne zaman kavuşacağız ona?» Gözlerini kapadı: «Genel affı görür gibi oluyorum albayım.» Gülümsedi: «Delileri de affederler mi acaba?»
«Kendini deli zannedenleri affederler belki,» dedi Hüsamettin Bey. «Başkalarına zararları dokunan delilleri de affederler mi?» «Genel bir afsa, onları da suçsuz saymaları gerekir.» «Bencillik yüzünden başkalarına bilmeden eziyet
358
senin çıkaracağın anlaşılıyor: Sen de istediğini yaparsın.» «Kolay mı albayım? Akıl insanın yakasını bırakıyor mu? Fakat, afla birlikte şartlan da düzeltmek gerekiyor albayım. Yoksa serbest bırakılanlar ümitsizlikten, yapacak başka bir şey olmamasından, bir şey yapmak gerektiği için, bir şey yapmadan yaşanamayacağı için, iyi bir şey yapmasını öğrenmedikleri için ve kötü bir şey yapmaktan başka çareleri olmadığı için aynı suçlan tekrar işlerler. Başka çare yoktur albayım. Genel af, aslında değişik bir işkence yoludur. Yoksa affederler miydi? Dünyada bedava hiç bir şey yoktur albayım.»
«Var,» dedi albay. «Sen varsın. Ve senden önemlisi, oyunlann var.» «Fakat herkesin burnundan getiriyorum.» «O başka,» dedi albay. «O, senin duyun. Bedava olmasan •da burnundan getireceksin herkesin.» Güldü: «Oyuna ben de alıştım galiba.» Hikmet bağırdı.- «Onun için gerçek değilsiniz işte. Aman yarabbi! Dünyanın sonu geldi. Yazalım albayım. Başka çaremiz yok.»
Dostları ilə paylaş: |