Müslim, Ebu Davud, Tirmizi ve İbn-i Mace'de Hu-zeyfe b. Esîd el-Gıfârî'den nakledilen bir hadisde peygamberimiz büyük alametlerden on tanesini şu şekilde saymıştır; Huzeyfe şöyle dedi: Bizler (kıyamet hakkında...) müzakere eder halde iken peygamber (sav) ansızın yanımıza çıka geldi ve: "Neyi müzakere ediyor sunuz?" diye sordu. Orada bulunan sahabiler: "Kıyameti müzakere ediyoruz, dediler. Peygamberimiz: "Sizler daha evvel on alâmeti görmedikçe asla kıyamet kopmayacaktır." buyurdu. Ve şunları zikretti: Duman (ve ya ateş), Deccâl, Dâb-betü'1-Arz, güneşin batıdan doğması, İsâ (a.s.)'nın inişi, Ye'cüc ve Me'cûc'un çıkması,biri doğuda biri batı-da, biri de Arap yarımadasında olmak üzere üç yer çöküntüsü, insanları önüne katıp mahşer yerine sürecek olan bir ateşin Yemen'den çıkması. (Buhari Fitre 25)
Aşağıda bu alâmetlerin en önemli ve meşhur olanlarını açıklayacağız. 56
1) Güneşin Batıdan Doğması:
Kıyamet zamanı yaklaştıkça Allah, tabiat aleminde bazı değişiklikler yaratacak, insanların ahşagelmediği birtakım alametler ortaya çıkaracaktır. Mesela güneşin batıdan doğuşu da, bildiğimiz doğudan doğuşun tersine bir olaydır. Bu konuda Buhari'de Müslim'de ve Ebu Da-vud'da sağlam hadisler mevcuttur. Bunlardan biri de şudur: Ebu Hureyre'den Peygamberimizin şöyle dediği nakledilir: "Güneş batı tarafından doğmadıkça kıyamet kopmaz. Güneş batıdan doğup, insanlar bu olayı görünce toptan iman edecekler, fakat bu önceden iman etmemiş olan veya imanında hayır ve üstünlük kazanmayan kimselerin imanlarının kendilerine fayda vermediği zamandır."
Hadiste şu ayete işaret edilir: Rabbinin bir takım mucizeleri geldiği gün,bir kimse daha önce inanmamiş-sa veya imanıyla bir iyilik kazanmamışsa, imanı ona fayda vermez. (En'am 158)
Ayetin izahı şudur: Güneş batıdan doğduktan sonra kafire imanı, günahkara tevbesi, daha önceden güzel işler yapmamış mü'mine de amelleri hiçbir fayda sağlamaz. 57
2) Dabbetü'l-arz'ın Çıkması
Kur'an'da ve hadislerde bu isimde bir canlının çıkmasından bahsedilmektedir ki Kur'an'da Allah şöyle buyu-
rur: "O Söz (ün manası yani kıyamettehdidi) kendileri-nin aleyhinde meydana geldiği zaman, yerden bunlar için bir dabbe (canlı) çıkarırız ki, onlara, insanların ayetlerimize kesin bir kanaat beslemez olduklarını (başlarına kakarak) söyler. (Nemi 82)
Dâbbenin durumu hakkında Müslim ve Ebu Da-vud'da zikredilen sağlam hadislerden birinde: Abdullah b. Amr şöyle der: "Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: "İlk çıkacak kıyamet alâmeti, güneşin battığı yerden doğması ve kuşluk vakti insanların üzerine Dâbbe'nin çıkmasıdır. Bu ikisinden hangisi diğerinden önce çıkarsa, öteki de hemen onun izinde olacaktır.
Bu dâbbenin ne tür bir canlı olduğunu, ve şeklini Al-lah'dan başkası bilmez. Bu canlı insanlarla konuşacak, insanlara mü'min veya kafir diye tanıtıcı alamet koyacaktır. İşte artık o zaman, önceden iman etmemiş olan veya imanında hayır ve üstünlük kazanmayan kimselerin imanlarının kendilerine fayda vermediği zamandır. 58
3) Deccâl'ın Ortaya Çıkışı:
Deccâl'e bu isim, insanların gözlerini boyayarak gerçekleri Örteceği, çok yalan söyleyeceği ve hakkı batıl ile örteceğinden ötürü verilmiştir. Deccâl, aslen Yahudi olan, tanrılık davasında bulunacak olan bir şahıstır. İstidrac adı verilen bazı olağanüstü şeyler göstererek insanları dinlerinden uzaklaştırmaya çalışacak, gerçek mü'minlerin ayaklarını Allah sabit tutarak onun aldatmalarından etkilenmelerini önleyecektir. Sonra Allah yok edilmesini isteyince Hz. İsa yeryüzüne iner ve onu öldürür. Birçok hadis kitaplarında konuyla ilgili olarak korkutan, ondan haber veren ve onun sıfatlarını anlatan bol bol hadisler anlatılmıştır. Bunlardan birkaçı şunlardır:
a) Abdullah b. Ömer şöyle dedi: "Bir defa peygamberimiz insanların içinde ayağa kalktı ve Allah'ı ulûhiyet sânına layık sıfatlarla övdü. Sonra Deccâl'i zikredip şöyle buyurdu: Ben sizleri kesin olarak onun şerrinden sakındırırım. Bütün Peygamberler kavmini Deccâl'ın şerrinden sakındırmıştır. Fakat şimdi ben size onun hakkında hiçbir peygamberin söylememiş olduğu bir vasfını söylüyorum. İyi biliniz ki Deccâl şaşıdır. Pâk ve Yüce Allah ise şaşı değildir. (Müslim 8/468)
b) Ukbe, Huzeyfe'ye; "Bize Rasûlüllah'dan Deccâl hakkında işitdiğini anlat, dedi. Huzeyfe: "Şüphesiz ki Deccâl çıkacaktır. Onun beraberinde bir su ve bir ateş bulunacaktır. Amma insanların su olarak görecekleri şeye gelince, işte o yakıcı bir ateştir. İnsanların bir ateş olarak görecekleri şeye gelince, O da tatlı soğuk bir sudur. Sizlerden her kim Deccâl'ın çıkması zamanına erişirse ateş suretinde göreceği şey tarafında bulunsun! Çünkü o tatlı soğuk bir sudur." dedi. Bunun üzerine Ukbe', Huzeyfe'yi tasdik etmek için: Ben de bu hadisi Rasûlüllah'dan işitdim" dedi. (Müslim 8/474)
c) Nevvas b. Sem'ân şöyle dedi: Rasûlüllah bir sabah vakti Deccâl'i zikretti ve onun hakkında o derece alçaltma (hakîr görme) ve yükseltme (harikulade işler yaparak fitnesinin büyük olması hakkında konuşma) yaptı ki artık bizler onu bir hurmalık içinde (Medine hurmalıklarının yakınında) zannettik. Biz kendisine doğru yürüdüğümüzde Rasûlüllah bizdeki bu vaziyeti anladı ve: Sizin haliniz nedir? dedi. Biz de: Ya Rasûlüllah! Sabahleyin Deccâl'i anlattın ve onun hakkında o derece alçaltına ve yükseltme yaptın ki nihayet bizler onu bir hurmalık içinde zannettik, dedik. Rasûlüllah (s.a.v.)
"Beni, sizin üzerinizde ençok korku ve endişeye düşüren Deccâl bu sizin düşündüğünüz Deccâl'den başkadır. Eğer O, ben henüz sizin içinizde bulunurken meydana çıkarsa ben sizin önünüzde ona karşı durup sizleri müdafaa eder ve ona hiç bir yardımcıya muhtaç olmadan tek başına ve açık delille galib geleceğim. Eğer ben içinizde yok iken çıkarsa, o zaman her bir kişi bizzat kendi nefsinin müdafaası olacaktır. Allah da her bir müslüman üzerine benim halefîmdir. Şüphesiz o, sevilmeyecek şekilde gayet kıvırcık saçlı bir gençtir. Onun bir gözü (salkımmdaki emsalinden dışarı çıkmış iri bir üzüm tanesi gibi) dışarı fırlamıştır. Sanki ben onu Abdul'uzza b. Kaan'a benzetiyorum. Sizlerden her kim ona erişirse hemen ona karşı Kehf suresinin başta-raflarını okusun. Muhakkak o, Şam ile Irak arasında kayalık bir mevkide (yahut o semtde) çıkacaktır da sağ tarafda ve sol tarfda (yani her tarafda) en süratli şekilde şiddetli karışıklıklar yapacaktır. Ey Allah'ın Kulları! Sizler sebat ediniz, buyurdu.
Biz: Ya Rasûlüllah! Onun yeryüzünde kalması ne kadar sürer! diye sorduk. Rasûlüllah: 40 gün, bir gün bir sene gibidir. Bir gün bir ay gibidir. Bir gün de bir cuma yani bir hafta gibidir. Onun geri kalan günleri ise sizin günleriniz gibidir, buyurdu. Biz Ya Rasûlüllah! O'nun yeryüzündeki sürati ne kadardır? diye sorduk. Rasûlüllah: Rüzgarın yöneltip sevkettiği yağmur (un sürati) gibidir. Deccâl bir kavmin üzerine gelir ve onları davet eder. Onlar da iman edip kendisine icabet eder, sonra O, göğe emreder gök te yağmur yağdırır. Yere emreder, o da hertürlü bitkiyi bitirir. O kavmin otlamaya çıkarılmış olan hayvanları akşam üzeri kendilerine en yüksek ve en güzel halde memeleri de sütün çokluğundan ötürü en dolgun vaziyette,boş böğürlerinin çevresi ise iyice doyduklarından dolayı en uzun olmuş durumda dönerler. Sonra diğer bir kavme gelip onları da davet eder. Fakat o kavim, onun sözünü kabul etmeyip reddederler. Bunun üzerine Deccâl o kavimden geri döner, gider.
Sonra o kavim az yağmurlu bir kıtlık belasına çatarlar. Ellerinde mallarından hiçbirşey kalmaz. Dec-câl,bir harabeliğe urarda ona hitaben: Hazinelerini meydana çıkar! der. Sonra o harabeliğin hazineleri bal arısı cemaatlerinin kendi arı beyleri arkasına tâbi olup gitmeleri gibi onun arkasından giderler. Sonra o, yetişkin, gençlik dolu bir civanmerd çağırır, onu kılıçla vurup iki parça halinde keser de parçaları bir ok atımı mesafesi kadar birbirinden ayırır. Sonra Deccâl, parçaladığı genci çağırır, o da hemen yüzü parıldayarak ve güler halde yönelir gelir.
Deccâl buişle meşgul olduğu sırada birden bire Allah Meryem oğlu Mesih'i gönderir. O da Dımaşk'ın doğu tarafındaki Beyaz Minare yanına herd boyası ile boyanmış iki parça elbise içinde ellerini iki meleğin kanatları üzerine koymuş vaziyette iner. Başını aşağıya eğince su damlatır, yukarıya kaldırdığı zamanda ondan iri inci tanesi gibi duru ve güzel bir su iner. Artık hiçbir kafir için onun nefesinin rüzgarını diri olduğu halde bulması mümkün olmaz. Onun nefesi de gözünün göreceği yere kadar ulaşır. Sonra İsa Deccâl'ı arar ve nihayet ona Beytulmakdis'e yakın bir yer olan Bâbu Ludd denilen yerde yetişerek öldürür." (Müslim 81479, 480)
Bu anlatılanlara bakıldığı zaman kişinin aklına şöyle bir soru gelebilir: Yüce Allah böyle, ölüyü diriltme benzeri, ancak peygamberlere mahsus, büyük harikulade olayları nasıl oluyor da Deccâl gibi birinin vasıtasıyla meydana getiriyor?
"Bu soruya cevap olabilecek şekilde Hattabî şöyle der: Bu bir çeşit kulları imtihan etmedir. Çünkü kular Dec-câl'ın davasında haksız olduğunu belirten bir takım bilgilere sahihtirler. Örneğin o şaşıdır, her müslümanın okuyacağı şekilde alnında "Kafir" yazar, davası batıldır, zatı ve şerefi eksik, küfür alameti üzerinde açıktık. Şayet o tanrı olsaydı bunlardan beri olması gerekirdi. Gerçek peygamberlerin mucizeleri her türlü itirazdan kurtulmuştur. İşte ikisi arasındaki fark budur.
İbn Hacer de şöyle der: "DeccâTde onun yalancılığını gösteren açık deliller vardır. Çünkü o parçaları bir araya getirilmiş gibi bir yapıdadır. Gözü şaşı olduğundan yaptığı işteki beceriksizliği önce kendinde görülür. İnsanlar, kendisinin onların Rabbi olduğunu kabule çağırıldığı zaman akıllı bir insan onun kötü durumunu kendi nefsindeki noksanlığı gideremeyen bir tanrının başkasını yaratması, eksiklerini gidermesinin mümkün olamayacağını bilmesiyle anlamış olur. En azından şu soruyu sorar: Ey göğün ve yerin yaratıcı olduğunu zanneden bedbaht! Şu haline bak! Önce kendini düzelt! Kendindeki pürüzü gider! Eğer sen
bir tanrının kendindeki bir arızayı gideremeyeceğini zannediyorsan alnında yazılı olanı gider! 59
4) İsa (a.s.)'in Dünya'ya İnişi
Kıyametin en önemli alametlerinden biri de İsa (a.s)'nm, son zamanda, Deccâl'in dünyada bulunduğu sırada yeryüzüne inmesidir. Bu şekilde İsa (a.s.) Deccâl'ı öldürür, İslâm'ın hükümleri ile Allah'ın takdir ettiği bir süre kadar hükmeder sonra vefat edip, cenaze namazı kılınır ve defnedilir. İsa (a.s.)'nm yeryüzüne inişi Kur'an ve sünnetle sabittir. Kur'an'da şöyle buyurulur:
a) "Bu, bir de: "Meryem oğlu İsa Mesih'i -Allah'ın elçisi- öldürdük." demelerinden ötürüdür. Oysa onu Öldürmediler ve asmadılar, fakat onlara öyle göründü. Ayrılığa düştükleri ancak zanna uymaktan ibarettir, kesin olarak onu Öldürmediler. Bilakis Allah onu kendi katma yükseltti. Allah güçlüdür, hâkim'dir. Ki-tab ehlinden, ölmeden önce, İsa'ya inanmayacak yoktur. O, -gerektiği gibi inanmadıklarından- kıyamet günü onların aleyhine şahit olur." (İbn-i Kesir 1/577)
Burada konuya ışık tutan bölüm "Kitab ehlinden, Ölmeden önce, İsa'ya inanmayacak yoktur." bölümüdür. Açıklama şöyledir: İsa (a.s.) indikten sonra Kitab ehlinden olanların hepsi, o, ölmeden önce ona inanacaklardı. Ayetteki "ölmeden önce" ifadesindeki zamir İsa'ya aittir ki bu da İsa'nın henüz ölmediğine apaçık bir delildir.
İbn-i Kesir bu şekilde ayeti açıkladıktan sonra şöyle der: "Şüphe yok ki doğru olan şekil budur. Çünkü bu ayetlerden önce geçen ayetlerdeki yahudilerin İsa'yı öldürdükleri ve astıkları yolundaki iddialarının batıl olduğu ve bumananın kasdedildiğini göstermektedir. Halbuki Allah, meselenin bu şekilde olmadığını haber vererek onların İsa'nın benzerini öldürdüklerini, bu konuda yeterli bilgiye sahip olmadıklarını belirtiyor. Sonra da o'nu Allah kendi katma yükseltti. İsa (a.s.) hâlâ diridir. Mütevatır hadislerin belirttiği gibi kıyametten önce yeryüzüne inecek, DeccâTı Öldürecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracaktır. Yani diğer din sahihlerinden cizye vererek yaşamalarını kabul etmeyip ya müslüman olmalarını ya da öldürüleceklerini haber verir. Bu ayetin haber verdiğine göre de o anda bütün ehl-i kitab ona inanacak onu tasdikten hiç kimse geri kalmayacaktır.".
b) Allah (cc) şöyle buyurur: Meryem oğlu (İsa) misal verilince, senin kavmin (kendilerini haklı çıkaran bir delil bulduklarını sanarak) bağırışmaya başladılar. "Bizim tanrımız mı yoksa, o mu daha iyidir?" dediler. Sana böyle söylemeleri, sadece, tartışmaya girişmek içindir. Onlar şüphesiz kavgacı bir millettir. Meryem oğlu, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğuila-rına örnek kıldığımız bir kuldur. Eğer dileseydik, size bedel yeryüzünde sizin yerinizi tutacak melekler var ederdik. O, kıyametin kopacağını bildirir bir ilimdir, o saatin geleceğinden şüphe etmeyin. Bana uyun, bu doğru yoldur. (Zuhruf 57, 58, 59, 60, 61)
Burada da konuya ışık tutan bölüm, "O, kıyametin kopacağını bildirir, o saatin geleceğinden şüphe etmeyin." bölümüdür. Burdaki zamir de İsa (a.s.)'ya gider. Bunun manası; İsa'nın, kıyametin kopmasına kesin bir delil olduğudur. Konuyla ilgili birçok hadis bulunmakla birlikte şu 'kişini belirterek yetineceğiz:
a) Buhari'de Ebu Hureyre şöyle demiştir: Rasûlüllah buyurdu ki: "Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu (İsa)'nun âdil bir hâkim olarak sizin içinize inmesi muhakkak yakındır. O, haçı kıracak, domuzu Öldürecek, cizyeyi kaldıracaktır. (O zaman) Mal o kadar çoğalıp taşacak ki, hiç kimse mal kabul etmez olacaktır. Ve hatta bir tek secde dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlı olacak?" Bundan sonra Ebu Hureyre, isterseniz şu (mealdeki) ayeti okuyunuz, der.
"Andolsun, kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölümünden önce inanacak olmasın. Kıyamet günü de o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır.". (Nisa 159)
b) Yine Ebu Hureyre'den şöyle dediği rivayet edilir: Peygamberimiz buyurdu: Peygamberler esasında
ortak zevcelerden olma kardeşlerden ibarettirler. Onların anaları ayrı ayrıdır, halbuki dinleri birdir. İsa yeryüzüne inecektir. (Müslim 1/206) 60
5) Ye'cüc-Me'cûc'ün Çıkışı
Kur'an'da ve hadislerde bu alamet konusunda şunlar zikredilir: Kur'an-ı Kerimde:
a) "Sonra yine bir yol tuttu. Sonunda, iki dağın arasına varınca, orada neredeyse hiç laf anlamayan bir millete rastladı. Dediler ki: Zülkarneyn! Doğrusu Ye'cüc ve Me'cüc bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların araşma bir set yapman için sana bir vergi verelim mi? Rabbimin bana verdikleri sizinkinden daha iyidir. Bana gücünüzle yardım edin de sizinle onların arasına sağlam bir sed yapayım.". Bana demir kütleleri getirin" dedi. Bunlar iki dağın arasım doldurunca: "Körükleyin" dedi. Demirler akkor haline gelince: "Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim" dedi. Artık Ye'cüc ve Me'cüc onu ne aşabildiler ve ne de delip geçebildiler. Zülkarneyn: "işte bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin tayin ettiği zaman gelince onu yerle bir eder, Rabbimin verdiği söz gerçektir." dedi. (Kehf 92, 98)
b) Ye'cüc ve Me'cüc'ün şeddi yıkıldığı zaman her dere ve tepeden boşanırlar. Gerçek vaad yaklaştığında, inkar edenlerin gözleri beliriverir.". Vah bize! Bundan önce gaflet içindeydik, hem de zalimdik.", derler. (Enbiya 96, 97)
Hadisi şeriflerde de şunlar beyan edilir:
a) Buhari ve Müslim'de Zeynep binti Cahş'tan Peygamber (sav)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "LAİLA-HE İLLALLAH! Zamanı yaklaşan serden, büyük imtihandan dolayı vay Arabın haline! Bu gün Ye'cüc ve Me'cüc'ün şeddinden şunun gibi bir delik açıldı" bu-yuruyordu. Bunu söylerken de baş parmağı ile onu takip eden (şehâdet) parmağını baltaladı. Bunun üzerine ben: Ya Resulullah! İçimizde bunca iyi kimseler varken biz helak olur muyuz? diye sordum. Rasûlüllah: "Evet (fasıklık, fâcirlik, fuhuş, ahlaksızlık, zulüm gibi maddî manevi her türlü içtimaî) pislikler çoğaldığı zaman (helak olursunuz)" diye cevap verdi. (Müslim 8/408)
Müslim, Tirmizi ve İbn-i Mace'de içinde Deccal'in haberi, İsa'nın inişi ve Ye'cüc'ün zikri geçen ve Nevvâs b. Sem'ân'dan rivayet edilen uzun hadiste peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Ve Allah, Ye'cüc Me'cüc'ü gönderir. Halbuki onlar her bir tepeden süratle yürüyüp geçerler. Onların ilk kafileleri Taberiyye gölüne uğrarlar da onda bulunan suyun hepsini içiverirler. Ye'cüc ve Me'cüs kalabalığının sonu oraya uğrar da: "Yemin olsun ki bir defasında burada bir su vardı." derler. (Müslim 8/480)
Ye'cüc-Me'cüc'ü Kur'an, insanlardan meydana gelen büyük bir topluluk olarak ifade etmiştir. Dünya'ya aniden gelecek, her bir tepeden süratle yürüyüp geçecekler, korkunç ve gaflete düşüren bir şekilde bozgunculuk ve ölümü yayacaklardır. Şu kadar var ki Kur'an, onların ortaya çıkacağı zamanı insanlardan gizlemiş, fakat onların bir gün mutlaka oıtaya çıkacaklarına ve bunun kıyametin yaklaştığın] gösteren büyük alametlerden biri olduğuna dair kesin beyanda bulunmuştur. Onun zamanını Allah'dan başka hiçbir kimse bilemez.
Seyyid Kutub "Fi Ziîalil Kur'an"da şöyle der: "Ye'cüc "Me'cüc kimlerdir? Şu anda nerededirler? Önceden durumları ne olmuş ve sonradan ne olacaktır? Bütün bunlar doğru cevap verilmesi güç olan sorulardır. Biz bu konuda ancak Kur'an'da ve salih hadislerde gelen ve onların kıyamet alametlerinden biri olarak çıkacaklarından başka birşey bilmiyoruz." (Fizilal-il Kur'an 5/411,413) 61
Dostları ilə paylaş: |