Haşr
Haşr; bütün yaratıkların diriltildikten sonra mahşer meydanına doğru sevkolunmaları ve orada haklarında hü-küm verilmesini beklemek için toplanmalarıdır. İnsanlar yaratıldıktan sonra Allah; meleklere, yaratılanları mahşer meydanına doğru sevk etmelerini emreder.
O mahşer meydanı beyaz ve çiğnenmemiş bir toprak parçasıdır. İnsanlar o anda orada, dünyada ilk yaratıldıkları gibi çıplak, pabuçsuz ve sünnetsizdirler. Allah şöyle buyurur: "Huzuruna toplanacağınız Allah'tan korkun. (Ma-ide 96)
Peygamberimiz de şöyle buyurur:
Kıyamet gününde insanlar beyaz ve çiğnenmemiş bir toprak parçası üzerinde toplanırlar. Buhari ve Müslim'de Hz. Aişe'den nakledilir: Peygamberimizin şöyle buyurduğunu işittim: "Kıyamet gününde insanlar çıplak, yalınayak ve sünnetsiz olarak haşr olunurlar." Ben de: "Ya Rasûlullahî İnsanlar birbirlerine bakar halde mi?" diye sordum. Rasûlullah: "Ya Aişe! Haşr işi çok güçtür. İnsanların birbirlerine bakmalarına müsait değildir." buyurdu. (Müslim 18/383)
Mahşer yerinde insanlar, haklarında hüküm verilmeyi beklerken birçok zorluklar içinde kalacaklardır. Müslim'de Mikdad b. Esvedden naklolunan bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: "Kıyamet günü güneş halka yakmlaştırıhr da nihayet güneş insanlara bir mîl miktarı kadar olur. Artık insanlar amellerinin miktarına göre ter içinde olurlar. Kimi topuklarına kadar, kimi dizlerine kadar, kimi kalçalarına kadar ter içinde olurlar. Ter, kiminin de tâ ağzına kadar bürüyüp onu tam manasıyla gemler.". Ravi: Rasûlullah eliyle kendi ağzına (terin yükselişini) işaret edip gösterdi, demiştir." (Müslim, Cennet 62)
İşte bu esnada bazı insanlar Allah'ın gölgesi altında olurlar.Bu kişiler hakkında Buhari ve Müslim'de Ebu Hu-reyre'deii şu hadis nakledilmiştir: Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Yedi sınıf insan vardır ki Allah onları, arşın gölgesinden başka gölge olmayan kıyamet gününde kendi gölgesi altında barındıracaktır. Bunlar: Âdil i-mam (yani devlet başkanı), Allah'ına ibadet ederek temiz bir hayat içerisinde serpilip büyüyen genç, gönlü nıescidlere bağlı olan kimse, Allah için birbirini seven ve bu mahabbetle bir araya gelip, bu sevgi ile ayrılan i-ki kişi, güzel ve içtimaî mevkii yüksek bir kadın tarafından davet edilipde kadın kendisini ona arz ettiğinde: Ben Allah'dan korkarım, diyen kişi, sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak derecede gizli sadaka veren kimse, tenhada. Allah'ı zikredip gözleri yaş döken kimsedir. (Müslim, Zekat 91) 69
Şefaat
Şefaatten maksat, Allah'ın ahirette insanların kurtuluşunu istemesidir ki bu kabul olacak bir dua çeşididir. Şefaatin birinci mertebesi şefaat-ı uzmâ denen büyük şefattır. Bu, ancak bizim peygamberimiz için olacaktır. Kıyamet gününde peygamberimiz, insanların mahşer yerindeki korkularından kurtularak rahatlamaları için Allah'tan mahlu-kat hakkında hüküm vermesini ister. Allah da bu isteğe icabet eder. İşte o zaman gelmiş geçmiş bütün insanlar peygamberimize imrenip ve böylece peygamberimizin bütün alemlerden üstün olduğu ortaya çıkar ki işte bu makam"Ey Muhammedi Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülecek bir makama yükseltir." (İsra 79) Ayetinde geçen ve peygamberimize vaad olunan makam-ı Mah-mud'tur.
Buhari ve Müslim'de Ebu Hureyre'den nakledilen: "Kıyamet gününde bazı insanlar bir takım peygamberlere münacaat ederler, onlar da onlara özür beyan edip peygamberimize gitmelerini işaret ederler. Böylece onlar peygamberimize gelecek: "Ey Muhammedi Sen Allah'ın Kabulü, peygamberdin sonuncusunun. Allah sinin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır. Lütfen hakkımızda Rabbinden şefaat iste. Ne acıklı durumda olduğumuzu görmüyor musun?" derler. Peygamberimiz buyurdu: Bunun üzerine hemen ben gidip arşın altına varır ve Rabbime secde ederek kapanırım. Sonra secdemde, Allah bana kendisine yapılacak hamdlerinden ve en güzel övgüsünden öyle bir mana açar ve ilham eder ki, şimdiye kadar onu benden önce hiçbir peygambere feth ve ilham etmemiştir. Sonra Allah tarafından: "Ya Muhammedi Başını kaldır, iste sana verilir... (Müslim, İman 327) buyurulur.
Tirmizi'de Ebu Hureyre'den naklen: Peygamberimiz, "Belki de Rabbin seni övülecek bir makama yükseltir" ayetindeki övülecek makamdan sorulur ve cevaben: "O şefaattir." buyurur.
Buhari de Cabir b. Abdullah'tan naklen Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Ezanı işittiğinde her kim (bu ezan duasını) derse kıyamet gününde benim şefaatim ona ulaşır. "Ey şu tam davetin ve kılınmak üzere bulunan namazın Rabbi olan Allah'ım! Muhammed'e vesileyi, fazileti ihsan et! Bir de kendisine vaad ettiğin Makam-ı ^ahmud'u verip oraya vardır." (Müslim Salat 11) 70
Kıyamet gününde Peygamberimizin çeşitli şefaatleri olacaktır ki bunlar:
1) Bir takım kişilerin sorgusuz-sualsiz cennete girmeleri hakkındaki şefaati. Burada Ukâşe b. Muhsan'm hadisi güzel bir delildir. Peygamberimizin onun hakkında, sorgu-suz-sualsiz cennete girecek ilk yetmiş bin kişiden olması için dua etmiştir. Hadis Buhari ve Müslim'de mevcuttur.
2) Peygamberimiz, sevapları ve günahları eşit olan bir takım insanlara şefaat edecek ve onlar da bu sayede cennete gireceklerdir.
3) Peygamberimiz, ümmetinden büyük günah işleyip de dünyada tevbe etmemiş insanlara şefaat edecektir. Bu kişiler Allah'ın takdir ettiği bir süre kadar cehennemde kaldıktan sonra peygamberimizin şefaatıyla cehennemden çıkacaklar ve cennete gireceklerdir.
Kıyamet gününde başka peygamber ve Allah dostlarının da çeşitli şekillerde şefaatleri olacaktır. Allah'u Tealâ şöyle buyurur: O'nun izni olmadan katından şefaat edecek kimdir? (Bakara 255)
Diğer bir ayette: Onlar Allah'ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler. (Enbiya 28) buyrulur.
Başka bir ayette de: Rahman'ın katında bir ahd almamış olandan başkası asla şefaatte bulunamayacaktır. (Meryem 87) buyurulur.
İşte ayetler lafızları ve mânâları şefaatin bulunduğunu göstermektedir. 71
Sünnette de bu konuda deliller
İbn-i Mace'de Peygamberimiz şöyle buyurur: "Kıyamet gününde üç grup insan şefaat ederler, önce Peygamberler, sonra âlimler ve sonra şehitler." Ebu Da-vud'da da Peygamberimiz şöyle buyurur: "Bir şehid, yakınlarından yetmiş kişiye şefaat edecektir."
Her halükârda şefaatin üç kuralı vardır:
1) Allah'ın izni olmadan hiç kimse şefaat edemez. Yüce Allah şöyle buyurur: "O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir?"
2) Şefaat, ilahi adalet gereği ancak Allah'ın kendisinden razı olduğu kişilere olacaktır. Yüce Allah: "Onlar Allah'ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler." buyurur.
3) Şirk ve küfür üzere ölen hiçbir kimseye şefaat edilmeyecektir. Zira Allah Teala, bu kimselerin ebedî cehennemde kalacaklarını kesin olarak beyan etmiştir. Ayette: "Kitab ehlinden ve puta tapanlardan inkar edenler, şübhesiz içinde temelli kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte bunlar, yaratıkların en kötüsüdürler." (Bey-yine
Başka bir ayette de: "Allah; kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar." (Nisa 48) buyurularak müşriklerin asla affedilmeyeceklerini beyan etmiştir.
Burada şu da kaydedilmeye değer ki bütün işlerde hükümranlık Allah'a aittir. Ayette: Buyruğun tamamı Allah'adır. (Al-i İmran 154) buyurulmuştur.
Diğer bir ayette de: Allah'ın işiyle senin bir ilişiğin yoktur, (Al-i îmran 128) buyrulmuştur.
Bundan dolayı kul, şefaat konusunda bütün ümitleri Allah'a bağlamalı, şefaatin tamamı Allah'a ait olduğundan şefaati Allah'a bağlamalı, şefaatin tamamı Allah'a ait olduğundan şefaati Allah'tan istemelidir. Kur'ân'da: "Bütün şefaat Allah'ın iznine bağlıdır." (Zümer 44) buyru-lur.
Allah Teala; O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir (Bakara 25-5) ve onlar Allah'ın hoşnut olmadığı bir kimseye şefaat edemezler. (Enbiya 25) buyurmuştur.
Allah, ilâhi adaletinin gereği ancak afva müstehak olan kişilere şefaat edilmesine razı olur. Bu şekilde şefaat edenin Allah katındaki derecesinin ve değerinin ortaya çıkmasına da sebeb olur. İşin bu şekilde oluşu, hiçbir kimseyi mükellef olduğu iman ve ameli salihi işleme konusunda bir gevşekliğe götürmemelidir.
Nitekim aynı şekilde bu durum insanın kendisini "Orada şefaat edenler var." diyerek günahlarına dalmasına da sebep olmamalıdır. Bu kişilerin ümitlerini kesmek için Allah Teala şöyle buyurur: "Bu, sizin kuruntularınıza ve Kitab ehlinin kuruntularına göre değildir. Kim fenalık yaparsa cezasını görür, kendisine Allah'tan başka ne dost ne de yardımcı bulur. Erkek veya kadın, mü'min olarak, kim yararlı işler işlerse, işte onlar cennete girerler, kendilerine zerre kadar zulmedilmez. İyilik yaparak kendisim Allah'a teslim edip, hakka yönelen İbrahim'in dinine uyandan, din bakımından daha iyi kim olabilir? (Nisa, 123,125)
Müslim'de geçen bir hadis-i şerifte Peygamberimiz şöyle buyuruyor: Ey Abdi Menaf oğulları! Sizin için Allah canibinden hiçbir şeye malik değilim. Ey Rasûlullah'ın amcası Abbas! Senin içinde Allah canibinden (size gelebilecek biz cezayı kaldırmada) hiçbir şeye malik değilim." (Müslim, İman 1/ 148) 72
Dostları ilə paylaş: |