Sorunun bir yanı bu. Sorunun bir başka yanı, sonraki tarihi deneyimin ışığında özel bir anlam ve önem kazanan bir başka yanı daha var. İç savaş içinde bir parti bu. Tarihin zikzaklarını hangimiz önceden kestirebiliriz ki, diyor Lenin. Dümdüz bir yolda ileriye yürümeyi ne ölçüde başarıp başaramayacağımızı, geriye itilip itilemeyeceğimizi, ne kadar itileceğimizi nereden bilebiliriz ki? Ama parti muhtemel durumlara karşı hazırlıklı olmak, yani farklı durumları kucaklayan sağlam bir programatik temele sahip olmak durumundadır ki, beklenmedik bir biçimde biz bu sorunlarla karşı karşıya kaldığımızda, yolumuzu şaşırmadan yürümeyi, mücadelemizi sürdürmeyi başarabilelim. Ki bu, bir programın en temel bir özelliğidir.
Temmuz: Lenin tam da bu aynı tartışmalarda, emperyalizmin o klasik ilişkilerden oluşan kapitalizmin tabanı olmadan ayakta duramayacağını anlatıyor. Bugün bizim de karşı karşıya kaldığımız sorunları da kesen bir yönü var bunun.(61)
Cihan: Bu çok verimli bir teorik tartışmadır. Ama dikkat ederseniz, tarihi bir laboratuvardan görülüyor bu. Lenin burada, Engels’in, kendisi tarafından “Kahince Sözler” makalesinde ele alınan ve birinci emperyalist dünya savaşı ve sonuçları ile doğrulanan görüşlerine dayanıyor. Bir dünya savaşı öngörüyor Engels, bir dahaki savaş ancak bir dünya savaşı olacaktır diyor, ki bu gerçekten tam bir “kehanet”tir. Bu, uluslararası işçi hareketini başlangıçta büyük bir dağınıklığa, kargaşaya itecek ve onu onyıllarca geriye götürecektir, diyor. Bu bir başka “kehanet”tir. İkinci Enternasyonal’in çöküşünün adeta önden resmedilmesidir. Ama sonra savaş öylesine büyük bir yıkım yaratacaktır ki, diye ekliyor Engels, bu savaşın ardından proletaryanın zaferi ya kazanılmış, ya da kazanılması kaçınılmaz olacaktır.
Burada bizi ilgilendiren bunlar değil. Bizi ilgilendiren, Engels’in, savaşın yaratacağı yıkım sonucunda “ticaret, sanayi ve kredi üzerindeki yapay mekanizmanın” genel iflasına ilişkin olarak söyledikleridir. Lenin buradan hareket ederek teorik bir soyutlama yapıyor. Diyor ki, tekelci kapitalizm, kapitalizmin tabanı üzerinde bir üstyapıdır; bu üstyapı çöktüğünde, kapitalizmin bildiğimiz o geleneksel tabanı ortaya çıkar. Bu gerçekten çok verimli ve aydınlatıcı bir teorik yaklaşımdır.
Lenin “Sol Komünizm”de diyor ki; büyük toprak sahiplerini ve burjuvaziyi yenmek kolaydı. Nitekim biz bunları çok kısa bir sürede mülksüzleştirdik, bu sınıfları tasfiye edip attık. Ama küçük üreticiler, küçük mülk sahipleri, küçük-burjuvazi böyle değildir. Bunları kovamazsınız da, ellerindekilere bir anda el koyamazsınız da. Ve işte bu küçük üretim, küçük meta üretimi, her gün her an yeniden yeniden kapitalist ilişkileri üretir. Yani bir kez daha kapitalizmin o geleneksel kaynağı, onun yeşerdiği toprak...
Bu bakışa sahip olmayan bir parti sosyalist inşa sürecinde karşı karşıya kalacağı problemleri de kavrayamaz. Bu sorunun program açısından, programın teorik bölümü açısından önemi(62)nedir? Açıp bakın Erfurt Programı’na ya da Rusların 1903 Programı’na; kapitalizmin tarihi olarak küçük meta üretiminden doğduğu anlatılır bu programların teorik bölümünde. Önce basit meta üretimi, sonra kapitalist meta üretimi, ve nihayet emperyalizm. Lenin hep bu tarihi sıralamayı vurgular program tartışmalarında ve programın teorik bölümünün kapitalist gelişmenin bu temel safhalarını (ve elbette onları bir toplumsal devrim sayesinde izleyecek olan sosyalizmi) içermesini savunur. Ki kapitalist meta üretimi bile kendi içinde belli safhalardan geçiyor. Kapitalizmin 400-500 yıllık tarihine baktığımızda, bildiğimiz kapitalizm, tarihi içerisinde kapitalist olmayan küçük meta üretiminin kapitalist meta üretimine dönüşmesi üzerinden serpilip geliyor. Tarihi kökeni bu zaten ve bütün programlar bu tarihi kökene işaret ediyor. Programların teorik bölümünü incelerken, bunlar bilinen şeyler diye baktığınız şeyler, aslında çok temelli tarihi ve toplumsal olguları ifade eden çok özlü tanımlamalardır.
Parti programında teorik bölüm üzerine
Program sorunu üzerine tartışmalarda pek bahsi geçmiyor olsa da bana göre bu açıdan temel önemde olan bir başka klasik yapıta geçiyorum. Bu Engels’in ünlü “Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm” başlıklı yapıtıdır. Bu yapıtın “Bilimsel Sosyalizm” başlıklı ikinci bölümü (buradaki kısa felsefi girişi geçerseniz), bir parti programının teorik bölümünün gerekçelendirmesinden başka bir şey değildir gerçekte. Dikkat edin, burada da küçük meta üretiminden kapitalist meta üretiminin doğuşu ve evrimi ile anlatıma başlanır. Bundan kapitalizmin nasıl doğduğu ortaya konulur ve bu gider, devamında kapitalizmin çelişkilerinin tanımına, bu çelişkilerin onulmazlığına ve proleter devrimin kaçınılmazlığına bağlanır. Bu, bir programın teorik bölümünün açımlanmış biçiminden başka bir şey değil gerçekte.(63)Çok büyük bir ihtimalle, Erfurt Programı’nın ilk bölümünün esası bu yapıttan esinlenerek kaleme alınmış. Anti-Dühring'in bir bölümünün, Lafargue’ın istemi üzerine, Engels tarafından popüler bir broşür olarak sunulmasından oluşan bu yapıtın çok tutulmasında, bunun da önemli bir rolü olmalı. Engels kendi Önsöz'ünde de söylüyor; Manifesto'muz bile bu kitap kadar çok dile çevrilmedi ve bu denli çok basılmadı, diyor. Bu denli popüler bir eser bu.
Parantez içerisinde işaret ediyorum, bunları kongrede tartışacağız. Saflarımıza kattığımız genç militanları, işçi militanları sağlam bir marksist bilimsel bakışaçısıyla mümkün olan en kolay biçimde eğitmenin sorunlarını tartışırken, bir takım temel eserlere temel eğitim materyali olarak özel bir yer vereceğiz. Bizim böyle bir perspektifimiz var mı? Saflarımıza bir dizi genç ve eğitimsiz insan geliyor, büyük heyecanlarla da geliyorlar. Peki ne okuyorlar bu insanlar? Marksizmin temel eserlerini dikkatle incelemeyi, öncelikle bir marksist teorik formasyon kazanmayı, bu dünya görüşünün esaslarını bir an önce kavramayı önemsiyorlar mı? Böyle olmadığını ve örgütümüzün de birçok durumda bu militanların teorik eğitimiyle doğru-dürüst ilgilenmediğini hepimiz biliyoruz. Bu olacak şey değil!