ABD’yi bu kadar egemen kılan bir diğer etken şudur. Biraz daha tali olmakla birlikte önemli bir etkendir. Ben üç-dört örnek aldım. İnternet deyince Amerika akla gelir. Sinema sanayisinden bahsedilince Hollywood düşünülür. Coca Cola için de öyle. Japonya’nın, Almanya’nın bir Michael Jackson’ı yoktur. Kot pantalon için de öyledir. Yani ABD emperyalizminin kültürel egemenlik araçları var ve bunları zamanında dayatmıştır. Coca Cola dünyanın dört bir yanında bilinir. Microsoft günlük yaşamımızın bir parçası olmuştur.
ABD bu egemenliğini sürdürebilecek midir? ABD’nin dünyadaki egemenliğinin coğrafi dağılımı nedir? Fazla detaylandırmadan hızlı geçeceğim. Bu egemenliğin en yakın basamağı Latin Amerika’dır. Latin Amerika ülkelerindeki çeteleşmiş devletlere sağlanan destek ABD egemenliğini döne döne üretiyor. Venezuela’nın, Meksika’nın petrolüne el konulmuştur. ABD bu bölgeyi kendi arka bahçesi olarak yıllardır elinde tutmaya devam ediyor. Şimdi tek tek çatlak sesler çıkmaya başladı. Ama bunlar ABD’nin egemenliğine bayrak açacak türden girişimler değil. ABD bunun yanısıra Latin Amerika’yı kendi(45)taşeronluk alanına çevirdi. Özellikle Meksika ve Brezilya üzerinden bölgeyi kendi iş sahasına dönüştürdü.
İkincisi Avrupa. Dünyanın en önemli mekanı Avrupa’dır. Dünyanın kalbi Avrupa’da atmaktadır. Dünyanın en kanlı savaşları Avrupa’da patlak vermiştir. En büyük icatlar Avrupa’da yapılmıştır. Almanya, Fransa, İngiltere vb. birbirleriyle anlaşamıyorlar. Görüntüye aldırmamak gerekir, AB oluşumu aslında bir kurbağa gölüdür. AET ülkelerinin toplam nüfusu 320 milyon. ABD’ninkinden çok daha fazla. AB ülkelerinin toplam GSMH’sı yine çok yüksektir. Buradaki sermaye birikimi de çok daha yüksektir. Parçalara bölündüğü için bir güç olarak ağırlığını hissetirememektedir. AET girişimi bu nedenle gündeme geldi. Dünya pazarını denetleyen en önemli 200 tekelin yarısına yakın bir bölümü Avrupa kökenlidir. Geri kalan 100’ünü de ABD, Japonya, G. Kore arasında paylaşmak gerekiyor.
ABD Avrupa’yı kendi denetiminden çıkarmak istemiyor. Buna büyük bir özen gösteriyor. Sovyet tehlikesine karşı Avrupa ülkelerinin biraraya gelmelerini, AET çatısı altında toplanmalarını, Sovyetler Birliği’ne karşı blok oluşturmalarını ABD teşvik etti. Fakat bu sınırlı bir teşvik. Kulak boynuzu geçmesin diye, Avrupalılar özerk bir inisiyatifte bulunduklarında, ABD bu inisiyatifi İngiltere üzerinden köstekliyor. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ABD Avrupa’ya yönelik politikasını mevcut döneme uyarlamak zorunda. NATO’yu bu nedenle genişletiyor. NATO’yu genişletmenin ardında başka şeyleri gündeme getirecektir. AB’ye baskı yapıyor, Türkiye’yi niye üye yapmıyorsunuz, diyor. Türkiye üzerinden AB içinde kendi ağırlığını hissettirecek. Doğu Avrupa ülkelerinin bazıları için de böyle. Polonya NATO’ya üye edildi. Fakat, Romanya’yı Fransa ile yakınlığı nedeniyle NATO’ya üye etmediler. ABD Avrupa’yı bu şekilde kendi denetimi altında tutmaya özel bir çaba gösteriyor.
Ayrıca ABD Balkanlar’a el atıyor. Balkanlar’da bir ham(46)madde yatağı yok. Arnavutların el konulacak birşeyi yok, Kosova’da hiçbir şey yok. Ama ABD büyük bir özenle oraya ilgi gösteriyor. ABD’nin Balkanlar’a girmeye heveslenmesi başka stratejik ihtiyaçlardan kaynaklanıyor. ABD önce Yugoslavya’daki iç savaşa doğrudan karışmadı, savaşın kıvamına gelmesini bekledi. Avrupalılar, biz yapamıyoruz siz gelin diye davetiye çıkardıklarında ABD geldi ve Balkanlar’a bir ayağını oturttu. ABD Batı Avrupa’yı yakın takibe almak için Balkanlar’a yerleşiyor. Diğer bir ayağı da Rusya’ya karşı mevzilenmek içindir. Balkanlar’dan hareketle ABD Rusya’yı denetlemek, bu potansiyel rakibinin Ukrayna üzerinden Batı’ya doğru yayılmasını engellemek istiyor. NATO’nun doğuya doğru genişletilmesinin gerekçelerinden biri budur.
ABD’nin diğer iki stratejik hedefi Rusya ve onun geleneksel nüfuz alanıdır. ABD’nin Rusya’ya karşı çok ince bir politikası mevcut. Ne pahasına olursa olsun, eski Sovyet Cumhuriyetlerinin Rusya etrafında birleşmelerini engellemek. Çünkü Rusya bir muz cumhuriyeti değildir. Körfez krizinde bir-iki sefer gördük, vetosunu koyunca ABD bir şey yapamadı. Körfez’de Saddam’a saldıramadı. Diyelim ki Rusya etrafında Kazakistan, Azerbaycan vb. eski Sovyetler Birliği’ni oluşturan cumhuriyetler bir ittifak oluştursunlar, AB’ye benzer bir oluşuma girişsinler. Rusya büyük bir güç kazanır. ABD emperyalizminin resmi ideologu Brzezinski diyor ki, ne pahasına olursa olsun Rusya’yı diğer komşu ülkelerden tecrit etmek, bunlar arasına nifak tohumları ekerek birleşmelerini engellemek lazım. Rusya ABD için politik açıdan önemli bir potansiyel rakip. Eğer Rusya herhangi bir nedenden ötürü ABD’ye bayrak açarsa, arkasından irili ufaklı bir sürü hoşnut olmayan devleti de sürükleyebilir. Bunun için Rusya’nın zayıf kalmasına, ittifak oluşturacak bir kamplaşmaya gitmemesine dikkat ediyorlar.
Bir de Rusya’nın nüfuz alanına giren Kafkasya meselesi var. Kafkasya zengin bir hammadde yatağı, başta petrol ve doğal(47)gaz olmak üzere. Bu zenginlikler bugüne kadar işlenmemiş. Şimdi kendilerinin işletme olanakları yok. Rusya’nın hiç yok. İşçilerine maaş veremeyen bir devlet gidip Kazakistan’da petrol kuyusu açamaz. Bunu paylaşacak olan emperyalist güçlerdir, ABD’dir, Japonya’dır, Almanya’dır, Fransa’dır, İngiltere’dir. ABD bu bölgeyi denetimine alarak en büyük payı koparmaya çalışıyor. Azerbaycan için Türkiye üzerinden ittifaklar oluşturuluyor. Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan için Talibanlar aracılığıyla bölgeye el atılmaya çalışılıyor.
Rusya’nın tecrit edilmesini ve denetim altında tutulmasını garantilemek için NATO kullanılıyor. NATO Doğu Avrupa ülkelerine doğru genişletilerek, güney kanadı Türkiye üzerinden sağlama alınarak, Rusya ablukaya alınıyor. Türkiye’nin NATO içerisindeki rolü hep Sovyetler Birliği’ne karşı örülmüş bir anti-komünist duvar olarak tanımlandı. Sovyetler Birliği dağıldığında Türkiye’nin ABD gözündeki değerinin düştüğü sanıldı, kendimizi nasıl pazarlayabiliriz türünden bir endişe doğdu. Bu ciddiyeti olmayan bir endişedir. Çünkü Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ABD’nin çıkarlarının sonu gelmiş değil. ABD Türkiye’yi kullanarak hem Kafkaslar’da, hem Balkanlar’da, hem Ortadoğu’da söz sahibi olabilir. Bunun için Türkiye’nin NATO içerisinde sadece misyonu değişmiştir.