Cihan: İMF’nin emekçi sınıflar için yıkıcı sonuçlar yaratması yeni bir durum değil. Bağımlı ülkelerde büyük sosyal yıkımlar yaratıyor. Bu sosyal yıkımların yolaçtığı sosyal mücadeleler ise beyaz terörle, darbelerle denetim altına alınıyor. İMF bu açıdan halkların yaşamında çok yıkıcı etkileriyle, ‘60’ların başından ‘90’ların sonuna kadar hep varolageldi. İMF 1944 doğumludur, ama ben rolünü çok daha belirgin biçimde oynadığı evre üzerinden alıyorum. Ve böyle her yıkıcı etkinin ardından, örneğin bir Brezilya, bir Türkiye’deki askeri darbenin ardından, İMF reçeteleri çok acımasızca uygulandı. İMF reçeteleri uygulandığı şu veya bu ülkede toplumsal hoşnutsuzluk yarattı ve hareketliliği kışkırttı, böyle olunca askeri darbe bir ihtiyaç haline geldi, biçiminde tartışmalar her zaman yapılır. Bunlar çok yumuşak tartışmalardır, deyim uygunsa biraz yasak savılır. Sistem tabii ki kendisine yönelenen yükü, belli kuramların “yanlış”, “aşırı” ya da “kontrolsüz” politikalarına fatura edecektir, ya da yıkıcı etkilerin en ağır bir biçimde yansıdığı dönemde böyle tartışmalar yapılacaktır.
Bu tartışmalarda yeni bir boyut var: İMF, ömrü 50 yılı aşmış bir kurumdur, artık biraz gelişmenin gerisinde kalıyor, onun yapısını biraz değiştirmek, reorganize etmek lazım deniliyor. Bu daha çok Avrupa ülkelerinden geliyor. Bu tartışmaların mahiyeti tam nedir? Örneğin, ABD’nin İMF üzerindeki çok özel denetimini bir parça sınırlamaya, değiştirmeye dönük bir eğilimin de bir ifadesi midir? Tartışmaları çok yakından(120)izlemediğimiz için bunu çok somut olarak bilmiyoruz. Fakat böyle olması da çok muhtemeldir.
Bir ağır bunalım döneminin ardından, İMF üzerinden oluşmuş tartışmalardan giderek, İMF işlevsizleşti tespitini yapmak, politik açıdan çok isabetli değil. Neticede bu halihazırda mali polistir, yıkıcı reçetelerin planlama merkezidir, işçilerin, emekçilerin, halkların tepkilerinin yoğunlaştığı zayıf bir noktadır. Bu hedefi zayıflatacak değerlendirmeler ortaya koymakta acele etmemeliyiz. Bir kurum olarak fazlasıyla yıprandığı için, emekçilerin anti-emperyalist tepkisinin yoğunlaştığı bir hedef olduğu için, reorganize etmek adı altında bunların kılığını değiştirip, biraz daha değişik bir yapı ve değişik bir isimle gündeme de getirebilirler.
Temelde bu kurum, yoldaşın da belirttiği gibi, ekonomiler üzerinde, uluslararası sermaye hareketleri üzerinde bir mali denetim aygıtı. Emperyalistler kendi iç birliklerini korumayı muhafaza ettikleri sürece, bu genel konumunu koruyacaktır. Ama bunlar arasındaki iktisadi, ticari, mali kutuplaşmalar artarsa, bloklar oluşursa, böyle bir durumda zaten İMF’yi tehdit eden başka olgular ve adımlar ortaya çıkacaktır.
İMF, iki savaş arası dönemde, dünya ekonomisinin ticari pazar birliğini, para birliğini kaybetmesinden çıkarılan sonuçların, deyim uygunsa derslerin bir ürünü oldu. Birinci emperyalist savaş, bir hegemonya savaşıydı, hegemonya sorununu çözmeden ortada bıraktı. İngiltere’nin hegemonyası sarsılmıştı, ama yerine yeni bir hegemonik güç doğamadığı ölçüde, uluslararası kapitalist dünya parçalı yapısını korudu. Ardından ‘29 bunalımı geldi, savaş hazırlıkları geldi, ticari gruplaşmalar, bölgeler oluştu, sterlin uluslararası bir para birimi olmaktan çıktı, altın gündeme geldi. Ardından ikinci emperyalist dünya savaşı ve nihayet sistem içi hegemonya boşluğunu mutlak bir güç ve hakimiyetle dolduran ABD emperyalizminin yeni hegemonik güç olarak ortaya çıkması. Savaş sonrasında ABD gecikmeksi(122)zin kolları sıvadı ve işte bu Bretton-Woods Sistemi dedikleri, dolar endeksli para sistem buradan doğdu. ‘69 yılında çöken bu sistemdi.
Yani, demek istiyorum ki, emperyalistler arası ilişkilerde rekabetin kızışması, kamplaşmaların oluşması, bu eğilim çerçevesinde İMF’yi doğuran koşullar ortadan kalkabilir. Bu başka bir şey. Bunun ötesinde, bu son bunalımdan dolayı, İMF’nin işlevsizleşmesinden sözedilemez. 700 milyar dolar dönmüyorsa, İMF ne yapsın? İMF, mümkün olanı en ileri düzeyde yapıyor, ona rağmen tahsilat mümkün olamıyorsa, tahsilat memuru ne yapabilir ki?
Osman: Emperyalist-kapitalist sistem yaşadığı çöküntüyü İMF üzerinden izah etmeye çalışıyor. Yoksa bizim cephemizden işlevsizleştiği yönünde bir değerlendirme sözkonusu olamaz. Sistem sorumluluğu İMF üzerine yıkmayı daha uygun görüyor.
Cihan: Çok doğru, ben de bunu söylüyorum. Brezilya halkının acılarını, Güney Kore halkının acılarını da zamanında böyle izah ediyorlardı. Şimdiki durumun farkı, bu uluslararası bir bunalım olduğu ölçüde, İMF ile bu işler gider mi tartışmasını Avrupalılar yapıyor, ve böylece faturasını Amerika’ya kesiyorlar. Yani bu, emperyalist rekabetin, İMF üzerindeki güç dengelerini değiştirmenin kışkırttığı bir tartışma. Bu yeni bir gelişmeye, İMF’nin kendi iç çözülmesine yol açar mı? Bu yarının sorunu.
Osman: Eğer emperyalist-kapitalist sistemin iktisadi yaşama müdahale noktasında yeni yöntemlere başvurma eğilimi varsa ve İMF bunu yerine getirmede bir tıkanma yaşarsa, bu noktada hem yıpranmış bir isimden kurtulma, hem de yeni düzenlemelerle oluşturulacak yeni bir kurum ihtiyacı ortaya çıkabilir.
Cihan: Muhakkak! Onu söylemiş oldum. Aslında böyle bir tıkanma ‘80’li yıllarda bir borç krizi doğurdu. ‘70’li yıllarda cömertçe verilen borçların ödenememesi gibi bir tehlike doğ(123)du. Bu durum sistemi ciddi bir biçimde tehdit ediyordu. Ama İMF’nin yapısal uyum programlarıyla ve emperyalistlerin kendi cephelerinden biraz esnek davranmasıyla (ödeme planları, bir takım başka önlemlerle), birçok ülkede kriz atlatıldı. O zaman da fatura İMF’ye çıkarılıyordu. Neticede o kredilerin verilmesine önayak olan, ona yeşil ışık yakan İMF’nin kendisiydi.