Sinan: Kısaca iki nokta eklemek istiyorum. Özellikle bizi çevreleyen bölgedeki bazı partilerle, yurtdışı örgütü üzerinden kurulmuş ilişkiler var. İran, Irak, Kıbrıs, Yunanistan, vb. Ama bunlar çok da amaca uygun bir biçimde kurulmuş ilişkiler değil. Bizi çevreleyen bölgenin devrimimiz açısından önemi açık. Parti aşamasından sonra bizim bu ilişkileri gerçekten amaca uygun bir biçimde kurmamız, şu anda onlarla ilişkide olan yoldaşların şekilsiz ve rastgele ilişkisi olmaktan çıkarıp, daha amaca uygun hale getirmemiz gerekiyor. Birincisi bu.
İkincisi; partimizin programının, yanısıra eski-yeni bir takım temel değerlendirmelerimizin diğer dillere çevrilmesi, bunların yaygın bir şekilde tanıtılması için, çeviri bürosu gibi bir şey kurmak gerekiyor. Şu anda bu düzeyde olmayabilir. Ama şimdiden bunun altyapısını döşemek için insanlarımızı özel olarak teşvik etmek, yönlendirmek, görevlendirmek gerekiyor.
Aykut: Biz uluslararası ilişkilerimizi geliştireceksek, bu(136)na ilk adım olarak, programın ve programa kısa bir sunuşun (ki bu sunuşun uluslararası devrimci örgütlere ilişkin bir boyutu da olmalı) bir an önce çevrilmesi gerekir. Bunun internet aracılığıyla iletilmesi zor bir şey değil. Bununla ilk anlamlı adım atılmış olur. Bizi şu ya da bu hareket tanıyacaksa, en temel metinlerimizden, en başta da programımızdan tanıyabilmelidir. Böylece, kendi pratik girişimlerimizden bağımsız olarak, bir diyalog kanalı açılabilecektir. İleriki sürece yönelik bir dizi şeyi çevirebiliriz, ama en temel belge olarak programımızı çevirerek başlarsak, daha anlamlı ve işlevsel olur. Başta program olmak üzere, bütün temel metinlerimizin bir kitap olarak beş dile (Almanca, İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve Rusça) çevrilmesi hedeflenmelidir, bu bir karar olmalıdır.
Bahtiyar: PYO’muzun yurtdışı sayfalarında bir takım ülkelerle ilgili yayınlanan kimi değerlendirmeler, o ülkelerde yaşayanlar için de oldukça anlamlı olabilecek değerlendirmeler. Teknik alanda bir takım adımlar atacağımız bir durumda, PYO’nun yurtdışı baskısının yurtdışı sayfalarını, çalışmamızın olduğu ülkenin dilinde yayınlamayı tercih edebilir miyiz? Ayrıca yurtdışı çalışmamızın olduğu ülkelerde, tabii ki bu ülkelerin örgütüymüş gibi yönlendirmek anlamında değil, ama genel planda bir perspektif sunmak gibi bir görev de çıkarabilir miyiz? Bunu yabancı dilde ek sayfalar yayınlamak çerçevesinde soruyorum.
Cihan: Belli konulardaki en önemli değerlendirmelerimiz elbette çevrilebilir. Örneğin Arnavutluk’ta bir ayaklanma olmuş ve biz bunu anında değerlendirmişiz. Bu konudaki değerlendirmemizi güncelliği geçmeden çevirip yayınlayabiliriz.(137)...(138)
Türkiye’ye çevreleyen bölgenin devrimci açıdan stratejik önemi
Cihan: Türkiye’yi kuşatan coğrafyada bugün neler olduğuna girmeden önce, bu coğrafyayla ilişkimizin ilkesel ve politik önemini yeniden vurgulayarak, bu konuda bazı yinelemeler yaparak başlayacağım söze.
Türkiye’yi kuşatan bir coğrafya var; bu bizim çevre bölgemiz. Stratejik bakışaçısıyla ele alındığında, her ülke devriminin çevre bölgesi devrimin seyri ve geleceği için çok önemlidir. Öncelikle bunu belirtmek gerekiyor.
İkincisi; tarihsel olarak bakıldığında, bizi çevreleyen halklarla, Türk burjuvazisinin kötüye kullandığı deyimle, “tarihsel-kültürel bağlarımız” var. Ortadoğu üzerinden de, Kafkasya(141)üzerinden de, Balkanlar üzerinden de bu böyle. Araya giren dönem bu ülke halkları arasında belli mesafeler oluşturmuş olsa bile, halkların birbirine tarihi kökleri olan bir yakınlığı var. Balkanlar ve Ortadoğu sözkonusu olduğunda, bunun bir yüzünde feodal-askeri Osmanlı despotizminin köleci, baskıcı, yayılmacı egemenliği var. Fakat öte yandan zora dayalı olarak gerçekleşmiş olsa da, yüzyılları bulan bir süre içinde halkların içiçe yaşamışlığının getirdiği olumlu etkileşim ve yakınlık, bunun oluşturduğu bir tarihi ve kültürel miras var. Biz bunu devrimci amaçlar için bir imkan olarak kullanmasını bilebilmeliyiz. Burjuvazi bu “tarihi bağları” hep kendi gerici-yayılmacı amaçları doğrultusunda kullanıyor. Türk devleti örneğin iç Asya Türki Cumhuriyetleri üzerinden şovenist bir propaganda yürütebiliyor. Gerici bir takım hesaplarını, bir takım taşeron etkinliklerini, iç Asya halkları ile olan tarihi ve kültürel bağları ile ilişkilendirmeye, başarı için bunlardan yararlanmaya çalışıyor. Bizzat ABD emperyalizmi ve siyonist İsrail, halklar arasındaki bu tarihi ve kültürel bağları, Türk burjuvazisini kendilerine taşeron tutarak değerlendirmeye, istismar etmeye çalışıyorlar.
Biz tersinden, bunu ilerici amaçlar için, ileriye dönük hedefler için değerlendirebilmeli, bu imkanlara bu gözle bakabilmeliyiz. Bu, bu ülkelerin ilerici-devrimci güçleriyle daha yakın bir ilişki, etkileşim ve işbirliği demektir. Bölgesel düzeyde gericiliğin ilişkiler ağının karşısında devrimci-enternasyonalist bir halklar arası ilişkiler ağı oluşturmalıyız. Devrimimiz kendini çevreleyen siyasal coğrafyaya bu gözle bakabilmeli, partimiz buna uygun bir çaba içerisinde olabilmelidir.
Üçüncü nokta bununla bağlantılı. Bir siyasal coğrafyadan sözediyoruz. Örneğin partimizin adını saptarken de bir siyasal coğrafyada yaşadığımızı gözönünde bulunduruyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti adını taşıyan bir sınıf devleti ile karşı karşıyayız; dolayısıyla kendimize mücadele alanı olarak bu siyasal coğrafyayı tanımlıyoruz. Ama aynı mantığın bir de dış(142)uzantısı var. Bu devletin kendini çevreleyen coğrafyada bir etkinliği var. Özellikle gelinen yerde Türk burjuvazisi palazlandı, belli bir güç oluşturdu. Kuşkusuz bu gücü bağımsız bir kuvvet olarak bölgesel etkinlik doğrultusunda kullanabilme imkanından yoksun. Bu noktada bölgenin büyük devleti olduğu söylemlerinin, buna dayalı bir takım emperyalist hedeflerin dayanaksız olduğunu biliyoruz. Ama özellikle ABD emperyalizmine daha etkin bir taşeronluk yapmak alanında belli bir güce ve imkanlara sahip olduğu da bir gerçek. Gerek iktisadi gelişmişlik düzeyi, gerek kültürel düzeyi, gerek askeri gücü, gerek doğal ve insani kaynakları, bölgede iyi bir taşeron devlet olarak üstlenebileceği roller olduğunu gösteriyor. Biz, özellikle ‘90’lı yıllar başında Türk burjuvazisi tarafından bilinçli bir tutumla estirilen “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türklük dünyası” rüzgarının soldaki yankısı olan “emperyalist Türkiye” üzerine sözde tahlilleri reddettik, iç sorunları gölgelemeyi ve kitlelerin gözünde gizlemeyi amaçlayan bu cereyanı göğüsledik. Ama bu, Türk burjuvazisinin yine de bu bölgede kendine göre bir gücü olan ve dolayısıyla emperyalizmin bir uzantısı, bir ileri karakolu olarak bölge düzeyinde etkinlik mücadelesi veren bir kuvvet olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.