Toplumsal sistem gerçekliĞİ



Yüklə 2,28 Mb.
səhifə52/133
tarix18.03.2018
ölçüsü2,28 Mb.
#45872
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   133

HIRİSTİYANLIĞIN DOĞUŞU

Hristiyanlık, kendisinden çok önceleri, başka bir dinin, Yahudiliğin doğup geliştiği topraklar üzerinde, yani Filistin’de doğmuştur. Ama Hristiyanlığın evrensel bir din olmasına, bütün insanlara hitap etmesine karşılık, “Yahudilik için önemli olan bütün insanlar değil, yalnızca İsrailoğulları ile, onların soyundan gelenler ve gelecek olanlardı”[14]. Çünkü onlar, tarih boyunca hep ezilmiş, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardı. Bu nedenle de, önemli olan başka insanlar falan değil, kendi hayatta kalabilme mücadeleleriydi. Bırakınız kent’ten medeniyete geçişi, kahramanlık çağını bir yana, onlar kendi içlerine kapanmışlardı, yok olmamaya çalışıyorlardı. Son zamanlarda da, önce Makedonya’lı Büyük İskender’in, daha sonra da Romalıların egemenliği altında yaşıyorlardı.


Hristiyanlık, bir açıdan, yok olmamak için kışın toprağın altında karların kalkmasını bekleyen bir tohum gibi, kendi içine kapanmış bir toplumda, bir tür savunma-hayatta kalabilme stratejisi-yöntemi olarak doğar. Ama o, aynı zamanda, bir savunma stratejisinin çok ötesinde, yeni bir medeniyet projesidir de. Yahudilere, “sadece savunarak, kendi kabuğuna çekilerek olmaz, karşı tarafla, diğer insanlarla kaynaşarak bütünün içinde, daha üst düzeyde bir sentezin içinde eriyerek yok olun” derken, Romalılara da, “medeniyetin eski günlerine geri dönüş, tazelik-diriliş” vadeder.
Hristiyanlık, kuvvetin-fetihçiliğin-işgalciliğin egemen olduğu bir dönemde, kuvvetli olanın karşısında yok olmamak için etkileşmeye girmekten çekinerek, tıpkı bir kirpi gibi içine kapanan Yahudi toplumuna, çözüm yolunun bu olmadığını, içine kapanmakla bir yere varılamayacağını, diğer insanlarla ilişkiye girmek gerektiğini, sadece Yahudilerin değil, bütün insanların tanrının kulları olduğunu anlatarak işe başlar. İnsan ilişkilerinde seçtiği etkileşme yöntemi de tam bu duruma uygun düşen barışçı, pasifist bir yöntemdir. “Göze göz, dişe diş denildiğini işittiniz. Fakat ben size derim ki, kim senin sağ yanağına bir tokat vurursa, ona sol yanağını da dön. Ve eğer biri seninle mahkemeye gidip senin gömleğini almak isterse, ona abanı da bırak. Sen, komşunu sevecek, düşmanlarından nefret edeceksin denildiğini işittin. Fakat ben size derim ki, düşmanlarınızı da sevin, ve size eza edenler için dua edin. Hükmetmeyin ki, hükmolunmayasınız. Niçin kardeşinizin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği görmezsin? Ey iki yüzlü, önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman çöpü kardeşinin gözünden çıkarmak için daha iyi görürsün. Dileyin, size verilecektir; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur. İnsanların size ne yapmalarını istiyorsanız, siz de onlara öyle yapın. Dikenden üzüm, ya da
Devedikeni’nden incir toplanır mı? Her iyi ağaç iyi, kötü ağaç da kötü meyve verir. İyi ağaç kötü meyva veremez. İyi meyva vermeyen her ağaç kesilir ve ateşe atılır”[14].
İslamiyet, Arap yukarı barbarlığının kentten medeniyete geçiş çağının ürünüdür ve en önemlisi de bir devletle birlikte doğmuştur. Bu nedenle o, hem yeni duruma-medeniyete ilişkin bir kurum ve kurallar bütünüdür, hem de aynı zamanda, bir kahramanlık çağı tarihsel devrim ideolojisidir. Hıristiyanlık ise, Roma işgali altındaki Yahudi topraklarında doğduğu için, bir yandan, işgalci egemen güce karşı kendine özgü bir pasif direniş ideolojisi olarak gelişirken, díğer yandan da, bütün insanları içine alan evrensel yeni bir düzeni-denge durumunu tanımlamaya, ona ulaşmaya çalışır. “Sağ yanağına bir tokat vururlarsa sol yanağını da dön”, “düşmanlarınızı da sevin” diyor İsa ama, bununla birlikte şunları da söylüyor, “insanların size nasıl davranmalarını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın”. Aslında bir insan ilişkileri uzmanı İsa. “Sen iyi ağaç ol, iyi meyve ver” diyor. Bütün bunları Sistem Teorisi ve İnformasyon İşleme Teorisi açısından ele alırsak, ortaya çıkan sonuç şudur:

İşgalci bir güç olarak Roma ve buna bağlı bir Yahudi toplumundan oluşuyor sistem. Aradaki lişkinin genel karakteri, Üçüncü Çalışmada ele aldığımız “ipe bağlı olarak dönmekte olan taş” örneğinde olduğu gibidir! [3] Taşı döndüren merkezi bir güçle (burada bunu Roma temsil ediyor)), bu güce tabi olarak hareket etmekte olan bir toplumdan (Yahudiler) oluşuyor sistem.




Bu ilişki-mekanizma- merkezi bir güce-kuvvete bağlı olarak hareket etmekte olan bütün mekanik sistemler için geçerlidir. Bütün köleci toplumların, Osmanlı Toplumu gibi merkezi bir gücün etkisi altında örgütlenmiş olan antika toplumların, ve hangi dönemde, hangi biçimde olursa olsun, yabancı bir güç tarafından işgal altında tutulan toplumların içinde bulundukları mekanizma budur. Bu toplumların neden kendilerini üretemedikleri de bu varoluş diyalektiğinin içinde gizlidir. Bu sistem, sistemi meydana getiren unsurların gönüllü-doğal birlikteliğine dayanmadığı için, sistemi birarada tutan şey, üretim ilişkileri içinde kurulan bağlar olmadığı için (sistem zorla birarada tutulduğu için) sistem kendi kendini üretemez. Onu birarada tutan güç ortadan kalktığı zaman da dağılır.


İpe bağlı olarak dönmekte olan taşı düşünelim: Taş, ip aracılığıyla kendi üzerine uygulanan kuvvetten dolayı hareket etmekte-dönmektedir. Yani, taşın hareketi, örneğin atomun içinde kendi rızasıyla gönüllü olarak hareket etmekte olan bir elektronun hareketi gibi değildir! Ya da, Dünyamızın Güneşin etrafındaki hareketi gibi, hiçbir zora-baskıya-kuvvete tabi olmadan yapılan gönüllü bir hareket değildir! Taş, mecbur olduğu için hareket etmektedir. İp aracılığıyla üzerine uygulanan kuvvet onu dönmeye mecbur ettiği için de o dönmektedir. Kendisine kalsa, yani arada ip, ipe bağımlılık ilişkisi olmasa, o hemen o an bulunduğu noktadan itibaren kendi özgür iradesiyle fırlayıp kendi yoluna gidecektir! İp aracılığıyla taş üzerine uygulanan “merkez çekim kuvvetine” karşı oluşan “kuvvet olmayan kuvvetin”-“merkezkaç kuvvetinin” esası da taşın bu atalet direncidir.
Tekrar Roma-Yahudi toplumu ilişkisine dönersek: İki toplum arasındaki bağımlılık ilişkisinin (şekilde iple temsil edilen kuvvete dayalı ilişkinin) yanı sıra ticaret vs gibi günlük hayata yönelik diğer ilişkiler de oluyor tabi, ama bütün bu etkileşmeler sistemi mevcut durumdan daha başka bir duruma, bir senteze götürme amacına yönelik değil. Yani ilişkiler donmuş vaziyette, bu ilişkinin kendini üretmesi diye bir istek, bir çaba, bir beklenti de yok. Her iki tarafın da (toplumun da) kendi içinde kendine ait kurum ve kuralları, farklı bir kültürü var. Her iki taraf da ilişkide-etkileşmede kendilerine düşen rolü kabul etmiş durumdalar. Roma, egemen-dominant olan, öteki de altta güreşen! Her unsur karşı tarafın etkisini kendi içindeki bilgiyle işleyerek bir cevap oluşturuyor ve bu şekilde niteliği önceden belli olan ilişkiler ağı içinde bir denge kuruluyor.
“Romalılar için önemli olan öbür dünya değil, bu dünyanın egemenliği, bu dünyanın düzeniydi. Romalıların amacı başkalarına egemen olmak, buyruk salmak, canının çektiği gibi yaşamak, yaşamın tadını çıkarmak, bütün insan eylemlerinde aklın, iradenin egemenliğine inanmaktı. Öbür dünya bile Romalılar için bu dünyaya bağlıydı; öbür dünyaya bu dünyadan gidilirdi”.
“Romalılar yalnızca kendi Tanrılarına inanırlarken, onların egemenliği altında yaşayan Yahudiler de Tanrının yalnızca kendi halklarının, İsrailoğullarının Tanrısı olduğunu ileri sürüyorlar, öbür halkları küçük görerek aşağılıyorlardı. Bu konuda Roma inancı ile Yahudilerinki biribirine benziyordu. İki toplulukda da kendilerinden olmayanları ezme, köle etme eğilimi egemendi. Ama egemenlik Romalıların elinde olduğundan, İsrailoğulları da, Roma egemenliği altındaki diğer toplumlar gibi zorla çalıştırılıyor, köle olarak kullanılıyordu”[14]
İşte İsa ve Hıristiyanlık tam böyle bir ortamda doğuyor. İsa’nın etkileşim-ilişki stratejisi ise, Yahudi toplumunun tarihsel olarak oluşmuş içe kapanma stratejisinin tam tersi. İsa bütün insanlarla, tabi esas olarak da, egemen güç Romalılarla, mevcut olanın ötesinde bir ilişkiyi savunuyor. Bunun ne kadar güç bir iş olduğu açıktır. Arada güce dayanan bir egemenlik-kölecilik ilişkisi varken, İsa ilişkiyi başka bir düzeye taşımak istiyor. İnsanların kardeşliğini savunmak ne demek? Bu, köleciliğe indirilen bir darbe aslında! Eğer bütün insanlar kardeş olsaydı, o zaman köleci ilişkiye yer kalır mıydı! İsa diyor ki, “düşmanınızı sevin”! Dahice bir yaklaşım! “Düşmanını sevmek” demek, karşı tarafla olan ilişkide girdi-input olarak “sevgiyi” öne sürmek-kullanmak demektir. Bu durumda, çıktı-output da kaçınılmaz olarak gene sevgi olacaktır tabi! Bir kere bu mekanizma işlemeye başlarsa, artık ondan sonra aradaki ilişki nitelik değiştirecek, sevgiye, insani değerlere dayanan yeni tip bir ilişki ortaya çıkacaktır. İsa’nın stratejisi budur. Hayatta kalabilmek için, ya kendi içine kapanarak bağımlılık ilişkisi içinde bir izolasyona razı olacaktın, ya da, İsanın düşündüğü gibi hareket ederek, aradaki ilişkiyi mevcut durumdan bir başka duruma taşımak için çaba sarfederek, bütün insanların kardeş olduğunu savunacak, niteliksel olarak farklı, yeni bir denge durumunun yaratılması için çalışacaktın. İsa’nın insanlara verdiği mesaj açıktı: Dışarıya karşı halâ güçlü görünse de, kendi içinde çürümüş, kokuşmuş olan eski medeniyetin içindeki insanlara bir dirilişi, medeniyetin ilk günlerindeki tazeliği, yeniden doğuşu vadediyordu İsa. Yahudi toplumuna da kölelikten kurtuluşu tabi.
Ama Yahudiler, kendi içlerine kapanarak, sadece kendileri için var olmayı o kadar benimsemişler, bu konuda o kadar kemikleşmişlerdi ki, özgürlüğün bedeli, diğer insanlarla kaynaşmak-kardeşlik ortamı içinde yeni, ortak bir kimlik üretmek olduğu için bunu reddettiler. İsa’yı kendi varlıkları-mevcut kimlikleri için bir tehlike olarak gördüler bu yüzden de Romalılara gammazlayarak onu çarmıha gerdirdiler. İsa’ya düşman olmuşlardı, çünkü o, onların, yüzyıllardır toprağın altında sakladıkları ve artık taşlaşmış olan benliklerini toprakla etkileşerek yeşermeye çağırıyordu. Kabuklarının kırılmasını, toprakla kaynaşmayı göze alamadılar.

Yüklə 2,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   133




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin