Özentilerin yeni dili: İngilizce ya da Türkişçe...
Hangi dili konuştuğu bilinemeyen özentilerden mide bulandıran sözler:
Milliyet Business (Milliyet iş dünyası eki)
Full Ekran (HaberTürk kanalında bir program adı)
Habertürk Weekend (HaberTürk kanalında bir program adı)
HaberTurk (HaberTürk kanalının simgesinden-Türk yerine Turk)
Dizayn (Türkçesi "Tasarım" olan hilkat garibesi kelime)
Türkçemize sahip çıkanlar:
sinanoglu.net (Dilinizden Utanmayın!)
TDK - Türk Dil Kurumu
Dahi anlamındaki ‘de’ ayrı yazılır
dilimiz.com edebi.tutkusu.com
Ceviz Kabuğu
Türkçe Sevdalıları
Türkçemizi Canlandırma Derneği
Yeni Çağ Gazetesi
Ankara Etlik'te yabancılara hizmet veren bisikletçi!!
"Dilinizden Utanmayın" kampanyasından ilginç bir not
“Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu Türküm diyene!” M. Kemal Atatürk
Torun Anter'e Kürtçe isim: Türkiye bu isme izin vermedi, İsveç İstanbul Başkonsolosluğu izin verdi DİYARBAKIR'da 1992 yılında uğradığı silahlı saldırıda öldürülen gazeteci-yazar Musa Anter'in oğlu Dicle Anter, kızına verdiği Türkçe ‘Ufuk’ anlamına gelen Kürtçe ‘Asiwa' ismini Batman Nüfus Müdürlüğü'nde verdiremeyince aynı zamanda vatandaşı olduğu İsveç'in İstanbul Başkonsolosluğu'na başvurup, kızına bu ismin verilmesini sağladı.
Batman Belediyesi bünyesindeki Yılmaz Güney Sineması'ndan sorumlu olarak çalışan Dicle Anter, 3 ay önce dünyaya gelen kızına Kürtçe ‘Asiwa' ismini vermek için Batman Nüfus Müdürlüğü'ne başvurdu. Müdürlük, ismin içinde Türkçe'de bulunmayan ‘W’ harfi olduğu gerekçesiyle başvuruyu kabul etmedi. Anter, bu durum üzerine aynı zamanda vatandaşı olduğu İsveç'in İstanbul Başkonsolosluğu'na başvurup, kızının adının ‘Asiwa’ olarak kayıtlara geçmesini istedi. Anter, başvurusunun kabul edildiğini belirterek, şöyle dedi:
“Kızım yakında kimliğine kavuşacak. 3 aylık olan ‘Asiwa' isminin neden yasak olduğuna anlam veremiyorum. 1 yandan ‘Demokratik açılım'dan söz edilirken, diğer yandan Kürtler'e isim hakkı bile esirgeniyor. Ben isterdim ki Nüfus Müdürlüğü bu isme onay versin. Geçtiğimiz günlerde İstanbul'a giderek İsveç Başkonsolosluğu'na başvurduk. Türkçe’de ‘Ufuk’ anlamına gelen Asiwa’nın kimliğini bekliyoruz.”
Q, W, X harfleri: Kürt kimliği ve kültürü konusunda ısrarlı tartışmalar sürdürenler ikide bir “Kürtçe’deki Q, W ve X harflerine de özgürlük verilmeli” diyerek alfabemize bu harflerin de girmesini istiyorlar. Kürtlerle ilgili bir konuda ısrarla bu harfleri kullanmaya özen gösteriyorlar. Hatta geçenlerde “Van” ilimizin adını bile “Wan” olarak yazdılar. Tamamen cahilliğime verin, oturup kendi başıma da araştırmak istemiyorum şu anda, öğrenmek istediğim bazı şeyler var.
1- Kürtçe alfabe var mı?
2- Kürtler hangi harfleri kullanıyorlar? (Arap, Latin, Kiril...)
3- Atatürk harf devrimini yapıncaya kadar Kürtler hangi harflerle yazıyorlardı?
4- Kuzey Irak’ta devlet kurmaya çalışan Kürtler hangi harfleri kullanıyorlar?
5- Arapça harflerde Q, W ve X’e tam karşılık gelen harf var mı?
Gerçekten bilmiyorum, bilenlerden bilgi bekliyorum. Murat Binzet 22.4.10
--------------------
Böyle salatalara hiç rağbet göstermemek gerekir. Bilerek veya bilmeyerek bu salatadan yiyenler elbette duvara toslarlar. Anılan harfler Türkçe abece’de olmadığı için kabul edilmemiştir. Asiwa yerine Asiva yazsaydı belki kabul görebilirdi. Ama bireyin özgürlüğüyle olmayan harflerin özgürlüğü diye salata yapmaya kalkmamak gerek. Eğer Kürtçe diye bir dil varsa o harfleri kullansınlar, kim karışıyor onlara. Ama Türk yurttaşı ise kişi ve Türkçe yazıp okuyacaksa Türkçe abece’deki harfler neler ise o harflerle yetinmek durumundadır. Eski köye yeni âdet getirmeye çalışmasın kimse. Başka bir ülkenin vatandaşı da olan hangi Türk kalkıp da “özgürlük var, ğ, Ğ, İ, ı, ç, Ç, ö, Ö, ü, Ü harflerini de istiyorum alfabede!..” diyor acaba?..
Başka bir ülkenin yurttaşı ise ve istediği harf o ülkenin alfabesinde varsa, istediği adı alsın isteyen; karışan mı var? Alfabemize, dilimize kendimize sahip olalım yeter!.. mas 13.5.10
“Kültürel yozlaşmadan ancak; halkımızdan sevgimizi esirgemeden, el ele tutuşarak, Türkçe düşünüp, Türkçe yaşayarak kurtulabiliriz…” (Yılmaz Karahan)
Dil Bayramınız Kutlu Olsun
İkinci Dünya Savaşı sürecinin gerilimli günlerinde Almanlar Alsas bölgesine el koyar. Fransız ağırlıklı bölgede aldıkları ilk karar şu olur:
“Yarından itibaren okullarda Fransızca eğitimin kaldırılması!”
O gün ders veren Fransızca öğretmenlerinden biri öğrencilerine şöyle seslenir:
“Çocuklar bugün çok üzgünüm. Bu, son Fransızca dersim. Sizden istediğim dilinizi kesinlikle unutmamanız. Hangi esaret zinciri altında olursanız olun, dilinizi unutmadığınız sürece, anahtar sizin elinizde demektir.”
Dil, bir ulusun varlığını sürdürmesinde en önemli unsurlardan biri. Avrupa’nın doğusu ile batısı arasında sıkışıp kalan Polonyalıların, tarihte yüzlerce yıl devlet kuramamış olmasına karşın, ulus olarak ayakta kalmasında en önemli etkenin dilini unutmaması olduğu söylenir. Türkçemizin Anadolu’daki ilk kilometre taşlarından biri 15 Mayıs 1277’de, bundan 733 yıl önce Karamanoğlu Mehmet Bey’in Türkçeyi yönetim katlarının başlıca dili ilan etmesidir. Türkçenin, bin yıldır Anadolu’da kurulan beylikler, devletler katındaki yeri bir yana, halkın içinde yaşaması en büyük gücü oldu. Yunus Emre’den Karacaoğlan’a güçlü ozan tabakası Türkçeyi verimli bir ormana çevirdi. Nasıl, atmosferin üstünde dünyayı koruyan bir ozon tabakası varsa, Anadolu’da da Türkçeyi koruyup güçlendiren bir ozan tabakası var!
Osmanlı’nın yönetim için oluşturduğu imparatorluk dilinin yanında halkın dili Türkçenin varlığını korumasında önemli etken ozanlar oldu. Halkın sorunlarını en etkili şekilde dile getirmeleriyle, ozanlar için Anadolu’nun ilk gerçek gazetecileri dersek abartmış olmayız
Atatürk Devrimleriyle birlikte Türkçemiz tarih, toplum ve devlet kimliğine kavuştu.
Atatürk’ün 1 Kasım 1928’de başlattığı Harf Devrimi’nin ardından düzenlenen Dil Kurultayları tam bir Dil Devrimine dönüştü. Atatürk’ün okuduğu kitaplar arasında dile ilişkin olanlar önemli bir yer tutuyor. Yazının başında aktardığımız örnek bağlamında Atatürk, dilin önemini en iyi bilen dünya liderlerinden biriydi. Kimi anlatımlarda söylenen odur ki Atatürk’ün, 10 Kasım’a giden günlerde dile getirdiği konulardan biri şudur:
“Dil alanındaki çalışmaları ihmal etmeyin.”
Atatürk, dil çalışmalarına o kadar çok önem verdi ki, III. Dil Kurultayı’nın ardından 1937’de kendi el yazısı ile geometri sözcükleri üretti. İşte Atatürk’ün kendi çalışmalarıyla dilimize kazandırdığı o sözcüklerden bazıları: Uzay, boyut, yay, çember, açı, düzey, üçgen, oran, artı, eksi, toplam, çarpı, eşkenar, konum...
Atatürk, Türkçenin gücünü geometrik olarak arttırdı desek yeridir. Türkçe, sözcük üretmeye en uygun dillerden biri. Kaldı ki bir dil sadece koruyarak değil, aynı zamanda çoğaltılarak güçlü tutulur. Türkçemiz gelişimi içinde sancılı dönemlerinden birini yaşıyor.
Hem yabancı sözcüklerin kuşatması altında, hem kendi içinde erozyon var. Şinasi, 1860’ta Tercüman-ı Ahval gazetesini kurduktan sonra halka yeterince ulaşamadığını görüp, olabildiğince çok Türkçe sözcük kullanma çabasına girdi. Yazılarında Türkçe sözcüğe en çok ulaşabildiği oran yüzde 33 oldu. Oran 60’lı yıllarda yüzde 70’e çıktı. Devamında yüzde 80 oldu.
Araştırma verileri ışığında dilbilimcilerin üzerinde birleştikleri bir gerçek şu:
Ortalama yüzde 92 Türkçe sözcükle, dilimizi en iyi kullanan yazar Oktay Akbal. Türkçemiz, altını çizdiğimiz sorunları, kendi gücüyle, onu iyi kullananların gücüyle aşacak.
Dil, sadece iletişim, anlaşma aracı değildir. Aynı zamanda yönetim gücüdür. Çin yönetimi çıkmaza girince Konfüçyüs’ten yardım istemişler. Konfüçyüs, “Her şey bir yana, önce dili düzeltin” demiş, devam etmiş:
“Dil bozulunca toplumla ilişkiler de bozulur. Yönetenlerle toplum arasındaki bu bozukluk tüm olumsuzlukları da beraberinde getirir.”
Türkçenin Anadolu toprağına yerleştiğinin ilan edildiği 15 Mayıs 1277’nin yıldönümü kutlu olsun! Kaynak: İlk Kurşun (yazarı belli değil)
TÜRKÇE VE TİCARET YASASI
Türkçe yazıp konuşurken, “bir linkde mevcut” bildiriminde olduğu gibi, ‘bile, dahi’ anlamına gelen, ‘da, de’ eklerinin ayrı yazılması gerektiğini belirtsem bir faydam olur mu acaba? Öte yandan, “bu link Türkçemizi Canlandırma Derneği’ne ait olan sitenin linki” yerine, ‘göbek bağı’ dediğimiz gibi, “bu ilişim (bağ) Türkçemizi Canlandırma Derneği’nin öbek bağı” ya da öbek ilişimi desek ve öyle yazsak ne dersiniz?
Aşağıdaki iletide gözüme takıldı, ‘kampanya’ sözcüğü. Bir işyeri ucuzluk yapıyor, ‘indirim’ diyeceği yerde ‘kampanya’ diyor. Bir halk yoklaması yapılacak, ‘kamuoyu yoklaması’ denecek yerde ‘kampanya’ deniyor. Türkçenin doğru ve düzgün kullanımı için bir girişimde bulunuyoruz, ‘benimsetme, tanıtma, yayma dönemi, etkinlik girişimi’ gibi anlamlı Türkçe bir sözcük/kavram yerine, ‘kampanya’ adlı (‘SNALUBMA’ değil) cankurtarana sarılıyoruz… Batı dillerinden benimsenen (!) ‘kampanya’ aslında, etkinlik, etkinlik dönemi (propaganda = benimsetme, tanıtma, yayma dönemi), etkinlik girişimi anlamlarında kullanılmaktadır. İngilizce ‘campain’ karşılığı olan ‘kampanya’ sözcüğünü işine geldiği gibi kullanan da çok… Türkçemize, anlamlı dilimize olan duyarlılığımızın daha hızlı artmasını ve gerekli tepkilerin tam yerinde, zamanında ve uygun biçimde yapılmasını dileriz.
“…belki bilenleriniz vardır fakat her ihtimale karsı ben yine de gönderiyorum.
http://www.turkcan.org bu link Türkçemizi Canlandırma Derneğine ait olan sitenin linki. Ayni zamanda Türkçe Kampanyaları ile ilgili http://www.turkcekampanyalari.org/ bir linkte mevcut. Lütfen bu linkleri inceleyin ve sitelerin gerekli yerlere yayımını yapın H. Ü.”
“…http://arsiv.sabah.com.tr/ adresindeki Türk Dil Kurumu'nun duyarlılığı ile ilgili haber ve ayni konuda Dil Derneği’nin çabaları üzerine aşağıdaki not düşülebilir:
Ticarette Türkçe kullanılmasını zorunlu kılan Ticaret Yasası var. Sözgelimi, bir yabancı isimli şirket kurmak isterseniz, ticaret odasından izin alamazsınız. Sözgelimi haberde anılan Alice Village, Almondhill, Andromeda, Qantium, Sinpaş Aqua City, Villa Mare, Yeshill Göktürk gibi adlar için yasa gereği izin verilemez. O tabelalarına yabancı ad yazanlar, izin aldıktan sonra tabelada adlarını değiştiriyor.
Yasağı belediyeler dikkate almıyor. Bu anlamda sonuçta birisinin yasayı izlemesi ve uygulatması gerekiyor. Vatandaşın şikâyeti ise yarar mı, hukuken bilemiyorum? Ama toplumsal bilinç açısından bir kampanyanın hemen her kurumun benimseyerek vereceği destekle daha yararlı olabileceğini düşünmekteyim; çünkü toplumsal bilinç olmazsa, yarın gene birilerinin tabelasına yabancı ad vermeyeceğini kimse söyleyemez.
Sadece yasanın bulunması değil, o yasayı uygulayacak bilinçte insanların o kuşakta bulunması da önemlidir. O nedenle Dil Derneği’nin, TDK'nin ya da bir başka kurumun başarılı çalışmalarının, toplumdan uzak kalmasından korkulabilir. M. T. 26.7.7”
“… Önerilerinize katılıyorum. Keşke herkes sizin kadar duyarlı olsa da güzel Türkçemiz güzelliğini yitirmese. Ayrıca gönderdiğiniz diğer bilgiler için de teşekkürler. Osman Taşdemir”
“… Kullandığım Türkçe olmayan kelimelerle ilgili haklı bir eleştiriniz var. Bir daha kullandığım kelimelere daha çok dikkat ederim. (H. Ü.)”
Dil Bayramı Kutlu Olsun!..
Türkçemizin Anadolu’daki ilk kilometre taşlarından biri, 15 Mayıs 1277’de, bundan 733 yıl önce Karamanoğlu Mehmet Bey’in Türkçeyi yönetim katlarının başlıca dili ilan etmesidir. Türkçenin, bin yıldır Anadolu’da kurulan beylikler, devletler katındaki yeri bir yana, halkın içinde yaşaması en büyük gücü oldu. Yunus Emre’den Karacaoğlan’a güçlü ozan tabakası Türkçeyi verimli bir ormana çevirdi. Nasıl, atmosferin üstünde dünyayı koruyan bir ozon tabakası varsa, Anadolu’da da Türkçeyi koruyup güçlendiren bir ozan tabakası var!
Osmanlı’nın yönetim için oluşturduğu imparatorluk dilinin yanında halkın dili Türkçenin varlığını korumasında önemli etken ozanlar oldu.
Halkın sorunlarını en etkili şekilde dile getirmeleriyle, ozanlar için Anadolu’nun ilk gerçek gazetecileri dersek abartmış olmayız. Atatürk Devrimleriyle birlikte Türkçemiz hem tarih, hem toplum, hem devlet içerikli kimliğine kavuştu. Atatürk’ün 1 Kasım 1928’de başlattığı Harf Devrimi’nin ardından düzenlenen Dil Kurultayları tam bir Dil Devrimine dönüştü. Atatürk’ün okuduğu kitaplar arasında dile ilişkin olanlar önemli bir yer tutuyor.
Atatürk, dilin önemini en iyi bilen dünya liderlerinden biriydi. Kimi anlatımlarda söylenen odur ki Atatürk’ün, 10 Kasım’a giden günlerde dile getirdiği konulardan biri şudur:
“Dil alanındaki çalışmaları ihmal etmeyin.”
Atatürk, dil çalışmalarına o kadar çok önem verdi ki, III. Dil Kurultayı’nın ardından 1937’de kendi el yazısı ile geometri sözcükleri üretti. İşte Atatürk’ün kendi çalışmalarıyla dilimize kazandırdığı o sözcüklerden bazıları: Uzay, boyut, yay, çember, açı, düzey, üçgen, oran, artı, eksi, toplam, çarpı, eşkenar, konum...
Türkçe, sözcük üretmeye en uygun dillerden biri. Kaldı ki bir dil sadece korunarak değil, aynı zamanda çoğaltılarak güçlü tutulur. Türkçemiz tarihsel gelişimi içinde sancılı dönemlerinden birini yaşıyor. Hem yabancı sözcüklerin kuşatması altında, hem kendi içinde aşınma var. Şinasi, 1860’ta Tercüman-ı Ahval gazetesini kurduktan sonra halka yeterince ulaşamadığını görüp, olabildiğince çok Türkçe sözcük kullanma çabasına girdi. Yazılarında Türkçe sözcüğe en çok ulaşabildiği oran yüzde 33 oldu. Oran 60’lı yıllarda yüzde 70’e çıktı. Sonra yüzde 80 oldu. Dilbilimcilerin üzerinde birleştikleri bir gerçek şu:
Ortalama % 92 Türkçe sözcükle, dilimizi en iyi kullanan yazar Oktay Akbal. Türkçemiz, altını çizdiğimiz sorunları, kendi gücüyle, onu iyi kullananların gücüyle aşacak. Dil, sadece iletişim, anlaşma aracı değildir. Aynı zamanda yönetim gücüdür. Çin yönetimi çıkmaza girince Konfüçyüs’ten yardım istemişler. Konfüçyüs,
“Her şey bir yana, önce dili düzeltin” demiş ve devam etmiş:
“Dil bozulunca toplumla ilişkiler de bozulur. Yönetenlerle toplum arasındaki bu bozukluk tüm olumsuzlukları da beraberinde getirir.”
(Kaynak: gundemmersin.com/haberdetay.asp?ID=1432 ve İlk Kurşun)
“Kültürel yozlaşmadan ancak; halkımızdan sevgimizi esirgemeden, el ele tutuşarak, Türkçe düşünüp, Türkçe yaşayarak kurtulabiliriz…” (Yılmaz Karahan)
Türkçenin Anadolu’ya yerleştiğinin ilan edildiği 15 Mayıs 1277’nin yıldönümü kutlu olsun!
M. Ali Sulutaş
MSTB Kurucu Başkanı
TÇİD Kurucu Genel Sekreteri
Sevgili öbekdeşim,
Bildiklerini ve elde ettiklerini paylaşanlara teşekkür ederiz. Kaş yaparken göz çıkarmamaya da çaba göstermeliyiz. Bazen Türkçe yazdığımızı sanırız ama, bir çuval inciri berbet ettiğimizin farkına bile varmayız. İşte bir örnek, objectife_takilanlar3.jpg (185k) diye yazılınca Türkçeyi yozlaştırmak isteyenlere çanak tutmuş olmuyor muyuz acaba?
Madem 'objectif' kelimesi özensizlik sonucu dağarcığımıza 'objektif' olarak girmiş, hiç değilse 'objektife takılanlar' diye yazılmalıydı, ‘objectife_takilanlar’ diye değil. Aslında bu, 'gözümüze takılanlar', 'gözümüze ilişenler', 'gözümüzü okşayanlar' gibi daha özgün bir başlık verilebilirdi. Lütfen alınmayın, duyarlı bir yurttaş olarak amacım yol göstermektir...
Paylaşmaya, uyarmaya ve yol göstermeye devam...
M. Ali Sulutaş, Öğrenciliği hiç bitmeyen bir eğitimci Ek: ÖG
“nedeni ile” diye yazılanları birleştirip ‘nedeniyle’ diye yazıveriyorum. “Öyle ise” de doğal olarak ‘öyleyse’ biçimine giriveriyor.
Objectif mi objektif mi? Yoksa başka bir şey mi?
Dostları ilə paylaş: |