EZRUH
Ürdün'de Amman'a bağlı bir köy.
Bugün Üzruh denilen bu yer, Ürdün'ün güneyindeki Maan ile eskiden Nabatî-ler'İn başşehri olan Petra arasında bir Roma ordugâhı idi. Suriye topraklarından geçen iki önemli ticaret yolundan en eskisi Ezruh'a uğruyordu. Bu yolun miiâ-dî 105 yılına kadar kullanıldığı bilinmektedir513. Câhiliye döneminde Mekke-Suriye arasında gidip gelen Kureyş ticaret kervanları Ezruh'a uğrardı. Arabistan, Mısır ve Suriye'yi birbirine bağlayan yollarda rehberlik ve kervan muhafızlığı yapan Cüzam kabilesi de bu yörede oturmaktaydı. Bizans nüfuzu altında yaşayan ve aslen yahudi olduğu söylenen Ezruh halkı Mûte Savaşında İslâm ordusuna karşı savaşmıştı514. Tebük Seferi sırasında Ezruh temsilcisi Eyle piskoposu ile birlikte Hz. Peygamber'in huzuruna gelmiş ve yılda 100 dinar cizye karşılığında himaye edilmeyi kabul etmiştir. Resûl-i Ekrem de kendilerine bunu belirten bir ahidnâme vermiştir.
Hz. Ali ile Muâviye arasında cereyan eden Sıffîn Savaşı'ndan sonra seçilen hakemler önce Dûmetülcendel'de, ardından da Ezruh'ta toplanıp görüşmüşlerdir. Burası bir ara Hâricîler'İn sığınağı olmuş, bir rivayete göre de Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hasan Muâviye'ye burada biat etmiştir.
Müslüman coğrafyacıların verdiği bilgilere göre Ezruh zamanla Belkâ veya Şerât bölgesinin önemli şehri haline geldi. XI. yüzyıla kadar Hâşimî mevâlîsinin yerleşim yeri olan Ezruh Haçlılar'ın bölgeyi ele geçirmesinden sonra yaptıkları katliam, göçe zorlama gibi muameleler neticesinde önemini tamamen kaybetmiştir. Roma karargâhından kalma kale ve duvar kalıntılarının fotoğrafları Domaszevvski tarafından yayımlanmıştır. Bugün Maan'ın ötesinde Ezruh (Üzruh-Adroa) adını taşıyan bir demiryolu istasyonu vardır.
Buhârîve Müslim'de yer alan Hz. Peygamber'in cennetteki havuzuyla ilgili bir hadiste Ezruh Cerbâ İle birlikte zikredilir515.
Bibliyografya:
Buhârî, "Rikâk", 53; Müslim. "Fezâ'il", 34-35; Vâkıdî. el-Meğazı, III, 1031-1032; İbn Hi-şâm. es-Sîre, II, 525; İbn Sa'tj. et-Tabakât, 1, 289-290; Belâzürî, Fütûn (Fayda), s. 85, 99; Taberî. Târîh (Ebül-Fazl), III, 108; V, 57, 66, 324; Hemdânî, Ştfatü Cezîreü'l-'Arab516, Riyad 1397/1977, s. 272; Hududu I-'âlem (Sutûde}, s. 173; Makdisî, AhsenH't-tekâsîm, s. 54, 155; Bekri, Mu'cem, I, 130; Yâküt. Mu'cemü't-büldân, , 129-130; Rudolf E. Briinnow - A. V. Domaszewski, Die Prouincia Arabia, Strassburg 1904-1905, I, 431, 443; Cevâd Ali. el-Mufaşşal, III, 58; VI, 595; Keh-hâle, Mu'cemü kabâ'ili'i-'Arab, Beyrut 1402/ 1982, I, 174; Hamîdullah, el-Veşâ iku's-siyâ-siyye, Beyrut 1405/1985, s. 118-119; a.mlf., İslâm Peygamberi (Tuğ), I, 328, 611; Köksal, İslâm Tarihi (Medine), IX, 227-228; Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayrı Müslimler, İstanbul 1989, s. 119, 124; H. Lammens. "Ezruh", İA, N, 443-444; a.mlf. - L. Veccia Vag-lieri. "Adhruh", El2 (İng.), I, 194.
EZVAC-I TÂHİRAT517
F
FA
Arap alfabesinin yirminci harfi.
Osmanlı ve Fars alfabelerinde yirmi üçüncü. Latin asıllı bugünkü Türk alfabesinde yedinci harf olup "fe" diye söylenir. Birçok yazı sisteminde aslî sesler (fonem) arasında yer almayan f Ural-AI-tay, Hint-Avrupa ve Sâmî dil ailelerinin bazı kollarında p, ph ve w seslerinden türemiş görünmektedir; dolayısıyla yerini bazan dudak-diş fonemlerinin sada-lısı (cehrî, sonore) olan Vye, bazan dudak seslerinden "b"ye. "p"ye veya çift dudak sesi "w"ye, bazan da nefesli dudak seslerinden "bh", "ph"ye bırakır; meselâ Yunan, Ermeni, Sanskrit, Tibet ve Kore dillerinde f yerine ph kullanılır. Eski Mısır, Kıbrıs ve Numidya dilleri ile İber-ce, Çince ve Japonca'da ana sesler arasında sayılan "f"ye genel Türk dilinin ana sesleri arasında bulunmadığı için Orhun ve Yenisey kitabelerinde rastlanmaz; Latince'ye de eski Sâmî dillerdeki "vav"-dan dönüşerek geçmiştir.
Fâ Arap alfabesinin ilk noktalanan harf-lerindendir ve noktası yalnız Mağrib yazısında altına, diğer İslâmî yazıların tamamında ise üstüne konulur. Arapça'da hurûfü'l-mebânîden (ana sesler, radicals) sayılan fâ harfi dudak ünsüzlerinin (hurûfü'ş-sefeviyye, labiale) sert ve sa-dasız (mehmûs, sourd) şekli olup üst ön dişlerin alt dudağa bastırılarak nefesin sürekli verilmesi suretiyle çıkarılır; sızmalı ve titreşimsiz, zayıf sesli bir dudak-diş fonemidir. Fil ölçüsünün (vezin) birinci harfini teşkil ettiği için bu vezindeki kelimelerin ilk harfi "fâü'1-fiT adını alır. Kelimelerin aslî harfi olarak geldiği gibi bir başka aslî harfin yerine bedel olarak, bazan da atıf, cevâ-bü'ş-şart vb. nin önüne zait olarak gelir518. Meselâ aslî harf olarak fi'l ölçüsünün ilk, ikinci ( i" kufi) ve üçüncü harfi konumundadır. Bedel olarak "se" ünsüzünün yerini alabilir: "Sunime" yerine "fümme", "cedes" yerine "cedef", "sûm" yerine "fûm" ( tf) gibi. "İn tuhsin ileyye falla-hu mücâzîke" (Eğer bana iyilik edersen seni ödüllendirecek olan Allah'tır) ifadesinde f, bir isim ve cevap cümlesi olan "Allâhu mücâzîke'nin önüne, şart ile sonuç (cevâbü'ş-şart) arasında irtibatı temin etmesi için gerekli görülüp zait olarak getirilmiştir. Burada "fâ"nın gerekli görülmesinin sebebi, normalde şart ve sonuç kipindeki cümlelerde, biri diğerinin meydana gelmesine yol açacak İstikbal bildiren iki fiil cümlesi bulunurken söz konusu örnekte sonuç cümlesinin fiil değil isim cümlesi olmasıdır. Çünkü isim cümlesi aradaki irtibat temin edememekte, bu görev için bir atıf edatına ihtiyaç duyulmaktadır. Gramerciler edatlar arasında yalnız fâ harfine bu görevi yüklemişlerdir519. İstikbale yönelik şart cümlelerinde fâ edatı, yukarıdaki örnekte ve, "İn küntüm tuhib-bûna'llâhe fettebiünî yuhbibkümu'llâh" Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin) âyetinde520 olduğu gibi şartın sonucunu gösteren cümlelerin başına gelmekte, "lev" ile başlayan şart cümleleri için ise mazi anlamı taşıdıklarından dolayı kullanılmamaktadır.
Bir edat olarak Kur'ân-ı Kerîm'de 2987 yerde geçen521 fâ harfi emir, nehiy, soru, dua, temenni, beyan ve olumsuzluk bildiren cümlelere cevap teşkil eden gizli "en" ile nasbedilmiş mu-zâri fiillerin başında kullanılır ve iki ayrı cümlenin anlamını tek bir cümlede toplar. Meselâ, "Lâ teştümhu feyeştümek" (Ona küfretme ki o da sana küfretmesin) gibi. "Sâiden", "kat", "hasbü" gibi kelimelerin başında ise tezyin için zait olarak kullanılır522. Fâ Arap dilcilerini ve usûl-i fıkıh âlimlerini çok yakından ilgilendirir; çünkü bir cümlede bulunup bulunmaması çok farklı mâna ve hükümlerin çıkarılmasına sebep olmaktadır.
Türkçe'ye girmiş bazı yabancı kelimelerde p ve v ile yer değiştirdiği görülen523 harfi ebced hesabında seksen sayısına tekabül eder. Sıralama ve sınıflandırmalarda 7 rakamı, nota işaretlerini harflerle gösteren sistemde de "fa" sesi yerine kullanılır.
Bibliyografya:
Lisânü'l- Arab, "fâ5" md.; Tâcü'l-'arûs, "fâ1" md.; Lane. Lexicon, VI, 2321-2323; Kâmûs-ı Türkt, II, 975; Türk Lugatı, III, 602; Nedim Mar-'aşlı — Üsâme Mar'aşlı, eş-Şıhâh fi'l-luğa ue'i-culûm, "tâ'° md.; İbrahim Enîs v.dğr, ei-Mucce-mü'l-uastt, "fâ*" md.; M. Saîd İsber — Bilâl Cü-neydî. eş-Şâmil, "tâ'" md.; J. W. Redhouse. A Turkish and Engiish Lexicon, "t" md.; Halil b. Ahmed. ei-Hurûf524, Kahire 1969, s. 30; İbn Cinnî. Sırru şınâ'ati'l-i crâb (nşr. Hasan Hindâvî), Dımaşk Î985, i, 247-276; Kâlî. el-Emâlî, Beyrut, ts., li, 34-35; Meh-med Zihni. el-Muktedab525, İstanbul 1981,s.222, 334-338, 341; Alphabete und Schriftzeichen des Morgen-und des Abenlan-des, Berlin 1969, tür.yer.; Ali Kemal Belviranlı, Tecuid, Konya 1980, s. 16; S. Moscati. An Intro-duction to the Comparatiue Grammar of the Semitic Languages, Wiesbaden 1980, s. 24-27; İsmail Ahmed Amâyire — Abdülhamîd M. es-Seyyid, Mu'cemü't-edevât ue'z-zamâ'ir fi'l-Kur’â-ni't-Kerfm, Beyrut 1986, s. 278-331; B. Mcritz. "Arabistan (Yazı)", İA, I, 500; A. Schaade, "Fa", a.e., İV, 445; H. Fleisch. "Fâ'", E!2 (İng.), II, 725; Yusuf Çotuksöken, "F", TDEA, 111, 137.
Dostları ilə paylaş: |