Bibliyografya:
VVensinck. el-Mu'cem, VİN, 326; Müslim. "Cennet", 26-32; Tecrid Tercemesi, X, 60-75; Bakî, Diuan (haz. Sadettin Nüzhet Ergun, Bakî Hayatı ve Şiir/eri içinde), İstanbul 1935, s. 160; İstah-rt. Mesâlik (Abdülâl), vr. 2b, 43", 47a; Matrakçı Nasuh, Sefer-i Irâkeyn, vr. 22», 23", 6lb; Mehmet Özbek. Folklor ve Türkülerimiz, Ankara 1975, s. 263; Nurettin Albayrak, Folklorumuz ue Erzincan, Erzincan 1983, s. 142-143; Metin Akar, Türk Edebiyatında Manzum Mi'rScnâ-meler, Ankara 1987, s. 280-283, 352-353; Saim Sakaoğlu. Efsane Araştırmaları, Konya 1992, s. 75-76; Nâmık Açıkgöz, "Dîvân Şiiri'nde Fırat Nehri", Lâle, sy. 5, İstanbul 1987, s. 22-25; Dihhudâ. Luğatnâme, XXI, 90-91; Süleyman Hayri Bolay, "Âdem", DİA, 1, 360; Abdurrahman Küçük. "Arz-ı Mev'ûd", a.e., III, 442-444.
Siyasî ve itikadî mezhepler için kullanılan bir terim.
Fırka kelimesi (çoğulu firak) sözlükte "ayırmak, bölmek; açıklayıp hükme bağlamak" mânalarına gelen fark kökünden isim olup insanlar arasından ayrılmış belli bir grup ve topluluğu ifade eder. Terim olarak, İslâm fikir tarihinde kendilerine has siyasî düşünce veya itikadî telakkilere sahip bulunan gruplar için "siyasî akım" (bir nevi parti) ve "itikadî mezhep" anlamında kullanılmıştır.
Kur'ân-ı Kerîm'de çeşitli anlamlarda yer alan "fark" kökenli kelimeler içinde "gruplara ve parçalara ayırmak, bölmek" anlamındaki tefrik ve "ayrılmak, bölünmek" anlamındaki teferruk kavramları genellikle dinde ve sosyal hayattaki bölünmeyi ifade etmekte ve bunun çok zararlı olduğunu belirtmektedir. Yine Kur'-an'da "grup ve topluluk" mânasına gelen ferik de yirmi dokuz yerde geçer ve genellikle tasvip edilmeyen bölünmelere işaret eder. Fırka ise sadece bir âyette545 yer alır ve müs-lüman toplumlarda köylü-şehirli, sivil -asker gibi tabii olarak oluşan kesimleri ifade eder546. Fırka kelimesiyle birlikte aynı kökten türeyen fiiller hem sözlük mânasında, hem de dinî ve içtimaî ayrılığın kötülenmesi anlamında birçok hadiste de kullanılmıştır.547
Ahmed b. Hanbel548, Ebû Dâvûd549; Tirmizî550, İbn Mâce551 gibi muhaddislerce rivayet edilen ve ümmetin yetmiş İki fırkaya ayrılacağını haber veren, sıhhati ve farklı muhtevası üzerinde eski ve yeni âlimlerce çeşitli tartışmalar yapılan hadisin, fırka kelimesinin İslâm literatürüne girmesine zemin hazırladığını söylemek mümkündür. Bunun yerine nlhle (çoğulu nihai (ve makale (çoğulu makilât) kelimelerinin de kullanıldığı görülmektedir.
Hadis kitapları dışında akaid, kelâm ve mezhepler tarihi alanındaki eserlerde erken dönemlerden itibaren fırka kelimesi terim anlamıyla kullanılmaya başlanmıştır552. III. (IX.) yüzyılın ikinci yarısında yaşayan Nevbahtî'nin Fıraku'ş-ŞıV-sı ile Sa'd b. Abdullah el-Kummî'nin el-Makâîât ve'1-hrak'ı buna örnek teşkil etmektedir.
"Yetmiş üç fırka hadisi'ne ait rivayetlerin çoğunda yetmiş iki fırkanın cehennemde, birinin cennette olduğu belirtilirken bir kısmında "necatta olma" ifadesi veya "necata ulaşan" tabiri kullanılmıştır553. Kur'ân-ı Kerîm'de cehennem (nâr) mukabilinde "cennet" anlamında necat kelimesi geçtiği gibi554 bu kökten türeyen birçok kelime de aynı veya yakın mânalarda yer almaktadır555. Bundan dolayı olacaktır ki erken dönemlerden itibaren "ebedî kurtuluşa eren grup" anlamında fırka-i nâciye tabiri kullanılmaya başlanmıştır. Meselâ IV. (X.) yüzyılda yaşayan Hanbelî fakih ve muhad-disi İbn Batta, muhafazakâr Selef akidesini savunmak amacıyla kaleme aldığı eserinin adında bile "el-fıraku'n-nâ-ciye" tabirine yer vermiştir.556
Dostları ilə paylaş: |