Türkiye Günlüğü Yaz 2004


ABD’nin bugün sergilediği küresel gücü, bugün yarattığı kaynaklarla değil, gelecekteki refahını ipotek ederek, “el kesesinden” finanse etmesi çok önemlidir



Yüklə 345,12 Kb.
səhifə3/5
tarix26.08.2018
ölçüsü345,12 Kb.
#75114
1   2   3   4   5

12. ABD’nin bugün sergilediği küresel gücü, bugün yarattığı kaynaklarla değil, gelecekteki refahını ipotek ederek, “el kesesinden” finanse etmesi çok önemlidir
Peki, bir toplum’da, gelecekte üretilecek satın alma gücü ile geri ödenmek üzere bugün dışarıdaki dünyadan borç alınarak, bugün üretilen satın alma gücünden fazlası niye bugün harcanmak istenir? Niye, gelecekteki refah bugüne taşınmak istenir?
Açıktır ki bu da, toplumsal tercihleri, bir toplumun bu günkü imkanları, ihtiyaçları ve ihtirasları ile gelecekteki imkanları, ihtiyaçları, ihtirasları hakkındaki beklentileri arasındaki ilişkileri gündeme getirir. Toplumlar, kültürler, ulusal siyasi sistemler, gerçekten de parlak iktisadi gelecek vaat ettikleri için, korkmadan yıllar boyunca cari hesap açığı verip gelecekteki satın alma gücünü şimdiki zamana taşıyor olabilir. Ama toplumların gerçekçi olmayan yanlış hesaplarla, sonunda iflas veya hacir altına alınma süreçlerine yol açacak savurganlık ve hesapsızlık içinde borçlanıyor olmaları ihtimali de vardır. Tarih, sayı saymasını bilmeyen, hayalci siyasi kadroların yönettiği devlet sistemlerinin, ülke içinde ve dışında girişilen maceraları el kesesinden finanse etmek için, ulusal ekonomilerinin üst üste yıllarca borçlanmasına yol açtıkları örneklerle doludur.
1980’den beri dünyada en büyük dış cari hesap açığını veren ülke ABD’dir (bakınız Tablo 1 ve Tablo 2). ABD açığının ABD Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’na (GSYH) oranı, 1990’larda % 1 ila 1.5 arasında seyrettikten sonra, 2000’de % 4, 2003’te ise % 5’e çıkmıştır. 2003’te ABD’nin verdiği cari açık 542 milyar dolardır. ABD açığı geçen yıl bütün dünyada verilen cari hesap fazlalarının toplamının % 74’ünü emmiştir.
ABD’nin dünya cari hesap fazlalarının çok büyük bir bölümünü kullanmakta olması durumu, sadece iktisadi değil siyasi sonuçlar ve açılımlar açısından da önemlidir. Bir toplum, bir devlet, bir ulus (?) olarak Amerika Birleşik Devletleri gerçekliğinin, aynı anda hem iktisadi gücünü, hem de iktisadi zaafını sergileyen çarpıcı bir durumdur bu. ABD’nin, tarihi olarak düşük faiz hadlerinde bile, bu kadar büyük ölçekte (başta dolar olmak üzere) finansal varlık satarak bu kadar çok borçlanabilmesi, dünyanın geri kalan kısmında bulunan ve ellerindeki satın alma gücünü geleceğe taşımak için finansal varlık arayan iktisadi aktörlerin, Amerika’nın geleceğine dünyanın geri kalan kısmının geleceğinden daha çok güvendiğini göstermesi anlamında, Amerika’nın gücünü sergilemektedir. Öte yanda, ABD’nin bugün siyaset sahnesinde oynadığı küresel rolü, bugün yarattığı kaynaklarla değil, gelecekte yaratacağı kaynaklarla, yani bir anlamda gelecekteki refahını ipotek ederek oynamakta olduğunu göstermesi açısından da, ABD gücünün sınırlarını, kısıtlarını işaret etmektedir.
13. Finansal piyasalar, bu piyasalardaki baş döndürücü küreselleşmeye rağmen, aynı zamanda dünyadaki iktisadi bütünleşmenin kırılgan fay hattını oluşturmaktadır

Para, döviz, mevduat, hisse senedi ve benzeri finansal varlıklar kendiliğinden insan refahına katkıda bulunmaz. İnsanlar finansal varlık yiyip içemez, tüketemezler. Finansal varlıklar sadece ve sadece insanların tüketebilecekleri mal ve hizmetleri satın alma gücünü taşıdığı için değerlidir. Kendisi insan ihtiyaçlarının karşılanmasında doğrudan işe yaramayan ama doğrudan işe yarayan başka varlıkları satın alma gücünü taşımakta özellikle işe yarayan varlıklara çok eskiden beri ihtiyaç duyulmuş ve insanlar binlerce yıl önce ‘para’yı ve daha sonra öteki finansal varlıkları yaratmışlardır.


Bir ekonomide, o ekonomideki iktisadi aktörlerin sahiplendikleri toplam değer, cari üretim dönemi (mesela bir yıl) içinde yeniden ürettikleri mal ve hizmetler akımının değeri (satın alma gücü) ile önceki dönemlerdeki üretim sayesinde biriktirilmiş olan gerçek servet stokunun ve finansal servet stokunun toplamsal değeridir. Kültürler karmaşıklaştıkça ve uygarlık ilerledikçe, i) gerçek varlıklardan oluşan servet stoku cari üretimin değerine göre büyümüş, ii) ve finansal varlıklardan oluşan servet stokunun değerinin hem cari üretimin hem de gerçek servet stokunun değerine oranı artmıştır. Kapitalistleşme, sadece sınıflar arası bölüşümle ilgili bir süreç değildir. Aynı zamanda, kapitalistleşen kültürün, giderek, cari üretimin nispi olarak daha büyük bir gerçek servet ve daha da büyük bir finansal servet stoku üstünde yapılır hale geldiği bir kültür haline dönüşmesidir.
Aşağıdaki tablo 3’te gösterildiği gibi, 2002 yılının sonunda, dünyadaki finansal varlıklar stokunun toplam değerinin 150 trilyon USD’yi bulduğu, bunun da o yılki 32 trilyon USD’lik dünya GSMH’nın 4.7 katı olduğu hesaplanmıştır. Avrupa Birliği’nde finansal varlıklar stokunun değeri GSMH’nın değerinin 6.1 katı, ABD’de 5.1 katı, Japonya’da 6.1 katı, ama gelişmekte olan ülkeler toplamında 2.8 katıdır. Bu tarihte, gelişmekte olan ülkeler toplamının dünya hasılasındaki payı % 23, ama dünya finansal varlıklar toplamındaki payı ise sadece % 10’dur.
İktisadi gelişme, finansal varlıklar sapmalı bir süreçtir. Bu sürecin, ortalama ömrün yetmiş, hatta seksen yılın üstüne çıkması, kişi başına sağlık ve eğitim harcamalarının nispi olarak çok önemli hale gelmesi gibi beşeri, kültürel gelişmelerle ilişkili olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bunun içindir ki, anti-kapitalist “nefret”in, özellikle “finans kapital” nefretinin akılcı ve serinkanlı olmayan demagojik sloganlarının etkili olduğu ortamlar, içinde yaşadığımız dünyayı, bizi bu dünyaya getiren ve geleceğe götürmekte olan süreçleri “görme”mizi engelleyebilmektedir. Bu sloganları aşıp, finansal varlıkların ve bu nedenle finansal piyasaların ve gene bu nedenle finansal kuruluşların, yaşadığımız modernitenin, bu modernitenin geri kalan eksenlerinden ayrıştırılamaz unsurları olduğu “idrak” edilmelidir. Tarih, geriye doğru sökülemez, ve, hoşumuza gitse de gitmese de, böyle bir gelişme patikası izlemiştir.


Tablo 3: Finansal Varlıkların (bonolar+hisse senetleri+banka varlıkları) toplam değeri ve GSYİH’nın değeri, trilyon USD, 2002




Finansal varlıkların değeri

GSYİH’nın degeri

Finansal varlıkların değerinin GSYH’nın değerine oranı, %

Dünya

150,4

32,2

468

AB

52,8

8,7

611

ABD

53,2

10,7

509

Japonya

24,4

4,0

612

Gelişmekte olan ekonomiler

14,9

7,3

282

IMF, Global Financial Stability Report, September 2003, s.141.

Sınırları aşan alış finansal varlık hareketleri, ticaret kadar olmasa da, para kadar eskidir. Bu hareketlerin en büyük kahramanları da, hükümdarlar, devletler olmuştur. Heredot’un Tarihler’i, Pers Helen savaşları sırasında, askeri güç oluşturmak, düşmanı kandırmak yada içinden çökertmek için hükümdarların sınır-aşan finansal varlık (para) aktarmalarının örnekleriyle doludur.17 Kanuni Sultan Süleyman’ın, İspanya’dan kovulan ama Avrupa’nın ö dönemdeki en büyük finans ağlarından birini oluşturan Yahudi Nasi ailesini, ailenin önderi Yusuf Nasi’ye Naksos adasının dukalığını vererek Osmanlı İmparatorluğu’na davet etmesi, tarihimizdeki, yabancı finans sermayesi ve kuruluşlarının ülke içine çekilmesine yönelik teşvik politikalarının çarpıcı ve hayli erken bir örneğidir.18 Daha yakın tarihlere gelindiğinde, Napolyonik savaşlardan Birinci Dünya Savaşı’na kadarki dönemde, bütün dünyada uluslararası finansal varlık ticaretinin hızla arttığı, bir çok ülkenin, bu arada Osmanlı İmparatorluğu da aralarında olmak üzere ekonomik gelişmede geri kalmış ülkelerin, Avrupa’daki önemli finans piyasalarında tahvil, bono ve benzeri finansal varlıklar sattığı da hatırlanmalıdır.


Sınır-aşan finansal varlık alış verişinin tarihi bir hayli eski olsa da, dünyadaki finans piyasalarını birbirine bağlayarak giderek bütünleştiren finansal küreselleşme süreci yenidir. Birinci ivmelenme dönemi Napolyon Savaşları sonrasından Birinci Dünya Savaşına kadardır. İkinci ivmelenme dönemi ise 1950, özellikle 1974 sonrasıdır. Kurumsal değişmeler yanında, elektronik, bilgisayar, uydu, iletişim ve ulaşım teknolojilerinde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hızlanan devrimler de bunda önemli rol oynamıştır.
Dünyadaki finansal varlık piyasalarının birbiri ile bağlanması ve giderek bütünleşmesi anlamındaki finansal küreselleşmenin en önemli göstergelerinden biri, dünyadaki toplam döviz alış verişlerinin hacmindeki artıştır.
İnsanlar, hükümetler başta olmak üzere kuruluşlar, içinde oldukları iktisadi ortamın parasını verip bir başka ekonominin parasını niye satın alırlar? Birinci döviz ihtiyacı, ancak döviz ödenerek satın alınabilecek mal yada hizmete yönelik talepten kaynaklanır. Ki, ticaret bağlantılı döviz işlemleri yakın dönemlere kadar toplam döviz işlemlerinin büyük bir kısmını oluşturmuştur. İkinci olarak, insanlar yada kuruluşlar “yabancı” olarak çalıştıkları bir ekonomide o ekonominin parası ile elde ettikleri faktör gelirlerini yurttaşı oldukları kendi ekonomilerine aktarmak için döviz talep ederler. Bilindiği gibi bu ilk iki ihtiyaçtan kaynaklanan döviz işlemleri, ödemeler dengesi hesap sisteminin cari hesap bölgesinde izlenir. Üçüncü olarak, insanlar, kuruluşlar, bir başka ekonomide o ekonominin parası ile satın alınabilecek gerçek varlıklar, mesela bina, araç, arazi gibi almak için döviz talep ederler. Dördüncü olarak, iktisadi aktörler, dövizin kendisini ve dövizle ifade edilmiş finansal varlıkları, finansal varlık olarak satın almak için yabancı para talep ederler. Son iki ihtiyaçtan kaynaklanan döviz işlemleri, ödemeler dengesi hesaplarının sermaye hesabı bölgesinde izlenilir.
Eskiden dövize yönelik talep çok büyük ölçüde ticaret bir ölçüde de faktör geliri aktarımları ile sınırlı iken, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Doğrudan Yatırımlardan, 1974 sonrasında ise, finansal varlıklara yönelik talepten türeyen döviz işlemleri hızla büyümüş, toplam döviz işlemlerinin çok büyük bir bölümünü oluşturur hale gelmiştir. Aşağıdaki Tablo 4’de, 1977-2004 arasında dünyadaki toplam ortalama günlük döviz işlemleri cirosunda meydana gelen baş döndürücü büyüme gösterilmiştir.

Tablo 4: Dünyadaki toplam günlük döviz işlemleri cirosu, Nisan ayı ortalamaları, milyar USD




Cari kurlara göre

Nisan 2004 kurlarına göre

1977

18




1980

82




1983

119




1986

270




1989

590

650

1992

820

840

1995

1190

1120

1998

1490

1590

2001

1200

1380

2004

1880

1880

Kaynak: Bank of International Settlements (March 2002), Foreign exchange and derivatives market activity in 2001, Triennial Central Bank Survey; (September 2004) Triennial Central Bank Survey of Foreign Exchange and Derivatives Market Activity in April 2004.

Dünyadaki günlük toplam döviz işlemleri cirosu (daily FX turnover), 1977’de 18 milyar USD’den 1998’de 1450 milyar USD’ye çıkmıştır. Artış, tam seksen bir kattır. 1990’lı yılların sonundaki Uzak Asya ve Rusya finansal krizleri ve 2001 Eylül’ündeki vahim olaydan sonra işlem hacmi 1210 milyara gerilemiştir. Ne var ki, dünya finans piyasalarındaki bütünleşme süreci, belirsizlikler taşıyan bir gelecek beklentisinin olumsuz etkilerine rağmen sürdüğü için, bu rakamın 2004’te 1880 milyara çıkamayacağı tahmin edilmektedir.


Finansal küreselleşme ekseni, küreselleşme sürecinin ‘Aşil topuğu’dur. Bütün süreci geriletebilecek temel kırılganlık ekseni finansal piyasalardan geçmektedir. Bunun niye böyle olduğunu görebilmek için finansal varlıkların bazı özelliklerine dikkat etmek yararlı olur


14. Küreselleşme, finansal küreselleşme ve uluslararası para sisteminin çökmesi riski
Bir varlığın finansal varlık olarak değerli olabilmesi için yerine getirilmesi gereken başlıca koşul, sahip olduğu satın alma gücünü zaman ekseninde taşıyabilmesidir. Yani, “değer”ini yitirmemesidir.
Bütün finansal varlıkların alacaklı ve borçlu tarafları vardır. Bir finansal varlığın satın alma gücünün azalması, alacaklıya zarar verirken, borçluyu kazandırır. Mesela enflasyon, bir devlet sisteminin parasını taşıyanların elindeki para ve enflasyon haddi kadar faiz getirisi getiremeyen mevduatların değerini düşürüp, elinde finansal varlık olarak bu parayı ve mevduatları tutanları zarara uğratırken, bu parayı taşıyanlara borçlu olan devlet sistemine, ve net borçları bu para birimi ile ifade edilmiş iktisadi aktörlere kazanç sağlar.
Alacaklıların çıkarı alacaklarının ifade edildiği finansal varlığın (dolayısıyla alacaklarının) satın alma gücünün azalmamasını, borçluların çıkarı borçlarının ifade edildiği varlığın (dolayısıyla borçlarının) satın alma gücünün azalmasını gerektirir. Bu çıkar çatışmasını bir uzlaşma zeminine çeken dinamik ise, borçluların borç alabilmeye devam etme ve alacaklıların da borç verebilecekleri az riskli mahreç bulmaya devam etme ihtiyaçlarının yol açtığı ortak çıkarla ilişkilidir. Bu ortak çıkar, alacak ve borç uçları olan finansal varlıkların satın alma güçlerinin korunmasını sağlayacak iktisadi kararlılık ortamını gerektirir.
Finansal varlık alış verişlerinin, alanın da verenin de bir seferlik, yada kısa süreli Ponzi Game19 benzeri oyunlarla karşı tarafı “kazıklama” peşinde olduğu ortamlarda yapılması, kararlılığı bozar.
Mesela, Türkiye’de bugün de olduğu gibi yıllardan beri ödenemez yüksek reel faizlerle borçlanan bir devlet ile, bu kadar normal dışı yüksek reel faizlerin ancak kumarda görülen, masadan erken kalkma refleksi ile kazanılabileceğini, oyundan erken kaçamayanın canının yanacağını bilerek borç verenler arasındaki finansal alış verişlere bakalım. Bu alış verişlerin hepsi, mesela Türkiye örneğinde söz konusu olan TL’nin ve TL ile ifade edilmiş varlıkların satın alma gücünde ani yada hızlı kayıplar olacağının aslında bilindiği kararsız piyasalarda yapılır.
“Kumarhane benzeri” Ponzi Oyun piyasaları sonunda mutlaka çöker. Borcun ifade edildiği varlığın satın alma gücünün düşmesi sayesinde borcunun yükünden kurtulmak peşinde olan borçlu, normal fiyatlarla finansal varlık satın alabilmekte tıkanır. Satın alma gücünü normal üstü getiri hadleri vadeden varlıklarda tutmaya yönelen bir alacaklı da, çok ciddi sermaye kayıplarını göze almak zorundadır. Ki, borç vermek ihtiyacı duyanların hepsi, yüksek riskler ve yüksek getiriler peşinde koşan “kumarbaz”lar değildir. Finansal piyasaların toplam işlem hacminin büyük bir bölümünde, finansal alış verişin borç verenler ucunda, düşük riskle makul getiri elde etmeye yönelmiş olan aktörler de vardır.


  1. Ulusal finansal piyasalar ile küresel finansal piyasalar arasındaki kurumlar ve kuruluşlar asimetrisi

İnsanlar finansal varlık yemez, içmezler. Asıl olan reel varlıklar ve reel piyasalardır. Ama, finansal piyasalar, reel piyasalardaki ödemeler sistemini oluşturur. Olmasa da olabilecek piyasalar değildir. Temel piyasalardır. Finansal piyasaları aksayan ekonomilerde reel piyasalar daha do çok aksar. Finansal piyasadaki nezle, reel piyasada zatürreeye yol açar. Finansal piyasa aksamaları azaltılmamış, sağlam finansal piyasa kurum ve kuruluşları gelişmemiş ekonomilerde dinamik etkililiği olan kaynak tahsis süreçleri işlemez, işleyemez. Bu ekonomiler ciddi krizlerle büyük refah kayıplarına uğrar. 1929 Krizini yaratan ABD ekonomisi, 1970’lerden bu yana Türkiye ekonomisi gibi.


Reel sektördeki firmaların “tedbirli tacir” terbiyesi ile hareket etme alışkanlığı kazanmaları, bu alışkanlık içinde kalmaya şartlanmaları, varlık hakları, rekabet hukuku gibi kurumları ve bu kurumları ayakta tutan ve geliştiren kuruluşları gerektirir. Özellikle, kendi kurumları ve kuruluşları gelişmiş bir “finans piyasası”na ihtiyaç vardır. Çünkü, finansal varlık alış verişi yapan yada bunlara aracılık eden finansal kuruluşlar, sadece finans sektörü değil ekonominin geneli için basiretlilik ve tedbirlilik denetimi yapan bir süzgeç ağı oluşturur. Oluşturmaları gerekir. Finansal firmalar, mesela Bankalar, hane halkları, devlet ve finans dışı iş alemindeki iktisadi aktörlerin birbirleriyle yaptıkları borç alma verme işlemlerinin arkasında yatan hesapları denetleyen son kertedeki akıl ve basireti üretmek görevi ile yükümlüdür. Yükümlü olmaları gerekir.
Bu nedenledir ki, finansal piyasalardaki aktörlerin davranışlarını düzenleyecek kurumlar ve bunları uygulayacak ve geliştirecek kuruluşların varlığı yada yokluğu, dinamik etkililiği sağlayan bir piyasa ekonomisinin varlığı yada yokluğu anlamına gelir. “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim” dedikten hemen sonra “verdimse verdim, ne olmuş?” diye meydan okumanın kurumsallaştığı kültürlerde, finansal piyasalar son kertede iktisadi aktörlerin akıllılık, basiretlilik, tedbirlilik alışkanlıkları içinde kalmalarını sağlamaz. Son kertedeki talanı, hortumlamayı, akılsızlığı, basiretsizliği, tedbirsizliği, liyakatsizliği sağlar. Çok uzun bir süre Türkiye’de olduğu gibi.
Nispi olarak etkili piyasa ekonomilerinde, mesela Norveç, Almanya, Danimarka ve İngiltere gibi ulusal ekonomilerin, yada Avrupa Birliği gibi ulusallığı aşan ölçeklerin finans piyasalari ve finansal alış verişleri, ‘kumar’ (Ponzi Oyun) ve ‘ahlaksızlık’ (moral hazard) ihtimalini azaltmak için ciddi bir şekilde düzenlemiştir. Bu kurumlar ve kuruluşlar kamu hukukunun bir parçasıdır.
16. En tehlikeli “Ponzi Oyun”ların sınır aşan finansal kaynak hareketleri ile oynanmakta olması
Ulusal ekonomiler yada AB, NAFTA gibi ulusallığı-aşan bölgesel bütünleşme alanlarında, iktisadi aktörlerin, özellikle finansal piyasalardaki aktörlerin, basiretli, tedbirli tacir gibi davranmayıp “Ponzi Oyun” oynamaya yönelmelerinin, formel hukuk kuralları başta olmak üzere yeterli kurumlar ve uygulayıcı kuruluşlar ile engellenmesi ve yaptırıma bağlanmasının, kaynak tahsisi süreçlerinin etkililiğinin sağlanması için en önemli koşul olduğunu yukarda vurguladık. Bu görevi üstlenmiş olan kuruluşların başında, ulusal devletlerinin yada AB gibi bölgesel bütünleşme alanlarında, ulusal devletler temelinde gelişmiş olan, ama ulusal devletleri-aşan formel siyasi örgütlenmelerin geldiğini teyit ettik.
Ne var ki, Türkiye, Rusya, Arjantin, Brezilya gibi ülkelerde, ulus devletlerin kendisi, öteki ayağında uluslararası finansal kaynak hareketlerini yönlendiren yabancı bankalar, finansal şirketlerin olduğu “Ponzi Oyun”ların kumarbazları andıran kötü kahramanları olabilmiştir. Uluslar ve ulusallığı-aşan bölgeler arasında meydana gelmekte olan kaynak hareketlerinin dünyadaki toplam işlem hacmi içindeki payının hızla artmakta olduğu ve önemli seviyelere geldiği günümüz dünyasında, ulus devletler ve ulusallığı aşan alanlar arasındaki bu kaynak akışlarında, sahtecilikten başlayıp tedbirsizliğe varan “Ponzi Oyun” oynanması nasıl caydırılacak, nasıl engellenecektir? Yani sınır aşan kaynak hareketlerinin kurumsal matrisi, hangi kuruluşlar aracılığıyla oluşturulacak ve nasıl uygulanacaktır? Piyasa ekonomilerinde kaynak tahsis süreçlerinin etkililiği sağlamakta kritik bir sorumluluk taşıyan ulusal hükümetlerin, finansal küreselleşmenin sağladığı imkanları tedbirsizce, basiretsizce, akılsızca kötüye kullanmalarının nasıl caydırılacağı, engelleneceği, yaptırıma bağlanacağı meselesi dünya gündeminde önemli bir yere sahiptir.
Son yirmi yıl içinde, Türkiye, Arjantin, Brezilya, Rusya, Kore, Malezya gibi bazı ekonomilerde yaşanılan “finansal” ve “reel” krizler, sınır aşan kaynak hareketlerinde oynanmış olan “Ponzi Oyun”larla ilişkilidir. Bu “Ponzi Oyun”ların oyuncularının bir kısmı, başta bu ülkelerin hükümetleri olmak üzere, krizlerin yaşandığı ülkelerdeki iktisadi aktörlerdir. Bir kısmı da bu kriz ekonomilerine dışardan akan kaynakların geldiği öteki ülkelerdeki, bankaları ve büyük finansal kuruluşlar başta olmak üzere iktisadi aktörlerdir. İşte bu noktada dikkatle altının çizilmesi gereken husus, kurumsal temelleri sağlam gelişmiş bir piyasa ekonomisinde oynanması, mesela bankacılık sistemlerini denetleme kuruluşları gibi “Ponzi Oyun”lar yakalama, engelleme, cezalandırma ile özellikle görevli kuruluşlar var olsa ve görevlerini yapsalardı engellenmiş olabilecek olan bu “oyun”ların, sınır aşan “transaction” eksenleri üstünde oynanabilmiş olmasıdır.
Sınır aşan “transaction” eksenleri üstündeki kaynak hareketlerinin sınırların içinde kalan ulusal yada bölgesel piyasa kurum ve kuruluşları ile denetlenmesi yetmemektedir. Bu yetersizlik meselesi, ulusal hükümetlerin “Ponzi Oyun” oyuncusu olabilecekleri meselesinden mantıken ve olgusal olarak bağımsızdır. Sınır aşan işlemlerin taraflarını oluşturan iktisadi aktörlerin sınır aşan bu “transaction”larında, sahtecilikten tedbirsizliğe varan tavır ve davranışlardan caydırılmaları, kurumsal normlara aykırı girişimlerin yakalanması, engellenmesi ve cezalandırılması da, küresel ekonominin doldurulması gereken bir kurumsal boşluğu olarak önümüzde durmaktadır.
Acaba IMF, sınır aşan finansal “transaction”lar alanında, sahtecilikten tedbirsizliğe varan yanlışları engelleme işlevini yerine getirmeye yönelik bir küresel kuruluş gibi görülebilir mi?
Bu soruya kategorik olarak evet demek zordur. IMF, uluslararası ödemeler sisteminin sürdürülmesini, ulusal para sisteminde döviz kurundan kaynaklanan geçici sıkıntı yaşamakta olan ülke hükümetlerine yapılacak yardımlarla kolaylaştırmaya yönelik bir işlevle yola çıkmıştı. 1950’ler, 1960’lar, hatta 1970’lerde ulusal ekonomilerde yaşanılan döviz kuru sorunları, çok büyük ölçüde, ödemeler dengesinin cari hesap kalemleriyle, ki büyük ölçüde dış ticaretle ilişkili idi. Bu dönemlerde de, döviz ve para piyasaları sıkıntıları, söz konusu olan ülkelerde hükümetlerin iktisat politikalarında düzeltmeler yapılmasını gündeme getiriyordu. Ama, sınır aşan finansal hareketlerle oynanan “Ponzi Oyun”ların oynanabileceği bir finansal bütünleşme ortamı söz konusu değildi.
IMF, 1980’li, 1990’lı, 2000’li yıllarda, mesela Türkiye, Kore, Arjantin, Brezilya’da yaşanılan ve sınır aşan finansal kaynak hareketleri ile büyük ölçüde ilişkili “kriz”lere, krizden çıkmak isteyen ulusal hükümetlerin daveti üzerine, kriz başladıktan sonra müdahil oldu. Müdahil olduktan sonra da, Türkiye’de olduğu gibi, bu ekonomilerin mesela bankacılık sistemlerinin “hortumlama kurumu”(!)na dayalı olmaktan çıkartılmasını talep ederek, adeta, uluslararası finans hareketlerinde “Ponzi Oyun” oynanmasını caydırıcı, engelleyici bir rol oynamağa başladı. Ama IMF’in, krizlerin oluşmasına yol açan “Ponzi Oyun”ların oynanmasını kriz olmasını önleyecek bir şekilde caydıran, engelleyen bir konumu ve işlevi yoktu. Hala da yoktur. IMF, başta ulusal hükümetler olmak üzere iktisadi aktörlerin uluslararası finans piyasalarında “Ponzi Oyun” oynamaya yönelmelerini önceden caydıracak, yöneldiklerinde yakalayacak, engelleyecek ve cezalandıracak bir küresel kuruluş değildir.
Üstelik, IMF, krizlere müdahil olma biçimi, tarzı, şekli, prosedürü ile, devletlerarası siyasi ilişkilerde, ABD federal devletinin bir politika aracı gibi kullanabildiği bir uluslararası kuruluş olma özelliğinden sıyrılamamıştır. Bunun temel nedeni, IMF’nin müdahale için kullandığı fonlarda ve yönetiminde Amerikan federal devletinin sahip olduğu ağırlıktır.
Ayrıca IMF’i değerlendirirken, önemli bir tarihi tespit gözden kaçırılmamalıdır. ABD federal hükümetinin ağırlığı, IMF’in Amerikan dış politikasının adeta bir aleti gibi kullanılmasına yol açacak kadar büyük olduğu için, 1980’ler ve 1990’lar Türkiye’sinde olduğu gibi, Amerikan hükümetinin desteklediği ulusal hükümetlerin davulla zurnayla “Ponzi Oyun” oynadığı durumlarda, IMF’in bu hükümetlere destek vermesi, bu kuruluşu, zaman zaman, uluslararası tedbirsizlik, basiretsizlik, akılsızlık oyunlarının bir parçası, öğesi haline getirmiştir.
Yüklə 345,12 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin