Türkiye Ziraatçılar Derneği 2009 Yılı Değerlendirmesi


TZD'nin 2010 yılı beklentileri



Yüklə 102,07 Kb.
səhifə16/16
tarix05.01.2022
ölçüsü102,07 Kb.
#75574
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16
TZD'nin 2010 yılı beklentileri:
Ülkemizi de etkisi altına alan ekonomik krizin reel sektör üzerindeki etkilerinin 2010 yılında da devam edeceği görülmektedir. Dünyada krizin nasıl bir seyir izleyeceği konusunda uzmanlar arasında bir görüş birliği yoktur. Krizin hafifleme belirtileri gösterdiği ve 2010 yılında toparlanma sürecinin başlayacağı görüşünü savunanlar olduğu gibi, krizde yeni bir dalganın gelebileceği yönünde uyarılar da vardır.

Ülkemiz açısından bakıldığında, yılın birinci çeyreğindeki rekor daralmanın yıl sonunda şiddetini kaybettiği görülmektedir. Ancak, burada dikkat çeken nokta, krizin kendisini en şiddetli hissettirdiği ve yüzde 14.3 oranında küçülme yaşandığı dönemde bile tarım küçülmeye direnirken (binde 5 küçülme), daha sonraki iki çeyrekte yüzde 6.6 ve yüzde 2.7 oranında büyümüş olmasıdır.

Benzer bir durum, işsizlik rakamları açısından da geçerlidir. İşsizlik oranı kentsel alanlarda yüzde 13.4 oranındayken, hemen hiç bir sanayi işletmesinin olmadığı kırsal yörelerde örneğin Ardahan’da yüzde 3.7, Kars’ta 4.1, Erzurum’da 6.2 olarak belirlenmiştir. Yine TÜİK'in belirlemesine göre bu dönemde tarımda istihdam saıysı 302 bin kişi artmıştır.

Bu rakamların tarım kesiminde gizli işsizliği perdelediği söylenebilir. Gerçekten de tarımda iş sahibi görünen bir çok insan aile ekonomisi içinde geçimlik işler yapmakta olduğu halde tarım çalışanı olarak görünmektedir. Ancak, bunun bile ne kadar büyük bir nimet olduğu kriz döneminde köyden kente göç eğiliminin tersine dönmesinden ve kentte işsiz kalan bir çok insanın köylerindeki aile işletmeleri içinde geçimlerini sağlamaya yönelmesinden bellidir. Krize karşı aile dayanışması ve geçimlik ekonomi sayesinde açlık tehdidine karşı konulması, içinde bulunduğumuz koşullarda gözardı edilebilecek olgular değildir.
Bu koşullarda, TZD olarak 2010 yılıyla ilgili en büyük beklentimiz, 2009 yılında krize karşı mücadele çerçevesinde hazırlanan destek paketlerinden yararlandırılmadığı gibi, 2009 bütçesinde desteklemeye ayrılmış olan kaynakların da yüzde 10'unun kesilmesiyle büyük bir haksızlık karşısında kalmış olan tarım kesiminin uğradığı bu haksızlığın giderilmesidir.

Tarımsal ürün fiyatlarının girdi fiyatlarındaki artışın kat kat altında kaldığı ve genel enflasyon düzeyine erişemediği de düşünülürse, tarım kesiminde en olumsuz koşullar altında bile çalışan ve üreten çiftçilerimizin ne kadar güç koşullar altında bu çabalarını sürdürdükleri daha iyi anlaşılır. Nitekim, işsizliğin düşük olduğu kırsal yörelerin istatistiklerde yoksulluğun en fazla olduğu bölgeler arasında yer alması bu açıdan sürpriz değildir. 2010 bütçesinde tarıma ayrılan kaynaklar ise aşağı yukarı geçen yıl ayrılan (kesintiden önceki) miktarın aynıdır.

Bu durumda, eğer krizin yıkıcı etkilerini tarım kesiminde de tüm şiddetiyle göstermesi istenmiyorsa, tarım kesimine yıl içinde bir şekilde ek kaynak sağlanması zorunludur.
Tarımsal sektör için söylenenler, bu sektörle çok yakın ilişki içinde bulunan tarımsal sanayi sektörü için de geçerlidir. Geçmişte Tütün Kanunu'nun çıkarılmasından sonra tütün üretiminin nasıl tasfiye edildiği, ardından sigara sanayiinin tamamen dışa bağlı hale gelmesiyle yerli tütün işletmelerinin nasıl kapatıldığı bilinmektedir. Bu sürecin yarattığı olumsuz sonuçları en açık biçimde TEKEL işçilerinin direniş sürecinde görmekteyiz.

Şimdi aynı dönemde çıkarılan Şeker Kanunu'nun yol açtığı benzer sonuçlarla şeker pancarı üretiminde karşılaşıyoruz. Bu süreç, pancar kotalarıyla başlamış, en kârlı şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle devam etmektedir. Özelleştirme süreci başlamış olmasına karşın, henüz ilk grup özelleştirme kararı onaylanmamıştır. Bu durumda, şeker pancarı üretiminin de bitmesini, az gelişmiş yörelerdeki yegane sanayi işletmeleri olan şeker fabrikalarının birer birer kapanmasını, pancar üreticilerinin ve şeker fabrikası işçilerinin işlerini kaybetmelerini istemiyorsak, bu sürece bir dur demek ve alınan kararları gözden geçirmek zorundayız.
TZD'nin yeni yılda yetkililerden en büyük beklentisi bu saydıklarımızdır.

Bunların yanı sıra, TBMM'ye sevk edilmiş bulunan Biyogüvenlik Yasası'nın TBMM'de oylanmadan önce toplum ölçeğinde geniş olarak tartışılması, gelecekte güvenli gıda süreci açısından çok önemlidir.

Bir başka önemli nokta da, TMO'nun korunması ve hububat fiyatlarının bu kurumun ilan edeceği gerçekçi alım fiyatlarıyla korunmasıdır. TMO'nun yanı sıra, büyük bir bölümü hızla tasfiye sürecine girmiş bulunan Tarım Satış Kooperatiflerinin güçlendirilmesi üreticinin korunması açısından çok önemlidir.

2011 yılında uygulanmaya başlanacak olan Havza Bazlı Destekleme modelini, genel yaklaşım olarak olumlu buluyoruz. Ancak, bu modelin nasıl uygulanacağı konusunda fazla bir şey bilmiyoruz. Bu sistemde desteklerin belirli bölgelerde yalnızca belirli ürünlere verilmesi öngörülmektedir. Eğer bu anlayış, o bölgeler dışında, söz konusu ürünü eken çiftçilerin hiç bir destekten yararlanamayacağı anlamına geliyorsa, bu sistem savnulamaz. Çünkü o takdirde söz konusu ürünü, o bölgenin dışında eken çiftçiler tasfiye olur. Bu da hem ürün çeşitliliği hem de üreticinin geçimi açısından kötü sonuçlar doğurur. Geçmişte bazı Latin Amerika ülkelerinde bu tür politikalar uygulanmış, bunun sonucu, o ülkelerin ürün çeşitliliğini kaybetmeleri ve plantasyon tarımı adı verilen bir ya da birkaç ürüne odaklı bir tarımsal yapıya geçmeleri olmuştur.
Ülkemizde hayvancılık da günden güne kan kaybetmektedir. Son dönemde et fiyatlarındaki anormal artışlar ve kayıtdışı et üretiminin kayıtlı üretimi geride bırakması, tehlike çanları olarak kabul edilmelidir.

Bu durumun en başta gelen nedenlerinden biri yem fiyatlarının çok yüksek olmasıdır. Bu bakımdan nasıl tarımsal üreticinin en büyük sorunu girdi maliyetlerindeki büyük artışlar ise hayvancılık yapan üreticilerin de en büyük sorunu yem fiyatlarındaki artıştır. Bu durumda özellikle yem bitkilerinin üretimini Türkiye'de teşvik etmek ve yem fiyatlarında makul bir sübvansiyon uygulamak zorunlu görünmektedir.
Şurası unutulmamalıdır ki, tarım ve hayvancılık sektörü başka sektörlere benzemez. Bu sektörde çalışanlar en zor koşullara direnebilirler, ama bir kez üretimi terk ettikleri takdirde aynı koşullarda üretime başlayacak kimseyi bulmak mümkün değildir.
Türkiye Ziraatçılar Derneği, tüm olumsuzluklara karşın, tüm üreticilerimize ve vatandaşlarımıza daha mutlu bir yıl diler.
Yüklə 102,07 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin