Türkiye’nin Demokrasi Sorunu 2



Yüklə 122,87 Kb.
səhifə2/3
tarix17.11.2017
ölçüsü122,87 Kb.
#31998
1   2   3

Hüseyin Ergün
Sayın başkan değerli arkadaşlar. Bir defa, çok şey öğrendiğim tüm panelistlere çok teşekkür ediyorum. Hemen hemen hepsine katılıyorum. Katılmadığım iki nokta var. 12 Eylül'deki bizim 5 general de bugünkü parti başkanları çok demokratik bir konumdalar. Karşılaştırmama doğru değil, eninde sonunda bu parti başkanları sivil bir süreçten geliyorlar. Ama ben herhalde kendilerine bugünkü meclise atanmış bir meclis dedim, öyle de kabul ediyorum, fakat aynı şey değildir. Bir başka şey bütün tıkanıklıkların sebebi bürokrasi değildir. Bürokrasi elbette dünyanın heryerinde tutucu bir rol oynar. Ama sorumluluk siyasal iktidardadır. Dolayısıyla bütün herşeye katılıyorum demekle birlikte bu şeye katılmıyorum. Türkiye'nin bugün bir demokrasi sorunu yoktur. Çok ciddi söylüyorum. Ne kadar var ise o kadar yoktur. Türkiye 200 yıldır rejim tartışıyor ve bu rejim tartışmasından yorgun düştü. Yorgun düştüğü için de halk geniş ölçüde bu tartışmalarla uğraşmıyor. Hepsi doğrudur, çeteler var, demokratik devlet var. Yargısız infazlar vs. vs. Ama bir demokrasi sorunu yok. Bugün bir savaş içinde yaşıyoruz ve savaş içinde bu salonda konuşuyoruz. Nereye kadar konuşuyoruz, savaşın tarafları hakkında da konuşmuyoruz. Yanlış anlaşılmayı göze alarak bunları söylüyorum. Çünkü bunun sonuçları çok önemli diye düşünüyorum. Ben şunu daha evvel söyleyeyim arkadaşlar: Eğer Türkiye ne zaman siyasetini düzeltirse bu anayasa, bu yasalarını fevkalade demokratik şekle getirilir. Hiçbir şekilde bunların engel olduğu kanısında değilim. Hiçbir şekilde. Bunların engel olmasının ipucu siyasette. Bunlar önemsizdir demek istemiyorum, bunlar düzetilmesin demek istemiyorum. Uzun vadeli bir mücadeleyi göze almanız lazım. Mesele, bugün Türkiye'de siyasetin kirlenmiş tıkanmış ve dağılmış olmasıdır. Siyasete kalite kazandırarak toparlayacak programlar çok önemlidir. Şu anda işin özü takmamız gereken şey budur. Ne anayasa ne de başka birşey. Seçim yasası, bu toparlanmanın bir unsuru olabilir. Siyasi Partiler Yasası'da kaldırılmalıdır. Teşekkür ederim.
Burhan Şenatalar

Çok teşekkürler sayın Ergün. Gerek sizden gerekse sizden sonra konuşacak arkadaşlardan özür dilerim. Kesmek zorundayım, çünkü sonunun tam getirebilmemiz gereklidir. Sayın Kemal Çolak.


Kemal Çolak

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar hepinizi saygı ile selamlıyorum. Çok güzel bir çalışmanın ilkini başlatmış oluyoruz. Bir katkıda bulunmak istiyorum onun için söz aldım. İnsanlık varolduğu günden bugüne, insanlığın bir kesimi iyiye ulaşmak için mücadele ediyor. Yani insanlık sorunu demokrasi sorunu. Bugün bu arkadaşlar olduğu için bu mücadele sürekli devam edecek. Demokrasiyi bir yönetim biçimi olarak algılıyorum. Yönetim biçimi olarak algıladığım için oturuyorum, kimin kimi yönettiği sorularına cevap bulmaya çalışıyorum. Devlet olayını tahlil etmeden toplumun unsurlarını tahlil etmeden, sınıfları tahlil etmeden sizin bulacağınız çözümlerin hepsi havada kalacaktır. Ve bugün çok ilginçtir, üniversitelerde 12 Eylül derken bir çok önemli bir katkıyı yoketti, fiilen yoketti. Daha sonra çok ilginç birşey yaptılar. Yıllardan beri 12 Mart'ta oluşan o bilgi birimini, bütün dünyadaki bilgi birikimini, yönetenlerin tüm bilgi birikimlerini, kapitalist sistemin ulaştığı emperyalist sistemin yönetme ile ilgili bilgi birikimi aldılar Türkiye'ye getirdiler. Ve bizim birey olarak çok çok üstün olan ufkumuzun tecrübelerimizin çok üstünde bıçak gibi kestiler. Yani bu, sistemin evrensel ve dünyadaki emperyalist sistemin Türkiye'de ulaştığı boyutunun bir göstergesiydi. Televizyon kanalları çoğaldı. Şimdi hep şikayet ediyoruz, Kemal Sunal filimleri seyrediyor diye toplum. Hayır, Kemal Sunal filmini o saatte koyarsanız. Bütün programları işte Show TV, oydu buydu gibi belirli programları o saate koyarsanız, insanlar o saatte izlerler. Şimdi insanlar içerisinde ben şunu söylüyorum. İnsanlar içerisinde iyilik de var kötülük de var. Siz eğer insanların içerisindeki toplumsallığı insancıllığı, sevecenliği, demokratlık özelliklerini geliştirecek atmosferler yaratmazsanız, ortamı yaratmazsanız. Bunlara işte bireyselliği, köşe dönmeciliği, fuhuşu, haksız kazancı, kara parayı elden ele gösterirseniz, karşınıza böyle bir toplum çıkarırsınız. Ve bizim aydınlarımız, işte konuşan insanlar olayları doğru tahlil etmezler ise, sınıf olayını ortaya koymazlar ise, bunun gibi bölüşüm olayını yönetim olayını olduğunu ortaya koymazlarsa demokrasiyi kötü buluruz, yanlış buluruz, eksik buluruz. Teşekkür ediyorum, sağolun.


Burhan Şenatalar

Teşekkürler. Sayın Oktay Gülağacı.


Oktay Gülağacı

Şimdi birincisi sizin söylediğiniz gibi konu üzerinde bir açıklama yapmak istiyorum. Türk yurttaşlar arasında bir mutabakat sağlanabilir dediniz. Veya sağlanır dediniz. Ben bir Kürt kökenli bir vatandaş olarak, benim Türk kökenli bir vatandaşla herhangi bir sorunum yok. Bizim sorunumuz Kürt ve Türk farklı sınıflarız, bunun bilinmesi gerekir. Çünkü her yerde aynı hataya düşülüyor. Yani gerekirse tartışmaların da söylediği gibi halkı arkamıza almamız gerekiyor. Hangi halkı arkamıza alacağız? Halkın bir kesimi şurda bir kesimi burda. Oysa gerçekten sınıfsal açıdan baktığımızda halkın tamamı bizim arkamızda. Üç beş tane bezirgan, üç beş tane işin ticaretine bakan insanlar farklı kanalda. Şimdi soruma geçmek istiyorum. Sorum demeyeyim de bir açıklamaya geçmek istiyorum Şimdi katılım sorunundan bahsettik. Katılım sorununda elbette sosyo ekonomik nedenleri var. Ama kendi adıma şunu söylemek istiyorum. Bundan sonra yapılacak böyle panellere ben katılmamayı düşünüyorum. Çünkü bugüne kadar katıldığımız tüm panellerde aynı olayı yaşıyoruz. Demokrasi tartışıyoruz ve demokrat olma adına her panele bir tane şeriatçı, bir tane farklı düşünen insanı yan yana koyarak bir demokrasi oyunu oynuyoruz. Ve sanki böyle birşey yaparak demokrat hale gelmiş oluyoruz. Ve bu demokrasi oyununun bir parçası olan konu mankeni konumundaki insanlar da biraz önce Mehmet beyin yaptığı gibi, çok kibarca çok açıklayıcı notlarla, çok çok hoş sohbetlerle bize olduklarından farklı bir resim çizmeye çalışıyorlar. Ve gerçekte hayatta yaşanan farklıdır. Çünkü şunu yaşadık arkadaşlar, yani biz eğer bu insanların anladığı demokrasiyi savunursak, bu insanların elbise dedikleri dedikleri kendi elbiselerini giyersek, yaşadığımız olaylar ortaya çıkar. Bu insanlar demokrasiyi insanları daha iyi yakabilmek için istiyorlar. Bu insanlar demokrasiyi insanları yakanları daha rahat cezaevinde yatırmak ve kısa sürede beraat ettirmek için istiyorlar. Bu insanlar, demokrasiyi yedi yaşında kızların başını örtmek için istiyorlar. Bu insanlar, demokrasiyi 10 yaşında çocukların okullara götürüp kafalarını işlemek, beyinlerini sulandırmak ve gericileştirmek için istiyorlar. Ben böyle bir demokrasi istemiyorum ve demokraside böyle bir tanımlama yok. Onun için demokrasi herkesin kendi başına oturup da tanımlar yaptığı ya da farklı insanların biraraya geldiği, bir çorba yaptığı yer değildir. Bence demokrasi insan haklarının savunulduğu, insanların yaşama haklarının sonsuza kadar savunulduğu, bilimin ve tekniğin önünün açıldığı bir düzen olması gerekir. Bunun için de demokrasi mücadelesinde sizin söylediğiniz ne ülkücü faşistlere ne de şeriatçı yobazlara yer yoktur. Çünkü bunlar, Burhan hocamızın biraz önce dediği gibi, bu anti demokratik kurumun anti demokratik devletin koruyucuları kimlerdir dediğinde, işte bu koruyucular bu ülkücü faşistler, bu şeriatçı yobazlardır. Benim bunlarla ortak olarak yapacağım bir demokrasi mücadelesi yoktur. Benim demokrasi mücadelem insanlık içindir. Teşekkür ediyorum.


Burhan Şenatalar

Teşekkürler. Sayın Oktay Yeşilyurt.


Oktay Yeşilyurt
Değerli panelist arkadaşlar değerli katılımcılar hepinizi saygı ile selamlıyorum. Ben esas olarak benden önce söz alan sayın Çolak’ın görüşlerini dile getirecektim. O anlamda çok kısa sürede konuşmuş olacağım, söyleyeceklerim söylendiğinden dolayı. Yalnız bir hususu belirtmek istiyorum. Şimdi yapılan bu çok değerli çalışma gerçekten demokrasiyi hukuki anlamda anlatan kavratan birçalışma. Ancak hayatın pratiğine baktığımızda altı bulunmayan birşey var gibi geliyor. O da şu. Yani demokrasi işte hukukun üstünlüğü diyoruz, sosyal hukuk devleti falan diyoruz da rejimin sıkıntılarından bahsediyoruz. Ama rejimin adını koymadan, rejimin yıllardır süregelen yönetme anlayışından yana veya karşısında olduğunuzu tehsip etmeden demokrasiyi yerleştirmeyi nasıl başaracağız. Örneğin yine sayın Çolak’ın söylediğine bir yakınlık olacak ama, Türkiye'deki rejimin adının kapitalizm olduğunu söylüyoruz. Ve kapitalist sistemin de güzel bir rejim olmadığına çok net olarak inanıyorum. Şimdi bu anlamda benim demokrasi anlayışımı kapitalist bir sistem içerisinde oturtmak lazım. Bunun değerlendirmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Sayın konuşmacılardan da katkılarını rica ediyorum. İkincisi toplumun çeşitli kesimlerinin uzlaşmasını talep edilen görüşler dile getiriliyor. Ben hayatın pratiği içinde ve bir felsefi anlayış içerisinde, ideolojik yaklaşım içerisinde, uzlaşmacı ya da uzlaşılabilir olanı artık Türkiye insanının tespit ettiği kanaatindeyim. Bir gün bakarsınız, çünkü onun hayatında yok olan şey ideolojisi. O anlamda dersiniz ki ha bu insanlarla yürünür. Ortak bir noktaya yürünür. Ama konuşmacı arkadaş genel bir kavramda yola çıkıyor. İdeolojisi belli. Adını yumuşatıyoruz, radikal islam diyoruz. Ama onun adına radikal diyoruz, radikalizmden uzak kalan kesimlerin de olacağını biliyoruz. Cezaevinde örülen bir duvar zaman zaman yumuşak oluyor zaman zamanda radikal oluyor.

Yani şimdi sayın hocam kalkıp, “birbirimize hoş pencereler açalım tahammül edelim” diyor. Kalkıp birbirimize de artık şunları söylemeyelim. Yani herkes için bir eğitim, devletin tekelinden çıksın orada da birşey sağlayalım. Yani o zaman şeyi önerelim. Sayın Fethullah Gülen uluslararası yerlerde okullar açmaya başladı. Ona göre mi anlayacağız, eğitimin devletin tekelinden çıkmasını, tevhidi tetrisatın kaldırılmasını? Yani bunlarıda hakikaten yerine oturtmakta fayda var. Bir şeyi de ısrarla söylemek istiyorum. Türkiye'de bana göre 163. madde kalkmamalıydı. Bu ülkede demokrasinin dışında bir adım oluyor. Çok teşekkür ediyorum.


Burhan Şenatalar

Çok teşekkür ediyorum. Sayın Mustafa Aslan.


Mustafa Aslan

Bürokrasi ve bürokratların sistemin devamını sağladığını söyledi sayın Altaylı. Ben bu soruyu ele alırken bu kapitalist sistemin savunulmasıdır. Buna göre bu sistemi devlet mi sağlıyor? Soruma devam edersem, devlet olmamalı mı?


Burhan Şenatalar

Peki efendim teşekkürler. Sayın Serpil Zorbozan.


Serpil Zorbozan

Benim sorum sayın Mehmet Metiner'e. Sayın Metiner raporun önsözünü eleştirdi. Ve yanılmıyorsam herkes için demokrasi anlayışını ortaya koymak istedi. Elbette ki buna biz de katılıyoruz. Herkes için demokrasi savunulmalı ülkemizde. Ama ben çok gerilere gittim. 1978'li yıllarda ben üniversite öğrencisiydim. Ve o yıllarda İran'daki islam hareketiyle ilgili tespitlerimiz vardı. İran'da milli burjuvazinin önderliğinde bir devrim oluyor demiştik. Ve bu devrime destek vermeyi düşünmüştük. Şimdi aslında anımsayamadığım İran Komünist Partisi vardı ve aynı cephe içinde yeralamışlardı. Ve bizler de o günün gençliği olarak destek vermiştik İranlı arkadaşlarımıza. Zannetmiştik ki İran'a demokrasi geliyor. İran'da milli burjuvazi bunu elbette gerçekleştiremez, ama işçi sınıfı mutlaka önderliği ele alır demiştik. Sonradan gördük ki İslam’da demokrasi var mı yok mu bunu sormak istiyorum. Şu anda İran'da bırakın komünist partisini, belli bir sosyal demokrat parti de yok. Benim sayın Mehmet Metiner'e sorum da o yönde olacak. İslamda hukuk var mıdır, hukuk varsa demokrasi var mıdır? Muhasebe olmadığını, maliye olmadığını bizler biliyoruz kendi meselemiz olduğu için. Ama ben özellikle hukuk var mıdır demokrasi var mı, nasıl bir demokrasi diye sormak istiyorum. Ve diyorum ki iki ayrı kulvar. Bunu da hiç unutmamak gerekir. Teşekkürler.


Burhan Şenatalar

Teşekkürler. Ben listeyi kapatmıştım, fakat genç bir bayan arkadaşa bir istisna yapacaktım. Ama şimdi siz bakın genç bayan arkadaşın kısmetini kapatıyorsunuz. Şimdi ben baktım 6 konuşmacıdan beşi erkek. Şimdi dün de bu otelde hareketli bir basın toplantısı yapıldı. Bir anlamda bir jest olsun diye genç bayan arkadaşa, çünkü yaş ortalaması da şuana kadar konuşanların 30'un üstündeydi. İki dakika hemen gelip

sorunuzu sorun.
Ben hiçbiriniz kadar bu konuda bilgili değilim. Üniversite öğrencisiyim sonuç olarak. Ve üniversiteye giremeyip, ek kontenjanla girmiş bir üniversiteliyim. Bunun nedeni de üniversite sisteminin çarpık olması. Sonuçta burada da demokrasi yok. Girerken yok, girdikten sonra hiç yok. Çünkü ben mesela vakıf üniversitesinde okuyorum. Özel üniversite değil vakıf üniversitesi. Burada okumamın nedeni ne? Çünkü devlet üniversitelerine güvenmiyorum. Belli başlı birkaç üniversite var, onlarda iyi eğitim olduğuna inanıyorum. Bunlarda olduğuna inanmıyorum. Ve de mesela ben yeni lise mezunuyum. Lisede biz din dersi aldık ve zorunluydu. Din dersi aldığımızda iki dua ezberletip geçirdi hocalar sonuç olarak. Ve din dersinde ne öğrendiniz, Alevilikle ilgili hiçbir şey öğrenmedik biz. Mesela Hıristiyanlığı, yüz sayfa ise kitap, bir paragrafta geçti. Bu din dersi değil mi sonuçta? Sünnilerle ilgili tamamiyle kitap, Benim Alevi arkadaşlarım vardı. Onlar hiçbir itirazda bulunmadılar. Ben bulunuyorum. Bu demokrasi değil. Mesela, ne bileyim biz, şimdi üniversitede devrim tarihi okumak zorundayız. Ama devrim tarihinde biz lisede ezberletilenlerden başka birşey okumuyoruz. Bu farklı bir bakış açısı değil bence, bu da demokrasi değil kesinlikle. Ayrıca şey dediniz. Tarikatlarla ilgili, orada ayırmak istiyorum dediniz Metiner bey, yani halk dediğiniz kişiler eğer bir noktada buluşuyorsa biz o insanlara sırtımızı dayamak istiyoruz bence. O noktada kesinlikle insanların belirli bir sabit fikirde olmaması, diğer insanların fikirlerine saygılı olması noktası bence. Ne bileyim yani kesinlikle benim görüşüm. Tarikatlarda insanlar, sadece sabit bir fikir ve sabit bir insana bağlı kalarak kendi düşüncelerini geliştirmeden bir yönde gitmeyi seçiyorlar. Ve diğer insanların görüşleriyle kesinlikle bağdaşmadıklarını belirtiyorlar. Bu bence tabii ki yanlış. Yani bu insanlar tabii ki halk. Ama o insanların da diğer insanlara şans tanıması gerek. Fatih Altaylı beyefendi şey dediler. Demokrasiden herkes farklı birşeyler bekliyor. Godot’yu beklerken diye bir oyun var. Bilmiyorum okudunuz mu, kısaca bir açıklamak istiyorum. Godot gelecek bir ülkeye ve bu insanların hepsinde farklı bir beklenti var. Ne bileyim birisi bir iş bekliyor o gelecek olan insandan. Kimisi mutluluk bekliyor, yani herkes farklı birşey bekliyor. Ve sonuçta gele gele bir diktatör geliyor. Ve insanlar, bu godot, işte sonuç olarak beklediğiniz bu sizin mücadele verdiğiniz şey buydu diyorlar. Kesinlikle demokrasiden herkesin beklenen şey farklı. Sonuçta ben mesela üniversitelerin ne bileyim daha demokratik olmasını istiyorum. Daha bizim elimizde olmasını istiyorum bazı şeylerin. Herkesin öncelikleri farklı, demokrasiden bekledikleri, ama sonuç olarak insanlar ortak yaşayabilecekleri bir dünya ya da bir Türkiye bekliyor demokrasiden. Bence bu yeterli.
Burhan Şenatalar

Peki çok teşekkür ediyoruz, sağolun. Efendim şimdi sayın konuşmacılardan 10 dakikayı geçmeyecek, 5 dakikanın altında kalırsa, zaman tasarrufu kendilerine dönecektir. 10 dakikayı gerçekten geçmeye imkanımız yok, o on dakikayla sınırlamak zorundayız. Sırayı biraz değiştireceğiz. Sayın Metiner'le başlayalım, ondan sonra sayın Altaylı ile devam edelim. Ve bu koşullarda bitirelim sonra plaket törenine geçelim. Sayın Metiner buyrun saatim çalışmaya başladı.


Mehmet Metiner

Ben öncelikle paneli hazırlayan kurumun ismini yanlış telaffuz ettim. Sürçülisan oldu, sayın başkan affola. İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası. Teşekkür ediyorum. Yani eleştiriler her zaman için güzeldir, kırıcı olmamak koşuluyla. Ama öyle bir kriz döneminden geçiyoruz ki bazen kırıcı eleştirileri de hoşgörü ile karşılamak zorundayım. Beni eleştiren arkadaşım da kendi ırktaşım, o da Kürt ben de Kürt. Kürtler galiba çok alıngan oluyorlar. Önemli değil, hakikaten önemli değil. Ben burada olduğumdan başka görünmek niyetinde hiç bir zaman olmadım. Değerli arkadaşım benim yazılarımı izliyorsa, çeşitli yerlerde yayınlanan yazılarımı izliyorsa, çeşitli yerlerde yaptığım konuşmaları izliyorsa her yerde aynı görüşleri savunduğumu da bilirler. Bu vesileyle burada olduğumdan farklı göstermek yoluna hiçbir zaman gitmedim. İkiyüzlülükten asla hoşlanmam, takiyeyi hiç sevmem. Dolayısıyla beni burada değerlendirmenizi isterdim. Böyle çok itici suçlayıcı üsluplara da başvurmamanızı temenni ederdim. Ama ne yapalım, Türkiye böyle bir kriz döneminden geçiyor. Laiklerimiz şeriatçı yobazlar diyorlar, şeriatçılarımız laik faşistler diyorlar. Kahrolsun laiklik diye sokağa dökülenlerle, kahrolsun şeriat diye sokağa dökülenler Türkiye’de demokrasinin demokratik anlayışı boğuyorlar. Ama ne laiklerimiz kahrolmalı, ne şeriatçılarımız. Hepsi bu ülkenin birer gerçekliğidirler. Birbirimizi de düşünmek zorunda değiliz. Yaşam şekillerimiz farklı olabilir. Ama birbirimizi olduğu gibi kabul etmek zorundayız. Mücadelemizi de demokratik usullerle yürütmek zorundayız. Ben bir demokratik uslubunun da demokrat olması gerektiğine inanıyorum. Bir insanın üslubu değilse kendisinin de demokrat olamayacağı kanısındayım. Dolayısıyla ben kendimi konu mankeni gibi görmüyorum. Ben kendimi şeriatçı gibi de tanımlamadım. Size din dersid e vermedim. İlahiyat okullarını burada tartışmadım. Demokrasi konuşuyoruz. Niye benim kimliğime göndermede bulunduğunuzu, böyle bir ihtiyaç hissettiğinizi anlamakta güçlük duyuyorum. Ben kendimi şeriatçı olarak tanımlamaktan hiç bir zaman hazzetmedim. Çünkü şeriat kelimesinin anlamının ne olduğunun bilinmediği bir ülkede, zaten şeriatçıyım diye ortaya çıkmanın ayrıca bir konu olduğunu düşünüyorum. Bunu yapan insanlarımız var. Ama buna hiç gerek yok. Ben kendimi tanımlamak isteseydim tanımlardım değerli arkadaşım. Onun için sen hiç merak etme. Ben kendimi olduğumdan farklı göstermiyorum. Bu konuda emin olabilirsin. Biz birbirimize galiba bir türlü güvenemiyoruz. Benim kendi adıma laiklerle hiçbir problemim yok, laikleri yoketmek gibi bir düşüncem yok. Kemalistlerden, laik cumhuriyetten rövanş almak gibi birşeyim yok. Yani ben bugünü yaşıyorum. Ve benden farklı olan herkesle de barış içinde yaşamaktan yanayım. Ha çok kibar görünmemden rahatsızlık duymanızı da anlamıyorum. Ben gerçekten kibar bir insanım. Yani ne yapayım. Uzlaşmadan yanayım, kavgadan yana değilim. Ama kavga istiyorsanız, ben kavgadan yana değilim. Ha sizinle kavga edecek İslamcılar bulabilirsiniz. Ama İslamcılarla siz kavga ettiğinizde ne sizden ne de İslamcılardan yana tavır koyarım. Çünkü ben kavgadan yana tavır koymam. Ben uzlaşmadan yana tavır koyarım. Dolayısıyla şeriatçı yobazlar, laik faşistler suçlamasının terkedilmesi gerekitiğine inanıyorum. Değerli arkadaşımız İslamcı olunca bunlar beni de ürkütüyor. Sizlerden fazla beni de ürkütüyor. İslam adına niye doğru dürüst bir siyasal modelin ortaya konulamadığını ben de çokça soruyorum ve eleştiriyorum da. Afganistan'daki Taliban yönetimini en üst perdeden eleştiren bir insanım. Türkiye'nin kamuoyunu yapmış bir insanım. Afganistan'daki taliban yönetimini şiddetle tenkid ediyorum. Anti demokratik buluyorum. İran'daki siyasal rejimi de antidemokratik buluyorum. Ve bir Siyaset Meydanı programında da altını çizerek bunu belirttim zaten. Taliban'nın Afganistan'ında yaşamaktansa, Suudi Arabistan’daki şeriatçı yönetimde yaşamaktansa, kötülük demokrasisine rağmen Türkiye’de yaşamayı tercih ederim diye söylemiştim. Bunu da içtenlikle söylüyorum. Dolayısıyla ben bir taliban değilim. Ama laiklerimizin de Taliban gibi davranmamalarını salık veriyorum. Çünkü İslamcı Kemalist olmakla, laik Taliban arasında da bir farkın olmadığına inanıyorum. Bizim Kemalistlerimizle İslamcılarımız birbirlerine çokça benziyorlar. Laiklerimizde talibanlarımıza benziyorlar. Belki laiklerimiz belki bir parça daha hoşgörülü Talibanlara karşı, ama ben konuşmamın bir bölümünde altını çizerek şunu belirttim. Sorun kamusal alanı demokratikleştirip demokratikleştiremeyeceğimiz sorunu. Tabii ben iktidara geldim. Diyor ki kamusal alan benim, ben burayı şeriat hükümlerine göre yöneteceğim. Bizim sokaklarımız, bizim caddelerimiz, bizim üniversitelerimiz falan. Böyle demeğe başladığız andan itibaren elbetteki kamusal alanda birilerini tasfiye edersiniz. Bizim laiklerimiz de kamusal alanı bu anlayışla tanzim ettiler. Belki bir parça daha talibana nazaran hoşgörülü olarak tanzim etmeyi düşünürlerse bile bence demokratik davranmamış olurlar. Gene biz kamusal alanı herkese açalım ve kamusal alanı da şey yapalım.

Ben 163. maddenin kalkmasını da, 141. ve 142. maddenin kalkmasını da son derece yararlı buluyorum. Sayın Gemalmaz’ın bahsettiği başka düşünce yasaklarının kaldırılmasını da talep ediyorum. Düşüncelerden korkmamalıyız. Devlet katında benimsenmiş hiç bir düşüncenin topluma dayatılmamasını savunuyorum. Her yerde bunu savunuyorum. Bir din devletinden yana olmadığımı, heryerde açıklıkla, sadece burada değil, televizyonlarda da sayın en son Altaylı'nın programında anlattım. Din devletinden, teokrasiden yana değilim. Devlete ideoloji giydirilmesine de karşıyım ben. İdeolojik devletlerin her türlüsüne karşıyım. Çünkü ideolojik devletlerin vatandaşlarına karşı yansız davranabileceği kanaatinde değilim. İdeolojisi olan devlet tanrısal bir devlettir. Her tanrısal devletin de iyi kulları vardır. Günahkar kulları vardır. Devletin ideolojisini paylaşanlar iyi vatandaşlar olarak kabül edilirler. Devletin ideolojisini paylaşmayanlarda günahkar. Ben yeryüzüne cehennemin indirilmesinden de yana değilim. Yeryüzüne cehennemi indirmeye çalışan bir anlayışın İslami olduğu kanaatinde de değilim. İslam devleti tanımlaması da yanlıştır. Dolayısıyla sayın hocamın çok önemle belirttiği bazı sorular vardı. Keşke zamanımız olsaydı, spesifik olarak bazı soruları tartışabilseydik. Ama zamanımız yok. Şeriat demokrasisi diye birşey olmaz değerli arkadaşlar. İslam bir dindir, demokrasi bir yönetim biçimidir. Bir siyasal yöntemdir. Demokrasiyi de çok fazla ideolojik birşey gibi algılamamakta lazım. İslam demokrasisi diye birşey de olmaz. Hıristiyan demokrasisi, İslam demokrasisi. Demokrasi bir yönetme tarzıdır, bir siyasal yöntemdir. Siz islamdan hareketle demokratik bir yönetim de oluşturabilirsiniz. Siz İslamdan hareketle totaliter bir yönetim de oluşturabilirsiniz. Afganistan'da, Iran'da oluşturduğunuz gibi. Ama onun kabahatini islama yüklemek yanlış. İnsanların İslamdan anladıkları totaliter bir ideoloji olabilir. Öyle bir siyaset felsefesiyle devlet düzeni de oluşturabilir. Ama işte bizim gibi insanların, İslamdan hareketle çok daha çoğulcu, çok daha demokratik bir toplum düzeninin oluşması gerektiğini söylüyorum. Biz demokrasiden yanayız. Onun için arkadaşlar, sevgili bayan arkadaşımız dedi ki yani ne anlıyor, İslamda hukuk var mı? İslamda hukuk var, ama bu hukuk sadece ona inananları bağlayan bir hukuktur. Ona inanmayanlara dayatılması gereken bir hukuk değildir. Şeriat Hukuku diye adlandırılan hukuk düzeni de tekil bir hukuk değildir. Burada sayın hukukçularımız vardır. İslam Hukuku diye tekil bir hukuk yoktur. Çeşitli hukuk toplulukları vardır. Bu hukuk topluluklarının çeşitli içtihadi farklılıkları vardır, görüş farklılıkları vardır. Dolayısıyla zaten İslam devleti olamaz. Yani islam adına bir tek hukuk düzeni olmadığı söylenen İslam devleti olamaz. İslamda demokrasi var mıdır diye sordular. Bence bu soru biçimi yanlış. İslamda şu var mı, bu var mı? Demokrasi belli. Halkın kendi kendini yönetmesi? İşte bir takım başka ilkeleri de var. Ama süre çok dar olduğu için kendimi ifade etmekte zorlanıyorum. Ama islam bir din. İslam bir ideoloji değil, İslam bir devlet değil, İslam bir devlet dini de değil. İslamı modern devlete bakarak tanımlayan, modern devletin formu içerisinde İslamı yeniden üretmeye çalışan siyasal İslamcı proje zaten doğası gereği totaliter bir siyasal ideolojidir. Buna karşıyım, ama İslam içinde bir hukuk var dediğim, insan hakları özgürlükler sonuna kadar var kaatindeyim. Ben her yerde ve her zaman şunu söylüyorum. İslamdaki hukuk anlayışımı İslamın demokrasiye bakış açısını ve kendi demokrasi anlayışımı iki şeyde özetliyorum. Bir, birisi için ne istiyorsam, hangi hakları hangi özgürlükleri istiyorsam ötekisi için de aynı şeyleri istiyorum. Kendim için ne istiyorsam. İki, kendime yapılmasını istemediğim hiçbir şeyi bir başkasına yapmamak gerektiğine inanıyorum. Bu da bir peygamber hadisidir. Ben bu peygamber hadisinden hareketle İslamın böyle bir hukuk, insan hakları ve özgürlük anlayışına sahip olduğuna inanıyorum. Bayan arkadaşımızın bütün söylediklerinin altına imzamı atıyorum. O din dersleri zaten devletin manipule etmek istediği topluma uygun bir din dersidir. Orada sunnilik de anlatılmamaktadır. Alevilik zaten “tu kaka” edilmiş bir anlayıştır. Laik cumhuriyetin bunu niye yaptığını hala anlayabilmiş değilim.Yani sünniliği yedeğine alarak alevilere niye böyle bir şey yaptığını anlayabilmiş değilim. Keşke bütün dinler tarihi bütün mezhepler tarihi öğretilebilse ve keşke bunu da devlet öğretmekten vazgeçse, keşke devletimiz bizi terbiye eden bir unsur olmaktan çıksa, bizim üstümüzde bir kurum olmaktan çıksa, bizim emrimizde olan bir kurum olmaya girse. Onun için eğitimin sivil topluma bırakılmasını istiyorum. Ben sayın hocama katılıyorum. Bütün kötülük politik toplumda demek istemiyorum. Politik toplum zaten sivil toplumla anlamlıdır. Biri olmadan ötesi olmaz. Ama bence devlet toplumun hizmetkarı olmak zorundadır. İdeolojiden arındırılmalıdır, hakem olmalıdır. Ne bir din devleti, ne mezhep devleti, ne de ideolojik devlet bütün vatandaşlarına karşı yansız davranamayacağı için, ben bu tür devlet biçimlerine bir İslamcı olarak, bir demokrat olarak karşı çıkıyorum Çok teşekkür ediyorum.

Yüklə 122,87 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin