Üçüncü söylemek istediğim de şu: Yani parti olarak… Ben aramızda konuştuğumuz için söylüyorum, Rıza Bey’in söylediğini duydum, Atilla Bey’in söylediğini duymadım ama büyük bir ihtimalle, tahmin ediyorum aynı şeyi söylüyoruz. Biz, kategorik olarak on sekiz yaşında olmasın, kesinlikle filan diye bir şey içinde değiliz ama yirmi bir yaşını önermemizin, demin orada söylediğimiz hukuksal ve de psikolojik birtakım şeyleri vardı, yani on sekiz yaşındaki bir çocuk liseyi bitirmiş gelmiş, nasıl yapacak bunu diye: “Yükseköğrenimini nasıl yaptıracaksın, askerlik hizmetini nasıl çözeceksin?” derken şuraya geldim, bir şey daha: Eğer çok samimi isek bu konuda biz de partimizle konuşuruz, biz de konuşuruz. On sekiz yaş… Eğer amaç sistemi demokratikleştirmek ise o zaman, gelin barajı kaldıralım, sistemi demokratikleştirelim, kadın-erkek eşit temsilini koyalım, on sekizi de koyalım, diyelim “Sistem değişti, demokratikleştirdik, gerçekten bir şey yaptık.” En azından bunları partimizle konuşalım ve getirelim buraya diyelim ki: “Bu üçünü kabul ediyoruz.” Ama “Sadece -bunlar dursun- hiçbir şey olmasın, on sekiz yaşa getirelim.” Anayasa… “Boş ver anayasayı da, işte onu zorunluluktan çıkartırız.” Zorunlu askerlik öbürlerinde yok, anayasal eşitlik? “Boş ver onu, görmezden geliriz.” Bunu kabul etmemiz hukuken ya da mantık olarak siyaseten o yüzden çok zordur.
Bu kadar lafı şunun için söyledim: Yani biz kategorik olarak, böyle, hayır efendim; “Bunların daha aklı gelişmemiştir…” Hiçbirimiz böyle demiyoruz zaten. Yirmi beşten önce gelişmez filan falan diye bir şeyimiz yok. Adamı sonunda hapsediyoruz, sorumlu tutuyoruz, milletvekili de yapabiliriz ama on sekiz yaşında milletvekili yaratıyorsak bir nedenle yaratıyoruzdur. Nedir o? O şudur: Ya, biz katılımı istiyoruz, genç çocuklar gelsin, yeter artık, burası yaşlılar Meclisi olmasın. O zaman gelin, hadi kadınlara eşit temsil koyalım, on sene koyalım. Diyelim ki: “250 kadın orada olsun.” Üç: Ne barajı ya! Adam, milletvekili olmak için, bugün hepimiz görüyoruz, kusura bakmayın, hanımefendiler, beyefendiler bağımsız olarak girmek zorunda kalıyor. Böyle bir rezilliği biz görmezden geliyoruz ve sonra da diyoruz ki on sekiz yaşı iyidir. Benim söyleyeceklerim bunlardan ibaret.
AYLA AKAT (Batman) – Teşekkür ediyorum Hocam.
Buyurun Sayın İyimaya.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, sanıyorum, tabii anayasa önerilerinin en geniş şekilde tartışılması arzulanır. Bakiye zamanın çok da uzun olmadığını, dört sene beş senelik bir zamanımız yok anayasa müzakeresi için. Gerekçeleri ortaya koyduk, ister istemez de tekrar bazen dönmek istiyorum. Bir defa, on sekiz yaş koyduğumuz zaman on sekiz yaşındaki kişinin mecburen milletvekili olacağı diye bir şey yok, bir tercih hakkı. Herkes de isteyecek değil, istese bile her parti hepsini de milletvekili yapacak değil. Bu bir potansiyel, bir kapasite var, ne var? Burada genç enerjiyle tecrübeli enerji arasındaki etkileşimi, siyasetin (top town) tepede yapıldığı bir platformda etkileşimi sağlamak, birinci amaç bu.
İki: Efendim, kadın eşitliğindeki tavrınız, barajlardaki tavrınız bununla paradoks oluşturuyor diyebilirsiniz. Orayı biz dün tartıştık zaten.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Evet paradoks oluşturuyor.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kadın eşitliğine karşı olmadığımızı ortaya koyduk ve sanıyorum en rasyonel bir formül de -Atacığım siz yoktunuz galiba, herhâlde yoktunuz- çok güzel de bir formül koyduk, yani Fransız sistemi. MHP ile o noktada aynı formül içerisindeyiz, siz de belli ölçüde barajı savunuyorsunuz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hayır.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – O başka bir şey, o başka bir şey ama biz burada on sekiz yaş doğrudur, spontane gelişen bir durumdur ama gerekçesiz bir öneri değildir, rasyosu olmayan bir öneri değildir.
Askerlikle ilgili de Anayasa’da tanınan, tercihli yaşa göre kurumsal bir kanundur. Anayasa askerlik demiyor zaten; kamu yükümlülüğü, tamamen kamu yükümlülüğü. O yasa ile Anayasa arasındaki -cari paradoks diyorlar- görünürde paradoksları rasyonel yasal düzenlemelerle aşabiliriz. Biz on sekiz yaşta ısrarcıyız ve bir paradoksal ilişki olmadığını düşünüyorum. O zaman, ister istemez herhâlde parantez içi maddelerle bunu aşalım, öbürüne geçelim.
AYLA AKAT (Batman) – Sayın Bal, buyurun.
FARUK BAL (Konya) – Cemil Çiçek’in çok güzel bir sözü var: “Ne umuyon bacından, bacın ölüyor acından.” Orta Anadolu şivesiyle söylüyor. Kız kardeşinden ne bekliyorsun, o zaten, bir şey bekleme, acından ölüyor gibi bir laf.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi milleti temsil edecek, uluslararası anlaşmalarda geleceği görecek; Türkiye’nin ekonomik, siyasi, sosyal, askerî konularında karar mercisinde yer alacak ve böyle ciddi bir pozisyona seçilebilecek kişi, çocukluktan çıkar çıkmaz milletvekilliğine atlayabilecek bir yaşta olacak. Tam bu “bacı” dediğimiz olaya uyan bir durum.
Açık olmamız lazım, partiler milletvekili adayını niye gösterir? Çok oy alsın diye gösterir değil mi? Çok oy alsın diye. On sekiz yaşında, liseyi yeni bitirmiş veya biraz erken gitmiş, önce bitirmiş bir çocuğun hayata yeni atıldığı bir anda nasıl bir oy toplama becerisi olacak?
AYLA AKAT (Batman) – Gerçi on sekiz yaştakilerin hepsi ona verir reyini.
FARUK BAL (Konya) – Ben on yedi yaşında da bu politikayı yapmış kişiyim. On yedi yaşında gittiğimiz zaman vatandaş tarafından nasıl karşılaştırıldığımızı da bilirim. Ben, on yedi yaşında seçim çalışması yaptım.
Şimdi, bunun, Ayla Hanım cevap verirken ilmî, hukuki, iktisadi açılardan gerekli olduğunu ifade etti ve bunu da Türkiye’nin yaş ortalamasına dayandırdı, işte yüzde 60’ı otuz yaşın altında. O zaman on sekiz yaşı da tutmuyor bu. Eğer yüzde 60’ı otuz yaşın altındaysa on sekiz yaş da yetmiyor genç kesimin Mecliste temsili için, on sekizin de altına düşmemiz gerekiyor.
AYLA AKAT (Batman) – Yok böyle bir mantık.
FARUK BAL (Konya) – Yani emeklemeye başlamış çocuklara kadar inebilecek gibi.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yahu, sade olmak şartıyla…
FARUK BAL (Konya) – Şimdi, bunların değerli arkadaşlar, akılla, mantıkla izahı yok. Sayın İyimaya’nın ifade ettiği güzel bir laf var “spontane gelişme” dedi, işi oraya getirmek lazım. Yoksa, genç bir temsilciler meclisiyle seksen iki yaşındaki bir adamın eşek münakaşasıyla bu anlaşılamaz, öyle anlatılamaz da. Yaşlı tecrübe ile genç enerjinin ortak skalasının alınması filan da olmaz bu, ikisi de ayrı bu güçlerin.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yirmi beş ile ne fark var? ikisi de aynı?
FARUK BAL (Konya) – O zaman geldiğimiz yer şurası: Hepimizin üzerinde titrediği ve değer verdiği bir kavramda müşterekiz “demokrasi” diyoruz. Demokrasinin temel kuralı açıklıktır. Saikimiz ne, kastımız ne, gerekçemiz ne, bunu açıkça ortaya koymamız lazım. Ben, şimdiye kadar izah edilenlerin hiçbirisinin gerçek saiki, gerçek kastı, gerçek gerekçeyi oluşturduğuna inanmıyorum çünkü akıl sahibiyim, mantık sahibiyim, inandırıcı gelmiyor. Açıkça deyin ki: Biz bir siyasi projenin peşindeyiz kardeşim, bunun için, bunu anahtar olarak kullanmak istiyoruz. Bunu da açıklayın, bu halk bunu bilmek mecburiyetinde. Yani bu kadar açık olamaz isek biz nasıl birbirimize güven tesis edeceğiz?
AYLA AKAT (Batman) – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Hani anlıyoruz, MHP Grubunun önerisi yirmi beş yaş ve bu öneriyi destekleyen bir açıklama bekliyorduk ama yirmi beş yaşa dair, daha çok on sekiz üzerinde bir açıklama gelişti.
FARUK BAL (Konya) – Milliyetçi Hareket Partisi, gençlere diğer partilerden daha fazla önem veren bir partidir. Hatta bize “çocuk partisi” derlerdi, on yedi yaşında politika yaptığımız zamanlarda öyle derlerdi. Gençliğe gerekli önemi, özeni veren, değeri veren bir partidir. Milliyetçi Hareket Partisi, otuz yaş iken seçilme yaşının yirmi beş yaşa indirilmesini de hararetle destekleyen bir parti idi. Şimdi, on sekiz yaşın arkasında ciddi soru işaretleri olduğu için temel düşüncelerimizle çeliştiği için on sekiz yaşa karşıyız.
AYLA AKAT (Batman) – Tamam.
Biz de genel anlamda düşüncelerimizi BDP Grubu olarak ifade ettik, bunun arkasındaki akli, ilmî, hukuki gerekçeleri de ortaya koyduk. Hani belki en son yapılması gereken bunun arkasında bir niyet okuması aramaktır dedik. Tekrar bu noktadayız, bir niyet okuması yapmamak gerekiyor. Hepimizin Türkiye’deki toplumsal gerçekliğe bir bakış açısı var, bu toplumsal gerçeklik içerisinde yaşadığımız toplumsal sorunları bir tanımlama gerçeğimiz var, tanımlarımız farklı olduğu için ortaya koymuş olduğumuz düzenleme önerilerimize bakış açımız da farklı. O nedenle, bir niyet okuması yapmamanın komisyonumuz açısından en sağlık gelişme olacağını, en sağlıklı duruş olacağına inanarak, bu noktadaki düzenlemenin on sekiz, yirmi bir, yirmi beş önerileri içerisinde AK PARTİ Grubunun on sekiz, BDP Grubunun on sekiz, CHP Grubunun yirmi bir, MHP Grubunun da yirmi beş önerisinin yanına yazıldığı gibi “Yaşını dolduran her vatandaş milletvekili seçilebilir.” şeklinde ilgili maddenin 1’inci paragrafını geçebiliriz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bizim önerimiz Sayın Başkan, bir uzlaşı önerisi oluyor on sekiz yaşını önerenlerle yirmi beş yaşını önerenler arasında orta bir yol alıyor.
FARUK BAL (Konya) – Tam ortaya geliyor mu?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani işte, ortaya yakın çok.
Bir de tabii şunu düşünmek lazım: Şimdi, seçilme yaşı yirmi beş, yani yirmi beşten böyle on sekiz düşmekle, yedi yaş birden küçültmek çok fazla bir adım yani yirmi bir yaş daha makul o bakımdan da.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Elli sene daha beklemek lazım.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bir de düşünün çocuğu, iyilik mi yapıyoruz çocuğa? Bir de o taraftan bakarsanız. Yani çocukluktan yeni çıkmış çocuğa “Hadi bakalım sen milletvekili ol.” Milletvekilliği meslek değil. Bu çocuk üniversiteye gidemeyecek, başka bir meslek tutamayacak, dört yıl milletvekilliği yapacak, dört yıl sonra seçilemezse ne olacak? Ortada…
AYLA AKAT (Batman) – Hocam, yükseköğrenim şansı elinden alınmış değil ki, daha sonra katılarak da o eğitimi gerçekleştirebilir ki katılmadan da yükseköğrenimini tamamlayan çok insan var. Hani o yükseköğrenim şartını on sekiz yaşındaki gence bırakmak gerekiyor, isterse olmayabilir, bu bir gerçeklik, hani her siyasi parti…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tabii, ama bu siyaset bizde çok zor yani.
AYLA AKAT (Batman) – Hani ben kendimden örnek verdim, bu ülkede gerçekten olağan dışı bir gençlikte var bunu da görebilmeniz lazım. Ben ilk gözaltına alındığımda…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Siz olağanüstüsünüz, onun için on yedi yaşında okulu bitirmişsiniz.
AYLA AKAT (Batman) – On altı yaşında bitirdim liseyi.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – On altı yaşında okulu bitirmişsiniz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – İlk kaç yaşında gözaltına alındım dediniz?
AYLA AKAT (Batman) – On dört yaşında kısmi bir gözaltı ama ilk gözaltımız… Hani biz yirmi yaşında gözaltına alınıp sistematik işkence görebiliyorsak, sırf benim yanımda olduğu için on üç yaşındaki yeğenim benimle birlikte gözaltına alınıp bir gece kalabiliyorsa -on üç yaşında- hani bu on üç yaşındakini, on dört yaşındakini yargılıyoruz değil on sekiz yaşında ama biz şuna inanıyoruz: Bir, gençlik kesinlikle siyasetin içerisinde olmalı ve biz diyemeyiz ki “Herhangi bir ülkeyiz, bizim gençliğimiz on sekiz yaşına kadar çocuktur.” Öyle bir gerçeklik yok, hiçbir şekilde, toplumsal açıdan da… Muhtemelen de buradaki, bu masanın etrafındaki herkes çok genç yaşlarda siyasetin içerisinde oldu, bunun çalışmasını yürüttü vesaire. Az önce saydığım gerekçeleri tekrar etmek istemiyorum çünkü birçok şeyin… Sadece şunu belirteyim, bizim burada yapmış olduğumuz düzenlemenin toplumsal bir kabulünün olması, tabii ki toplumun değişimiyle, dönüşümüyle doğru orantılıdır ama önemli olan biz bu hakkı tanıyor muyuz, tanımıyor muyuz? Buna bir şerh düşebilmektir diye değerlendiriyoruz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bu verdiğiniz kriterler çok kötü kriterlerdir yirmi yaşında işkence görebiliyorsa ya da on üç yaşında gözaltına alınabiliyorsa... Zaten bunların olmaması lazım.
AYLA AKAT (Batman) – Tabii ki, kesinlikle kötü kriterler. Haklısınız, keşke olmasa.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yalnız bir şey söyleyeceğim, geçti zaten de, gerçekten de şu yani on sekiz yaşında… Ben hepsini kabul ediyorum, doğru yani ama on sekiz yaşında bir çocuğa -yani çocukluktan geçmiş- üniversite okuma imkânını vermiyoruz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yirmi birde…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Şimdi, bir dakika Hocam. Yirmi birde veriyorsun. Bak, yirmi birde veriyorsun. Bugün prensipte on yedi yaşında liseyi bitiriyor, on sekiz, on dokuz, yirmi, yirmi birde üniversiteyi bitirebiliyor. Biz o yüzden yirmi bir koyduk yoksa şeyden değil. Yirmi birde bitirebiliyor. Bak Sayın Ayla Akat önce bitirmiş, on altı yaşında bitirmiş.
AYLA AKAT (Batman) – On altı yaşında liseyi bitirdim.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ama bugün çocuklar on yedi yaşında bitirebiliyorlar, on yedi yaş; on sekiz, on dokuz, yirmi, yirmi bir yapıyorsun.
Şimdi, düşün, “üniversiteyi okuma” diyorsun. Şunu kabul edebilirdim: Ya, öyle bir anayasal sistem geliştirirdik ki okulu da Amerika’da, başka ülkelerde olduğu gibi yapardın, açık öğretim yaparsın bilmem ne yaparsın, şu yaşta girebilir. Türkiye’yi düşün, adam belli bir sene sınava girebiliyor ilk başta. Giriyor sınava ve bu çocuğu sınava sokmayacaksın ve diyeceksin ki: “Sen otuz yaşında bir daha sınava girersin, istediğin üniversiteye girersin.” diyeceksin. Bunu sağlayacak kaç tane çocuk vardır? Ben size söyleyeyim, hakikaten feodal beylerin, birkaç tane- maalesef olmasını istemediğimiz feodal beylerin -ne olursa olsun, hangi şey olursa olsun- bunların çocuklarına, “Sen milletvekili ol…” Gene gariban çocuk giremeyecek, on sekiz yaşında bir çocuk… Ondan sınırlayalım demiyorum ama bunlara bir çözüm üretelim. O zaman deyin ki… Biz de bunu, o zaman neden on sekiz olmasın diyelim ama bu insanlara milletvekilliği mesleği varmış gibi bir durum getiriyor. Fransa ne yapmış? “Askeriliği profesyonellikten çıkardım, çocuğu on sekiz yaşında asker alırım.” demiş. Biz o da olmasın, okul da olmasın ama fiktif böyle ya olabilir filan diye… Neyse, bunu uzatmayalım ama yani neyse sonuç itibarıyla bir on sekiz geçerse kötü olacak.
AYLA AKAT (Batman) – Esasında Yavuz Hocam’a söz hakkı vereceğim ama şunu söyleyeyim: Hani o feodalizmde beyler, ağalar öyle çok kolay on sekiz yaşın önünü açmazlar, kendileri varken sıra onlara gelmez.
Buyurun Yavuz Hocam.
FARUK BAL (Konya) – Bir dakika Sayın İyimaya ben bir soru soracağım ya.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun Hocam.
FARUK BAL (Konya) – Aday adaylarından ne kadar, milletvekilliği adaylığına müracaat edenlerden para alıyorsunuz? Genel merkezin aldığı ayrı, bir de illerde alanlar var.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Biz, eğer on sekiz yaş geçerse gençlerden hiç para almayacağız. Oportünist bir soru soruyor.
AYLA AKAT (Batman) – Bu arada kadın başvurulardan…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Adalet ve Kalkınma Partisi şunu beyan etmiştir: “On sekiz yaşında para almayacak!” Kayda geçirmek adına.
AYLA AKAT (Batman) – Yavuz Hocam buyurun.
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Sayın Başkan, on sekiz yaşın milletvekilliği adaylığı için uygun olup olmadığını müzakere ediyoruz. Şimdi, burada, tabii on sekiz yaşında olan bir genci milletvekili yapalım mı yapmayalım mı şeklindeki bir değerlendirme. Her partinin yahut bağımsız adaylarda her yurttaşın kendi değerlendirmesi olacaktır, bu takdire ait, tercihlere açık bir husustur. Burada biz anayasa düzenlediğimize göre, norm koyma açısından bunu ele almamız lazım. Bu durumda Medeni Kanun’da on sekiz yaşını dolduran kişilerin evlenmesi mümkün, cezai ve hukuki ehliyet bakımdan on sekiz yaş esas alınıyor. Az önce bir uzman arkadaşımızın açıkladığı gibi, demokratik ülkelerin büyük bir çoğunluğunda medeni ve ceza ehliyetiyle paralel olarak -yani rüşt yaşıyla paralel olarak- bir düzenleme var on sekiz yaş. Şimdi, hâl böyle olunca, ayrıca bizim mahallî idare seçimlerimizde de bildiğim kadarıyla on sekiz yaşında aday olmak mümkün.
FARUK BAL (Konya) – Hayır yok, öyle bir şey yok.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Ona bir bakmak lazım, sanki orada yaş tahdidi yok, on sekiz olabilir tam emin değilim, Anayasa’da bir kayıt yok o konuda. Belediye seçimleriyle ilgili yahut mahallî seçimlerle ilgili tam emin değilim arkadaşlar baksınlar; yirmi bir yaş değil daha düşük, tanımı on sekiz olan yerler var ama emin değilim, ona bir bakalım.
Şimdi, burada bana sorsanız on sekiz yaşındaki çocuğu Meclise aday gösterelim mi, ben tercihen ve takdiren doğru değil diyebilirim. Ama, biz norm koyuyoruz bunun kararını bağımsız aday olacak genç verecektir yahut bir parti kendisi takdir edecektir. Biz burada şunu tartışıyoruz aslında: On sekiz yaşını dolduran bir yurttaşa milletvekili adaylığı yolunu kapatalım mı, bunu tartışıyoruz, yoksa bu “On sekiz yaşında olabilir.” dediğimizde kesin olarak olacaktır, partiler listelerini on sekiz yaşındaki çocuklarla dolduracaktır anlamına gelmiyor.
Eğitim meselesine gelince. Şimdi, bildiğiniz gibi eğitimde çok değişik modeller var; örgün öğretimin yanı sıra, açık öğretimi bir tarafa bırakıyorum şimdi yeni, dünyada gelişen ve bizde de giderek yaygınlaşan “uzaktan eğitim” dediğimiz bir model var ki bu da eş zamanlı olarak yapılan bir eğitimdir. Pekâlâ bir milletvekili ,rahatlıkla, milletvekili iken eğitimini, öğretimini sürdürebilir, buna hiçbir engel bulunmamaktadır eğitim açısından ele alırsak.
Askerlik açısından baktığımızda tabii o apayrı bir durumdur. Burada askerlik… Bir çocuk on sekiz yaşında milletvekili olup da çok uzun yıllar milletvekili olmaya devam ederse elbette askerlik açısından -hani zorunlu tutmazsak adaylık bakımından- bir anlamda askerlikten kaçınmak için de bir yol gibi gözükebilir fakat burada kanunlarda bir düzenleme yapılabilir ya da Anayasa’ya bir hüküm konabilir denebilir ki: “Şu yaştan itibaren başkaca statüler askerlik yapmaya mani değildir.” gibi bir tedbir alınabilir. Kaldı ki askerlikle ilgili de Sayın İyimaya’nın söylediği gibi farklı düzenlemeler yapılabilir.
Dolayısıyla, buradaki insanların hiçbirinin on sekiz yaşındaki bir çocuğunu evlendirmeyi bugünkü şartlarda doğru bulacağını sanmıyorum. Aynı şekilde bu bir karardır ama bunu yasaklayamayız o zaman Medeni Kanun’a şunu yazmamız lazım: “On sekiz yaşındaki çocuk evlenmek için çok gençtir, bu aşamada ya da işte, aslında hayatı bilmiyor, üniversite bitirmemiş, borç altına girmeye, sorumluluk altına girmeye de uygun değildir.” dememiz lazım. Bunlar birbiriyle paralel olan tartışmalardır. Benim kişisel tercihim, aslına bakarsanız, on sekiz yaşındaki bir kişinin aday gösterilmemesidir, bunu samimiyetle söylüyorum. Yani gerçekten biraz hayatı tanıması, üniversiteyi bitirmesi… On sekiz yaşındaki bir çocuk gelip, işte, Rıza Bey’in yanında oturacak! Düşünebiliyor musunuz? Bu kadar tecrübeli bir milletvekili… Sayın İyimaya’nın yanında oturacak, o da on sekiz yaşında, bakacak işte… Tabii bu bize yadırgatıcı gelebilir fakat dediğim gibi biz norm koyduğumuz için, bunu koyunca bütün on sekiz yaşındaki çocuklar Mecliste çok yüksek oranda milletvekili olacak anlamına gelmediğinden, tıpkı Medeni Kanun’daki, tıpkı cezai sorumluluktaki gibi bir teorik çerçeve içinde yaklaşmamızın daha doğru olacağı inancındayım.
Teşekkür ederim.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkan, bir şeyi düzeltmeme izin verin.
AYLA AKAT (Batman) – Sayın Türmen Buyurun.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – On sekiz yaşında bir milletvekilinin yanına oturursam tecrübe bakımından fazla farklı olmayız. On sekiz yaşındaki bir çocuğun milletvekilliği tecrübesiyle benim milletvekilliği tecrübem aşağı yukarı aynı olur.
AYLA AKAT (Batman) – O zaman Sayın Bal ve İyimaya’nın yanında oturması desek.
FARUK BAL (Konya) - İyimaya bana mı cevap verecekti?
Şimdi arkadaşlar, Hocam özür dilerim.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - Estağfurullah.
FARUK BAL (Konya) – Aslında bu konuda tartışmaya gerek yok çünkü anlaşılmayacağı belli oldu. Yavuz Hoca’nın sağduyu kokan sözleri için teşekkür ediyorum, tebrik de ediyorum. Bu mademki kişisel olarak on sekiz yaşındaki bir çocuğu böyle bir risk altına atmak, onun ilerideki bedenî, zihnî gelişimleri için de çok büyük bir sendrom oluşturacaktır. Doğruyu yapalım yani mademki bu yanlıştır, niye yanlışta ısrar ediyoruz? Yanlışta ısrar ediliyor çünkü siyasi deklarasyon var. Yani Sayın Başbakan ifade etti, daha önce de BDP ilan etti. Şimdi biz Anayasa Uzlaşma Komisyonu olarak bu deklarasyonların gölgesinde mi çalışacağız yoksa uzlaşabilecek bir zemin arayacak mıyız? Sorun burada düğümleniyor. Eğer uzlaşabileceksek Sayın İyimaya’nın çırpınmasına gerek yok, bunu o da biliyor, ben de biliyorum, herkes de biliyor, bu, yanlış kardeşim. Yanlışta ısrar etmenin de bir anlamı yok. Bu yanlışı düzeltelim diye diye doğruları da eğip bükmenin bir anlamı yok.
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Sayın Bakan, biz yanlışı değil de norm olarak yasak koymayalım. Bunun takdirini biz kişilere ve siyasi partilere bırakalım anlamında yani yanlış demek biraz burada… Hani konu yanlış, doğru meselesi değil de yani norm olarak yasak koymamamız daha doğrudur ama aday gösterirken değerlendirmek bir tercihtir.
FARUK BAL (Konya) – Norm olarak koyduğunuz zaman Hocam, siz, çocuğa seçilme hakkı vermiyorsunuz, dağdaki teröriste askerlik yapmadan Meclise girme yolu açıyorsunuz, sorun burada.
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Teröristse zaten onun seçilme engeli vardır herhâlde değil mi.
AYLA AKAT (Batman) – Ben ısrarla şunu ifade ediyorum: Ülkemizin bir gerçekliği var bu gerçekliğin arkasına atacağımız her adımı bu gerçeklik çerçevesinde değerlendirmemek lazım.
FARUK BAL (Konya) – Yok yok, hayır hayır, şimdi tartışmak için söylemiyorum, Karayılan’ın hiçbir mahkûmiyeti yok.
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Canım geldiğinde tutuklanıp yargılanır yani…
FARUK BAL (Konya) – Hiçbiri hakkında açılmış dava da yok. Tutuklansa bile tutuklanmak kesin mahkûmiyet olmadığı için seçilmeye engel değil. Yani bu yol açılıyor Hocam yani bu kadar açık bu.
PROF. DR. YAVUZ ATAR - Şimdi şöyle: Dokunulmazlığı hemen kaldırılır, tutuklanır, yargılanır yani eğer sorun oysa bunların hukukta çözüm yolları var.
AYLA AKAT (Batman) – Şu an bu ülkede 8 tane milletvekili cezaevinde ve bunlar ellerine silah almamış insanlar. Düşünceleriyle, fikirleriyle toplumsal yaşamda, toplumsal muhalefetin bir parçası olmaya çalışmış insanlar. En azından ülkenin gerçekliğine bakarak yorumlamak lazım. Ama doğrudur, ülkemizin temel bir sorunu var. Bu sorun etrafında da her tartıştığımız düzenlemeyi, hak ve özgürlüklerin önünü açma noktasında her yapacağımız düzenlemeyi bu gerçeklik eksenli bir çıkmaza sokabiliriz. Uzlaşılamaz bir zemine çekebiliriz. Amacımız buysa, doğrudur, bu masanın oluşmasının bir anlamı da kalmayacaktır ama bundan bağımsız, bizler, hak ve özgürlüklerin önünü açabilecek, ülkede toplumsal barışı inşa edebilecek, demokratikleşmenin önünü açabilecek bir toplumsal sözleşme metni açığa çıkarma arayışında olduğumuz için buradayız yoksa evet, ülkedeki herkes farklı tanımlıyor, biz “Savaş” diyoruz. Ülkedeki savaş gerçeğinden kasıt da, buna atıfta bulunarak, burada yapacağımız her düzenlemeyi, yapacağımız her tartışmayı bir çıkmaza sokabiliriz. Hani burada olmayan isimlerin de tartışılması, siyasette var olurlar mı olmazlar mı, yarın gelirler mi gelmezler mi? Ben kişisel düşüncemi söyleyeyim: Ben bu ülkenin dağlarında elinde silah olan herhangi bir fert kalmasın diye demokratik siyasette ısrar ediyorum ve bunun kanallarını açacak olan da tabii bizleriz. En önemli aracın da toplumsal sözleşme, toplumsal mutabakat metni, yeni bir anayasa olduğuna inandığımız için hâlâ bu noktada ısrarcıyız. Bundan geri yapacağımız her tartışma, tabii ki her siyasi partinin hitap ettiği bir toplumsal kesim ve ideolojisi var, bu çerçeveyi bu masaya dayatırsak, bu masada birbirimizi yıpratırsak, zorlarsak çok çözümcül olabileceğine de inanmıyorum açıkçası. O yüzden hani mevcut gerçeklikten kasıt da, toplumsal koşullarımızı buna göre değerlendirip bir uzlaşma arayışı içerisinde olalım diye değerlendiriyorum. Eğer burada siyasi partilerin ortaya koymuş oldukları her önerinin arkasında bir siyasi gerekçe, bir siyasi maksat, bir siyasi niyet arar, hatta olmadığı hâlde bir niyet okuması yaparsak zaten o masanın oluşmasındaki uzlaşma mantığının altına dinamit koymak anlamına gelir, bu da doğru bir yaklaşım olmaz kanaatindeyim.
Dostları ilə paylaş: |