Saddam: “Sıcak Patates”
Baskın Oran
Saddam yakalandı. Bundan hemen sonrası için üç temel soru var.
1) Direnişin etkilenmesi:
a) Amerikalılar (zaten Cenevre Sözleşmeleri tarafından yasaklanmış olan) Saddam’ı teşhir işini tam bir PR kampanyasına çevirdiler ama, yine fena yanlış yaptılar: TV ekranlarındaki o berduş kendi bitini kırmaktan aciz. Amerikalıları Irak’ı işgal ettiklerine-edeceklerine pişman eden direnişi mi örgütleyecek? Ameliyat eldiveni giymiş bir uzman, saçlarını bir bir aralayıp bit aradı.
Zehir aradı diyen Amerikalılar, hayatlarında bit görmüş insan bile görmedikleri için öyle sandılar. Böyle insanların Irak’ı anlamaları ve hata yapmamaları bekleniyorsa, biraz zordur.
Ara sonuç: ABD’nin 1 numaralı tezi yalanlanmış oldu. Meğer bu, işgal edilmiş bir halkın işgalciye dünyayı dar etmesi refleksiymiş. Bunu Anadolu insanı 1919-22’den anımsar.
b) Bu durumda direniş çökmez, artabilir. Artıyor da. Çünkü özellikle Irak gibi ülkelerde şu sosyal psikoloji geçerlidir: “Zalim, daha büyük bir güç tarafından gülünç duruma düşürüldüğünde, mazlumlaşır”. Bu zihniyeti anlamak için, Cem Uzan’ın bile çok insanın gözünde mazlumlaştığını anımsamak yeter. Tam bir zalim olan Saddam, Irak halkının ve hatta Arap halklarının gözünde artık mazlumdur; onların gözünde büyük zalim ABD’dir. Şimdiden, Arap dünyasında, “...ama, ABD’ye karşı çıkıyordu” biçiminde fısıltılar başlamıştır.
c) Üstelik, şimdi bu olay yepyeni bir dönemi açmıştır. Artık herkes, ABD’den, Sünni-Şii-Kürt öğelerinin hemen uyumlaştırılmasını beklemektedir. ABD bunu yapamayacaktır, çünkü bu yapılabilecek bir şey değildir. Her halk, demokrasiyi kendi talebi olarak tanımlamaktadır. Bu beklenti ve dolayısıyla bu kaçınılmaz başarısızlık, bugüne kadar sabırla kenarda kalmayı seçmiş Şiiler açısından özellikle geçerlidir. Bir de onların hamura ellerini sokmaları, ABD için Hemingway çanlarının çalması anlamına gelir. Göreceğiz.
2) Saddam’ın yargılanması:
Zurnanın zırt diyeceği esas delik budur. Saddam’ı ya bir tür uluslararası mahkeme yargılar, yada ABD veya Geçici Hükümet Konseyi (GHK). Bu ikisi durumunda hangisi olacağı siyaseten fark etmez. Çünkü GHK, kuruluş itibariyle ve en azından şu anda bir kukla yönetimdir ve meşruluğu en azından işgalci ABD’nin gayrimeşruluğu düzeyindedir. Zaten uluslararası homurdanmalar başlamıştır ve zaman içinde bunlar kuvvetlenerek yükselecektir: Bu ikisinin yargılaması bir traji-komedidir; kimsecikler hem polis, hem savcı, hem yargıç, hem de cellat olmaz, denecektir.
Üstelik, böyle bir mahkeme kimin hukukunu uygulayacaktır? Bu hususta da ABD’nin işi çok zordur. Çünkü eğer ceza, genel ilkelere uygun olarak suçun işlendiği zaman ve yere göre verilecekse, Saddam döneminin hukukunu uygulamak gerekir. Yok, 1945 Nürnberg türünden bir model uygulanacaksa, o zaman ABD’nin işlediği savaş suçlarını da sorgulamak gerekir ve ABD bundan nefret eder.
Mesele ilkeden ibaret de değil. Çuvalla değil, bankayla parası olan Saddam en usta avukatları tutacaktır. Gönüllüler de gelecektir nitekim İzmir’den bile bir avukat şimdiden çıkmıştır. Bunlar ABD’yi bu davayı açtığına-açacağına pişman edebilirler. Saddam’a iki tür temel suçlama gelecektir:
a) Kuveyt’in işgali. Burada avukatların Osmanlı döneminden gelen tarihsel hakları ileri sürmesi ve Kuveyt’in Irak petrolünü çaldığını iddia etmesi, savcının söyleyecekleri kadar yankı yaratacak cinstendir. Bu işler fazlasıyla tartışmalıdır.
b) Katliamlar. Saddam Kuveyt’e (petrole) saldırıncaya kadar, diktatörün yaptıklarına ABD’nin kılı kıpırdamamıştır. Avukatlar, bu katliamların Saddam’la ABD’nin arasının en iyi olduğu dönemde vuku bulduğunu ortaya koyabilirler: ABD, Saddam’ı o sırada mollalar İranına karşı silahlandırmakla meşguldü. Ayrıca, bu silahların ve kimyasalların Batı devletlerinin bilgisi dahilinde Batı firmaları tarafından Saddam’a satıldığının yazılı belgelerini ânında mahkemeye sunarlar. Mahkemede Irak’la ilgisiz bir konuşma yapsalar ve Savunma Bakanı Rumsfeld’in, 2000 yılında 192.000 dolar maaşla ABB şirketinin müdürü iken, K.Kore’ye 200 milyon dolarlık nükleer reaktör sattığını belirtseler, bu bile ABD’yi sallar.
Eğer kimyasal silahın 1988 Halepçe’de Kürtler üzerinde kullanılması mahkemeye getirilecekse, ABD asıl orada büyük sıkıntıya düşer. Zamanında, Kalkık Horoz: Çekiç Güç ve Kürt Devleti’nde (Ankara, Bilgi Yayınevi, 1996) yayınlamıştım: Army War College (Kara Harp Akademisi) 1991’de Prof. Stephen Pelletiere yönetiminde gizli bir araştırma yaptırdı. Sonuç: İranlılar, İran sınırındaki Irak kenti Halepçe’yi alınca iki taraf da birbirine gaz attı. Esas kurban, arada kalan Kürtler oldu. Üstelik, çoğu, savaşta Irak tarafından kullanılan hardal gazından değil, yalnızca İran tarafından kullanılan siyanürden öldü. Şimdi, avukatlar bu ABD resmî raporunu sununca ne olacak? Bütün televizyonların önünde?
Üstüne üstelik, Saddam’ın, egemenliğin Iraklılara devredileceği 30 Haziran’ın ertesi günü, 1 Temmuz 2004’te idam edilebileceği bugün (17 Salı) açıklandı! Çünkü ABD yönetimi idamları durdurdu, Saddam Irakında ise idam cezası vardı! Buyurun size, tarafsız mahkeme.
3) Olayın Bush’a yararı:
Bendeniz Saddam’ın yakalanmasını, 2004’teki başkanlık seçimlerinin hemen öncesinde bekliyordum. Demek ki Bush fazla sıkışmış; bu gizli silahı şimdiden harcadı. Bush’a yararı: yalnızca yüzde 7 puan. Kitle imha silahı dedi, bulunamadı. Herkesten asker istedi, kimse yollamıyor. Durduracağız dedi, ölümler arttıkça anneler örgütleniyor. Son olarak, Bush ve yardımcısı Cheney’nin eski şirketlerinin ABD Maliyesini Irak’ta kazıkladıkları ortaya çıktı. Tek bir şirketin fatura şişirmesi bile 120 milyon dolar. Bush “Eğer böyle bir durum varsa, paranın iadesini isteyebiliriz” demek zorunda kaldı.
“Hot potato”, sıcak patates, Amerikalıların bulup siyaset bilimine hediye ettikleri bir kavramdır. Herhalde bugünler için buldular.
Şimdi benim korkum, Bush’un seçimden hemen önce başka bir bomba patlatması. Bomba?
Dostları ilə paylaş: |