Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə189/877
tarix09.01.2022
ölçüsü8,87 Mb.
#93648
1   ...   185   186   187   188   189   190   191   192   ...   877
HÜSREV PAŞA TÜRBESİ

Fatih İlçesi'nde, Yenibahçe'de, Bali Paşa Camii yakınında, Bali Paşa ve Hoca Efendi sokaklarının köşesine rastlayan yerdedir.

Mimar Sinan'ın tasarlamış olduğu bu yapı, vezir türbeleri içinde en süslüsü ve o oranda da muhteşemidir. 952/1542 tarihli türbede gömülü olan Husrev Paşa (ö. 1544) aslen Bosnalı olup, Sokollu ailesine mensuptur.

Sekizgen planlı türbenin duvarlarında altta dikdörtgen söveli, üstte sivri kemerli iki sıra pencere açılmıştır. Giriş cephesinde evvelce mevcut olan dikdörtgen planlı bir revak nedeniyle ikinci kat penceresi bulunmamaktadır. Yalnız, içten burası kör bir niş biçiminde belirtilmiş ve etrafı da çinilerle süslenmiştir. Yapı, tamamen yontma küfeki taşından inşa edilmiştir. Yedi tam, iki yarım köşeli başlayan sütunlar oni-kigen olarak tanbura kadar yükselmektedir. Saçakta az taşkın ve başlık biçiminde dilimli yaprak sıralı süslemeler arasında, ortada üstü palmet motifi ile sonuçlanan ve dilimler halinde aşağıya doğru yayılan,

Husrev Paşa Türbesi'nin kesit çizimi. Ali Saim Ülgen, Mimar Sinan, levha 202, 1939

rumî oymalı birer taç yer almaktadır. Kubbe, gövdenin üstünde yer alan geometrik zeminli ve üst saçağı dilimli palmet sıralarından oluşan yüksekçe bir kasnak üzerine oturmaktadır.

İnce işçilikli türbenin giriş kapısı iki basamaklı bir merdivenden sonra hafif derin bir eyvanla kavranmaktadır. Kapı basit ve ahşaptandır. Evvelce ahşap bir revağın bulunduğu cephede, kırmızı-beyaz iki renkli taştan yapılmış basık kemerli girişin üstündeki aynada yer alan kitabe 952/ 1545 tarihlidir. Bu kitabe üstte yüksek ve dilimli bir Bursa kemeriyle çevrelenerek hafif derin bir niş oluşturulmuştur. Esas kitabenin üstünde tek satır halinde: "Me-zâr-ı Husrev Paşa, Rahmetu'llâhi aleyh" yazmaktadır. İki satır üzerine dört mısra-dan oluşan Türkçe türbe kitabesinin ze-

mini yer yer rumîlerle süslüdür. Cepheler içeride de kesme taştandır. İçeride mermer pencere şebekelerinden yalnızca birisi günümüze gelebilmiştir. Kubbeye geçişte kasnak kaidesi bir sıra mukarnas, sekizgenden onaltıgene geçişte ise üç sıra mukarnas kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Kasnak içeriden silindir biçiminde olup, yukarıda daha basit bir mukarnas kuşağı kubbe üzengisine kaide oluşturmaktadır. Kubbe ortasında ise kalem işi bir madalyon yer almaktadır. Pencerelerin ahşap kanatları günümüze kadar gelememiştir. Birçok yangın geçirmiş ve tamir görmüş olan yapı İstanbul Türbeler Müze Müdürlüğü'ne bağlıdır.

Bibi. Unsal, Türbeler, 82; Kuran, Mimar Sinan, 324; Fatih Camileri, 356.

İ. GÜNAY PAKSOY



IHLAMUR

Beşiktaş'ta, batıda Teşvikiye-Nişantaşı sırtları, doğuda Balmumcu-Yıldız sırtları, kuzeyde Gayrettepe-Mecidiyeköy yamaçları arasında kalan vadide eskiden yer alan mesire. Ihlamuraltı Mesiresi de denirdi.

Günümüzde, Ihlamur Kasrı(->) ve içinde bulunduğu bahçe hariç dört bir yanı blok apartmanlar ve sitelerle dolmuş olan bu vadinin, kasrın kuzeyinde kalan kesimine, burada bulunan çiçek bahçeleri yüzünden eskiden Fulya Deresi denirdi. Bugün derelerden, çeşmelerden, yeşilliklerden ve çiçek bahçelerinden eser kalmamış bu alanda, beton bloklardan oluşan siteler bulunmakta; yerleşme ise, eski adıyla "Fulya" diye anılmaktadır. Ihlamur Kasrı çevresindeki eski Ihlamur Mesiresi, günümüzde güneyde Beşiktaş'ın Muradiye Mahallesi, kuzeydoğuda Dikilitaş, doğuda Abbasağa, batıda Teşvikiye, Nişantaşı, Topağacı semtleriyle çevrili bir konut bölgesi ve bütün bu semtlere uzanan yolların kavşak noktası konumundadır.

Çelik Gülersoy, bundan 50 yıl öncesine kadar Ihlamur Mesiresi'nin, aralarında yaşlı ıhlamurların da bulunduğu çeşit çeşit a-ğaçlann altına halı gibi serilmiş kır çiçekleri, billur gibi akan sular ve serin çeşmeler, anıtsal değerde kitabeli nişan taşları ve iki beyaz boyalı güzel kasırla âdeta bir masal dünyasını andırdığını yazar. Buradaki bostanları, bostanların Arnavut ve Boşnak bahçıvanlarını, buralardan taze sebze almaya ve ailecek dinlenip eğlenmeye gelen İstanbul halkım, Fulya Deresi'nin çiçek kokularım, türlü türlü meyve ağaçlarını anlatır.

Ihlamur Mesiresi'ne ait bilgilere, arşiv belgelerinde ilk kez 18. yy'm başlarında rastlanıyor. Cavid Baysun'un araştırmalarına göre, çevre III. Ahmed döneminde (1703-1730) Tersane Emini Hacı Hüseyin Ağa'nın mülküne dahildi ve onun adıyla "Hacı Hüseyin Bağı" diye anılırdı. Mal varlığını giderek artıran ve bugünkü Beşiktaş İlçesi sınırlan dahilinde pek çok tarla, bağ • ve bir de büyük çiftliğe sahip olan Hüseyin Ağa, bu mal varlığının şaibeli olması yüzünden gözden düşüp idam edilince malları müsadere edilmiş ve Hacı Hüseyin Bağları da miri mülk statüsüne sokularak önce padişahların, daha sonra da halkın

rağbet ettiği bir mesire olmuştur. I. Abdül-hamid dönemi (1774-1789) sadrazamlarından Seyid Mehmed Paşa'nın burada bir namazgah yaptırmış olması, o dönemlerde yamaçlar arasında kalmış inişli yokuşlu bu bölgenin büsbütün kendi haline bırakılmadığını, yer yer imar gördüğünü anlatıyor.

19. yy'ın ortalarına kadar çevre eski a-dıyla anılmıştır. Abdülmecid döneminde (1839-1861) bu bahçede^ mütevazı bir bağ evi bulunduğu biliniyor. 1846'da İstanbul'a gelen ünlü Fransız şair Lamartine'i, padişah bu bağ evinde kabul etmiştir. Lamar-tine, Nouveau Voyage en Orient adlı kitabında "üç köy yolunun kavşağında yer alan ağaçlıklı bir düzlüğün sonundaki, yaşlı ıhlamurlar ve meyve ağaçları arasında, dört köşeli, düz damlı, önünde fıskiyeli küçük bir havuz bulunan" bir bağ evini tasvir eder. 1849-1855 arasında eski bağ evini yıktıran Abdülmecid, Nigoğos Balyan'a sonraları Ihlamur Kasrı diye tanınan, o zaman "Nüzhetiye" diye adlandırdığı iki kasır yaptırmıştır. Abdülmecid'in buraya sükûnet aramaya geldiği ve kendisinden önceki III. Selim (hd 1789-1807) ve II. Mah-mud (hd 1808-1839) gibi, bölgede ok talimleri yaptığı ve avlandığı anlaşılıyor. Özellikle Ihlamur'un Yıldız yamaçlarına dikilmiş çeşitli padişahlara ait nişan taşları, bu tarihi belgelemektedir.

Abdülmecid dönemi, o sıralarda Nüzhetiye adını almış olan mesirenin en parlak dönemi sayılabilir. Çevrenin canlanması ve düzenlenmesi bu yıllara rastladığı gibi, padişah ve saray mensupları dışında halkın mesireye ilgi göstermesi de bu dönemin ürünüdür. Özellikle sıcak yaz günlerinde, İstanbul halkının buradaki bostanlardan, bağ ve bahçelerden meyve sebze aldığı, ulu ağaçların, ıhlamurların altında, çayırlarda eğlenip dinlendikleri bilinir. Abdülmecid'in 1861'deki ölümünden sonra, Abdülaziz (hd 1861-1876) ve II. Abdülha-mid (1876-1909) Çırağan ve Yıldız saraylarını kolay kolay terk etmemişler ve çevre halkının ilgi gösterdiği Ihlamur Mesiresi'nin saray açısından önemi azalmıştır.

II. Abdülhamid döneminde Yıldız Sa-rayı'nın dört bir yanında alınan güvenlik önlemlerinin parçası olarak Ihlamur yolunun başına Jandarma Mektebi Sokağı' nm köşesine, kuleli, mazgallı, iki katlı ve halk arasında Süslü Karakol diye anılan bir karakol binası yaptırılmıştır. Daha sonra uzun süreler harap durumda kalan bina 1980'lerde restore edilerek lokanta haline getirildi. Yine II. Abdülhamid döneminde, Ihlamur Kasrı'nm yakınına Nüzhetiye Karakolu kuruldu. II. Abdülhamid 1909'da tahttan indirildiğinde yerine geçen V. Mehmed (Reşad), şehzadeliği sırasında da sevdiği Ihlamur Kasrı ve Mesiresi'ni tahta çıktıktan sonra da unutmadı. Buraya sık sık geldiği, bahçesinde gezindiği, I. Dünya Savaşı sırasında da yeni kurulan alaylara sancak verilmesi törenini burada yaptığı bilinir.

I. Dünya Savaşı sırasında ve Cumhuriyet kurulduktan sonra, 1950'lere kadar kendi haline bırakılan, zaman zaman geçici amaçlarla kullanılan Ihlamur Mesiresi

köşkleri ve bahçeleri TBMM Başkanlığı tarafından 1951'de İstanbul Belediyesi'ne verilmiş, daha sonra geri alınmış, 1980'le-rin başlarında restore edilerek ziyarete a-çılmıştır.

Ihlamur Mesiresi'nin Cumhuriyet'ten sonra hazineye geçen geniş alanı, Çelik Gülersoy'un naklettiğine göre bir tapu o-yunu veya garip bir yanlışlık sonucu, anneleri Neyir Hanım'ın devletten bir alacağına mahsuben Abdülhak Şinasi Hisar ve kardeşi Selim Nüzhet Gerçek'e geçmiş, onlar da araziyi Vitali Levi'ye satmışlardır. Daha sonra bu şahıs parsellenenıeyen bu araziyi hisse hesabıyla çeşitli hissedarlara satmış; bu arada Ihlamur Mesiresi içindeki tarihi nişan taşları, havuzun mermerleri vb sökülmüş, tahrip ve yok olmuştur.

1950 sonrasındaki hızlı yapılaşma ve arazi yağması sürecinde, Ihlamur Mesiresi çevresi önce yavaş yavaş, 1970'lerden sonra pek hızlı bir şekilde değişmiş; vadinin iki yanından, Nişantaşı ve karşısındaki Yıldız Tepesi yamaçlarından aşağılara doğru inen apartmanlara Beşiktaş'tan Muradiye'ye doğru ilerleyen apartmanlar, siteler katılmış; Ihlamur Kasrı ve Bahçesi'nin çevresi betonlar arasında kalmış; eski köşkler yok olmuş; Fulya Deresi'ni burada yapılan stadyum yutmuş; Yıldız yönündeki yamaçta kurulan bayram yeri kaldırılmış; birbiriyle kesişen yollar eski bostanların yerini almış ve nihayet kentin, Bü-yükdere Caddesi, Boğaziçi Köprüsü ve çevre yollarını Beşiktaş'a bağlayan ana u-laşım arterinin yan yollarından birinin eski Ihlamur Mesiresi'nin ortasından geçirilmesinden sonra da, Ihlamur Mesiresi'nden geriye yalnızca Ihlamur Kasrı ve Bahçesi kalmıştır.

Bibi. Çelik Gülersoy, Ihlamur Mesiresi, ist., 1983; M. Cavid Baysun, "Hacı Hüseyin Bağı", Tarih Dergisi, C. IV (1953), (istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayını); Eldem, Türk Bahçeleri.

istanbul ıhlamur kasrı

Beşiktaş ve Nişantaşı arasındaki vadide yer alan Ihlamur Mesiresi'ndeki kasır.

Bu vadide daha önceleri Hacı Hüseyin Bağı olarak anılan mesirenin bilinemeyen bir tarihte miriye geçmesinden sonra padişah için bir bağ evi yapılmış ve Hacı Hüseyin Bağı Köşkü diye amlagelen bu yapı özellikle I. Abdülhamid (hd 1774-1789), III. Selim (hd 1789-1807) ve II. Mahmud (hd 1808-1839) tarafından kullanılmıştı. I. Abdülhamid dönemi sadrazamlarından Seyyid Mehmed Paşa burada bir namazgah yaptırmış; III. Selim ve II. Mahmud zamanında da buraya nişan taşlan dikilmişti. Zamanla Ihlamur Mesiresi olarak da tanınmaya başlayan bu bahçede 1846'da Abdülmecid (hd 1839-1861) Fransız şair Alphon-se de Lamartine'i(-») kabul etmişti. Lamar-tine, sıradan bir sebze ve yemiş bahçesi o-larak algıladığı bahçe içinde gördüğü köşkün sadeliği karşısında şaşkınlığım gizle-yememiştir. Osmanlı padişahının köşkünün dört köşe bir mekân olduğunu, içinde hiçbir eşyanın bulunmadığı salonunun ör-


Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   185   186   187   188   189   190   191   192   ...   877




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin