Karaköy Meydanı
Karaköy Meydanı, bir taraftan Galata Köprüsü ve Karaköy iskelesi ile diğer taraftan Karaköy-Beyoğlu Tüneli ile olan bağlantısı sayesinde şehrin özellikle ticari, tarihi ve turistik bir kavşağıdır. Galata Köprüsü'nden Karaköy Meydanı'na çıkışta, sağda (doğu-kuzeydoğu yönünde) rıhtıma paralel olarak giden 4 cadde vardır: Rıhtım Caddesi, Kemankeş Caddesi, Galata Mumhanesi Caddesi ve Necati Bey Caddesi. Necati Bey Caddesi eski tramvay yolunun geçtiği caddedir ve Kaba-
KARAKÖY KÖPRÜSÜ
456
457
KARAKÖY MESCİDİ
19öO'lı yıllarda Karaköy.
Ara Güler
taş'ta, Meclis-i Mebusan Caddesi adını alarak deniz kıyısı boyunca Boğaziçi'ne doğru gider. Meydandan kuzey istikametine uzanan Karaköy Caddesi, Yüksekkaldı-rım'da 3 yola ayrılır: Kemeraltı Caddesi, Yüksekkaldırım Yokuşu, Voyvoda Caddesi. Meydanın batı tarafından ise, Azapka-pı Geçidi ile Aksaray, Kasımpaşa ve Taksim yönlerine ulaşılır.
Romalılar, Bizanslılar, Venedikliler, Cenevizliler ve Türkler zamanında büyük ö-nem taşıyan Karaköy Meydanı bugün de istanbul'un en önemli kilit noktalarından biridir.
Türkler döneminde Halic'in iki yakasının bağlantısı ilk olarak 1836'da Unkapa-nı ile Azapkapı arasında inşa edilen köprü ile sağlanmış ise de, bu bağlantı Dolmabah-çe Sarayı ile Babıâli arasındaki yolun kısaltılması için Karaköy ile Eminönü arasında 1845'te inşa edilen bir ahşap köprü ile daha da kolaylaştırılmıştır. Bu köprünün dayanıklı olmaması, 1870-1871'de demirden bir yenisinin yapılmasını gündeme getirmiş; 1912'de bu köprü de sökülüp yakın zamana kadar kullanılan Galata Köprüsü kurulmuştur (bak. Galata köprüleri). Daha bu dönemlerden itibaren Karaköy Meyda-
m'nın önemi ve trafiği artmış, fakat hâlâ dar yolların kesiştiği bir kavşak olmaktan öteye gidememiştir.
1864'te Altıncı Daire-i Belediye tarafından yıktırılan 2.800 m uzunluğundaki Galata surları, Galata ve Karaköy civarında 9.000 m2 alanın açılmasına imkân vermiş ve Karaköy Meydanı da buradan nasibini almıştır.
Özellikle 1950'lerde meydan, deniz, kara ve yaya trafiğinin nüfus artışına bağlı o-larak artması neticesinde, doğan ihtiyaca cevap vermek üzere çeşitli imar hareketlerine tekrar başlanmış; bu sırada birçok yapı yıkılmıştır. Eski Cenyo, ünlü birahane Tokatlı, ünlü mezeci Yayla, postane, pastane, ayakkabıcı dükkânları, Mehmed Ali Paşa Hanı ve Yataklı Vagonlar Şirketi'nin bulunduğu han, yine ünlü italyan mimar Raimondo D'Aronco'nun yaptığı Karaköy Mescidi(->) olarak bilinen küçük cami hep bu dönemde yok olmuştur.
Yaya ve taşıt trafiğinin daha da artması nedeni ile meydan 1964'te yeni bir imar dönemi daha geçirmiş; bu sefer 63 kolon üstüne oturan, 2 dönümlük alanı kapsayan, içerisinde 23 dükkânın bulunduğu yayalara mahsus bir altgeçit yapılmış ve
Karaköy'ün denizden görünümü. Tahsin Aydoğmuş,
meydan daimi trafik akımına açılmıştır. Geçidin Necati Bey Caddesi'ne, Tünel'e ve Galata Köprüsü'nün iki ayrı yönüne çıkışları bulunmaktadır.
1977'de yeniden düzenlenen meydana ağaç ve süs bitkileri dikilmiş, park tipi lambalarla aydınlatılmıştır. Bu düzenlemede köprüden gelen araçlardan otobüs ve troleybüslerin Rıhtım Caddesi'nden, diğer araçların ise Karaköy Meydam'ndan geçmesine izin verilmiştir. 1974'te inşa e-dilen kadı otopark Karaköy Meydanı'nı doğal otopark olmaktan kurtarmıştır.
1912 tarihli Galata Köprüsü'nün dubalarının artık işlevini yerine getirememesi nedeni ile 1986'da hemen yanına yeni bir köprünün inşa edilmesine başlanmış, yeni köprü 1992'de faaliyete geçirilmiştir. Köprü ile birlikte Eminönü ve Karaköy meydanları ve 1964 tarihli Karaköy Altgeçidi' nin çıkış kapıları da yeniden düzenlenmiştir.
Karaköy Meydam'nın deniz ve kara u-laşımı ile istanbul'un ticaret hayatına birkaç asırdır hizmet verdiği, civarında kurulan ve bugün de halen mevcut olan bankalardan, ticari teşekküllerden, liman ve gümrük depolarından anlaşılmaktadır. Söz konusu işyerleri, 19. yy'ın ikinci yansında başlayan kapitalist ilişkilerin ve Batılılaşmanın ürünü olarak ortaya çıkmış, çoğu yabancı mimarların eseri olan yapılardır. Bunlardan biri italyan mimar G. Mongeri'nin yaptığı Karaköy Palas'tır. Giriş katındaki pencerelerden birinin yanında mimarın ismi görülebilir. Ünlü Abed Han da bu sıradadır. Galata Köprüsü'nden Karaköy Meyda-nı'na çıkışta, hemen sağda ikinci katının üstünde bulunan görkemli heykelleri ile dikkat çeken bina bugün Ziraat Bankası binası olarak kullanılmaktadır, ilgi çekici diğer bir yapı da Voyvoda Caddesi ile Yüksekkaldırım Sokağı'nın kesiştiği yerde 1911-1913.tarihli Minerva Hanı'dır.
Bibi. S. tzzet, L'histoirede Constantinople, ist., 1929; C. E. Arseven, Eski Galata ve Binaları, ist., 1329; R. Ziyaoğlu, Yorumlu istanbul Kütüğü, İst., 1985; M. Belge, istanbul Gezi Rehberi, ist., 1993.
MEHMET YENEN
KARAKÖY KÖPRÜSÜ
bak. GALATA KÖPRÜLERİ
KARAKÖY MESCİDİ
Beyoğlu Ilçesi'nde, Karaköy'de, meydanın doğusunda Halil Ağa ve Kemankeş sokaklarının arasında kalan yapı adasının meydana bakan kesiminde bulunan fevkani bir küçük mescitti, istanbul'un kentsel strüktürünü değiştiren ve döneminde "Yıldırım Yıkma Harekâtı" olarak adlandırılmış olan büyük istimlak ve yıkım operasyonu sırasında 1958'de yıktırıldı.
Mescidin yerinde II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) yapılmış bir tekke bulunmakta idi. Tekke, önce camiye çevrilmiş ve harap olduğu için daha sonra Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından fevkani bir cami olarak yeniden yaptırılmıştı. Merzifonlu Vakfı'na bağlı olan bu cami, harap olduğundan ve altındaki
yine vakfa ait dükkânların da onarımı gerektiğinden, yıkılıp yeniden yapılmasına karar verilmiş ve yeni mescit tanınmış italyan mimar Raimondo D'Aronco(->) tarafından tasarlanıp uygulanmıştır. Caminin yapımının, olasılıkla, parasal nedenlerle oldukça uzun sürdüğü arşiv kayıtlarından anlaşılmaktadır. Örneğin, inşaatta yapılan değişiklik ve eklemelerle ilgili olarak 19 Recep 1326/18 Ağustos 1908 tarihli bir sadaret yazısı vardır.
Udine Kent Müzesi'nde (Musei Civi-ci) mescide ait bazıları imzalı çok sayıda çizim ve desen bulunmaktadır. Mescit, planı ve kitlesiyle Udine'deki çizimlere uygun olarak inşa edilmiş görünmektedir. Yalnızca cephe bezemeleri özgün çizimlerinden farklıdır.
Merzifonlu Mescidi, altında iki dükkân katı bulunan fevkani bir yapı olarak ilginç bir parselasyon planına sahipti. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivindeki dosyasında Halil Ağa Sokağı'ndaki girişinin yer aldığı 11 no 'lu küçük parsel dışında yalnızca yapının taşıyıcı sisteminin oturduğu birer kolon ölçüsünde beş minik parsel, mescide ait görünmektedir.
Mescide Halil Ağa Sokağı'ndan girilmekte ve "L" biçiminde bir merdivenle ulaşılmakta idi. Mescit, üçüncü katta yaklaşık 10x13 m boyutunda bir alana oturmaktaydı. Küçük bir son cemaat yerinden sonra ulaşılan cami mekânı sekizgen planlı ve küçük bir kubbeyle örtülü idi. Hiçbir iç görünüş çizimi veya fotoğrafı bulunamamış olan caminin mihrap ve minber çizimleri vardır. Art nouveau(~») üslubunda floral motiflerle bezeli bu öğelerin dışında duvar yüzeylerinin ve kubbenin bezemesi konusunda belge yoktur.
Mescidin sekizgen kitlesi, ikinci kat dükkânlarının bitimini ifade eden geniş bir dairesel saçaktan sonra yükselmektedir.
1958'de
yıktırılan
Karaköy
Mescidi ve
çevresi
(solda) ile
mescidin
D'Aronco
tarafından
yapılan çizimi.
Ara Güler (sol),
Afife Batur
arşivi
Böylece caminin oturduğu zemin, hem daha genişletilmiş, hem de alttaki dükkânlardan bir ayrılma sağlanmıştır. 4 cm kalınlığında cilalı mermer kaplı ve köşeleri yaldızlı bronzla kaplı sekizgen kitlenin her yüzünde üçlü bir pencere grubu vardır. Ortada dar ve yüksek, iki yanında birer küçük pencere, sekizgen kitlenin yüzeylerinde "T" biçimli açıklıklar oluşturmaktadır. Pencere üçlülerinin üstünde floral motifli mermer oyma bir bezeme kuşağı yer almaktadır. Cami kitlesi geniş sekizgen bir saçakla çevrilmekte ve üstteki kubbeye sekizgenin köşegenleri üzerindeki öğelerle bağlanmaktadır.
Udine Müzesi'ndeki çizimlerde, pencereler sekizgenin köşelerindedir ve aralarında duvar yüzeyine ters "T" biçiminde yerleştirilmiş bezeme alanları vardır. Uygulamada bunun değiştirildiği, daha az bezemeli ve sade bir cephe düzeninin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Minare, mescidin batı köşesinde, arsanın öne doğru çıktığı noktada yer almakta ve böylece vurgulayıcı bir konum edinmektedir. Sekizgen planlı gövdesi üzerinde basamaklı düzende yerleştirilmiş dar ve yüksek pencereler vardır. Sekizgen planlı şerefesi oldukça iridir ve sekizgenin ayrıtlarını vurgulayan üçgen dikmelerle belirtilmiştir.
Mescit bu görünümü ile art nouveau mimarlığının daha çok jugendstil ekolünün tasarımlarına yakın durmaktadır. Dar ve yüksek pencereleri, üçlü yerleştirimi, sadeleştirilmiş cepheleri ve geometrik aksamı ise çok tanınmış İskoçyalı mimar Mac-kintosh'un çizgilerini anımsatmaktadır. Karaköy Mescidi, hem yerel ve geleneksel şemaları kullanan hem de geniş referansları olan bir tasarım olarak istanbul mimarlığını zengileştiren bir uygulama idi.
R. D'Aronco, Osmanlı mimarlığında ticaret bölgesinde veya hanlar içinde kulla-
nılagelen sekizgen planlı fevkani cami modelini seçerek büyükçe bir kavşak alanına açılan bir köşeyi etkili bir plastikle değerlendirmiştir. Yapı adasının meydana a-çılan ucunun caminin sekizgen kitlesiyle bitirilmesi ve yine sekizgen planlı minaresinin en öne getirilişi ve ikinci kattaki dükkânların Kemankeş Sokağı köşesinde dairesel konsollarla öne çıkışı, son derece ustalıklı çözümlerdir. Yapıların plastik potansiyelinin altım çizen bu tasarım, küçük boyutuna karşın D'Aronco'nun istanbul' daki en başarılı ve çok tanınmış çalışmalarından biridir. Mescidin Karaköy Mey-danı'ria bakışı o denli başarılıdır ki, döneminin tüm fotoğrafları bu yapıyı içeren bir kadraj gösterirler. Çok sayıda kartpostalı yayımlanmıştır.
Bu düzeyde bir yapının, meydan düzenlenirken hiç özen gösterilmeden yıkılışı, üstelik yerinin yeni meydan düzeninde kullanılmayışı, kullanılmasının gerekme-yişi ve boşa gitmiş bir aceleciliğe kurban oluşu gerçek bir şanssızlıktır, istimlak ve yıkım için 1958'deki yazışmalar, yıkımın, mescidin o tarihte pek çok yapı gibi tescilli olmayışından, mimari karakterinin yeterince vurgulanmayışından ve koruma kurullarının işlevsizleştirilmiş olmasından kaynaklandığım ortaya koymaktadır, ilgisizlik ve yeterince sorumlu davranmayış, yıkım sonrasında da devam etmiş, Kınalı-ada'da yeniden kurulmak üzere bütün taşları numaralanarak sökülmüş olan mescit, iki parçası dışında tümüyle kaybolmuştur. Halı ve seccadeleri çalınmış, çok değerli o-lan avizesi teberrükat memurluğundaki yazışmalardan sonra bir daha görülmemiş, mihrap ve minberinin Mercan'daki Atik ibrahim Paşa Camii'ne monte edildiği söy-lenmişse de bunun doğru olmadığı anlaşılmıştır. Mescit, günümüzde "Kaybolan Cami" olarak anılmaktadır.
Bibi.'>KARAKOY PALAS
458
459
KARANTİNA
Bibi. A. Batur, "Leş euvres de Raimondo D'Aronco a istanbul", Attı del Congresso Inter-nazionale di Studi su Raimondo D 'Aronco e il suo tempo, Udine, 1982, s. 118-134; Gömüne di Udine, D'Aronco Architetto, Milano, 1982, s. 166-167; V. Freni-C. Varnier, Raimondo D'Aronco, l'opera completa, Padova, 1983, s. 153-154; Z. Nayır, "Raimondo D'Aronco and Ottoman Revivalism", Atti del Congresso Inter-nüzionale di Studi su Raimondo D 'Aronco e il suo tempo, Udine, 1982, s. 144; M. Nicoletti, D'Aronco e l'architettura liberty, Roma-Bari, 1982, s. 143.
AFİFE BATUR
KARAKOY PALAS
Beyoğlu Ilçesi'nde, Karaköy'de, Yeni Galata Köprüsü'nün yanı başında Kemeral-tı Caddesi üzerindedir.
1920'de italyan mimar Guilio Monge-ri tarafından yapılmıştır. Vedat ve Kema-leddin beyler de yapım çalışmalarına katılan mimarlardandır.
Karaköy Palas orijinalinde, dört katlı o-larak tasarlanmış ve beşinci kat sonradan ilave edilmiştir. Yapı üç kapı ile caddeye açılır. Dikdörtgen silmeler içine alınmış kapıların aralarında oldukça büyük boyutlu pencereler vardır. Kapı ve pencere üzerlerinde yer alan diş kesimi bezemesinin de kullanıldığı yüksek, silmeli kemerler giriş katının önemini vurgulayıcı unsurlardır. Bu kemerlerin iç yüzleri oval geçmelerle o-luşmuş bezeme ile dantel gibi işlenmiştir. Yapı, birçok Bizans öğesi taşımakta ise de Osmanlı ve Selçuklu sanatlarını bilen mimar, kat araları konsollarında ve kemer aralarındaki kabaralarda bu sanatlardan öğeler kullanmıştır. Kat aralarındaki konsolların dışa çıkıntılar yapması Türk evlerindeki konsolları çağrıştıran bir öğedir.
Yapının solundaki kapı ve kapının ü-zeri çok ayrıcalıklı bir düzendedir. Kapının üzerinde diğerlerinin aynı olan bir kemer mevcutsa da kemer bitiminin iki yanında pembe renkli mermerden dikdörtgen panolar vardır. Kapının iki yanındaki başlıklar da dikdörtgen kesitli parçaların tekrarı ile oluşmuştur. Bu kapının üzerindeki iki kat dışa doğru yarım yuvarlak çıkıntı yapar. Üçüncü kat da yarım yuvarlak çı-
kıntılı olup bir balkon şeklinde düzenlenmiştir.
Yapının diğer kapılarının iki yanındaki pilastrlar üzerine oturan başlıklar çıkıntılıdır ve ortalarında küçük kabaralar bulunur. Bu pilastrlarm devamındaki dördüncü katın bitimine rastlayan başlıklar da aynı tarzda fakat kademeli ve çift volütlüdür. En üst katta ise farklı bir düzen hâkimdir. Bu kat porfir sütunlar ve panolar arasına alınmış çift dikdörtgen pencereler ile dışa açılır. Yapı kademeli bir saçakla sonlanın Saçak konsollar üzerine oturtulmuş şekildedir.
Bibi. H. Öztürk, "Mimar Mongeri ve Türkiye'deki Yapılan", TAÇ, 11/6 (1987), s. 33-38. ESRA GÜZEL ERDOĞAN
f' ! -ji'VC „ "Uu
KARAMANLILAR1 'X^,vvvv^Jj>:
Karamanlılar olarak tanınan Türkofon Ortodoks Hıristiyan Rumlar, Anadolu'da yüzyıllar boyu yaşamışlardır. Karamanlı deyimi dar anlamıyla Karaman yöresinde yaşamış olanları kapsar. Karamanlılar 1924'te Lozan Antlaşması çerçevesinde gerçekleştirilen mübadele sonucu Yunanistan'a göç etmişlerdir.
Karamanlıların dilleri Osmanlıca, Antik Yunanca ve Rumcanın bir karışımıydı. Yazıda ise Grek alfabesini kullanırlardı. 15-18. yy'lar arası yazılan Karamanlıca elyazması eserler ve 1718'den sonra basılan Karamanlıca kitapların tümü Ortodoks din kitaplarıdır. 19. yy'da basılan ve sayısı 500'ü aşan Karamanlıca kitapların arasında ise dini eserlerin yamsıra, tarih, roman ve hikâye kitapları da yer alır.
İstanbul'un fethinden sonra şehrin insan gücünü artırmak amacıyla uygulanan zorunlu iskân sonucu İstanbul'a getirilen Karamanlılar, öncelikle Yedikule'ye yerleştirildiler. 1551'de İstanbul'a gelen gezgin Nicolas de Nicolay, Karamanlıların Yedi-kule yakınında büyük bir mahallede oturduklarını, geçimlerim ticaret ve zanaatla sağladıklarını, özellikle kuyumculuk ve işlemecilikte çok yetenekli olduklarını belirtir. Dükkânlarının Kapalıçarşı yakınında olduğunu yazar. Ona göre Karamanlı ka-
Karaköy Palas
Yavuz 1994
Nicolas de Nicolay'ın 16. yy'a ait Karamanlı kadın tiplemesi. Galeri Alfa
dınlar diğer Rum kadınları gibi hamama gitme ve kilise ziyareti dışında sokağa nadiren çıkarlar. Evlerinde nakış işlerler. Bu işlemeler Kapalıçarşı'da ve pazarlarda satılır. Dar gelirli Karamanlı kadınlar geçimlerini sokaklarda yumurta, piliç, peynir ve sebze satarak kazanırlar. Karamanlılar aynı dinden oldukları için Rum-Ortodoks patriğine tabidirler. Eremya Çelebi Kömürci-yan da 17. yy'da Karamanlıların Yedikule' de suriçinde oturduklarını belirtir. "Bunlar Rum oldukları halde Rumca bilmezler ve Türkçe konuşurlar" diye yazar.
Süreç içinde Karamanlılar Yedikule'den Fener, Cibali, Tahtakale, Kumkapı semtlerine ve Rumların yaşadığı diğer mahallelere dağılıp yerleştiler. Karamanlıların büyük çoğunluğu İstanbul'da ticaretle uğraşırlardı. Niğde'nin KurdonosKöyü'nden gelenler sabun tüccarı, Aravan'dan gelenler kuruyemişçi, Uluağaç'tan gelenler kabzımal, Niğde'den gelenler zahireci ve peynirci, Pertek'ten gelenler beratlı şarapçı idiler; Ürgüp'ün Sinasos Köyü'nden gelenler havyar ve tuzlu balık ticareti, Kayserililer pastırma ve sucuk ticaretiyle uğraşırlardı. Dükkânları Eminönü'nde ve Galata'daydı.
İstanbul'daki Karamanlılar, Tanzimat'tan sonra kurdukları yardımsever dernekler kanalıyla köylerinin kalkınması için kayda değer çabalar harcamışlardır.
Bibi. N. de Nicolay, Leş navigation, peregri-nations et voyages, fait en la Turquie, Anvers, 1576; Kömürciyan, İstanbul Tarihi; N. Aposta-lidis, "Anılar", (yayımlanmamış monografi), Vosporis Arşivi, Atina.
SULA BOZÎS
KARAMÜRSEL ARABA VAPURU
1956'da Camialtı Tersanesi'nde buharlı ve baştan-kıçtan çarklı araba vapuru olarak inşa edildi. Planı gemi inşa mühendisi Ata Nutku tarafından çizilmişti. 957 groston-
luktu, 50 otomobil alıyordu. Uzunluğu 67,8 m, genişliği 16 m, sukesimi 3,75 m idi. 1911 yapımı Basra ile Bağdat adlı şehir hattı vapurlarından çıkarılmış olan 1904 yapımı, her biri 1.000 beygirgücünde 2 adet tripil buhar makinesine karşılık, mazotla ısınan yeni bir kazan yerleştirildi. İkisi başında, ikisi kıçında dört çarkı vardı. 10 yıl kadar kullanıldıktan sonra kadro dışı bırakıldı.
Günümüzde Karamürsel adlı başka bir araba vapuru daha hizmet vermektedir. Bu Karamürsel araba vapuru, 1986'da Pendik Tersanesi'nde motorlu araba vapuru olarak inşa edildi. 1.595 grostonluktur. 112 otomobil almaktadır. Uzunluğu 80,7 m, genişliği 22 m, sukesimi 3,9 m'dir. Her biri 1.200 beygirgücünde 2 adet dizel motoru vardır. Çift uskurlu olup, saatte 12 mil hız yapmaktadır.
ESER TUTEL
KARANLIK BENT
Belgrad Ormam'nda Taşlı Dere, Bataklı Dere, Ihlamur Deresi ve Kızlarağası Deresi' nin birleştiği Topuz Deresi'nin üzerinde o-lup Kırkçeşme isale hattı bentlerinin en es-kisidir. Bu bende Kömürcü Bendi ve II. Osman Bendi de denir. l620'de II. Osman (hd 1618-1622) tarafından yaptırılarak hizmete girmiştir.
Karanlık Bent'in 2,5 km mansap tarafında bulunan Büyük Bent'in(-») 1723-1724' te III. Ahmed (hd 1703-1730) tarafından yaptırıldığı, üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Büyük Bent'in yerinde 4. yy'da Roma döneminde yapılmış bir bendin bulunduğuna dair çeşidi bilgiler vardır. Şem-seddin Sami Kamûsu'l-a'lam'da Büyük Bent'in yerinde Roma İmparatoru Valens (hd 364-379) tarafından yaptırılan bendin, 1554-1563 arasında I. Süleyman (Kanuni) (hd 1520-1566) tarafından yaptırılan Kırkçeşme ve Kâğıthane Suyu tesislerinin inşası sırasında tamir edildiğini yazar. Ancak Valens tarafından yapıldığı bilinen Bozdoğan Kemeri'nin(->) üst seviyesi, Kırkçeşme isale galerisinden 26-27 m daha yüksekte olduğundan, Belgrad Ormanı'ndan gelen isale hattının, O. K. Dalman'ın da iddia ettiği gibi, I. Theodosius (hd 379-395) tarafından yaptırılmış olması ihtimali fazladır.
Karanlık Bent'in, bent yapmaya daha uygun bir yer olan Büyük Bent'in yerinde yapılmayıp onun 2,5 km kadar memba tarafında inşa edilmiş olması, su ölçme tertibatının bulunmaması, belgelerdeki kayıtları yani Büyük Bent'in yerinde daha önce bir bendin bulunduğunu kanıtlar.
Karanlık Bent doğrusal eksenli kagir a-ğırlık barajı tipindedir. İki sahil arasındaki kret uzunluğu 64,50 m, mansap tarafındaki dere tabanından taş korkuluğun üstüne kadar olan yüksekliği 8,60 m, memba tarafından ise 7,60 m'dir. Bendin, zemin seviyesindeki taban genişliği 9,70 m'dir. Bu durum baraj gölünün, aradan geçen 370 yılda yalnız l m kadar dolduğunu gösterir. Kret genişliği dar yerlerde 5,20 m, geniş yerlerde 7,40 m'dir. Mansap tarafı aşağı doğru genişler ve dar bölümlerde eğim yüzde 11, geniş bölümlerde yüzde 15'tir.
Karanlık Bent
Kâzım Çeçen
Daha fazla su toplamak amacıyla su tarafında kademeli bir yükseltme yapılmıştır. Sağ sahilde 2,10 m genişliğinde, sabit eşik-li bir dolu savak vardır. Eşik, memba korkuluğundan 0,60 m aşağıdadır. Dip savak ile sulama borusu aynıdır. Birinde 250 mm diğerinde 200 mm çapındaki borular üzerine konan vanalar vasıtasıyla su alınır.
Osmanlılarda bütün önemli yapılar ü-zerinde kitabeler bulunmasına mukabil bu bentte hiçbir yazı veya kitabeye rastlanmamıştır. Kitabesi kırılmış veya düşerek kaybolmuş olabilir. Ayrıca bütün bentlerde a-lınan suyun debisinin ölçülmesi için ölçme sandığı üzerine konmuş lüleler bulunmasına mukabil, bu bentte debi ölçme tertibatı yoktur.
Bibi. Nirven, istanbul Sulan, 184-185; Nazım, istanbul Vilayeti Şehremaneti 'ne Evkaftan Devrolunan Sular, îst, 1341, s. 4; Çeçen, Su Tesisleri, 81-84; Çeçen, Kırkçeşme, 132-134; O. K. Dalman, Der Valens Aquâdukt in Kons-tantinopol, Bamberg, 1933.
KAZIM ÇEÇEN
KARANLIK MESCİT
bak. HACI MİMİ MESCİDİ
Karaköy'deki
Karantina
idaresi binası.
Banu
Kutun/Obscura. 1994
KARANTİNA
Çiçek, kolera, veba, sarıhumma, karahum-ma (tifo), racihumma ve humma (sıtma) gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklardan birinin görüldüğü bir taşıma aracında yolculuk yapan veya bu hastalıklardan birinin salgın olduğu bir ülkeden gelen yolcu ve eşyaların girmek istedikleri ülkenin halkıyla temas etmeden önce belirli bir yerde veya gemilerinde geçirmek zorunda oldukları tecrit süresi ile uygulanan önlemlerin tümü karantina kapsamına girer.
Karantina İstanbul'da ilk kez 1831'de baş gösteren kolera salgını nedeniyle gündeme gelmiştir. Galata Nazırı Sârim Bey' in, İstanbul'da bulunan dost devletlerin sefaret tercümanlarıyla yaptığı toplantıda; Karadeniz'den gelenler için İstinye ve Li-man-ı Kebir'de (Boğaz'dan Karadeniz'e çıkarken Rumeli Feneri işaret istasyonunun yanındaki koy) karantina uygulanması kararlaştırılmıştır.
1837'de karantina için bir meclis toplanmış ve karantinanın idari yönü yanında dini yönü de olduğu ifade edilerek önce fetva istenmesi, bundan sonra da, Akdeniz, Karadeniz ve Boğazların uygun yerleri ile
KARANTİNA
460
461
KARAOSMANOĞLU, YAKUP
YANGINDAN
SONRA
Hüseyin Ağa, sandalı bahçenin rıhtımına yanaştırıp:
"İşte geldik küçükhanım!" deyince (yaşıma başıma rağmen gerek halamın eski adamları, gerek bizimkiler bana hâlâ "küçükhanım" deyip durmaktadırlar) şaşalayıp kalmak sırası bana düştü. İhtiyar kayıkçının gösterdiği yer deniz kıyısında bir hâli arsa idi. Gerçi, bu arsa, üç yanından yüksek duvarlarla çevriliydi. Gerçi, bu duvarlara, yabanileşmiş de olsa, hâlâ sarmaşık veya mor salkım nevinden bazı çiçekli nebatlar tırmanmakta ve dibe doğru eski bir bahçeden kalma setlerin yontulmuş taşlan görünmekteydi. Lâkin, bu hayat izlerine rağmen sekiz on yıl evvel, burada, bir büyük yalının mevcut olduğuna inanmak için bin şahit isterdi.
Her üç dört adımda bir ayaklarım ya bir moloz kümesine çarparak, ya vahşi otlara takılarak, ya yerinden oynamış bir kaldırım taşı üstünde sürçerek sendeli-ye sendeliye Hakkı Paşalardan tarafa İlerledim. Aramızdaki duvar yıkık mıkıktı amma yine ayakta duruyordu. Fakat, küçük ara kapıdan eser yoktu. Onun bulunduğu yer, şimdi büyükçe bir delikten ibaretti. Buradan girip öbür yana geçtim: Aynı manzara. Hakkı Paşalarla biz, eskiden, mâmurlukta ne kadar eş idiysek, bugün viranlıkta da o kadar eş olmuştuk. Hızla yürümeye çabalayarak, sünnet düğünü gecesi, sedefi feracemle oturup Cemil Beyin şarkısını ilk defa dinlediğim taraçanın bulunduğu noktayı aramaya başladım. Tam burası mıydı? Tam şurası mıydı? Bir türlü bulup çıkaramryordum.
Zaten, ne bizim yanda ne bu yanda, yalılarımızın hafızama nakşolmuş yerlerinden hangisini bulabilmek mümkündü? Sanki, yangın her iki binanın izlerini dahi silip süpürmüştü ve garibi şu ki, bu iki hâli arsa, bana şimdi, birer balıkçı kulübesinin bile sığanıayacağı kadar ufak ve dar görünüyordu. Çocukluğumuzda, bir ucundan öbür ucuna üç dört defa koşunca soluğumuzun tükendiği uzun uzun dehlizleri, çift merdivenli geniş sofaları, selâmlık dairelerinin kocaman kocaman divanhaneleriyle o yirmi beşer, belki de otuzar-odalı -zira bunların hepsini ben dahi görmemiştim- saray gibi yalılar bu daracık yerlerin neresine ve nasıl kurulup oturtulmuştu?
Y. K. Karaosmanoğlu, Hep O Şarkı, ist, 1956
Rumeli ve Anadolu'daki liman ve ticaret merkezlerine karantina usulünün konması gerektiği, padişaha arz edilmiştir. Şeyhülislam Mekkizade Mustafa Asım Efendi'den alınan karantinanın şeriata uygun olduğu yolundaki fetvadan sonra, II. Mahmud yerinde bulduğu bu önerilerin gerçekleştirilmesi için Abdülhak Molla(-»), Meh-med Esad Efendi, Selim Sâtı Paşa ve Fransız Dr. M. Bulard'ı görevlendirmiştir.
Eylül 1837'de Meclis-i Tahaffuz (Karantina Meclisi) kurularak göreve başlamıştır. Bu mecliste Meclis-i Tahaffuz-ı Ula (Yüksek Karantina Meclisi) ve Meclis-i Tahaffuz-ı Sâni (Yüksek Karantina Meclisi Bürosu) olmak üzere iki meclis görev yapmaktaydı. Meclis-i Tahaffuz-ı Ula sonraları Meclis-i Umûr-ı Sıhhiye adını alan Karantina Meclisi'nin, Meclis-i Tahaffuz-ı Sâni de bugünkü sağlık teşkilatının çekirdekleridir.
Abdülhak Molla başkanlığında kurulan Meclis-i Tahaffuz-ı Ulâ'da, dini işlerle Esad Efendi, askeri işlerle önceleri Selim Paşa, ondan sonra da Namık Paşa ilgilenmiştir. Meclisin ayrıca, biri asayiş ve düzeni, diğeri de ticaret ve yabancılarla ilişkileri üstlenen iki üyesi daha vardı.
Mayıs 1838'de kadı ve naiplere gönderilen bir emirde karantina usulünün uygulanmaya başlandığı ve istanbul'un sıhhi kordona alındığı bildirilmiştir. Aynı yıl Ga-lata'da bulunan eski gümrük binasındaki kasır onarılıp yenilenerek karantina nazırına tahsis edilmiştir. Kurşunlu Mahzen önüne çektirilmiş olan kapak gemisi de tahaffuzhane olarak kullanılmaya başlanmıştır. Fenerbahçe Karantina Müdürü Mehmed Efendi, tabiplik ve tercümanlık da uhdesinde bulunmak üzere ilave olarak kapak gemisi müdürlüğü ile görevlendirilmiştir. Akdeniz ve Karadeniz yönünden istanbul'a gelen gemi ve yolculara tahaffuz usulü uygulamak için ihtiyacı olan personel de verilmiştir. Bu sıralar bostan mevsimi olduğundan Haliç ve istanbul sahillerine gidip gelen bostan kayıklarının yükleriyle kapak gemisine gelip tütsülenmeleri mecburiyeti vardı. Bir kolaylık olmak üzere bu kayıkların Yenikapı'da tütsülenmeleri kararlaştırılmış ve Yenikapı'ya bir memur ve bir de tütsü dolabı gönderilmiştir. Ancak istanbul'a gelenlerin sayısındaki artış nedeniyle Galata'daki binanın yetersiz kalması üzerine hastaların bir bölümü Fenerbahçe'de kurulan çadırlarda karantina altına alınmaya başlanmıştır. Fakat bu kere de seyir yeri olan Fenerbahçe'de hastaların halkla teması önlenememiş ve bir ka-rantinahaneye ihtiyaç duyulmuştur. Galata'daki bina daha sonra rıhtım şirketi tarafından yıktırılarak yerine bugün Sahil Sıhhiye Merkezi olarak kullanılan bina yaptırılmıştır.
Karantina Meclisi, 10 Haziran 1839'da Mustafa Hıfzı Paşa başkanlığında toplanarak İstanbul'a denizyoluyla gelenler için bir nizamname hazırlamıştır. Bu toplantıya Karantina Meclisi üyeleri Dr. Minas, Dr. Mac Carthy, Dr. Neuner, Dr. Bernard, Dr. Marc-hand ve Dr. Franceschi, delege olarak da A. Pezzoni, E. de Cadalvene, Antoine de
Raab, E. Bosgiovich ve J. Bosgiovech katılmışlardır. Bu nizamname ile, İstanbul'a gelen her geminin bir sağlık patentine sahip olması ve bunu kontrol ile görevli sağlık memuruna teslim etmesi şartı getirilmiştir. Gemilerin karantina sürelerini Kuleli Ka-rantinahanesi önüne geldikleri günden itibaren başlatan nizamname, henüz gemileri çekecek römorkörler bulunmadığından Fenerbahçe'de bekletilmelerini hükme bağlamıştır. Ek madde ile de üç ay içinde Fenerbahçe'de kagir bir karantinaha-ne inşa edilmesi önerilmiştir. Ancak bu ö-neri yerine getirilememiş ve o tarihlerde boş olan Kuleli Kışlası 1838 sonlarında, Karantina Nazırı Hıfzı Paşa tarafından tamir ettirilmiş ve bu tarihten sonra burası, gemilerin kontrol edildiği, yolcuların karantinada bekletildiği ve hastaların tedavi edildiği bir tahaffuzhane olarak kullanılmıştır. Kışla, aynı zamanda sıhhiye memurları i-çin idarehane ve karantina hizmetinde çalışan sıhhiye personelinin yetiştirildiği bir okul olmuştur. 4 yıl bu şekilde hizmet vermiş, 1842'de süvari alaylarının seferden dönmesi üzerine boşaltılmış ve tahaffuzhane Anadolukavağı'na taşınmıştır.
Ocak 1840'ta, Hariciye Nazırı Mustafa Reşid Paşa'nın önerisi üzerine Almanya, İngiltere, Avusturya, İspanya, İsveç, Norveç, Rusya, Fransa, Hollanda, Belçika, İtalya, Yunanistan, İran ve Amerika da delege yollamış, böylece Yüksek Karantina Meclisi uluslararası bir nitelik kazanmıştır.
1840'ta, Lebib Efendi'nin nazırlığı sırasında Anadolu ve Rumeli'de de birer Meclis-i Tahaffuz kurulduğundan İstanbul'da-kine Meclis-i Tahaffuz-ı Alî (Yüksek Karantina Meclisi-Conseil seperieur de Sante) adı verilmiştir.
Veba, sarıhumma ve kolera ile mücadele yöntemlerini tartışmak üzere 1851'de düzenlenen I. Paris Konferansı'na Osmanlı İmparatorluğu, Paris Konsolosu M. Hal-gin ve Sıhhiye Müfettiş-i Umumisi Barto-letti Efendi ile katılmıştır. Bartoletti Efendi 48 toplantı yapan bu konferansta aktif bir rol oynamış ve onun çalışmaları sayesinde Avrupalıların, imparatorluğun sağlık durumu hakkındaki yanlış düşünceleri değişmiş ve karantina konusunda Osmanlı Devleti aleyhine alman kararlar kaldırılmıştır.
13 Şubat-26 Eylül 1866 arasında Avrupa' yi koleraya karşı korumak amacıyla Fransa'nın teklifi üzerine İstanbul'da Uluslararası Sağlık Konferansı toplanmıştır. 17 ülkenin katıldığı bu konferansta bilimsel karantinanın esasları tespit edilmiştir. Ertesi sene 1867'de Meclis-i Tahaffuz tarafından hazırlanan Kolera Nizamnamesi 20. yy'a kadar geçerli olmuştur. Ayrıca bu tarihten sonra karantina teşkilatı yaygınlaştırılarak Akdeniz, Karadeniz, Boğazlar, İran sınırı, Kızıldeniz ve Hicaz'da yeni karantinaha-neler ve tahaffuzhaneler açılmıştır.
Yüksek Karantina Meclisi, Hariciye Ne-zareti'ne bağlı olduğundan devamlı başkanı hariciye nazırıydı. Karantina nazırlarına, reis-i sani (ikinci başkan) denirdi. İlk karantina nazırı Abdülhak Molla'dan sonra Mustafa Hıfzı Paşa, Mehmed Lebib Efendi, Baki Efendi, Emin Efendi, SafVet Efendi,
Ahmed Efendi, Fevzi Efendi, Dr. Cenab Şehabeddin, Dr. Kasım İzzeddin ve Said Bey bu görevde bulunmuşlardır.
Yüksek Karantina Meclisi Bürosu başkâtip, yazı kâtibi, mümeyyiz, kayıt memuru, çevirmen, yabancı dil kâtibi, 2 hekim, 4 hizmet eri ve sağlık memurlarından ibaret bir kadro ile çalışmaktaydı. Emrindeki hekim sayısı gerektiğinde artırılabili-yordu. Karantina Meclisi'ne atanan ilk hekim Dr. Minas'dır. Onu Dr. L. Robert izler. Bu iki hekime tahaffuzhaneler müdürü unvanı verilmiş, onlardan sonra gelenler bu unvanı kullanmamıştır. 1846'dan sonra bu görevi, meclisin Osmanlı üyelerinden müfettiş-i umumi unvanlı iki kişi yürütmüştür. İlk müfettiş-i umumi Dr. Bartoletti Efen-di'dir. 1889'da emekli olunca yerine Dr. Koçoni (Michel Cozzonis) geçmiş onu damadı Duka Paşa ile Zitter, Cenab Şehabeddin, Kasım İzzeddin ve A. Fuad Bigen izlemiştir.
Karantina İdaresi daha sonra, Meclis-i Umûr-ı Sıhhiye, 1914'te Dahiliye ve Sıhhiye Nezareti'ne bağlanınca da, Hudut Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi adım almış, Mütareke'de itilaf güçleri tarafından, Bey-nelmüttefikîn Sıhhi Kontrol Dairesi adı altında yeniden kurulmuştur. 1923'te Lozan Antlaşması'nın 114. maddesine dayanılarak lağvedilmiş, l yıl kadar yerine İstanbul ve Boğazlar Karantina Müdürlüğü kurulmuştur. Nisan 1924'te, Hudut ve Sevahil Sıhhiye Müdüriyeti adını alan kurum, 1927' de Ankara'ya nakledilerek Hudut ve Sahiller Sıhhat Umum Müdürlüğü adı ile görevim sürdürmüştür.
ilk tahaffuzhane olan Kuleli Tahaffuz-hanesi'nden sonra, Küçükçekmece, Kartal ve Anadolukavağı'nda da tahaffuzhaneler kurulduğuna dair arşiv belgeleri vardır. 1893 kolera salgım sırasında Beykoz Ser-viburnu'nda bir tahaffuzhane yaptırılmıştır. 1909'da Müessesat-ı Hayriye-i Sıhhiye emrine verilen Serviburnu Tahaffuzhanesine bir de etüv yerleştirilmiş ve burası zamanının tek salgın hastalıklar hastanesi olmuştur. Şüpheli vakalar ve koleralılar Eylül 1910'dan itibaren buraya gönderilmeye başlanmıştır. Ağustos 1911'de Harbiye Nezareti'ne verilen tahaffuzhane bu tarihten sonra askeri tahaffuzhane olarak kullanılmıştır.
1896'da daha önce kurulanlardan başka İstanbul'da Yenikapı, Salacak, Erenköy, Tuzla ve Silivri'de karantina yerleri bulunmaktaydı.
Dostları ilə paylaş: |