KARA DAVUD PAŞA CAMÜ
438
439
KARAAĞAÇ SAHİLSARAYI
duvara bk kapı ile bir pencere açılmış, böylece söz konusu bölümler arasında, tarikat yapılarına özgü bir bağlantı kurulmuştur. Giriş bölümünden hareket eden bir merdivenle ulaşılan üst katta, bir sofanın çevresinde çeşitli selamlık birimleri yer alır. Güney yönünde, türbenin üzerinde yer a-lan ve sivri kemerli on iki adet pencereyle donatılmış olan, manzaraya hâkim birimin şeyh odası olduğu tahmin edilebilir. Yapının Dolmabahçe Camii'ne bakan güney cephesinde, zemin kattaki türbeye ait, ampir üslubundaki yuvarlak kemerli pencereler ile üst kattaki mekâna ait sivri kemerli percereler ilginç bir tezat oluşturur. Katların arasına kısa bir saçakla bir bezeme kuşağı yerleştirilmiş, üst katın sivri kemerli pencereleri, geleneksel konut mimarisindeki tepe pencerelerini hatırlatan dikdörtgen vitraylarla taçlandırılmıştır.
Tekkenin ana binasının doğusunda, bir set üzerinde yer alan iki katlı ahşap harem binası, geleneksel sivil mimariye uygun oranları ve yalın cepheleri ile dikkati çekmekte, II. Mahmud dönemindeki yenileme sırasında son şeklini aldığı belli olmaktadır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 88-90; Çetin, Tekkeler, 590; Aynur, Saliha Sultan, 34, no. 23, 35, no. 46; Âsitâne, 13; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 34-35, no. 63; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 12; Raif, Mir'at, 323-324; İhsaiyat II, 19; Öz, istanbul Camileri, II, 21; Erdoğan, Bahçeler-, "Dolmabağçe Mescidi", ISTA, IX, 4674-4675; "Dolmabağçe Tekkesi", ISTA, IX, 4681; Unsal, Eski Eser Kaybı, 56-57; M. Sert-oğlu, "Tophane'den Kabataş'a", Hayat Tarih
-"""' - ' *
tirilmiştir. Kesme küfeki taşından sövele-rin çerçevelediği, dikdörtgen açıkhklı cümle kapısının üzerinde, sülüs hatlı ve manzum 1286/1869 tarihli ihya kitabesi yer alır. Sokak üzerindeki cephede çoğunluğu dikdörtgen açıklıklı, bazıları da basık kemerli olan pencereler sıralanmakta, üst katta küçük bir ahşap çıkma görülmektedir. Türbe birimi de basık kemerli geniş bir niyaz penceresi ile sokağa açılır. Avlu girişinin üzerindeki 1317/1899 tarihli, Farsça manzum kitabe ise, I. Ulusal Mimarlık Üslubu'nda rumîlerle bezeli bir alınlıkla taçlandırılmış, alınlığın ortasına, tuğra biçiminde istiflenmiş bir kelime-i tevhid yerleştirilmiştir.
Bibi. Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, l, 80-81, no. 128; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, II; îhsaiyat II, 20; Vassaf, Sefine, V, 270.
M. BAHA TANMAN
KARA DAVUD PAŞA CAMÜ
Üsküdar llçesi'nde, Mimar Sinan Hanıa-mı'nın biraz ilerisinde, anacadde üzerindedir.
Banisi "Kara Nişancı" veyahut "Küçük" lakaplarıyla da andan II. Mehmed (Fatih) (hd 1451-1481) ve II. Bayezid dönemi (1481-1512) devlet adamlarından Davud bin Abdülhay'dır. Davud bin Abdülhay kaptan-ı derya ve kubbe veziri olmuş ve 911/1505'te vefat etmiştir. Türbesi Gebze' dedir.
Tarihsiz olan vakfiye suretinde Üsküdar'daki camii ve zaviyesine yapılan vakıflardan bahsedilmektedir. Bu vakıflar, istanbul'da bir hamam, evler ve Rumeli ve Anadolu'da bazı köylerdir. Cami muhtelif zamanlarda çeşitli tamirler görmüştür. Bunlardan birisi cümle kapısı üzerinde bulunan ve Şair Rıza'mn yazdığı kitabeden öğrendiğimize göre 1233/1817 tarihli olan tamirdir. Aynı tamir tarihini veren ve Şair Hamid tarafından yazılan ikinci bir kitabe daha vardır ki, minare yanındaki pencere üzerinde bulunmaktadır. Caminin i-kinci tamiri ise 1285/1868'dedir. Evvelce avlu kapısı üzerinde olan ve Şair Senih tarafından hazırlanan kitabesi, bugün binanın duvarına yaslanmış olarak durmaktadır. Bu kitabeye göre Hacı Aziz Ağa tarafından tamir ettirilmiştir. İ. H. Konyalı 1940'larda caminin son cemaat yerinin ve ön kubbesinin çökmüş olduğunu ve tamirde ahşaptan yapıldığını söylemekte ve anacadde genişletilirken iki kapılı olan avlunun mühim bir kısmının kesilmiş olduğunu ve evvelce caminin sağında ikinci bir kapısı daha bulunduğunu yazmaktadır. 1960'larda yapılan son tamirde bina bugünkü şeklini almıştır. Binanın ayrıca bir inşa kitabesi yoktur, ancak bazı kaynaklar 911/1505 tarihini vermektedir.
Bina plan olarak ortası daha yüksek enine dizili üç kubbe ile örtülüdür. Sekiz mermer sütunlu ve üstü çatı ile kapatılmış bir son cemaat yeri vardır. Sağında yer a-lan minaresine dışarıdan çapraz olarak girilmektedir. Harim duvarlan tamamen moloz taştan inşa edilmiş, minare gövdesi ve kaidesinde kesme taş örgü kullanılmıştır. 4,80 m'lik son cemaat yeri dahil, derin-
Kara Davud Paşa Camii
Tahsin Aydoğmuş
ligi 14,50 m, genişliği 23,50 m, duvar kalınlığı ise l m kadardır. Çok sade bir giriş kapısı, altta on beş, üstte ikisi yuvarlak on iki penceresi vardır. Mihrap yeni Kütahya çinileri ile kaplıdır. Ahşaptan, yeni fakat güzel bir minberi vardır.
Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Deften, 243; Ay-vansarayî, Hadîka, II, 205; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 62-63, no. 173; Raif, Mir'at, 106; Öz, istanbul Camileri, II, 19; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 137-139; Yüksel, Bâyezid-Yavuz, 269-271.
1. AYDIN YÜKSEL
KARA KETHÜDA CAMÜ
bak. BÜYÜKDERE CAMİİ
KARAABAII TEKKESİ
Beyoğlu îlçesi'nde, Dolmabahçe'de, Ömer Avni Mahallesinde, Dolmabahçe Camii'nin karşısındaki Emin Ağa Sebili'nin üstündeki sette, Karaabalı Sokağı'nda yer almaktaydı.
Karaabalı Tekkesi'nin güney (cadde) cephesi.
Vakıflar Arşivi
Kaynaklarda çeşitli adlarla (Abaî, Attar-zade, Attar Mustafa Efendi, Çakır Dede, Çakır Baba, Karaabalı) anılan bu tekke 1000/1688'den önce, tespit edilemeyen bir tarihte Çakır Dede adındaki bir hayır sahibinin inşa ettirdiği mescide 18. yy'ın ikinci yarısında Nakşibendî ve Halveö-Sünbü-lî tarikatlarına mensup olan Attarzade Şeyh Mustafa Efendi (ö. 1790) tarafından tevhid-hane ilave edilmesi ve burada ayin icra e-dilmeye başlanması sonucunda kurulmuştur. Tekkenin tesis edildiği dönemde civarında "Karaabalı" veya "Karabali" olarak adlandırılan bir bahçenin bulunduğu bilinmekte, bu adın tekkeye de verildiği anlaşılmaktadır.
Çakır Dede'nin inşa ettirdiği, "Dolmabahçe Mescidi" adıyla da anılan yapı zamanla harap düşmüş, III. Ahmed döneminde (1703-1730) Tersane Emini Hacı Hüseyin Ağa (ö. 1753) tarafından fevkani olarak ihya edilmiş, ayrıca bir minber eklenmek suretiyle camiye dönüştürülmüştür. Beşiktaş'taki Neccarzade Tekkesi'nin(~») şeyhi Mustafa Rızaeddin Efendi'nin halifesi, aynı zamanda Güzelce Kasım Paşa Camii'n-de(->) cuma vaizi olan Attarzade Şeyh Mustafa Efendi bu fevkani mescidin altına bir tevhidhane ilave etmiş, burada cuma geceleri ve salı günleri öğle namazından sonra Halveü-Sünbülî ve Nakşibendî ayinleri icra etmeye başlamış, vefatında mes-cit-tekkenin içindeki türbeye gömülmüş, daha sonra oğlu ile kızı da babalarının yanında toprağa verilmiştir.
Attarzade Şeyh Mustafa Efendi'nin ölümünden 2 yıl sonra 1207/1792'de Şeyh Ta-hir Efendi adında bir kişinin bu mescit-tekkeye tekrar meşihat koydurduğu ve 1224/1809'da bir vakfiye düzenlediği, bu sırada yapının da tamamen yenilendiği, tevhidhane, türbe ve diğer bölümlerden o-luşan bir tekkenin inşa ettirildiği tespit e-dilmektedir. Şeyh Tahir Efendi vakfın tevliyeti ile tekkenin meşihatını neslinden gelenlere şart koşmuştur. Ancak tekkenin kuruluşundan beri mevcut olan iki tarikata birden bağlı olma özelliğinin bu tarihten
sonra da sürdürüldüğü, biri Sünbülîliğe, diğeri Nakşibendîliğe mensup iki şeyhin aynı anda burada faaliyet gösterdiği anlaşılmaktadır. Nitekim 1249/1834'te, II. Mah-mud'un (hd 1808-1839) kızlarından Saliha Sultan'ın düğününe davet edilen tekke şeyhlerinin dökümünde Karaabalı Tekkesi iki ayrı adla (Attarzade ve Çakır Baba) zikredilmekte ve biri Sünbülî, diğeri Nakşibendî olan iki şeyhin (Şükrullah Efendi ile Abdüşşekûr Efendi) adlan verilmektedir. Karaabalı Tekkesi 19. yy'da önce II. Mah-mud tarafından 1254/1838'de, sonra II. Ab-dülhamid (hd 1876-1909) tarafından 1876-1896 arasında yeniden inşa ettirilmiş, 1958' de, çevresinin düzenlenmesi sırasında yıktırılarak tarihe karışmıştır.
Karaabalı Tekkesi, İstanbul'da az sayıda rastlanan çift tarikatlı tekkelerdendir. Başlangıçta cuma geceleri ve salı günleri ayin icra edilirken 19. yy'ın ikinci çeyreğinden itibaren ayin günü olarak çarşambanın seçildiği anlaşılmakta, 20. yy'ın başlarında Maliye Nezareti'nden günde l okka 200 dirhem et tahsisatı olduğu tespit edilmektedir.
Son olarak II. Abdülhamid döneminde yenilenen ve bu dönemin eklektik zevkim yansıtan tekkenin tevhidhanesi, türbesi ve selamlığı iki katlı ahşap bir binanın içinde toplanmış, zemin katın orta kesimi tevhidhane, bunun önüne (kuzeyine) kapalı son cemaat yeri niteliğinde bir giriş bölümü, kıble yönüne de türbe yerleştirilmiştir. Yuvarlak kemerli geniş pencerelerin aydınlattığı türbe ile tevhidhaneyi ayıran
19. yy'ın
başında
Melling'in
deseninde
Karaağaç ğH Sahilsarayı ve Bahçesi. »s,,,, Melling, Voyage '--—-
Ara Güler fotoğraf arşivi
Mecmuası, S. 8 (Ağustos 1977), s. 10-18; ay, "Beşiktaş'tan Ortaköy'e", ae, S. 10 (Ekim 1977), s. 60-67; H. K. Yılmaz, Aztz Mahmud Hüdâyîve Celvetiyye Tarikatı, İst., 1982, s. 291-292; B. Turnalı-E. Yücel, "istanbul'daki Bazı Tekkelerin Yerlerine Dair Bir Araştırma", VD, XVIII, 153-156.
M. BAHA TANMAN
KARAAĞAÇ SAHİLSARAYI VE BAHÇESİ
Halic'in en uç noktasında, Kâğıthane De-resi'nin ağzına yakın yerde Osmanlı döneminde var olmuş sahilsaray ve bahçe.
Bahçenin yukarı kısmında ağaçlarla kaplı Kırkağaç mevkii bulunuyordu. Defter-darzade İbrahim Paşa'nın mülkü iken bahçenin manzarası ve kuzey rüzgârlarının burada yarattığı hoş hava IV. Murad'ın (hd 1623-1640) dikkatini çekmiş, padişah sık sık Karaağaç Bahçesi'ni ziyaret eder olmuştu. Evliya Çelebi, IV. Mehmed'in 1672' de Karaağaç Bahçesi'nde bir kasır inşa ettirdiğini ve Kağıthane'ye eğlenmeye gidenleri buradan seyrettiğini kaydetmiştir.
Gene Evliya Çelebi, Şeyhülislam Ebus-suud Efendi'nin (->) Karaağaç Yalısı'na bitişik ve kendi ismiyle anılan bir bahçesi olduğunu; Ebussuud Bahçesi'nin diğer yanında da Sokollu Mehmed Paşa Yalısı'nın bulunduğunu söylemektedir. Evliya, bazı kaynaklarda Karaağaç Bahçesi'nin yakınlarında olduğu kaydedilen Yusuf Efendi Bahçesi'nin ise Halic'e nazır tepelerde, fıstık ve servi ağaçlarıyla kaplı bir bahçe olduğunu yazar.
KARABAIJ BAHÇESİ
440
441
KARABET KİLtSESİ
ilki 1791'e tarihlenen Bostancıbaşı defterlerinde emlak-ı hümayundan olan Koca Yusuf Paşa Sarayı'nın Karaağaç Sahil-sarayı ile "şalope" denilen bir tür küçük çaplı yelkenli savaş gemilerinin yapıldığı 10 gözlü tersane arasında yer aldığı kaydedilmiştir. Bu ifadeden, 16. yy'da sahilde yer alan Ebussuud Bahçesi ile tepedeki Yusuf Efendi Bahçesi'nin daha sonra birleştikleri ve Ebussuud Bahçesi adının zamanla unutulduğu anlaşılmaktadır. Bostancıbaşı defterlerinde şalope tersanesinden sonra da Sokollu Mehmed Paşa'nın oğlu ibrahim Han'ın çocuklarına geçmiş o-lan, "Ibrahimhanzadelerin çifte yalısı" kaydedilmeye devam etmektedir ki, bu da ailenin devamlılığına işaret etmektedir.
Diğer yandan Fındıklılı Mehmed Ağa' nın Süabdar Taribi'nde l682'de IV. Mehmed, Karaağaç Sahilsarayı'na göç ettiğinde içoğlanlannın Yusuf Efendi Bahçesi'ne yerleştirildiğine dair bir kayıt bulunması, sarayın 17. yy'da padişahın bütün maiyetinin ikametini sağlayacak kadar geniş olmadığını ve Koca Yusuf Efendi Bahçesi'nin giderek Karaağaç Sahilsarayı Bahçesi'ne katılmış olabileceğini düşündürmektedir. 1705-1707 arasında Yusuf Efendi Bahçe-si'nde gerçekleştirilen onarını sırasında burada bir hırka-i şerif odası, oda-i has ve hazine odası onarılırken, bir kasr-ı hümayun ile kilerli, seferli ve teberderan ağalarına ait üç adet yeni koğuş inşa edilmiş olması da Yusuf Efendi Bahçesi'nin zamanla Karaağaç Sahilsarayı'na katılmış olduğuna işaret etmektedir. Bu bilgiler ışığında Meîling'in Eyüp sahillerini resmeden gravüründe şalope tersanesinin hemen yanında bir bahçe içinde gösterilen yapıların aslında Yusuf Efendi Bahçesi'ndeki kasr-ı hümayun ile koğuşları gösterdiği, asıl Karaağaç Sahilsarayı'nın bu gravürde resme-dilmediği anlaşılmaktadır.
Karaağaç Sahilsarayı ve Bahçesi 18. yy' da özellikle III. Alımed döneminde (1703-1730) itibar görmüştü. Çok sayıda arşiv belgesi bu saraya yapılan göç-i hümayunları, burada ve Yusuf Efendi Bahçesi'nde yapılan çeşitli onarımları kaydetmektedir. 1700, 1704-1708 arasında gerçekleştirilen onarımlarda sahilsaraym harem dairesinde hünkâr divanhanesi, valide sultan odası ve köşkü, hamam, suyolları ile selamlıkta hünkâr odası, buraya bitişik hazine, bahçede kameriyeler, limonluk, hasahır vb yenilenmişti. Adı geçen mahallerden mekân organizasyonu tam olarak anlaşılamasa da Karaağaç Sahilsarayı'nın tam teşkilatlı bir Osmanlı sarayı olduğu görülmektedir. Sarayın harem dairesinin Karaağaç Bahçesi'nde, selamlığının da Yusuf Efendi Bahçesi'nde gelişmiş olduğu da anlaşılmaktadır. Bu keşif defterlerinde ayrıca her bir mekânda yer alan eşyalar da kaydedilmiştir.
III. Ahmed'in saltanatının bu ilk yıllarında gerçekleştirilen onarım sırasında ayrıca Karaağaç Bahçesi'ni çevreleyen tepelerin ağaçlandırılması da düşünülmüş ve izmit'ten ıhlamur, karaağaç, meşe, dişbudak, gürgen, çınar gibi ağaç fidanlarının gönderilmesi istenmişti. Bu, Haliç sahilinin bu
kıyısındaki tepelerin aslında çıplak olduğunu, buraların Boğaziçi'ndeki bazı korularda da söz konusu olduğu gibi, özellikle 19. yy'da yoğun bir çaba ile, Karaağaç Korusu gibi koruların büyütülmesiyle yeşillendiğini kanıtlamaktadır.
Karaağaç Sahilsarayı ve Bahçesi III. Selim dönemine (1789-1807) dek padişahların sık sık buraya göç etmeleri nedeniyle oldukça bakımlıydı. Ancak III. Selim buraya itibar göstermeyince sahilsaray kısa zamanda harabeye dönüştü. II. Mahmud (hd 1808-1839) Kâğıthane Sarayı'nın onarılmasını isteyince, bir kısım inşaat malzemesi Karaağaç Sahilsarayı'ndan sağlandı. 1826' da Asâkir-i Mansure-i Muhammediye(->) kışlalarının inşasında kullanılmak üzere Karaağaç Sahilsarayı tamamen yıkıldı.
Bibi. Erdoğan, Bahçeler, 163-166; R. E. Koçu, "Bostancıbaşı Defterleri", istanbul Enstitüsü Mecmuası, IV (1958), s. 2981-2982; Evliya, Seyahatname, I, 284-285; Kömürciyan, istanbul Tarihi, 32, 199; Inciciyan, istanbul, 95-96.
TÜLAY ARTAN
KARABAIİ BAHÇESi
Osmanlı döneminde bugünkü Kabataş(-») civarında olduğu tahmin edilen bahçe.
Arşiv belgelerinde 1583'ten itibaren "Bahçe-i Bali-i Siyah", 1668 sonrasında i-se "Bahçe-i Karabali" adlarıyla karşımıza çıkmaktadır.
Salomon Schweigger, 1608'de yayımlanan seyahatnamesinde Karabali Bahçesi'ni tasvir ederken bir de gravür eklemiştir. Bu gravürde tipik Iran bahçeleri tarzında olduğu söylenilen Karabali Bahçesi'nin düzgün bir biçimde dörde bölünmüş olduğu (çarbağ), bahçenin iki bölümünde değişik ağaç cinsleri, üçüncü bölümünde sebze ya da çiçek tarhları ve dördüncü bölümünde de iki köşk ve fıskiye ile ağaçlar bulunduğu, bu bölümleri ayıran ve birbiriyle kesişen yolların kenarlarında da servi ağaçlarının dizildiği görülmektedir. Sıradan bir evden farklı olmayan köşk karşısında düş kırıklığına uğradığını nakleden Schweig-ger burada yüzülebilecek ya da yıkanılabi-lecek büyüklükte bir de havuz bulunduğunu kaydetmiştir. Ayrıca gravürde görülen ikinci yapının da küçük bir kulübe olduğunu söyleyen Schweigger, Karabali Bahçesi'nde arada sırada at yarışları düzenlendiğini anlatmaktadır.
Evliya Çelebi, bugünkü Kabataş ile Beşiktaş arasında denizin II. Osman döneminde (1618-1022) doldurulmuş olduğunu iddia ederken, 18. yy yazarlanndan İn-ciciyan ise denizin doldurulmasının asıl I. Süleyman (Kanuni) zamanında (1520-1560) gerçekleştiğini, ancak daha sonra I. Ahrned döneminde (1603-1617) bir genişlemenin söz konusu olduğunu ileri sürmektedir. Yazara göre bu işlemi Bektaşî Karaabalı Mehmed Ağa adıyla tanınacak olan Karabolus adlı bir kişi üstlenmiş; bu bölge daha sonraları Karabali Bahçesi o-larak bilinmişti. Mehmed Süreyya Sicill-i Osmanfde bahçenin banisini müteferrika zümresinden, daha sonra arpa emini, mat-bah emini ve III. Mehmed'in sünnet dü-
ğününde sur-ı hümayun emini olan Karabali Zihni Çelebi olarak göstermektedir. Karabali Bahçesi ile Beşiktaş Bahçesi(->) arasında yer alan dolgu alanın hem kendisi, hem de birleştirdiği ve üzerinde köşkler, sahilsaraylar inşa edilen Kabataş-Be-şiktaş kıyısının tamamı ise Dolmabahçe a-dıyla anılır olmuştur.
III. Ahmed'in emriyle 1704'te istanbul hasbahçelerinde bulunan saray, köşk ve kasırların onarımları sırasında tutulan keşif defterlerinde Karabali Bahçesi'nde bir cirit meydanı kasrı ve bir yeni köşkün adı geçmektedir. Ayrıca bu kasır ve köşkün mefruşatı da kaydedilmiştir. Bu keşif defterlerinin incelenmesi bu yapıların mekân organizasyonuna da ışık tutacaktır.
Bibi. Erdoğan, Bahçeler, 170; Sicill-i Osmanî, II, 5; S. Schweigger, Ein newe Reyssbeschrei-bung auss Teuchland nach Constantinopel undjerusalem, Nuremberg, 1608, s. 126-127.
TÜLAY ARTAN
KARABAŞ TEKKESİ
Beyoğlu İlçesi'nde, Tophane semtinde Hacı Mimi Mahallesi'nde, Karabaş Mektebi Sokağı'ndadır.
16. yy'ın başlarında Bâbüssaade Ağası Korkud Beyzade Karabaş Mustafa Ağa (ö. 1530) tarafından bir Halveti tekkesi o-larak tesis edilmiştir. Eldeki mevcut bilgilere göre tekkenin, ayrıca mektep ve namazgah gibi yapılarla birlikte küçük bir külliye oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bunların dışında tekkeye bağlı harem, selamlık, derviş hücreleri ve mutfak gibi bölümlerin de bulunduğu muhakkaktır. Bu yapılar günümüze gelememiştir. Zaman i-çinde çeşitli tamirler gören tekkenin mes-cit-tevhidhane bölümü 1958-1959'da Vakıflar idaresi tarafından yeniden inşa edilmiştir. Mescit-tevhidhanenin dışında kalan bölümlerin, 1925'ten sonra harap olduk-ları-tahmin edilmektedir.
Tekkenin ilk postnişini "Mollazade" lakabıyla tanınan Mehmed Kasım Çelebi'dir (ö. 1509). Kasım Çelebi, Halvetîliği istanbul'a getiren ve tarikatın Cemalîlik kolunu kuran Cemaleddin Halvetî'nin halifesi-dir. Bu açıdan tekke, Halvetîliğin istanbul' daki ilk önemli merkezlerinden sayılmaktadır. Kasım Çelebi'nin yerine Karabaş Ramazan Efendi (ö. 1609) meşihata geçmiş ve tekke bu tarihten itibaren Karabaş Tekkesi olarak tanınmıştır. l609'dan sonra tekke Şemseddin Sivasî ailesine mensup şeyhlerden Mehmed Efendi'nin oğlu Mıs-rî Ömer Efendi (ö. 1658) tarafından Halvetîliğin Sivasî koluna bağlanmıştır. 1785'e kadar tekkedeki Sivasî meşihatını temsil eden şeyhler, şunlardır: Karabaş İskender Efendi (ö. 1666), el-Hac Hüseyin Efendi (ö. 1716), el-Hac Mur Ahmed Efendi (ö. 1765), Hüseyin Efendi (ö. 1774) ve el-Hac Abdullah Efendi'dir (ö. 1785). Abdullah Efendi'nin vefatından sonra tekke "Deb-bağzade" lakabıyla tanınan Şeyh Mustafa Muhsin Efendi (ö. 1795) aracılığıyla Kadirîliğe geçmiştir. Kendisinden sonra post-nişin olan Abdülkadir Efendi de (ö. 1802) Karabaş Tekkesi'nde Kadirî meşihatını temsil etmiş ve bu tarihten sonra tekke
1807'ye kadar kısa bir süre Seyyid Mustafa Efendi (ö. 1807) tarafından Halvetîliğin Sünbülî koluna bağlanmıştır. 1807'de tekkenin tekrar Kadirîliğe geçtiği görülmektedir. Kadirîliğin istanbul'daki güçlü şeyh ailelerinden "Hobcuzadeler"in denetimine giren Karabaş Tekkesi 1925'e kadar bu ailenin fertleri tarafından idare edilmiştir. Tekkenin son dönem Kadirî şeyhleri sırasıyla şunlardır: Hobcu Ahmed Efendi (ö. 1831), Şakir Efendi (ö. 1860), Ahmed Efendi (ö. 1908) ve Hobcuzade Şakir Bey.
Karabaş Tekkesi oldukça yoğun bir yerleşme ve ticaret merkezi olan Tophane'de inşa edilmiştir. 1958'deki istimlaklerden evvel güneyde Sırakasaplar Sokağı, batıda Karabaş Caddesi, doğu ve kuzeyde ise Karabaş Mektebi Sokağı ile çevrili idi. Halen bunlardan yalnızca Karabaş Mektebi Sokağı mevcut olup tekkenin baü ve güneyi park haline getirilmiştir.
Mescit-tevhidhanenin dıştan boyudan yaklaşık 15x16 m'dir. Duvarlan son tamirden evvel moloz taş örgüsüne sahip iken, tamirde alternatif olarak bir sıra kesme kü-feki taşı, iki sıra tuğla ile örülmüştür. Çatısı ahşap olup alaturka kiremit ile kaplıdır.
Yapının girişi kuzey duvarının ortasında yer almakta ve kapalı son cemaat yerine geçit vermektedir. Enine ince uzun dikdörtgen planlı olan bu bölümün sağında minare kapısı, solunda ise üst kattaki kadınlar mahfiline çıkan ahşap merdiven bulunmaktadır.
Son cemaat yerinin güney duvarının ortasındaki kapıdan esas mescit-tevhidha-neye girilir. 10,5x14 m ebadmdaki bu bölüm iki kat yüksekliğindedir. Her duvarında dörder tane olmak üzere, toplam 16 pencere ile aydınlanan bu mekânın yarım daire planlı mihrabı ve vaaz kürsüsü orijinal olmayıp tamirde bugünkü şeklini almıştır. Kuzey duvarı üzerinde, ortada kadınlar mahfilinin ufak çıkması görülmektedir. Aynı yönde zeminde ise erkeklere mahsus mahfil, duvar boyunca devam etmektedir.
Minare, binanın kuzeybatı köşesinde yükselmektedir. Kare planlı ve alternatif tuğla, kesme taş örgülü kaide ile pabuç kısımlar ve çokgen planlı tuğla örgülü gövdesi orijinal olup muhtemelen ilk inşasından kalmadır. Şerefe ise küfekiden süsle-mesiz korkulukları ile daha geç bir devre aittir. Şerefeden sonraki kısım da tuğla
örgülü olup küfekiden bir külah ile son bulmaktadır.
Yapının cepheleri asli şeklini kaybetmiştir. Alternatif tuğla, kesme taş örgüsü içinde yer alan dikdörtgen pencereler ve bunların üstündeki yarım daire, tahfif kemerleri, cepheleri sevimli kılmaktadır. Süsleme açısından da bu yapıda kayda değer bir özellik yoktur.
Tekkenin haziresi ise, mescit-tevhidha-nenin mihrap duvarı önünde yer almaktadır. Kuzey, doğu ve batı yönlerinde, gayri muntazam tuğla ve kesme taş örgülü duvarlar ile çevrilidir. Batı ve doğu duvarlarında ikişer büyük dikdörtgen pencere, kuzey duvarında ise ortada basık kemerli bir kapı ile bunun yanlarında aynı tarzda ikişer pencere yer almaktadır. Pencereler demir parmaklıklar ile donatılmıştır. Hazirede tekkenin banisi, şeyhleri ve mensuplarından bazıları gömülüdür.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 62; Raif, Mir'at, 365-367; Evliya, Seyahatname, I, 307; Öz, istanbul Camileri, II, 36; Unsal, Eski Eser Kaybı, 46; Kut, Dergehname, 73; Çetin, Tekkeler, 590; Aynur, Salİba Sultan, 19b; Âsitâne, 18; 1301 istatistik Cedveli, 56; Münib, Mecmua-i Tekâ-yâ, 15; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 46-47: Vassaf, Sefine, V, 271.
M. BAHA TANMAN
KARABET (SURP) KİLİSESİ
Üsküdar, Bağlarbaşı, Yenimahalle Vasiyet Sokağı, no. 6'dadır. Birçok tarihçi ilk tesis tarihini 16. yy'ın sonuna dek götürür. Vah-ram Torkomyan, Üsküdar'daki Atik Valide Külliyesi(->) ile Çinili Külliyesi'nin(->) inşası için getirtilen Vanlı ve Muşlu Ermeni ustaların kilisenin inşası için çalıştıklarını kaydeder. Ahşap kilise l6l7'de Patrik Vanlı I. Zakaria döneminde yenilenmiştir. 1727'de en büyük onarımlarından birini geçiren kilise için Patrik Bitlisli IX. Hov-hannes Golod(->) önemli çalışmalarda bulunur. Bu çalışmalar sonucunda elde edilen fermanla girişilen onarımı hassa mimarı Kayserili Hacı Sarkis yürütmüştür. 1844'te bir onarım daha geçiren kilise, 1887 yangınına dek aynı şekilde kalmıştır. Bu büyük yangından sonra kilise Patrik I. Harutyun Vehabedyan'ın döneminde yeniden inşa edilmiştir. Matus ve Apik Uncuyan kardeşlerin maddi desteğiyle gerçekleştirilen inşaat sonrasında kilise günümüzdeki halini almıştır.
Karabaş
Tekkesi'nin,
cami-
tevhidhanesi
ile naziresinin
güneyden
görünüşü.
M. Baha Tanman,
1983
Kilise etrafındaki yapılarla bir kompleks oluşturmuştur. Bu binalar arasında manastır, istanbul'da kurulan ilk Ermeni okulu, Cemaran Okulu, bağ, mezarlık, çeşmeler sayılabilir. Kilise 1984'te Patrik Yozgatlı I. Şınorhk Kalusdyan'ın döneminde son büyük onarımım geçirmiştir.
Mimari: Kilise yapı açısından bazilik planlıdır. Doğu-batı yönünde oturtulmuş binanın ana girişi batı yönündedir. Çift kapılı bir girişle nartekse girilir. Burada kuzey ve güneyde yerden dört rıht yükseklikle çıkılan bölüm vardır. Narteksin batısında giriş kapısının iki yanında simetrik ikişer pencere vardır. Kuzey ve güneyi sınırlayan duvarlarda ise ikişer pencere ve birer niş bulunur. Narteksin üzerinde koroya ayrılmış iki galeri kat bulunur. Narteks ile nef birbirlerinden zarif bir demir kafesle ayrılırlar. Beşik tonozla örtülü nef, kuzey ve güneydeki üçer kemerli pencereden aydınlanır. Nefe, narteksten olan girişin dışında, kuzey ve güney yönlerin-deki kapılarla da giriş sağlanır. Kuzey ve güney duvarları yivli kolonlarla süslüdür. Bunlar Korint yapraklı başlıklarla son bulur, kiliseyi çepeçevre saran korniş de yaprak ve rozetierle süslüdür.
Nefin doğusunda din adamlarına ve muganniler heyetine (Ermenice tıbratz tas) tahsis edilmiş "tas" bölümü vardır. Yer seviyesinden bir basamak yüksek olan bu bölüm, neften ahşap oymalı korkuluklarla ayrılır. Kuzey ve güney yönündeki kapılarla şapellere giriş sağlanır. Bu şapeller Aziz Nigoğayos'a ve Aziz Vaftizci Yahya'ya atfedilmişlerdir.
"Tas"tan sonra ise beş basamakla çıkılan kilisenin "pem" bölümü yer alır. Burada, tam ortada yapılan geniş niş içerisinde ana sunak vardır. Bunun iki yanında ise iki küçük sunak daha vardır. Ana sunağın ü-zerindeki kemerde Ermenice bir ilahiden alınan dizeler yazılıdır. Sunağın yan dairesel nişinin tam doğusundaki kapı ile sunak arkasına çıkılır. Bu bölümde, kuzeyde hazine odası, güneyde ise diğer bir kapı ile güney şapeline açılan dini giysiler o-dası bulunur.
Kilisenin ana sunağı bir diğer ilginç yönüdür. Ermeni kilisesine benzetilen sunak, önde 2+2, arkada ise 1+1 kolon üzerine oturtulmuştur.
Yine bazilik tipteki iki şapel ayrı birer kilise olarak ele alınabilir. Beşik tonozla örtülü bu şapellerden kuzeydeki vaftizha-ne olarak kullanılmaktadır. Bunun dışında, daha kuzeyde küçük bir odacık içerisinde bir vaftizhane daha vardır. Uzun yıllar harap durumdaki vaftizhane günümüzde onarılmıştır.
Kilisenin resimlerinin büyük bir bölümü saray ressamı Umed Beyzad ve kızının eserleridir. Kilisenin bir diğer ilginç yönü ise çift çan kuleleridir. Düzgün taştan inşa edilmiş kuleler narteksin kuzey ve güney yönlerindedir. Kilisenin döşemesi tümüyle taş olmasının yanında, ortada altı boş bırakılmış ahşap parke bölüm vardır.
Dostları ilə paylaş: |